idarenin mahkeme kararlarını şekli olarak değil bütün sonuçlarıyla
birlikte uygulaması gerektiği, aksine bir tutumun ağır hizmet kusuru
oluşturacağı ve bu nedenle tazmini gereken zarar nedeniyle ilgili
kişi veya kişilere yasal yollar çerçevesinde rücu edilmesi gerektiği
hk.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ...
Vekili : Av. ..., Av. ...
Karşı Taraf : Başbakanlık Sermaye Piyasası Kurulu Başkanlığı,
Vekili : Av. ...
İsteğin Özeti : ... İdare Mahkemesinin ... günlü, ... sayılı
kararının dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması
isteminden ibarettir.
Savunmanın Özeti : Temyizi isteminin reddi gerektiği yolundadır.
Danıştay Tetkik Hakimi: Zuhal Bereket Baş
Düşüncesi : Davacının, Sermaye Piyasası Kurulu ... görevinden başka
bir göreve atanmak üzere alınmasına ilişkin 20.8.1993 gün ve
1993/42133 sayılı Müşterek Kararname ile Gümrük Müsteşarlığı ...
atanmasına ilişkin 6.9.1993 günlü işlemin Danıştay 5. Dairesinin
16.2.1994 gün ve 1993/6936 sayılı kararıyla yürütmenin durdurulması
ve 14.3.1995 gün ve 1995/983 sayılı kararıyla iptalinden sonra
davacının göreve başlatıldığı, ancak davalı idarenin savunmasında
davacıya atfedilen çeşitli kusurlardan bahsedilerek davacının
pasifize edildiğinin belirtilmesi, Kurul Başkan Yardımcısı olarak
tekrar göreve başlayan davacıya Sermaye Piyasası Kurulu Teşkilat,
Görev ve Çalışma Esasları Yönetmeliğinin 28. maddesine göre Kurul
Başkanı tarafından hangi görevlerin verildiğinin bilgi ve belgelerle
ortaya konulmaması ve davacının olumsuz düzenlenen 1996 yılı
siciline karşı açılan dava sonunda ... İdare Mahkemesinin 23.2.1998
gün ve E:1997/509, K:1998/145 sayılı kararıyla, davacının 1996 yılı
sicilinin objektif düzenlenmediği gerekçesiyle verilen iptal
kararının Danıştay 12. Dairesinin 18.4.2000 gün ve E:1998/2223,
K:2001/1734 sayılı kararıyla onanması davalı idarenin yargı kararını
şekli olarak yerine getirmek suretiyle ağır hizmet kusuru işlediği
açıktır.
Anayasanın 129. maddesinin 5. fıkrasında; memurlar ve diğer kamu
görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan
tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun
gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine
açılabileceği şeklinde emredici bir kurala yer verilmiştir.
Anayasanın sözü edilen maddesindeki "kendilerine rücu edilmek
kaydıyla" ibaresinin; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken
işledikleri kusurlar nedeniyle idare aleyhine açılan davalarda
tazminata hükmedilmesi halinde idarenin ödemek zorunda kaldığı
tazminatı yasal yollara başvurarak ilgili kamu görevlisinden tahsil
etmeyi ifade ettiğinde kuşkuya yer bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin ağır hizmet kusuru nedeniyle
davacının uğradığı manevi zararı tazmin etmesi gerektiğinden, manevi
tazminat isteminin reddine ilişkin Mahkeme kararının bozulması
gerektiği düşünülmüştür.
Danıştay Savcıs : Serap Aksoylu
Düşüncesi : Sermaye Piyasası Kurulu Başkan Yardımcısı iken
görevinden alınan ve yargı kararıgereği olarak görevine başlatılan
davacı, 29.3.1996 günlü dilekçesi ile davalı idareye başvurarak,
görevini yürütmesi için zorunlu hizmet araçlarının birer birer
alınmasıyla görev yapamayacak hale geldiğini belirtmiş ve manevi
zarar gördüğü olayları ayrıntılı açıklayarak 500.000.000 lira manevi
tazminat ödenmesini istemiş, cevap verilmemesi üzerine bu miktarda
manevi tazminat ödemmesi isteğiyle dava açmıştır.
Davalı idare, makam aracı, garajdan yararlanma,makam odası, direkt
telefon, sekreter gibi kanunlarla verilmemiş hakların müktesep
hak
teşkil etmeyeceğini,yargı kararı gereği olarak
parasal
hak
kayıplarının ödendiğini, Kurul üst yönetimiyle uyumlu bir çalışma
içinde olmadığı, sürekli olarak kural çalışmalarını eleştiren bir
davranış içinde olduğunu, mesai saatlerine uyumu konusunda özenli
olmadığını, bu nedenle uyarıldığını iddia etmektedir.
Kamu hizmetinin yürütülmesine esas olan hizmet araçlarının
dağılımının ve hizmetin yürütülmesine tahsis edilen fiziki ortamın
niteliğinin, Kurumun olanakları içinde ve kişinin görev ünvanı ve
üstlendiği sorumluluk esas alınarak eşitlik ilkesi çerçevesinde
yapılması,bu hizmetin doğal gereğidir.Hizmet araçlarının niteliği ve
niceliği her kurumun kendi olanakları içinde farklıdır. Aslolan
husus mevcut olanakların aynı görev ünvanını taşıyanlar arasında
hizmetin gereğine uygun bir biçimde eşit olarak dağılımı,Yasa ve
Yönetmeliklerle verilen görevlerin ve sorumlulukların da bu amaç ve
kapsam içinde verilmesidir.
Dosyadaki bilgilerin tümünün birlikte incelenmesinden;davacıya Yasa
ve Yönetmeliklerle verilmiş olan görev esaslarına uygun bir
sorumluluk verilmediği ve çalışma ortamı ve hizmet aracı
sağlanmadığı açıkca anlaşılmış olup,yöneti gücünün ve maziyeti
üzerindeki saygınlığının zedelenmesi nedeniyle uğradığı manevi zarar
karşılığı tazminatın Mahkemesince takdir edilecek miktarda
ödenmesine karar verilmek üzere Mahkeme kararının bozulması
gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesince işin gereği düşünüldü:
Sermaye Piyasası Kurulu ... olan davacının Sermaye Piyasası Kurulu
Başkan Yardımcılığı görevinden bir başka göreve atanmasına dair
20.8.1993 gün ve 1993/42133 sayılı Müşterek Kararname ile Gümrük
Müsteşarlığı ... atanmasına ilişkin 6.9.1993 günlü işlemlerin
Danıştay 5. Dairesinin 16.2.1994 gün ve 1993/6936 sayılı kararıyla
yürütmenin durdurulması ve 14.3.1995 gün ve 1995/983 sayılı
kararıyla iptalinden sonra karar gereği göreve başlatılmak zorunda
kalınan davacının göreve eniden başlatıldığı tarihten bugüne kadar
görevini yürütmesi için zorunlu hizmet ve araçların birer birer
elinden alınması, görevini yürütemeyecek çalışma koşullarına
itilerek pasifize edilmeye çalışılması gibi gerekçelerle ağır hizmet
kusuru iddiası ile 500.000.000.-TL manevi tazminatın 29.3.1996
tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile Kurulu Başkanı Sayın
...'a rücuan davalı idareden alınarak davacıya verilmesi istemiyle
dava açılmıştır.
... İdare Mahkemesinin ... günlü, ... sayılı kararıyla; davacı görev
tahsisli lojmandan çıkarıldığını ve kendisine lojman verilmediğini
iddia etmekte ise de davacının oturduğu ... Sokakta bulunan lojman
binasının satılmasına karar verildiği, bu karar uyarınca söz konusu
lojmanın boşaltılması çalışmalarına başlandığı ve bu binadaki
lojmanlarda oturan Kurul personelinden başka bir lojman tahsisi
isteyenlerin talep formları dikkate alınarak mevcut lojmanlardan
tahsis yapıldığı, davacının yeni bir lojman tahsisi talebi olmadığı,
dosyadaki belgelerden davacının mesai saatlerine riayet etmediği
dikkate alındığında garajın dolu olması olasılığının her zaman
gündemde olabileceği, gazete istek talebi olmadığı anlaşıldığından
olayda manevi tazminat ödenmesini gerektirecek koşulların
gerçekleşmediği gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
Davacı; ağır hizmet kusuru olması nedeniyle tazminata hükmedilmesi
gerektiğini ileri sürmekte ve anılan kararın temyizen incelenerek
bozulmasını istemektedir.
Anayasanın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin hukuk devleti olduğu
vurgulanmakta ve 138. maddesinin son fıkrasında "Yasama ve yürütme
organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu
organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiç bir suretle değiştiremez
ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez" yolunda açık, kesin
ve buyurucu bir kurala yer verilmektedir. 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinin 4001 sayılı yasayla değişik
1. fıkrasının birinci tümcesi de "Danıştay, bölge idare mahkemeleri,
idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına
ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem
tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur" şeklindeki kuralıyla
Anayasanın 2. maddesinde yer alan "hukuk devleti" ilkesine uygun bir
düzenleme getirmektedir. Sözkonusu ilke karşısında, idarenin maddi
ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan bir yargı
kararını "aynen" ve "gecikmeksizin" uygulamaktan başka bir seçeneği
bulunmamaktadır.
Anayasanın 2. maddesinde yer alan "Hukuk Devleti" ilkesinin doğal
sonucu olarak idarenin mahkeme kararını şekli olarak değil, bütün
sonuçları ile uygulaması zorunludur.
Diğer taraftan, Anayasanın 11. maddesinde; Anayasa hükümlerinin,
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer
kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu
belirtilerek Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü vurgulanmış; bu
bağlamda olmak üzere 129. maddenin 1. fıkrasında da, memurlar ve
diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak
faaliyette bulunmakla yükümlü oldukları hükme bağlanarak, Anayasa
hükümlerinin bağlayıcılığı ve üstünlüğü kamu görevlileri yönünden
tekrar ve teyit edilmiştir.
Bu nedenle bir kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında hukuk
kurallarına uyulmaması, hizmeti yürüten idarenin ağır hizmet kusuru
işlediğini gösterir ve tazmin sorumluluğunu doğurur.
Davacının, Sermaye Piyasası Kurulu ... görevinden başka bir göreve
atanmak üzere alınmasına ilişkin 20.8.1993 gün ve 1993/42133 sayılı
Müşterek Kararname ile Gümrük Müsteşarlığı ... atanmasına ilişkin
6.9.1993 günlü işlemin Danıştay 5. Dairesinin 16.2.1994 gün ve
1993/6936 sayılı kararıyla yürütmenin durdurulması ve 14.3.1995 gün
ve 1995/983 sayılı kararıyla iptalinden sonra davacının göreve
başlatıldığı, ancak davalı idarenin savunmasında davacıya atfedilen
çeşitli kusurlardan bahsedilerek davacının pasifize edildiğinin
belirtilmesi, ... olarak tekrar göreve başlayan davacıya Sermaye
Piyasası Kurulu Teşkilat, Görev ve Çalışma Esasları Yönetmeliğinin
28. maddesine göre Kurul Başkanı tarafından hangi görevlerin
verildiğinin bilgi ve belgelerle ortaya konulmaması ve davacının
olumsuz düzenlenen 1996 yılı siciline karşı açılan dava sonunda ...
İdare Mahkemesinin 23.2.1998 gün ve E:1997/509, K:1998/145 sayılı
kararıyla, davacının 1996 yılı sicilinin objektif düzenlenmediği
gerekçesiyle verilen iptal kararının Danıştay 12. Dairesinin
18.4.2000 gün ve E:1998/2223, K:2001/1734 sayılı kararıyla onanması
davalı idarenin yargı kararını şekli olarak yerine getirmek
suretiyle ağır hizmet kusuru işlediğini açık olarak ortaya
koymaktadır.
Davalı idarenin, bu ağır hizmet kusuru nedeniyle davacının uğradığı
manevi zararı tazmin etmesi gerekmektedir.
Doktrinde de kabul edildiği üzere manevi tazminat, patrimuanda
meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı
olmayıp, manevi tatmin aracıdır. Başka türlü giderim yollarının
bulunmayışı veya yetersiz kalışı, manevi tazminatın
parasal
olarak belirlenmesini zorunlu hale getirmektedir. Olayın gelişimi ve
sonucu, ilgilinin durumu itibariyle uğradığı manevi zarara karşılık
takdir edilecek manevi tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından
dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda, fakat idarenin olaydaki
kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde saptanması
zorunlu bulunmaktadır.
Olayın yukarıda özetlenen gelişimi dikkate alınarak, davacı hakkında
verilen yargı kararının biçimsel olarak uygulanması nedeniyle
Mahkemece takdir edilecek manevi tazminatın davalı idare tarafından
davacıya ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Ancak idare adına verilen kararlarla ortaya çıkan ve yukarıda
idarenin ağır hizmet kusuru olarak nitelindirilen "yargı kararını
uygulamama" eyleminin, gerçekte bu konuda idare adına yetki kullanan
kamu görevlilerinin kişisel kusurlarından doğduğu açıktır. Çünkü bir
hukuk devletinde Anayasa'nın ve yasaların açık hükmüne karşın,
(hukuka aykırılığı yargı kararlarıyla saptanan işlemlerin iptali
üzerine) davacının Sermaye Piyasası Kurulu Başkan Yardımcılığı
görevine biçimsel olarak başlatılması "ilgilinin Sermaye Piyasası
Kurulu Başkan Yardımcılığı görevini yapmasının engellenmesi"
suretiyle bilinçli olarak sergilenen keyfi bir davranışın idareden
kaynaklandığını kabul etmek olanaksızdır.
Öte yandan, Anayasanın 129. maddesinin 5. fıkrasında; memurlar ve
diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri
kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek
kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak
idare aleyhine açılabileceği şeklinde emredici bir kurala yer
verilmiştir.
Anayasanın sözü edilen maddesindeki "kendilerine rücu edilmek
kaydıyla" ibaresinin; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken
işledikleri kusurlar nedeniyle idare aleyhine açılan davalarda
tazminata hükmedilmesi halinde idarenin ödemek zorunda kaldığı
tazminatı yasal yollara başvurarak ilgili kamu görevlisinden tahsil
etmeyi ifade ettiğinde kuşkuya yer bulunmamaktadır.
Davacı hakkında tesis edilen bir dizi işlemin, Sermaye Piyasası
Kurulu Başkanı ve diğer yetkililerinin kişisel kusurları dışında,
kasta dayalı olmayan hukuki hata olarak nitelendirilmesine olanak
bulunmamaktadır. Dolayısıyla hükmedilen tazminatı ödeyecek olan
idarenin, olayda kişisel kusuru ve sorumluluğu saptanacak ilgili
kişi veya kişilere yasal yollar çerçevesinde rücu etmesi Anayasadan
kaynaklanan bir zorunluluktur.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle ... İdare
Mahkemesince verilen ... günlü, ... sayılı kararın 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/b. Fıkrası uyarınca
bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Yasa ile değişik 3. fıkrası
gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir
karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine,
25.12.2001 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
B?/ÖEK |