Yeni Sayfa 41
1-
Dava açma süresinin, resen incelenecek konulardan olduğu,
2-
Dava açma süresi hak düşürücü bir süre olup, bu sürenin mücbir sebeplerle
durmayacağı ve kesinleşeceği,
3- Tebliğ zarfında davacının imzası varsa zarftaki tebliğ tarihinin
sonradan yazılmış olabileceği yolundaki iddiaya itibar edilmeyeceği hk.
Danıştay Yedinci Dairesinin
09/07/1984 gün ve E:1984/1081, K:1984/1385 sayılı kararı.
(DAN-DER; SAYI:58-59)
Yeni Sayfa 42
Uyuşmazlık; kaçakçılık cezalı gider vergisinin terkini isteği ile açılan
davanın süre aşımı nedeniyle incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesi ile
reddine ilişkin Vergi Mahkemesi kararının bozulması isteğinden ibarettir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7.maddesinde, vergi
mahkemelerinde dava açma süresinin otuz gün olduğu ve vergi uyuşmazlıklarında
tebliğ yapılan hallerde, tebliğ tarihini izleyen günden itibaren dava açma
süresinin başlayacağı hükme bağlanmıştır.
Olayda, uyuşmazlığa konu olan vergi ve ceza ihbarnamelerinin bizzat
mükellefe 11.10.1983 gününde tebliğ edilmesine rağmen, davanın otuz günlük süre
geçirildikten sonra 11.11.1983 gününde açıldığı anlaşılmaktadır.
İdari yargıdaki dava süreleri maddi hukuku değil, usul hukukunu
ilgilendiren bir nitelik taşıdığından, dava süresinin geçirilip geçirilmediği
hususunun idari yargı yerince resen araştırılması gerekmektedir.
Başka bir ifade ile, dava açma süresi kamu düzenini ilgilendirdiğinden
idari yargı yerinin, önüne gelen bir davanın süresinde açılıp açılmadığını
kendiliğinden araştırması zorunlu bulunmaktadır.
Bu nedenle, temyiz talebinde bulunan davacı tarafından ileri sürülen,
tebliğ alındısının örneğinin kendisine gönderilmediği, tebliğ alındısına ait
fotokopinin Vergi Dairesi Müdürlüğünün savunmasında değil, cevaba cevap
dilekçesine ekli olarak mahkemeye sunulduğu, fotokopinin muteber olmadığı ve bu
nitelikteki diğer iddialarında isabet görülmemiştir.
Diğer taraftan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun tebliğlerle ilgili ve
tebliğ esaslarını belirleyen hükümler getiren 93. ve müteakip maddelerinde,
vergilendirme ile ilgili olup, hüküm ifade eden tüm belgelerin adresleri bilinen
gerçek ve tüzel kişilere posta vasıtası ile taahütlü olarak tebliğ edileceği ve
posta ile tebliğde, tebliğ edilecek belgelerin kapalı bir zarf içine konulacağı,
bilinen adrese gönderilen mektupların, posta idaresince muhatabına teslim
edildiği tarihte tebliğ edilmiş sayılacağı belirtilmiş ve 102.maddesinde de,
"Tebliğ olunacak evrakı muhtevi zarf posta idaresince muhatabına verilir ve
keyfiyet muhatap ile posta memuru tarafından taahüt ilmühaberine tarih ve imza
konulmak suretiyle tespit olunur." hükmü getirilmiştir.
Bu hükümlerden anlaşıldığı gibi posta ile tebliğ yapılan hallerde tebliğ
tarihi, posta memuru ile muhatabın birlikte atacakları imza sırasında yazılmakta
veya yazılmış olması gerekmektedir. Başka bir ifade ile, muhatabın ya imzalarken
tebliğ tarihini de yazacağı ya da tarih
yazılmış zarfı imzalayacağı kabul edilmektedir. Bu konuda bir tespit
yaptırılması gerektiği ve birden çok ihbarnamenin aynı zarf içinde tebliğinin
usulsüz olduğu yolundaki iddialarında da yasal yerindelik görülmemiştir.
Temyiz isteyenin, tebliğ tarihinden bir süre sonra, 20.10.1983 tarihinde
ameliyat geçirdiği, bu nedenle olayda mücbir sebep hali bulunduğu yolundaki
iddiasına gelince;
Dava açma süresi hak düşürücü bir süre niteliğindedir. Yani, süresinde
kullanılmayan dava hakkı düşmekte ve yargı yolu kapanmaktadır. Bu süre zorlayıcı
nedenlerle (mücbir sebeplerle) durmaz ve kesilmez. Başka bir ifade ile, hastalık
halinde dava açma süresinin uzatılması veya yeni-
den canlanması mümkün bulunmamaktadır. Kaldı ki, davacı tarafından ibraz edilen
31.3.1984 günlü doktor raporu ve diğer belgeler de, olayda bir mücbir sebep
halinin bulunduğunu kanıtlayacak nitelikte görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteğinin reddi ile temyiz konusu mahkeme
kararının onanmasına karar verildi. (DAN-DER; SAYI:58-59)