Deprem nedeniyle hasar tespiti konusunda Danıştay'ın içtihat kararları
Tarih: 17.12.2008 Saat: 21:20
Konu: imar


 Deprem nedeniyle hasar tespiti konusunda Danıştay'ın içtihat kararları için tıklayınız.



Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2007

5198

2006

1985

15/05/2007

 

KARAR METNİ

KONUTU A?IR HASARLI OLARAK TESPİT EDİLEN VE BU TESPİT İ?LEMİNE KAR?I İTİRAZ ETMEYEREK, HAK SAHİPLİ?İ İÇİN TALEP VE TAAHHÜTNAME VEREN VE HAK SAHİBİ KABUL EDİLEN DAVACININ A?IR HASARLI KONUTUNUN, 7269 SAYILI YASA'NIN 13. MADDESİ UYARINCA YIKILMASI YOLUNDA TESİS EDİLEN İ?LEMDE HUKUKA AYKIRILIK BULUNMADI?I HK.


Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : Bingöl Valiliği
Karşı Taraf (Davacı) : ?
Vekili : Av. ?
İsteğin Özeti : Dava, 1.5.2003 tarihinde Bingöl İli ve çevresinde meydana gelen depremde konutu ağır hasarlı olarak tespit edilen davacı tarafından, konutunun 7269 sayılı Yasanın 13. ve 14. maddeleri uyarınca yıktırılması yolundaki Bingöl Valiliği Bayındırlık İl Müdürlüğü işleminin; daha önce yapılan bildirim sonucunda hasarlı konutunu yeniden inşa ederek tehlikeyi giderdiği ve oturmaya elverişli hale getirdiği ileri sürülerek iptali istemiyle açılmıştır. Elazığ İdare Mahkemesi 30.12.2005 günlü, E:2005/691, K:2005/959 sayılı kararıyla; 7269 sayılı Yasanın 13. maddesinde, afete uğrayan bölgede gördüğü hasar bakımından yıktırılması gereken binalar hakkında, hasar tespit raporlarının dışında, hasarlı binanın yıktırılması gerektiğine dair o il ve ilçenin en büyük mülki amirine ayrı bir rapor verileceği ve bu makamlarca böyle binaların derhal boşaltılacağı hükmünün yer aldığı, dava konusu işlem ile davacı üzerinde kesin ve yürütülebilir bir etki doğuracak nitelikte yıkım işlemlerine başlandığına ilişkin bir bildiri yapılmasına rağmen 7269 sayılı Yasanın 13. maddesinde belirtilen usule uygun olarak yıkıma ilişkin düzenlenen ve en büyük mülkiye amirine sunulan ayrı bir rapor ile mahallin en büyük mülkiye amirinin emri bulunmadığı gerekçesiyle hukuka ve mevzuata aykırı dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Davalı idare tarafından, mahkeme kararının usul ve yasa hükümlerine aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi : Hakan Baş
Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi : Davacıya ait yapının yıktırılması için yıkıma uygun hale getirilmesi gerektiği yolunda tesis edilen işlemi iptal eden İdare Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair 7269 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin (a) bendinin birinci paragrafında, yapılacak işlemlere esas olmak üzere İmar ve İskan Bakanlığınca kurulacak fen kurulları tarafından, afetin meydana geldiği arazinin durumu ile bütün yapılar ve kamu tesislerinin incelenerek hasar tesbit raporu düzenleneceği, aynı maddenin 574 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik üçüncü paragrafında, arazinin tehlikeli durumu ve binaların gördüğü hasar bakımından yıktırılması ve boşaltılması gerekenler hakkında o il ve ilçenin en büyük mülkiye amirine ayrı bir rapor verileceği, bu makamlarca böyle binaların derhal boşalttırılacağı, yıkılması gerekenler için en çok 3 gün süre verilerek tehlikenin giderilmesinin sahiplerine bildirileceği, ...mal sahibi veya vekilinin bu bildiriye karşı 3 gün içinde yetkili idare kurullarına itiraz edebileceği,idare kurullarınca bu itirazın en geç 3 gün içinde incelenip karara bağlanacağı,süresinde itiraz olunmayan,yahut itiraz olunup da idare kurullarınca yıkılması onaylanan binaların mal sahibince yıkılmadığı takdirde.mahallin en büyük mülkiye amirinin emri ile yıktırılacağı yolunda hüküm öngörülmüştür.
Olayda,Bingöl İli ve civarında 1.5.2005 tarihinde meydana gelen
deprem sonucu davacıya ait yapının idarece ağır hasarlı olarak tesbit edildiği ve bu tesbit üzerine yapılan başvuru nedeniyle hak sahibi kabul edildiği,ancak hasar durumu ağır hasarlı olarak kesinleşen yapının sahibince yıkılmamış olması nedeniyle yıkımının gerçekleştirilmesi için yıkıma uygun hale getirilmesi yolunda dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşıldığından,dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Öte yandan,depremde ağır hasar gören ve bu işleme karşı itiraz edilmeyerek kesinleşen yapının yıktırılması zorunlu olup,ortada işlemin iptalini gerektirir nitelikte bir sebebin varlığından sözetme olanağı da bulunmamaktadır.
Belirtilen nedenlerden dolayı temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dava, ağır hasarlı konutların 7269 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yıktırılması yolundaki Bingöl Valiliği Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 13. maddesinin (a) fıkrasında, Yapılacak işlemlere esas olmak üzere İmar ve İskan Bakanlığınca kurulacak fen kurulları tarafından, afetin meydana geldiği arazinin durumu ile bütün yapılar ve kamu tesisleri incelenerek, hasar tespit raporu düzenleneceği, arazinin tehlikeli durumu ve binaların gördüğü hasar bakımından yıktırılması ve boşaltılması gerekenler hakkında, o il ve ilçenin en büyük mülkiye amirine ayrı bir rapor verileceği, bu makamlarca böyle binaların derhal boşaltılacağı, yıkılması gerekenler için en çok 3 gün süre verilerek tehlikenin giderilmesinin sahiplerine bildirileceği, mahallinde sahibi bulunmadığı takdirde durumun mahalli vasıtalarla ilan edilmek suretiyle, bildirinin yapılmış sayılacağı, mal sahibi veya vekilinin, bu bildiriye karşı 3 gün içinde yetkili idare kurullarına itiraz edebileceği, İdare kurullarının bu itirazı en geç 3 gün içinde inceleyip karara bağlayarak süresinde itiraz olunmayan yahut itiraz olunup da idare kurullarınca yıkılması onaylanan binaları mal sahibi yıkmadığı taktirde bu binalara el konularak yıkma parası yıkıntıdan elde edilecek malzeme bedelinden ödenmek üzere, mahallin en büyük mülki amirinin emri ile yıktırılacağı hükmüne yer verilmiştir.
Anılan düzenleme ile ağır hasarlı yapılar bakımından, kişilerin can ve mal güvenliğinin sağlanması amaçlanmış ve hasar tespit raporları sonrasında hak sahipliği işlemleri yapılmadan önce bu durumda olan binaların derhal boşalttırılması ve yıkım içinde 3 gün süre verilmek suretiyle çevre için tehlike oluşturan yapılardan kişilerin zarar görmesi önlemek istenmiştir. Yıkım ve boşaltma işlemleri için ayrı bir rapor verilmesi işin aciliyetinden kaynaklanmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, 1.5.2003 tarihinde Bingöl İli ve çevresinde meydana gelen deprem nedeniyle davacının sahip olduğu konutta ağır hasar oluştuğunun tespit edildiği, davacının hasar tespitine karşı bir itirazının olmadığı, aksine bu hasar tespitine bağlı olarak hak sahibi kabul edilmek için talep ve taahhütname verdiği, mahalli hak sahipliği inceleme komisyonu kararı ile hak sahibi kabul edildiği ve kalıcı konutunu teslim aldığı, deprem tarihinden kısa bir süre sonra mahalline gönderilen yazı ile ağır hasarlı konutların yıkımı için bildiri yapıldığı, daha sonra 2005 yılında yıkım firmasına teslim edilen ağır hasarlı konutların boşaltılarak yıkımlarının yapılması için gerekli güvenlik önlemlerinin alınması amacıyla tesis edilen işlemin davacıya tebliği üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Görüleceği üzere, binaların gördüğü ağır hasarlar nedeniyle deprem tarihinden sonra ağır hasarlı olarak tespit edilen konutların yıkımı için mahalline bildirilen işlemin devamı niteliğinde olan dava konusu işlemde, kesinleşen ağır hasar tespitlerine bağlı ve bu tespitlerin doğal bir sonucu olarak ağır hasarlı binaların yıktırılmasının gerekliliği karşısında, hukuka ve mevzuata aykırı bir yön bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, davacı tarafından daha önce yapılan bildirim sonucunda hasarlı konutunu yeniden inşa ederek tehlikeyi giderdiği ve oturmaya elverişli hale getirdiği iddia edilmekte ise de; Bingöl İli ve çevresinin 1. derece
deprem kuşağında bulunması ayrıca heyelana maruz bölge olması ve konut yapılan yerin Bayındırlık ve İskan Bakanlığının 30.11.1982 gün ve 14385 sayılı olur ile iskana yasak bölge ilan edilmesi nedeniyle bu iddiaya itibar edilmesi mümkün değildir.
Bu durumda, kesinleşen ağır hasar tespitine bağlı olarak tesis olunan yıkım işleminde mevzuata aykırılık bulunmadığından, anılan işlemin iptali yolundaki temziye konu mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile Elazığ İdare Mahkemesinin 30.12.2005 günlü, E:2005/691, K:2005/959 sayılı kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 15.5.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
(DAN-DER; SAYI:116)

 

 

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2004

2026

2001

4552

30/04/2004

 

KARAR METNİ

DEPREMDE YAKINLARINI KAYBETMELERİ NEDENİYLE U?RADIKLARINI İLERİ SÜRDÜKLERİ MANEVİ ZARAR, İDARENİN "OLUMSUZ EYLEMİNDEN" KAYNAKLANDI?INDAN, İDARE MAHKEMESİNCE 2577 SAYILI YASANIN 13. MADDESİ UYARINCA DAVANIN SÜRESİ İÇİNDE AÇILIP AÇILMADI?ININ DE?ERLENDİRİLMESİ GEREKİRKEN, ANILAN YASANIN 11. MADDESİ UYARINCA DAVANIN SÜRE A?IMI NEDENİYLE REDDEDİLMESİNDE HUKUKA UYARLIK GÖRÜLMEDİ?İ HK.


Temyiz İsteminde Bulunan (Davacılar) : ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf (Davalı) : Başbakanlık
İsteğin Özeti : 17.8.1999 tarihinde meydana gelen
deprem nedeniyle ? ili, ?, ? mevkii, ? Sitesinde bulunan konutların yıkılması sonucu yakınlarını kaybeden davacılar tarafından, davalı idarenin kurtarma faaliyetlerinde ve koordinasyon çalışmalarında yetersiz kaldığı, bu nedenle büyük bir manevi çöküntü yaşadıkları öne sürülerek 6 milyar manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davada, Bursa 2. İdare Mahkemesince, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 12 ve 11. maddeleri uyarınca incelenen olayda, kurtarma faaliyetlerinin yetersizliği sonucu uğranılan zararın idarenin doğal afetlere karşı plan ve programının olmaması, diğer bir ifadeyle önceden hazırlanmış idari düzenlemelerinin bulunmamasına dayandırıldığı, dolayısıyla idarenin bu nitelikteki yükümlülüklerinin zamanında yerine getirilmemesi nedeniyle kurtarma faaliyetlerinde yetersiz duruma düşmesi sonucu oluşan zararın temelinde idari işlemlerin yattığı ve bunun da deprem ile ortaya çıktığı, bu itibarla 17.8.1999 tarihinden itibaren işlemeye başlayan 60 günlük dava açma süresi içinde dava açılması veya 2577 sayılı Yasanın 11. maddesi uyarınca aynı süre içinde davalı idareye başvurulması gerekirken, bu süre geçirildikten çok sonra yapılan başvuru üzerine açılan davanın süre aşımı nedeniyle incelenme olanağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen 22.3.2001 gün ve E:2001/188, K:2001/247 sayılı kararın bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : Abdurrahman ?imşeksoy
Düşüncesi : 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde yakınlarını kaybeden davacıların, davalı idarenin kurtarma faaliyetlerinde yetersiz kalması ve bu nedenle zamanında ve gereği gibi müdahalelerde bulunmaması nedeniyle uğradıkları ileri sürülen manevi zararın, idari işlemden değil idari eylemden kaynaklandığı anlaşıldığından, idare mahkemesince 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca davanın süresinde açılıp açılmadığı hususunun değerlendirilmesi gerekeceğinden, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Handan Yağuş
Düşüncesi : 17.8.1999 tarihinde meydana gelen
deprem nedeniyle ?, ?, ? mevkii, ? sitesinde bulunan konutun yıkılması sonucunda eşini kaybeden davacı, kurtarma faaliyetleri ve koordinasyonda yetersiz kalındığını ileri sürerek 6.000.000.000 lira manevi zararın tazmini istemiyle açtığı davayı süre aşımı nedeniyle reddeden İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13. maddesi idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerekir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek halinde altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabilir hükmünü getirmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde idarenin kurtarma faaliyetlerinde koordinasyonlu bir çalışma yapamaması dolayısıyla bu eylemi nedeniyle de can ve mal kaybına neden olunması nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunulduğu anlaşıldığından dava açma süresinde 2577 sayılı yasanın 13. maddesi hükmünün nazara alınması gerekmektedir.
Bu durumda ise davanın yasal süresi içinde açıldığı anlaşıldığından, davayı süre aşımı nedeniyle reddeden temyize konu idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü kanununun 13. maddesinde, "idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka bir suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirmesini istemeleri gereklidir.
Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabilir" hükmü yer almaktadır.
Anayasa'nın 125. maddesinin 1. fıkrasında, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında; idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
Bir idari işlem veya bir idari sözleşmenin uygulanması durumunda olmayan, idarenin her türlü faaliyetlerinden veya hareketsiz kalmasından, araçlarının kullanımından, taşınır ve taşınmaz mallarının veya tesislerinin işletilmesinden dolayı oluşan zararları idari eylem sonucu oluşan zarar ve buna yolaçan eylemi de sonuç olarak idari eylem kavramı içerisinde kabul etmek gerekir.
Olayda davacıların, depremde yakınlarını kaybetmeleri nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri manevi zararı, davalı idarenin deprem sonrasında yapması gereken kurtarma faaliyetlerinin ve koordinasyon çalışmalarının yetersizliğine dayandırdıkları, dolayısıyla manevi zarar, söz konusu hizmetlerin geç veya hiç işlememesi şeklinde oluşan fiil ve hareketlerle somutlaştığından, bu şekilde oluştuğu ileri sürülen zararın idari işlemlerden değil, idari eylemlerden kaynaklandığı sonucuna ulaşılmaktadır. Durum böyle olunca, olayda idarenin hareketsizliği söz konusu olmakta ve böylelikle öğretide de kabul edildiği gibi, idarenin bu hareketsizliğinin "olumsuz eylem" olarak kabulü gerekmektedir.
Bu durumda, uğranıldığı ileri sürülen manevi zararın, idarenin olumsuz eyleminden kaynaklandığı sonucuna ulaşıldığından, idare mahkemesince 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca davanın süresi içinde açılıp açılmadığının değerlendirilmesi ve bu sonuca göre uyuşmazlığın çözümü yoluna gidilmesi gerekirken, davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle Bursa 2. İdare Mahkemesinin 22.3.2001 gün ve E:2001/188, K:2001/247 sayılı kararının bozulmasına 30.4.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-KAR-DER; SAYI: 5)


 

 

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2006

3901

2006

289

07/07/2006

 

KARAR METNİ

AFETE MARUZ KALAN BİR GAYRİMENKULÜN EMLAK VERGİSİ MUAFİYETİNDEN YARARLANABİLMESİ İÇİN, AFETİN "TOPLUMUN GENELİNİ ETKİLEYECEK DERECEDE" OLMASI GEREKTİ?İ, DAVACIYA AİT GAYRİMENKULÜN ÇIKAN YANGINDA OTURULAMAYACAK DERECEDE HASAR GÖRMESİ BU KAPSAMDA DE?ERLENDİRİLEMEYECE?İNDEN, SÖZ KONUSU GAYRİMENKUL İÇİN MUAFİYET BELGESİ VERİLMEMESİ YOLUNDAKİ İ?LEMDE MEVZUATA AYKIRILIK GÖRÜLMEDİ?İ HK.

 


Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : İstanbul Valiliği
Karşı Taraf (Davacılar) : 1- ? 2- ? 3- ?4- ? 5- ?
Vekili : Av. ?
İsteğin Özeti : Dava, davacıların 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 5. maddesindeki muafiyetten yararlanmak amacıyla maliki oldukları gayrimenkulün yandığı ve afete maruz kaldığı hakkında belge verilmesi yolundaki taleplerinin reddine dair işlemin iptali istemiyle açılmıştır. İstanbul 1. İdare Mahkemesi 31.1.2005 gün ve E:2005/27, K:2005/72 sayılı kararıyla; dosyanın incelenmesinden, davacılara ait "?"da bulunan binanın 28.7.2000 tarihinde çıkan yangın sonucunda tamamen yandığı ve acilen yıkılması gerektiğinin Zeytinburnu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/230 D. İş sayılı tespit davası nedeniyle düzenlenen raporla tespit edilmesi üzerine davacılar tarafından, sözkonusu binanın, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununda belirtilen "Emlak Vergisi muafiyeti" kapsamına alınması amacıyla yapılan başvurularının, davalı idarece, yangının genel afet kapsamında değerlendirilmesinin yasal açıdan mümkün olmadığı belirtilmek suretiyle reddine dair dava konusu işlemin tesis edildiğinin anlaşıldığı, olayda, davalı idarece, her ne kadar yangının genel afet kapsamında değerlendirilemeyeceği ileri sürülmekte ise de, anılan Kanunun incelenmesinden, Kanunun birinci tümcesinde belirtilen "veya yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetlerle zarar gören şeklindeki" ibaresi karşısında, esasen sadece tabii afet değil, bu olayların münferiden meydana gelmesinin yeterli görüldüğü sonucuna varıldığından, aksi yönde tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal etmiştir. Davalı idare tarafından, usul yönünden, davacıların ilk müracaatları üzerine davalı idarece verilen cevap üzerine davanın süresinde açılmadığı, esas yönünden ise, söz konusu yangın olayının 7269 sayılı Kanun kapsamına girmediği ileri sürülerek kararın bozulması istenilmiştir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Ahmet Pesen
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun "Geçici muaflıklar" başlıklı 5. maddesinin (c) bendinde,
deprem, su basması, yangın gibi tabii afetler sebebiyle binaları yanan, yıkılan veya kullanılmaz hale gelen veya yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri (Deprem hariç) afetlerle zarar görmesi muhtemel yerlerdeki binaların vergi mükellefleri tarafından afetin vukubulduğu veya afete maruz bulunduğunun yetkili kuruluşça tebliği tarihinden itibaren en geç 5 yıl içinde afetin vuku bulduğu yerde veya kamu kuruluşlarınca gösterilen yerlerde inşa edilen binaların inşalarının sona erdiği yılı, kamu kuruluşlarınca ilgili kanunlarına göre inşa olunup hak sahiplerine teslim edilen binaların devredildikleri yılı takip eden bütçe yılından itibaren 10 yıl süreyle geçici muafiyetten faydalandırılacağı, muafiyetten faydalanacak mükelleflerin, İmar ve İskan Bakanlığından veya bu Bakanlığın yetkili kıldığı kuruluşlardan afete maruz kaldıklarına dair alacakları bir belgeyi vergi dairesine ibraz etmeye mecbur oldukları belirtilmiştir.
Öte yandan, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 1. maddesinde,
deprem (Yer sarsıntısı), yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetlerde; yapıları ve kamu tesisleri genel hayata etkili olacak derecede zarar gören veya görmesi muhtemel olan yerlerde alınacak tedbirlerle yapılacak yardımlar hakkında bu kanun hükümlerinin uygulanacağı, afete uğrayan meskun yerlerin büyüklüğü o yerin tamamında veya bir kesiminde yıkılan, oturulamaz hale gelen bina sayısı, zarar gören yapı ve tesislerin genel hayata etki derecesinin, mahallin ekonomik ve sosyal özelliklerinin, zararın kamuoyundaki tepkisinin, normal hayat düzenindeki aksamaların ve benzeri hususların gözönünde tutulmak suretiyle afetlerin genel hayata etkililiğine ilişkin temel kuralların, İçişleri ve Maliye Bakanlıklarının mütalaaları da alınarak İmar ve İskan Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle belirtileceği, yukarıda yazılı afetlerin meydana gelmesinde veya muhtemel olması halinde zararın o yerin genel hayatına etkili olup olmadığına, yönetmelik esasları gereğince, İmar ve İskan Bakanlığı tarafından karar verileceği, şu kadar ki, afetin meydana gelmesi halinde bu kanun gereğince alınması lazım gelen acil tedbirlerin ittihazına afetin meydana geldiği bölgenin valisinin yetkili olduğu hüküm altına alınmıştır.
Yukarıda anılan Kanun hükümlerinin birlikte incelenmesinden, yangın ve benzeri olayların, toplumun genelini etkileyen afetlerin sonuçlarının, yine toplumun bütünü tarafından elbirliği ile giderilmesi amacını taşıyan bu Kanunlar kapsamında bir "afet" olarak nitelendirilebilmesi için, toplumun genel hayat düzenini olumsuz yönde etkileyecek boyutlarda olması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, davacılara ait "?"da bulunan binanın 28.7.2000 tarihinde çıkan yangın sonucunda tamamen yandığı ve acilen yıkılması gerektiğinin Zeytinburnu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/230 D. İş sayılı tespit davası nedeniyle düzenlenen raporla tespit edilmesi üzerine davacılar tarafından, sözkonusu binanın, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununda belirtilen "Emlak Vergisi muafiyeti" kapsamına alınması amacıyla yapılan başvurularının, davalı idarece, yangının genel afet kapsamında değerlendirilmesinin yasal açıdan mümkün olmadığı belirtilmek suretiyle reddine dair tesis edilen dava konusu işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı, idare mahkemesince, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun birinci tümcesinde belirtilen "veya yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetlerle zarar gören şeklindeki" ibaresi karşısında, esasen sadece tabii afet değil, bu olayların münferiden meydana gelmesinin yeterli görüldüğü gerekçesiyle dava konusu işlemin iptal edildiği anlaşılmıştır.
Bu durumda, sadece davacılara ait binanın kullanılamaz hale gelmesi sonucunu doğuran yangının, toplumun genel hayat düzenini olumsuz etkileyecek boyutta olmaması nedeniyle, Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun kapsamında bir afet olarak nitelendirilemeyceğinden, dava konusu işlemde hukuka aykırılık, bu işlemi iptal eden mahkeme kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 31.1.2005 gün ve E:2005/27, K:2005/72 sayılı kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 7.7.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-DER; SAYI: 114)

 

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2005

5962

2003

2027

19/12/2005

 

KARAR METNİ

17.8.1999 TARİHİNDE MEYDANA GELEN DEPREMDE YAKINLARI ENKAZ ALTINDA KALARAK VEFAT EDEN DAVACININ, MANEVİ TAZMİNAT TALEBİYLE AÇTI?I DAVADA, ZARAR İLE KAMU HİZMETİ (ARAMA-KURTARMA FAALİYETİ) ARASINDA NEDENSELLİK BA?I KURULAMADI?INDAN İDARENİN TAZMİN YÜKÜMLÜLÜ?ÜNDEN SÖZ EDİLEMEYECE?İ HK.

 


Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf (Davalı) : Başbakanlık - ANKARA
İsteğin Özeti : Dava, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde yakınları vefat eden davacının kurtarma faaliyetlerinin yetersiz kalması dolayısıyla sözkonusu hizmetin gereği gibi yerine getirilmemesi nedeniyle ölüm olayının idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığı ileri sürülerek 8.000.000.000 TL (8.000. YTL) manevi tazminatın 17.8.1999 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır.
Bursa 1. İdare Mahkemesi 1.10.2002 gün ve E:2001/631, K:2002/1510 sayılı kararıyla; Anayasanın 125. maddesinin 1. fıkrasında, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunun hükme bağlandığı, idarenin eyleminden doğan zararlardan dolayı sorumlu tutulabilmesinin hizmet kusuruna dayalı sorumluluğunun bulunmasına bağlı olduğu, hizmet kusurunun ise, idarenin yapmakla yükümlü olduğu bir kamu hizmetinin kuruluşunda, teşkilat yapısında, personelde ya da işleyişinde gereken emir, direktif ve talimatların verilmemesi gözetim ve denetimin yapılmaması, hizmete yönelik araçların yetersiz, elverişsiz ve kötü olması, gereken tedbirlerin alınmaması, geç hareket edilmesi veya hiç faaliyette bulunulmaması sonucu oluşan bir takım aksaklık, aykırılık, bozukluk, özensizlik, eksiklik veya sakatlık olduğu, buna göre, idari hizmetlerin yürütülmesi sırasında bireylerin uğradıkları özel nitelikteki zararların, idari faaliyet ile zarar arasında nedensellik bağının bulunması koşuluyla idarece tazmini gerektiği, ancak zararın (ölüm olayının); büyüklüğü ve etkisi dikkate alındığında önceden bilinemeyen, karşı konulamayan ve idarenin faaaliyetleri dışında gerçekleşmesi nedeniyle mücbir sebep sayılması gereken deprem sonucunda oluştuğu, mücbir sebebin ise, zararı idareye yüklenilebilir olmaktan çıkaran, zararla idari faaliyet arasındaki nedensellik bağını ortadan kaldıran unsur olması ve idarenin mücbir sebep dışında tazmin sorumluluğunu gerektirecek nitelikte hizmet kusuru bulunduğu yolunda somut ve kesin veriler ortaya konulamaması nedeniyle idarenin tazmin sorumluluğundan söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Davacı tarafından, idarenin hukuki düzenlemelerle yüklendiği görevleri yerine getirmediği, depremden önce alması gereken önlemleri almadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : Metin Gürz
Düşüncesi : Davacının yakınlarının ölümünün, idarenin arama kurtarma faaliyetine bağlı olarak gerçekleştiğine dair bir tespit bulunmadığından, tazmin sorumluluğu için bulunması gereken; zararı doğuran olay ile kamu hizmeti ( arama - kurtarma ) faaliyeti arasındaki nedensellik bağının kurulamaması karşısında idarenin tazmin sorumluluğundan sözedilemeyeceğinden idare mahkemesince, davacının yakınlarının enkaz altında kalarak vefat etmesi üzerine manevi tazminat talebiyle açılan davanın reddi yolunda verilen kararda hukuki isabetsizlik bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Esma Nur Necef
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 4. maddesinde, İçişleri, İmar ve İskan, Bayındırlık, Sağlık ve Sosyal Yardım ve Tarım Bakanlıklarınca acil yardım teşkilatı ve programları hakkında genel esasları kapsıyan bir yönetmelik yapılacağı, bu yönetmelik esasları dairesinde afetin meydana gelmesinden sonra yapılacak kurtarma, yaralıları tedavi, barındırma, ölüleri gömme, yangınları söndürme, yıkıntıları temizleme ve felaketzedeleri iaşe gibi hususlarda uygulanmak üzere görev ve görevlileri tayin, toplanma yerlerini tespit eden bir programın valiliklerce düzenleneceği ve gereken vasıtalar hazırlanarak muhafaza olunacağı, bu programların uygulanmasının, valiliklerce kurulacak kurtarma ve yardım komitelerince sağlanacağı, ancak 7126 sayılı Sivil Müdafaa Kanununa göre teşkilat kurulan yerlerde acil kurtarma ve yardım işlerinin, yukarda belirtilen komite ile sözü geçen sivil savunma teşkilatı tarafından müştereken yürütüleceği, İlçe, bucak ve köylerde tafsilatlı çalışma muhtıraları ve uygulama programlarının tasdikli il muhtıra ve programlarındaki esaslar dairesinde ilçelerde kaymakamlar, bucak ve köylerde bucak müdürleri tarafından düzenleneceği; il kurtarma ve yardım komitesinin incelemesinden sonra valilerin onayı ile kesinleşeceği hükme bağlanmış, belirtilen hükme dayanılarak hazırlanan ve 8.5.1988 gün ve 19808 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 1. maddesinde, bu yönetmeliğin amacının, Devletin tüm güç ve kaynaklarını afetten önce planlayarak, afetin meydana gelmesi halinde Devlet güçlerinin afet bölgesine en hızlı bir şekilde ulaşması ile afetzede vatandaşlara en etkin ilk ve acil yardım yapılmasını sağlamak için acil yardım teşkilatlarının kuruluş ve görevlerini düzenlemek olduğu, 2. maddesinde, bu yönetmeliğin acil yardım hizmetlerini yürütmekle görevli vali ve kaymakamlar, bakanlık, bağlı ve ilgili kuruluşlar, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile Kızılay'ın afetten önce yapmaları gerekli acil yardım planlarının ve afet sırasında yapacakları acil yardım ve hizmetlerinin gerektirdiği görevleri, işbirliğini, koordinasyonu ve karşılıklı yardımlaşma esaslarını kapsadığı hükme bağlandıktan sonra 5. maddesinde, afetzedeleri kurtarma, yaralılara ilk yardım ve tıbbi tedavi yapma, aç ve açıkta kalan ailelerin geçici barındırılması ve bunların yiyecek, giyecek, ısıtma, aydınlatma ve diğer ihtiyaç maddelerinin karşılanması ve salgınları önlemek için yapılacak yardımlar acil yardım olarak tanımlanmış, 11. maddesinde de, acil yardım planlarının yapılmasında; olacak afetin geçmiş yıllarda o bölgede olmuş en büyük ve kapsamlı olabileceği, hasara uğrayan ve yıkılan binaların çok olabileceği, ulaşım yollarında ve tesislerinde hasarlar meydana gelebileceği, ulaşımın bir süre aksayabileceği veya durabileceği, radyo, telefon; telsiz haberleşmesinin aksayabileceği, hasarın büyük olabileceği, enkaz altından insanların kurtarılması gerekeceği, özellikle gıda, ilaç ve ısınma maddelerinde ve gereçlerinde sıkıntı meydana gelebileceği, ilk yardım ve kurtarma hizmetlerinde görevlendirilecek personel ve ailelerinin veya askeri birliklerin de afete maruz kalabileceğinin farz ve kabul edileceği, hükmüne yer verilmiş,14. maddesinde, vali veya görevlendireceği vali yardımcısının başkanlığında belediye başkanı, il jandarma alay komutanı, Kızılay temsilcisi, garnizon komutanı veya mahallin en büyük askeri birlik temsilcisi ile maddede sayılan il idare şube müdürlerinden oluşan İl Kurtarma ve Yardım Komitesi kurulacağı,16. maddesinde, acil yardım hizmetlerini yürütmekten sorumlu komitenin bu hizmetleri yürüteceği Hizmet Grupları belirlenerek, 24. maddede, afet mahallinde ve yıkıntı altında kalan yaralıları kurtarmak, Kurtarma ve Yıkıntıları Kaldırma Hizmetleri Grubunun görevleri arasında sayılmıştır.
Yukarıda yer alan hukuki düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, genel hayata etkili olacak afetlerde kurtarma faaliyetleri kamu hizmeti olarak tanımlanmış, bu hizmetin kurulması ve işletilmesi, idarenin görev alanında düzenlenmiştir. İdarenin sorumluluğunun anayasal dayanağı 2709 sayılı Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında yer alan idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğuna ilişkin hüküm olmakla birlikte, idarenin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk hali hariç eylem ve işlemlerindeki kusuruna dayandırılması gereklidir. Bir başka ifade ile, idarenin yürütmekle görevlendirildiği kamu hizmetinin kurulması (teşkilatlandırılması- yapılandırılması) ve/veya işletilmesinden kaynaklanan kusurlar nedeniyle doğacak zararların idarece karşılanması gerekmektedir. Ancak, idarenin tazmin sorumluluğunun doğabilmesi için zararın, idarenin üstlendiği kamu hizmetinin doğrudan yerine getirilmesine ilişkin bir eyleminden doğmuş olması ve bu zararın hizmetin kuruluş veya işleyişindeki kusurdan kaynaklanması zorunludur. Bu bakımdan hizmet kusuru, idarenin görev alanı içindeki hizmetin hiç yapılmaması, gereği gibi yapılmaması veya geç yapılması olarak nitelendirilebiir.
Danıştay'ın yerleşik İçtihatlarına göre, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmeti faaliyeti dışında gerçekleşen ve öngörülemeyen ve/veya önlenemeyen durumlar mücbir sebep olarak değerlendirilmiş, mücbir sebebin idarenin tazmin sorumluluğunu ortadan kaldırdığı kabul edilmiştir. Öte yandan, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetinin doğrudan yerine getirilmesi sırasında idare tarafından beklenilmeyen durumlardan kaynaklanan zararların ise, zararın idarenin doğrudan faaliyetinden kaynaklandığının saptanması, başka bir ifade ile zarar ile idarenin eylemi arasında illiyet bağının tespit edilmesi halinde idarenin kusura dayalı sorumluluğu bulunduğu kabul edilmiştir.
Bu durumda, depremin; idarenin doğrudan yürüttüğü bir kamu hizmeti faaliyetinden kaynaklanmaması, öngörülememesi ve/veya öngörülebilir nitelikte dahi olsa önlenemez olması nedeniyle mücbir sebep olarak değerlendirilmesi zorunludur.Depremin oluşmasında idareye bir kusur yüklenemeyeceğinden idarenin kusura dayalı sorumluluğundan da söz edilmesi mümkün değildir.
Ancak, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremin, etkilediği coğrafi alanın büyüklüğü, nüfus yoğunluğu ve oluşturduğu hasar nedeniyle diğer kamu hizmeti faaliyetlerinin de yürütülmesini etkilediği, arama -kurtarma hizmetinin özelliği ve zaman açısından kısıtlı bir müdahale yöntemi olması nedeniyle gelişmiş ülkelerin dahi bu tip doğal afetler dolayısıyla arama kurtarma faaliyetleri için uluslararası yardım aldığı da göz önünde bulundurulduğunda, arama ve kurtarma faaliyetlerinin yürütülmesindeki güçlüğün idare açısından beklenilmeyen hal olduğu sonucuna varılmıştır.
Her ne kadar davacı tarafından, arama ve kurtarma faaliyetlerinin gereği gibi yürütülmemesi nedeniyle hizmetin kusurlu ve eksik işletilmesi sonucunda yakınlarının vefat ettiği ileri sürülmüş ise de, arama ve kurtarma faaliyetlerinin yürütülmesini etkileyecek şekilde haberleşme ve ulaşım hizmetlerinde aksaklıkların olması ve depremin, etkilediği coğrafi alanın büyüklüğü, nüfus yoğunluğu ve oluşturduğu hasarın kamu hizmetlerinin
deprem sonrası yürütülmesi yönünden arama ve kurtarma faaliyetleri sırasında bu hizmetin gereği gibi işletilememesi nedeniyle doğan zararlardan; ancak, zarar ile idarenin faaliyeti arasında illiyet bağı bulunduğunun saptanması , bir başka ifadeyle, davacının yakınlarının arama ve kurtarma faaliyetlerinin gereği gibi işletilmemesi sonucunda vefat ettiğinin tespit edilmesi halinde, idarenin tazmin sorumluluğundan sözedilebilir. Bu halde dahi, idarenin kamu hizmetini yürütürken karşılaştığı güçlükler de dikkate alınarak hükmedilecek tazminat tutarının belirlenmesi gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen
deprem sonucunda davacının yakınlarının enkaz altında kalarak vefat ettiği anlaşılmakla birlikte, davacının yakınlarının enkaz altında sağ olduğu halde, deprem sonrası yürütülen arama ve kurtarma hizmetinin gereği gibi yürütülmemesi nedeniyle vefat ettikleri yolunda herhangi bir tespit bulunmadığı saptanmıştır.
Bu durumda, davacının yakınlarının ölümünün, idarenin arama kurtarma faaliyetine bağlı olarak gerçekleştiğine dair bir tespit bulunmadığından, tazmin sorumluluğu için bulunması gereken; zararı doğuran olay ile kamu hizmeti (arama-kurtarma) faaliyeti arasındaki nedensellik bağının kurulamaması karşısında idarenin tazmin sorumluluğundan söz edilemeyeceğinden idare mahkemesince, davacının yakınlarının enkaz altında kalarak vefat etmesi üzerine manevi tazminat talebiyle açılan davanın reddi yolunda verilen kararda sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddi ile Bursa 1. İdare Mahkemesinin 1.10.2002 gün ve E:2001/631, K:2002/1510 sayılı kararının yukarıda yer alan gerekçe ile onanmasına 19.12.2005 tarihinde esasta oybirliği, gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.
A Z L I K O Y U
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 4. maddesi ile bu madde uyarınca hazırlanan Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmelik hükümlerine göre
deprem sonrası alınacak tedbirler ile yapılacak yardımlar kamu hizmeti olarak değerlendirilmek suretiyle idareye bu hizmetlerin yerine getirilmesi konusunda görev yüklemiş olması karşısında, deprem sonrası yürütülen arama ve kurtarma faaliyetleri sırasında bu hizmetin gereği gibi işletilememesi nedeniyle doğan zararlardan; ancak, zarar ile idarenin faaliyeti arasında illiyet bağı bulunduğunun saptanması halinde, idarenin tazmin sorumluluğundan sözedilmesi mümkündür.

Bu nedenle, davacının yakınlarının arama ve kurtarma faaliyetlerinin yürütülmesindeki hizmet kusuru nedeniyle vefat edip, etmediği hususunun incelenmesi gerektiği açıktır.
Olayda, davacı tarafından, idarenin bu hizmeti yapmadığı konusunda bir iddiada bulunulmaması ve davacının yakınlarının arama ve kurtarma faaliyetlerinin yapılmaması veya kusurlu yapılması sonucunda vefat ettiği yolunda bir saptama bulunmaması başka bir ifade ile, idarenin faaliyeti ile zarar arasında illiyet bağının kurulamaması nedeniyle idarenin tazmin sorumluluğu da bulunmadığından, kararın belirtilen gerekçe ile onanması görüşüyle karara gerekçe yönünden katılmıyorum.
DAN-DER; SAYI : 112)

 

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2005

5421

2004

5324

12/05/2005

 

KARAR METNİ

7269 SAYILI KANUNUN 13/A MADDESİNE 4864 SAYILI KANUNUN 1. MADDESİ İLE EKLENEN FIKRA HÜKMÜ GERE?İNCE, HASAR TESPİT İ?LEMİ TEK BA?INA DAVA KONUSU EDİLEMEYECE?İNDEN, AZ HASARLI TESPİT İ?LEMİNE KAR?I AÇILAN DAVANIN İNCELENMEKSİZİN REDDİ GEREKİRKEN DAVAYI ESASTAN İNCELEYEN MAHKEME KARARINDA İSABET GÖRÜLMEDİ?İ HK.


Temyiz İsteminde Bulunan (Davalılar):
1-Bayındırlık ve İskan Bakanlığı-ANKARA
2-Erzincan Valiliği-ERZİNCAN
Karşı Taraf (Davacılar) : ?
İsteğin Özeti : 27.1.2003 tarihinde meydana gelen depremde davacılara ait konutun az hasarlı tespitine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada; uyuşmazlığın çözümü için mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu söz konusu yapının ağır hasarlı olduğu yolunda düzenlenen raporun mahkemelerince uyuşmazlığın çözümüne esas alınabilecek unsurları taşıdığı, davalı idarece beyan edilen itirazın raporu kusurlandırıcı nitelikte bulunmadığı bu durumda binanın az hasarlı olduğuna dair işlemde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal eden Sivas İdare Mahkemesinin 29.6.2004 gün ve E:2003/822, K:2004/728 sayılı kararının, davalı idarelerden Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca hasar tespitinin raporunun depremden onsekiz ay sonra düzenlendiği, raporda belirtilen hususların
deprem nedeniyle oluştuğunun kabul etmenin mümkün olmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : ?enol Bolat
Düşüncesi : 7269 sayılı Kanunun 4864 sayılı Kanunla değişik 13.maddesi hükmü karşısında, kesin ve yürütülebilir nitelikte bulunmayan hasar tespit işlemine karşı açılan davanın incelenmeksizin reddi gerekirken, işin esasının incelenerek dava konusu işlemin iptali yolunda verilen idare mahkemesi kararında usul ve yasa hükümlerine uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi :
Deprem nedeniyle gayrimenkulü az hasarlı olarak tesbit edilen davacı tarafından, bu işleme karşı yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemi iptal eden İdare Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 13.maddesinin (a) bendine, 4864 sayılı Kanunun 1.maddesiyle eklenen son fıkrasında, "Yapılacak asıl işlemlere esas olmak üzere, fen kurulları tarafından düzenlenen teknik mahiyetteki hasar tespit raporlarına mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde itiraz edilebilir ve hasar tespit raporları ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu dedilebilir. Gayrimenkulleri kesin bir şekilde hasarsız olarak tespit edilenlerin veya gayrimenkullerinin hasar tespiti hiç yapılmayanların, yargı yoluna gitmeden önce, mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde ilgili idareye başvurmaları zorunludur" hükmü öngörülmüştür.
Bu hükme göre, hasar tesbit işlemine karşı doğrudan dava açılması mümkün olmadığı gibi, bu işleme karşı yapılan başvuru sonucu tesis edilen işlemin de nitelik itibariyle bu hukuki durumu değiştireceğini düşünmek olanaksızdır.
Ancak anılan hüküm uyarınca, yargı yoluna itiraz sonucu başvurulması mümkün olan işlemlerin, taşınmazları hasarsız olarak tesbit edilenler ile hasar tesbiti hiç yapılmayanları kapsadığı da izahtan varestedir.
Diğer taraftan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca davanın esastan incelenebilmesi için, dava konusu işlemin kesin ve yürütülebilir nitelikte bulunması, yani varolan hukuk düzeninde etki yaratması, hukuki sonuçların ortaya çıkarılması yönündeki iradenin açıklanmış olması ve başka bir makam ve mercinin onayına ihtiyaç göstermeksizin hukuk düzeninde değişiklikler meydana getirmesi gerekmektedir.
Olayda, davacıya ait taşınmazın az hasarlı olarak tesbit edildiği ve bu işleme karşı yapılan başvurunun reddine ilişkin işleme karşı işbu davanın açıldığı anlaşılmakta olup, bu hali





Bu haberin geldigi yer: Imar Hukukcusu
http://www.imarhukukcusu.com

Bu haber icin adres:
http://www.imarhukukcusu.com/modules.php?name=News&file=article&sid=1678