Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar
Tarihi
ALTINCI
DAİRE
2007
453
2004
831
30/01/2007
KARAR METNİ
Yargı
kararının kesinleşmesinden itibaren 30 gün içinde mahkeme kararının gereğini
yerine getirmeyen idareye karşı; davacının, sonraki 60 gün içinde yargı kararına
göre işlem yapılmaması nedeniyle, uğradığı zararın tazmini istemiyle dava açması
gerektiği hk.
Temyiz İsteminde Bulunan : 1-?, 2-?3-?, 4-?, 5-?6-?, 7-?, 8-?
Vekilleri : Av.?
Karşı Taraf : Buca Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. ?
İstemin
Özeti : İzmir 3. İdare Mahkemesinin 16.10.2003 günlü, E:2002/1244, K:2003/1254
sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması
istenilmektedir.
Savunmanın
Özeti : Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından,
usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay
Tetkik Hakimi ..'in Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının
onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay
Savcısı ..'in Düşüncesi : İzmir, Buca, İnönü Mahallesi ? ada, ? parselde kayıtlı
davacıların murisine ait taşınmazı da kapsayan imar planının ve komşu ? parsele
verilen inşaat ruhsatının yargı kararları ile iptal edildiği halde yargı
kararına uyulmaması nedeniyle oluşan 146.080.000.000,-lira maddi zararın yasal
faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılan dava sonucunda, İdare Mahkemesince,
2577 sayılı Yasanın 12. maddesi hükmü uyarınca süresi içinde açılmayan davanın
süreaşımı nedeniyle reddi yolunda verilen kararın temyizen incelenerek bozulması
istenilmektedir.
2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinin 1. fıkrasında, Danıştay, bölge
idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin
durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, gecikmeksizin
işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu, bu sürenin hiçbir
şekilde kararın idareye tebliğinden itibaren başlayarak otuz günü geçemeyeceği
hükme bağlanmış olup, aynı maddenin 3. fıkrasında, Danıştay, bölge idare
mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen
veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari
mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açabileceği, hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı
Yasanın yukarıda belirtilen hükümlerinde, bu maddeye göre açılacak davaların
tabi olacağı süre gösterilmediği gibi, mahkeme kararının uygulanmasını sağlamak
için ilgililerin idareye başvurmalarına gerek olup olmadığı, gerek varsa bunun
ne kadar süre içinde yapılabileceği hususu da madde hükmünde belirtilmemiştir.
Her ne kadar maddenin birinci fıkrasında otuz günlük bir yerine getirme süresi
öngörülmekte ise de, bu sürenin doğrudan kararı uygulamakla görevli olan idareye
yönelik olduğu kuşkusuzdur.
Hukuka
bağlı bir idarenin ilgililerin başvurusuna gerek kalmadan karar gereğini yerine
getirmesi bir görev ve zorunluluktur.
Kararın
yerine getirilmemesi nedeniyle açılacak davalarda idari yargılama usulü
kanununda özel bir süre hükmü bulunmamakla beraber; 10 yıllık zamanaşımı
süresinin, burada da uygulanması gerekmektedir.
Dolayısıyla
ilgililerin, idari yargı yerince verilen bir kararın uygulanması istemiyle on
yıllık zamanaşımı süresi içinde idareye başvurarak bu kararın uygulanmasını
istemeleri, bu isteklerinin reddi üzerine 2577 sayılı Yasanın 10. maddesinde
belirtilen süre içinde dava açmaları olanaklıdır.
Dava konusu uyuşmazlıkta, İdare Mahkemesince verilen 1.10.1991 tarih ve
K:91/1034, K:91/1035 sayılı iptal kararlarının Danıştay 6.Dairesinin 12.11.1992
ve 11.11.1992 tarihli kararları ile onandığı, davacıların karar gereğinin yerine
getirilmesi istemiyle 15.7.2002 tarihinde davalı idareye yaptıkları başvurunun
20.8.2002 tarihinde reddi üzerine 30.9.2002 tarihinde dava açıldığı
görülmektedir.
Bu durumda
10 yıllık zamanaşımı süresi içinde davalı idareye yapılan başvuruya verilen
cevap üzerine 2577 sayılı Yasanın 10.maddesinde öngörülen süre de açılan davanın
esasının incelenmesi gerekirken, davanın süreaşımı nedeniyle reddi yolunda
verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan
nedenle, temyize konu kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK
MİLLETİ ADINA
Karar veren
Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve
dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
Duruşma
yapılmasına gerek görülmedi.
Dava,
İzmir, Buca, İnönü Mahallesi, ? ada, ? parsel sayılı, davacıların murisine ait
taşınmazı da kapsayan imar planının ve komşu ? sayılı parsele verilen inşaat
ruhsatının yargı kararı ile iptal edildiği halde yargı kararına uyulmaması
nedeniyle oluşan 146.080.000.000 (146.080 YTL) lira maddi zararın yasal faizi
ile birlikte tazmini istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, dosyanın
incelenmesinden, davacıların murisine ait uyuşmazlık konusu taşınmazı da
kapsayan Islah İmar planının Mahkemelerinin 1.10.1991 günlü, E:1990/228,
K:1991/1035 sayılı kararı ile iptal edildiği anılan kararın Danıştay Altıncı
Dairesinin 11.11.1992 günlü, E:1991/4452, K:1992/4156 sayılı kararı ile onanarak
kesinleştiği, bakılan davanın ise 30.9.2002 gününde açıldığı, bu durumda yargı
kararının kesinleştiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davasının
açılması gerektiği, bu süre geçirildikten sonra 30.9.2002 tarihinde açılan
davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine
karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyanın
incelenmesinden İzmir 3. İdare Mahkemesince verilen 1.10.1991 günlü, E:1990/227,
K:1991/1034 ve E:1990/228, K:1991/1035 sayılı iptal kararlarının Danıştay
Altıncı Dairesinin 12.11.1992 günlü, E:1991/4448, K:1992/4250 sayılı ve
11.11.1992 günlü, E:1991/4452, K:1992/4156 sayılı kararları ile onandığı,
davacıların karar gereğinin yerine getirilmesi istemiyle 15.7.2002 tarihinde
davalı idareye başvurdukları, bu başvurunun 20.8.2002 gününde reddi üzerine
30.9.2002 tarihinde davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu
olayda uyuşmazlık; İdare Mahkemesince verilen ve kanun yollarından geçerek
kesinleşen bir iptal kararının gereğinin davalı idarece yerine getirilmemesinden
doğan bir tazminat isteminden kaynaklanmaktadır.
2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun "Kararların Sonuçlarını " düzenleyen 28.
maddesinin 1. fıkrasında Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi
mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının
icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya
mecbur olduğu, bu sürenin hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak
otuz günü geçemeyeceği hükme bağlanmış olup, aynı maddenin 3. fıkrasında
Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre
işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay
ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği, hükmüne
yer verilmiştir.
Olayda
ıslah imar planının davacı parseline ilişkin kısmı ile komşu parsele verilen
inşaat ruhsatı idare Mahkemesince iptal edildiğine, bu karar Danıştay'ca
onandığına göre, idarece yukarıda anılan 28. madde hükmü uyarınca en son
Danıştay onama kararının kendilerine tebliğinden itibaren 30 gün içinde iptal
kararının gereğinin yerine getirilerek işlem tesis edilmesi gerektiği, ancak
idarece bu maddeye uygun hareket edilmediği görülmektedir. Bu durumda, davacının
30 gün içinde mahkeme kararı gereğini yerine getirmeyen idareye karşı sonraki 60
gün içinde iptal kararına göre işlem yapılmaması nedeniyle uğradığı zararın
tazmini istemiyle dava açması gerekirken, bu süre geçirilerek, aradan uzunca bir
zaman geçtikten sonra 15.7.2002 tarihinde idare mahkemesi kararının gereğinin
yerine getirilmesi yolundaki başvuruya 20.8.2002 tarihinde idarece verilen cevap
üzerine 30.9.2002 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunmaktadır.
Açıklanan
nedenlerle temyize konu İzmir 3. İdare Mahkemesinin 16.10.2003 günlü,
E:2002/1244, K:2003/1254 sayılı kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle
ONANMASINA, fazladan yatırılan 15,30 YTL harcın temyiz isteminde bulunana
iadesine, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 30.1.2007 gününde
oyçokluğuyla karar verildi.
KAR?I OY
2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinde bu maddeye göre açılacak
davaların tabi olacağı süre gösterilmediği gibi, mahkeme kararının uygulanmasını
sağlamak için ilgililerin idareye başvurmalarına gerek olup olmadığı, gerek
varsa bunun ne kadar süre içinde yapılabileceği hususu da madde hükmünde
belirtilmemiştir. Her ne kadar maddenin 1. fıkrasında otuz günlük bir yerine
getirme süresi öngörülmekte ise de, bu sürenin doğrudan kararı uygulamakla
görevli olan idareye yönelik olduğu açıktır. Hukuka bağlı bir idarenin
ilgililerin başvurusuna gerek kalmadan karar gereğini yerine getirmesi bir görev
ve zorunluluktur. Kararın yerine getirilmemesi sebebiyle açılacak davalarda
İdari Yargılama Usulü Kanununda özel bir süre hükmü bulunmamakla beraber; 10
yıllık genel infaz zamanaşımı süresinin, burada da uygulanması gerekmektedir. Bu
itibarla ilgililerin, idari yargı yerince verilen bir kararın uygulanması
istemiyle 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde idareye başvurarak bu kararın
uygulanmasını istemeleri, bu istemlerinin reddi üzerine 2577 sayılı Yasanın 10.
maddesinde belirtilen süre içinde dava açmaları mümkündür.
Bu durumda
10 yıllık infaz zamanaşımı süresi içinde davalı idareye yapılan başvuruya
verilen cevap üzerine 2577 sayılı Yasanın 10. maddesinde öngörülen süre de
açılan davada süre aşımı bulunmadığından temyiz isteminin kabul edilerek mahkeme
kararının bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.
KAR?I OY
X -
Anayasanın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin hukuk devleti olduğu
vurgulanmakta ve 138. maddesinin son fıkrasında "Yasama ve Yürütme organları ile
idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme
kararlarını hiç bir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini
geciktiremez." yolunda açık, kesin ve buyurucu bir kurala yer verilmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinin 1. fıkrasında da
Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve
yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin,
gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu
belirtilerek Anayasanın 2. maddesinde yer alan "hukuk devleti" ilkesine uygun
bir düzenleme getirmektedir. Söz konusu ilke karşısında, idarenin maddi ve
hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını aynen ve
gecikmeksizin uygulamak zorunda olduğu açıktır. İdarenin mahkeme kararlarını
yerine getirmekten kaçınması veya icrada gecikmesi yolundaki davranışı süregelen
bir tutumu ifade ettiğinden ve mahkeme kararı zamanın geçmesi ile uygulanması
gerekliliğini ve etkisini yitirmeyeceğinden bu halin doğurduğu zararların talep
ve dava edilmesini bir süreyle sınırlamak mümkün değildir. Her ne kadar 2577
sayılı Yasanın 28. maddesinde otuz günlük bir yerine getirme süresi öngörülmekte
ise de, bu sürenin doğrudan kararı uygulamakla görevli olan idareye yönelik
olduğu açık olup anılan maddeye göre açılacak davaların tabi olacağı süre
gösterilmemiştir. İptal kararlarının yerine getirilmemesi hali ne kadar uzun
sürerse sürsün, bu durum iptal kararının idare tarafından yerine getirilmesi
sorumluluğunu sona erdirmez. Bu itibarla yargı kararına göre işlem tesis etmeyen
veya eylemde bulunmayan idareye tazminat talebiyle yapılacak başvurunun reddi
yada isteğin reddedilmiş sayılmasını gerektirecek idare davranışından itibaren
2577 sayılı Yasanın 7. maddesinde öngörülen sürede dava açılması gerekmektedir.
Bu durumda,
davacıların karar gereğinin yerine getirilmesi istemiyle 15.7.2002 tarihinde
davalı idareye yaptıkları başvurunun 20.8.2002 gününde reddi üzerine 30.9.2002
tarihinde açılan davada süre aşımı bulunmadığından temyiz isteminin kabul
edilerek mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına
katılmıyorum. (DAN-DER; SAYI : 116)