Yeni Sayfa 13
A- 8.5.1991
günlü, 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri
ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin
Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun’un 2. maddesinin 449 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile değiştirilen altıncı fıkrasının birinci tümcesi dışında
kalan bölümünün Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
B- İptal edilen kuralın doğuracağı
hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü
ve beşinci fıkraları gereğince iptal hükmünün, KARARIN RESMÎ GAZETEDE
YAYIMLANMASINDAN BA?LAYARAK BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜ?E GİRMESİNE,
Yeni Sayfa 14
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2004/46
Karar Sayısı : 2007/60
Karar Günü : 17.5.2007
İTİRAZ YOLUNA BA?VURAN :
Konya
1. İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU :
8.5.1991 günlü, 3717 sayılı Adli Personel ile
Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 sayılı
Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun’un 2.
maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen altıncı
fıkrasının Anayasa’nın 2., 10. ve 55. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I - OLAY
Mahkemelerde keşiflerden elde edilen gelirler
nedeniyle adli ve idari yargı için ayrı
ayrı hesaplar oluşturulmasını öngören Adalet
Bakanlığı işlemine karşı açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya
aykırılık savını ciddi bulan Mahkeme iptali için başvurmuştur.
II - İTİRAZIN GEREKÇESİ
Mahkeme’nin başvuru kararının gerekçe bölümü
şöyledir:
“MADDİ OLAY VE
UYGULANACAK HÜKÜM: Davacılar, Konya 1. İdare
Mahkemesinde görevli katipler ve mübaşir olup, fiilen
mahkeme keşiflerine iştirak ederek yol harcırahının yarısını alıp yarısının
idari yargı havuzuna kesildiği, adli yargıya özgü ayrı bir havuz bulunması
sebebiyle bu havuz ile ilişkilendirilmedikleri için, adli personel olmalarına
rağmen aralarında eşitsizlik oluştuğu bunun ortadan kaldırılması için 23.01.2004
günlü dilekçe ile davalı idareye başvurarak, “tüm yargı mensuplarına tek
havuzdan ödeme yapılmasının sağlanması ve 3717 sayılı Yasanın 2. maddesinin 1.
fıkrasından kendilerinin de yararlandırılması için işlem tesis edilmesini”
istedikleri, davalı idarenin dava konusu işlemle bu talebi reddi üzerine bakılan
davanın açıldığı görülmüştür.
Davalı idarenin ret işleminin
incelenmesinden, davacıların talebinin 3717 sayılı Yasanın 2. maddesinin 6.
fıkrası uyarınca reddedildiği görülmekte olup, bu durumda anılan yasa hükmü bu
uyuşmazlığın çözümünde “uygulanacak yasa hükmü” niteliğindedir. Nitekim anılan
hüküm uyarınca davacıların Y.D. talebi reddedilmiş olup, yasanın ayrımcılık yönü
somutlaşmıştır.
Bu doğrultuda davacıların Anayasaya
aykırılık itirazları ciddi bulunarak anılan yasa hükmünün iptali için Anayasa
Mahkemesine itiraz edilmesine karar verilmiştir.
İLGİLİ KANUN MADDESİ:
İtiraz edilen 3717 sayılı Yasanın 2.
maddesinin 6. fıkrasında; birinci fıkrada sayılanlardan adli yargı
hakim ve savcıları ile adli yargıda görevli yazı
işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir, icra müdürü, icra müdür yardımcısı ile
diğer personele tahakkuku müteakip yol tazminatının 1/2’si ödenir. Yol
tazminatının kesilen 1/2’si 5 yerdeki bir kamu bankasında açılan bir hesaba
yatırılır. Bu hesaba yatırılan paraların %10’u her ayın ilk haftası içinde
Ankara’da bir kamu bankasında açtırılan Adalet Bakanlığı merkez hesabına
gönderilir. Mahalli hesapta toplanan paraların arta kalanı, o yargı çevresinde
görevli adli yargı hakim ve savcıları ile adli
yargıda görevli yazı işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir, icra müdürü, icra
müdür yardımcısı ile diğer personeline (ceza infaz kurumu personeli hariç) aya
bir, eşit miktarda ödenir; ancak bu ödemenin yıllık tutarı en yüksek Devlet
memuru aylığının (ek gösterge dahil) yıllık tutarının yarısını geçemez” hükmü
düzenlenmektedir.
ANAYASAYA AYKIRILIK SEBEPLERİ:
1-) ANAYASANIN 2. MADDESİ YÖNÜNDEN:
Anayasanın 2.maddesinde
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı
içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
Devletidir” hükmüne yer verilmektedir. Hukuk Devleti, insan haklarına saygılı ve
bu hakları koruyucu, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini
yükümlü sayan, bütün eylem ve işlemleri ile eşitlik ve hakkaniyeti gözeten
devlettir. Bu bağlamda, yasa koyucunun yasal düzenlemeler yaparkenki takdiri,
sınırsız ve keyfi olmayıp hukuk devleti ilkeleriyle sınırlıdır. Buna göre yasa
koyucunun, yargı yerlerinde oluşan havuz sistemini düzenlerken, ayrımcılığa yol
açmayacak şekilde, milli dayanışma ruhunu
zedelemeden, toplumun huzurunu zaafa uğratmayacak adaletli bir sistem kurmaya
özen göstermesi gerekir. Bu sebeple de, havuz sistemini oluştururken, yargı
yerlerine göre farklı sistemler kurarak, özde hepsi de “adalet personeli” olan
görevliler yönünden ayrımcılığa yol açıp, havuz sistemlerinden farklı
miktarlarda nemalanmalarına yol açmamalıdır.
Her ne kadar “farklı yargı kollarında
bulunanlara farklı sistem öngörüldüğü, böylelikle her yargı kolunun katkısı
oranında havuzdan farklı nemalandığı bunun hakkaniyete uygun olduğu” ileri
sürülebilecek ise de, ortaya çıkan neticenin bu doğrultuda olmadığı
anlaşılmaktadır. Çünkü havuzdan yararlanmanın ölçütünün “havuza katkı oranı”
olmayıp sadece “Adalet Personeli” ölçütünün esas alındığı görülmektedir. Çünkü
her iki havuzda da, meblağın yarısının %10’u kesilip Adalet Bakanlığı
personeline dağıtılmak üzere hesaplarına yatırılmaktadır. Burada Adalet
Bakanlığı merkez teşkilat personelinin de keşiflere katkısı olmadığı dikkate
alınırsa esas ölçütün “Adalet personeli olma” ölçütü olduğu ortaya çıkmaktadır.
Hatta Adliye içinde de bazı mahkemeler çok az keşfe gittikleri halde havuzdan
tam yararlanmaktadır. Bu sebeple de, “keşfin zahmetini Adli Yargı çektiğinden,
havuza katkısı az olan idari yargı personeli kapsam dışı bırakılmıştır”
denilemez. Aksi takdirde Anayasanın 2. maddesinde ifadesini bulan toplumun
huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde hareket edilmemiş olur.
2) ANAYASANIN 10. MADDESİ YÖNÜNDEN:
Anayasanın 10. maddesinde; “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce,
felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya
sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları
bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar” hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi kararlarında
belirtildiği üzere, Anayasa’nın 10. maddesine göre yasaların uygulanmasında
ayrım gözetilmeyecek ve eşitliğe yol açılmayacaktır. Maddede düzenlenen
“Eşitlik” ilkesiyle, birbirinin aynı durumda olanlara aynı kuralların
uygulanması ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılması engellenmektedir.
Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına
gelmez. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için
değişik kuralları ve değişik uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar
aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen
eşitlik ilkesi zedelenmez.
Yine Anayasa Mahkemesi’nin çeşitli
kararlarında eşitlik ilkesi, aynı durumda bulunanlar için haklarda ve ödevlerde,
yasalarda ve yükümlülüklerde, yetkilerde ve sorumluluklarda, fırsatlarda,
hizmetlerde eşitliğin sağlanmasını gerektiren eşit davranma ve ayrım yapmama
ilkesi olarak yorumlanmıştır.
3717 sayılı Adli Personel ile Devlet
Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı
Harçlar Kanunun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanunun 2.
maddesinin altıncı fıkrası, yalnızca adli yargıda görevli yazı işleri müdürü,
zabıt katibi, mübaşir, icra müdürü, icra müdür yardımcısı ile diğer personele
(ceza infaz kurumları personeli hariç) yol tazminatından o yerde açtırılan
hesapta toplanan paralardan ayda bir eşit miktarda ödeme yapılmasını öngörmekte,
adli yargıda görevli personelle aynı konumda bulunan idari yargı personeline
fıkrada yer verilmemekte, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 4001 sayılı
Kanunla değişik 59. maddesinin 2. fıkrası ile, bölge
idare, idare ve vergi mahkemelerinde görev yapan personelin yol giderleri ve
tazminatları hakkında 3717 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanacağının belirtilmiş
olması da, uygulamanın, idari yargıda görevli personele ödenen yol
tazminatlarının ayrı bir hesapta toplanarak dağıtılması şeklinde olması
nedeniyle itiraz konusu kuralda yer alan eksik düzenlemenin idari yargıda görev
yapan personel yönünden doğurduğu eşitsizliği gidermemektedir.
Gerçekten de,
adliye mahkemelerinde açılan dava sayılarının çokluğu ve niteliği nedeniyle,
özellikle davalara dayanak ve delil teşkil etmek üzere ilgililerce talep edilen
tespitler dolayısıyla yapılan keşifler sonucunda, adli yargıda görev yapanlara
dağıtılmak üzere yol gideri ve tazminat hesaplarında fazla para birikmekte, buna
karşılık idari yargıda genellikle idare mahkemelerinde ve çok az olmak üzere
keşif yapılmakta, bunun doğal sonucu olarak da adli yargıdan ayrı tutulan idari
yargının yol gideri ve tazminatı hesabında adli yargı hesabına nazaran aynı
düzeyde birikme gerçekleşmemektedir.
Adli ve idari
yargının farklı teşkilatlanmış olması nedeniyle bu durumun hakkaniyete uygun
olduğu düşünülebilirce de; aynı durum ve aynı konumda olduğunda şüphe bulunmayan
iki personel arasında birinciler lehine bir sonuç yaratan bu düzenlemenin,
Anayasa’nın özdeş nitelikte bulunan durumların yasal düzenlemelerle aynı işleme
bağlı tutulmasını gerektiren 10. maddesine aykırı düştüğü kanaatine
varılmaktadır.
Yasadaki bu eksik düzenleme, 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 59/2. maddesinde 10.06.1994 tarihli ve 4001
sayılı Kanunla yapılan değişiklikle giderilmeye çalışılmış, değişiklik
sonrasında 3717 sayılı Kanun uyarınca alınan yol tazminatlarının idari yargıda
görevli hakim ve savcılar ile diğer personel ve
Adalet Bakanlığı merkez teşkilatındaki personele ödenmek üzere ilgili hesaplara
yatırılması, defter tutulmasına ilişkin usuli
işlemler ve ödeme esasları Adalet Bakanlığının 11.10.1994 tarihli ve 69199
sayılı Genelgesi ile düzenlenmiş, anılan genelgenin dava konusu edilmesi üzerine
Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun 10.03.1995 günlü ve 1995/86 sayılı
kararıyla yürütmenin durdurulması üzerine 18.05.1995 günlü ve 34371 sayılı
Genelge ile yürürlükten kaldırılmış, bu tarihten, yargı kararı uyarınca yeniden
yürürlüğe konulduğu 03.02.2003 tarihine kadar olan dönemde idari yargıda görevli
personelin 3717 sayılı Yasa hükümlerinden yararlandırılması, başka bir deyişle
anılan Yasanın idari yargı açısından uygulanması mümkün olmamıştır.
Diğer taraftan, 3717 sayılı Yasanın
itiraz konusu 2. maddesinin altıncı fıkrası, mahalli hesapta toplanan paraların
adli yargı personeline ödenmesini keşfe bizzat katılmış olmak gibi bir koşula da
bağlamamıştır. Fıkra hükmüne göre, ödemeden yararlanabilmek için adli yargıda
görevli olmak yeterlidir. Dolayısıyla, Yasa ile amaçlananın adli yargı
personeline kısmen de olsa parasal yönde katkı yapmak olduğu açıktır. Aynı
durum, idari yargı personeli açısından da geçerli olduğundan, yasa ile getirilen
olanağın aynı konudaki personele eşit bir biçimde sunulması Anayasa’nın 10.
maddesi gereğidir. Yol gideri ve tazminatlarının bir kısmının Adalet Bakanlığı
merkez teşkilatı personeline dağıtılması da varılan bu sonucu doğrulamaktadır.
3-) ANAYASANIN 55. MADDESİ YÖNÜNDEN:
Anayasanın 55. maddesinde;
“Ücret emeğin karşılığıdır.
Devlet, çalışanların yaptıkları işe
uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan
yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır.
Asgari ücretin tespitinde ülkenin
ekonomik ve sosyal durumu göz önünde bulundurulur” hükmü düzenlemektedir.
Bilindiği üzere, kamu görevlilerinin
657 sayılı Yasa ve özel mevzuatlarla düzenlenen mali hakları aylık, ücret,
ödenek, hizmetle ilgili çeşitli ödemeler, zam ve tazminatlar, ek gösterge gibi
çeşitli unsurlardan oluşmaktadır.
3717 sayılı
Yasanın itiraz konusu 2. maddesinin altıncı fıkrası ile öngörülen, yargı
personelinin mali hakları kapsamında nitelendirilebilecek ödemelerin derece,
kademe, eğitim, unvan, yetki ve sorumluluk bakımlarından eşit durumda bulunan
personelin sadece farklı yargı düzenleri içerisinde bulunmalarından dolayı adli
ve idari yargı personeline eşit bir şekilde dağıtılmaması, Anayasa’nın ücrette
adalet sağlanmasını öngören 55. maddesi hükmüne de aykırı bulunmaktadır.
Sonuç olarak, 3717 sayılı Yasa’nın 2.
maddesinin davada uygulanacak kural niteliğinde olan ve adli ve idari yargı
ayrımının doğal bir sonucu olarak da görülmeyen, 449 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile değişik altıncı fıkrasının, Anayasa’nın 2. maddesi yanında eşitlik
ilkesini düzenleyen 10. maddesi ile, ücrette adaletin
sağlanmasına ilişkin 55. maddesine aykırı olduğu ve bu nedenle iptalinin uygun
olacağı sonucuna varılmaktadır.
SONUÇ VE TALEP: Yukarıda açıklanan
sebeplerle, Adli teşkilatta uygulanan havuz sistemlerinin farklılığından dolayı
Adli ve İdari Yargı Mensubu personel arasında ayrımcılık yapıldığı, hakkaniyete
ve eşitliğe aykırı davranıldığı sonuç ve kanaatine varılarak;
3717 sayılı Kanunun 2. maddesinin 449
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen 6. fıkrasının Anayasanın 2.,
10 ve 55. maddelerine aykırı olduğu düşüncesiyle, anılan yasa hükmünün iptali
talebiyle Anayasa Mahkemesine itirazen
götürülmesine, dava dosyasının tüm belgeleriyle onaylı suretinin dosya
oluşturularak Anayasa Mahkemesine sunulmasına, bu aşamada dosyanın tekemmülünün
sağlanmasına, ancak dosya tekemmül etse bile iş bu karar aslı ile dosya
suretinin yüksek Mahkemeye tebliğinden itibaren 5 ay karar verinceye kadar
bekletilmesine 10.03.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
III - YASA METİNLERİ
A - İtiraz Konusu Kural
3717 sayılı Yasa’nın 2. maddesinin 449 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile değiştirilen altıncı fıkrası şöyledir:
“Birinci fıkrada sayılanlardan adli yargı
hakim ve savcıları ile adli yargıda görevli yazı
işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir, icra müdürü, icra müdür yardımcısı ile
diğer personele tahakkuku müteakip yol tazminatının 1/2’si ödenir.
Yol tazminatının kesilen 1/2’si o yerdeki bir kamu bankasında
açılan bir hesaba yatırılır. Bu hesaba yatırılan paraların % 10’u her
ayın ilk haftası içinde Ankara’da bir kamu bankasında açtırılan Adalet Bakanlığı
merkez hesabına gönderilir. Mahalli hesapta toplanan paraların arta kalanı, o
yargı çevresinde görevli adli yargı hakim ve
savcıları ile adli yargıda görevli yazı işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir,
icra müdürü, icra müdür yardımcısı ile diğer personeline (ceza infaz kurumu
personeli hariç) ayda bir, eşit miktarda ödenir; ancak, bu ödemenin yıllık
tutarı en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) yıllık tutarının
yarısını geçemez.”
B - Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında Anayasa’nın 2.,
10. ve 55. maddelerine dayanılmıştır.
IV - İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca
Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Fulya
KANTARCIO?LU, Ertuğrul ERSOY, Tülay TU?CU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Mustafa
YILDIRIM, Fazıl SA?LAM ve A. Necmi
ÖZLER’in katılımlarıyla 23.6.2004 günü yapılan ilk
inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural sorunu üzerinde durulmuştur:
Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28.
maddesine göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları kanun
ya da kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa’ya aykırı görürler veya
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına
varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidirler.
Ancak, bu kurallar uyarınca bir
mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve
mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralların da
o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın
değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı
sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan
kurallardır.
Yasa’nın 2. maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile değiştirilen 6. fıkrasının birinci tümcesinde, maddenin birinci
fıkrasında sayılanlardan adli yargı hakim ve
savcıları ile adli yargıda görevli yazı işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir,
icra müdürü, icra müdür yardımcısı ile diğer personele tahakkuku müteakip yol
tazminatının 1/2’sinin ödeneceği kurala bağlanmıştır.
İtiraz başvurusunda bulunan mahkemenin bakmakta
olduğu dava konusu işlem, keşiflerden elde edilen paraların ne şekilde
dağıtılacağı ile ilgilidir. Altıncı fıkranın 1. tümcesi ise, bu konuda hesap
oluşturulmadan önce bizzat keşfe katılan adli yargı hakimi
ve savcıları ile adli yargıda görevli yazı işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir,
icra müdürü, icra müdür yardımcısı ile diğer personele verilecek yol tazminatını
ilgilendirmektedir. Bu durumda, itiraz isteminde bulunan Mahkemenin önündeki
dava, makamından uzaklaşma durumunda olanlara doğrudan verilecek ½ oranındaki
yol tazminatı ile ilgili değil, bu tazminatın kalan yarısının dağıtılmak üzere
oluşturulacak hesap ile ilgili olduğundan itiraza konu fıkranın birinci tümcesi
davada uygulanacak kural değildir.
Bu nedenle, 23.6.2004 gününde yapılan toplantıda,
3717 sayılı Yasa’nın 2. maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
değiştirilen 6. fıkrasının birinci tümcesine ilişkin başvurunun mahkemenin
yetkisizliği nedeniyle reddine, kalan bölümünün esasının incelenmesine oybirliği
ile karar verilmiştir.
V - ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin
rapor, iptali istenilen Kanun Hükmünde Kararname kuralı, dayanılan Anayasa
kuralları ile bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A - Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
1 - Kanun Hükmünde Kararnamelerin Yargısal
Denetimi Hakkında Genel Açıklama
Anayasa’da, Kanun Hükmünde Kararnamelerin siyasal
denetimi yanında yargısal denetimi de öngörülmüştür.
KHK’ler, işlevsel yönden yasama işlemi niteliğinde olduklarından bunların
yargısal denetimlerinin yapılması görev ve yetkisi de Anayasa Mahkemesi’ne
verilmiştir. Yargısal denetimde KHK’nin, öncelikle
yetki yasasına sonra da Anayasa’ya uygunluğu sorunlarının çözümlenmesi gerekir.
Her ne kadar, Anayasa’nın 148. maddesinde KHK’lerin
yetki yasalarına uygunluğunun denetlemesinden değil, yalnızca Anayasa’ya biçim
ve esas bakımlarından uygunluğunun denetlenmesinden söz edilmekte ise de,
Anayasa’ya uygunluk denetiminin içerisine öncelikle KHK’nin
yetki yasasına uygunluğunun denetimi girer. Çünkü,
Anayasa’da, Bakanlar Kurulu’na ancak yetki yasasında belirtilen sınırlar
içerisinde KHK çıkarma yetkisi verilmesi öngörülmüştür. Yetkinin dışına
çıkılması, KHK’yi Anayasa’ya aykırı duruma getirir.
Böylece, KHK’nin yetki yasasına aykırı olması
Anayasa’ya aykırı olması ile özdeşleşir.
Olağanüstü Hal KHK’leri
dayanaklarını doğrudan doğruya Anayasa’dan (mad. 121) alırlar. Bu tür
KHK’lerin bir yetki yasasına dayanması gerekli
değildir. Buna karşılık olağan dönemlerdeki KHK’lerin
bir yetki yasasına dayanması zorunludur. Bu nedenle,
KHK’ler ile dayandıkları yetki yasası arasında çok sıkı bir bağ vardır.
KHK’nin
yetki yasası ile olan bağı, KHK’yi aynı ya da
değiştirerek kabul eden yasa ile kesilir. KHK’nin
Anayasa’ya uygun bir yetki yasasına dayanması, geçerliliğinin ön koşuludur. Bir
yetki yasasına dayanmadan çıkartılan veya dayandığı yetki yasası iptal edilen
bir KHK’nin kuralları, içerikleri yönünden
Anayasa’ya aykırılık oluşturmasalar bile Anayasa’ya uygunluğundan söz edilemez.
KHK’lerin
Anayasa’ya uygunluk denetimleri, yasaların denetimlerinden farklıdır.
Anayasa’nın 11. maddesinde, “kanunlar Anayasaya aykırı olamaz” denilmektedir. Bu
nedenle, yasaların denetiminde, onların yalnızca Anayasa kurallarına uygun olup
olmadıkları saptanır. KHK’ler ise konu, amaç, kapsam
ve ilkeleri yönünden hem dayandıkları yetki yasasına hem de Anayasa’ya uygun
olmak zorundadırlar.
Bir yetki yasasına dayanmadan çıkartılan veya yetki
yasasının kapsamı dışında kalan ya da dayandığı yetki yasası iptal edilen
KHK’lerin anayasal konumları birbirlerinden
farksızdır. Böyle durumlarda, KHK’ler anayasal
dayanaktan yoksun bulunduklarından içerikleri Anayasa’ya aykırı bulunmasa bile
dava açıldığında iptalleri gerekir.
Bu nedenlerle, iptaline karar verilen bir yetki
yasasına dayanılarak çıkarılan KHK’lerin,
Anayasa’nın, 2. maddesindeki “Hukuk devleti” ilkeleriyle 6. maddesindeki “Hiç
kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.”
kuralı ve KHK çıkarma yetkisine ilişkin 91. maddesiyle bağdaştırılmaları
olanaksızdır.
2 - İtiraz Konusu Kuralın Anayasa’ya Aykırılığı
Sorunu
Başvuru kararında, itiraz konusu kuralın Anayasanın
2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine, 10. maddesindeki eşitlik ilkesine ve
ücrette adalet sağlanmasına ilişkin 55. maddesine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında 2949 sayılı Kanun’un 29. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi, yasaların
Anayasa’ya aykırılığı konusunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere
dayanmak zorunda değildir. Taleple bağlı kalmak kaydıyla başka gerekçe ile de
Anayasa’ya aykırılık kararı verebilir. Bu nedenle, konu Anayasa’nın 6. ve 91.
maddeleri yönünden de incelenmiştir.
İtiraz konusu kuralı içeren 449 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname, 6.6.1991 günlü, 3755 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Görev ve Yetkileri ile Bunların Personelinin Mali ve Soysal Haklarında
Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu’na dayanılarak çıkartılmıştır.
KHK’nin dayandığı 3755 sayılı Yetki Yasası, Anayasa
Mahkemesi’nin 12.12.1991 günlü, E.1991/27, K.1991/50 sayılı kararı ile iptal
edilmiştir. Böylece, 449 sayılı KHK anayasal dayanaktan yoksun kalmıştır.
Bu nedenle, Anayasa’ya aykırı görülerek iptal
edilen 3755 sayılı Yetki Yasası’na dayanılarak çıkarılmış bulunan 3717 sayılı
Yasa’nın 2. maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen 6.
fıkrasının birinci tümcesi dışında kalan bölümü Anayasa’nın 2.,
6. ve 91. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın, Anayasa’nın 10. ve 55. maddeleri
bakımından incelenmesine gerek görülmemiştir.
B - İptal Kararının Yürürlüğe Gireceği Gün
Sorunu
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında,
“Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya
da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın
Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte,
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa’nın 53.
maddesinin dördüncü fıkrasında da bu kural tekrarlanarak, beşinci fıkrasında
Anayasa Mahkemesi’nin, iptal halinde meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu
düzenini tehdit veya kamu yararını ihlâl edici mahiyette görürse yukarıdaki
fıkra hükmünü uygulayacağı belirtilmektedir.
8.5.1991 günlü, 3717 sayılı
Yasanın 2. maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen 6.
fıkrasının birinci tümcesi dışında kalan bölümünün iptaline karar verilmesinin
doğuracağı hukuksal boşluk, kamu yararını bozucu nitelikte olduğundan gerekli
düzenlemelerin yapılması amacıyla iptal kararının Resmî Gazete’de
yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VI
- SONUÇ
A-
8.5.1991 günlü, 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere
Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin
Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun’un 2. maddesinin 449 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile değiştirilen altıncı fıkrasının birinci tümcesi dışında
kalan bölümünün Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
B-
İptal edilen kuralın doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici
nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949
sayılı Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince iptal
hükmünün, KARARIN RESMÎ GAZETEDE YAYIMLANMASINDAN BA?LAYARAK BİR YIL SONRA
YÜRÜRLÜ?E GİRMESİNE,
17.5.2007 gününde OYBİRLİ?İYLE karar
verildi.