Yeni Sayfa 4
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2002/153
Karar Sayısı : 2006/113
Karar Günü : 21.12.2006
İTİRAZ YOLUNA BA?VURAN:
Bayramiç Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU:
17.10.1983 günlü, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 47. maddesinin ikinci
fıkrasının, Anayasa’nın 2., 5. ve 10. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali istemidir.
Yeni Sayfa 3
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas
Sayısı : 2002/153
Karar Sayısı : 2006/113
Karar Günü : 21.12.2006
İTİRAZ YOLUNA BA?VURAN:
Bayramiç Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU:
17.10.1983 günlü, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına
ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 47. maddesinin ikinci
fıkrasının, Anayasa’nın 2., 5. ve 10. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I - OLAY
Üçüncü kişinin suç sayılır
eylemi nedeniyle ölen Bağ-Kur sigortalısının hak sahiplerine yapılan yardımlarda
katsayı değişikliklerine bağlı olarak ortaya çıkan artışların peşin sermaye
değerinin davalı üçüncü kişiden tahsiline karar verilmesi istemiyle Bağ-Kur
Genel Müdürlüğünce açılan ek rücu davasında itiraz
konusu yasa kuralının Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali
için başvurmuştur.
II - İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü
şöyledir.
“(…) Davada
çözümlenmesi gereken uyuşmazlık 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun 47. maddesi uyarınca,
Bağkur’un, üçüncü kişinin suç sayılır hareketi
sonucu bu kanunda sayılan yardımların yapılmasını gerektiren bir durumun doğması
halinde üçüncü kişiden, yapılan yardımın ilk peşin değerinin mi yoksa bu
yardımlardaki artışı da isteyip isteyemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
?u hali ile davanın yasal dayanağı
sözü edilen 2926 sayılı Yasa’nın 47. maddesidir. Bağkur’un
anılan maddeye dayanılarak rücu hakkını
kullanabilmesi için 3 üncü kişinin suç sayılır hareketinin gerçekleşmiş olması
ve sigortalıya Kanunda sayılan yardımların yapılması gerekir. Olayda davalının
suç sayılır hareketi ile Bağkur’lunun öldüğü ve hak
sahiplerine aylık bağlandığı, davacının bağkurluya
bağlanan ilk peşin değerli aylığın tahsili için daha önce
rücu davası açtığı mahkememizce ilk peşin değerli aylığa hükmedildiği
verilen kararın kesinleştiği işbu dava ile aylıklardaki artışın istendiği
görülmektedir. Bilindiği gibi Bağkur yürürlükteki
katsayıyı uygulamak suretiyle sigortalıya aylık bağlamakta, müteakip senelerde
bütçe kanunu ile saptanan katsayıya göre daha önce bağlanan aylıkları
arttırmaktadır. Bağkur’un bağlanan ilk aylığın peşin
değerini isteyebileceği çekişmesizdir. Aynı doğrultudaki 1479 sayılı Yasa’nın
63. maddesinde açıkça kurumun bağlanan yardımların ilk peşin sermaye değerinin
istenebileceği artışların istenemeyeceği hükme bağlanmıştır. Uyuşmazlık 2926
sayılı Yasa ile aylıklarda katsayıya dayalı olarak yapılan artışın istenilebilip
istenilemeyeceğine ilişkindir. Hemen belirtelim ki artışların
rücu yolu ile istenebilmesi için yasanın özü ve
sözünün böyle bir yoruma uygun olması gerekir. Oysa 47. maddede aynen ‘… Kurum,
sigortalı veya hak sahiplerine bu Kanunda belirtilen gerekli yardımları yapar. …
üçüncü kişilere rücu
eder’ hükmü yer almakta olup artışların istenebileceğine dair herhangi bir hükme
yer verilmemiştir. Aksinin kabulü halinde tazmin sorumlusunun devamlı olarak
yıllarca dava tehdidi altında bırakılmasına üstünlük tanınır ki böyle bir yorum
hukukun evrensel kurallarına aykırı düşeceği gibi yasa koyucunun bu şekilde
hukuka aykırı sonuç doğuracak biçimde norm koyması düşünülemez. O halde madde,
konulan amacına uygun olarak yorumlandığında artışların istenemeyeceği sonucuna
ulaşılacağında kuşku olmamalıdır.
Sağlıklı ve doğru bir sonuca
ulaşabilmek için Bağkur’un 2926 sayılı Yasa’nın 47.
maddesinden doğan rücu hakkının hukuki temelinin ne
olduğu bilinmelidir. Rücu hakkının
halefiyet esasına dayandığı düşünülebileceği gibi,
kanundan doğan bağımsız bir hak olduğu da düşünülebilir. Öğretide bu tür
bağımsız rücu hakkına “basit
rücu hakkı veya alelade rücu hakkı” da
denmektedir. ?ayet bağkurun
rücu hakkının hukuksal niteliğinin bağımsız yani basit
rücu hakkına dayandığı görüşü benimsendiği takdirde
halefiyet ilkesinden söz edilemez. Bir hakkın
halefiyet esasına dayandığı kabul edilecek olursa
halef olanın hukuksal statüsü halef olunanınkine tabi olur. Halef olunanın hak
ve yükümlülükleri ile sınırlı biçimde talepte bulunulabilir. Yani halef olunanın
sahip olduğu haklardan daha fazlası kullanılamayacağı gibi hak sahibinin daha
azı ile yetinmesi de istenemez. Yine bir hakkın halefiyet
esasına dayandığının kabulü yasalarda açık bir hükmün mevcut olmasına bağlıdır.
Örneğin TTK 1301. maddesinde sigortacının rücu
hakkının halefiyet esasına dayandığı açıkça
gösterilmiş, önceki MK nun 439. maddesinde de
mirasçıların halefiyet yoluyla murisi temsil
ettikleri belirtilmiştir.
Başka bir yönden yasalarda yer alan
halefiyete ilişkin hükümler istisnai nitelikte olup
genişletici yoruma tabi tutulamayacağı gibi kıyasa dahi esas olamazlar. Nitekim
Yargıtay da aynı görüştedir. (Y.İ.B.K. 23.5.1960 tarih, 11/10 E.K.) Keza
öğretinin görüşü de aynı doğrultudadır. Buna göre bağkurun
rücu hakkının halefiyet
esasına dayanıp dayanmadığı belirlenmelidir. 2926 sayılı Yasa’nın ne 47.
maddesinde ne de diğer maddelerinde rücu hakkının
halefiyete dayandığına dair bir hüküm mevcut
olmadığından hakkın halefiyete dayanmadığı
söylenebilir. 506 sayılı SSK nun 26
ncı maddesinden doğan rücu
hakkının halefiyete dayandığı görüşü benimsenmiş ise
de (Y.İ.B.B.G.K. 1.7.1994 tarih, 1992/3 E. 1994/3 K.) anılan 26
ncı maddenin düzenleme biçimi ile söz konusu 47.
maddenin düzenleniş biçimi birbirinden farklıdır. Kaldı ki 26
ncı maddede yer alan hüküm kıyas yoluyla 47
nci maddeye uygulanamaz. Zira yukarıda ifade
edildiği gibi halefiyete ilişkin hüküm istisnai
niteliktedir. Hal böyle olunca bu davada, bağkurun
506 sayılı Yasa’nın 26 ncı maddesinde olduğu gibi
tavan kadar tazmin sorumlusundan talepte bulunabileceğine ilişkin ilkenin
uygulama yeri bulunmamaktadır. Bu sebeple SSK 26 ncı
maddeye göre açtığı davalarda katsayı artışına göre yeni taleplerde
bulunabilmektedir. Aynı imkandan
bağkurun yararlanabileceğinin düşünülmesi yeni bir hüküm koymak anlamına
gelir ki yargının böyle bir yetkisi tabii ki yoktur. Kısacası
bağkurun hakkının kanundan doğan bağımsız bir
rücu hakkı (basit rücu
hakkı) olduğu açıktır. Bağkura böyle bir
rücu hakkının tanınmasının amacı ikidir. Birincisi
bağkur sigortalılarını suç sayılır eylemlere karşı
korumak, kişilerin sigortalılara karşı daha dikkatli davranmalarını sağlamak,
ikincisi de bağkura gelir sağlamaktır. Nitekim
pozitif hukukumuzda bu tür rücu hakkının tanındığına
ilişkin örnekler vardır. (Anayasa 129, MK 917, BK 50 md. gibi)
Hal böyle olunca
bağkur ancak ilk bağladığı aylığın peşin değerini isteyebilir, ileriki
yıllarda aylıklarda meydana gelen artışları talep edemez. H.G.K. da aynı
görüştedir. (Y.H.G.K. 18.3.1998 tarih 183 E. 233 K.) Kurul bu kararında; “…
Diğer yandan öbür bağkur sigortalılarının sosyal
sigorta hakları 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve
Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda düzenlenmiş olup,
bağlı bulundukları kuruluş da Bağkurdur. 2926 sayılı
Yasa’ya tabi olan sigortalıların bağlı bulundukları kuruluş da aynıdır. 1479
sayılı Yasa’nın 63 ncü maddesinde yapılan
yardımların ilk peşin sermaye değerinin istenebileceği dolayısıyla artışların
istenemeyeceği hükme bağlanmıştır. Maddenin ilk metninde böyle bir hüküm yok
iken 3165 sayılı Yasa ile az önce işaret edilen değişiklik getirilmiştir. 63
ncü maddede bile 506 sayılı Yasa’nın 26
ncı maddesine paralel bir hüküm bulunmamaktadır.
Tersine yardımların ilk peşin sermaye değerinin istenebileceği öngörülmüş
olmakla halefiyet ilkesinden uzaklaşılmıştır. Asıl
temel kanun olan 1479 sayılı Yasa’da artışların istenemeyeceği hükme bağlanmış
iken bu yasaya göre özel nitelikteki 2926 sayılı Yasa’dan kaynaklanan
uyuşmazlıkların çözümünde artışların istenebileceğini kabul etmek çelişki teşkil
eder ki yasa koyucunun böyle bir ikilemi amaçlamış olması düşünülemez. Esasen
çelişkili davranış içine girmeyi mazur gösterecek makul ve hukuki bir neden
yoktur. Deyim yerinde ise 2926 sayılı Yasa 1479 sayılı Yasa’nın şemsiyesi
altındadır. Temel kanunda artışlar istenemediğine göre daha özel nitelikteki
2926 sayılı Yasa gereğince de artışların talep edilememesi hukuk mantık ve yorum
kurallarına uygun düşer.” hususları vurgulanmıştır.
Toplumsal yaşantıyı düzenleyen hukuk
kuralları statükocu bir anlayışla tatbik edilemez.
Hukuk yaşayan bir varlıktır ve toplumun çağın gelişim ve değişimine göre
şekillenir. Nitekim 47 nci madde ile ilgili yukarıda
belirtilen Yargıtay kararının mevcut halini alması süreç içinde gerçekleşmiş,
zaman zaman aksi yönde daire kararları söz konusu
olmuştur. Gerek H.G.K. gerek 10. Hukuk Dairesi kararları aynı yönde olmakla
birlikte bu kararlar tatbikat açısından içtihadı birleştirme kararı niteliğine
sahip değillerdir. Bir başka deyişle, 2926 sayılı Yasa’nın 47
nci maddesindeki mevcut norm var iken
Yargıtayın şüphesiz hakkaniyete uygun şekildeki
yorumu, uygulama şeklini belirlemesi, maddenin üçüncü kişiler açısından
haksızlık arzeden düzenleme biçimini ortadan
kaldırmaz. Zira madde metninde 1479 sayılı Yasa’nın 63 ncü
maddesinden farklı olarak ilk peşin değer ayırımı yapılmaksızın yardımların
tutarı için rücu olunabileceği belirtilmiş olup,
rücu olunacak miktarın kapsamı açık bırakılmıştır.
Nitekim Y. 10. H.D. uzun süre 47 nci madde açısından
ilk peşin değer sınırlaması söz konusu olmayacağından zamanaşımı süresi
dahilinde ve tavanla sınırlı biçimde artışların
istenebileceğini kabul etmiştir. (Y.10 H.D. 1995/2660-5613
E.K. sayılı ve 20.6.1995 tarihli kararı) Netice itibariyle 1479 sayılı Yasa’nın
63 ncü maddesi ile 2926 sayılı Yasa’nın 47
nci maddesi arasında amaca uygun olmayacak biçimde
çelişki vardır. İki yasanın birbirine ters
hükümler ihtiva etmesi başlı başına Anayasaya aykırılık teşkil etmemekle
birlikte somut olayda ihtilafın doğası, yasaların amaç ve nitelikleri gereği bir
uygunsuzluğun bulunduğu tartışmasızdır. Bu ise Anayasanın 2.,
5. ve 10. maddelerinde anlamını bulan Cumhuriyetin nitelikleri, devletin temel
amaç ve görevlerinde zikrolunan hukuk devleti ve adalet ilkesi ile kanun önünde
eşitlik ilkesine aykırıdır. (…) Açıklamalar ışığı altında 2926 sayılı Yasa’nın
47 nci maddesinin 2 nci
fıkrasının; Anayasaya aykırı olduğu sonuç ve kanaati ile iptali için dosyanın
Anayasa Mahkemesine gönderilmesine …
karar verilmiştir.”
III - YASA METİNLERİ
A - İtiraz Konusu Yasa Kuralı
17.10.1983 günlü, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına
ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu’nun, itiraz konusu ikinci
fıkrayı da içeren 47. maddesi şöyledir:
“Üçüncü şahısların sorumluluğu:
Madde 47 –
Üçüncü şahısların suç sayılır hareketi ile bu Kanunda sayılan yardımların
yapılmasını gerektiren bir durumun doğması halinde Kurum, sigortalı veya hak
sahiplerine bu Kanunda belirtilen gerekli yardımları yapar.
Ancak, Kurum bu yardımların tutarı için üçüncü
kişilere rücu eder.”
B - Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında Anayasa’nın
2., 5. ve 10.
maddelerine dayanılmıştır.
IV - İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8.
maddesi gereğince, Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN,
Sacit ADALI, Ali HÜNER, Fulya KANTARCIO?LU, Ertuğrul
ERSOY, Tülay TU?CU, Ahmet AKYALÇIN, Enis TUNGA ve Mehmet
ERTEN’in katılmalarıyla 22.10.2002 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
OYBİRLİ?İYLE karar verilmiştir.
V - ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin
esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve
bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A - Kuralın Anlam ve Kapsamı
2926 sayılı Yasa’nın 47. maddesinin birinci
fıkrasına göre, üçüncü şahısların suç sayılır hareketi ile bu Kanunda sayılan
yardımların yapılmasını gerektiren bir durumun doğması halinde Kurum, sigortalı
veya hak sahiplerine bu Kanunda belirtilen gerekli yardımları yapacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasına göre ise, Kurum, yaptığı bu yardımların tutarı için
üçüncü kişilere rücu etme hakkına sahiptir.
2926 sayılı Yasa’nın 47. maddesinde, “yapılan
yardımların tutarı” için üçüncü kişilere rücu
edilebileceği belirtilmiş fakat “yapılan yardımların tutarı” ibaresinin
kapsamına hak sahiplerine bağlanan gelirlerde katsayı değişikliklerine bağlı
olarak ortaya çıkan artışların da dahil edilip
edilmeyeceği hususunda herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır. Bu nedenle,
uygulamada, itiraz konusu kuralın anlam ve kapsamının belirlenmesinde
duraksamalar ortaya çıkmıştır. ?öyle ki, itiraz konusu kural uyarınca,
Bağ-Kur’un, bağladığı ilk gelirin “peşin sermaye değeri”ni sorumlu üçüncü
kişilerden rücuan isteyebileceği hususu
tartışmasızdır. Buna karşılık, bağlanan gelirlerde katsayı değişikliklerine
bağlı olarak ortaya çıkan artışların peşin sermaye değerinin de istenilip
istenilemeyeceği hususunda yargı kararlarında birbirinden farklı sonuçlara
ulaşılmış olduğu görülmektedir. İtiraz konusu kuralın uygulanması sürecinde,
Yargıtay’ın ilgili özel dairesinin önceki yıllarda aksi yönde kararlar vermiş
olduğu; son yıllarda ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun ve 10. Hukuk
Dairesi’nin, sadece, bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin istenebileceği, bu
gelirlerde meydana gelen artışların istenemeyeceği yönünde kararlar vermiş
olduğu görülmektedir.
İtiraz konusu kural, Mahkemenin itiraz
başvurusundan sonra, 24.7.2003 günlü, 4956 sayılı Yasa’nın 56. maddesinin (d)
bendi ile, 2 Ağustos 2003 tarihinden itibaren
yürürlükten kaldırılmış ve bunun yerine 1479 sayılı Yasa’nın 63. maddesinin
uygulanacağı hükme bağlanmıştır. 1479 sayılı Yasa’nın 63. maddesinde ise şu
kurallara yer verilmiştir:
“Üçüncü bir kimsenin suç sayılır hareketi ile bu
Kanunda sayılan yardımların yapılmasını gerektiren bir halin doğmasında, Kurum,
sigortalı veya hak sahiplerine gerekli bütün yardımları yapar.
Ancak, Kurum, yapılan bu yardımların ilk peşin
değeri için üçüncü kişilere, istihdam edenlere, (...)
ve diğer sorumlulara rücu eder. (…)”
İtiraz konusu kural yukarıda açıklandığı şekilde
yürürlükten kaldırılmıştır. Bunun yanında, 24.7.2003 günlü, 4956 sayılı Yasa’nın
55. maddesi ile 2926 sayılı Yasa’ya geçici 9. madde eklenmiştir. Bu maddede,
“2926 sayılı Kanunun 47 nci maddesine göre açılan ek
rücu davalarına devam edilir, ancak maddenin
yürürlükten kalktığı tarihten sonra ek rücu davası
açılamaz” hükmü yer almaktadır. Bu nedenle, 2926 sayılı yasanın geçici 9.
maddesi uyarınca 2 Ağustos 2003 tarihinden sonra ek rücu
davası açılması imkanı kalmamıştır. Böylece, itiraz
konusu yasa kuralının sadece 2 Ağustos 2003 tarihinden önce açılmış olan ek
rücu davaları bakımından uygulanma kabiliyetini
devam ettirdiği anlaşılmaktadır.
Görüldüğü üzere, 2926 sayılı
Yasa’nın 47. maddesinin 2 Ağustos 2003 tarihinden itibaren yürürlükten
kaldırılması ve bu Yasaya geçici 9. maddenin eklenmiş olması nedeniyle, bu
tarihten itibaren, 2926 sayılı Yasa’ya tabi sigortalılara veya hak sahiplerine
Bağ-Kur tarafından yapılan yardımlar nedeniyle, sorumlu üçüncü kişilere karşı ek
rücu davası açılması olanağı kalmamıştır.
İtiraz konusu yasa kuralı, yukarıda açıklandığı
şekilde yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte itiraz yoluna başvuran
mahkemenin bakmakta olduğu dava yönünden uygulanacak kural olmaya devam
ettiğinden buna ilişkin itiraz başvurusunun esas yönünden incelenmesine devam
edilmesi gerekmektedir.
B - Anayasaya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, üçüncü kişilerin
suç sayılır eylemleri nedeniyle Bağ-Kur tarafından sigortalılara veya bunların
hak sahiplerine gerekli yardımların yapılması durumunda, Bağ-Kur’un
rücu edebileceği miktarın nasıl belirleneceği ile
ilgili olarak, 2926 sayılı Yasa’nın 47. maddesinin itiraz konusu ikinci
fıkrasında, “yardımların ilk peşin değeri” sınırlaması yapılmadığı, bunun yerine
“yardımların tutarı” için rücu olanağı tanındığı ve
böylece rücu olunacak miktarın kapsamının açık
bırakıldığı; bu nedenle, Yargıtay’ın ilgili dairesinin önceki yıllarda,
zamanaşımı süresi dahilinde ve sigortalı veya hak sahibinin üçüncü kişiden
isteyebileceği miktarla sınırlı olmak kaydıyla katsayı değişikliklerine bağlı
artışların da rücuan istenebilmesinin mümkün olduğu
yönünde kararlar vermiş olduğu; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun ve 10. Hukuk
Dairesi’nin son yıllardaki uygulamasında ise, Bağ-Kur’un sadece hak sahiplerine
bağlanan ilk aylık üzerinden hesaplanan peşin değeri rücuan
isteyebileceği, ancak, sonradan kanunla aylıklarda yapılan artışın peşin
değerinin rücuan istenemeyeceği noktasına gelindiği
vurgulanmış; fakat bu kararların uygulama açısından içtihadı birleştirme kararı
niteliğinde olmadığı, bu nedenle de itiraz konusu kuralın tazmin sorumlusu
üçüncü kişiler yönünden haksızlık oluşturmaya devam ettiği, bu durumun da
Anayasa’nın 2., 5., ve 10. maddelerine aykırı olduğu
savı ileri sürülmüştür.
2926 sayılı Yasa’nın “Üçüncü
şahısların sorumluluğu” başlığını taşıyan 47.
maddesinde, “Üçüncü şahısların suç sayılır hareketi ile bu
Kanunda sayılan yardımların yapılmasını gerektiren bir durumun doğması halinde
Kurum, sigortalı veya hak sahiplerine bu Kanunda belirtilen gerekli yardımları
yapar.
Ancak, Kurum bu yardımların tutarı için üçüncü
kişilere rücu eder.”
denilmiştir.
Madde gerekçesinde ise Kurumun,
“… Borçlar Kanunu hükümlerine muvazi
olarak, …” üçüncü şahıslara
rücu hakkına sahip bulunduğu ifade edilmiştir.
İtiraz konusu kuralda,
üçüncü şahısların suç sayılır eylemleri nedeniyle sigortalı veya hak sahiplerine
Bağ-Kur tarafından yapılan yardımların tutarı için sorumlu üçüncü kişilere
rücu edilebilmesi olanağı düzenlenmiştir.
Anayasa Mahkemesi, anayasaya uygunluğunu
denetlediği bir kuralın anlamını, bu kuralın diğer organlarca nasıl anlaşılıp
uygulandığından bağımsız olarak bizzat belirlemek ve buna göre de incelediği
kuralın Anayasaya uygun olup olmadığına karar vermek yetkisine sahiptir.
Yasa’nın 47. maddesi uyarınca, Bağ-Kur tarafından
yapılan yardımlarda katsayı değişikliklerine bağlı olarak ortaya çıkan
artışların da rücuan istenebilmesi ancak bu hususun
Yasa’da açıkça gösterilmesi halinde mümkün olabilir. Oysa iptali istenilen
kuralda bu yönde açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durum
gözetildiğinde ve ayrıca itiraz konusu Yasa kuralında ve aynı konuyu düzenleyen
1479 sayılı Yasa’nın 63. maddesinde son yıllarda yapılan yasal değişiklikler de
dikkate alındığında, itiraz konusu yasa kuralı uyarınca, sigortalılara veya
bunların hak sahiplerine Bağ-Kur tarafından yapılan yardımların ilk peşin değeri
için sorumlu üçüncü kişilere rücu edilmesinin mümkün
olduğu, buna karşılık, bu yardımlarda katsayı değişikliklerine bağlı olarak
ortaya çıkan artışın peşin değerinin Bağ-Kur tarafından ek
rücu davaları açılması suretiyle istenmesine olanak tanınmadığı sonucuna
varılmıştır.
İtiraz konusu kural, Anayasa’nın 2.,
5. ve 10. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Mehmet ERTEN, A. Necmi
ÖZLER, ?evket APALAK ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu
sonuca farklı gerekçeyle katılmışlardır.
VI - SONUÇ
17.10.1983 günlü, 2926 sayılı “Tarımda Kendi Adına
ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu”nun 47. maddesinin ikinci
fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 21.12.2006
gününde OYBİRLİ?İYLE karar verildi.
Başkan
Tülay TU?CU |
Başkanvekili
Haşim KILIÇ |
Üye
Sacit
ADALI |
Üye
Fulya KANTARCIO?LU |
Üye
Ahmet AKYALÇIN |
Üye
Mehmet ERTEN |
Üye
A. Necmi
ÖZLER |
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR |
Üye
?evket APALAK |
Üye
Serruh
KALELİ |
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT |
FARKLI GEREKÇE
Tarımda
Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 47. maddesinin
ikinci fıkrasının Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülmüştür.
2926 sayılı
Kanun’un “Üçüncü şahısların sorumluluğu” başlıklı 47. maddesi, üçüncü şahısların
suç sayılır hareketi ile Kanun’da sayılan yardımların yapılması halinin doğması
durumunda, Kurumun sigortalı veya hak sahiplerine Kanun’da belirtilen gerekli
yardımları yapacağını ve bu yardımların tutarı için de üçüncü kişilere
rücu yoluyla başvurarak, ödettirme hakkını
kullanabileceğini düzenlemektedir.
İtiraz konusu fıkra ise Borçlar Kanunu hükümlerine muvazi
olarak getirildiğine ilişkin yasama gerekçesi de dikkate alındığında, üçüncü
şahısların rücu davasındaki sorumluluğunu yapılan
yardımlar tutarıyla sınırlayarak tazminat miktarının kapsamını belirlemekte,
hem de suç sayılan harekete maruz kalan sigortalı veya hak sahiplerinin üçüncü
şahıstan isteyebileceği ve Kurumun da buna göre rücu
yoluyla ödettirebileceği miktarı göstermektedir. Böylece, üçüncü şahsın
ilerde yapılacak artışlardan nereye kadar sorumlu tutulacağı, suç sayılan
hareketi sonucu olarak katlanmaya mecbur olduğu zarar miktarıyla
sınırlandırarak, sınırlanandan daha fazlasının üçüncü şahıstan
rücu yoluyla ödettirilmesinin talep edilemeyeceği
saptanmış olmaktadır. Diğer yandan, üçüncü şahıs, rücu
yoluyla Kuruma yaptığı ödeme ölçüsünde sigortalı veya hak sahiplerine karşı
tazmin sorumluluğundan da kurtulmaktadır. Herkes, kasıtlı eyleminin sonuçlarına
katlanmaya mecburdur. Bu nedenle sigortalı veya hak sahiplerinin, suç sayılan
eylem nedeniyle Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca da isteyebilecekleri zararın,
rücu yoluyla üçüncü şahısa
ödettirilmesine ilişkin düzenlemenin temelinde, sigortalıları suç sayılan
eylemlere karşı korumak ve Kuruma gelir temin etmek düşüncesi bulunmaktadır.
Anayasa
Mahkemesi, Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülen bir yasa kuralını kendi hukuk
görüşü ve anlayışı açısından inceler ve o kuralın bu anlamda Anayasaya
uygunluğunu denetler. Yasa kurallarını yorumlayarak uygulama yapan yargı
mercileri ya da yüksek mahkemeler, farklı yorumlamalar yaparak değişik
uygulamalar yapabilirler. Aynı konu, benzer nitelikteki yasalarda farklı da
düzenlenebilir. Bütün bunlar, aykırılığı öne sürülen hükmün anayasal denetiminde
izlenmesi gereken yöntemi değiştirmez.
Anayasa’nın
60. maddesinin ikinci fıkrasında sosyal güvenlik alanında, Devlete gerekli
önlemleri alma görevi yüklenmiş, 65. maddesinde ise bu yükümlülüğün sınırları
belirtilerek, sosyal güvenlik konusunda, ancak Devletin ekonomik ve mali
kaynakları ölçüsünde önlem alma yükümlülüğü verilmiştir. Sosyal Sigortalar
Kurumu ise Devlete yüklenen sosyal güvenlik hakkını sağlamak üzere kurulmuştur.
Anayasa,
sosyal güvenlik alanında Devlete gerekli önlemleri alma görevini, ekonomik ve
mali kaynakları ölçüsünde yüklemiştir. Katkılı sosyal güvenlik rejimlerinde,
Sosyal Güvenlik Kurumunun amacına uygun olarak hizmet verebilmesi ve sosyal
riskleri karşılayabilmesi sahip olduğu parasal kaynaklara bağlıdır.
Yasakoyucunun, Devlete yüklenen görevin yerine
getirilebilmesini sağlayacak ve Kurumun malvarlığını koruyacak tarzda, temel
hukuk kurallarına ve Anayasa’nın diğer hükümlerine aykırı olmayan kimi
düzenlemeler yapması, Anayasa’da öngörülen sosyal güvenlik anlayışının gereği ve
ona tanınan takdir yetkisinin sonucudur. İtiraz konusu fıkranın ise bu amaçla ve
takdir yetkisi kullanılarak getirildiğinde kuşku bulunmamaktadır. Buna göre,
üçüncü şahısların sorumluluğunu belirleyen “Ancak, Kurum bu yardımların tutarı
için üçüncü kişilere rücu eder” şeklindeki fıkranın,
adil olmadığı hususu ileri sürülemeyeceği gibi hukuka aykırı olduğu da
söylenemez.
Açıklanan
nedenlerle itiraz konusu fıkranın, Anayasa’nın 2., 5.
ve 10. maddelerine aykırı bir yönü olmadığı gibi Anayasa’nın öbür kurallarına da
aykırılığı saptanamadığından, iptal isteminin belirtilen gerekçeyle reddine
karar verilmesi gerekir.
Bu nedenle
çoğunluk tarafından benimsenen gerekçeye katılmadık.