Mahkeme kararını uygulamayan kamu görevlisinin cepi yandı. Cafer ERGEN İmar huku
Tarih: 27.09.2007 Saat: 12:15
Konu:


Yeni Sayfa 3

idarenin mahkeme kararlarını şekli olarak değil bütün sonuçlarıyla birlikte uygulaması gerektiği, aksine bir tutumun ağır hizmet kusuru oluşturacağı ve bu nedenle tazmini gereken zarar nedeniyle ilgili kişi veya kişilere yasal yollar çerçevesinde rücu edilmesi gerektiği hk.



Yeni Sayfa 4

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

BE?İNCİ DAİRE

2001

5153

1998

1970

25/12/2001

 

KARAR METNİ

idarenin mahkeme kararlarını şekli olarak değil bütün sonuçlarıyla birlikte uygulaması gerektiği, aksine bir tutumun ağır hizmet kusuru oluşturacağı ve bu nedenle tazmini gereken zarar nedeniyle ilgili kişi veya kişilere yasal yollar çerçevesinde rücu edilmesi gerektiği hk.

 


Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ...
Vekili : Av. ..., Av. ...
Karşı Taraf : Başbakanlık Sermaye Piyasası Kurulu Başkanlığı,
Vekili : Av. ...
İsteğin Özeti : ... İdare Mahkemesinin ... günlü, ... sayılı kararının dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.
Savunmanın Özeti : Temyizi isteminin reddi gerektiği yolundadır.
Danıştay Tetkik Hakimi: Zuhal Bereket Baş
Düşüncesi : Davacının, Sermaye Piyasası Kurulu ... görevinden başka bir göreve atanmak üzere alınmasına ilişkin 20.8.1993 gün ve 1993/42133 sayılı Müşterek Kararname ile Gümrük Müsteşarlığı ... atanmasına ilişkin 6.9.1993 günlü işlemin Danıştay 5. Dairesinin 16.2.1994 gün ve 1993/6936 sayılı kararıyla yürütmenin durdurulması ve 14.3.1995 gün ve 1995/983 sayılı kararıyla iptalinden sonra davacının göreve başlatıldığı, ancak davalı idarenin savunmasında davacıya atfedilen çeşitli kusurlardan bahsedilerek davacının pasifize edildiğinin belirtilmesi, Kurul Başkan Yardımcısı olarak tekrar göreve başlayan davacıya Sermaye Piyasası Kurulu Teşkilat, Görev ve Çalışma Esasları Yönetmeliğinin 28. maddesine göre Kurul Başkanı tarafından hangi görevlerin verildiğinin bilgi ve belgelerle ortaya konulmaması ve davacının olumsuz düzenlenen 1996 yılı siciline karşı açılan dava sonunda ... İdare Mahkemesinin 23.2.1998 gün ve E:1997/509, K:1998/145 sayılı kararıyla, davacının 1996 yılı sicilinin objektif düzenlenmediği gerekçesiyle verilen iptal kararının Danıştay 12. Dairesinin 18.4.2000 gün ve E:1998/2223, K:2001/1734 sayılı kararıyla onanması davalı idarenin yargı kararını şekli olarak yerine getirmek suretiyle ağır hizmet kusuru işlediği açıktır.
Anayasanın 129. maddesinin 5. fıkrasında; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceği şeklinde emredici bir kurala yer verilmiştir.
Anayasanın sözü edilen maddesindeki "kendilerine rücu edilmek kaydıyla" ibaresinin; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlar nedeniyle idare aleyhine açılan davalarda tazminata hükmedilmesi halinde idarenin ödemek zorunda kaldığı tazminatı yasal yollara başvurarak ilgili kamu görevlisinden tahsil etmeyi ifade ettiğinde kuşkuya yer bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin ağır hizmet kusuru nedeniyle davacının uğradığı manevi zararı tazmin etmesi gerektiğinden, manevi tazminat isteminin reddine ilişkin Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.
Danıştay Savcıs : Serap Aksoylu
Düşüncesi : Sermaye Piyasası Kurulu Başkan Yardımcısı iken görevinden alınan ve yargı kararıgereği olarak görevine başlatılan davacı, 29.3.1996 günlü dilekçesi ile davalı idareye başvurarak, görevini yürütmesi için zorunlu hizmet araçlarının birer birer alınmasıyla görev yapamayacak hale geldiğini belirtmiş ve manevi zarar gördüğü olayları ayrıntılı açıklayarak 500.000.000 lira manevi tazminat ödenmesini istemiş, cevap verilmemesi üzerine bu miktarda manevi tazminat ödemmesi isteğiyle dava açmıştır.
Davalı idare, makam aracı, garajdan yararlanma,makam odası, direkt telefon, sekreter gibi kanunlarla verilmemiş hakların müktesep
hak teşkil etmeyeceğini,yargı kararı gereği olarak parasal hak kayıplarının ödendiğini, Kurul üst yönetimiyle uyumlu bir çalışma içinde olmadığı, sürekli olarak kural çalışmalarını eleştiren bir davranış içinde olduğunu, mesai saatlerine uyumu konusunda özenli olmadığını, bu nedenle uyarıldığını iddia etmektedir.
Kamu hizmetinin yürütülmesine esas olan hizmet araçlarının dağılımının ve hizmetin yürütülmesine tahsis edilen fiziki ortamın niteliğinin, Kurumun olanakları içinde ve kişinin görev ünvanı ve üstlendiği sorumluluk esas alınarak eşitlik ilkesi çerçevesinde yapılması,bu hizmetin doğal gereğidir.Hizmet araçlarının niteliği ve niceliği her kurumun kendi olanakları içinde farklıdır. Aslolan husus mevcut olanakların aynı görev ünvanını taşıyanlar arasında hizmetin gereğine uygun bir biçimde eşit olarak dağılımı,Yasa ve Yönetmeliklerle verilen görevlerin ve sorumlulukların da bu amaç ve kapsam içinde verilmesidir.
Dosyadaki bilgilerin tümünün birlikte incelenmesinden;davacıya Yasa ve Yönetmeliklerle verilmiş olan görev esaslarına uygun bir sorumluluk verilmediği ve çalışma ortamı ve hizmet aracı sağlanmadığı açıkca anlaşılmış olup,yöneti gücünün ve maziyeti üzerindeki saygınlığının zedelenmesi nedeniyle uğradığı manevi zarar karşılığı tazminatın Mahkemesince takdir edilecek miktarda ödenmesine karar verilmek üzere Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesince işin gereği düşünüldü:
Sermaye Piyasası Kurulu ... olan davacının Sermaye Piyasası Kurulu Başkan Yardımcılığı görevinden bir başka göreve atanmasına dair 20.8.1993 gün ve 1993/42133 sayılı Müşterek Kararname ile Gümrük Müsteşarlığı ... atanmasına ilişkin 6.9.1993 günlü işlemlerin Danıştay 5. Dairesinin 16.2.1994 gün ve 1993/6936 sayılı kararıyla yürütmenin durdurulması ve 14.3.1995 gün ve 1995/983 sayılı kararıyla iptalinden sonra karar gereği göreve başlatılmak zorunda kalınan davacının göreve eniden başlatıldığı tarihten bugüne kadar görevini yürütmesi için zorunlu hizmet ve araçların birer birer elinden alınması, görevini yürütemeyecek çalışma koşullarına itilerek pasifize edilmeye çalışılması gibi gerekçelerle ağır hizmet kusuru iddiası ile 500.000.000.-TL manevi tazminatın 29.3.1996 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile Kurulu Başkanı Sayın ...'a rücuan davalı idareden alınarak davacıya verilmesi istemiyle dava açılmıştır.
... İdare Mahkemesinin ... günlü, ... sayılı kararıyla; davacı görev tahsisli lojmandan çıkarıldığını ve kendisine lojman verilmediğini iddia etmekte ise de davacının oturduğu ... Sokakta bulunan lojman binasının satılmasına karar verildiği, bu karar uyarınca söz konusu lojmanın boşaltılması çalışmalarına başlandığı ve bu binadaki lojmanlarda oturan Kurul personelinden başka bir lojman tahsisi isteyenlerin talep formları dikkate alınarak mevcut lojmanlardan tahsis yapıldığı, davacının yeni bir lojman tahsisi talebi olmadığı, dosyadaki belgelerden davacının mesai saatlerine riayet etmediği dikkate alındığında garajın dolu olması olasılığının her zaman gündemde olabileceği, gazete istek talebi olmadığı anlaşıldığından olayda manevi tazminat ödenmesini gerektirecek koşulların gerçekleşmediği gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
Davacı; ağır hizmet kusuru olması nedeniyle tazminata hükmedilmesi gerektiğini ileri sürmekte ve anılan kararın temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Anayasanın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin hukuk devleti olduğu vurgulanmakta ve 138. maddesinin son fıkrasında "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiç bir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez" yolunda açık, kesin ve buyurucu bir kurala yer verilmektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinin 4001 sayılı yasayla değişik 1. fıkrasının birinci tümcesi de "Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur" şeklindeki kuralıyla Anayasanın 2. maddesinde yer alan "hukuk devleti" ilkesine uygun bir düzenleme getirmektedir. Sözkonusu ilke karşısında, idarenin maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını "aynen" ve "gecikmeksizin" uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır.
Anayasanın 2. maddesinde yer alan "Hukuk Devleti" ilkesinin doğal sonucu olarak idarenin mahkeme kararını şekli olarak değil, bütün sonuçları ile uygulaması zorunludur.
Diğer taraftan, Anayasanın 11. maddesinde; Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu belirtilerek Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü vurgulanmış; bu bağlamda olmak üzere 129. maddenin 1. fıkrasında da, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü oldukları hükme bağlanarak, Anayasa hükümlerinin bağlayıcılığı ve üstünlüğü kamu görevlileri yönünden tekrar ve teyit edilmiştir.
Bu nedenle bir kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında hukuk kurallarına uyulmaması, hizmeti yürüten idarenin ağır hizmet kusuru işlediğini gösterir ve tazmin sorumluluğunu doğurur.
Davacının, Sermaye Piyasası Kurulu ... görevinden başka bir göreve atanmak üzere alınmasına ilişkin 20.8.1993 gün ve 1993/42133 sayılı Müşterek Kararname ile Gümrük Müsteşarlığı ... atanmasına ilişkin 6.9.1993 günlü işlemin Danıştay 5. Dairesinin 16.2.1994 gün ve 1993/6936 sayılı kararıyla yürütmenin durdurulması ve 14.3.1995 gün ve 1995/983 sayılı kararıyla iptalinden sonra davacının göreve başlatıldığı, ancak davalı idarenin savunmasında davacıya atfedilen çeşitli kusurlardan bahsedilerek davacının pasifize edildiğinin belirtilmesi, ... olarak tekrar göreve başlayan davacıya Sermaye Piyasası Kurulu Teşkilat, Görev ve Çalışma Esasları Yönetmeliğinin 28. maddesine göre Kurul Başkanı tarafından hangi görevlerin verildiğinin bilgi ve belgelerle ortaya konulmaması ve davacının olumsuz düzenlenen 1996 yılı siciline karşı açılan dava sonunda ... İdare Mahkemesinin 23.2.1998 gün ve E:1997/509, K:1998/145 sayılı kararıyla, davacının 1996 yılı sicilinin objektif düzenlenmediği gerekçesiyle verilen iptal kararının Danıştay 12. Dairesinin 18.4.2000 gün ve E:1998/2223, K:2001/1734 sayılı kararıyla onanması davalı idarenin yargı kararını şekli olarak yerine getirmek suretiyle ağır hizmet kusuru işlediğini açık olarak ortaya koymaktadır.
Davalı idarenin, bu ağır hizmet kusuru nedeniyle davacının uğradığı manevi zararı tazmin etmesi gerekmektedir.
Doktrinde de kabul edildiği üzere manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi tatmin aracıdır. Başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı, manevi tazminatın
parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale getirmektedir. Olayın gelişimi ve sonucu, ilgilinin durumu itibariyle uğradığı manevi zarara karşılık takdir edilecek manevi tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda, fakat idarenin olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde saptanması zorunlu bulunmaktadır.
Olayın yukarıda özetlenen gelişimi dikkate alınarak, davacı hakkında verilen yargı kararının biçimsel olarak uygulanması nedeniyle Mahkemece takdir edilecek manevi tazminatın davalı idare tarafından davacıya ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Ancak idare adına verilen kararlarla ortaya çıkan ve yukarıda idarenin ağır hizmet kusuru olarak nitelindirilen "yargı kararını uygulamama" eyleminin, gerçekte bu konuda idare adına yetki kullanan kamu görevlilerinin kişisel kusurlarından doğduğu açıktır. Çünkü bir hukuk devletinde Anayasa'nın ve yasaların açık hükmüne karşın, (hukuka aykırılığı yargı kararlarıyla saptanan işlemlerin iptali üzerine) davacının Sermaye Piyasası Kurulu Başkan Yardımcılığı görevine biçimsel olarak başlatılması "ilgilinin Sermaye Piyasası Kurulu Başkan Yardımcılığı görevini yapmasının engellenmesi" suretiyle bilinçli olarak sergilenen keyfi bir davranışın idareden kaynaklandığını kabul etmek olanaksızdır.
Öte yandan, Anayasanın 129. maddesinin 5. fıkrasında; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceği şeklinde emredici bir kurala yer verilmiştir.
Anayasanın sözü edilen maddesindeki "kendilerine rücu edilmek kaydıyla" ibaresinin; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlar nedeniyle idare aleyhine açılan davalarda tazminata hükmedilmesi halinde idarenin ödemek zorunda kaldığı tazminatı yasal yollara başvurarak ilgili kamu görevlisinden tahsil etmeyi ifade ettiğinde kuşkuya yer bulunmamaktadır.
Davacı hakkında tesis edilen bir dizi işlemin, Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı ve diğer yetkililerinin kişisel kusurları dışında, kasta dayalı olmayan hukuki hata olarak nitelendirilmesine olanak bulunmamaktadır. Dolayısıyla hükmedilen tazminatı ödeyecek olan idarenin, olayda kişisel kusuru ve sorumluluğu saptanacak ilgili kişi veya kişilere yasal yollar çerçevesinde rücu etmesi Anayasadan kaynaklanan bir zorunluluktur.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle ... İdare Mahkemesince verilen ... günlü, ... sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/b. Fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Yasa ile değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 25.12.2001 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
B?/ÖEK

 







Bu haberin geldigi yer: Imar Hukukcusu
http://www.imarhukukcusu.com

Bu haber icin adres:
http://www.imarhukukcusu.com/modules.php?name=News&file=article&sid=813