Yeni Sayfa 1
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2004/63
Karar Sayısı : 2006/94
Karar Günü : 27/9/2006
İTİRAZ
YOLUNA BA?VURAN: Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi
(E.2004/63; E.2004/64)
İTİRAZLARIN KONUSU:
1/3/1926 günlü, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 3038
sayılı Yasa ile değiştirilen 432. maddesinde yer alan “…429. maddede yazılı
halde bir aydan bir seneye kadar,…” ibaresinin Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I - OLAY
“Reşit mağdureyi zorla kaçırmak,
alıkoymak” suçundan açılan kamu davalarında itiraz konusu ibare hakkında
Cumhuriyet Başsavcılığının Anayasa’ya aykırılık iddiasını ciddi bulan Mahkeme,
iptal için başvurmuştur.
Yeni Sayfa 2
24 Mayıs 2007 PER?EMBE
Resmî Gazete
Sayı : 26531
ANAYASA MAHKEMESİ
KARARI
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2004/63
Karar Sayısı : 2006/94
Karar Günü : 27/9/2006
İTİRAZ
YOLUNA BA?VURAN: Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi
(E.2004/63; E.2004/64)
İTİRAZLARIN KONUSU:
1/3/1926 günlü, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 3038
sayılı Yasa ile değiştirilen 432. maddesinde yer alan “…429. maddede yazılı
halde bir aydan bir seneye kadar,…” ibaresinin Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I - OLAY
“Reşit mağdureyi zorla kaçırmak,
alıkoymak” suçundan açılan kamu davalarında itiraz konusu ibare hakkında
Cumhuriyet Başsavcılığının Anayasa’ya aykırılık iddiasını ciddi bulan Mahkeme,
iptal için başvurmuştur.
II - İTİRAZLARIN GEREKÇESİ
Başvuru kararlarının gerekçe bölümü şöyledir:
“…sanık
hakkında TCK’nun 429/1. maddesinin uygulanması gerekeceği, dosyada bulunan
kanıtlar mağdurenin anlatımı göz önüne alındığında, mağdurenin her hangi bir
şehvet içeren eylem gerçekleştirilmeksizin evi yakınına getirilerek serbest
bırakıldığı, bu nedenle sanık hakkında TCK’nun 432. maddesinde düzenlenen
indirim hükmünün uygulanmasının mümkün olduğu,
Sanık hakkında
uygulanması olası görülen TCK’nun 432. maddesinin kaçırma ve alıkoyma suçları
açısından isteyerek vazgeçmeyi (Faal nedameti) düzenleyen yasal bir indirim
hükmü içerdiği,
Yasa’nın bu hükmünün
‘Yukarıdaki maddelerde yazılı cürümlerden birinin faili, kaçırdığı ve alıkoyduğu
kimseyi hiçbir şehveti harekette bulunmaksızın kendiliğinden kaçırıldığı
eve veya ailesinin evine iade eder veya ailesi
tarafından alınması mümkün olan emniyetli diğer bir yere getirip serbest
bırakırsa 429’uncu maddede yazılı halde bir aydan bir seneye kadar, 430’uncu
maddede yazılı halde altı aydan üç seneye kadar, 431’inci maddede yazılı halde
bir seneden beş seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’ şeklinde iken,
Anayasa Mahkemesinin
12.04.2003 günlü Resmi Gazetede yayınlanan ve yürürlüğü Anayasanın 153 ve 2949
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Yasanın
53. maddesinin 4. ve 5. fıkraları gereğince yayından itibaren 1 yıl sonraya
ertelenmiş olması nedeniyle 12.04.2004 günü yürürlüğe giren. 26.11.2002 gün ve
2001/79 esas 2002/194 karar sayılı kararı ile maddede yer alan ‘... 430. maddede
yazılı halde altı aydan üç seneye kadar...’ bölümü iptal edilmiştir.
Yasa koyucunun Anayasa
Mahkemesince verilen 1 yıllık süre içerisinde yeni bir düzenleme yapmamış olması
nedeniyle, TCK’nun 432. maddesinde öngörülen indirim nedeni aynı yasanın 429 ve
431. maddelerinde düzenlenen suçlar açısından uygulanmakta, 430. maddede
düzenlenen ve özellikle 430. maddenin 1. fıkrasındaki suçun koruduğu hukuki
yarar ile 429 ve 431 maddelerde düzenlenen suçların koruduğu hukuki yarar aynı
olduğu halde uygulanamamaktadır. Bu durumun Anayasanın 2. ve 10. maddelerde
düzenlenen sosyal hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine aykırılık oluşturduğu
açıktır. ?öyleki;
Yasa koyucunun, hangi
eylemlerin suç sayılacağı ve bu suçlara hangi miktarda ceza verilebileceği ve
hangi önlemlerin nasıl uygulanacağını belirleme konusunda bir yetkisi ve takdir
hakkı bulunmakta ise de, Anayasanın 10. maddesi gereğince bu takdir hakkının
‘yasa önünde eşitlik ilkesine’ aykırı olarak kullanılmaması gerekir. 10. maddede
hukuksal bir eşitlik amaçlandığına, TCK’nun 429. maddesinin 1 ve 2 fıkralarında
reşit olanlar ve evli olanların, 430. maddenin 1 fıkrasında reşit olmayanların
cebir, şiddet, tehdit veya hile ile kaçırılma ve alıkonulma eylemleri yaptırıma
bağlandığına ve 431. madde, 430. maddeye gönderme yaparak bir suç düzenlemesi
yapmış olduğuna göre, tüm bu suçların hukuki konusunun aynı olduğu ve bu
hükümler ile kişi özgürlüğü yanında genel ahlakın ve aile düzeninin korunmasının
amaçlandığı açıktır. Bu durumda yasa koyucunun bu suçlardan bir bölümü için aynı
hukuki durumu ‘yani isteyerek vazgeçmeyi’ indirim nedeni olarak kabul etmesi,
diğer suçlar için ise kabul etmemesi 10. maddede öngörülen eşitlik ilkesine
aykırılık oluşturur. TCK’nun 432. maddesinin aynı hukuki konuyu düzenleyen ve
koruyan 429. maddesi açısından indirim nedeni uygulanmasını kabul etmesi ancak
aynı nedenin TCK’nun 430/1. maddesi açısından indirim nedeni olarak
düzenlenmemiş olması yasa önünde eşitlik ilkesine aykırıdır.
Bu hükmün Anayasanın 2.
maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu da açıktır. Anayasa
Mahkemesinin yukarıda belirtilen 26.11.2002 gün 2001/79 esas 2002/194 karar
sayılı kararında belirtilmiş olduğu gibi ceza yasaları Anayasanın konu ile
ilgili kuralları başta olmak üzere, ceza hukukunun genel ilkelerine. Ülkenin
genel durumuna, sosyal ve ekonomik hayatın gereksinimlerine göre saptanacak ceza
politikasına göre düzenlenmelidir. Yasa koyucunun, ceza politikasını belirlerken
Anayasanın 2. maddesinde nitelikleri, 5. maddesinde temel amaç ve görevleri
belirtilen hukuk devleti ilkesini, bu maddelerde yer alan adalet ilkesine
uygunluğu gözetmesi gerekir. Ceza önleminin amacı toplumsal barışı sağlamak
olduğuna göre Devlet, kimi suçların niteliği, işleme biçimi ve kamu düzeni için
yarattığı tehlikeyi gözeterek değişik cezalar uygulayabilir ve uygulamalıdır.
Ancak, yasaların kamu düzeninin kurulması ve korunması, kamu yaranın sağlanması
amacına yönelik olması, genel objektif ve adil kurallar içermesi ve hakkaniyet
ölçütlerine uygun olması da hukuk devleti olmanın bir gereğidir.
Bu ilkeler ışığında
değerlendirme yapıldığında. TCK’nun 432. maddesine göre reşit olmayan mağduru
rızası ile kaçıran ya da alıkoyan veya yaşı 12- 18 yaş grubunda olan bir mağduru
cebir, tehdit veya hile ile kaçıran ve alıkoyan sanık onu 432. madde de
öngörülen koşullarda iade etse bile TCK’nun 430/2. maddesinde düzenlenen durumda
6 aydan 3 yıla kadar hapis, 430/1. madde de öngörülen durumda ise 5 yıldan 10
yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılacak, oysa TCK’nun 429/1.
maddesinde düzenlenen 18 yaşını tamamlamış ve reşit olan bir mağduru, 429/2.
maddede düzenlenen evli bir kadını cebir, şiddet, tehdit ve hile ile kaçıran
kişi iade ettiğinde ise, bir aydan bir yıla kadar ceza alacak, daha az bir ceza
alması bir yana cezanın türü de sanık lehine değişecektir. Bu durum. Anayasanın
41. maddesinde öngörülen ailenin korunması ve 58. maddede düzenlenen gençlerin
korunması konusunda önlem alınması ile ilgili emredici hükümlerle aykırılık
oluşturduğu gibi, hukuka ve cezalandırma ilkelerine aykırı düşmekte, 432.
maddenin konuluş amacı ile çelişmekte ve haklı bir neden yokken suç ile ceza
arasında var olması gereken adil denge bozulmaktadır. Bu dengeyi bozan
düzenlemeler yasa koyucunun takdir yetkisi içerisinde kabul edilemez ve
Anayasanın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesine de aykırılık
oluşturur.
Bu nedenlerle. Anayasanın
432. maddesinde yer alan ‘… 429’uncu maddede yazılı halde bir aydan bir seneye
kadar ...’ bölüm, Anayasanın 2 ve 10. maddelerine aykırı görüldüğünden Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 152. maddesinin mahkememize vermiş olduğu yetkiye
dayalı olarak iptali konusunda Anayasa Mahkemesine başvurulmasına, dosyanın
onaylı bir örneğinin Anayasa Mahkemesine gönderilmesine ve Anayasanın 152/3.
maddesi gereğince dosyanın Anayasa Mahkemesinden ulaşmasından başlayarak 5 aylık
süre içerisinde Anayasa Mahkemesi kararının beklenilmesine,
…
oy birliği ile karar verildi…”
III - YASA METİNLERİ
A - İtiraz Konusu Yasa Kuralı
1.3.1926
günlü, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun itiraz konusu ibareyi de içeren 432.
maddesi şöyledir:
“Yukarıki maddelerde yazılı cürümlerden
birinin faili, kaçırdığı veya alıkoyduğu kimseyi hiç bir şehevî hakarette
bulunmaksızın kendiliğinden kaçırıldığı eve veya ailesinin evine iade eder
veyahut ailesi tarafından alınması mümkün olan emniyetli diğer bir yere getirip
serbest bırakırsa 429 uncu maddede yazılı halde bir aydan bir seneye kadar,
(...) 431 inci maddede yazılı halde bir seneden beş seneye kadar hapis cezasile
cezalandırılır.”
B - Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru
kararında, Anayasanın 2. ve 10. maddelerine dayanılmıştır.
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8.
maddesi gereğince Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIO?LU,
Ertuğrul ERSOY, Tülay TU?CU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fazıl SA?LAM, A.
Necmi ÖZLER ve Serdar ÖZGÜLDÜR’ün katılımlarıyla 21.07.2004 gününde yapılan ilk
inceleme toplantısında; dosyalarda eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine, oybirliğiyle karar verilmiştir.
V - BİRLE?TİRME KARARI
1/3/1926 günlü, 765 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun 3038 sayılı Yasa ile değiştirilen 432. maddesinde yer alan “…429 uncu
maddede yazılı halde bir aydan bir seneye kadar,…” ibaresinin iptali istemiyle
yapılan itiraz başvurusuna ilişkin 2004/64 esas sayılı davanın, aralarında
hukuki irtibat nedeniyle 2004/63 esas sayılı dava ile BİRLE?TİRİLMESİNE,
esasının kapatılmasına, esas incelemenin 2004/63 esas sayılı dosya üzerinden
yürütülmesine 21.7.2004 gününde oybirliğiyle karar verilmiştir.
VI - ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararları ve ekleri, işin
esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve
bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
Suçun işlendiği tarihten sonra 5237
sayılı yeni Türk Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesi nedeniyle, iptali istenen
kuralın lehe olup olmadığının saptanması için eski ve yeni Ceza Yasalarının
ilgili kurallarının karşılaştırılması gerekmiştir.
765 sayılı Yasa’nın iptali istenen
ibarenin de yer aldığı 432. maddesinde, failin kaçırdığı veya alıkoyduğu kimseyi
hiç bir şehevî hakarette bulunmaksızın kendiliğinden kaçırıldığı eve veya
ailesinin evine iade eder veyahut ailesi tarafından alınması mümkün olan
emniyetli diğer bir yere getirip serbest bırakırsa, bir aydan bir seneye
kadar hapis cezası öngörülmektedir.
5237 sayılı Yasanın 109. maddesine
göre kaçırma ya da alıkoyma eylemini gerçekleştiren fail, bu eylemi cebir ve
tehdit yoluyla gerçekleştirdiğinde iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasıyla
cezalandırılır. Eylemin cinsel amaçlı olarak gerçekleştirilmesi durumunda ceza
yarı oranında arttırıldığından, uygulanacak cezanın alt sınırı üç yıla
çıkmaktadır. 5237 sayılı Yasa’nın etkin pişmanlığı düzenleyen 110. maddesine
göre cezanın üçte ikisine kadarı indirileceğinden, aynı eyleme uygulanacak ceza
miktarının alt sınırı bir yıldır. Öte yandan 5237 sayılı Yasa’nın 110.
maddesine göre indirimden faydalanmak için mağdurun, suç nedeniyle soruşturmaya
başlanmadan önce serbest bırakılması gerekir. Her iki yasadaki bu kuralların
karşılaştırılmasından 765 sayılı Yasa’nın 432. maddesinin sanık lehine olduğu
sonucuna varılmıştır.
Başvuru
kararında, TCK’nin 432. maddesine göre reşit olmayan mağduru rızası ile kaçıran
ya da alıkoyan veya yaşı 12- 18 yaş grubunda olan bir mağduru cebir, tehdit veya
hile ile kaçıran ve alıkoyan sanığın onu 432. maddede öngörülen koşullarda iade
etse bile TCK’nin 430/2. maddesinde düzenlenen durumda 6 aydan 3 yıla kadar
hapis, 430/1. maddede öngörülen durumda ise 5 yıldan 10 yıla kadar ağır
hapis cezası ile cezalandırılacağı, oysa TCK’nin 429/1. maddesinde düzenlenen 18
yaşını tamamlamış ve reşit olan bir mağduru, 429/2. maddede düzenlenen evli bir
kadını cebir, şiddet, tehdit ve hile ile kaçıran kişinin, iade ettiğinde ise bir
aydan bir yıla kadar ceza alacağı, daha az ceza alması bir yana cezanın türünün
de sanık lehine değişeceği, böylece Anayasanın 41. maddesinde öngörülen ailenin
korunması ve 58. maddesinde düzenlenen gençlerin korunması konusunda önlem
alınması ile ilgili emredici hükümlere aykırılık oluşacağı, bunun da hukuka ve
cezalandırma ilkelerine aykırı düşeceği, 432. maddenin konuluş amacı ile
çelişeceği ve haklı bir neden yokken suç ile ceza arasında var olması gereken
adil dengenin bozulacağı, bu dengeyi bozan düzenlemelerin yasa koyucunun takdir
yetkisi içerisinde kabul edilemeyeceği ve Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen
hukuk devleti ilkesine de aykırılık oluşturacağı ileri sürülmüştür.
Kaçırma ve alıkoymaya
ilişkin fiiller 765 sayılı Türk Ceza Yasası’nın “Adabı Umumiye ve Nizamı Aile
Aleyhinde Cürümler” başlıklı sekizinci babının “Kız ve Kadın ve Erkek Kaçırmak”
başlıklı ikinci faslında 429. ila 434. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Türk Ceza Yasası’nın
432. maddesinde, “Yukarıdaki maddelerde yazılı cürümlerden birinin faili,
kaçırdığı veya alıkoyduğu kimseyi hiçbir şehevi harekette bulunmaksızın
kendiliğinden, kaçırıldığı eve veya ailesinin evine iade eder veyahut ailesi
tarafından alınması mümkün olan emniyetli diğer bir yere getirip serbest
bırakırsa 429 uncu maddede yazılı halde bir aydan bir seneye kadar, 430
uncu maddede yazılı halde altı aydan üç seneye kadar, 431 inci maddede yazılı
halde bir seneden beş seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır”
denilmektedir. Bu kuralla göndermede bulunulan 429. madde ile reşit olan ya da
reşit kılınan kadınların kaçırılması veya alıkonulması eylemleri yaptırıma
bağlanmıştır. Bu maddenin birinci fıkrasında reşit olan ya da reşit kılınan bir
kadının cebir, şiddet veya tehdit veya hile ile şehvet veya evlenme maksadıyla
kaçırılması ya da alıkonması eylemi cezai yaptırım altına alınmış, ikinci
fıkrasında ise kaçırılan kadının evli olması ağırlaştırıcı neden olarak kabul
edilmiştir.
Türk Ceza Kanunu’nun
432. maddesinde kaçırma ve alıkoyma suçlarında gönüllü vazgeçme hali
düzenlenmektedir. Buna göre, kaçırma ve alıkoyma suçunun faili, kaçırdığı veya
alıkoyduğu kimseyi hiçbir şehevi harekette bulunmaksızın kendiliğinden kaçırdığı
eve veya ailesinin evine iade eder veyahut ailesi tarafından alınması olanaklı
olan güvenli diğer bir yere getirip serbest bırakırsa, bu madde ile yollamada
bulunulan ve esas maddelerde yer alanlardan daha az ceza tayin edilecektir.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka
uygun, insan haklarına dayanan, varlık nedenini bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendirmekte gören, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku
tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla
kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun
da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinde olan
devlettir.
Yasa koyucu, Anayasa’nın
2. ve 5. maddelerinde öngörüldüğü üzere Anayasa’da güvence altına alınmış temel
hak ve özgürlükleri koruma yükümü çerçevesinde temel hak ihlallerini yaptırım
altına almak zorunda olduğu gibi, toplumsal ve siyasal yapıyı korumak amacıyla
da bazı temel hak ve özgürlükleri sınırlamak suretiyle suç yaratabilir. Yasa
koyucu bu çerçevede suç yaratırken koruma yükümünün gerekleriyle bağlı olduğu
gibi, yaratılan suçla kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin sınırlandırıldığı
durumda 13. maddedeki kayıtlarla bağlıdır. Yaratılan suçlara uygulanacak ceza
miktarı da Anayasa’nın konuya ilişkin kuralları başta olmak üzere, ceza
hukukunun ana ilkeleri ile ülkenin genel durumu, sosyal ve ekonomik hayatın
gereksinmeleri göz önüne alınarak saptanacak ceza politikasına göre belirlenir.
Bu nedenle Yasa koyucunun ceza politikasının, öncelikle Anayasa’nın 2.
maddesinde nitelikleri, 5. maddesinde de temel amaç ve görevleri belirtilen
hukuk devleti ilkesine ve anılan maddelerde yer alan adalet ilkesine ve 38.
maddedeki güvencelere uygun olması gerekir. Bu doğrultuda ceza önlemiyle
toplumsal barışı amaçlayan Anayasa, suçların niteliği, işlenme biçimi ve kamu
düzeni için yarattığı tehlikeyi gözeterek ne miktar ceza verileceğinin ve hangi
ceza tedbirlerinin ne yolda uygulanacağının saptanmasını yasa koyucuya
bırakmıştır.
Yasaların kamu düzeninin
kurulması ve korunması, kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması, genel,
objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi hukuk
devleti olmanın gereğidir.
İtiraz konusu kurala
göre, reşit olan veya reşit kılınan kadını kaçıran ya da alıkoyan fail ile evli
kadını kaçıran fail, onu iade ettiğinde, eylemlerin kamu düzenini bozucu etkisi
farklı olmasına rağmen, aynı ceza ile cezalandırılmaktadır. Kamu düzenini ve
aile düzenini ileri düzeyde bozması nedeniyle evli kadının kaçırılmasını daha
ağır bir yaptırıma tabi tutan yasa koyucu, cezalandırmada güttüğü amaç ile ceza
arasında gözettiği orantıyı, faal nedamet durumunda ortadan kaldırarak orantısız
bir sonuca yol açmaktadır. Bu durum hukuka ve cezalandırma ilkelerine aykırı
düşmekte ve suç ile ceza arasında bulunması gereken adil dengeyi bozmaktadır. Bu
dengeyi bozan düzenlemeler yasa koyucunun takdir yetkisi içinde
görülemeyeceğinden hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturur. Bu nedenle kural,
Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Kural Anayasa’nın 2. maddesine
aykırılık nedeniyle iptal edildiğinden, ayrıca 10. madde yönünden incelemeye
gerek görülmemiştir.
Ali GÜZEL bu görüşe katılmamıştır.
VII - SONUÇ
1.3.1926 günlü, 765 sayılı “Türk Ceza
Kanunu”nun 3038 sayılı Yasa ile değiştirilen 432. maddesinde yer alan “... 429
uncu maddede yazılı halde bir aydan bir seneye kadar, ...” ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Ali GÜZEL’in karşıoyu ve OYÇOKLU?UYLA,
27.9.2006 gününde karar verildi.
Başkan
Tülay TU?CU
Başkanvekili
Haşim KILIÇ
Üye
Sacit ADALI
Üye
Fulya KANTARCIO?LU
Üye
Ahmet AKYALÇIN
Üye
Mehmet ERTEN
Üye
Mustafa YILDIRIM
Üye
Cafer ?AT
Üye
Ali GÜZEL
Üye
?evket APALAK
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
KAR?IOY YAZISI
1 - TCK’nun 429. maddesinin önceki şekillerinde
suçun mağduru kadının evli olup olmadığı ayırt edilmemiş iken; 1953 tarihli,
6123 sayılı Kanunla değişik şeklinde mağdur kadının evli olması, cezayı
arttırıcı sebep olarak kabul edilmiştir. ?ehvet hissiyle veya evlenme maksadıyla
kaçırma veya alıkoyma suçunun her şeyden önce kişi özgürlüğünü, vücut bütünlüğü
dokunulmazlığını, maddî ve manevî varlığını koruma hakkını ihlâl edici
niteliğini göz ardı edip; evli kadının kocaya aidiyetini esas alarak; hiç
evlenmemiş veya boşanmış veya kocasının ölümü sonucu dul kalmış (bu kadın,
çocukları ile birlikte bir çekirdek aile oluşturuyor olabilir.) kadının hak ve
özgürlüklerinin, evli kadınınkinden daha az değerli olduğunu benimseyen bir
görüşten kaynaklanan bu düzenlemenin kabul edilebilir olmadığını düşünmekteyim.
Bu ayrımcı kabulün, suçtan pişmanlık halinde verilecek cezayı belirleyen 432.
maddede sürdürülmemiş olmasını da Anayasa’ya aykırı görmemekteyim.
Bu arada, kaçırma ve alıkoymaya nazaran daha
vahim olan ırza geçme suçlarında 765 sayılı TCK’nun evli olup olmama ayrımı
yapmadığını hatırlatmak isterim. 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı
TCK da böyle bir ayrıma yer vermemiştir.
2 - Pişmanlık nedeniyle ceza indirimi; sanığı
suçtan caydırmaya, suçun muhtemel kötü sonuçlarını önlemeğe, pişmanlığı
özendirmeye yönelik bir araçtır. Bu indirimin miktarının belirlenmesi, suçun
ceza artırımı veya indirimi gerektiren işleniş şekillerine göre pişmanlık
indirimlerinde farklılık yaratılıp yaratılmaması, suçun daha vahim addedilen
şekillerinde pişmanlık indiriminin daha fazla teşvik edici kılınması; bir ceza
politikası olarak mütalâa edilebilir. Bu noktada yasama organının, takdir
yetkisini aştığını, adaletsiz ve ölçüsüz davrandığını kabul etmenin mümkün
olmadığını düşünmekteyim.
3 - Anayasa Mahkemesi; TCK’nun 432. maddesinin
430. maddesindeki suçlarda faal nedamet nedeniyle yapılacak indirime ilişkin
kısmının iptaline dair 26.11.2002 gün ve E.2001/79, K.2002/194 sayılı kararında
430. maddenin 1. ve 2. fıkralarındaki ceza farklılığının 432. maddeye
yansıtılmamış olmasını Anayasa’ya aykırılık gerekçesi olarak değerlendirmemiş;
2. fıkradaki suçtan pişmanlık halinde, pişmanlık öncesi ve sonrasındaki ceza
miktarının aynı olduğunu gözeterek, bu fıkradaki suç sanığının pişmanlık
indiriminden yararlandırılmamasının Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu
gerekçesiyle iptal kararı vermiştir.
Açıklanan nedenlerle
çoğunluğun iptal yönündeki görüşüne karşıyım.
Ali GÜZEL