İmar davalarında tazminat davası açma süresi nasıl hesaplanacak.
Tarih: 06.01.2009 Saat: 03:08
Konu: imar


Yargı kararının kesinleşmesinden itibaren 30 gün içinde mahkeme kararının gereğini yerine getirmeyen idareye karşı; davacının, sonraki 60 gün içinde yargı kararına göre işlem yapılmaması nedeniyle, uğradığı zararın tazmini istemiyle dava açması gerektiği hakkında.



     T.C.

D A N I ? T A Y

Altıncı Daire

Esas  No   : 2004/831

Karar No   : 2007/453

 

Özeti : Yargı kararının kesinleşmesinden itibaren 30 gün içinde mahkeme kararının gereğini yerine getirmeyen idareye karşı; davacının, sonraki 60 gün içinde yargı kararına göre işlem yapılmaması nedeniyle, uğradığı zararın tazmini istemiyle dava açması gerektiği hakkında.

 

            Temyiz İsteminde Bulunan : 1-…, 2-…3-…, 4-…, 5-…6-…, 7-…, 8-…

            Vekilleri            : Av.…

            Karşı Taraf : Buca Belediye Başkanlığı

            Vekili    : Av.

            İstemin Özeti : İzmir 3. İdare Mahkemesinin 16.10.2003 günlü, E:2002/1244, K:2003/1254 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

            Savunmanın Özeti : Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.

            Danıştay Tetkik Hakimi Yıldırım ?imşek'in Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

            Danıştay Savcısı Tülin Özgenç'in Düşüncesi : İzmir, Buca, İnönü Mahallesi … ada, … parselde kayıtlı davacıların murisine ait taşınmazı da kapsayan imar planının ve komşu … parsele verilen inşaat ruhsatının yargı kararları ile iptal edildiği halde yargı kararına uyulmaması nedeniyle oluşan 146.080.000.000,-lira maddi zararın yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılan dava sonucunda, İdare Mahkemesince, 2577 sayılı Yasanın 12. maddesi hükmü uyarınca süresi içinde açılmayan davanın süreaşımı nedeniyle reddi yolunda verilen kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

            2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinin 1. fıkrasında, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu, bu sürenin hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden itibaren başlayarak otuz günü geçemeyeceği hükme bağlanmış olup, aynı maddenin 3. fıkrasında, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açabileceği, hükmüne yer verilmiştir.

            2577 sayılı Yasanın yukarıda belirtilen hükümlerinde, bu maddeye göre açılacak davaların tabi olacağı süre gösterilmediği gibi, mahkeme kararının uygulanmasını sağlamak için ilgililerin idareye başvurmalarına gerek olup olmadığı, gerek varsa bunun ne kadar süre içinde yapılabileceği hususu da madde hükmünde belirtilmemiştir. Her ne kadar maddenin birinci fıkrasında otuz günlük bir yerine getirme süresi öngörülmekte ise de, bu sürenin  doğrudan kararı uygulamakla görevli olan idareye yönelik olduğu kuşkusuzdur.

            Hukuka bağlı bir idarenin ilgililerin başvurusuna gerek kalmadan karar gereğini yerine getirmesi bir görev  ve zorunluluktur.

            Kararın yerine getirilmemesi nedeniyle açılacak davalarda idari yargılama usulü kanununda özel bir süre hükmü bulunmamakla beraber; 10 yıllık zamanaşımı süresinin, burada da uygulanması gerekmektedir.

            Dolayısıyla ilgililerin, idari yargı yerince verilen bir kararın uygulanması istemiyle on yıllık zamanaşımı süresi içinde idareye başvurarak bu kararın uygulanmasını istemeleri, bu isteklerinin reddi üzerine 2577 sayılı Yasanın 10. maddesinde belirtilen süre içinde dava açmaları olanaklıdır.

            Dava konusu uyuşmazlıkta, İdare Mahkemesince verilen 1.10.1991 tarih ve K:91/1034, K:91/1035 sayılı iptal kararlarının Danıştay 6.Dairesinin 12.11.1992 ve 11.11.1992 tarihli kararları ile onandığı, davacıların karar gereğinin yerine getirilmesi istemiyle 15.7.2002 tarihinde davalı idareye yaptıkları başvurunun 20.8.2002 tarihinde reddi üzerine 30.9.2002 tarihinde dava açıldığı görülmektedir.

            Bu durumda 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde davalı idareye yapılan başvuruya verilen cevap üzerine 2577 sayılı Yasanın 10.maddesinde öngörülen süre de açılan davanın esasının incelenmesi gerekirken, davanın süreaşımı nedeniyle reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.

            Açıklanan nedenle, temyize konu kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

            Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

            Duruşma yapılmasına gerek görülmedi.

            Dava, İzmir, Buca, İnönü Mahallesi, … ada, … parsel sayılı, davacıların murisine ait taşınmazı da kapsayan imar planının ve komşu … sayılı parsele verilen inşaat ruhsatının yargı kararı ile iptal edildiği halde yargı kararına uyulmaması nedeniyle oluşan 146.080.000.000 (146.080 YTL) lira maddi zararın yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, dosyanın incelenmesinden, davacıların murisine ait uyuşmazlık konusu taşınmazı da kapsayan Islah İmar planının Mahkemelerinin 1.10.1991 günlü, E:1990/228, K:1991/1035 sayılı kararı ile iptal edildiği anılan kararın Danıştay Altıncı Dairesinin 11.11.1992 günlü, E:1991/4452, K:1992/4156 sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği, bakılan davanın ise 30.9.2002 gününde açıldığı, bu durumda yargı kararının kesinleştiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davasının açılması gerektiği, bu süre geçirildikten sonra 30.9.2002 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

            Dosyanın incelenmesinden İzmir 3. İdare Mahkemesince verilen 1.10.1991 günlü, E:1990/227, K:1991/1034 ve E:1990/228, K:1991/1035 sayılı iptal kararlarının Danıştay Altıncı Dairesinin 12.11.1992 günlü, E:1991/4448, K:1992/4250 sayılı ve 11.11.1992 günlü, E:1991/4452, K:1992/4156 sayılı kararları ile onandığı, davacıların karar gereğinin yerine getirilmesi istemiyle 15.7.2002 tarihinde davalı idareye başvurdukları, bu başvurunun 20.8.2002 gününde reddi üzerine 30.9.2002 tarihinde davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

            Dava konusu olayda uyuşmazlık; İdare Mahkemesince verilen ve kanun yollarından geçerek kesinleşen bir iptal kararının gereğinin davalı idarece yerine getirilmemesinden doğan bir tazminat isteminden kaynaklanmaktadır.

            2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Kararların Sonuçlarını " düzenleyen 28. maddesinin 1. fıkrasında Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu, bu sürenin hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemeyeceği hükme bağlanmış olup, aynı maddenin 3. fıkrasında Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği, hükmüne yer verilmiştir.

            Olayda ıslah imar planının davacı parseline ilişkin kısmı ile komşu parsele verilen inşaat ruhsatı idare Mahkemesince iptal edildiğine, bu karar Danıştay'ca onandığına göre, idarece yukarıda anılan 28. madde hükmü uyarınca en son Danıştay onama kararının kendilerine tebliğinden itibaren 30 gün içinde iptal kararının gereğinin yerine getirilerek işlem tesis edilmesi gerektiği, ancak idarece bu maddeye uygun hareket edilmediği görülmektedir. Bu durumda, davacının 30 gün içinde mahkeme kararı gereğini yerine getirmeyen idareye karşı sonraki 60 gün içinde iptal kararına göre işlem yapılmaması nedeniyle uğradığı zararın tazmini istemiyle dava açması gerekirken, bu süre geçirilerek, aradan uzunca bir zaman geçtikten sonra 15.7.2002 tarihinde idare mahkemesi kararının gereğinin yerine getirilmesi yolundaki başvuruya 20.8.2002 tarihinde idarece verilen cevap üzerine 30.9.2002 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunmaktadır.

            Açıklanan nedenlerle temyize konu İzmir 3. İdare Mahkemesinin 16.10.2003 günlü, E:2002/1244, K:2003/1254 sayılı kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA, fazladan yatırılan 15,30 YTL harcın temyiz isteminde bulunana iadesine, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 30.1.2007 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

 

KAR?I OY

            2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinde bu maddeye göre açılacak davaların tabi olacağı süre gösterilmediği gibi, mahkeme kararının uygulanmasını sağlamak için ilgililerin idareye başvurmalarına gerek olup olmadığı, gerek varsa bunun ne kadar süre içinde yapılabileceği hususu da madde hükmünde belirtilmemiştir. Her ne kadar maddenin 1. fıkrasında otuz günlük bir yerine getirme süresi öngörülmekte ise de, bu sürenin doğrudan kararı uygulamakla görevli olan idareye yönelik olduğu açıktır. Hukuka bağlı bir idarenin ilgililerin başvurusuna gerek kalmadan karar gereğini yerine getirmesi bir görev ve zorunluluktur. Kararın yerine getirilmemesi sebebiyle açılacak davalarda İdari Yargılama Usulü Kanununda özel bir süre hükmü bulunmamakla beraber; 10 yıllık genel infaz zamanaşımı süresinin, burada da uygulanması gerekmektedir. Bu itibarla ilgililerin, idari yargı yerince verilen bir kararın uygulanması istemiyle 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde idareye başvurarak bu kararın uygulanmasını istemeleri, bu istemlerinin reddi üzerine 2577 sayılı Yasanın 10. maddesinde belirtilen süre içinde dava açmaları mümkündür.

            Bu durumda 10 yıllık infaz zamanaşımı süresi içinde davalı idareye yapılan başvuruya verilen cevap üzerine 2577 sayılı Yasanın 10. maddesinde öngörülen süre de açılan davada süre aşımı bulunmadığından temyiz isteminin kabul edilerek mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

 

 

KAR?I OY

            X - Anayasanın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin hukuk devleti olduğu vurgulanmakta ve 138. maddesinin son fıkrasında "Yasama ve Yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiç bir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez." yolunda açık, kesin ve buyurucu bir kurala yer verilmektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinin 1. fıkrasında da Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, gecikmeksizin  işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu belirtilerek Anayasanın 2. maddesinde yer alan "hukuk devleti" ilkesine uygun bir düzenleme getirmektedir. Söz konusu ilke karşısında, idarenin maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını aynen ve gecikmeksizin uygulamak zorunda olduğu açıktır. İdarenin mahkeme kararlarını yerine getirmekten kaçınması veya icrada gecikmesi yolundaki davranışı süregelen bir tutumu ifade ettiğinden ve mahkeme kararı zamanın geçmesi ile uygulanması gerekliliğini ve etkisini yitirmeyeceğinden bu halin doğurduğu zararların talep ve dava edilmesini bir süreyle sınırlamak mümkün değildir. Her ne kadar 2577 sayılı Yasanın 28. maddesinde otuz günlük bir yerine getirme süresi öngörülmekte ise de, bu sürenin doğrudan kararı uygulamakla görevli olan idareye yönelik olduğu açık olup anılan maddeye göre açılacak davaların tabi olacağı süre gösterilmemiştir. İptal kararlarının yerine getirilmemesi hali ne kadar uzun sürerse sürsün, bu durum iptal kararının idare tarafından yerine getirilmesi sorumluluğunu sona erdirmez. Bu itibarla yargı kararına göre işlem tesis etmeyen veya eylemde bulunmayan idareye tazminat talebiyle yapılacak başvurunun reddi yada isteğin reddedilmiş sayılmasını gerektirecek idare davranışından itibaren 2577 sayılı Yasanın 7. maddesinde öngörülen sürede dava açılması gerekmektedir.

            Bu durumda, davacıların karar gereğinin yerine getirilmesi istemiyle 15.7.2002 tarihinde davalı idareye yaptıkları başvurunun 20.8.2002 gününde reddi üzerine 30.9.2002 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunmadığından temyiz isteminin kabul edilerek mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.



            2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Kararların Sonuçlarını " düzenleyen 28. maddesinin 1. fıkrasında Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu, bu sürenin hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemeyeceği hükme bağlanmış olup, aynı maddenin 3. fıkrasında Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği, hükmüne yer verilmiştir.





Bu haberin geldigi yer: Imar Hukukcusu
http://www.imarhukukcusu.com

Bu haber icin adres:
http://www.imarhukukcusu.com/modules.php?name=News&file=article&sid=1714