kamu zararı memura rucü
Tarih: 23.02.2007 Saat: 16:37
Konu:


idare hukuku

Kararın Özeti Anayasaya göre, idarelerce yargı kararının uygulanmamasından söz edilemeyeceği, yargı kararını ancak kişilerin uygulamayabileceği hk. Anayasanın 2. maddesinde; Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olduğu vurgu-lanmakta ve 138. maddesinin son fıkrasında “Yasama ve Yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştirilemez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” yolunda açık, kesin ve buyurucu bir kurala yer verilmektedir. Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yar-gılama Usulü Kanununun 4001 sayılı Kanunla değişik 28. maddesinin 1. fıkrası; Danış-tay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, en geç otuz gün içinde işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu şeklindeki kuralıyla Ana-yasanın 2. maddesinde yer alan “Hukuk Devleti” ilkesine uygun bir düzenleme getirmiş olup, 3. fıkrasında da; Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aley-hine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği hükme bağlanmıştır. Anayasanın 2. maddesinde yer alan “Hukuk Devleti” ilkesinin doğal sonucu olarak idarenin mahkeme kararlarını “aynen” ve “gecikmeksizin” uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır. Bu kural, idareye kararın tebliğ tarihinden başlayıp otuz günün dolmasına kadar süren bir uygulamama yetkisi tanıyan bir hüküm değildir. Aksine maddede kararların derhal uygulanması ilkesi benimsenmiş olup, her durumda bu sürenin otuz günü aşamayacağı, kararların uygulanması için idarelerin gereksinim duydukları sürenin nihayet otuz günle sınırlı bulunduğu hük-me bağlanmıştır. Diğer taraftan Anayasanın 11. maddesinde; Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu belirtilerek Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü kamu görevlileri yönünden tekrar ve teyit edilmiştir. Bu nedenle bir kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında, hukuk kurallarına uyulmaması hizmeti yürüten idarenin ağır hizmet kusuru işlediğini gösterir ve tazmin sorumluluğunu doğurur. Dosyanın incelenmesinden; Davacının ..... İdare Mahkemesi Üyeliğine atanması ne-deniyle bu göreve başladıktan sonra 30.11.1999 günlü dilekçesi ve lojman talep formu ile boş olan ya da boşalacak olan dairelerden birinin kendisine tahsis edilebilmesi için ..... Adli Yargı Adalet Komisyonuna başvurduğu, başvurusunun boş daire olmadığı gerekçe-siyle 13.1.2000 günlü, 11 sayılı karar ile reddedildiği, lojman tahsis talebinde bulunan hakimlerin lojman talep formundaki beyanlarına göre yapılan puanlama neticesinde Ha-kim İA’ın 54.75 puanla birinci, Hakim CE’in ise 45.1 puanla ikinci sırada yer aldığı ve bundan sonra lojmanda daire boşalması halinde puanlama sırasına göre tahsis işlemi ya-pılmasının Komisyonun 13.1.2000 günlü 12 sayılı kararı ile kararlaştırıldığı, ..... Hakimi YY’ın Komisyonun 15.7.1999 günlü 353 sayılı kararı ile tahsis edilen ..... İli ..... Mahallesi ..... Caddesindeki Adliye Lojmanının 24 no.lu dairesine taşınmayarak 25.1.2000 günlü dilekçesi ile lojman hakkından feragat etmesi üzerine 13.1.2000 günlü, 12 sayılı karar ile yapılan puanlama sonucunda birinci sırada bulunan ..... Hakimi İA’a boş olan 24 no.lu dairenin tahsisine Komisyonun 27.1.2000 günlü 36 sayılı kararı ile karar verildiği, bunun üzerine davacı tarafından ..... Adli Yargı Adalet Komisyonunun 13.1.2000 günlü ve 12 sayılı kararının, bu karara yapılan itirazın reddine ilişkin 17.2.2000 gün ve 87 sayılı kara-rın ve Hakim İA’a lojman tahsisine ilişkin kararın iptalleri istemi ile Mahkememizin E: 2000/255 sayısına kayden dava açıldığı, dava açılmasından sonraki aşamada ..... Bölge İdare Mahkemesi Başkanı CK’nın 14.4.2000 günlü dilekçesi ile lojmanın 14 no.lu daire-sini 15.4.2000 gününde boşaltacağını bildirmesi üzerine boşalan 14 no.lu dairenin Komis-yonun 20.4.2000 günlü ve 195 sayılı kararı ile davacıya tahsisine karar verildiği, Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda 20.5.2000 gün ve E: 2000/255, K: 2000/402 sayılı kararla davacının puanına göre birinci sırada olması ve dava konusu edilen karar ile Ha-kim İA’a tahsis edilen 24 no.lu dairenin davacıya tahsis edilmesi gerekirken Komisyonun 13.1.2000 günlü ve 12 sayılı kararı ile yapılan hatalı puanlamaya ve sıralamaya dayanarak 27.1.2000 günlü ve 36 sayılı Komisyon kararı ile yapılan tahsis işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu edilen puanlamaya ve lojman tahsisine ilişkin kararların iptaline hükmedildiği, anılan kararın davalı Komisyon Başkanlığına 15.6.2000 tarihinde tebliğ edildiği, davacının kararın uygulanması yönünde 13.6.2000 tarihli dilekçe vermesi ve Mahkeme kararının kendilerine tebliği üzerine Komisyon Başkanlığınca; davanın yürütüldüğü sırada davacıya lojman tahsis edildiği, ortada menfaat çatışması kalmadığından davanın da konusuz kaldığı dolayısıyla kararın uygulanma özelliği olmadığı, İdare Mahkemesi kararına göre yeniden işlem yapılmasında hem pratik açıdan yarar görülmediği hem de hukuki ve fiili imkansızlık oluştuğu, bu nedenle isteğin yerinde gö-rülmediği yolunda 22.6.2000 günlü ve 2000/321 sayılı karar verildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar davalı idarece E: 2000/255 sayılı dava açıldıktan sonra davacıya başka bir lojman tahsis edildiği ve davanın konusuz kaldığı iddia edilmekte ise de yargılamanın bu hususta dikkate alınarak devam ettirildiği ve sonuçta Hakim İA’ya tahsis edilen 24 no.lu dairenin davacıya tahsis edilmesi gerekliliği vurgulanarak tahsis işlemlerinin iptalle-rine hükmedildiği, davalı idarenin mahkeme kararını uygulama ve icaplarını yerine getir-me noktasında Anayasa ve Yasa hükümleri ile bağımlı ve zorunlu kılındığı, bu yükümlü-lüğün ancak kararın aynen uygulanmasıyla yerine getirilebileceği, davalı idarenin uyuş-mazlığı kendisi tanımlayıp buna bağlı olarak yaptığı tasarruf mahkeme kararının yerine getirilmesi olarak nitelendiremeyeceği, hareket noktasının mahkeme kararı ve bunun uygulaması olması gerektiği kuşkusuz olup, olayın belirtilen gelişimi hukuki olarak değer-lendirildiğinde Mahkememizce verilen iptal kararına ve Anayasanın yukarıda sözü edilen açık hükmüne rağmen davalı idarenin yargı kararını uygulamaktan kaçındığı ve böylelikle hizmet kusuru işlediği açıktır. Doktrinde de kabul edildiği üzere manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi tatmin aracıdır. Başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı manevi tazminatın para-sal olarak belirlenmesini zorunla hale getirmektedir. Olayın gelişimi ve sonucu ilgilinin durumu itibariyle uğradığı manevi zarara karşılık takdir edilecek manevi tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda, fakat idarenin olaydaki kusurun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde saptanması zorun-lu bulunmaktadır. Bu açıklamalar ışığında mahkeme kararı gereğinin yerine getirilmemesi suretiyle Hukuk Devleti ilkesinin zedelenmesi ve ağır hizmet kusuru işlenmiş olması göz önüne alınarak davacıya, olay nedeniyle duyduğu elem ve ızdırabı karşılayacak şekilde ve idarenin olaydaki kusurunun niteliği ve ağırlığı ölçüsünde takdiren 750.000.000 lira manevi tazminat ödenmesi gerekmektedir. Ancak idare adına verilen kararlarla ortaya çıkan ve yukarıda idarenin ağır hiz-met kusuru olarak nitelendirilen “yargı kararını uygulamama ve/veya uygulamaktan kaçınma” eyleminin, gerçekte bu konuda idare adına yetki kullanan kamu görevlileri-nin kişisel kusurlarından doğduğu açıktır. Çünkü bir hukuk devletinde, Anayasanın ve yasaların açık hükmüne karşın, hiçbir hukuki veya maddi sebep gösterilmeden bilinçli olarak sergilenen keyfi bir davranışın idareden kaynaklandığını kabul etmek olanak-sızdır. Diğer yandan davacının manevi tazminata temerrüt tarihinden itibaren yasal fa-iz işletilmesi istemi ise manevi tazminatın niteliği gereği yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle davalı idarece olayda kişisel kusuru bulunan ilgililere rücu edilmek kaydıyla davacının 750.000.000 lira manevi tazminat ödenmesi yolundaki isteminin KABULÜNE.





Bu haberin geldigi yer: Imar Hukukcusu
http://www.imarhukukcusu.com

Bu haber icin adres:
http://www.imarhukukcusu.com/modules.php?name=News&file=article&sid=43