“YARGI REFORMU STRATEJİSİ
TASLAĞI” BİLGİ NOTU |
|
Taslağın tam metni için tıklayınız.
1. YARGI BAĞIMSIZLIĞININ GÜÇLENDİRİLMESİ
1.4. Örgütlenme hakkı çerçevesinde Hâkimler ve Savcılar Birliğinin kurulması,
1.5. Yargı profesyonellerine yargı bağımsızlığı konusunda eğitim verilmesi
1.6. Askeri mahkemelerin sadece hâkim sınıfından olan üyelerden oluşması,
1.7. Askeri mahkeme binalarının askeri yasak bölge dışına çıkarılması,
1.8. Askeri mahkemelerin görev alanlarının yeniden değerlendirilmesi,
2. YARGININ TARAFSIZLIĞININ GELİŞTİRİLMESİ
2.1. Yargı mensupları için etik kuralların belirlenmesi
2.2. Yargı tarafsızlığı konusunda yargı profesyonellerinin ve medya mensuplarının bilinçlendirilmesi
2.3. Kişisel verilerin korunması kaydıyla yüksek mahkeme kararlarına erişimin sağlanması
3. YARGININ VERİMLİLİĞİ VE ETKİLİLİĞİNİN ARTIRILMASI
3.1. Adli yargıda istinaf mahkemelerinin faaliyete geçirilmesi
3.2. İdari yargıda istinaf mahkemelerinin kurulması ve faaliyete geçirilmesi
3.3. Hâkim, savcı ve yargı çalışanı sayısının yeterli seviyeye getirilmesi,
3.7. İhtisas mahkemelerinin yaygınlaştırılması,
3.8. Adli Tıp Kurumu kapasitesinin güçlendirilmesine devam edilmesi
3.9. Belirlenen yurt dışı temsilciliklerinde adlî müşavir görevlendirilmesi
3.10. Heyet halinde çalışan mahkemelere atanan üye sayısının standart hale getirilmesi
3.11. UYAP’ın tamamlanması ve etkin bir şekilde kullanımının sağlanması
3.12. Elektronik imzanın adli ve idari birimlerde yaygınlaştırılması
3.14. Yüksek mahkemelerin ilk derece mahkemesi sıfatı ile baktıkları davaların azaltılması,
3.15. Tebligat Kanunu’nun yeniden düzenlenmesi
3.16. Yeni Hukuk Yargılaması Kanunu hazırlanması 24
3.17. İcra-iflas sisteminin etkinliğinin artırılması
3.18. Bilirkişilik müessesinin gözden geçirilmesi
4. YARGIDA MESLEKÎ YETKİNLİĞİN ARTIRILMASI
5. YARGI ÖRGÜTÜ YÖNETİM SİSTEMİNİN GELİŞTİRİLMESİ
5.2. Hâkimlerle Cumhuriyet savcılarının idarî konulardaki görev ve sorumluluklarının azaltılması
5.3. Yargı bilişim kurumunun oluşturulması 28
5.6. Adalet Bakanlığı ile Barolar Birliği arasındaki ilişkinin yeniden düzenlenmesi
5.7. Noterlerin görev tanımlarının ve açılış kriterlerinin yeniden belirlenmesi
6. YARGIYA GÜVENİN ARTTIRILMASI
6.2. Yargı mensup ve çalışanlarına yolsuzlukla mücadele konusunda verilen eğitimlere devam edilmesi
6.3. Yargının, medya ve halkla ilişkilerinin geliştirilmesi,
6.4. Yüksek yargıda ve belirlenen adliyelerde etkin basın ve halkla ilişkiler birimlerinin kurulması
7. ADALETE ERİŞİMİN KOLAYLAŞTIRILMASI
7.1. Adli yardımın etkinleştirilmesi için bu müessesenin yeniden gözden geçirilmesi
7.4. Mahkemelerdeki tercüme hizmetlerinin standarda bağlanması
8.1. Temel hukuk bilgilerinin ilköğretim çağından itibaren öğretilmesinin sağlanması
8.3. Ceza usulünde yer alan uzlaşma müessesesinin etkinleştirilip geliştirilmesi
8.5. “Tahkim” kurumunun etkinleştirilmesi
8.8. “Kamu Denetçiliği Kurumu”nun faaliyete geçirilmesi
9. CEZA İNFAZ SİSTEMİNİN GELİŞTİRİLMESİ
9.2. Küçük ve yetersiz ceza infaz kurumlarının kapatılması
9.3. Denetimli serbestliğin etkinleştirilerek yaygınlaştırılması
9.5. Ceza infaz kurumlarındaki iş yurtlarının yaygınlaştırılması ve geliştirilmesine devam edilmesi
9.7. Ceza infaz kurumlarının dış güvenlik hizmetlerinin Adalet Bakanlığına devredilmesi
9.8. Ceza infaz kurumlarında etkin bir halkla ilişkiler biriminin kurulması
10. AVRUPA BİRLİĞİ MÜKTESEBATINA UYUM SÜRECİNİN GEREKTİRDİĞİ MEVZUAT ÇALIŞMALARINA DEVAM EDİLMESİ
10.1. Türk Ticaret Kanunu Tasarısı,
10.2. Yargıtay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı,
10.3. Türkiye Hâkimler ve Savcılar Birliği Kanun Tasarısı,
10.4 Türk Borçlar Kanunu Tasarısı,
10.5 Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı,
10.6 Ticarî Sır, Banka Sırrı ve Müşteri Sırrı Hakkında Kanun Tasarısı,
10.7. Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı,
10.8. Devlet Sırları Kanunu Tasarısı,
10.9. İdarî Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı,
10.10. DNA Verileri ve Millî DNA Veri Bankası Kanunu Tasarısı,
10.11. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı,
10.12. Ceza İnfaz Kurumları Dış Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı Taslağı,
10.13. Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı,
10.14. Genel İdarî Usul Kanunu Tasarısı,
10.15. Adalet Bakanlığı Teşkilat Kanunu Tasarısı,
10.16. Şiddet Suçu Mağduru Çocuklara Yardım Hakkında Kanun Tasarısı,
10.17. Noterlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı,
10.18. Türk Medenî Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı,
10.19. Tebligat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı,
AB : Adalet Bakanlığı
AİHM : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
AİHS : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
HSYK : Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu
HUMK : Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
İB : İçişleri Bakanlığı
Kurul : Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu
MB : Maliye Bakanlığı
MEB : Milli Eğitim Bakanlığı
TAA : Türkiye Adalet Akademisi
TBB : Türkiye Barolar Birliği
TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi
TNB : Türkiye Noterler Birliği
UYAP : Ulusal Yargı Ağı Projesi
Yargı Mensubu : Hakim ve Savcı ile Yüksek Mahkeme Başkan ve Üyeleri
Yargı Çalışanı : Hakim ve savcı dışında C.Başsavcılıkları, Mahkeme, İcra Müdürlüğü, Ceza ve İnfaz Kurumları ile diğer adli birimlerde çalışan görevliler
Yargı profesyoneli : Yargı mensubu, yargı çalışanı, avukat ve noterler
Kısa dönem : 0-2 Yıl
Orta dönem : 2-4 Yıl
Uzun dönem : 4 ve üzeri
§ Dokuzuncu Kalkınma Planı (Adalet Hizmetleri Özel İhtisas Komisyonu Raporu dahil)
§ Ulusal Program
§ 60’ncı Hükümet Programı
§ Katılım Ortaklığı Belgesi (2006)
§ Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatları
§ Avrupa Konseyi Tavsiye Kararları
§ 23. Fasıl Tarama toplantılarına ilişkin belgeler
§ Birleşmiş Milletler, Bangalor Yargı Etiği İlkeleri [2003/43 Sayılı]
§ Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığının Temel İlkeleri
§ Hâkimlerin Rolü, Etkinliği Ve Bağımsızlığı Konusunda Avrupa Konseyi Üye Devlet Bakanlar Komitesi Tavsiye Kararı [R(94)12]
§ AB Komisyonunca Türkiye Hakkında Hazırlanan İlerleme Raporları
§ AB Komisyonu Uzmanlarınca Türk Yargısı Hakkında Hazırlanan İstişari Ziyaret Raporları
§ Adalet Bakanlığı Eylem Planı ( 2007-2012 )
YARGI REFORMU STRATEJİK AMAÇLARI
YARGI BAĞIMSIZLIĞININ GÜÇLENDİRİLMESİ
YARGININ TARAFSIZLIĞININ GELİŞTİRİLMESİ
YARGININ VERİMLİLİĞİ VE ETKİLİLİĞİNİN ARTIRILMASI
YARGIDA MESLEKİ YETKİNLİĞİN ARTIRILMASI
YARGI ÖRGÜTÜ YÖNETİM SİSTEMİNİN GELİŞTİRLİMESİ
YARGIYA GÜVENİN ARTIRILMASI
ADALETE ERİŞİMİN KOLAYLAŞTIRILMASI
UYUŞMAZLIKLARI ÖNLEYİCİ NİTELİKTEKİ TEDBİRLERİN ETKİN HALE GETİRİLMESİ VE ALTERNATİF ÇÖZÜM YOLLARI GELİŞTİRİLMESİ
CEZA İNFAZ SİSTEMİNİN GELİŞTİRİLMESİ
Türkiye, 21. yüzyıla hukuk alanında büyük reformları gerçekleştirerek hızlı bir giriş yapmıştır. Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik sürecinin hızlandırıcı etkisi yanında, demokratik toplum düzeninin gerektirdiği çağdaş açılımların gerçekleştirilmesi ihtiyacı da yapılan hukuk reformunun en önemli belirleyici nedeni olmuştur.
1999 yılının Aralık ayında yapılan AB Helsinki Zirvesinde AB Devlet ve Hükümet Başkanları, Türkiye’nin diğer aday ülkelere uygulanan kıstasları yerine getirmesi şartıyla AB’ye tam üyelik adayı olduğunu kabul ve ilan etmişlerdir. Bundan sonra tam üyeliğe giden yolda AB ile tam üyelik müzakerelerine başlayabilmek için Türkiye’nin önüne Kopenhag Siyasi Kriterlerini yerine getirmesi, bir başka deyişle “demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları teminat altına alan kurumların iyi işletilmesi ve azınlıklara saygı gösterilerek korunması”nı sağlamak amacıyla alınması gereken tedbirler konulmuştur.
Türkiye 1923 yılında ilan edilen Cumhuriyet’le birlikte yüzünü tamamen batıya çevirmiş ve AB üyeliği yolunda gelinen noktada AB değerlerini tam olarak benimseme ve içselleştirme durumu ile karşı karşıya kalmıştır. Zaten Kopenhag Siyasi Kriterleri de bu değerlerin en açık bir şekilde ilanı anlamına gelmektedir. Bu kriterlerin yerine getirilmesi amacıyla atılan adımlar 2004 yılı sonunda meyvesini vermiş ve 17 Aralık 2004 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen AB Zirvesinde Türkiye ile AB’ye katılım müzakerelerine başlanması kararlaştırılmıştır. Buna bağlı olarak 3 Ekim 2005 tarihinde 35 AB müktesebat faslı çerçevesinde fiilen katılım müzakerelerine başlanmıştır.
Hırvatistan ve Türkiye ile eşzamanlı olarak yürütülen tam üyelik müzakere çalışmaları, ilk olarak AB ve Türkiye’nin karşılıklı mevzuatlarının taranması suretiyle gerçekleştirilmiş ve Türkiye’nin mevcut mevzuat durumunun AB’ye uyum derecesi tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda, özellikle Kopenhag Siyasi Kriterlerinin üyelik müzakerelerinin devam ettiği süreçte de gözlemlenebilmesi amacıyla, Hırvatistan ve Türkiye ile “Yargı ve Temel Haklar” başlığı altında 23 üncü fasıl kapsamında da mevzuat tarama toplantıları düzenlenmiştir. Bu toplantılar sonucunda Türkiye’nin bu alandaki halihazırdaki AB’ye uyum durumu ortaya konulmuştur. Bu faslın resmi tarama sonu raporu AB Komisyonunca henüz kabul edilmemiş olmakla birlikte AB yetkililerince, Türkiye’nin yargının tarafsızlığı, bağımsızlığı ve etkililiğinin güçlendirilmesine yönelik bir “Yargı Reformu Stratejisi” ni Komisyona sunması gereği önemle dile getirilmiştir.
Türkiye’de yargı alanında son yıllarda yasal ve uygulamaya dönük çok önemli çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalar büyük ölçüde ihtiyaç duyulan alanların belirlenmesi ve buradaki eksikliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik olmuştur. Bu nedenle gelecekte yargı alanında yapılması düşünülen reform çalışmalarının belli bir plan çerçevesinde ve öngörülebilirlik ilkesine göre gerçekleştirme gereksinimi ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda 2007-2013 dönemlerini kapsayan ve TBMM’nin 28.6.2006 tarih ve 877 sayılı kararı ile kabul edilen 9. Kalkınma Planı önemli bir belge olma özelliği taşımaktadır. Türkiye’nin 7 yıllık kalkınma stratejisinin belirlendiği bu plan, AB’ye tam üyelik süreci ile de bir paralellik göstermektedir. Söz konusu Planın 5.6.5. numaralı “Adalet Sisteminin İyileştirilmesi” başlığı ile Türk Adalet Sisteminde son yıllarda sağlanan gelişmelere yer verildikten sonra eksiklikler tespit edilmiş ve çağdaş bir yargı sisteminin gerekleri vurgulanmıştır. 9. Kalkınma Planı hazırlık çalışmaları çerçevesinde üniversitelerden, yargı kuruluşlarından, sivil toplum örgütlerinden ve Adalet Bakanlığı’ndan davet edilen katılımcılardan oluşturulan “Adalet Hizmetleri Özel İhtisas Komisyonu” da hazırladığı raporla Türk yargısının sağlıklı ve çağdaş bir biçimde işlemesine yönelik atılması gereken somut adımları belirlemiştir.
Yargı sisteminin bağımsız, tarafsız ve etkili bir biçimde işletilmesi konusuna 60 ıncı Hükümet Programında da önemli yer verilmiştir. Bu bağlamda, bağımsız ve tarafsız yargının adaleti sağlamanın ön şartı olduğu, adalet ve yargı reformu alanındaki çalışmaların kararlılıkla sürdürüleceği, uyuşmazlıkların hızlı, basit, az giderle ve etkin şekilde çözülmesini sağlamak ve böylece iş yükünü azaltmak amacıyla özellikle hukuki uyuşmazlıklarda alternatif çözüm yollarını öngören yasal düzenlemeler yapılacağı, mevcut hükümet tarafından ilan edilmiştir. Bunun yanında, AB standartlarına ulaşmak için gerekli mevzuat çalışmalarıyla adli ve idari kapasitenin güçlendirilmesi yolunda çalışmalara devam edileceği hususunda da hükümet programında taahhütlere yer verilmiştir.
Gerek 9 uncu Kalkınma Planı ve Adalet Hizmetleri İhtisas Komisyonu Raporunda öngörüldüğü şekliyle gerek Türkiye’nin AB’ye katılım sürecindeki taahhütleri göz önünde bulundurularak Adalet Bakanlığı tarafından Strateji Geliştirme Başkanlığı’nın öncülüğünde 2008-2013 yılları arasını kapsayacak “Yargı Reformu Stratejisi” taslağı hazırlamak üzere bir komisyon ihdas edilmiştir. Bu komisyona Adalet Bakanlığı’nın Strateji Geliştirme Başkanlığı’nın yanı sıra birçok biriminden yetkililer katılmıştır. Söz konusu strateji taslağı hazırlanırken öncelikle Türk Yargısının, temel hak ve özgürlüklerin korunmasına dayalı olarak bağımsızlık, tarafsızlık ve etkililiğini sağlamaya yönelik amaçlar belirlenmiş, daha sonra bu amaçların gerçekleştirilmesine hizmet edecek hedefler tek tek tespit edilmiştir. Reform Stratejisi taslağında ayrıca, belirlenen hedefleri yerine getirmekle yükümlü Bakanlık birimleri ve ilgili kurumlara işaret edilmiş, hedeflerin gerçekleştirilmesi için gerekli finansal kaynaklar belirlenmiş ve bu hedeflerin gerçekleştirilmesinin öngörüldüğü takvime yer verilmiştir. Takvim pratik nedenlerle, kısa, orta ve uzun vade şeklinde belirlenmiştir. Bu anlamda kısa vade; 2 yıla kadar olan bir süreyi, orta vade; 2-4 yıllık bir süreyi, uzun vade ise 4 yıldan uzun bir süreyi veya kısa dönemde başlayıp süreklilik arz eden bir süreci kapsamaktadır.
Yargı Reformu Stratejisi Taslağı aşağıda belirtilen dokuz ana başlık altında oluşturulmuştur:
1. Yargı Bağımsızlığının Güçlendirilmesi
2. Yargının Tarafsızlığının Geliştirilmesi
3. Yargının Verimliliği ve Etkililiğinin Artırılması
4. Yargıda Mesleki Yetkinliğin Artırılması
5. Yargı Örgütü Yönetim Sisteminin Geliştirilmesi
6. Yargıya Güvenin Artırılması
7. Adalete Erişimin Kolaylaştırılması
8. Uyuşmazlıkları Önleyici Nitelikteki Tedbirlerin Etkin Hale Getirilmesi
9. Ceza İnfaz Sisteminin Geliştirilmesi
10. Avrupa birliği müktesebatına uyum sürecinin gerektirdiği mevzuat çalışmalarına devam edilmesi
Reform Stratejisi taslağının hazırlanması sırasında Ulusal kaynaklar yanında, Türkiye’nin taraf olduğu uluslar arası sözleşmeler ve AB müktesebatı da dikkate alınmıştır. Bu çerçevede aşağıda yer alan belgeler Reform Stratejisi taslağına temel teşkil etmektedir:
1. Dokuzuncu Kalkınma Planı (Adalet Hizmetleri Özel İhtisas Komisyonu Raporu dahil),
2. Ulusal Program,
3. 60’ncı Hükümet Programı,
4. Katılım Ortaklığı Belgesi (2006),
5. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatları,
6. Avrupa Konseyi Tavsiye Kararları,
7. 23. Fasıl Tarama toplantılarına ilişkin belgeler,
8. Birleşmiş Milletler, Bangalor Yargı Etiği İlkeleri [2003/43 Sayılı],
9. Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığının Temel İlkeleri,
10. Hâkimlerin Rolü, Etkinliği Ve Bağımsızlığı Konusunda Avrupa Konseyi Üye Devlet Bakanlar Komitesi Tavsiye Kararı [R(94)12],
11. AB Komisyonunca Türkiye Hakkında Hazırlanan İlerleme Raporları
12. AB Komisyonu Uzmanlarınca Türk Yargısı hakkında hazırlanan istişari ziyaret raporları,
13. Adalet Bakanlığı’nın 2007-2012 yıllarını kapsayan Eylem Planı.
Strateji taslağı düzenlenirken öncelikle amaç başlık halinde verilmiş, sonrasında bizi belirlenen amaca ulaştıracak alt hedefler belirlenmiş, belirlenen hedeflerin nasıl gerçekleştirileceğine ilişkin stratejiler tespit edilerek sonuca ulaşılmıştır.
Yukarıda belirlenen belgeler ve ilkeler ışığında hazırlanmış olan Yargı Reformu Stratejisi taslağı henüz kesin bir nitelik taşımamakta olup Adalet Bakanlığı’nın tüm birimlerinin ve diğer ilgili kuruluşların görüşleri alındıktan sonra uygulamaya konulacaktır.
Yargı bağımsızlığı konusu, 1961 Anayasasından önce olduğu kadar, bu Anayasanın yürürlük döneminde ve özellikle de 1982 Anayasası’nın kabulünden sonra çeyrek asırdır sürekli olarak Ülke gündeminde kalmış ve yoğun bir şekilde tartışılmıştır.
1961 Anayasası, önceki döneme reaksiyon olarak, hâkimlerin özlük işleriyle ilgili görevin, salt hâkimlerden oluşan bağımsız bir Yüksek Hâkimler Kuruluna verilmesini öngörmüştür. 1982 Anayasası ile Kurulun yapısı değiştirilerek Kurulda yürütme organı mensuplarının da temsil edilmesi öngörülmüştür. Bu düzenlemenin yargı bağımsızlığı ile bağdaşmadığı ve hukuk devleti ilkesini zedelediği iddia edilmiş ve bu iddialar günümüze kadar süre gelmiştir. Kamuoyunun yargı bağımsızlığı gibi çok önemli bir konuyla yakından ilgilenmesi toplumun demokratik değerlere sahip çıkmasının bir göstergesi olarak görülmektedir.
Ülkemizde yargı bağımsızlığı konusunda, Anayasanın 138, 139 ve 140 ıncı maddeleri temel iç hukuk normlarını oluşturmaktadır. 138 inci maddeye göre hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar, hiçbir makam, merciden talimat almazlar ve görülmekte olan dava ile ilgili Yasama Meclisinde soru sorulamaz, görüşme yapılamaz. Aynı şekilde 139 uncu madde ile hâkimlik ve savcılık mesleği teminat altına alınmış olup hâkim ve savcıların, görevlerini bağımsız olarak yapmalarını engelleyecek biçimde keyfi olarak görevlerinden alınmaları, emekli edilmeleri ya da kadrolarının kaldırılması engellenmiştir.
HSYK Anayasanın 159 uncu maddesi uyarınca başta Yargıtay, Danıştay üyeleri ile Uyuşmazlık Mahkemesinin askeri yargı dışından gelen üyelerinin seçimleri olmak üzere, diğer bütün hâkim ve savcıların atama, nakil, terfi ve disiplin gibi özlük işlemlerinin yerine getirilmesiyle görevlendirilmiştir.
Kurul, Adalet Bakanının başkanlığında, Yargıtay ve Danıştay Genel Kurullarınca gösterilecek adaylar arasından Cumhurbaşkanınca seçilecek üyeler ile Adalet Bakanlığı Müsteşarından oluşmaktadır.
Türkiye’de yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi çabalarına paralel olarak 9. Kalkınma Planı’nda ve 60. Hükümet Programında yargı bağımsızlığı hususu önemli bir yer edinmiştir. Bu kapsamda, Avrupa Birliği süreci de dikkate alınarak, halen devam eden yeni Anayasa çalışmalarında bu hususlar yeniden ele alınacaktır. Aşağıda bu amaca yönelik olarak atılması planlanan adımlara yer verilmektedir.
Yukarıda da belirtildiği üzere HSYK, Anayasanın 159’uncu maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; Kurulun Başkanı, Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabii üyesidir. Kurulun üç asıl ve üç yedek üyesi Yargıtay Genel Kurulunun, iki asıl ve iki yedek üyesi Danıştay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından, her üyelik için gösterecekleri üçer aday içinden Cumhurbaşkanınca, dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilirler. Kurul, seçimle gelen asıl üyeleri arasından bir başkanvekili seçer.
Kurul; adli ve idari yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama, nakletme, geçici yetki verme, yükseltme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar. Ayrıca Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir. Kurul kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz. Kurulun görevlerini yerine getirmesi, seçim ve çalışma usulleriyle itirazların Kurul bünyesinde incelenmesi esasları 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu ile düzenlenmiştir. Bu Kanun’un 16’ncı maddesi uyarınca Kurulda yapılan işlemler ve bunlarla ilgili görüşmeler gizlidir.
Ülkemizde Kurul’un oluşumu ve çalışma şekli ile ilgili uzun yıllardan bu yana çeşitli kesimlerce dile getirilen ve bilimsel çalışmalarda yer alan bazı eleştiriler bulunmaktadır. Bu eleştiriler son yıllarda özellikle 9’uncu Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu Raporu, AB İlerleme Raporu, İstişari Ziyaret Raporları ve diğer belgelerde de dile getirilmektedir.
Bu konudaki eleştiriler genel olarak aşağıda belirtilen noktalarda toplanmaktadır;
Ø Kurul’un yargının tümünü temsil edecek şekilde oluşturulmaması,
Ø Kurulun oluşumunda demokratik meşruiyet ilkesine yeterince riayet edilmemesi,
Ø Kurul kararlarına karşı etkili bir itiraz sisteminin bulunmaması,
Ø Kurul’un çalışma yöntem ve kararlarının şeffaflık ilkesine uygun olmaması,
Kurul’un yargının tümünü temsil edecek şekilde oluşturulmaması,
Daha önce de değinildiği gibi ilk derece mahkemeleri ile istinaf mahkemelerinin kurulmasına, bu mahkemelerde görev yapan hâkim ve savcıların atama, tayin, terfi gibi özlük işlerine bağımsızlık ilkesi temelinde çalışan HSYK tarafından karar verilmektedir. Kurul’un oluşumunda yalnızca Yargıtay ve Danıştay’dan seçilen üyelerin yer alması, ilk derece mahkemesi ve faaliyete geçecek olan istinaf mahkemelerinden üye seçilmesinin öngörülmemesi yargının temsilinde ciddi bir sorun olduğunu göstermektedir. Mevcut haliyle Kurul’un yapısı, hâkim ve savcılar üzerinde yüksek mahkemelerin vesayetinin olduğu izlenimi oluşturmaktadır. Bu nedenlerle yargı için hayati önemi haiz görevleri ifa eden Kurul’un yapısının yargının tümünü temsil edecek şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Kurulun oluşumunda demokratik meşruiyet ilkesine yeterince riayet edilmemesi
Anayasanın 9’uncu maddesinde de belirtildiği gibi yargı yetkisi, egemenlik hakkının doğal bir sonucu ve özel bir tezahür şekli olup, hâkimler bu yetkiyi egemenliğin sahibi olan millet adına kullanmaktadırlar. Bu sebeple yargı yetkisinin kendisine meşruiyet kazandırabilmesi için doğrudan veya dolaylı olarak milli iradeden kaynaklanması gerekir. Nitekim bunun gereğine ve adaletin halka daha yakın olmasının sağlayacağı büyük yarara inanan bazı devletlerde, yasama ve yürütme organları temsilcileri gibi hâkimler de doğrudan doğruya halk tarafından seçilmektedir. Halk tarafından seçim sisteminin teknik ve diğer nedenlerle mümkün olmadığı devletlerde ise, atama işlemi temsili demokrasi ilkelerine uygun olarak yasama ve çoğunlukla yürütme organlarınca yapılmaktadır. Diğer bazı devletlerde de atamalarda hâkimlere söz hakkı tanınmakta veya bu işler için milletin temsilcileri olan yasama ve yürütme organlarının temsilcileri ile birlikte hâkimlerin de katıldığı özel kurullar oluşturulmaktadır.
1982 Anayasasının 159 uncu maddesi ile kurulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda yürütme organı da temsil edilmek suretiyle, milli hâkimiyet ilkesine yönelik önemli bir adım atılmıştır. Ancak, mevcut düzenlemeye göre gerek Kurul üyelerinin, gerekse bir bütün olarak Kurulun yasama organına karşı herhangi bir sorumluluğu söz konusu değildir. Bununla birlikte, kurulun başkanı olan Adalet Bakanının, hâkim ve savcıların özlük işlerinin görülmesi ve dolayısıyla yargı hizmetinin gereği gibi yapılması konusunda yasama organına karşı sorumluluğu vardır.
Adalet Bakanının Kurulda yer alması demokratik meşruiyet ilkesi açısından önemli olmakla birlikte yasama organının kurula üye seçimi için yetkisinin olmaması bir eksiklik olarak görülmektedir. Yapılacak çalışmada Ülkemizde de Yasama ve Yürütme organı (Cumhurbaşkanı) tarafından Kurul’a hâkim ve savcılar arasından üye seçimi konusunda görev ve yetki verilmesi plânlanmaktadır.
Kurul kararlarına karşı etkili bir itiraz sisteminin bulunmaması,
Mevcut sisteme göre Kurulca verilen kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde Adalet Bakanı veya ilgililerin talebi üzerine aynı Kurul tarafından gerekli inceleme yapılarak karar verilmektedir. Belirtilen yeniden inceleme kararının tebliğinden itibaren ilgililer 10 gün içerisinde itirazda bulunabilirler. İtirazlar Adalet Bakanının, kendisinin yokluğunda başkan vekilinin başkanlığında seçimle gelen asıl ve yedek üyelerle birlikte toplam 12 kişiden oluşan “İtirazları İnceleme Kurulu”nda incelenerek sonuçlandırılır. Bu Kurul’un toplantılarına başkan hariç en az sekiz üyenin katılması ve kararın, katılan üyelerin oy çokluğu ile alınması şarttır. İtiraz üzerine verilen kararlar kesin olup, bunlar aleyhine başka hiçbir idare veya yargı merciine başvurulamamaktadır.
Demokratik hukuk devletinde etkili bir itiraz yolunun bulunması, eşitlik ilkesi ve hak arama özgürlüğü yönünden büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeniden yapılandırılması sürecinde itiraz yolunun etkin hale getirilmesi düşünülmektedir.
Ayrıca mevcut sistemde, hâkim ve savcıların Kurulda kendilerini yazılı savunmanın haricinde sadece meslekten çıkarma cezasını gerektiren disiplin suçu işlemeleri halinde “İtirazları İnceleme Kurulu”nda sözlü veya vekille savunma hakkı tanınmıştır. Bu hakkın kapsamının genişletilmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir.
Kurul’un çalışma yöntem ve kararlarının şeffaflık ilkesine uygun olmaması,
2461 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesi uyarınca Kurul’da yapılan işlemler ve bunlarla ilgili görüşmeler gizlidir.
Yargı alanındaki temel ilkelerden birisi de aleniyettir. Bunun yanında çağdaş kamu yönetimi anlayışında şeffaflık hayatî öneme sahiptir. Bu ilkelerin Kurul çalışmalarına yansıması için söz konusu 16 ncı maddenin değiştirilmesi düşünülmektedir. Bu şekilde Kurul kararları kişisel verilerin korunması ilkesi gözetilerek kamuoyunun bilgisine açılacaktır. Böylelikle Kurul’a karşı olan güvenin artması, kamuoyu denetimi ve uygulamada birliğin sağlanması hedeflenmektedir.
HSYK’nın sekreterya hizmetleri 2992 sayılı Adalet Bakanlığı Teşkilat Kanunu’nun 18 inci maddesi ve 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun 10 vd. maddeleri uyarınca Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce yürütülmektedir. Yapılacak Anayasa değişikliği ile HSYK’nın geniş tabanlı temsil esasına dayalı bir yapıya kavuşturulmasına paralel olarak, teklif makamı ile karar makamının tek elde birleşmesini engelleyecek şekilde sekreterya hizmeti yeniden yapılandırılacaktır. Kurulun mali özerkliğinin bulunması ile idari ve mali işlemlerinin yürütüldüğü büroların oluşturulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (Hâkimler için idari nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme görevi bulunan Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu, Anayasanın 144 üncü maddesi[1] ile düzenlenmiştir. Hâkim ve savcılardan oluşan Teftiş Kurulu, HSYK’nın da başkanı olan Adalet Bakanına bağlı olarak görev yapmaktadır. Ayrıca Adalet Bakanı, Teftiş Kurulu dışında soruşturma ve inceleme işlemlerini, ilgili kişiden daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırabilir.
Çağdaş hukuk düzeninde iddia ve karar makamları gerek usul hükümleri gerekse yapısal olarak birbirinden ayrılmıştır. Denetim sistemi, HSYK’nın yeniden yapılandırılmasına paralel olarak iddia ve karar makamlarının tek elde birleşmesini engelleyecek şekilde yeniden yapılandırılacaktır.
Anayasa’nın 140 ıncı maddesi hâkim ve savcıların meslekte ilerlemelerinin mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceğini öngörmektedir.
Anayasa’nın 159 uncu maddesi ile 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunun 18 inci maddesi hükmüne göre hâkim ve savcıların ilerleme ve yükselmelerinde yetkili kurum HSYK dır.
Hâkim ve savcıların terfiini öngörmeyen sistemlerden farklı olarak, Ülkemizde 2802 sayılı Kanun ile hâkim ve savcıların performansını değerlendirmeye ilişkin ölçütler belirlenmek suretiyle yükselmeyi kabul eden sistem benimsenmiştir. HSYK tarafından saptanan İlke Kararları ile yükselmeye ilişkin esaslar düzenlenmekte ve Resmi Gazete’de yayımlanmaktadır.
Ülkemizde uygulanan terfi sistemi tüm yönleriyle aşağıda belirtilmiştir;
2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 15. maddesine göre hâkimlik ve savcılık mesleği dört sınıfa ayrılmaktadır:
SINIFLAR |
DERECELER |
Üçüncü sınıf |
8. ve 6. dereceler arası |
İkinci sınıf |
5. ve 1. dereceler arası |
Birinci sınıfa ayrılmış |
1. dereceye gelmiş ve meslekte 10 yılını doldurmuş, emsalleri arasında temayüz etmiş olmak. |
Birinci sınıf |
Birinci sınıfa ayrıldıktan sonra üç yıl başarılı çalışmış ve birinci sınıfa ayrılma niteliklerini yitirmemiş olmak. |
Hâkim ve savcılar 2802 sayılı Kanunun 18 inci maddesine göre her yıl kademe ilerlemesi, her iki yılda bir derece yükselmesi yapmaktadırlar. Derece yükselmeleri yılın Nisan, Ağustos ve Aralık aylarının son günlerinden geçerli olmak üzere üç dönem halinde HSYK’ca yapılmaktadır.
Kademe ilerlemesi yapabilmek için bir yıllık sürenin doldurulması ve kademe ilerlemesine engel bir disiplin cezası veya ceza mahkumiyetinin bulunmaması yeterli olmaktadır. (2802 S.K. 19 uncu madde)
Derece yükselmesi yapabilmek ve sınıflar arasında ilerlemek için ise hâkim ve savcılar bir çok açıdan performanslarının ölçüldüğü bir terfi sistemine tabidirler. Bu terfi sistemi 2802 sayılı Kanunun 21 inci maddesi ile 33 üncü maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Buna göre hâkim ve savcılar bir üst dereceye veya sınıfa geçebilmek için üç değişik açıdan incelemeye girmek ve başarılı olmak zorundadırlar. Bu üç farklı incelemeye terfi sisteminin sacayakları diyebiliriz.
Yükselmeye Etki Eden Ölçütler |
Değerlendirme Şekli |
İsabetli karar |
Temyiz incelemesi Not oranı |
Hızlı yargılama |
İş cetvelleri (işlerde birikim olup olmadığı) İş yüzdesi |
Etik kurallara uygunluk |
Disiplin ve ceza hükümleri Hal kağıtları, sicil raporları |
Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca yapılan değerlendirme sonuçlarına göre hâkim ve savcılar üç değişik şekilde terfi etmektedirler. (2802 S.K. madde 29)
Yükselme Şekli |
Başarı Durumu |
Yükselmeye layık |
Orta derece ile yükselme (A terfi) |
Tercihli yükselmeye layık |
İyi derece ile yükselme (B terfi) |
Mümtazen yükselmeye layık |
Pekiyi derece ile yükselme (C terfi) |
1- Hâkim ve savcıların terfi yapabilmeleri için ilk önce kararlarındaki isabet oranı dikkate alınmaktadır. Hâkim ve savcıların kararlarındaki isabet oranı belirlenirken yüksek mahkemelerin incelemesinden geçen kararlarından aldıkları notların oranlarına bakılmaktadır. Yüksek mahkemeler inceledikleri kararları veren hâkim ve savcılara; çok iyi, iyi, orta, zayıf ve notsuz olmak üzere beş değişik şekilde not vermektedir. Notsuz şeklinde verilen not fişleri not oranlarını etkilememektedir. Yüksek mahkemelerce verilen notların yüzdesine göre hâkim ve savcıların ne şekilde terfi edebileceği HSYK’nın çıkardığı ve Resmi Gazete’de yayımladığı İlke Kararları ile belirlenmiştir. Örneğin; çok iyi ve iyi notların orta ve zayıf notlara oranı % 85 olan hâkimler mümtazen terfi etmektedirler.
2- Terfide aranılan ikinci husus ise iş yüzdesidir. Hâkim ve savcılar iki yıllık terfi dönemlerinde baktıkları işlerden çıkardıkları işlerin yüzdesi arttıkça daha nitelikli terfi etmektedirler. Bu suretle işlerde birikimin engellenmesi ve davaların makul bir sürede sonuçlandırılması amaçlanmıştır. Örneğin HSYK’nın çıkardığı ilke kararına göre; İki yıllık terfi döneminde 1000 adet dosyaya bakan ve bunun 800’ünü bir başka deyişle % 80’ini çıkaran bir asliye ceza hâkimi mümtazen terfi ederken % 50’sini çıkaramayan terfi edemez. İş yüzdeleri iki yıllık terfi dönemi sonunda görev yerlerine gönderilerek doldurulan iş cetvelleri yoluyla hesaplanır.
3- Terfi sistemine ilişkin diğer bir husus ise hâkim ve savcıların kararlarının doğru ve isabetli olması, makul bir sürede verilmesi yanında bu kararların adil ve tarafsız bir şekilde verildiği konusunda toplumda gerekli kanaatin sağlanmasıdır. Toplumda yargıya güven duygusu ancak hâkim ve savcıların görevlerini yaparken ve özel yaşamlarında etik kurallara uygun hareket etmeleri ile sağlanabilir. Hâkim ve savcıların etik kurallara uygun hareket edip etmedikleri 2802 sayılı Kanunun 62 ve 75 inci maddeleri arasındaki disiplin hükümleri içinde yer alan disipline aykırı eylemleri işleyip işlemediklerine, 76 ve 98 inci maddeleri arasında düzenlenen nedenlere bağlı olarak ceza kovuşturması geçirip geçirmediklerine, ayrıca müfettişlerin iki yılda bir yapılan denetimleri sırasında düzenledikleri hâl kağıtları (denetim raporları) ile ağır ceza başsavcılıklarının terfi dönemlerinde savcılar hakkında düzenledikleri sicil fişlerine bakılarak belirlenir.
Bütün bu hususlarda başarılı bulunan hâkim ve savcılar başarı derecelerine göre mümtazen, tercihen veya adiyen şeklinde terfi ederler.
|
Not Oranı |
İş Yüzdesi |
Sicilleri |
Terfi Şekli |
Hâkim |
% 85 |
% 80 |
Olumlu |
C (Mümtazen) |
Hâkim |
% 70 |
% 70 |
Olumlu |
B (Tercihen) |
Savcı |
% 90 |
% 80 |
Olumlu |
C (Mümtazen) |
Savcı |
% 75 |
% 80 |
Olumlu |
B (Tercihen) |
Yer değiştirme ve derece yükselmesinin durdurulması cezalarını alanlar iki yıl, kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını alanlar bir yıl süre ile kademe ilerlemesi ve derece yükselmesi yapamazlar.
Birinci sınıfa ayrılabilmek için;
· Birinci dereceye yükselmiş olmak,
· Hâkimlik ve savcılık mesleğinde 10 yılı doldurmuş olmak,
· Yer değiştirme cezası almamış olmak,
· Kınama, kademe ilerlemesinin veya derece yükselmesinin durdurulması cezalarını aynı neviden olmasa bile birden fazla almamış olmak,
· Engel bir ceza mahkumiyeti almamış olmak,
· Bilimsel güç ve yeteneği ile hizmet ve meslekteki başarısına göre emsali arasında temayüz etmiş olmak,
· gerekmektedir.
HSYK’nın çıkardığı İlke Kararlarına göre hâkim ve savcıların emsali arasında temayüz etmiş sayılabilmesi için ayrıca meslek yaşamları boyunca yaptıkları yükselmelerin yarıdan fazlasının tercihli (B) olması, son yükselmenin de (A) defteri ile yapılmaması gerekir. Terfi barajının eşitliği halinde örneğin, 3/A - 3/B son yükselmenin (C) ile yapılmış olması halinde HSYK barajın aşıldığına karar verebilmektedir. Ayrıca birinci sınıfa ayrılma aşamasında terfi barajı hesaplanırken 1(C) terfi 2 (B) terfiye eşit kabul edilmektedir.
Birinci sınıfa ayrılamayanlar iki yıl sonra yeniden terfi ve birinci sınıfa ayırma incelemesine tabi tutulmaktadırlar.
Birinci sınıf olabilmek için;
· Birinci sınıfa ayrıldığı tarihten itibaren üç yıl süre ile başarılı görev yapmış olmak,
· Birinci sınıfa ayrılma niteliklerini yitirmemiş olmak,
· Birinci sınıfa ayrılmaya engel disiplin cezası ile ceza mahkumiyeti almamış olmak,
· gerekmektedir.
Ayrıca HSYK’ nın çıkarmış olduğu İlke Kararlarına göre birinci sınıfa ayrılan bir hâkim ve savcının üç yıllık sürede başarılı sayılabilmesi için aşağıda belirtilen üç koşuldan birini gerçekleştirmesi yeterlidir.
|
Not Oranı |
İş Yüzdesi |
Sicilleri |
Hâkim |
% 70 |
% 70 |
Olumlu |
Hâkim |
% 85 |
% 50 |
Olumlu |
Hâkim |
% 70 |
HSYK’nın ilke kararında belirlediği sayıda iş çıkarmış olması |
Olumlu |
Savcı |
% 70 |
% 80 |
Olumlu |
Savcı |
% 90 |
% 50 |
Olumlu |
Savcı |
% 70 |
HSYK’nın ilke kararında belirlediği sayıda iş çıkarmış olması |
Olumlu |
HSYK’nın almış olduğu ilke kararına göre adli yargıda görev yapan ve üç yıllık sürede yüksek mahkemeden geçen kararlarından aldığı notlarının oranı % 70 olan bir hâkim bu süre içerisinde görev yaptığı mahkemeye göre ağır ceza mahkemesinden 750, asliye hukuk mahkemesinden 2250, asliye ceza mahkemesinden 2100, sulh hukuk ve sulh ceza mahkemelerinden 3000 iş çıkarması halinde iş yüzdesine bakılmaksızın başarılı kabul edilmektedir.
Hâkim ve savcılar birinci sınıf olduktan sonra da çalışmalarının başarılı olup olmadığı yönünden üç yılda bir incelemeye tabi tutulmakta ve performansları değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme birinci sınıf olma incelemesindeki kriterlere göre yapılmakta olup, bu inceleme hâkim ve savcılar emekli oluncaya veya meslekten ayrılıncaya kadar devam etmektedir. Yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda belirlenen ölçütlere göre başarısız bulunan hâkim ve savcılar hizmetlerinden yararlanılabilecek diğer bir bölgeye HSYK’ca atanabilmektedirler. (2802 S.K. Md. 35/5)
Uzun yıllardır yargı çevrelerinde yukarıda açıklanan “not oranı ve kanun yolundan geçen iş sayısı” ölçütlerine yönelik ciddi eleştiriler bulunmaktadır. Yapılan bu eleştiriler özellikle aşağıdaki noktalarda toplanmaktadır;
· Hâkimlerin, kararına direnilen dairenin bir başka dosyada “orta veya zayıf not” verilir endişesi taşıyabileceği ihtimalinin yargı bağımsızlığı açısından önemli olduğu,
· İdari bir işlem olan terfi için getirilen not sistemiyle, yüksek mahkemelerin alt derece mahkemelerinin kararlarını inceleyen yargısal merci olma yanında hâkim ve savcılar üzerinde idari otorite olarak nitelendirilebilecek bir konuma taşındığı,
· Terfi açısından notların büyük önem taşıması nedeniyle hâkimlerin karar verme sırasında yüksek mahkeme içtihatlarına koşulsuz uyma kaygısı ile hareket ettikleri ve bu durumun içtihat gelişimine olumsuz etkide bulunduğu.
Not verme uygulaması ile ilgili yukarıda belirtilen eleştiriler dikkate alınarak istinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte terfi sistemi tekrar gözden geçirilecektir.
Yapılacak düzenlemede hâkim ve savcının kendi iradesi dışında olan, dosyanın kanun yolu incelemesine gönderilmesi yerine, doğrudan hâkim ve savcının çalışması ve kanun yolundan geçen veya geçmeyen tüm kararların başarı hesabında dikkate alınması plânlanmaktadır.
Batı ülkelerinin bir çoğunda yargı mensuplarının meslek kuruluşları bulunduğu göz önünde tutularak, diğer meslek kuruluşlarında olduğu gibi, Anayasanın 135 inci maddesi hükümleri doğrultusunda, hâkimlik ve savcılık mesleğine mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, meslek disiplini ve ahlâkını korumak maksadıyla tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun Ülkemizde de kurulması gerektiği fikri uzun zamandır, akademisyenler ve ilgili meslek ve sivil toplum kuruluşları tarafından ifade edilmektedir.
Belirtilen ihtiyaç doğrultusunda idarî ve malî özerkliği haiz Hâkimler ve Savcılar Birliğinin kurulması hususunda Bakanlığımızca çalışmalar yapılmış, konu Avrupa’dan davet edilen uzmanların ve yargı çevrelerinin katılımıyla gerçekleştirilen seminerde tartışılmış ve buradan çıkan görüş ve öneriler de değerlendirilmek suretiyle Tasarı Taslağına son şekli verilmiştir. Tasarı şu anda TBMM Komisyonlarında bulunmaktadır.
Tasarı ile, Birliğin ve Birliğin uygun göreceği yerlerde şubelerin kurulması, şubeler ve Birlik organlarının Kanunda gösterilen usullerle, yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilmesi esası benimsenmiştir. Ayrıca Anayasanın 135 inci maddesi hükmü gereğince hâkim ve savcıların Birliğe kayıtlarının isteğe bağlı olduğu vurgulanmıştır.
Meslek birliğinin ülkedeki derneklerden farklı olarak yargı bağımsızlığı ilkesi gözetilecek şekilde İçişleri Bakanlığı ve mülkî idare amirliklerinin kontrolüne tabi olmaması öngörülmektedir.
Yargı bağımsızlığının sadece Anayasa ve kanunlarda yazılı bir ilke olarak kalması değil, aynı zamanda toplumsal hayata geçirilmesinin hukuk devleti açısından gerekliliği de ortadadır. Bu bağlamda yargı profesyonellerinin, yargı bağımsızlığını içselleştirmeleri ve kültür haline getirmeleri zorunludur.
Bunu sağlamak için önümüzdeki dönemde yargı bağımsızlığı konusunda hâkim ve savcı adayları dahil olmak üzere tüm yargı profesyonellerinin bu konuda eğitime tabi tutulması öngörülmektedir. Adalet Akademisinde yargı profesyonellerine bu hedefe yönelik olarak yargı bağımsızlığının içselleştirilmesi ve kültür haline getirilmesini sağlamak amacıyla ders, seminer, konferans gibi faaliyetler düzenlenmesi plânlanmaktadır.
353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun 2, 3 ve 4 üncü maddelerinde askeri hâkim sınıfından olmayan subay üyelerin nitelikleri ve atanması düzenlenmiştir. Buna göre heyet halinde çalışan askeri mahkemelerde askeri hâkim sınıfından olmayan muharip sınıftan üye bulunmaktadır.
Dayanak belgelerde öne sürülen eleştiriler doğrultusunda subay üyelerin bu mahkemelerde görev yapmalarının önüne geçilmesi yönünde çalışmalar yapılacaktır. Bu konu 9 uncu Kalkınma Planı ÖİK Raporunda da vurgulanmaktadır.
9 uncu Kalkınma Planı ÖİK Raporunda vurgulandığı üzere adil yargılanma ve savunma hakkının tam olarak sağlanması açısından, askerî mahkeme binalarının askerî hizmet alanları dışına çıkarılması suretiyle, ilgililerin rahatlıkla girebilecekleri ve duruşmaları takip edebilecekleri fiziksel mekânların düzenlenmesi konusunda gerekli tedbirlerin alınması hedeflenmektedir.
9 uncu Kalkınma Planı ÖİK Raporu matrislerinde belirtildiği üzere; sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmalarını önleme yönünde 353 sayılı Askeri Mahkemelerin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun göreve ilişkin maddelerinde 29/06/2006 tarih 5530 sayılı Kanun’la değişiklik yapılmıştır. Buna göre barış zamanında sivil kişilerin Askeri Ceza Kanununa tabi suçlardan yargılanmaları adli yargı mahkemeleri tarafından gerçekleştirilecektir. Bunun yanı sıra yapılacak düzenlemeler ile askeri mahkemelerin görev ve yetkileri demokratik hukuk devletinin gerektirdiği ölçüler çerçevesinde yeniden tanımlanacaktır.
Yargının tarafsızlığı, güçlü ve güvenilir bir yargı sistemi oluşturmak için en az yargı bağımsızlığı kadar hayati önemi haiz bir konudur. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi tarafından kabul edilmiş bulunan “Bangalore Yargı Etiği İlkeleri” nde hakimlerin tarafsızlığına önemli bir yer verilmiştir. Altmışıncı Hükümet Programında yargının bağımsızlığı kadar tarafsızlığı da özellikle vurgulanmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında yer alan düzenlemeler daha çok yargı bağımsızlığına vurgu yapıyor gibi görünmekle birlikte bu düzenlemeler içerisinde tarafsız bir yargının unsurları da yer almaktadır. Türk yargısına tarafsızlık açısından önemli bir eleştiri getirilmemekle birlikte, uygulamadan kaynaklanan bazı hususlar nedeniyle, Anayasa’da ve uluslararası belgelerde yer alan unsurlardan hareketle mahkemelerin tarafsızlığının tam olarak sağlanması ve en az bunun kadar önemli olarak bu tarafsızlığın yargı profesyonellerince içselleştirilmesi ve kamuoyunca doğru şekilde algılanabilmesi bakımından bazı adımların atılması gerekmektedir.
Yargı etiği konusunda uluslar arası alanda genel kabul görmüş temel prensipleri içeren “Bangalore Yargı Etiği İlkeleri” ve savcılar için etik ve davranış biçimlerine ilişkin Avrupa esaslarını belirleyen “Budapeşte İlkeleri” 2006 yılı içerisinde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca benimsenmiş ve dikkate alınmak üzere bütün yargı teşkilatına duyurulmuştur. Bundan başka, yargı mensuplarını ilgilendiren bir kısım etik ilkeler, önemli bir kısmı 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda olmak üzere değişik düzenlemeler içerisinde yer almaktadır.
Bununla birlikte, ülkemizde yargı mensupları için etik ilkeleri ve davranış kurallarını derli toplu bir şekilde bir araya getiren ve bunların önemini vurgulayan bir düzenleme bulunmamaktadır. Oysa bu tür bir düzenlemenin, diğer birçok hususun yanında yargının tarafsızlığına ve bu tarafsızlığın doğru bir şekilde algılanmasına da önemli katkı yapacağı değerlendirilmektedir.
Bu nedenle, ilgili uluslar arası belgeler de dikkate alınarak, yargının bütün kademelerini kapsayacak şekilde “Yargısal Etik ve Davranış Kuralları”nı içeren bir belge oluşturulacak ve bu konuda tüm yargı mensuplarına ve çalışanlarına eğitim verilecektir.
Yargının tarafsızlığı söz konusu olduğunda, mahkemelerde görülmekte olan veya soruşturma aşamasında olup daha sonra mahkemelerin önüne gelecek olan konularla ilgili olarak medyada yapılan yayınların mahkemelerin tarafsızlığını etkileyip etkilemediği tartışmaları gündeme gelmektedir. Gerçekten konu, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığı ile haber alma ve haber verme özgürlükleri açısından önem arz etmekte ve hassas bir dengenin sağlanmasını gerektirmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK)’nun “Adliyeye Karşı Suçlar” başlıklı İkinci Bölümünde, adil yargılanma hakkını ve mahkemelerin tarafsızlığını sağlamaya yönelik düzenlemeler yer almaktadır. Özellikle bu konu başta olmak üzere medyanın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi amacına yönelik faaliyetler yapılacaktır.
Ayrıca, halen Bakanlığımızca Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK)’nun desteği ile Türkiye’de yargı-medya ilişkileri üzerine bir Ar-Ge projesinin hazırlık çalışmaları yürütülmektedir. Bu projenin çıktılarına göre gerekli yasal veya idari düzenlemeler ile eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları yapılacaktır.
Yüksek mahkemelerden Anayasa Mahkemesi ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarının tamamı Resmi Gazete’de ve ayrıca internet ortamında yayınlanmaktadır. Yargıtay ve Danıştay’ın kararlarından ise yalnızca kararı veren Dairece emsal olabileceği düşünülenlerin yayınlanması ile yetinilmektedir.
Mevcut durumda; Yargıtay ve Danıştay’ın tüm kararları yayınlanmadığı için yargı profesyonelleri, öğreti ve kamuoyunun, kararları bir bütün olarak görmesi, incelemesi ve bilimsel eleştiri imkanı tam anlamıyla bulunmamaktadır.
İçtihat birliğinin daha iyi sağlanabilmesi, hâkim, savcı ve avukatlar ile bilim adamlarının Yargıtay ve Danıştay’ın kararlarını bir bütün olarak görebilmeleri, kararlar üzerinde bilimsel araştırma ve eleştiri yapılabilmesi için kişisel verilerin korunması kaydıyla bütün kararlara ulaşılabilmesini ve internetten yayınlanmasını sağlayacak hukuki ve yapısal düzenlemeler yapılacaktır. Esasen UYAP sayesinde bunun teknik alt yapısı da mevcuttur.
Hakimler ve savcıların disiplin suçu teşkil eden ve cezalandırılması gereken hal ve hareketleri 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda düzenlenmiş olup, bunların önemli bir kısmı “hakimin tarafsızlığı” ilkesinin ihlali niteliğinde hal ve fiillerdir. HSYK kanunla belirlenen bu disiplin suçlarını işleyen hakim ve savcılar hakkında disiplin cezası kararları vermekte ancak bu kararlar sadece ilgilisine tebliğ edildiğinden başkalarınca ulaşılması mümkün olmamaktadır.
Hukukun temel ilkelerinden olan “suç ve cezada belirlilik” ilkesi uyarınca, hakim ve savcıların hangi eylemleri işlemeleri halinde ne tür bir disiplin cezasına çarptırılabilecekleri konusunda yetkili makamın uygulamasını bilme hakları olduğu gibi, kamu yönetiminde geçerli “saydamlık” ilkesi de hakim ve savcılara verilen disiplin cezalarına ilişkin kararların yayınlanmasını gerektirmektedir.
Bu nedenle, HSYK’nın disiplin cezalarına ilişkin kararlarının yukarıda belirtilen amacı gerçekleştirecek şekilde ve kişisel verilerin korunması ilkesi gözetilerek yayınlanması yönünde düzenleme yapılacaktır.
Böylelikle, yukarıda belirtilen hususların yanı sıra, verilen disiplin cezalarının bütün yargı mensuplarına örnek teşkil etmesi suretiyle yargının tarafsızlığına ve yolsuzlukla mücadeleye katkı yapılmış, aynı zamanda HSYK’nın kararlarında şeffaflık sağlanmış olacaktır.
Yargı mensupları ile ilgili disiplin düzenlemeleri arasında birlik ve paralellik bulunmadığı gibi muğlak ifadelerle kaleme alınmış, nesnel ölçütlere dayanmayan düzenlemelere de rastlanmaktadır.
Yüksek mahkemelerin başkan ve üyeleri haricindeki yargı mensupları için 2802 sayılı Kanunun 62 vd. maddelerinde uyarma, aylıktan kesme, kınama, kademe ilerlemesini durdurma, derece yükselmesini durdurma, yer değiştirme ve meslekten çıkarma olmak üzere yedi tür ceza düzenlenmiştir.
2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 19’uncu maddesinde Yargıtay mensupları için “uyarma” ve “görevden çekilmeye davet” olmak üzere iki türlü işlem yapılabileceği ifade edilirken, Danıştay mensupları için, 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 73’üncü maddesinde “uyarma” ve “hizmet süresine göre istifa etmeye veya emekliliğini istemeye davet edilme” olmak üzere iki tür disiplin cezası öngörülmüş, ayrıca 83’üncü maddede “meslekten çıkarma” düzenlenmiştir.
Her bir kanunda öngörülen disiplin soruşturması ve karar verme usulü de birbirinden farklıdır. Yüksek mahkemelerin başkan ve üyeleri için disiplin suçlarının neler olduğu belirlenmediği gibi öngörülen disiplin cezaları da eylemin niteliğine ve ağırlığına göre “orantılılık” ilkesini sağlayabilecek nitelikte değildir. Yargıtay Kanunu bunları bir “disiplin cezası” olarak dahi nitelememiştir.
Anayasa Mahkemesinin başkan ve üyeleri için ise herhangi bir disiplin hükmü ve cezası öngörülmemiştir.
Yolsuzlukla mücadele, yargıya güven, meslek onur ve ahlakı gibi temel değerlerin daha iyi korunabilmesi açısından yargı mensupları ile ilgili disiplin hükümlerinin açık, sınırları çizilmiş ve belirli hale getirilecek ve yüksek mahkeme başkan ve üyeleri ile ilgili parelel düzenlemeler yapılacaktır.
İyi ve hızlı işleyen, etkili ve verimli bir yargı sisteminin varlığı hukuk devleti olmanın önemli gereklerinden biridir. Bir yargı sistemine güven duyulması için de bu niteliklerin varlığı olmazsa olmaz bir koşuldur.
Türkiye’de son yıllarda gerçekleştirilen reformlar çerçevesinde çok önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu kapsamda, bölge adliye mahkemelerinin kurulmasına dair 5235 sayılı Kanunun kabul edilmesiyle, Türk hukukuna istinaf sistemi girmiş, aynı şekilde Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu gibi temel kanunlar yenilenerek çağdaş bir yapıya büründürülmüştür.
Yasal alandaki yenilikler yanında özellikle Türk Yargısının alt yapısını güçlendirmek adına yeni ve modern adliye binaları inşa edilmiş ve edilmeye devam edilmektedir. Çağımızın belki de en büyük buluşu olan bilgisayar teknolojisi de Türk Yargı teşkilatında hali hazırda etkin bir biçimde kullanılmaktadır. Adalet Bakanlığı bünyesinde çalışmaları devam eden Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) kapsamında Türkiye’deki mahkemeler doğrudan birbirlerine ve birçok devlet kurumuna bağlanmıştır. Avukatlar ve mahkemelerde davası devam eden vatandaşlar da UYAP’tan yararlanarak hızlı bir biçimde davalarını takip edebilmektedir.
Aynı şekilde yargıda uzmanlaşmayı artırıcı tedbirler alınmış ve aile mahkemeleri, fikri ve sınai haklar mahkemeleri, çocuk mahkemeleri gibi birçok alanda uzman mahkemeler kurulmuştur.
Bunun yanında yargıya Genel Bütçeden ayrılan payın da önemli ölçüde artırılması sağlanmıştır. Ayrıca, mevcut personelin daha verimli çalışması ve personel açığı bulunan mahkemelerin bu ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik olarak iş yükü çok az olan mahkemelerin kapatılması yoluna gidilmiştir.
Öte yandan, yargıdaki personel yetersizliği, önceki dönemlerde olduğu gibi yine belli ölçüde sorun teşkil etmeye devam etmektedir. Bu sorunun ortadan kaldırılması amacıyla hakim, savcı ve yardımcı personel alımına hız verilmiş olup, bunların niteliklerinin artırılması konusunda yoğun çaba harcanmaktadır.
Bütün dünyada olduğu gibi, yapılan işin niteliği gereği yargı göreceli olarak yavaş işleyen bir mekanizmaya sahiptir. Ancak Türk Yargı Sisteminin çağdaş bir anlayışla daha etkili ve verimli çalışmasına yönelik olarak yasal çalışmalara devam edilecek, altyapı faaliyetleri ve personel sayısının artırılması alanında da gerekli tedbirler alınacaktır.
5235 sy. Kanuna göre bölge adliye mahkemeleri HSYK’nın uygun görüşü ile Mayıs 2007 tarihinde 9 ilde kurulmuştur. Ancak altyapı ve personel yetersizlikleri nedeniyle henüz faaliyete geçirilememiştir. Yargının etkinlik ve verimliliğine büyük katkı yapacağı düşünülen bölge adliye mahkemelerinin, mevcut eksiklikler giderilerek en kısa sürede faaliyete geçmesi sağlanacaktır. Beyle , Personelle Görüşülecek- İŞYÜKÜ –
OLMASI
Bölge adliye mahkemelerinde görev alacak hâkim ve savcılar ile yardımcı personelin atamaları 2009 yılı sonbahar dönemine kadar yapılacak olup, mahkemelerin 2010 yılı Ocak ayında faaliyete geçirilmesi plânlanmaktadır.DURUMUNDA ORTAYA ÇHMİNLERİ KONACAK)
İdari yargı düzeninde üst mahkeme olarak görev yapan Danıştay da Yargıtay gibi çok ağır bir iş yükü altındadır. Bu nedenle birkaç yıl öncesine ait davaların temyiz incelemelerini yapabilmekte ve içtihat üretme fonksiyonunu gereği gibi yerine getirememektedir.
Adli yargıdaki sisteme paralel olarak iki dereceli denetim usulünün idari yargıda da kabul edilmesiyle Danıştay’ın aslî fonksiyonuna kavuşturulması ve idari yargının da etkili ve verimli çalışmasına katkıda bulunulması hedeflenmektedir.
Adli yargıdan farklı olarak, şu andaki idari yargı sisteminde bölge idare mahkemelerinin mevcut olması, idari yargıda istinaf kanun yolunun hayata geçirilmesinde kolaylık sağlayacaktır. Bu nedenle idari yargıda istinaf sistemine geçilmesi durumunda altyapı ve personel eksikliği duyulmayacaktır.
Şu anda Adalet Bakanlığı ile İsveç Ulusal Mahkemeler İdaresi arasında imzalanmış bulunan ikili işbirliği protokolü çerçevesinde, idari yargı alanında Türkiye’de istinaf sisteminin kurulması yönünde ön çalışmalar yapılmaktadır.
Halen toplam 4384 hâkim ve savcı, 5511 adalet personeli, 560 icra müdür ve müdür yardımcısı kadrosu boştur.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçecek olması, emeklilik, istifa ve ölüm gibi nedenlerle boşalan kadrolar göz önünde bulundurularak; bu kadroların doldurulması ve ilave kadro alınarak yargı teşkilatının insan kaynakları ihtiyacının giderilmesi hedeflenmektedir.
Bu hedef doğrultusunda 2008 yılında 1000 hâkim ve savcı adayı ile 3000 diğer personelin (zabıt katibi, pedagog, sosyal çalışmacı, psikolog, vb) ataması yapılacaktır.
İnsan kaynakları açığı 2012 yılına kadar aşamalı olarak giderilecektir.
Yargılamanın adil, etkin ve makul sürede sonuçlandırılması ile hâkim ve Cumhuriyet savcılarının iş yükünün azaltılması amacıyla idarî işler ile çekişmesiz yargı gibi işleri yapacak hukuk fakültesi veya adalet meslek yüksekokulu mezunlarının istihdam edileceği adlî hizmet uzmanlığı kadrosunun ihdas edilmesi yoluna gidilecektir.
Önceki yıllarda, 137 adet çok küçük yerleşim birimindeki mahkemeler kapatılmış olmasına rağmen halen birbirine çok yakın yerlerde kurulmuş olması veya iş sayısının azlığı nedeniyle kaynak israfına neden olan çok sayıda mahkemeler bulunmaktadır. Ayrıca önceki yıllarda adliye teşkilatı kapatılan bazı küçük ilçelerde varlığını sürdüren icra müdürlükleri de verimli çalışamamaktadır.
Birbirine çok yakın veya iş sayısı az olan adliyelerin en yakın adliyelerle birleştirilmesi ve adliye olmayan yerlerdeki icra müdürlüklerinin kapatılması suretiyle adalet izmetinin sunumunda etkililik sağlanacak ve aynı zamanda mevcut insan kaynaklarının daha verimli kullanılmasına zemin hazırlanacaktır.ile görüşülecek)
Bazı adliyeler, hükümet konaklarında ve kiralanmış binalarda çok kötü şartlarda hizmet vermeye çalışmaktadır. Bu tür yerlerde faaliyet gösteren adliyeleri, yargı erkine yakışır mekanlara taşımak öncelikli hedefler arasında yer almaktadır. Bu hedef doğrultusunda 2003 yılından itibaren başta büyük iller olmak üzere 78 ilde 587.378.000 YTL (yaklaşık 345.000.000 EURO) maliyetli adalet sarayı yapımı tamamlanmıştır. Bu faaliyete büyük bir hızla ve bir program çerçevesinde devam edilecektir.
Özellikle İstanbul’da dağınık ve yetersiz koşullarda hizmet vermeye çalışan adliyeleri bir çatı altında birleştirecek olan, Anadolu Yakasında 360 bin metrekare, Avrupa Yakasında 328 bin metrekare büyüklükteki modern adliye hizmet binalarının inşaatı devam etmekte olup, 2010 yılında hizmete girmesi plânlanmaktadır.
Adalet Bakanlığı 2007-2012 döneminde inşası devam eden ve faaliyete geçirilecek adliyeleri belirlemiş ve gerekli planlamaları yapmıştır.
Yeni yapılan bu adliye binalarında, hakimlerin ve savcıların mümkün olan yerlerde ayrı bloklarda, mümkün olmayan yerlerde ise ayrı koridorlarda oturmalarının sağlanmasına dikkat edilmektedir.
Bölgenin coğrafi durumu ve mahkemelere gelen iş sayısı göz önünde bulundurularak ihtiyaç duyulan ihtisas mahkemelerinin yaygınlaştırılmasına devam edilecektir.
Adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak, adlî tıp uzmanlığı ve yan dal uzmanlığı programları ile görev alanına giren konularda ve diğer adlî bilimler alanlarında sempozyum, konferans vb. etkinlikler düzenlemek ve bunlara ilişkin eğitim programları uygulamak amacıyla faaliyette bulunan Adlî Tıp Kurumu Başkanlığı Adalet Bakanlığına bağlı bir kamu kuruluşudur. Kurum aynı zamanda Avrupa Enstitüleri Adlî Bilimler Ağı (ENFSI) üyesidir.
Kurumun yürüttüğü hizmetlerin yurt çapına yayılmasının öneminin büyük olduğuna inanmaktayız. Hedefimiz ihtiyaç duyulan tüm ağır ceza merkezlerinde adli tıp birimleri açılmasıdır. Bu amaçla Sağlık Bakanlığı bünyesinde görev yapan adli tıp uzmanlarının Bakanlığımıza naklen atanmaları için çalışmalar devam etmektedir.
Adli Tıp Kurumu, Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nın yararlanıcısı olduğu 1500 hâkim-savcı ve 4000 adli tıp uzmanı olmayan hekimin, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Soruşturulması ve Belgelendirilmesine İlişkin İstanbul Protokolü konusunda eğitimlerini sağlayacak olan, Avrupa Birliği tarafından mali olarak desteklenen proje 11 Şubat 2008 tarihi itibarı ile başlamış olup, projenin 2009 yılında tamamlanması öngörülmektedir.
İstinabe, tebligat, iade gibi konularda ilişkilerimizin yoğun olduğu ülkeler ile Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi ile ilişkilerin hukukî boyutuna yardımcı olmak üzere Brüksel ve Strazburg gibi merkezlerdeki temsilciliklerde “adlî müşavir” sıfatıyla Bakanlığımızdan hakimlerin görev yapması yönünde girişimde bulunulacak, 2992 sayılı Adalet Bakanlığı Teşkilat Kanununda bu doğrultuda gerekli değişiklik yapılacaktır.
Bu şekilde, özellikle uluslar arası bağlantılı davalarda daha etkili ve verimli bir yargılama yapılması hedeflenmekte, bu uygulamanın bu tür davalarda yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmasına katkıda bulunacağı değerlendirilmektedir.
Yüksek mahkemeler, idarî mahkemeler, ticaret mahkemeleri ve ağır ceza mahkemeleri heyet halinde çalışmaktadır. Mevcut düzenlemelere göre heyet olarak çalışan bu mahkemelerde heyetin oluşumu için gerekenden (üç veya beş) daha fazla sayıda hakim görevlendirilebilmektedir. Bu durum, aynı mahkeme veya daire içerisinde birden fazla heyet seçeneğini mümkün kılmakta, zaman zaman aynı konuda farklı kararlar çıkmasına, bir davanın farklı safhalarında farklı hakimler tarafından görülebilmesine neden olabilmektedir.
Bu durumun önüne geçilebilmesi bakımından, bir daire veya mahkemede görevlendirilebilecek hakim sayısına yasal bir sınırlama getirilecektir.
2008 yılının ilk 6 ayı sonunda Bakanlık Merkez Teşkilatı yanında, 133 ağır ceza merkezi, 572 mülhakat adliyesi, 25 bölge idare mahkemesi, ceza infaz kurumlarının tamamı, 6 adet Adli Tıp Grup Başkanlığı ve 45 adet Şube Müdürlüğü olmak üzere yargı teşkilatının tamamında UYAP uygulanıyor olacaktır.
Yargı hizmetlerinin yürütülmesinde diğer kurum ve kuruluşlardan gelen bilgi ve belgeler büyük önem taşımaktadır. Kimi zaman bu konuda meydana gelen aksamalar yargılamanın gereksiz yere uzamasına sebep olmaktadır. Bu nedenle, e-adalet kapsamında diğer kurumlarla entegrasyon büyük önem taşımaktadır.
Bu kapsamda Adli Sicil, MERNİS, SEÇSİS, Yargıtay Başkanlığı Bilgi Sistemi, Akbank, Merkez Bankası ve PTT ile tam entegrasyon sağlanmış; POLNET, İçişleri Bakanlığı Bilgi Sistemi, VEDOP, NOTER.NET, TAKBİS, Gümrük Müsteşarlığı Bilgi Sistemi, AVEA, TURKCELL ve Telekomünikasyon Kurumu ve ilgili diğer kurum ve kuruluşlarla entegrasyon çalışmalarına devam edilecek ve çalışmaların kısa sürede tamamlanması sağlanacaktır.
Bilgi sistemlerinde, yazılım ve donanım alt yapısının, sürekli gelişen teknolojiye ayak uydurması büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle UYAP kapsamında yazılım ile donanım alt yapısı olanaklar çerçevesinde yenilenecektir.
Bu kapsamda;
Kullanım süresi dolan 8200 diz üstü bilgisayar, 6122 masaüstü bilgisayar ve 2850 yazıcı 2009 yılı sonuna kadar değiştirilecektir.
Ayrıca faaliyete geçirilmesi planlanan Bölge Adliye Mahkemeleri için 1000 masaüstü bilgisayar, 500 lazer yazıcı ve 500 tarayıcı alınacaktır.
Yukarıda belirtilenler dışında mevcut ihtiyaçlar ile yeni göreve başlayacak hâkim ve Cumhuriyet savcıları için 3227 masaüstü, 2000 dizüstü bilgisayar, 2403 lazer yazıcı ve 576 tarayıcı 2009 yılına kadar alınarak hizmete sunulacaktır.
Ağır ceza merkezleri ve bölge idare mahkemelerinde kullanılmak üzere 136 KİOSK cihazı alınması planlanmaktadır.
Eskiyen donanım alt yapısının yenilenmesi dışında temel kanunlarda yapılan değişikliklerle Bakanlığımıza verilen yükümlülüklerden olan ses ve görüntü kayıt sistemlerinin kurulması zorunluluğu asgari tüm ağır ceza merkezlerinde yerine getirilecektir.
UYAP’ın kapsayıcılığı, büyüklüğü ve geldiği aşama dikkate alınarak vasıflı teknik personel alt yapısı daha da güçlendirilecektir.
Tüm yargı teşkilatında UYAP’ın etkin ve verimli kullanımı için elektronik imzaya geçiş, 2008 yılı içerisinde sertifikaların tamamlanması suretiyle sağlanacaktır.
Adalet Bakanlığı Stratejik Planı’nı hazırlama çalışmaları başlamış olup bu çerçevede hazırlık planı yürürlüğe konulmuş, eğitim çalışmaları devam etmekte olup,
· 01.05.2008 tarihine kadar misyon, vizyon ve ilkeler belirlenecektir,
· 30.11.2008 tarihine kadar stratejik amaç, hedef ve performans göstergeleri ve stratejiler ile faaliyet/projeler belirlenerek maliyetlendirilecektir,
· 15.12.2008 tarihine kadar plan taslağının yazımı tamamlanacak ve 31.12.2008 tarihine kadar Devlet Planlama Teşkilatı’na iletilecektir,
· Temmuz, Ağustos ve Eylül ayları hariç, ayda iki ve toplam 16 kez olmak üzere stratejik yönetim konusunda eğitim çalışması yapılacaktır.
Adalet hizmetlerinin ülke çapında etkili ve verimli bir şekilde sunulmasından sorumlu olan Adalet Bakanlığının faaliyetlerinin bir stratejik plan dahilinde uzun vadeli bir şekilde planlanması ve bu plana uygun olarak belli bir tertip ve düzen içerisinde gerçekleştirilmesinin yargının etkinlik ve verimliliğine önemli bir katkı yapacağı şüphesizdir.
Anayasa’da Yargıtay ve Danıştay yüksek mahkeme olarak düzenlenmesine karşın yine Anayasa’nın 155’nci maddesinde Yargıtay’ın, 156’ncı maddesinde Danıştay’ın belli davalara ilk derece mahkemesi olarak bakması öngörülmüştür.
Yüksek mahkemelerin ilk derece mahkemesi sıfatıyla görev yapmasını bu mahkemelerin niteliğiyle bağdaştırmanın güçlüğü yanında, bu tür davalar nedeniyle artan iş yükü bu mahkemelerin çalışmalarını olumsuz etkilemektedir.
Diğer taraftan, adli yargıda istinaf kanun yolu düzenlenmiş olup yakın bir zamanda bölge adliye mahkemelerinin faaliyet geçecektir. Bunun yanında, idari yargı alanında da istinaf kanun yolunun hayata geçirilmesi yönünde çalışmalar yapılmaktadır.
İstinaf kanun yolunun tam olarak hayata geçmesinden sonra ilk derece mahkemelerde görülen davaların tarafları, verilen kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvuru hakkını kullanabilecekken, yüksek mahkemelerin ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktıkları davaların taraflarının istinaf kanun yoluna başvurma hakkı olmayacaktır. Bu durumun hem usul hukukundaki birliği ortadan kaldırdığı hem de davanın taraflarına tanınan hak arama özgürlüğünü kısıtladığı, eşitlik ve adil yargılanma hakkına aykırı olduğu düşünülmektedir.
Bu nedenle Yargıtay ve Danıştay’ın ilk derece mahkemesi olarak baktıkları davaları asgari düzeye indirecek düzenlemeler yapılacaktır.
Dünyada ve Ülkemizde yaşanan sosyal, ekonomik ve teknolojik gelişim ve değişmelere paralel olarak elektronik tebligatı mümkün kılacak ve uygulamadaki aksaklıkları giderecek yeni bir Tebligat Kanunu Tasarısı taslağı hazırlanarak TBMM’ne sunulacaktır.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda uygulamadan kaynaklanan aksaklıkları gidermek, davaların hızlı, basit, en az giderle ve etkin bir biçimde görülmesini ve bir kısım uyuşmazlıkların nizasız kaza, sulh, uzlaşma gibi yöntemlerle çözümünü sağlamak, karşılaştırmalı hukuktaki gelişmeleri hukuk yargılamasına yansıtmak amacıyla HUMK’nun yenilenmesi ve çağın koşullarına uygun hale getirilmesi amacıyla Adalet Bakanlığında hazırlanan taslak Başbakanlığa gönderilmiştir.
İcra ve iflas dairelerinin işleyişinden kaynaklanan sorunların giderilmesi, daha etkin bir icra ve iflas fonksiyonunun oluşturulabilmesi için dairelerin denetlenmesi ve işleyişine ilişkin köklü değişiklikler yapılması yönünde çalışmalar yapılacaktır.
Bilirkişilik müessesesinden ve bilirkişilerden kaynaklanan aksaklıklara yönelik yaygın şikâyetler bulunmaktadır. Özellikle bilirkişilerin teknik ve özel bilgi gerektiren konularda görüş bildirmeden ziyade kendilerini hakim konumunda görerek uyuşmazlığı çözer nitelikte kesin yargıda bulundukları, hakimlerin yargının iş yükünün ağırlığı nedeniyle bilirkişi incelemesine çok sık başvurdukları vb. gibi.
Bu konuda TÜBİTAK ile “Yargılama Usûlünde Bilirkişilik, Uygulamadaki Aksaklıklar ve Çözüm Önerileri” başlıklı ortak bir projenin hazırlık çalışmaları yürütülmektedir.
Proje ile; adlî, idarî ve askerî yargıda; ceza, hukuk ve idarî yargılama usûlünde ayrı ayrı olmak üzere, coğrafî bölgelere, mahkemeye gelen iş sayısına, ihtisas mahkemesi ve dava konularına göre tasnif edilmiş şekilde alan araştırması yapılarak:
· bilirkişiliğe hangi konularda başvurulduğu,
· bilirkişi olarak, hangi nitelikteki kişi veya kurumların tayin edildiği,
· bilirkişi raporlarının hangi sürede mahkemeye sunulduğu,
· bilirkişi raporlarının gecikmesi dolayısıyla zamanaşımına uğrayan ceza davalarının sayısı ve oranı,
· bilirkişi ücretleri,
· birden fazla olmaları durumunda bilirkişilerin fiilen bir araya gelip gelmedikleri,
· “bilirkişinin reddi” müessesesinin hangi sıklıkla uygulandığı,
· tarafların ve mensubu bulundukları kurum amirlerinin bilirkişilerle duruşma dışında temas kurup kurmadıkları, temas kurmaları halinde ne gibi taleplerde bulundukları,
· bilirkişilerin tehditle karşılaştıkları hallerin sayı ve oranları,
· bilirkişi raporlarının yargı organlarınca uygulamada değerlendirilmesi,
· eksiklik, çelişki ve sarahat taşımama nedeniyle ek rapor alınma sayı ve oranları,
· ikinci, üçüncü, dördüncü defa bilirkişiye başvurulan davaların sayı ve oranları,
· bilirkişilerin incelemelerinde kullandıkları yöntemler ile teknik araç ve aletler (fotoğraf, harita çizimi, psikolojik testler, görüşme notları vs. materyaller).
Konu başlıklarında araştırma yapılacaktır.
Elde edilen veriler doğrultusunda bilirkişilik müessesesi yeniden düzenlenerek sadece özel ve teknik alanlarda uzman bilirkişilerin belirlenmesi ve bilirkişilerin seçimi ve denetiminde objektif ve bilimsel ölçütler uygulanması sağlanacaktır.
Mevcut uygulamada, özellikle kamu kurum ve kuruluşlarının avukatları ile hazine avukatları tarafından, mahkemece aleyhte verilen her karara karşı kanun yollarına başvurulması oldukça yaygındır.
Hukuk müşavirlerine ve hazine avukatlarına; özellikle karşı tarafın haklılığının açık olduğu veya yargı içtihatlarının istikrar kazandığı konularda dava açma, kanun yoluna başvurma gibi hususlarda geniş takdir yetkisi verilerek gereksiz başvuruların azaltılması, böylelikle yargının aşırı iş yükünün azaltması ve hızlandırılması amaçlandırılmaktadır.
Hukuk yaşayan bir bilim dalıdır. Güncel gelişmelere paralel olarak yenilenen mevzuat aynı ölçüde uygulanamadığı durumlarda hukuk alanında çağı yakalamak mümkün olamamaktadır. Bu ilkeden hareketle, Türkiye’de son yıllarda gerçekleştirilen yoğun yasal reform çalışmaları temelinde yargı mensuplarının da eğitimi yoluna gidilmiştir. Bu kapsamda, son beş yıl özellikle insan hakları alanında Türk yargı teşkilatının mesleki tecrübelerinin artırılması ve insan hakları bilincinin geliştirilmesi bakımından tam bir seferberliğe dönüştürülmüştür. Buna bağlı olarak yeni kabul edilen ceza mevzuatı üzerinde Türkiye’deki tüm ceza hakimleri ve savcılar bilgilendirilmiş, ayrıca gerçekleştirilen ulusal ve uluslar arası projelerle insan hakları alanında geniş kapsamlı bir eğitim verilmiştir.
Türk yargısı 2003 yılının sonunda çok önemli bir kuruma kavuşmuş; 4954 sayılı Kanun ile Türkiye Adalet Akademisi kurulmuştur. Temel görevi, hakim, savcı, noter, avukat ve mahkeme personelinin eğitimini sağlamak olan Akademi geçen 4 yıl boyunca birçok faaliyet gerçekleştirmiştir. Ancak, Akademinin henüz tam anlamıyla fonksiyonunu yerine getirebildiğini söylemek güçtür. Bu nedenle, gelecek dönemde Akademinin yasada yazılı görevlerini tam anlamıyla yerine getirebilmesi için örgütsel yapısında düzenleme yapılması ve işleyişinde etkinliği sağlamak bakımından gerekli tedbirler alınacaktır.
Hukuk alanında çağdaş ve sürdürülebilir bir yaklaşımın en önemli gereklerinden birisi de, yargı profesyonellerinin meslek yaşamları boyunca sürekli eğitime tabi tutularak bilgilerinin yenilenmesidir. Bu amaca yönelik olarak hukuk alanında çağdaş gelişmeleri yakından takip edebilecek şekilde yargı mensuplarının eğitilmelerinin sağlanması gerekmektedir. Dolayısıyla, son yıllarda gerçekleştirilen yabancı dil, bilgisayar ve insan hakları eğitimleri ile meslek içi eğitim yargı profesyonelleri için yoğunlaştırılarak yaygınlaştırılacaktır.
Halen TAA ve Eğitim Dairesi Başkanlığı tarafından yargı mensubu ve çalışanlarına meslekî yetkinliğin artırılması ve kişisel gelişim konularında verilen eğitime devam edilecektir. Bu çerçevede özellikle; ve Eğitim Dairesinin önceki
· Yenilenen mevzuat,
· Etik kurallar,
· Çağdaş bilgi teknolojileri,
· Etkili iletişim
konularında verilen eğitimlere devam edilecektir.
4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanununda değişiklik yapılarak aşağıda öngörülen fizikî ve eğitim kapasitesin arttırılması yönelik çalışmalar yürütülecektir:
· TAA’nın Kanunu’nda yazılı görevlerin hepsini yerine getirebilecek kapasiteye sahip olması,
· Uzmanlık eğitiminin faal hale getirilmesi,
· Daimî akademik kadro oluşturulması,
· Lisansüstü eğitim programlarının başlatılması,
· Avrupa Birliği Hukuku alanında eğitim müfredatı hazırlanması,
· Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile temel hak ve özgürlükler konusunda sürekli eğitim verilmesi,
· Tarihî hukuk metinlerinin okunması için eğitim verilmesi,
· Taşra teşkilâtının kurulması,
· AB hukuku ve insan hakları eğitimlerinin verilmesi.
Hukuk alanındaki gelişmeleri takip etmek, ortaya çıkan sorunları gidermek amacıyla bilimsel toplantılar yapılacaktır.
Hakim ve Cumhuriyet savcıları ile bir kısım yargı çalışanlarına yabancı dil eğitim verilmesine yönelik faaliyetlere kaynak ve kapasite arttırılarak devam edilecektir.
Halen Adalet Bakanlığının internet sitesinde AİHM kararları ve diğer yargı ile ilgili uluslar arası belgeler yayınlanmaktadır. Bu belgeler güncellenerek ve önemleri de göz önünde bulundurularak yayınlanmaya devam edilecektir.
Yüksek Mahkemelerden; Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay’da üyelerin yanı sıra raportörlük yapan hakimler bulunmaktadır. Halen Yargıtay’da 473, Danıştay’da ise 243 tetkik hakimi görev yapmaktadır.
Askerî Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde ise tetkik hâkimliği müessesesi yoktur.
Uygulamada, mevcut iş yükü nedeniyle yüksek mahkeme üyelerine ait olan dosya okuma, inceleme ve karar yazma işi büyük oranda tetkik hâkimleri tarafından yerine getirilmektedir. Tetkik hakimleri, dava dosyasını okuyup, inceledikten sonra karar verecek yüksek mahkeme üyelerine sözlü olarak anlatmakta, dosya hakkındaki karar bu anlatımlara göre verilmektedir. Karar yazma işi de tetkik hakimleri tarafından yapılmaktadır.
Yargılamanın her aşamasında dosyanın mahkeme hâkimi/hâkimleri tarafından okunması yasal zorunluluk olması yanında adil yargılamanın da gereğidir. Bu nedenle bir çok ülkedeki yüksek mahkemelerde, üyelerinin tamamı ya da en az bir mahkeme üyesinin dosyayı okuyup kurula sunmasının ardından karar verilmektedir.
İstinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte yüksek mahkemelerin iş yükünün makul sayıya inmesinden sonra, yüksek mahkeme üyelerinden en az birisinin dosyayı okuyacağı ve inceleyeceği bir sistem kurulacaktır. Bu çerçevede Yargıtay ve Danıştay Kanunlarında gerekli değişiklikler yapılması planlanmaktadır.
Hakim ve savcıların idari görevlerinin azaltılması amacıyla adliyelerin yönetimini gerçekleştirecek profesyonel birimlerin kurulması, idari ve mali işlerin bu kişilere devri vb. önlemler devreye konulacaktır.
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Uyuşmazlık Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yüksek Seçim Kurulu, adlî ve idarî yargı birimleri, Bakanlık merkez ve taşra teşkilâtı, bağlı ve ilgili kuruluşlarıyla iş birliği yaparak, yargı sisteminin güvenilirliğini, doğruluğunu en üst düzeyde sağlamak ve işleyişine hız kazandırmak amacıyla mahkemelerce yapılan işlemler de dâhil olmak üzere yargıyı ilgilendiren tüm adlî ve idarî iş ve işlemlerin elektronik ortamda yapılması için Ulusal Yargı Ağı Bilgi Sistemini kurmak, işletmek, bakım ve onarımlarını yapmak veya yaptırmak, geliştirmek, bunlara ait hizmetleri ilgili birimlerle birlikte yürütmek, dahili ve harici birimlerle veri alışverişini sağlamak ve diğer bilişim faaliyetlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak anılan birimler arasında işbirliğini ülke düzeyinde ve bölgesel olarak sağlamak ve uluslararası alanda da faaliyet göstermek üzere, Yargı Bilişim Kurumunun kurulması planlanmaktadır.
Pedagog, psikolog, sosyal çalışmacı, yazı işleri müdürü, zabıt katibi gibi yargı çalışanlarının görev alanlarının ve iş standartlarının (performans kriterlerinin) somut olarak belirlenmesi yönünde çalışmalar yapılacaktır. Bunun yanında Maliye Bakanlığı ile yapılacak görüşmelere bağlı olarak yargı çalışanların mali haklarının iyileştirilmesi yoluna gidilecektir.
Anayasada yer alan idarenin birliği ilkesi uyarınca özerkliğe paralel olarak getirilen vesayet denetimi ilkesinin, Barolar Birliği yönünden yargı bağımsızlığı ilkesi çerçevesinde değerlendirilmesi yönünde çalışmalar yapılacaktır.
Noterlerin görevlerinin Avrupa Birliği uygulamaları çerçevesinde değerlendirilmesi ile noterliklerin açılmasında objektif ölçütler getirilmesi yönünde çalışmalar yapılacaktır.
Bağımsız, tarafsız, saygın ve güvenilir bir yargının, hukuk devletinin olmazsa olmaz koşullarından biri olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Yargının ve yargı mensuplarının iç tutarlılığı ve saygınlığı ile yargıya olan kamusal güven de yargı erkinin fonksiyonunu gereği gibi yerine getirebilmesi bakımından son derece önemli unsurlardır. Demokratik ve modern bir toplumda, bireysel ve kurumsal olarak yargı sistemine güven duyulması, bu güvenin sürdürülmesi ve artırılması esastır. Bu noktada asıl sorumluluk ise öncelikle yargının kendisine düşmektedir.
Bu çerçevede, hâkimlik makamına, bütün kişi, kurum ve kuruluşların yanı sıra ve bunlardan da önce olmak üzere, bu makamı temsil eden kişilerin saygı göstermesi ve bu makamda bulunmanın onurunu hissedip bu onura uygun tavır ve davranışlar içerisinde bulunmaları vazgeçilemez bir zorunluluktur.
Üniversiteler ve kamuoyu araştırma şirketleri ile işbirliği yapılarak yargıya güven konusunda araştırma ve incelemeler yapılması ve bu araştırma ve incelemelerin sonuçlarına göre projeler geliştirilmesi planlanmaktadır. Bu konuda TÜBİTAK ile “Yargının Toplum Nezdinde Güvenilirlik ve Saygınlığını Sağlayan ve Etkileyen Unsurların Araştırılması” başlıklı ortak bir proje yürütülmesi için hazırlık çalışmaları yapılmaktadır.
Yargıda yolsuzlukların önlenmesi konusunda ulusal ve uluslar arası kuruluşlarla işbirliği halinde verilen eğitimlere devam edilecektir.
Yargısal faaliyetlerin nihaî amacı olan adaletin sağlanması için gerekli ortam ve şartlar ile basın özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı arasında bir denge kurulması gerekmektedir. Ancak bazen ulusal ve uluslar arası düzenlemelerin uygulamaya geçirilmesinde sorunlar yaşanmakta ve bu durum adaletin sağlanması amacı, yargının saygınlığının korunması gereği ve haber verme-alma haklarının kullanımı zarar görmektedir.
Yasal düzenlemelere karşın medya ve yargı ilişkilerindeki sorunların aşılamıyor olması, sorunların köklerine ilişkin bir araştırma yapılmasını ve çözüme ilişkin olanakların geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle sorunun bir Ar-Ge çalışmasına konu edilmesinde zorunluluk görülmüştür.
Kamu hizmetinin bir parçası olan yargısal işlemler konusunda da toplumun bilgilenme ve haber alma hakkı bulunmaktadır. Ancak zaman zaman haber verme özgürlüğü içinde yer alan eleştiri hakkı kullanılırken yapılan değerlendirmeler, somut olayla ve kişiyle sınırlı kalmayarak, tüm kuruma mal edilebilmektedir. Yargısal faaliyetlerin özelliği gereği bu hakkın kullanımı sırasında, yargısal konularda ve yargısal faaliyetin tarafları konusunda özenli davranmak bir zorunluluktur.
Bu kapsamda, bir yandan yargısal olaylarla ilgili olarak medya tarafından bu özenin yeterince gösterilmediği, hukuksal düzenlemelerin ihlâlinin yaptırımlarla karşılanmadığı diğer yandan da yargısal olaylarla ilgili zamanında doğru ve gerekli resmî açıklamalar yapılmadığı görülmektedir. Böylelikle yasal düzenlemeler ve tarafların tam ve özenli mutabakatıyla yürütülmesi gereken bu ilişki kendi haline, tarafların ihtiyaç ve imkânlarına bırakılmaktadır. Basının adlî konularda bilgilendirilmesi yasalarla görevlendirilmiş adlî makamlarca değil, kolluk yetkililerince yapılmakta ve bu nedenle, mağdurun hakları, masumiyet karînesi gibi âdil yargılanmayı doğrudan etkileyen ilkeler ihlâl edilebilmektedir.
Yargı-medya ilişkileri konusunda TÜBİTAK tarafından “Medya ve Yargı İlişkileri” başlıklı bir projenin hazırlık çalışmaları devam etmektedir. Bakanlık olarak bu projeye destek verilmektedir. Ayrıca bu projeden çıkan sonuçların hayata geçirilmesi ve medya ile ilişkilerin dünya uygulamasına paralel şekilde yürütülmesi yönünde çaba gösterilecektir.
İsveç Ulusal Mahkemeler İdaresi ile yapılan ikili işbirliği çerçevesinde, yargı-medya ilişkileri konusunda İsveç ve özellikle Hollanda tecrübesinin ülkemize aktarılması yolunda çalışmalar yapılacaktır.
Kamuoyunun ve medyanın adlî faaliyetler hakkında doğru ve zamanında bilgilendirilmesi amacıyla yüksek mahkemelerde ve belirlenen adliyelerde basın sözcülüğü gibi birimlerin oluşturulması, halkla ilişkileri sağlayacak birimlerin kurulması yoluna gidilecektir.
Gelir düzeyi düşük olan kişilerin adli yardımdan yararlanmasının kolaylaştırılması amacıyla, HMUK 465 - 472’nci maddelerinde düzenlenen adlî yardıma ilişkin usullerin sadeleştirilip basitleştirilmesi yönünde çalışma yapılacaktır.
Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca bu konuda çalışmalar yapılacaktır.
Halen 70.000 avukatın 33.000’i UYAP üzerinden dava takibi yapabilmektedir. Yaklaşık 3.000 Avukat ise elektronik ortamda dava açabilmekte olup bu sayının artırılması amaçlanmaktadır. Avukatlar dışındaki diğer kişilerin de bu hizmetten yararlanması konusunda Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca çalışmalar yapılmakta olup kısa bir süre içinde faaliyete geçecektir.
Yargılama faaliyeti sırasında özellikle halk arasında konuşulan bir kısım mahallî dillerde profesyonel tercüman temini mümkün olmadığından, zaman zaman mahkemelerde veya diğer kamu idarelerinde görev yapan ve o dili bilen kamu görevlilerinden tercüman olarak yararlanılması yoluna gidilmektedir. Ancak bu yolla kaliteli ve güvenilir bir tercüme hizmeti sağlamak her zaman mümkün olmamaktadır.
Bu sorunun çözümüne yardımcı olmak ve mahkemelere kolaylık sağlamak üzere, güvenilirliği, tarafsızlığı herkes tarafından kabul edilen ve söz konusu mahallî dilleri iyi bilip kullanabilen kişilerin tespit edilerek bilirkişi listesi gibi önceden ilân edilmesi ve mahkemelerin bilgisine sunulması yönünde çalışmalar yapılacaktır.
Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapılarak ilköğretim çağından itibaren temel hukuk bilgilerinin verilmesi ve daha çocukluk çağlarında hukuk bilincinin oluşturulması yoluna gidilecektir.
Hükümet programında koruyucu hukuk başlığı altında kamu kurum ve kuruluşlarının hizmetlerinden yararlanan vatandaşların hak ve yükümlülükler konusunda bilgilendirilmesi yer almıştır. Bu hedef doğrultusunda yapılması gerekenleri tespit için gerçekleştirilecek bir inceleme ve araştırmanın ardından, elde edilen sonuçlar doğrultusunda gerekli çalışmalar yapılacaktır.
Yeni ceza yargılama usulümüze alternatif uyuşmazlık çözüm yolu olarak getirilen uzlaşma müessesinin daha etkin ve yaygın biçimde uygulanabilmesi için uygulamadaki sorunlar da dikkate alınarak mevzuatın geliştirilmesi ve eğitim çalışmaları yapılması yönünde faaliyetler yürütülecektir.
Adaletin etkinliğini artırmak için sadece mahkemeleri ve dava yolunu esas alarak çalışma yapmak yeterli değildir. Uyuşmazlıkları yargıya intikalinden önce veya sonra çözebilecek alternatif yöntemler geliştirilmedikçe, bu çalışmalar beklenen faydayı vermeyecektir.
Davaların hızlı, basit, en az giderle ve etkin bir biçimde görülmesine imkân tanımak, bir kısım uyuşmazlıkların çekişmeli yargı şeklinde mahkemelere intikali yerine nizasız kaza, sulh, uzlaşma gibi yöntemlerle çözümünü sağlamak ve karşılaştırmalı hukuktaki gelişmeleri hukuk usulü yargılamasına yansıtmak amacına yönelik hükümler içeren bir kanun tasarısı hazırlanmış olup, ilgili birimlerin görüşüne sunulmuştur.
Hukuki uyuşmazlıkların yargı öncesi çözülmesi için arabuluculuk usulünü öngören kanun tasarısının kanunlaşma süreci takip edilecek ve hayata geçirilmesi konusunda gerekenler yapılacaktır.
HUMK 516–536’ıncı maddelerinde yer alan “tahkim” kurumunun uygulamasının yaygınlaştırılması ve etkinleştirilmesi için HUMK ve diğer kanunlarda düzenlemeler ve gerekli eğitim çalışmaları yapılacaktır.
Yargının istikrar kazanmış kararlarının idare tarafından uygulanması suretiyle yargı üzerindeki gereksiz iş yükünün önlenmesi ve yargılama giderlerinin azaltılması hedeflenmektedir. Bu konuda idarenin takdir hakkı kullanımının genişletilmesi için Genel İdari Usul Kanunu Tasarısı Taslağı kapsamında çalışma yapılacaktır.
Adli yargıda olduğu gibi idari yargıda da, yeni başvuru usullerinin geliştirilmesi suretiyle uyuşmazlıkların yargı öncesi çözümü usulleri geliştirilecektir. İdari yargının görev alanına giren ve mahkemelerce özellikle bilirkişi incelemesi yaptırılması yoluyla karara bağlanan bir kısım uyuşmazlıkların (öğrencilerle eğitim kurumları arasındaki not uyuşmazlıkları gibi) dava konusu edilmeden önce idare (üniversite veya milli eğitim gibi) bünyesinde kurulacak bir komisyon tarafından incelenmesi zorunluluğu getirilecektir. Bu komisyonun incelemesinden sonra ilgililer isterse yine idari yargıya başvurabilecektir. Bu komisyonlar idari yargıya gelecek davalar için bir filtre görevi görecektir.
Türkiye’de Kamu Denetçiliği Kurumunun oluşturulmasına ilişkin kanun TBMM’nce kabul edilmiş olmakla birlikte Anayasa Mahkemesince yürürlüğün durdurulması kararı verdiğinden uygulamaya konulamamıştır. Anayasa Mahkemesi’nin esasa ilişkin kararını açıklamasının ardından gerekli düzenlemeler yapılarak Kamu Denetçiliği Kurumunun faaliyete geçmesi sağlanacaktır.
Birleşmiş Milletler Cezaevi Asgarî Kuralları ile Avrupa Cezaevi Kurallarına uygun, sağlıklı, güvenlikli, mekanik, elektronik donanımlı ve rehabilitasyon işlemlerine elverişli yeni ceza infaz kurumları yapılması çalışmaları büyük oranda tamamlanmıştır. Bu faaliyete devam edilerek özellikle metropol kentlerde kampus tipi cezaevi yapımı sürdürülecektir.
Kullanım ömrünü tamamlamış ve fiziki şartları itibariyle eğitim ve iyileştirme yapılamayan cezaevlerinin yerine, uluslararası normlara uygun modern bölge cezaevleri inşa etmek hedef olarak belirlenmiştir.
01.01.2003 tarihinden itibaren 139 ilçe cezaevi kapatılarak sayı bugün itibariyle 392’ye indirilmiştir. 2013 yılına kadar bu sayının 250’ye düşürülmesi planlanmaktadır.
Denetimli serbestlik ve yardım merkezlerinin yasal çerçevesi; 5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda çizilmiştir.
Bu kanunî çerçevede başarı ile faaliyetlerine başlayan denetimli serbestlik birimi, yeterli ödenek ve kadro tahsisi halinde daha da geliştirilecektir.
Bu kapsamda;
· Denetimli serbestlik hizmetlerinde görev yapan personel sayısı artırılacaktır.
· Denetimli serbestlik ile ilgili mevzuat gözden geçirilerek denetimli serbestlik uygulamasını artıracak değişiklikler yapılacaktır.
· Denetimli serbestlik hizmetlerinde çalışan gönüllü personel sayısı arttırılacaktır.
· Koruma Kurullarının etkinliği arttırılacaktır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 50’nci maddesinde düzenlenen kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlardan olan; kamuya yararlı bir işte çalıştırma, belli bir meslek veya sanatı yapmaktan yasaklanma gibi yaptırımların daha etkin ve yaygın bir şekilde uygulanması hususunda gerekli eğitim çalışmaları yapılacaktır.
Hükümlü ve tutukluların meslek ve sanatlarının korunup geliştirilmesi veya bir meslek ve sanat öğrenmeleri ve bu yolla rehabilite edilmeleri amacıyla oluşturulan iş yurtları kapsamındaki iş kolları arttırılacak ve iş kollarında çalışanlar içinde hükümlü ve tutuklu sayısı yükseltilecektir.
Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezlerinde bugüne kadar 31.000’in üzerinde ceza infaz kurumu personeline psikoloji ve insan hakları konuları başta olmak üzere eğitim verilmiştir. Bu hizmet içi eğitimlerine devam edilecektir.
Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ile diğer adalet personelinin eğitimi açısından büyük bir önem taşıyan merkezlerin kapasitesinin arttırılması ve kanundaki zorunluluğun yerine getirilmesi amacıyla Ankara, İstanbul, Erzurum ve Kahramanmaraş illerinde bulunanlara ilave olarak Ege bölgesinde de bir eğitim merkezi açılması için çalışmalar yapılacaktır. Bu merkezlerde diğer adalet personelinin eğitiminin de yapılması Personel Genel Müdürlüğü tarafından planlanacaktır.
Ceza infaz kurumlarının dış güvenliğinin sağlanması, hükümlü ve tutukluların kuruma veya başka bir yere götürülüp getirilmesi, nakli, sevki, hastane ve sağlık kuruluşlarında muhafazası, veya duruşmalarda hükümlü ve tutukluların can güvenliğinin sağlanmasına ilişkin hizmetlerin Bakanlığımızca yerine getirilmesine ilişkin aşamalı geçiş takvimini öngören kanuni düzenleme hazırlanarak ilgili kurumlara görüş istemi ile gönderilmiştir. Kanunun yürürlüğe girmesi halinde kurumların dış güvenlik hizmetlerinin Bakanlığımıza devir işlemi, 01/01/2009 tarihinden itibaren en geç beş yıl içinde aşamalı olarak gerçekleştirilecektir.
Halen ceza infaz kurumlarında halkla ilişkiler birimi bulunmamaktadır. Kurulması ve etkin şekilde faaliyet göstermesi yönünde çalışmalar yapılacaktır.
Bakanlığımızın mevzuat alanında yapmış olduğu bu çalışmalar, 2007–2013 Türkiye’nin AB Müktesebatına Uyum Programı çerçevesinde yürütülmektedir.
Tasarıyla; Dünyada ve Ülkemizdeki ekonomik ve ticarî hayatta meydana gelen gelişim ve değişimlere paralel hükümler içeren yeni bir Türk Ticaret Kanunu Tasarısının yürürlüğe konulması amaçlanmıştır.
Tasarıyla; Anayasa’nın 154. maddesinde, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adlî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciinin Yargıtay olduğunun belirtilmiş olmasının yanında, 26/09/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun gereği kurulacak olan bölge adliye mahkemelerinin kararlarının da Yargıtay da temyizen inceleneceği hükme bağlandığından, 2797 sayılı Yargıtay Kanununda gerekli değişikliklerin yapılması amaçlanmıştır.
Tasarıyla; batı ülkelerinin birçoğunda yargı mensuplarının meslek kuruluşlarının bulunduğu göz önünde tutularak, diğer meslek kuruluşlarında olduğu gibi, Anayasanın 135. maddesi hükmü doğrultusunda, hâkimlik ve savcılık mesleğine mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, bu mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak üzere meslek disiplini ve ahlâkını korumak maksadıyla tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak odalar ve bütün hâkim ve savcı odalarının katılımıyla oluşturulan Türkiye Hâkimler ve Savcılar Birliğinin kurulmasına dair hükümlere yer verilmiştir.
Türk Borçlar Kanunu Tasarısının yeni hükümlerinin kanunlaşıp yürürlüğe girmesine kadar, uygulamada boşluk doğmaması ve herhangi bir aksamaya yer bırakılmamasının sağlanmasına yönelik düzenlemeleri içeren taslak üzerinde çalışmalar devam etmektedir.
Tasarıda; Dünyamızda ve Ülkemizde yaşanan, toplumsal, sınaî, ekonomik ve teknik gelişmeler ile globalleşmenin getirdiği değişimler karşısında yetersiz kaldığı görülen 818 sayılı Borçlar Kanununun yerini almak üzere, ilgili mevzuat ve kaynak kanunlarda gerçekleşen değişikliklerle paralelliğin sağlanması, dilinin sadeleştirilmesi, uygulamada karşılaşılan sorunların giderilmesine yönelik hükümlere yer verilmiştir.
Tasarıda; yargı reformu çerçevesinde, 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda uygulamadan kaynaklanan aksaklıkları gidermek, davaların hızlı, basit, en az giderle ve etkin bir biçimde görülmesini ve bir kısım uyuşmazlıkların nizasız kaza, sulh, uzlaşma gibi yöntemlerle çözümünü sağlamak, karşılaştırmalı hukuktaki gelişmeleri hukuk yargılamasına yansıtmak amacına yönelik hükümlere yer verilmiştir.
Tasarıda; iktisadî, ticarî ve malî sektörlerde üretim, tüketim ve hizmet alanlarında faaliyet gösteren ticarî işletme ve şirketler, bankalar, sigorta şirketleri ve sermaye piyasası aracı kurumları ile bunlarla ticarî ilişkide bulunan müşterilerin, ticarî sır, banka sırrı ve müşteri sırlarının açıklanması, aktarılması, verilmesi, kullanılması ve korunmasına ilişkin esas ve usullerin düzenlenmesi amacına yönelik hükümlere yer verilmiştir.
Tasarıda; kişisel nitelikteki verilerin tanımının yapılması, esas ve unsurlarının belirlenmesi ve korunması amacıyla idarî bir yapının oluşturulması ile bireylerin şahsiyet haklarının himayesine ilişkin düzenlemeler getirilmesi amacına yönelik hükümlere yer verilmiştir.
Tasarıda; Devlet sırlarının ve niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgi ve belgelerin tanımının yapılması, mahiyetinin belirlenmesi, hangi makam ve kurullarca oluşturulacağı ve korunacağı, bu bilgi ve belgelerin yargı organlarına hangi hâllerde gönderileceği ve yükümlülüklere ilişkin esas ve usullerin düzenlenmesine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Tasarı; idarenin işlem ve eylemlerine karşı kişilerin açtıkları davaların makul süre içinde sonuçlandırılmasında ve yargı kararlarının uygulanması yoluyla yargının etkinliğinin sağlanmasında, çağdaş hukuk sistemlerinde gelişen yöntemlerin hukukumuza aktarılmasının gerekliliği ile son yıllarda uluslararası alanda ve Ülkemizde Devlet – kişi ilişkilerinde yaşanan ve kişilerin bu ilişkide hak ve özgürlüklerinin geliştirilmesini hedef alan düzenlemeler karşısında 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanununda da bazı değişikliklerin yapılması amacıyla hazırlanmıştır.
Tasarıda; 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 75 ve devamı maddeleri ile bir suça ilişkin delil elde etmek amacıyla şüpheli, sanık veya mağdurun vücudundan kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnek alınması ve bu örnekler üzerinde genetik incelemeler yapılabilmesine ilişkin yeni düzenlemeler getirilmiş olup, bu inceleme sonucu elde edilen verilerin kişisel veri niteliğinde olduğu hüküm altına alındığından, günümüzün gelişen teknolojisi karşısında kişi temel hak ve özgürlüklerinin korunması yönünde oluşan hassasiyetler çerçevesinde ve 5271 sayılı Kanunun getirmiş olduğu yenilikler doğrultusunda, Ülkemizde millî bir DNA veri bankası oluşturulması ve burada saklanacak verilerin korunması amacına yönelik hükümlere yer verilmiştir.
Yargı reformu çerçevesinde olmak üzere; davaların hızlı, basit, en az giderle ve etkin bir biçimde görülmesine imkân tanımak, bir kısım uyuşmazlıkların çekişmeli yargı şeklinde mahkemelere intikali yerine nizasız kaza, sulh, uzlaşma gibi yöntemlerle çözümünü sağlamak ve karşılaştırmalı hukuktaki gelişmeleri hukuk usulü yargılamasına yansıtmak amacına yönelik hükümler içeren bir kanun tasarısı hazırlanmış olup, ilgili birimlerin görüşüne sunulmuştur.
Tasarıyla; Ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler doğrultusunda, infaz sisteminin temelini oluşturan ceza infaz kurumları ve tutukevleri hizmetlerinin çağdaş bir anlayış içerisinde yürütülmesini sağlamak amacıyla ilgili mevzuatın günün şartlarına uygun hâle getirilmesi çalışmaları kapsamında, ceza infaz kurumları dış güvenlik hizmetlerinin Adalet Bakanlığı’na devrine ilişkin hükümler getirilmesi öngörülmektedir.
Tasarıyla; Türk Ticaret Kanunu Tasarısının kanunlaşıp yürürlüğe girmesinin ardından, uygulamada boşluk doğmaması ve aksamaya yer bırakılmamasının sağlanması amacıyla düzenlemeler yapılması öngörülmektedir.
Hukuk devleti ilkesi çerçevesinde idarenin demokratikleşmesi ve şeffaflaşmasını gerçekleştirmek, kamu hizmetinden yararlananlara katılma, dinlenilme, bilgi edinme ve idareye başvurma haklarının tanınmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek, idarenin, halkı hukuk hakkında sürekli olarak bilgilendirmesini sağlamak, yönetim sürecine kamunun katılmasını mümkün kılmak, hukukun işlerliğini güçlendirmek suretiyle, idarî işlemlerin yapılmasında yetki ve sorumluluk belirsizliklerini gidermek, işlemlere açıklık kazandırmak ve denetim kolaylığını sağlamak amacıyla hazırlanmıştır.
Teşkilatın Yeniden Yapılandırılma Kurulunun aldığı kararlar doğrultusunda, anılan Kanunun günün şartlarına uygun hâle getirmek amacıyla Kanun Tasarısı hazırlamak üzere, 23/07/2007 tarihli Bakan Olur’u ile oluşturulan çalışma grubu çalışmalarına devam etmektedir.
Şiddet suçu mağduru olan çocukların, suç nedeni ile uğradıkları maddî ve manevî zararların hakkaniyete uygun olarak sosyal dayanışma içerisinde giderilmesi ve gerekli yardımın yapılmasına ilişkin hususlar ile çocuklara yapılacak yardımın usul ve esaslarına dair hükümler içeren taslak üzerinde çalışmalar devam etmektedir.
Toplumsal yaşamda önemli bir yere sahip olan noterlik müessesini, Ülkemizde meydana gelen ekonomik, sosyal ve hukukî alanlardaki hızlı değişime uygun hâle getirmek, Avrupa Birliğine uyum süreci içinde Birliği oluşturan devletlerin noterlik mevzuatı ile birlikteliği sağlamak amacıyla, 18/1/1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanununda yapılacak değişiklikler üzerinde çalışmalar devam etmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ile Anayasamızın 10, 41 ve 90. madde hükümleri dikkate alınarak, 4721 sayılı Kanunun 187. maddesinin üst normlar ile uyumlu hale getirilmesi için değişiklik yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
4721 sayılı Kanunun “Soyadı” başlıklı 321. maddesindeki “Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin; evli değilse ananın soyadını taşır.” hükmü nedeniyle evlilik dışında doğan çocukla babası arasındaki soybağı, tanıma veya hâkim hükmü ile kurulmuş olsa bile analarının nüfus kayıtlarında kalmaya ve analarının soyadını taşımaya devam etmektedirler. Tanımak suretiyle çocuğunu nüfusuna almak ve soyadını vermek isteyen babaların haklı yakınmaları ve hükmün değiştirilmesi yönündeki talepleri dikkate alınmıştır.
[1] G. Hâkim ve savcıların denetimi
Madde 144 – Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (Hâkimler için idari nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma, Adalet Bakanlığının izni ile adalet müfettişleri tarafından yapılır. Adalet Bakanı soruşturma ve inceleme işlemlerini, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırabilir.