İmar planlarının, planlanan yörenin bugünkü
durumunun, olanaklarının ve ilerideki gelişmesinin gerçeğe en yakın şekilde
saptanabilmesi için coğrafi veriler, beldenin kullanılışı, donatımı ve mali
bilgiler gibi konularda yapılacak araştırma ve anket çalışmaları sonucu elde
edilecek bilgiler ışığında, çeşitli kentsel işlevler arasında var olan ya da
sağlanabilecek olanaklar ölçüsünde en iyi çözüm yollarını bulmak, belde halkına
iyi yaşama düzeni ve koşulları sağlamak amacıyla kentin kendine özgü yaşayış
biçimi ve karakteri, nüfus, alan ve yapı ilişkileri, yörenin gerek çevresiyle ve
gerekse çeşitli alanları arasında olan bağlantıları, halkın sosyal ve kültürel
gereksinimleri, güvenlik ve sağlığı ile ilgili konular göz önüne alınarak
hazırlanması gerekmektedir.
Anılan ölçütlere göre hazırlanan imar planları,
zamanla planlanan alandaki koşulların zorunlu kıldığı biçimde ve yasalarda
öngörülen yöntemlere uygun olarak değiştirilir.
Orman ve rekreasyon alanında kalan bir taşınmazın "akaryakıt istasyonu ve
günübirlik tesis alanı" olarak belirlenmesi yönünde yapılan plan
değişikliklerinin amaç yönünden yargısal denetimi bu değişikliği zorunlu kılan
nedenlerin irdelenmesi yoluyla yapılacaktır. Bu irdeleme sırasında plan
değişikliği yapılan taşınmazın bulunduğu yörede çevre, ulaşım, trafik gibi
ilişkilerin kapsamlı bir biçimde ele alınarak, kamu yararına uyarlık bulunup
bulunmadığının araştırılması gerekmektedir.
İmar
planlama teknikleri açısından geçerli ve yeterli bir ifade biçimi olmayan
"belediye hizmet alanı" kesin kullanım türünün belirlenememesi nedeniyle,
planlama ilkeleri yönünden önerildikleri konumlara uygun olup olmadıklarının
denetimini engellediği gibi eksik ve yetersiz bir anlatım getirdiğinden planlama
esaslarına aykırı bir düzenleme olmaktadır.
İmar planı, insan, toplum, çevre
ilişkilerinde kişi ve aile mutluluğu ile toplum hayatını yakından etkileyen
fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini
ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın koruma, kullanma dengesini en
rasyonel biçimde belirlemek amacıyla hazırlanır.
Günümüzde plansız ve aşırı hızlı kentleşme olgusu sağlıklı kentleşmenin önündeki
en ciddi engeldir. Kentsel gelişmenin yönlendirilmesinde en temel araçlardan
biri olan imar planlaması ile kentsel gelişmenin yakın gelecekteki temel
fiziksel özelliklerini oluşturan "yönü, şekli ve büyüklüğü" ile ilgili
belirlemeler yapılmaktadır. İmar planı hazırlığının ve uygulamasının kentsel
büyümenin önünde gitmesi gereği açıktır.
Kentsel planlama sürecinde,
zorlayıcı, kısıtlayıcı ve yönlendirici kararların tümü birden rol oynar. Çağdaş
bir kentin oluşturulması ve yaşatılması için varlığı zorunlu olan ve aşırı
yapılaşmanın etkisinden korunması gereken, kentin bütününe hizmet verecek, kent
estetiği ve kentleşme kalitesini yükseltici sağlıklı bir çevre meydana getirmek
amacıyla park, çocuk bahçeleri, oyun alanları, günü birlik kullanım alanları,
piknik ve rekreasyon alanlarının oluşumu bu yolla sağlanabilir.
Bu bağlamda, kamu yararını
gerçekleştirmek amacıyla üretilmiş birer belge niteliğinde olan imar planları
mevzuatta ve yargı içtihatlarında yöre halkının sağlığını ve çevreyi korumak,
sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını, iyi yaşama düzenini, çalışma koşullarını ve
güvenliğini sağlamak amacıyla, ülke, bölge ve şehir verilerine göre oturma,
çalışma, dinlenme ve ulaşım gibi kentsel fonksiyonlar arasında mevcut ve
sağlanabilecek olanaklar ölçüsünde en iyi çözüm yollarını bulmak için varsa
kadastro durumu da işlenmiş, onaylı haritaların kopyaları üzerine nazım plan ve
uygulama planı olarak düzenlenip onaylanmış metinler olarak tanımlanmaktadır.
İmar planlarında çok büyük bir
zorunluluk olmadıkça değişiklik yapılmaması planlama ilkelerinden biridir. Ancak
yapılması zorunlu alan değişikliklerde genel olarak imar planı uygulamasında
ortaya çıkacak olan sorunların çözücü nitelikte olması gerekir. Ancak bu
bağlamda arazi kullanışlarının biçiminde, büyüklüğünde, konumunda, yoğunluğunda
ya da ulaşım sisteminde kimi değişiklikler yapılabilir.
Günümüzde plansız ve hızlı yapılaşma talepleri sağlıklı bir çevrenin önündeki en
ciddi engeldir. Kentsel ve turistik gelişmenin yönlendirilmesinde en temel
araçlardan biri olan imar planlaması ile kentsel ve turistik gelişmenin yakın
gelecekteki temel fiziksel özelliklerini oluşturan "yönü, şekli ve büyüklüğü"
ile ilgili belirlemeler yapılmaktadır.
Planlama sürecinde zorlayıcı, kısıtlayıcı ve yönlendirici kararların tümü birden
rol oynar. Çağdaş bir kent ve çevrenin oluşturulması ve yaşatılması için aşırı
yapılaşmanın etkisinden korunması gereken, kamuya hizmet verecek, estetik ve
kaliteyi yükseltici sağlıklı bir çevre meydana getirmek amacıyla yeşil alanlar
günü birlik kullanım alanları, piknik ve rekreasyon alanlarının oluşturulması
zorunludur. Kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla üretilmiş birer belge
niteliğinde olan imar planları mevzuatta ve yargı içtihatlarında yöre halkının
sağlığını ve çevreyi korumak, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını, iyi yaşama
düzenini, çalışma koşullarını ve güvenliğini sağlamak amacıyla, ülke, bölge ve
şehir verilerine göre oturma, çalışma, dinlenme ve ulaşım gibi kentsel
fonksiyonlar arasında mevcut ve sağlanabilecek olanaklar ölçüsünde en iyi çözüm
yollarını bulmak için varsa kadastro durumu da işlenmiş, onaylı haritaların
kopyaları üzerine nazım plan ve uygulama planı olarak düzenlenip onaylanmış
metinler olarak tanımlamaktadır.
İmar planlarının yargısal
denetimi sırasında şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararı
kriterlerinin yanı sıra özelliği itibariyle imar planının bütünlüğü, genel
yapısı, kapsadığı alanın nitelikleri ve çevrenin korunması gibi olguların
gözetilmesi zorunludur.
İmar planları, planlanan
yörenin bugünkü durumunun, olanaklarının ve ilerideki gelişmesinin gerçeğe en
yakın şekilde saptanabilmesi için coğrafi veriler, beldenin kullanılışı,
donatımı ve mali bilgiler gibi konularda yapılacak araştırma ve anket
çalışmaları sonucu elde edilecek bilgiler ışığında, çeşitli kentsel işlevler
arasında var olan ya da sağlanabilecek olanaklar ölçüsünde en iyi çözüm
yollarını bulmak, belde halkına iyi yaşama düzeni ve koşulları sağlamak amacıyla
kentin kendine özgü yaşayış biçimi ve karakteri, nüfus, alan ve yapı ilişkileri,
yörenin gerek çevresiyle ve gerekse çeşitli alanları arasında olan bağlantıları,
halkın sosyal ve kültürel gereksinimleri, güvenlik ve sağlığı ile ilgili konular
göz önüne alınarak hazırlanır.
Anılan hükümler uyarınca,
planlar arasındaki hiyerarşi kapsamında bir bölgede çevre düzeni planı varsa, o
bölgede yapılacak olan imar planlarının (nazım imar planı ve uygulama imar planı
) bu plana uygun olması ve yine çevre düzeni planına uygun yapılan nazım imar
planından sonra yapılacak olan uygulama imar planının da üst ölçekli planlara
uygun yapılması gerekmektedir.
İmar planları yargısal
içtihatlarla ilanı gereken genel düzenleyici işlem olarak kabul edilmiş
bulunması nedeniyle, uygulama işlemi olduğu öne sürülerek işlemin dayanağı imar
planının iptalinin istenilmesi halinde planların uygulama işlemlerinin
kapsamının ve buna göre de dava açma sürelerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Subjektif nitelikte uygulama
işlemi bulunmaması halinde alt ölçekli imar planları üzerine üst ölçekli
planlara da dava açılıp açılamayacağı hususuna gelince;
Çevre düzeni planının yönetsel,
mekansal ve işlevsel bütünlük arz eden bölgeler içerisinde arazi koruma ve
kullanma dengesini, gelişimi belirleyen ve leke biçiminde plan olduğu, bu plan
ile belirlenen ana kararların imar planları olmaksızın uygulamaya
geçirilemeyeceği, planlama sürecinde de nazım imar planının öncelikle yapılarak
varsa çevre düzeni planı ile uyumlu hazırlanmak suretiyle arazinin genel
kullanış biçimi, nüfus yoğunluğu, yapı yoğunluğu, ulaşım gibi konuların
belirleneceği, bu plandan sonra da üst ölçekli planların ana kararlarının
uygulanması amacıyla ayrıntılı olarak hazırlanan, nazım plana göre daha çok
bilgi ve detay içeren ve inşaat ruhsatı, parselasyon gibi subjektif uygulama
işlemlerine esas olan uygulama imar planının yapılacağı hususları gözönünde
bulundurulduğunda; imar planları arasındaki bu hiyerarşik ilişkinin diğer
düzenleyici işlemlerden farklı olduğu ve alt ölçekli planların üst ölçekli
planların uygulanması amacıyla tesis edildiği, dolayısıyla üst ölçekli plan
varsa alt ölçekli planın (düzenleyici işlem olmakla birlikte) uygulama işlemi
niteliğinde olduğu ve bunun sonucunda da nazım imar planı veya uygulama imar
planı yapıldıktan sonra henüz subjektif işlem tesis edilmemiş olsa dahi bu
planlar ile birlikte üst ölçekli plana dava açılabileceği gibi doğrudan veya alt
ölçekli planlara karşı açılan davalarda öğrenme üzerine dayanağı olan üst
ölçekli planın iptali istemiyle de dava açılabileceği sonucuna varılmaktadır.
Aksi halde 1/1000 ve 1/5000 ölçekli planların çevre düzeni planına uygun tesis
edilmiş olması durumunda uygulama programlarını direk etkilemesine karşın bu
planların iptali için açılan davalarda işin esasının incelenmesi suretiyle
yargısal denetim yapılamayacaktır.
İmar
planlarının, planlanan yörenin bugünkü durumunun, olanaklarının ve ilerideki
gelişmesinin gerçeğe en yakın şekilde saptanabilmesi için coğrafi veriler,
beldenin kullanılışı, donatımı ve mali bilgiler gibi konularda yapılacak
araştırma ve anket çalışmaları sonucu elde edilecek bilgiler ışığında, çeşitli
kentsel işlevler arasında var olan ya da sağlanabilecek olanaklar ölçüsünde en
iyi çözüm yollarını bulmak, belde halkına iyi yaşama düzeni ve koşulları
sağlamak amacıyla kentin kendine özgü yaşayış biçimi ve karakteri, nüfus, alan
ve yapı ilişkileri, yörenin gerek çevresiyle ve gerekse çeşitli alanları
arasında olan bağlantıları, halkın sosyal ve kültürel gereksinimleri, güvenlik
ve sağlığı ile ilgili konular göz önüne alınarak hazırlanması gerekmektedir.
Anılan ölçütlere göre hazırlanan imar planları, zamanla planlanan alandaki
koşulların zorunlu kıldığı biçimde ve yasalarda öngörülen yöntemlere uygun
olarak değiştirilir. Orman ve rekreasyon alanında kalan bir taşınmazın
"akaryakıt istasyonu ve günübirlik tesis alanı" olarak belirlenmesi yönünde
yapılan plan değişikliklerinin amaç yönünden yargısal denetimi bu değişikliği
zorunlu kılan nedenlerin irdelenmesi yoluyla yapılacaktır. Bu irdeleme sırasında
plan değişikliği yapılan taşınmazın bulunduğu yörede çevre, ulaşım, trafik gibi
ilişkilerin kapsamlı bir biçimde ele alınarak, kamu yararına uyarlık bulunup
bulunmadığının araştırılması gerekmektedir.
Beldelerin, imar yönünden
düzenli olması, hazırlanan imar planlarının aynen mekana yansıması ile mümkün
olabilir. İmar planına mekan boyutu kazandırılması, bu planda yer alan ve
düzenlemeye tabi tutulan yerlerin ihtiyacı olan sosyal ve teknik altyapı
alanlarının kanunun kullanımına açık olması, tüm yapılarının plana uygun,
ruhsata bağlı olarak yapılması ile mümkündür.
2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanununun 11. maddesi uyarınca idari işleme karşı idari dava açma süresi
içerisinde yapılacak olan başvuru üzerine altmış gün içinde bir cevap verilmezse
isteğin reddedilmiş sayılacağı, bu tarihten itibaren durmuş olan dava açma
süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve dava açma süresi geçtikten sonra aynı
nitelikte başvuruların ve idarece verilen cevapların dava açma süresini ihya
etmeyeceği açık ise de, süresi geçtikten sonra idarece verilecek olan yanıtın
dava açma süresini ihya etmemesi için istemin reddi yolunda bir yanıtlaması
gerektiği, idare tarafından başvuru değerlendirilerek yeni işlem tesis edilmiş
olması halinde ise yeni bir hukuki durum ortaya çıkacağından, önceki işlemden
farklı bir hukuki sonuç yaratan bu işleme karşı süresi içerisinde dava
açılabileceği sonucuna varılmıştır.
Bir kentsel yerleşmenin imar
planı hazırlanırken 20 yıllık bir gelecek için o yerleşmede yaşayacak nüfus ve
bu nüfusun yaşama, çalışma, dinlenme ve ulaşım gereksinimleri tahmin ve hesap
edilerek konut, sanayi, ticaret, yeşil ve açık alanlar, sosyal ve kültürel
alanlar, ulaşım ve iletişim için gerekli yol, otopark ve diğer sosyal ve teknik
altyapı oluşturacak alan ve tesislere plan üzerinde yer verilir ve imar planları
ancak koşulların zorunlu kılması halinde ve yasalarda öngörülen yöntemlere uygun
olarak değiştirilebilir.
Nazım
planlar; arazi kullanım kararları ve üst kademe ulaşım ilişkilerini ve sistemini
içerdiklerinden bu kararlarda değişiklik ancak aynı nitelikte veya daha üst
kademe planlarda yapılacak değişiklerle mümkün olabilir. Yeni kararlar içermeyen
ve ulaşım sisteminin temel kurgusunda değişiklik getirmeyen mevcut yolun
genişletilmesine yönelik değişikliklerin ise uygulama planı ile
gerçekleştirildikten sonra nazım plana işlenmesi mümkün bulunmaktadır.
Günümüzde plansız ve aşırı hızlı
kentleşme olgusu, sağlıklı kentleşmenin önündeki önemli engellerden biridir. Bu
nedenle kentsel gelişmenin yönlendirilmesinde en temel araçlardan biri olan imar
planlaması ile kentsel gelişmenin yakın gelecekteki temel fiziksel özelliklerini
oluşturan "yönü, şekli ve büyüklüğü" ile ilgili belirlemeler yapılmaktadır.İmar
planı hazırlığının ve uygulamasının kentsel büyümenin önünde gitmesi gereği
açıktır. Kentsel planlama sürecinde, çağdaş bir kentin oluşturulması ve
yaşatılması için varlığı zorunlu olan aşırı yapılaşmanın etkisini azaltıcı
kentleşme kalitesini yükseltici, sağlıklı bir çevre meydana getirmek amaçlı
altyapı alanların oluşumu zorunludur.
İmar planlarının yargısal
denetimi sırasında şehircilik ilkeleri, planlama esasları, imar planının
bütünlüğü, genel yapısı, kapsadığı alanın nitelikleri ve çevrenin korunması gibi
olguların gözetilmesi zorunludur.
Belediyeler imar planlarında, planlama ilkeleri ve 3194 sayılı İmar Kanununda
belirtilen standartlar uyarınca yürütmekle yükümlü bulundukları faaliyetleri
gerçekleştirebilmek amacı ile belediye hizmet alanları ayırabilirler. Ancak bu
alanların tahsis edilecekleri kullanım amacı belirlenirken evre sağlığı,
planlama ilkeleri, mevcut yapılaşma, çevredeki arazi kullanımları ve kamu yararı
göz önünde bulundurulmalıdır.
İmar planı, insan, toplum, çevre
ilişkilerinde kişi ve aile mutluluğu ile toplum hayatını yakından etkileyen
fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini
ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın koruma, kullanma dengesini en
rasyonel biçimde belirlemek amacıyla hazırlanır.
3194 sayılı Yasanın 6.
maddesinde planlar kapsadıkları alan ve amaçları açısından bölge planları ve
imar planları olarak iki ana kategoriye ayrılmış, imar planları da uygulamaya
esas olan uygulama imar planları ve bu planın hazırlanmasındaki temel
hedefleri, ilkeleri ve arazi kullanım kararlarını belirleyen nazım imar
planları olarak sınıflandırılmıştır. Anılan Yasanın 8. maddesinde ise planların
tanımlanmasına yer verilerek planlar bölge planı, çevre düzeni planı, nazım imar
planı ve uygulama imar planı olarak kademelendirilmiş ve alt ölçekli planların
üst ölçekli planlarda belirlenen planlama ana ilkelerine, stratejilerine ve
kararlarına uyumlu olması zorunluluğu getirilmiştir.
Yukarıda belirtilen mevzuat
hükümlerine göre uygulama imar planlarının üst ölçekli planlara aykırı
olamayacağı, arazi kullanım kararlarının alt ölçekli uygulama imar planlarıyla
değiştirilemeyeceği kuşkusuzdur.
Yukarıda yer alan hükümlere göre, nazım imar planları, halihazır
haritalar üzerine çizilen ve ticaret, sanayi, konut gibi bölgelerle iskan
bakımından yoğun veya seyrek bölgeleri ve iskana elverişli, iskana elverişli
olmayan veya iskana izin verilmeyen bölgeleri, topoğrafik özelliklerden
faydalanma konularını, ulaşım sistemlerini ve bu gibi ana hatları göstermek
suretiyle arazi parçalarının kullanma şekillerini belirleyen planlar, uygulama
imar planları ise, varsa kadastral durumu da işlenmiş halihazır haritaların
üzerine nazım plan esaslarına göre çizilen ve yol, yapı adası ve muhtelif
bölgelerin detayları ile inşaat nizamlarını ve uygulama için gerekli bilgileri
içeren planlardır.
Alt ölçekli planların üst ölçekli planlarda belirlenen planlama
ana ilkelerine, kararlarına uyumlu olması zorunludur.
3194 sayılı İmar Kanununun 8/b maddesinde, mevcut ise bölge planı
ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde
kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planlarının ilgili belediyelerce
yapılacağı veya yaptırılacağı, belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe
gireceği, bir aylık ilan süresi içerisinde planlara yapılan itirazların belediye
meclisince onbeş gün içinde incelenerek kesin karara bağlanacağı, onaylanmış
planlarda yapılacak değişikliklerin de bu usullere tabi olduğu hükme
bağlanmıştır.
3030 sayılı Yasanın 6/A maddesinin (b) bendinde, ilçe
belediyelerinin nazım plana uygun olarak hazırlayacakları tatbikat imar
planlarının onaylanması ve uygulanmasını denetleme görevi büyükşehir
belediyelerine verilmiş, aynı Yasanın 14.maddesinde de, büyükşehir ve ilçe
belediye meclisince alınan bütün kararların büyükşehir belediye başkanına
gönderileceği, büyükşehir belediye başkanının konunun meclislerde tekrar
görüşülmesini isteyebileceği hükmüne yer verimiştir.
Anılan hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden, imar planına
ilişkin ilçe belediye meclisi kararlarının büyükşehir belediye başkanı
tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe gireceği, büyükşehir belediye
başkanının planı onaylamayarak yeniden görüşülmek üzere ilçe belediye meclisine
iade yetkisi bulunmakta ise de, değiştirerek onaylama yetkisinin bulunmadığı,
belirtilen usule göre onaylanan imar planına yapılacak olan itirazların
incelenmesinde de aynı usulün geçerli olacağı sonucuna varılmıştır.
Öte yandan imar planlarının
yargısal denetiminde de amaç arazi parçalarına getirilen kullanım kararlarının
şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına uygun olup olmadığının
denetlenmesi olduğuna göre üst ölçekli plan kararına farklı kullanım kararı
getiren alt ölçekli planların bir bütün olarak ele alınması gerekmektedir.
İmar
planı yapılması ve değişikliklerine ait esaslara dair yönetmeliğin 3.
maddesinde; sosyal altyapı; eğitim, sağlık, dini, kültürel ve idari yapılar ile
park, çocuk bahçeleri gibi yeşil alanlara verilen genel isimler, teknik altyapı;
elektrik, havagazı, içme ve kullanma suyu, kanalizasyon ve her türlü ulaştırma,
haberleşme ve arıtım gibi servislerin temini için yapılan tesisler ile açık veya
kapalı otopark kullanışlarına verilen genel isimler olarak tanımlanmıştır.
Bu hükümlere göre imar planı
bulunan yerlerde yapılacak yapılar için imar planına göre inşaat ruhsatı
alınması gerektiği ve ayrıca ancak tamamlanmış veya kısmen kullanılması mümkün
hale gelmiş bir yapı için yapı kullanma izninin düzenleneceği açıktır.
Ancak, yargısal denetim amacıyla
her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari
işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden
olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi
arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması koşuluna ihtiyaç
vardır. Her olay ve davada, yargı merciine başvurarak dava açan kişinin
menfaatinin, iptali istenen işlemle ne ölçüde ihlal edildiğinin takdiri de yargı
mercilerine bırakılmıştır. İptal davası açılabilmesi için gerekli olan menfaat
ilişkisi kişisel, meşru, güncel bir menfaatin bulunması halinde
gerçekleşecektir. Başka bir anlatımla, iptal davasına konu olan işlemin
davacının menfaatini ihlal ettiğinden söz edilebilmesi için, davacıyı
etkilemesi, yani davacının kişisel menfaatini ihlal etmesi, işlem ile davacı
arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunması gerekmektedir. Aksi halde,
kişilerin kendisine etkisi bulunmayan, menfaatlerini ihlal etmeyen idari
işlemler hakkında da iptal davası açma hakkı doğar ve bu durum idarenin
işleyişini olumsuz etkiler.
İmar planları, insan, toplum,
çevre münasebetlerinde kişi ve toplum hayatını yakından etkileyen fiziksel
çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme
eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın koruma, kullanma dengesini en rasyonel
biçimde belirlemek amacıyla hazırlanır. Bu esaslara göre yapılan ve kesinleşen
imar planlarının ancak; koşulların değişimi ve zorunluluk halinde, düzenleme
esnasında uyulması zorunlu olan ilkelere ve yeni verilere uymak koşuluyla
değiştirilmesi esastır.
Düzenleyici işlem niteliğindeki imar planları, plan hükümlerini açıklayıcı
nitelikteki plan notları ile bir bütün olduğu gibi bu plan notları planın
ayrılmaz bir parçası konumunda bulunması nedeniyle imar plan notu ile getirilen
hükümlerin de imar planı gibi kesin ve yürütülmesi zorunlu bir düzenleyici işlem
olarak idari davaya konu edilebileceği açıktır.
Anayasanın 138. maddesinin son
fıkrasında “… Yasama ve Yürütme Organları ile İdare mahkeme karalarına uymak
zorundadır; bu organlar ve İdare, mahkeme kararlarının hiçbir suretle
değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” kuralı yer almış,
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun Kararların Sonuçları başlıklı 28.
maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve
vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının
icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya
mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz
günü geçemez.” Hükmü ile Anayasanın 2. maddesinde yer alan “Hukuk Devleti”
ilkesine ve 138. maddesine uygun bir düzenleme yapılmıştır.
Yasanın belirtilen maddesi hükmü
ile kararların derhal uygulanması ilkesi konulmuş, her durumda bu sürenin 30
günü aşamayacağı belirtilmiş, kararların uygulanması için idarenin gereksinim
duyduğu sürenin nihayet otuz günle sınırlı bulunduğu öngörülmüştür. Yürütmenin
durdurulması kararı da Anayasa’da ve İdari Yargılama Usulü Yasasında belirtilen
nitelikte bir yargı kararı olduğuna göre, bu yolda karar verilmiş bir davada
idarenin; esas kararın verilmesini, bu karar temyiz edilmiş veya kararın
düzeltilmesi yoluna başvurulmuş ise verilecek kararı beklemesi, bu yolla,
verilen yürütmenin durdurulması kararını sürüncemede bırakması, savsaklaması ve
etkisiz kılması gibi seçeneği bulunmamaktadır.
Yine yasanın belirtilen
maddesinde yer elan “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi
mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan
hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi
tazminat davası açılabilir.
Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu
görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava
açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat
davası açılabilir…” yolundaki düzenlemeleri kararın uygulanmaması halinde
davacının yalnızca tazminat davası açabileceği şeklinde yorumlamak Anayasa’nın
belirtilen hükmü ile bağdaşmaz. Bir Hukuk Devletinde aslolan idarenin yargı
kararını kendiliğinden uygulamasıdır. Ancak davacı da kararın uygulanması için
idareye başvurabilir. Bu başvurunun reddedilmesi halinde İdare Hukuku bakımında
tek yanlı irade beyanı içeren ve ilgili hakkında hukuki sonuç yaratan bir işlem
tesis edilmiş olacağından bu işleme karşı iptal davası açılabileceği
kuşkusuzdur. Öte yandan, yargı kararlarının uygulanmamasının hem bir iptal
nedeni hem de ağır bir hizmet kusuru olduğu açıktır.
Hangi
ölçekte olursa olsun, imar planları genel düzenleyici işlemler olduklarından
ilgilileri hakkında sonuç doğurabilmeleri için ilan edilmek suretiyle
kesinleştirilmeleri zorunludur. Belediye meclisince kabul edilmekle veya
bakanlıkça onanmakla yürürlüğe giren 3194 sayılı Yasada belirtilen imar
planlarının kesinleşmeleri için aynı madde hükmü uyarınca bir ay süreyle askıya
çıkarılmak suretiyle ilan edilmeleri gerekmektedir.
Diğer
taraftan 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 22. maddesi ile yapı ruhsatı almak için
yasanın verilmesini zorunlu kıldığı belgeler, üzerine yapı yapılmak istenilen
taşınmazın imar planında gösterilen tahsis şekli, yapı nizamı, binanın niteliği,
kat adedi gibi bilgiler olmaksızın düzenlenemeyeceğine göre başvuru üzerine
idarece verilen imar durumu belgesinin düzenleyici işlem olan imar planının
uygulanması niteliğinde olduğunu kabul etmek zorunludur.
Anılan
hükümler uyarınca, planlar arasındaki hiyerarşi kapsamında bir bölgede çevre
düzeni planı varsa, o bölgede yapılacak olan imar planlarının (nazım imar planı
ve uygulama imar planı ) bu plana uygun olması ve yine çevre düzeni planına
uygun yapılan nazım imar planından sonra yapılacak olan uygulama imar planının
da üst ölçekli planlara uygun yapılması gerekmektedir.
İmar
planlarının yargısal denetimi sırasında şehircilik ilkeleri, planlama esasları
ve kamu yararı kriterleri ile birlikte özelliği itibariyle imar planının
bütünlüğü, genel yapısı, kapsadığı alanın nitelikleri ve çevrenin korunması gibi
olguların yanı sıra "üstün kamu yararı" ilkesinin de gözetilmesi zorunludur.
Arazi parçalarının genel
kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus
yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunun, çelişkili yerleşme alanlarının
gelişme ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerinin ve problemlerinin
çözümü gibi hususları gösteren nazım imar planı ile bu plan esaslarına göre
çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini,
yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak
uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren uygulama imar
planları imar yönetmeliklerinden önce uygulanması gereken genel düzenleyici
işlem niteliğindedir. Nitekim 3030 sayılı kanun kapsamı dışında kalan
belediyeler tip imar yönetmeliğinin 2. maddesinde bu yönetmelikte yazılı
hükümlerin imar planlarında aksine bir açıklama bulunmadığı takdirde
uygulanacağının belirtildiği, ayrıca aynı yönetmeliğin 29. maddesinde imar
planlarında kat adetleri veya yükseklikleri belirtilmemiş yerlerde bina
yüksekliklerinin ve bunlara tekabül eden kat adetlerinin bu yönetmeliğin 29.
maddesine göre tespit edileceği hükmüne yer verilmek suretiyle bu görüş
doğrulanmış bulunmaktadır.
Günümüzde plansız ve aşırı hızlı kentleşme olgusu sağlıklı kentleşmenin önündeki
en ciddi engeldir. Kentsel gelişmenin yönlendirilmesinde en temel araçlardan
biri olan imar planlaması ile kentsel gelişmenin yakın gelecekteki temel
fiziksel özelliklerini oluşturan "yönü, şekli ve büyüklüğü" ile ilgili
belirlemeler yapılmaktadır. İmar planı hazırlığının ve uygulamasının kentsel
büyümenin önünde gitmesi gereği açıktır.
Kentsel planlama sürecinde,
zorlayıcı, kısıtlayıcı ve yönlendirici kararların tümü birden rol oynar. Çağdaş
bir kentin oluşturulması ve yaşatılması için varlığı zorunlu olan ve aşırı
yapılaşmanın etkisinden korunması gereken, kentin bütününe hizmet verecek, kent
estetiği ve kentleşme kalitesini yükseltici sağlıklı bir çevre meydana getirmek
amacıyla park, çocuk bahçeleri, oyun alanları, günü birlik kullanım alanları,
piknik ve rekreasyon alanlarının oluşumu bu yolla sağlanabilir.
Bu bağlamda, kamu yararını
gerçekleştirmek amacıyla üretilmiş birer belge niteliğinde olan imar planları
mevzuatta ve yargı içtihatlarında yöre halkının sağlığını ve çevreyi korumak,
sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını, iyi yaşama düzenini, çalışma koşullarını ve
güvenliğini sağlamak amacıyla, ülke, bölge ve şehir verilerine göre oturma,
çalışma, dinlenme ve ulaşım gibi kentsel fonksiyonlar arasında mevcut ve
sağlanabilecek olanaklar ölçüsünde en iyi çözüm yollarını bulmak için varsa
kadastro durumu da işlenmiş, onaylı haritaların kopyaları üzerine nazım plan ve
uygulama planı olarak düzenlenip onaylanmış metinler olarak tanımlanmaktadır.
İmar planlarının temel
amaçlarından biri, kamu yararının korunması ve bu amacın gerçekleştirilmesi
doğrultusunda toplumun genel kullanımına açık rekreasyon alanlarına olan
ihtiyacını giderebilecek nitelikte yeşil alan türünde alanların üretilmesi
olduğuna ve turistik bir yörede kamu yararına açık ve turistik kullanımın en
belirginleştiği kullanımlardan biri olan kamping alanı oluşturulmasında da kamu
yararı bulunduğuna göre davacı isteminin reddine yönelik işlemde hukuka
aykırılık bulunmamış davacının salt yapılaşmaya yönelik iddialarına itibar
edilmemiştir.
3194
sayılı Yasanın 3. maddesinde herhangi bir sahanın, her ölçekteki plan
esaslarına, bulunduğu bölgenin şartlarına ve yönetmelik hükümlerine aykırı
maksatlar için kullanılamayacağı kurala bağlanmıştır.
Öte
yandan hukuka aykırı işlemlerin belirli koşulların varolması halinde idarece
geri alınabileceği idare hukukunun bilinen kurallarındandır.
Usulde paralellik ilkesi
gereğince idari işlemlerin ancak tesis eden makam tarafından ve tesis
edildikleri usulle kaldırılması, geri alınması ya da değiştirilmesi mümkündür.
İmar planları yargısal
içtihatlarla ilanı gereken genel düzenleyici işlem olarak kabul edilmiş
bulunması nedeniyle, uygulama işlemi olduğu öne sürülerek işlemin dayanağı imar
planının iptalinin istenilmesi halinde planların uygulama işlemlerinin
kapsamının ve buna göre de dava açma sürelerinin belirlenmesi gerekmektedir.
3194 sayılı İmar Kanununun 2. maddesinde;
belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak
planlar ile inşaa edilecek resmi ve özel bütün yapıların bu kanun hükümlerine
tabi olduğu belirtilmiş; tanımlar başlıklı 5. maddesinde, ilgili idare, belediye
ve mücavir alan sınırları içinde belediye, dışında valilik olarak belirlenmiş,
aynı Kanunun 32. maddesinde de ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı olarak
başlayan yapılar hakkında ne gibi işlemler yapılacağı sayılmıştır.