Hükümet’le, görevden alınan Kızılay eski Başkanı Ertan Gönen arasında üç
yıldır süren hukuk savaşında, Danıştay devrim niteliğinde örnek bir karara imza
attı.
Danıştay, yargı kararını uygulanmadığı için tazminata hükmetti ve bunun
bürokrasideki sorumlulara rücu edilmesini istedi. Gönen, kendisini görevden alan
Bakanlar Kurulu kararının yürütmesinin durdurulmasına ilişkin yargı kararı
uygulanmadığı için Başbakanlık, İçişleri ve Ankara Valiliği aleyhine Danıştay
10. Dairesi’nde, 100 bin YTL’lik manevi tazminat davası açtı. Daire, Gönen’in
tazminat talebini, "Yargı kararını uygulamayan ve bu konuda kişisel kusuru
bulunan kişi veya kişilere rücu edilmek kaydıyla" ve kısmen 30 bin YTL olarak
kabul etti. Karar, kusurlu kişilere "rücu edilmek" üzere Maliye Bakanlığı’na da
tebliğ edildi. Danıştay, bu yöndeki ilk örnek kararını, Anayasa’nın "Tazminat
cezalarını rücu" uygulaması getiren 129. maddesine dayandırdı. Kararda,
"İdarelerin yargı kararını uygulanmasını sağlamayan, uygulamadan kaçınan yetkili
ve görevlilere Anayasa’nın 129. maddesi uyarınca adli yargıda dava açmak
suretiyle rücu etmesi gerektiği açıktır" denildi. Bu karar yargı kararını
uygulamayan bakan ve üst düzey bürokratlara devletin ödediği tazminatı rücu
etmesinin zorunlu ve "Anayasal bir ödev olduğunun" tescili anlamına geliyor.
Danıştay daha önce de benzeri kararları vermişti. Örneğin;
Kayseri İd. Mah.’nin 5.4.2002 gün ve
E: 2001/1383, K: 2002/351 s.k.115
Kararın Özeti
Anayasaya göre, idarelerce yargı kararının uygulanmamasından söz
edilemeyeceği, yargı kararını ancak kişilerin uygulamayabileceği hk.
Anayasanın 2. maddesinde; Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olduğu
vurgulanmakta ve 138. maddesinin son fıkrasında “Yasama ve Yürütme organları ile
idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme
kararlarını hiçbir suretle değiştirilemez ve bunların yerine getirilmesini
geciktiremez.” yolunda açık, kesin ve buyurucu bir kurala yer verilmektedir.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 4001 sayılı Kanunla
değişik 28. maddesinin 1. fıkrası; Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve
Vergi Mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının
icaplarına göre idarenin, en geç otuz gün içinde işlem tesis etmeye veya eylemde
bulunmaya mecbur olduğu şeklindeki kuralıyla Anayasanın 2. maddesinde yer alan
“Hukuk Devleti” ilkesine uygun bir düzenleme getirmiş olup, 3. fıkrasında da;
Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemeleri kararlarına göre
işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine
Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği
hükme bağlanmıştır.
Anayasanın 2. maddesinde yer alan
“Hukuk Devleti” ilkesinin doğal sonucu olarak idarenin mahkeme kararlarını
“aynen” ve “gecikmeksizin” uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır. Bu
kural, idareye kararın tebliğ tarihinden başlayıp otuz günün dolmasına kadar
süren bir uygulamama yetkisi tanıyan bir hüküm değildir. Aksine maddede
kararların derhal uygulanması ilkesi benimsenmiş olup, her durumda bu sürenin
otuz günü aşamayacağı, kararların uygulanması için idarelerin gereksinim
duydukları sürenin nihayet otuz günle sınırlı bulunduğu hükme bağlanmıştır.
Diğer taraftan Anayasanın 11. maddesinde; Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme
ve yargı organlarını idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan
temel hukuk kuralları olduğu belirtilerek Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü
kamu görevlileri yönünden tekrar ve teyit edilmiştir. Bu nedenle bir kamu
hizmetinin yürütülmesi sırasında, hukuk kurallarına uyulmaması hizmeti yürüten
idarenin ağır hizmet kusuru işlediğini gösterir ve tazmin sorumluluğunu doğurur.
Dosyanın incelenmesinden; Davacının ..... İdare Mahkemesi Üyeliğine atanması
nedeniyle bu göreve başladıktan sonra 30.11.1999 günlü dilekçesi ve lojman talep
formu ile boş olan ya da boşalacak olan dairelerden birinin kendisine tahsis
edilebilmesi için ..... Adli Yargı Adalet Komisyonuna başvurduğu, başvurusunun
boş daire olmadığı gerekçesiyle 13.1.2000 günlü, 11 sayılı karar ile
reddedildiği, lojman tahsis talebinde bulunan hakimlerin lojman talep
formundaki beyanlarına göre yapılan puanlama neticesinde Hakim İA’ın 54.75
puanla birinci, Hakim CE’in ise 45.1 puanla ikinci sırada yer aldığı ve bundan
sonra lojmanda daire boşalması halinde puanlama sırasına göre tahsis işlemi
yapılmasının Komisyonun 13.1.2000 günlü 12 sayılı kararı ile kararlaştırıldığı,
..... Hakimi YY’ın Komisyonun 15.7.1999 günlü 353 sayılı kararı ile tahsis
edilen ..... İli ..... Mahallesi ..... Caddesindeki Adliye Lojmanının 24 no.lu
dairesine taşınmayarak 25.1.2000 günlü dilekçesi ile lojman hakkından feragat
etmesi üzerine 13.1.2000 günlü, 12 sayılı karar ile yapılan puanlama sonucunda
birinci sırada bulunan ..... Hakimi İA’a boş olan 24 no.lu dairenin tahsisine
Komisyonun 27.1.2000 günlü 36 sayılı kararı ile karar verildiği, bunun üzerine
davacı tarafından ..... Adli Yargı Adalet Komisyonunun 13.1.2000 günlü ve 12
sayılı kararının, bu karara yapılan itirazın reddine ilişkin 17.2.2000 gün ve 87
sayılı kararın ve Hakim İA’a lojman tahsisine ilişkin kararın iptalleri istemi
ile Mahkememizin E: 2000/255 sayısına kayden dava açıldığı, dava açılmasından
sonraki aşamada ..... Bölge İdare Mahkemesi Başkanı CK’nın 14.4.2000 günlü
dilekçesi ile lojmanın 14 no.lu dairesini 15.4.2000 gününde boşaltacağını
bildirmesi üzerine boşalan 14 no.lu dairenin Komisyonun 20.4.2000 günlü ve 195
sayılı kararı ile davacıya tahsisine karar verildiği, Mahkememizce yapılan
yargılama sonucunda 20.5.2000 gün ve E: 2000/255, K: 2000/402 sayılı kararla
davacının puanına göre birinci sırada olması ve dava konusu edilen karar ile
Hakim İA’a tahsis edilen 24 no.lu dairenin davacıya tahsis edilmesi gerekirken
Komisyonun 13.1.2000 günlü ve 12 sayılı kararı ile yapılan hatalı puanlamaya ve
sıralamaya dayanarak 27.1.2000 günlü ve 36 sayılı Komisyon kararı ile yapılan
tahsis işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu edilen
puanlamaya ve lojman tahsisine ilişkin kararların iptaline hükmedildiği, anılan
kararın davalı Komisyon Başkanlığına 15.6.2000 tarihinde tebliğ edildiği,
davacının kararın uygulanması yönünde 13.6.2000 tarihli dilekçe vermesi ve
Mahkeme kararının kendilerine tebliği üzerine Komisyon Başkanlığınca; davanın
yürütüldüğü sırada davacıya lojman tahsis edildiği, ortada menfaat çatışması
kalmadığından davanın da konusuz kaldığı dolayısıyla kararın uygulanma özelliği
olmadığı, İdare Mahkemesi kararına göre yeniden işlem yapılmasında hem pratik
açıdan yarar görülmediği hem de hukuki ve fiili imkansızlık oluştuğu, bu nedenle
isteğin yerinde görülmediği yolunda 22.6.2000 günlü ve 2000/321 sayılı karar
verildiği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar davalı idarece E: 2000/255 sayılı dava açıldıktan sonra davacıya
başka bir lojman tahsis edildiği ve davanın konusuz kaldığı iddia edilmekte ise
de yargılamanın bu hususta dikkate alınarak devam ettirildiği ve sonuçta Hakim
İA’ya tahsis edilen 24 no.lu dairenin davacıya tahsis edilmesi gerekliliği
vurgulanarak tahsis işlemlerinin iptallerine hükmedildiği, davalı idarenin
mahkeme kararını uygulama ve icaplarını yerine getirme noktasında Anayasa ve
Yasa hükümleri ile bağımlı ve zorunlu kılındığı, bu yükümlülüğün ancak kararın
aynen uygulanmasıyla yerine getirilebileceği, davalı idarenin uyuşmazlığı
kendisi tanımlayıp buna bağlı olarak yaptığı tasarruf mahkeme kararının yerine
getirilmesi olarak nitelendiremeyeceği, hareket noktasının mahkeme kararı ve
bunun uygulaması olması gerektiği kuşkusuz olup, olayın belirtilen gelişimi
hukuki olarak değerlendirildiğinde Mahkememizce verilen iptal kararına ve
Anayasanın yukarıda sözü edilen açık hükmüne rağmen davalı idarenin yargı
kararını uygulamaktan kaçındığı ve böylelikle hizmet kusuru işlediği açıktır.
Doktrinde de kabul edildiği
üzere manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya
yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi tatmin aracıdır. Başka türlü giderim
yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı manevi tazminatın parasal olarak
belirlenmesini zorunla hale getirmektedir. Olayın gelişimi ve sonucu ilgilinin
durumu itibariyle uğradığı manevi zarara karşılık takdir edilecek manevi
tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak
miktarda, fakat idarenin olaydaki kusurun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek
ölçüde saptanması zorunlu bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında mahkeme kararı gereğinin yerine
getirilmemesi suretiyle Hukuk Devleti ilkesinin zedelenmesi ve ağır hizmet
kusuru işlenmiş olması göz önüne alınarak davacıya, olay nedeniyle duyduğu elem
ve ızdırabı karşılayacak şekilde ve idarenin olaydaki kusurunun niteliği ve
ağırlığı ölçüsünde takdiren 750.000.000 lira manevi tazminat ödenmesi
gerekmektedir.
Ancak idare adına verilen
kararlarla ortaya çıkan ve yukarıda idarenin ağır hizmet kusuru olarak
nitelendirilen “yargı kararını uygulamama ve/veya uygulamaktan kaçınma”
eyleminin, gerçekte bu konuda idare adına yetki kullanan kamu görevlilerinin
kişisel kusurlarından doğduğu açıktır. Çünkü bir hukuk devletinde, Anayasanın ve
yasaların açık hükmüne karşın, hiçbir hukuki veya maddi sebep gösterilmeden
bilinçli olarak sergilenen keyfi bir davranışın idareden kaynaklandığını kabul
etmek olanaksızdır.
Diğer yandan davacının manevi tazminata temerrüt tarihinden
itibaren yasal faiz işletilmesi istemi ise manevi tazminatın niteliği gereği
yerinde görülmemiştir.
D. Beşinci D’nin 17.3.2003 gün ve
E: 2002/1907, K: 2003/838 s.k.
Kararın Özeti
Yargı kararının uygulanmamasında
hükmedilen manevi tazminatın kişisel kusuru bulunanlara rücu edilebileceği hk.
İdare ve Vergi Mahkemeleri tarafından
verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri, 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin
varlığına bağlıdır. ..... İdare Mahkemesince verilen 5.4.2002 günlü, E:
2001/1383, K: 2002/351 sayılı karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve
yönteme uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmadığından
temyiz isteminin reddi ile anılan kararın ONANMASINA.
115Bu karar D. Beşinci D’nin 17.3.2003
gün ve E: 2002/1907, K: 2003/838 sayılı kararı ile onanmıştır.
Kararın Özeti
Yargı kararının
uygulanmamasında hükmedilen manevi tazminatın kişisel kusuru bulunanlara
rücu edilebileceği hk.
İdare ve Vergi Mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile
incelenerek bozulabilmeleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin varlığına
bağlıdır. ..... İdare Mahkemesince verilen 5.4.2002 günlü, E: 2001/1383,
K: 2002/351 sayılı karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve yönteme uygun
olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmadığından temyiz
isteminin reddi ile anılan kararın ONANMASINA.