belediyelerin sorumluluğunu gündeme getirmek için gecikmedik mi. İmarhukukcusu C
Tarih: 24.05.2007 Saat: 12:00
Konu:


Yeni Sayfa 6

DAVANIN ÖZETİ                 :  Davacılar; Konya İli, Selçuklu İlçesi Kerkük Caddesinde bulunan Zümrüt Apartmanının 02.02.2004 tarihinde yıkılmasında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek; Zümrüt Apartmanının 02.02.2004 tarihide herhangi bir doğal afete uğramadan kendiliğinden çöktüğünü, bina için yapılan statik-betonarme projesinin hatalı şekilde çizildiği, inşaatta ve imalatta atılan betonun çok kalitesiz olduğunu, projesiz asma kat yapıldığını, inşaatın projeye ve teknik şartlara uygun yürütülüp yürütülmediğinin denetlenmediği, idarenin ağır hizmet kusuru bulunduğu, müvekkilinin çok yakını olan dört kişilik bir ailenin tümden yok olduğunu, bunun çok acı bir felaket olduğunu, müvekkillerden Arife Ufacık’ın müteveffa oğlu ile gelini ve torunlarını bayram ziyaretine beklerken, diğer müvekkillerde kardeşleri ve yeğenleri ile bayramlaşmayı umarken bu felaketle karşılaşmaları nedeniyle perişan oldukları, İzmir’de ikamet eden davacıların, bu olayı televizyondan öğrenmeleri üzerine derin bir şok ve üzüntüye girdikleri, o telaşla yola çıkarak ertesi günü erken saatlerde Konya’ya ulaştıkları ve göçük altında kalan aile fertlerinin sağ ya da yaralı şekilde kurtulması dileğiyle yıkıntı yanında gece gündüz demeden bekledikleri ve sonunda 05.02.2004 tarihinde Mehmet ve Duygunun, 06.02.2004 tarihinde de Necla ile Burcu’nun ölü olarak çıkarıldıklarını gördükleri tüm bu nedenlerle  de murisleri Mehmet Ufacık’a ait 4. kat 16 nolu dairenin rayiç bedelinin yarısı olan 40.000.000.000.TL maddi ile davacılardan, Arife Ufacık oğlu Mehmet için 20.000.000.000.TL, torunları Duygu ve Burcu için 10.000.000.000.TL’den toplam 40.000.000.000.TL manevi zarar, diğer davacılar Mustafa Ufacık, Dursun Ali Ufacık ve İsmet Ufacık ise; ayrı ayrı olmak üzere kardeşleri Mehmet için 10.000.000.000.TL’den 30.000.000.000.TL, yeğenleri Duygu ve Burcu için 5.000.000.000.TL’den 30.000.000.000.TL olmak üzere toplam 60.000.000.000.TL manevi tazminat olmak üzere toplam 140.000.000.000.TL zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istenilmektedir.

 Açıklanan nedenlerle davanın KABULÜYLE, tüm davacılar yönünden ortak mirasçı sıfatiyle müştereken taleple bağlı kalınarak bina değeri karşılığı 40.000.000.000.TL maddi tazminat olarak, davacı Arife Ufacık için toplam 40.000.000.000.TL manevi tazminatın diğer davacılar Mustafa Ufacık için toplam 20.000.000.000.TL’nin Dursun Ali Ufacık için toplam 20.000.000.000.TL, Mustafa Ufacık için toplam 20.000.000.000.TL manevi tazminat olarak, hükmedilen miktar üzerinden hesaplanan toplam 11.210.000.000.TL vekalet ücretiyle aşağıda dökümü yapılan 7.608.900.000.TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, hükmedilen tazminatın tümüne idareye başvuru tarihi olan 05.04.2004 tarihinden itibaren yasal faz işletilmesine, eksik yatırılan 5.652.700.000.TL nisbi harcın davacıya tamamlattırılmasından sonra kararların tebliğine, tebliğ avansından artan kısmın istemi halinde davacıya iadesine, kararın tebliğinden itibaren 30 gün içinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere esasta oybirliğiyle, manevi tazminata faiz işletilmesinde oyçokluğuyla,  02.03.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

 



Yeni Sayfa 5

 

 

DAVACILAR                         :  1-Arife UFACIK                 2-İsmet  UFACIK

                                                  3-Dursun Ali UFACIK       4-Mustafa UFACIK

VEKİLİ                                  :  1-Av.Orhan ÖZER

                                                  Alaaddin Cad. Cihan İşh. Kat:3/305                           KONYA

                                                  2-Av.Mustafa UFACIK- Halim Alanyalı İşh. K:4/408

                                                                                                                          Konak/İZMİR                                                                                                                             

DAVALI                                 :  Selçuklu Belediye Başkanlığı                         Selçuklu/KONYA

VEKİLİ                                  :  Av.Z.Ümit ALTINSOY –Av.Efkan İ?Çİ

                                                  Selçuklu Belediye Sarayı                              Selçuklu/KONYA

 

DAVANIN ÖZETİ                 :  Davacılar; Konya İli, Selçuklu İlçesi Kerkük Caddesinde bulunan Zümrüt Apartmanının 02.02.2004 tarihinde yıkılmasında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek; Zümrüt Apartmanının 02.02.2004 tarihide herhangi bir doğal afete uğramadan kendiliğinden çöktüğünü, bina için yapılan statik-betonarme projesinin hatalı şekilde çizildiği, inşaatta ve imalatta atılan betonun çok kalitesiz olduğunu, projesiz asma kat yapıldığını, inşaatın projeye ve teknik şartlara uygun yürütülüp yürütülmediğinin denetlenmediği, idarenin ağır hizmet kusuru bulunduğu, müvekkilinin çok yakını olan dört kişilik bir ailenin tümden yok olduğunu, bunun çok acı bir felaket olduğunu, müvekkillerden Arife Ufacık’ın müteveffa oğlu ile gelini ve torunlarını bayram ziyaretine beklerken, diğer müvekkillerde kardeşleri ve yeğenleri ile bayramlaşmayı umarken bu felaketle karşılaşmaları nedeniyle perişan oldukları, İzmir’de ikamet eden davacıların, bu olayı televizyondan öğrenmeleri üzerine derin bir şok ve üzüntüye girdikleri, o telaşla yola çıkarak ertesi günü erken saatlerde Konya’ya ulaştıkları ve göçük altında kalan aile fertlerinin sağ ya da yaralı şekilde kurtulması dileğiyle yıkıntı yanında gece gündüz demeden bekledikleri ve sonunda 05.02.2004 tarihinde Mehmet ve Duygunun, 06.02.2004 tarihinde de Necla ile Burcu’nun ölü olarak çıkarıldıklarını gördükleri tüm bu nedenlerle  de murisleri Mehmet Ufacık’a ait 4. kat 16 nolu dairenin rayiç bedelinin yarısı olan 40.000.000.000.TL maddi ile davacılardan, Arife Ufacık oğlu Mehmet için 20.000.000.000.TL, torunları Duygu ve Burcu için 10.000.000.000.TL’den toplam 40.000.000.000.TL manevi zarar, diğer davacılar Mustafa Ufacık, Dursun Ali Ufacık ve İsmet Ufacık ise; ayrı ayrı olmak üzere kardeşleri Mehmet için 10.000.000.000.TL’den 30.000.000.000.TL, yeğenleri Duygu ve Burcu için 5.000.000.000.TL’den 30.000.000.000.TL olmak üzere toplam 60.000.000.000.TL manevi tazminat olmak üzere toplam 140.000.000.000.TL zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istenilmektedir.

 

SAVUNMANIN ÖZETİ        :  Belediyece tesis edilmesi gereken işlemlerin usulüne uygun olarak tanzim ve tesis edildiğini, binaya verilen ilk ruhsat ile bilahare tadilat üzerine verilen ruhsatın tadilat projesine ve imar mevzuatına uygun olarak verildiği, binanın fenni mesulü vermiş olduğu taahütname gereğince başlayan inşaatı kontrollü olarak su basman aşamasına getirmesi halinde, yine yönetmeliğin ilgili maddesi gereğince ruhsata ve eklerine uygun yapıldığının denetiminin yapılacağını, bunun dışında ruhsat ve eklerine uygun olarak yapılmasının fenni mesulün sorumluluğunda bulunduğu, bilirkişi raporunda belediyeye atfedilen bir kusurun bulunmadığı tazminat verilmesini gerektiren bir hizmet kusuru olmadığı belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur.

 

 

                                                                       -2-

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

 

            Hüküm veren Konya 1.İdare Mahkemesince duruşma için önceden belirlenen ve taraflara tebliğ edilen 14.10.2004 gününde, davacı vekili Av. Orhan Özer ile davalı idare vekili Av.Efkan İşçi’nin geldiği görülerek duruşmaya başlanıldı, taraflara söz verilip açıklamaları dinlendikten ve aynı gün yapılan ara kararı cevabı geldikten sonra dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü,

            Dava, Davacılar; Konya İli, Selçuklu İlçesi Kerkük Caddesinde bulunan Zümrüt Apartmanının 02.02.2004 tarihinde yıkılmasında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek, murisleri Mehmet Ufacık’a ait 4. kat 16 nolu dairenin rayiç bedelinin yarısı olan 40.000.000.000.TL maddi ile davacılardan, Arife Ufacık oğlu Mehmet için 20.000.000.000.TL, torunları Duygu ve Burcu için 10.000.000.000.TL’den toplam 40.000.000.000.TL manevi zarar, diğer davacılar Mustafa Ufacık, Dursun Ali Ufacık ve İsmet Ufacık ise; ayrı ayrı olmak üzere kardeşleri Mehmet için 10.000.000.000.TL’den 30.000.000.000.TL, yeğenleri Duygu ve Burcu için 5.000.000.000.TL’den 30.000.000.000.TL olmak üzere toplam 60.000.000.000.TL manevi tazminat olmak üzere toplam 140.000.000.000.TL zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

            Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.

            Bu düzenleme ile idarenin, yapmış olduğu işlem ve eylemlerden dolayı zarar gören kişilere karşı hukuken sorumlu olacağı açıkça ifade edilmiş bulunmaktadır.

            Genel olarak, idari hizmetin iyi kurulmamasından, idari örgütün çalışmalarının iyi ve doğru düzenlenmemesinden ya da hizmetin iyi ve gereği gibi yürütülmemesinden dolayı eksik, yanlış ve kötü verilmesi hizmet kusuru olup, tüm bu haller idarenin hukuki sorumluluğunu gerektirir.

            3194 Sayılı İmar Kanununun 21. maddesinde; bu kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26. maddede belirtilen istisna dışında belediye veya Valiliklerden yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir.  Yapılarda herhangi bir değişiklik yapılması da yeniden ruhsat alınmasına bağlıdır. Bu durumda, bağımsız bölümlerin brüt alanı artmıyorsa ve nitelik değişmiyorsa ruhsat, hiçbir vergi, resim ve harca tabi olmaz. Hükmü ile “Yapı Kullanma İzni” başlıklı 30. maddesinde;”Yapı tamamen bittiği takdirde tamamının, kısmen kullanılması mümkün kısımları tamamlandığı takdirde bu kısımlarının kullanılabilmesi için inşaat ruhsatını veren belediye, valilik (…) bürolarından; 27. maddeye göre ruhsata tabi olmayan yapıların tamamen veya kısmen kullanılabilmesi için ise ilgili belediye ve valilikten izin alınması mecburidir. Mal sahibinin müracaatı üzerine, yapının ruhsat ve eklerine uygun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin tespiti gerekir. Belediyeler, valilikler (….) mal sahiplerinin müracaatlarını en geç otuz gün içinde neticelendirmek mecburiyetindedir. Aksi halde bu müddetin sonunda yapının tamamının veya biten kısmının kullanılmasına izin verilmiş sayılır. Bu maddeye göre verilen izin yapı sahibini kanuna, ruhsat ve eklerine riayetsizlikten doğacak mesuliyetten kurtarmayacağı gibi her türlü vergi, resim ve harç ödeme mükellefiyetinden de kurtarmaz.”  Hükmüne yer verilmiştir.      

            İmar Kanununun 38. maddesinde sayılan Mühendisler, Mimarlar ve ?ehir Plancıları dışında kalan Fen adamlarının Yetki  Görev ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmeliğin 5. maddesinde; fen adamlarının, kendi uzmanlık dallarında iştigal etmek üzere alanlarında gördükleri mesleki ve teknik öğretim seviyelerine göre gruplandırıldıkları 6. maddesinde, fen

 

                                                                                  -3-

 

adamlarının yetki ve görevlerinin sayıldığı “Fen Adamlarının Sorumlulukları” başlıklı 10. maddesinde ise; “İmar planları ile bunların tatbikat planlarını, halihazır haritaları, mimari, statik ve tesisat plan, proje ve resim, hesaplarını hazırlayan fen adamları, bunların bilcümle fenni hatalarından sorumludurlar. İlgili idarelere karşı, ihtisas ve iştigal mevzularına göre imar planına halihazır yapı ve tesisat tatbikatındaki sürveyan işlerinin yapılması ve bunların mesuliyeti bu yönetmeliğin 6. ve 7. maddelerinde yazılı fen adamlarınca deruhte edilmek üzere aldıkları işlerin tasdikli imar planlarına ve tasdikli vaziyet planına, tatbikat projelerine, mer’i kanun, tüzük, yönetmelik ve şartnamelere, fen ve sanat kaidelerine uygun olarak yaptırılmasından mükellef ve sorumludurlar. İşbu sürveyanlık hizmetlerinden dolayı sorumluluklar, mal sahibi tarafından adı ilgili idareye bildirilecek sürveyana aittir. Bu vazifeyi kabul ettiğini sürveyanın da ilgili idareye bildirmesi şarttır. İlgili idarelere karşı (ihtisas ve iştigal mevzularına göre) yapı, tesisat, harita ve bina aplikasyon işleri tatbikatını deruhte eden, bu yönetmeliğin 6., 7. ve 8. maddelerinde yazılı fen adamları, sürveyanlık hizmetleri dahil tatbikatın, tasdikli imar planına ve tasdikli vaziyet planına, projelerine, mer’i kanun, tüzük, yönetmelik ve şartnamelere, fen ve sanat kaidelerine göre yaptırılmalarından mükellef ve sorumludurlar.” Hükmü mevcuttur.

            Dosyanın incelenmesinden, Konya İli Selçuklu İlçesi, Feritpaşa Mahallesi, Kerkük Caddesi üzerinde 19LI pafta, 15148 ada, 2 parselde inşa ve iskan edilen bodrum + zemin (asma katlı) +9 normal kattan oluşan Zümrüt Apartmanının 02.02.2004 tarihinde aniden ve tamamen çökmesi sonucu davacıların oğulları-gelini ve iki torununun (yine kardeşi –yengesi ve iki yeğenlerinin) 4. kat 6 nolu 34/1765 paylı dairede göçük altında kalarak öldükleri, davalı idareye, uğradıkları maddi ve manevi zarar karşılığı, bina değeri olan 80.000.000.000.TL’nin yarısı olan 40.000.000.000.TL’nin, manevi zarar olarak da, Arife Ufacık için oğlu için 20.000.000.000.TL, Torunlarının her biri için 10.000.000.000.TL davacılar Dursunali –Mustafa ve İsmet Ufacık için kardeşlerinden dolayı her birisi adına 10.000.000.000.TL yeğenleri için her birisi adına 5.000.000.000.TL’nin tazmini talebiyle 30.04.2004 tarihinde idareye başvurdukları ve davalı idarenin 08.04.2004 gün ve 85/1145 sayılı yazısıyla talebi reddetmesi üzerine 04.06.2004 havale tarihli dilekçe ile bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

            Yukarıda da anıldığı gibi idarenin tazminle sorumlu tutulması için sorumluluk hallerinden birisinin mevcut olması ve kusura dayalı sorumluluklar da ise hizmet kusurunun sabit olması gerekir. Bu ihtilafta hizmet kusurundan söz edebilmek için ise, binanın çökmesinde idarenin hizmet kusurunun sübuta ermesi gerekmektedir. Bu sebeple, öncelikle binaların yapım ve bakımında sıfırdan başlayıp içine oturuluncaya kadar geçen evrede idarenin hukuki yetkilerinin neler olduğunun, bu yetkilerin kullanımında kusurlu davranılıp davranılmadığının, kusurlu davranış var ise bunun çökme’ye etki ve katkısının olup olmadığının ortaya konulması gerekir. Bunun yanında, binanın mühendislik bilimi yönünden, zemin seçiminden, proje aşamasına ve fiilen inşa ediliş tarzından iskan ediliş anına kadar yapılanların değerlendirilerek, çökmeye sebep olan unsurların tespit edilerek bu unsurların eksik ve yanlış oluşunda idarenin hukuki yetkisi çerçevesinde kusuru bulunup bulunmadığının ortaya konulması gerekir.

            Çöken binanın mühendislik bilimi yönünden değerlendirilmesi hukuki değil teknik bir konu olup bu konuda bilirkişilik müessesesinden yararlanılacağı kuşkusuzdur. Bu konuda mahkeme bizzat bilirkişi incelemesi yaptırabileceği gibi zorunluluk halinde talimat yoluyla başka mahkemelere bu incelemeyi yaptırır veya daha önceden yapılmış incelemeler sonucu hazırlanan raporlara itibar ederek teknik bilgilerden yararlanır.

 

                                                                               -4-          

 

            Nitekim dava konusu ihtilafta, binanın çöktüğü 02.02.2004 tarihinden günümüze kadar bir yıldan fazla zaman geçmiş olup, bina enkazı da kaldırıldığından bu aşamada yapılacak bilirkişi incelemesi amacı hizmet etmeyecektir. Bu durumda, apartmanın çöktüğü günlerde başka resmi birimlerce elde edilen belge-bilgi ve raporlara başvurmak maslahata en uygun davranış olacaktır.

            Zümrüt Apartmanının 02.02.2004 tarihinde aniden ve tamamen çökmesi üzerine, konuyla ilgili olarak Konya 3.Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/82 esasında ceza davası açıldığı ve Cumhuriyet Savcılığınca re’sen seçilen; Selçuk Üniversitesinden, Prof. Dr.İnşaat Yük. Müh. M.Yaşar Kaltakcı, Yrd. Doç. Dr. Yük. Müh. Mimar Osman Nuri Dülgerler, Yrd. Doç. Makine Müh. Faruk Köse, Yrd. Doç. Elktrik Müh. İsmail Baha ve Yrd. Doç. Jeoloji Müh. Adnan Özdemir’den oluşan teknik bilirkişi heyetince hazırlanan bilirkişi raporunda özetle; söz konusu binanın taşıyıcı sistemini oluşturan statik-betonarme projesinin hesap ve detaylarında  yapılan önemli hatalar ve yanlışlıklar ilgili ve uyulması zorunlu olan standart ve yönetmeliklere uyumsuzluklar, taşıyıcı sistem düzeni, boyutlandırma ve donatı hataları vb. binanın güvenliğini önemli ölçüde azalttığı ve binanın çökmesinde etkili olduğu, özellikle binanın göçme nedeni olan düşey yüklere karşı binanın güvenliğini önemli ölçüde etkileyen kolon ve perdelerde dikkate alındığında, güvenlik açısından en kritik olan katta, kesit boyutları açısından %43’e varan ve ortalama %38 demir donatı açısından da %75’e varan, ortalama %26 hata tespit edildiği, ayrıca, zemin ile ilgili olarak alınacak proje hesap değerleri de üst yapı ve temel hesaplarını ilgilendirdiğinden, statik betonarme proje müellifinin sorumluluğunun da olduğu, binanın göçmesinde statik-betonarme proje hatalarından kaynaklanan kusur oranının ise 3/8 olarak değerlendirilebileceği, binanın ruhsattaki inşaat alanını artıran ve taşıyıcı sistemi de yükün artış ve diğer nedenlerle etkileyen bir değişikliğin sadece mimari proje de kalmaması ilgili diğer projelere de (Statik-betonarme, sıhhi tesisat, kalorifer vb.) yapılması gerektiği, söz konusu bina için 28.12.1999 tarihinde ikinci yapı ruhsatı ekinde mimari projede yapılan asma kat ilavesinin (tadilatının) diğer hiçbir projeye özellikle statik-betonarme projeye yansıtılmadığı, yine yapının yapım aşamasında uygulama ve imalattan kaynaklanan önemli hatalar (projedeki taşıyıcı sistemin tam ve doğru olarak uygulanmaması, kesitlere, demir donatı milatına ve yerleştirme düzenine uyulmaması, detay ve işçilik hataları, malzeme ve özellikle beton kalitesinin yetersizliği vb) binanın güvenliğini önemli ölçüde azalttığı ve binanın göçmesinde çok etkili olduğu, özellikle binanın göçme nedeni olan düşey yüklere karşı güvenliğini önemli ölçüde etkileyen kolon ve perdelerde  dikkate alındığında, demir donatı alanı açısından %72’ye varan ve en kritik olan katta ortalama %28 beton basınç dayanımı açısından ise tüm binada ortalama %55 hata tespit edildiği, taşıyıcı sisteme uyulmaması (asma kat ilavesi, zemin kat tavanı ve çatı döşemesinin proje harici asmalar döşeme yapılması) demir donatı düzenine uyulmaması, donatı detaylarına ve işçiliğine gereken özenin gösterilmemesi, betonun iyi yerleştirilip sıkıştırılmaması gibi uygulanma ve imalat hatalarının da yapının güvenliği açısından önemli olduğu böylece binanın göçmesinde; uygulama ve imalatın birlikte düşünüldüğünde yapım aşamasında yapılan hatalardan kaynaklanan kusur oranının ise 5/8 olarak değerlendirildiği, sonuç olarak binanın toptan göçmesinde, statik-betonarme proje aşamasının 3/8 uygulama ve imalattan oluşan yapım aşamasının ise; 5/8 oranında etkili olduğu belirtildiği görülmektedir.    

            Dosyada mevcut Ortadoğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Can Baklaya tarafından yerinde yapılan tespit ve inceleme sonucu hazırlanan  raporda ise özet olarak; Zümrüt Apartmanının çökme nedenleri olarak; imalattan kaynaklanan

                                                                         -5-    

 

kusur ve ihmallerin, projelendirmeden kaynaklanan kusur ve ihmallerin, projelendirme dışı yapılan imalatlar ve tadilatlar, yüksek katlı binaların yeterince imalat ve projelerinin kontrol edilmemesinin gösterildiği, ayrıca çöken binanın temelinde ve zemininde çökmeye neden olacak bir sorunun görülmediğinin ifade edildiği görülmektedir.

            Söz konusu bilirkişi raporları ile dosyanın birlikte değerlendirilmesinden; çöken binanın taşıyıcı sistemini oluşturan statik-betonarme projesinin hesap ve detaylarında önemli hatalar ve yanlışlıklar bulunduğu, özellikle binanın göçme nedeni olan düşey yüklere karşı binanın güvenliğini önemli ölçüde etkileyen kolon ve perdelerde dikkate alındığında, güvenlik açısından en kritik olan katta, kesit boyutları açısından %43’e varan ve ortalama %38 demir, donatı açısından %75’e varan ortalama %26 hata tespit edildiğinin belirtildiği, ayrıca 28.12.1999 tarihinde yenilenen ruhsatta görülen ve mimari proje üzerine betonarme olarak işlenen ve  enkaz üzerinde de görülen zemin kattaki ilave asma katlara ilişkin tadilatın statik, betonarme proje hesap ve detaylarına yansıtılmadığı ilk ruhsatta 6877 m2  olan toplam inşaat alanının 7073 m2’ye çıkarıldığı, bahse konu değişikliklerin özellikle statik betonarme projesine ve diğer projelere yansıtılması gerektiği, binanın çökmesinde, uygulama ve imalattan oluşan yapım aşamasının ise 5/8 oranında etkili olduğu anlaşılmaktadır.

            Bu bağlamda, konu değerlendirilecek olursa; 3194 sayılı İmar Kanununun 22. maddesinde, yapı ruhsatı alma şartlarının düzenlendiği, buna göre; yapı sahipleri tarafından ruhsat almak için verilen dilekçeye, mimari proje, statik proje, elektrik ve tesisat projesi, resim ve hesapla röpörli veya ebatlı krokinin eklenmesi gerektiği, belediyeler veya Valiliklerce ruhsat ve ekleri incelenerek eksik veya yanlış bulunmayan yapı ruhsatı verileceği, eksik veya yanlış bulunuyorsa da, eksiklik veya yanlışlığın yazı ile bildirileceği hükmü düzenlenmiş olup, çöken Zümrüt Apartmanının yukarıda anılan bilirkişi raporun da belirtildiği üzere;  statik ve betonarme projesinde önemli eksiklik ve yanlışlık bulunmasına karşın davalı belediye tarafından, ruhsat ve ekleri (statik projesi) yeterli bir şekilde incelenip denetlenmemesi eksik ve yanlışları olan statik projeye dayanarak 04.08.1994 tarihli yapı ruhsatı düzenlenmesinde, davalı idarece verilen  hizmetin iyi yürütülmediği dolayısıyla  hizmet kusuru bulunduğu açıktır.

            İkinci olarak; söz konusu binaya yapı ruhsatı verildikten sonra; 28.12.1999 tarih ve 29.12.1994/263 numara ile yapı ruhsatının yenilendiği, bu yenilemede ruhsatta görülen ve mimari proje üzerine betonarme olarak işlenen ve bina enkazı üzerinde de görülen zemin kattaki ilave asma katlara ilişkin tadilatın (asma kat toplantı odası ve asma kat dükkan ekleri) statik-betonarme proje hesap ve detaylarına yansıtılmadığı hususu açık olup, 3194 sayılı İmar Kanununun 21. maddesinde; ruhsat alınmış yapılarda herhangi bir değişiklik yapılması da yeniden ruhsat alınmasına bağlı olduğu hükmü karşısında, Zümrüt Apartmanına 04.08.1994 tarihinde ilk ruhsat verildikten sonra, zemin kattaki ilave asma katlara ilişkin tadilat yapıldığı bunun mimari projeye yansıtıldığı, ilk ruhsatta 6877 m2 olan toplam inşaat alanının 7073 m2’ye çıkmasına ve yapılan tadilatların yeninde ruhsat alınması, ruhsat ve eklerinde dolayısıyla statik projesinde de değişiklik gerektirmesine karşın, davalı idarece verilen 28.12.1999 günlü yenileme ruhsatında, zemin kattaki ilave asma katlara ilişkin tadilatların ruhsatlandırıldığı ve toplam 7073 m2 inşaat alanı için ruhsat verildiği, ancak bahse konu değişikliklerin statik projesine de yansıtılmaması sebebiyle ruhsatlandırma  görevini gereği gibi yerine getirmeyerek de hizmet kusuru işlediğinin kabulü gerekir.

            Öte yandan, bilirkişi raporunda, uygulama ve imalat hatalarından yani binanın yapım aşamasındaki hatalardan kaynaklanan kusur oranının 5/8 olarak değerlendirildiği, binanın yapım aşamasında uygulama ve imalattan kaynaklanan önemli hatalar (projedeki taşıyıcı

                                                                                 -6-

 

sistemin tam ve doğru olarak uygulanmaması, kesitlere, demir donatı miktarına ve yerleştirme düzenine uyulmaması, detay ve işçilik hataları, malzeme ve özellikle beton kalitesindeki yetersizlik) binanın güvenliğini önemli ölçüde azalttığı dolayısıyla fen adamlarının yetki, görev ve sorumlulukları ile görev ve sorumluluklarını gereği gibi yerine getirmemeleri halinde idarenin hukuki sorumluluğunun ne olacağı, idarenin sorumluluğunun ortadan kalkıp kalkmayacağının da incelenmesi gerekmektedir.

            3194  Sayılı İmar Kanununun 30. maddesinde belirtildiği üzere; mal sahibinin müracaatı üzerine, yapının ruhsat ve eklerine uygun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin inşaat ruhsatını veren idare tarafından tespit edileceği ve mahzur görülmemesi halinde iskan ruhsatı verileceği hükme bağlanmış olmakla, idareye; yapının ruhsat ve eklerine (projelere) uygun yapıldığı ve kullanılmasında fen bakımından sakınca görülmediğinin tesbiti görevi ve sorumluluğu verilmiş bulunmaktadır.

            Fen adamlarının Yetki, Görev ve Sorumluluklarını düzenleyen ve İmar Kanununun 38. maddesine dayanılarak hazırlanan yönetmeliğin 10 maddesinde de, İmar planları ile bunların tatbikat planları, halihazır haritaları, mimari, statik ve tesisat plan proje ve resim ve hesaplarını hazırlayan fen adamlarının, bunların bil cümle fenni hatalarından sorumlu oldukları, ikinci fıkrasında ise, bu yönetmeliğin 6. ve 7. maddelerinde yazılı fen adamlarınca deruhte edilmek üzere aldıkları işlerin tasdikli imar planlarına ve tasdikli vaziyet planına, tatbikat projelerine imar-i kanun, tüzük, yönetmelik ve şartnamelere, fen ve sanat kaidelerine uygun olarak yaptırılmasından ilgili idarelere karşı da sorumlu oldukları, 11. maddesinde; fen adamlarının sorumluluklarını yerine getirmemesi halinde uygulanacak müeyyidelerin belirlendiği, 13. maddelerinde ise, fen adamlarının sicillerinin belediyelerin sicil bürolarınca tutulacağı; yine İmar Kanununun 28. maddesinde; yapının fenni mesuliyetini üzerine alan meslek mensupları yapıyı ruhsat ve eklerine uygun olarak yaptırmaya, ruhsat ve eklerine aykırı yapılması halinde durumun üç iş günü içinde ruhsat veren idareye bildirmeye mecbur oldukları hususları düzenlenmiş olup, tüm bunların değerlendirilmesinden, fen adamlarının üzerlerine aldıkları işlerden dolayı ilgili idarelere karşı sorumlu oldukları, esasen yapının ruhsat ve eklerine uygun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin tespitinin idare tarafından yapıldığı ve bu tespit üzerine yapı kullanma izni verildiği göz önüne alındığında;  fen adamlarının sorumluluğunun, idarenin vatandaşa karşı sorumluluğunu ortadan kaldırır mı bunu tartışmak gerekir.

            Yetki ve sorumluluk kesinlikle bir arada bulunması gereken iki hukuki kavramdır. Yetki olan yerde sorumluluk olmazsa keyfilik doğar, sorumluluk olan yere yetki verilmezse acizlik doğar. Bu bakış açısıyla idarenin ve fenni mesullerin sorumluluk şekillerini tespit etmek gerekirse;

            Yukarıda da açıklandığı üzere; İmar Kanunu şehirlerde yapılaşmayla ilgili her türlü yetkiyi belediyelere vermiştir. Yapının yapılacağı alanları-düzenini, yüksekliğini vb. koşulları imar planları adı altında düzenleme yetkisi belediyelere aittir. Yine plansız ve ruhsatsız yapı yapılmasını önlemek, planlı yerlere yapılacak yapıların imar çapını vermek, projelerini onaylamak bu projelere göre inşaat izni (ruhsat) vermek, inşaatın her safhasında yapıyı denetlemek ve en netice yapı bittiğinde yapıyı görerek veya görmeyerek “bu yapı plana-projeye ruhsata uygun yapılmıştır, içine oturulmasında fen ve sağlık yönünden sakınca yoktur”  demek, başka bir ifadeyle “iskan ruhsatı vermek” de belediyenin tekel arzeden yetkisindedir. Hatta iskandan sonra bile her aşamada binayla ilgili tadilat tekliflerini karara bağlayıp, projeye dolayısıyla fenne uygun tadilatlara izin vermek, izinsiz tadilatları da mühürleyip-yıkmak, yıktırmak, içine insan sokmamak yetkisi yine belediyelere aittir. Peki

                                                                                  -7-      

 

fenni mesulün varlık sebebi nedir ?  imarla ilgili belediyenin baştan sona kadar yetki sahibi olduğu belirtildi, ancak şehirlerdeki yapılaşma yoğunluğu-hızı dikkate alınınca, belediyenin ekipman ve eleman sayısının her inşaatın başında baştan sona beklemeye yetmeyeceğini de ilave etmek gerekir. İşte bu sebeple, inşaatın, projeye uygun yapılmasını sağlamak için, belediye adına yetki kullanmak üzere mali külfeti yapı sahibine ait fenni mesul atama yolu bulundu. Ancak fenni mesulü yapı sahibi belirlemekle birlikte, fenni mesul belediye adına yapıyı denetleyen ve mesuliyeti belediyeye karşı var olan bir yardımcı elemandır. Fenni mesulün görevini yapmaması ve binanın fenne aykırı inşa edilmesi belediyenin sorumluluğunu kaldırır bir unsur değildir. Çünki belediyenin, bina denetimini fenni mesule devretmesiyle, binayla ilgili tasarruf yetkisi bitmiş değildir ki, beton kalitesini, demir kalınlığını fenni mesul görmediyse ben nerede göreyim diyebilsin. Çünki, binanın en son aşamasında, insanlar içine oturmadan yine belediyeye müracaat ediyor ve belediyenin iskan ruhsatı vermesi halinde içine oturabiliyorlar. İskan ruhsatı ise yukarıda ifade edildiği gibi “oturmasında fen ve sağlığa aykırı bir durum olmadığına dair” bir belgedir. Bu sebeple belediyenin, fenni mesulden kuşku duyması halinde binanın beton kalitesi ve demir kalınlığı da dahil her unsuru kontrol ederek iskan ruhsatı verme yetkisi   mevcut. Bunun sonucunda da fenni mesulün veya müteahhidin, hata ve hileleri sözkonusuysa iskan ruhsatı vermeyerek hem kendisi sorumluluk altına girmez hem de bu yetkinin kendisine verilmesi amacına uygun hareket etmiş olacaktır.

            Nitekim dava konusu ihtilafta, bilirkişi raporlarının değerlendirilmesinden, statik projenin uygun olmadığı, yapının projenin bazı kısımlarına uygun yapılmadığı, beton ve demir standardına uyulmadığı, sonradan yapılan ilave asma katın ruhsatlandırılmakla birlikte statik projeye işlenmediği ve tüm bu unsurların birlikte çökmeye sebep olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu durumda sorumlu ve sorumluluğu yukarıdaki açıklamalar ışığında tespit edecek olursak;

            1-Statik proje, idarenin onayıyla inşaata uygulanabileceğinden, hatalı projeye  onay veren idare hizmet kusuru işlemiştir.

            2-Yapının bazı kısımlarının projeye uygun yapılmaması hukuken belediyenin, fiilen de fenni mesulün kontrolünde olan bir husustur, fenni mesulün sorumluluğu belediyeye karşı olup, vatandaşa karşı tek yetki sahibi olan belediye tüm sorumluluğun da tek sahibidir.  Dolayısıyla fenni mesul delaletiyle de olsa burada da idarenin hizmet kusuru mevcuttur. Elbette bu sorumluluk vatandaşa dönük sorumluluk olup, kusurun  sahibi olan fenni mesul veya müteahhite karşı idarenin kusur oranında sorumluluktan doğan zararı ilgililere rücü edebileceği kuşkusuzdur.

            3-Beton ve demir standardına uyulmaması da elbette fiilen fenni mesulün hukuken de belediyenin sorumluluğuna girmektedir. Yukarıda da açıklandığı gibi, fenni mesul belediye adına inşaatı denetlemekte olup, sorumluluğu belediyeye karşıdır. Dolayısıyla fenni mesulün ihmali sonucu oluşan zarardan esas yetki sahibi olan yine belediye sorumlu olacaktır. Bu yetki-sorumluluk silsilesini bilen belediye de, kuşkulandığı-güvenmediği fenni mesullerin inşaatlarını daha fazla denetleyecektir. Hatta, iskan ruhsatı aşamasında belediyenin baştan sona binayı tümden kontrol ettikten sonra ruhsat verme veya vermeme yetkisi bulunmakta olup, bu yetkisini kullanmayarak fennen sakıncalı bir binaya insanların oturmasını sağlayan belediye elbetteki tümden kusurludur.

            4-Sonradan yapılan ilave asma katın ruhsatlandırılmakla birlikte statik projeye işlenmemesi de en önemli sorumluluk sebeplerinden birisidir. Çünki, projelerdeki her tür tadilat belediyenin onayıyla uygulanabilirlik kazanır. Belediyenin onaylamadığı bir tadilat

                                                                            -8-

 

yapılamaz, yapılırsa belediye bunu mühürleyip yıkabilir. Bu sebeple belediyenin, bir tadilatı onayıp ruhsatlandırması tadilatın, fen yönünden bina bütünlüğüne zarar vermediği ve kendi kontrolü altında olduğu anlamına gelir. Oysa Zümrüt apartmanında, iskan ruhsatından sonra binanın zemin katında ilave asma kat yapılmak istenmiş ve belediyenin bilgisine sunulmuştur. Belediye de bu tadilata ruhsat vermiş ve tadilatı mimari projeye işlemiştir. Bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi bu tadilat çökmede önemli rol oynamıştır. Çünki, inşaat alanını 6877 m2’den 7073 m2’ye çıkarmıştır. Burada çok dikkat edilmesi gereken husus ise bu tadilatın statik projeye işlenmeyip mimari projeye işlenmesidir. Mimari proje bilindiği üzere binanın fiziki görünüm ve konuşlanış şeklini gösteren proje olup statik proje ise binanın zeminde dengeli oturması ve yükün dengeli dağılmasını belirleyen taşıyıcı sistemin sağlıklı oluşmasını sağlayan projedir. Bu durumda binada inşaat alanını 6877 m2’den 7073 m2’ye çıkaran bir tadilat yapılıp, üstelik bu yük binanın sadece bir kısmına-cephesine bindiği halde taşıyıcı sistem dengesinin bozulacağı düşünülmeden statik projeye bu durum işlenmiyor. Tabiî ki, tadilatın aynen statik projeye işlenmesi değildir olması gereken, bu tadilat statik projeye işlenince bozulan dengeyi tekrar sağlamak için binanın tüm taşıyıcı sisteminin yeniden elden geçirilip belli kısımlara yeni destekler konulması gerekecek bu da ek maliyet gerektirecektir. Tadilat sahibinin bunu düşünmesi anlaşılabilirse de kamu görevi yapan belediyenin, tadilatı statik projeye yansıtmadan ruhsat vermesi anlaşılabilir olmadığından, ağır hizmet kusurunun varlığı kabul edilmelidir.

            Bütün bu açıklamalar ışığında davalı idarenin hizmet kusurunun mevcut olduğu, binanın çökmesinin sebeplerinin yukarıdaki şekilde irdelenmesiyle fenni mesul ya da muteahit kusurunun, idarenin vatandaşa karşı tam kusurlu halini ortadan kaldırmadığı ve tespit edilen zararın tamamından sorumlu olması gerektiği sonucuna varılmıştır.

            Öte yandan, tüm bu açıklamalar iç hukuk unsurları yönünden idarenin sorumluluğu sabit olmakla birlikte Anayasanın 90. maddesi yoluyla iç hukukumuzun bir parçası olup, kanun üstü bir hiyerarşiye sahip olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesi sebebiyle de idarenin hizmet kusuru mevcuttur.

            Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesinde;”1-Her şahıs hususi ve ailevi hayatına, meskenine ve muhaberatına hürmet edilmesi hakkına maliktir. 2-Bu hakların kullanılmasına resmi bir makamın müdahalesi demokratik bir ceziyette ancak milli güvenlik, amme emniyeti, memleketin iktisadi refahı, nizamın muhafazası, suçların önlenmesi, sağlığın veya ahlakın ve başkasının hak ve hürriyetlerinin korunması için zaruri bulunduğu derecede ve kanunla derpiş edilmesi şartıyla vuku bulabilir.” Hükmünü düzenlemektedir. Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 nolu ek protokolünün 1. maddesinde; “Her hakiki veya hükmi şahıs mallarının masuniyetine riayet edilmesi hakkına maliktir. Herhangi bir kimse ancak amme menfaati icabı olarak ve kanunun derpiş eylediği şartlar ve devletler hukukunun umumi prensipleri dahilinde mülkünden mahrum edilebilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, emvalin umumi menfaate uygun olarak istimalini tanzim veya verilerin veyahut sair mükellefiyetlerin veyahut da para cezalarının tahsili için zaruri gördükleri kanunları yürürlüğe koymak hususunda malik bulundukları hukuka halel getirmez.” hükmüne yer verilmiştir.

            Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen devletin sorumluluğu, negatif ve pozitif sorumluluktur. Buna göre devlet (idare) kişilerin konut hakkını ihlal etmemekle yükümlü olduğu gibi ihlal edilmemesini de sağlamakla yükümlüdür. Yukarıda açıklandığı üzere, dava konusu ihtilafta devlet (idare) hem yükümlülüklerini yerine

getirmeyerek, konut hakkını ihlal etmiş, hem de fenni mesul ve müteahitin kontrolünü gereği gibi yerine getirmeyerek konut hakkını ihlal ettirmiştir.                                                

                                                                                  -9-

            Keza 1 nolu ek protokolün 1. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı içinde aynı yükümlülükler ve ihlaller burada söz konusu olmuştur.

            Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 30 Kasım 2004 tarihli Öner yıldız-Türkiye davasında; Ümraniye çöplüğünün patlaması sonucu gecekondusu çöpler altında kalıp 9 yakınını kaybeden davacının tazminat talebi kabul edilmiştir. Kararda önem  arzeden husus ise; yıkılan gece kondu ruhsatlı bile olmadığı halde ve de idarenin , gecekondu sahiplerini zaman zaman ikaz ettiği  sabit  olmasına rağmen, Avrupa İnsan Hakları mahkemesinin, hem idarenin yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucuna varması hem de mülkiyet ve konut hakkıyla irtibatlandırmasıdır. Oysa dava konusu bu ihtilafta; anılan bina bizzat idarenin onayladığı yanlış projelere göre hatta zaman zaman buna bile uyulmadan yapılmış, hem de kontrol yapılmadan iskan ruhsatı verilmiş ve en önemlisi bina statiğini bozan değişiklik idarenin bilgisi dahilinde yapılmıştır. Bu durumda,  doğan sonuçta bizzat idarenin bilgi ve  katkısı bulunmakla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. ve ek protokolün 1. maddesi uyarınca da sorumluluk doğacağı kuşkusuzdur.

            Hizmet kusuru sübuta erdikten sonra yapılması gereken ise, tazmini gereken miktarın saptanmasıdır.

            Davacılar, maddi tazminat olarak bina değeri olduğunu iddia ettikleri 80.000.000.000.TL’nin yarısını istemektedirler. Davacıların ölen bina sahiplerinin kanuni mirasçısı oldukları veraset ilamıyla sabittir. Bina değerinin tespiti içinde emlakçılar odasına ara kararı yapılarak, “binanın çöktüğü tarih itibariyle arsa değeri hariç değeri” sorulmuştur. Emlakçılar odasının 12.01.2005 gün ve 05 sayılı yazısında; anılan binanın arsa değeri hariç değerinin 80.000.YTL (80.000.000.000.TL) olduğu belirtilmiş olup, davacı talebiyle uyuştuğundan, taleple bağlı kalınarak 40.000.000.000.TL’nin davalı idareye başvuru tarihi olan 05.04.2004 tarihinden itibaren yasal faiziyle tazminine karar verilmesi gerekmektedir.

            Manevi tazminata gelince; manevi tazminat, manevi dünyada oluşan bir eksilmeyi tatmin aracıdır. Bu bağlamda taraflarda zenginleşme veya fakirleşme aracı olarak tespit edilmemelidir. Ancak bunun yanında manevi tazminat rakamı tamamen sembolik miktarda da düşünülmeyip, özellikle ağır hizmet kusurunda, hukuka aykırı hareket eden idarecilere rücu halinde caydırıcı bir rol oynayacak ağırlığı da taşımalıdır. Bunun yanında, hukuka aykırı işlem veya fiilin sebep olduğu neticeler bazen çok dramatik sonuçlar doğurup, yaşanılan elem ve ızdırabın  boyutu, insanı ömür boyu etkileyebilir. Bu sebeple de her olayın manevi tazminat rakamı aynı olmamalıdır.

            Bu bağlamda davacıların talebi değerlendirilecek olursa; idarenin tüm aşamalarda hizmet kusuru işlediği, ilave asma kat tadilatında, statik projeye işlemeden ruhsat vererek ağır hizmet kusuru işlediği sabittir. Bunun yanında anılan hizmet kusuru basit bir hukuka aykırılık sonucu doğurmamış, çok dramatik bir neticeye de sebep olmuştur. İnsanların her türlü dış tehlikeden arınıp kendini en güvende ve en huzurlu hissettikleri, Konya’nın en güvenilir –pahalı ve yeni binaları bulunan semtindeki evlerinde evlerinin sebepsiz çökmesiyle ölümle karşılaşmışlardır. Toplumsal manevi değir yüksek olan kurban bayramının 2. gününde çökme yaşanmış ve insanlar günlerce yakınlarının cesediyle mi –yaşamıyla mı karşılaşacağını düşünerek enkaz çevresinde beklemişlerdir. Enkaz çalışmalarının kazazede yakınlarında derin manevi travmalar oluşturacağı kuşkusuzdur.  Manevi tazminat talebi karşılanırken bu boyut göz ardı edilmemelidir.

            Öte yandan dava dilekçesinde her ne kadar davalılardan Mustafa Ufacık sehven iki kez yazılmış olup, bunlardan birisinin İsmet Ufacık olduğu içerikten anlaşılarak bu şekilde hüküm kurulmuştur.

            Sonuç olarak, davacı Arife Ufacık için oğlu sebebiyle 20.000.000.000.TL torunları sebebiyle her biri için 10.000.000.000.TL toplam 40.000.000.000.TL’nin,  Dursunali –Mustafa ve İsmet Ufacık için de her biri için kardeşleri sebebiyle 10.000.000.000.TL yeğenlerinden

 

                                                                            -10-

 

dolayı da her biri için 5.000.000.000.TL toplam 60.000.000.000.TL’nin idareye başvurma tarihi olan 05.04.2004 tarihinden itibaren yasal faiziyle tazminine karar vermek gerekmektedir.

            Açıklanan nedenlerle davanın KABULÜYLE, tüm davacılar yönünden ortak mirasçı sıfatiyle müştereken taleple bağlı kalınarak bina değeri karşılığı 40.000.000.000.TL maddi tazminat olarak, davacı Arife Ufacık için toplam 40.000.000.000.TL manevi tazminatın diğer davacılar Mustafa Ufacık için toplam 20.000.000.000.TL’nin Dursun Ali Ufacık için toplam 20.000.000.000.TL, Mustafa Ufacık için toplam 20.000.000.000.TL manevi tazminat olarak, hükmedilen miktar üzerinden hesaplanan toplam 11.210.000.000.TL vekalet ücretiyle aşağıda dökümü yapılan 7.608.900.000.TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, hükmedilen tazminatın tümüne idareye başvuru tarihi olan 05.04.2004 tarihinden itibaren yasal faz işletilmesine, eksik yatırılan 5.652.700.000.TL nisbi harcın davacıya tamamlattırılmasından sonra kararların tebliğine, tebliğ avansından artan kısmın istemi halinde davacıya iadesine, kararın tebliğinden itibaren 30 gün içinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere esasta oybirliğiyle, manevi tazminata faiz işletilmesinde oyçokluğuyla,  02.03.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

          BA?KAN                                        ÜYE                                                  ÜYE

OMAN ERMUMCU                   LEVENT TÜFENKÇİ                   MUSTAFA NAFİZ ACAR

            32699                                        37778                                                 37853

             (X)

 

 

 

YARGILAMA GİDERLERİ:

B.H.                :      10.100.000.TL

N.K.H.                        : 7.560.000.000.TL.

V.H.                :        1.800.000.TL.

T.G.                 :       37.000.000.TL.

TOPLAM        : 7.608.900.000.TL.

11.04.05

 

                                                                   AZLIK  OYU

 

            Manevi tazminat, maddi varlıktaki eksilmeyi değil manevi dünyada oluşan travmayı tatmin aracı olup, takdir edilen miktar da mahkemenin hüküm tarihi itibariyle uygun bulduğu rakamdır. Yasal faiz ise, maddi kayıpların, ileri tarihlerde tazmini esnasında enflasyonist yıpranmanın  giderilme aracıdır. Bu durumda, bir maddi azalma sözkonusu olmayıp, hüküm tarihinde takdir edilen rakamı ifade eden manevi tazminata yasal faiz istenilmesi müessesenin varlık sebebiyle bağdaşmaz.

            Açıklanan nedenlerle hükmün tamamına aynen katılmakla birlikte manevi tazminata yasal faiz işletilmesi kısmına katılmıyorum.

 

                                                                                                                              HAKİM 

                                                                                                                  OSMAN ERMUMCU                                                                                                                     32699     







Bu haberin geldigi yer: Imar Hukukcusu
http://www.imarhukukcusu.com

Bu haber icin adres:
http://www.imarhukukcusu.com/modules.php?name=News&file=article&sid=459