Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2007
5198
2006
1985
15/05/2007
KARAR METNİ
KONUTU A?IR HASARLI OLARAK TESPİT EDİLEN VE BU TESPİT
İ?LEMİNE KAR?I İTİRAZ ETMEYEREK, HAK SAHİPLİ?İ İÇİN TALEP VE TAAHHÜTNAME
VEREN VE HAK SAHİBİ KABUL EDİLEN DAVACININ A?IR HASARLI KONUTUNUN, 7269
SAYILI YASA'NIN 13. MADDESİ UYARINCA YIKILMASI YOLUNDA TESİS EDİLEN İ?LEMDE
HUKUKA AYKIRILIK BULUNMADI?I HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : Bingöl Valiliği
Karşı Taraf (Davacı) : ?
Vekili : Av. ?
İsteğin Özeti : Dava, 1.5.2003 tarihinde Bingöl
İli ve çevresinde meydana gelen depremde konutu ağır hasarlı olarak tespit
edilen davacı tarafından, konutunun 7269 sayılı Yasanın 13. ve 14. maddeleri
uyarınca yıktırılması yolundaki Bingöl Valiliği Bayındırlık İl Müdürlüğü
işleminin; daha önce yapılan bildirim sonucunda hasarlı konutunu yeniden
inşa ederek tehlikeyi giderdiği ve oturmaya elverişli hale getirdiği ileri
sürülerek iptali istemiyle açılmıştır. Elazığ İdare
Mahkemesi 30.12.2005 günlü, E:2005/691, K:2005/959 sayılı kararıyla; 7269
sayılı Yasanın 13. maddesinde, afete uğrayan bölgede gördüğü hasar
bakımından yıktırılması gereken binalar hakkında, hasar tespit raporlarının
dışında, hasarlı binanın yıktırılması gerektiğine dair o il ve ilçenin en
büyük mülki amirine ayrı bir rapor verileceği ve bu makamlarca böyle
binaların derhal boşaltılacağı hükmünün yer aldığı, dava konusu işlem ile
davacı üzerinde kesin ve yürütülebilir bir etki doğuracak nitelikte yıkım
işlemlerine başlandığına ilişkin bir bildiri yapılmasına rağmen 7269 sayılı
Yasanın 13. maddesinde belirtilen usule uygun olarak yıkıma ilişkin
düzenlenen ve en büyük mülkiye amirine sunulan ayrı bir rapor ile mahallin
en büyük mülkiye amirinin emri bulunmadığı gerekçesiyle hukuka ve mevzuata
aykırı dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Davalı idare
tarafından, mahkeme kararının usul ve yasa hükümlerine aykırı olduğu ileri
sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi
gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi : Hakan Baş
Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması
gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi : Davacıya ait yapının yıktırılması için yıkıma uygun hale
getirilmesi gerektiği yolunda tesis edilen işlemi iptal eden İdare Mahkemesi
kararının bozulması istenilmektedir.
Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair 7269 sayılı Kanunun 13 üncü
maddesinin (a) bendinin birinci paragrafında, yapılacak işlemlere esas olmak
üzere İmar ve İskan Bakanlığınca kurulacak fen kurulları tarafından, afetin
meydana geldiği arazinin durumu ile bütün yapılar ve kamu tesislerinin
incelenerek hasar tesbit raporu düzenleneceği,
aynı maddenin 574 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik üçüncü
paragrafında, arazinin tehlikeli durumu ve binaların gördüğü hasar
bakımından yıktırılması ve boşaltılması gerekenler hakkında o il ve ilçenin
en büyük mülkiye amirine ayrı bir rapor verileceği, bu makamlarca böyle
binaların derhal boşalttırılacağı, yıkılması gerekenler için en çok 3 gün
süre verilerek tehlikenin giderilmesinin sahiplerine bildirileceği, ...mal
sahibi veya vekilinin bu bildiriye karşı 3 gün içinde yetkili idare
kurullarına itiraz edebileceği,idare kurullarınca
bu itirazın en geç 3 gün içinde incelenip karara bağlanacağı,süresinde
itiraz olunmayan,yahut itiraz olunup da idare kurullarınca yıkılması
onaylanan binaların mal sahibince yıkılmadığı takdirde.mahallin en büyük
mülkiye amirinin emri ile yıktırılacağı yolunda hüküm öngörülmüştür.
Olayda,Bingöl İli ve civarında 1.5.2005 tarihinde
meydana gelen
deprem
sonucu davacıya ait yapının idarece ağır hasarlı olarak
tesbit edildiği ve bu tesbit üzerine
yapılan başvuru nedeniyle hak sahibi kabul edildiği,ancak hasar durumu ağır
hasarlı olarak kesinleşen yapının sahibince yıkılmamış olması nedeniyle
yıkımının gerçekleştirilmesi için yıkıma uygun hale getirilmesi yolunda dava
konusu işlemin tesis edildiği anlaşıldığından,dava konusu işlemde hukuka
aykırılık görülmemiştir.
Öte yandan,depremde ağır hasar gören ve bu işleme
karşı itiraz edilmeyerek kesinleşen yapının yıktırılması zorunlu olup,ortada
işlemin iptalini gerektirir nitelikte bir sebebin varlığından
sözetme olanağı da bulunmamaktadır.
Belirtilen nedenlerden dolayı temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi
kararının bozulmasına karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin
gereği görüşüldü:
Dava, ağır hasarlı konutların 7269 sayılı Kanun hükümleri uyarınca
yıktırılması yolundaki Bingöl Valiliği Bayındırlık ve
İskan İl Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 13. maddesinin (a) fıkrasında, Yapılacak
işlemlere esas olmak üzere İmar ve İskan Bakanlığınca kurulacak fen
kurulları tarafından, afetin meydana geldiği arazinin durumu ile bütün
yapılar ve kamu tesisleri incelenerek, hasar tespit raporu düzenleneceği,
arazinin tehlikeli durumu ve binaların gördüğü hasar bakımından yıktırılması
ve boşaltılması gerekenler hakkında, o il ve ilçenin en büyük mülkiye
amirine ayrı bir rapor verileceği, bu makamlarca böyle binaların derhal
boşaltılacağı, yıkılması gerekenler için en çok 3 gün süre verilerek
tehlikenin giderilmesinin sahiplerine bildirileceği, mahallinde sahibi
bulunmadığı takdirde durumun mahalli vasıtalarla ilan edilmek suretiyle,
bildirinin yapılmış sayılacağı, mal sahibi veya vekilinin, bu bildiriye
karşı 3 gün içinde yetkili idare kurullarına itiraz edebileceği, İdare
kurullarının bu itirazı en geç 3 gün içinde inceleyip karara bağlayarak
süresinde itiraz olunmayan yahut itiraz olunup da idare kurullarınca
yıkılması onaylanan binaları mal sahibi yıkmadığı
taktirde bu binalara el konularak yıkma parası yıkıntıdan elde
edilecek malzeme bedelinden ödenmek üzere, mahallin en büyük mülki amirinin
emri ile yıktırılacağı hükmüne yer verilmiştir.
Anılan düzenleme ile ağır hasarlı yapılar bakımından, kişilerin can ve mal
güvenliğinin sağlanması amaçlanmış ve hasar tespit raporları sonrasında hak
sahipliği işlemleri yapılmadan önce bu durumda olan binaların derhal
boşalttırılması ve yıkım içinde 3 gün süre verilmek suretiyle çevre için
tehlike oluşturan yapılardan kişilerin zarar görmesi önlemek istenmiştir.
Yıkım ve boşaltma işlemleri için ayrı bir rapor verilmesi işin
aciliyetinden kaynaklanmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden,
1.5.2003 tarihinde Bingöl İli ve çevresinde meydana gelen
deprem
nedeniyle davacının sahip olduğu konutta ağır hasar oluştuğunun tespit
edildiği, davacının hasar tespitine karşı bir itirazının olmadığı, aksine bu
hasar tespitine bağlı olarak hak sahibi kabul edilmek için talep ve
taahhütname verdiği, mahalli hak sahipliği inceleme komisyonu kararı ile hak
sahibi kabul edildiği ve kalıcı konutunu teslim aldığı,
deprem
tarihinden kısa bir süre sonra mahalline gönderilen yazı ile ağır hasarlı
konutların yıkımı için bildiri yapıldığı, daha sonra 2005 yılında yıkım
firmasına teslim edilen ağır hasarlı konutların boşaltılarak yıkımlarının
yapılması için gerekli güvenlik önlemlerinin alınması amacıyla tesis edilen
işlemin davacıya tebliği üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Görüleceği üzere, binaların
gördüğü ağır hasarlar nedeniyle
deprem
tarihinden sonra ağır hasarlı olarak tespit edilen konutların yıkımı için
mahalline bildirilen işlemin devamı niteliğinde olan dava konusu işlemde,
kesinleşen ağır hasar tespitlerine bağlı ve bu tespitlerin doğal bir sonucu
olarak ağır hasarlı binaların yıktırılmasının gerekliliği karşısında, hukuka
ve mevzuata aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, davacı tarafından daha önce yapılan bildirim sonucunda
hasarlı konutunu yeniden inşa ederek tehlikeyi giderdiği ve oturmaya
elverişli hale getirdiği iddia edilmekte ise de; Bingöl İli ve çevresinin 1.
derece
deprem
kuşağında bulunması ayrıca heyelana maruz bölge olması ve konut yapılan
yerin Bayındırlık ve İskan Bakanlığının
30.11.1982 gün ve 14385 sayılı olur ile iskana yasak bölge ilan edilmesi
nedeniyle bu iddiaya itibar edilmesi mümkün değildir.
Bu durumda, kesinleşen ağır hasar tespitine bağlı olarak tesis olunan yıkım
işleminde mevzuata aykırılık bulunmadığından, anılan işlemin iptali
yolundaki temziye konu mahkeme kararında hukuki
isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile Elazığ İdare Mahkemesinin
30.12.2005 günlü, E:2005/691, K:2005/959 sayılı kararının bozulmasına,
yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine
15.5.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
(DAN-DER; SAYI:116)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2004
2026
2001
4552
30/04/2004
KARAR METNİ
DEPREMDE YAKINLARINI KAYBETMELERİ NEDENİYLE U?RADIKLARINI
İLERİ SÜRDÜKLERİ MANEVİ ZARAR, İDARENİN "OLUMSUZ EYLEMİNDEN"
KAYNAKLANDI?INDAN, İDARE MAHKEMESİNCE 2577 SAYILI YASANIN 13. MADDESİ
UYARINCA DAVANIN SÜRESİ İÇİNDE AÇILIP AÇILMADI?ININ DE?ERLENDİRİLMESİ
GEREKİRKEN, ANILAN YASANIN 11. MADDESİ UYARINCA DAVANIN SÜRE A?IMI NEDENİYLE
REDDEDİLMESİNDE HUKUKA UYARLIK GÖRÜLMEDİ?İ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacılar) : ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf (Davalı) : Başbakanlık
İsteğin Özeti : 17.8.1999 tarihinde meydana gelen
deprem
nedeniyle ? ili, ?, ? mevkii,
?
Sitesinde bulunan
konutların yıkılması sonucu yakınlarını kaybeden davacılar tarafından,
davalı idarenin kurtarma faaliyetlerinde ve koordinasyon çalışmalarında
yetersiz kaldığı, bu nedenle büyük bir manevi çöküntü yaşadıkları öne
sürülerek 6 milyar manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine
karar verilmesi istemiyle açılan davada, Bursa 2. İdare Mahkemesince, 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 12 ve 11. maddeleri uyarınca
incelenen olayda, kurtarma faaliyetlerinin yetersizliği sonucu uğranılan
zararın idarenin doğal afetlere karşı plan ve programının olmaması, diğer
bir ifadeyle önceden hazırlanmış idari düzenlemelerinin bulunmamasına
dayandırıldığı, dolayısıyla idarenin bu nitelikteki yükümlülüklerinin
zamanında yerine getirilmemesi nedeniyle kurtarma faaliyetlerinde yetersiz
duruma düşmesi sonucu oluşan zararın temelinde idari işlemlerin yattığı ve
bunun da
deprem
ile ortaya çıktığı, bu itibarla 17.8.1999 tarihinden itibaren işlemeye
başlayan 60 günlük dava açma süresi içinde dava açılması veya 2577 sayılı
Yasanın 11. maddesi uyarınca aynı süre içinde davalı idareye başvurulması
gerekirken, bu süre geçirildikten çok sonra yapılan başvuru üzerine açılan
davanın süre aşımı nedeniyle incelenme olanağının bulunmadığı gerekçesiyle
davanın reddi yolunda verilen 22.3.2001 gün ve E:2001/188, K:2001/247 sayılı
kararın bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi
gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi :
Abdurrahman ?imşeksoy
Düşüncesi : 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde yakınlarını kaybeden
davacıların, davalı idarenin kurtarma faaliyetlerinde yetersiz kalması ve bu
nedenle zamanında ve gereği gibi müdahalelerde bulunmaması nedeniyle
uğradıkları ileri sürülen manevi zararın, idari işlemden değil idari
eylemden kaynaklandığı anlaşıldığından, idare mahkemesince 2577 sayılı
Yasanın 13. maddesi uyarınca davanın süresinde açılıp açılmadığı hususunun
değerlendirilmesi gerekeceğinden, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda
verilen kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Handan Yağuş
Düşüncesi : 17.8.1999 tarihinde meydana gelen
deprem
nedeniyle ?, ?, ? mevkii,
? sitesinde bulunan konutun yıkılması sonucunda
eşini kaybeden davacı, kurtarma faaliyetleri ve koordinasyonda yetersiz
kalındığını ileri sürerek 6.000.000.000 lira manevi zararın tazmini
istemiyle açtığı davayı süre aşımı nedeniyle reddeden İdare Mahkemesi
kararının temyizen incelenerek bozulmasını
istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13. maddesi idari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı
bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl
ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye
başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerekir. Bu isteklerin
kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen
günden itibaren veya istek halinde altmış gün içinde cevap verilmediği
takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava
açılabilir hükmünü getirmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde
idarenin kurtarma faaliyetlerinde koordinasyonlu bir çalışma yapamaması
dolayısıyla bu eylemi nedeniyle de can ve mal kaybına neden olunması
nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunulduğu anlaşıldığından dava açma
süresinde 2577 sayılı yasanın 13. maddesi hükmünün nazara alınması
gerekmektedir.
Bu durumda ise davanın yasal süresi içinde açıldığı anlaşıldığından, davayı
süre aşımı nedeniyle reddeden temyize konu idare mahkemesi kararının
bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin
gereği görüşüldü:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü kanununun 13. maddesinde, "idari
eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu
eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka bir suretle öğrendikleri
tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl
içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirmesini istemeleri
gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu
konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında
altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten
itibaren dava süresi içinde dava açılabilir" hükmü yer almaktadır.
Anayasa'nın 125. maddesinin 1. fıkrasında, idarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son
fıkrasında; idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle
yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
Bir idari işlem veya bir idari sözleşmenin uygulanması durumunda olmayan,
idarenin her türlü faaliyetlerinden veya hareketsiz kalmasından, araçlarının
kullanımından, taşınır ve taşınmaz mallarının veya tesislerinin
işletilmesinden dolayı oluşan zararları idari eylem sonucu oluşan zarar ve
buna yolaçan eylemi de sonuç olarak idari eylem
kavramı içerisinde kabul etmek gerekir.
Olayda davacıların,
depremde yakınlarını kaybetmeleri nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri
manevi zararı, davalı idarenin
deprem
sonrasında yapması gereken kurtarma faaliyetlerinin ve koordinasyon
çalışmalarının yetersizliğine dayandırdıkları, dolayısıyla manevi zarar, söz
konusu hizmetlerin geç veya hiç işlememesi şeklinde oluşan fiil ve
hareketlerle somutlaştığından, bu şekilde oluştuğu ileri sürülen zararın
idari işlemlerden değil, idari eylemlerden kaynaklandığı sonucuna
ulaşılmaktadır.
Durum böyle
olunca, olayda idarenin hareketsizliği söz konusu olmakta ve böylelikle
öğretide de kabul edildiği gibi, idarenin bu hareketsizliğinin "olumsuz
eylem" olarak kabulü gerekmektedir.
Bu durumda, uğranıldığı ileri sürülen manevi zararın, idarenin olumsuz
eyleminden kaynaklandığı sonucuna ulaşıldığından, idare mahkemesince 2577
sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca davanın süresi içinde açılıp
açılmadığının değerlendirilmesi ve bu sonuca göre uyuşmazlığın çözümü yoluna
gidilmesi gerekirken, davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesinde hukuka
uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle Bursa 2. İdare Mahkemesinin 22.3.2001 gün ve
E:2001/188, K:2001/247 sayılı kararının bozulmasına 30.4.2004 tarihinde
oybirliği ile karar verildi.
(DAN-KAR-DER; SAYI: 5)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2006
3901
2006
289
07/07/2006
KARAR METNİ
AFETE MARUZ KALAN BİR GAYRİMENKULÜN EMLAK VERGİSİ
MUAFİYETİNDEN YARARLANABİLMESİ İÇİN, AFETİN "TOPLUMUN GENELİNİ ETKİLEYECEK
DERECEDE" OLMASI GEREKTİ?İ, DAVACIYA AİT GAYRİMENKULÜN ÇIKAN YANGINDA
OTURULAMAYACAK DERECEDE HASAR GÖRMESİ BU KAPSAMDA
DE?ERLENDİRİLEMEYECE?İNDEN, SÖZ KONUSU GAYRİMENKUL İÇİN MUAFİYET BELGESİ
VERİLMEMESİ YOLUNDAKİ İ?LEMDE MEVZUATA AYKIRILIK GÖRÜLMEDİ?İ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : İstanbul Valiliği
Karşı Taraf (Davacılar) : 1- ? 2- ? 3- ?4- ? 5- ?
Vekili : Av. ?
İsteğin Özeti : Dava, davacıların 1319 sayılı
Emlak Vergisi Kanununun 5. maddesindeki muafiyetten yararlanmak amacıyla
maliki oldukları gayrimenkulün yandığı ve afete maruz kaldığı hakkında belge
verilmesi yolundaki taleplerinin reddine dair işlemin iptali istemiyle
açılmıştır. İstanbul 1. İdare Mahkemesi 31.1.2005 gün ve
E:2005/27, K:2005/72 sayılı kararıyla; dosyanın incelenmesinden, davacılara
ait "?"da bulunan binanın 28.7.2000 tarihinde çıkan yangın sonucunda tamamen
yandığı ve acilen yıkılması gerektiğinin Zeytinburnu 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 2000/230 D. İş sayılı tespit davası nedeniyle düzenlenen
raporla tespit edilmesi üzerine davacılar tarafından, sözkonusu binanın,
1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununda belirtilen "Emlak Vergisi muafiyeti"
kapsamına alınması amacıyla yapılan başvurularının, davalı idarece, yangının
genel afet kapsamında değerlendirilmesinin yasal açıdan mümkün olmadığı
belirtilmek suretiyle reddine dair dava konusu işlemin tesis edildiğinin
anlaşıldığı, olayda, davalı idarece, her ne kadar yangının genel afet
kapsamında değerlendirilemeyeceği ileri sürülmekte ise de, anılan Kanunun
incelenmesinden, Kanunun birinci tümcesinde belirtilen "veya yangın, su
baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetlerle zarar gören
şeklindeki" ibaresi karşısında, esasen sadece tabii afet değil, bu olayların
münferiden meydana gelmesinin yeterli görüldüğü sonucuna varıldığından, aksi
yönde tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava
konusu işlemi iptal etmiştir. Davalı idare tarafından, usul yönünden,
davacıların ilk müracaatları üzerine davalı idarece verilen cevap üzerine
davanın süresinde açılmadığı, esas yönünden ise, söz konusu yangın olayının
7269 sayılı Kanun kapsamına girmediği ileri sürülerek kararın bozulması
istenilmiştir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Ahmet
Pesen
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun
49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz
isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların
temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı
nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen
mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin
gereği görüşüldü:
1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun "Geçici muaflıklar" başlıklı 5.
maddesinin (c) bendinde,
deprem,
su basması, yangın gibi tabii afetler sebebiyle binaları yanan, yıkılan veya
kullanılmaz hale gelen veya yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi,
çığ ve benzeri (Deprem
hariç) afetlerle zarar görmesi muhtemel yerlerdeki binaların vergi
mükellefleri tarafından afetin vukubulduğu veya
afete maruz bulunduğunun yetkili kuruluşça tebliği tarihinden itibaren en
geç 5 yıl içinde afetin vuku bulduğu yerde veya kamu kuruluşlarınca
gösterilen yerlerde inşa edilen binaların inşalarının sona erdiği yılı, kamu
kuruluşlarınca ilgili kanunlarına göre inşa olunup hak sahiplerine teslim
edilen binaların devredildikleri yılı takip eden bütçe yılından itibaren 10
yıl süreyle geçici muafiyetten faydalandırılacağı, muafiyetten faydalanacak
mükelleflerin, İmar ve İskan Bakanlığından veya
bu Bakanlığın yetkili kıldığı kuruluşlardan afete maruz kaldıklarına dair
alacakları bir belgeyi vergi dairesine ibraz etmeye mecbur oldukları
belirtilmiştir.
Öte yandan, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler
Dolayısıyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 1.
maddesinde,
deprem
(Yer sarsıntısı), yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve
benzeri afetlerde; yapıları ve kamu tesisleri genel hayata etkili olacak
derecede zarar gören veya görmesi muhtemel olan yerlerde alınacak
tedbirlerle yapılacak yardımlar hakkında bu kanun hükümlerinin uygulanacağı,
afete uğrayan meskun yerlerin büyüklüğü o yerin
tamamında veya bir kesiminde yıkılan, oturulamaz hale gelen bina sayısı,
zarar gören yapı ve tesislerin genel hayata etki derecesinin, mahallin
ekonomik ve sosyal özelliklerinin, zararın kamuoyundaki tepkisinin, normal
hayat düzenindeki aksamaların ve benzeri hususların
gözönünde tutulmak suretiyle afetlerin genel hayata etkililiğine
ilişkin temel kuralların, İçişleri ve Maliye Bakanlıklarının mütalaaları da
alınarak İmar ve İskan Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle
belirtileceği, yukarıda yazılı afetlerin meydana gelmesinde veya muhtemel
olması halinde zararın o yerin genel hayatına etkili olup olmadığına,
yönetmelik esasları gereğince, İmar ve İskan Bakanlığı tarafından karar
verileceği, şu kadar ki, afetin meydana gelmesi halinde bu kanun gereğince
alınması lazım gelen acil tedbirlerin ittihazına afetin meydana geldiği
bölgenin valisinin yetkili olduğu hüküm altına alınmıştır.
Yukarıda anılan Kanun hükümlerinin birlikte incelenmesinden, yangın ve
benzeri olayların, toplumun genelini etkileyen afetlerin sonuçlarının, yine
toplumun bütünü tarafından elbirliği ile giderilmesi amacını taşıyan bu
Kanunlar kapsamında bir "afet" olarak nitelendirilebilmesi için, toplumun
genel hayat düzenini olumsuz yönde etkileyecek boyutlarda olması
gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, davacılara ait "?"da bulunan
binanın 28.7.2000 tarihinde çıkan yangın sonucunda tamamen yandığı ve acilen
yıkılması gerektiğinin Zeytinburnu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/230 D.
İş sayılı tespit davası nedeniyle düzenlenen raporla tespit edilmesi üzerine
davacılar tarafından, sözkonusu binanın, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununda
belirtilen "Emlak Vergisi muafiyeti" kapsamına alınması amacıyla yapılan
başvurularının, davalı idarece, yangının genel afet kapsamında
değerlendirilmesinin yasal açıdan mümkün olmadığı belirtilmek suretiyle
reddine dair tesis edilen dava konusu işlemin iptali istemiyle bakılan
davanın açıldığı, idare mahkemesince, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun
birinci tümcesinde belirtilen "veya yangın, su baskını, yer kayması, kaya
düşmesi, çığ ve benzeri afetlerle zarar gören şeklindeki" ibaresi
karşısında, esasen sadece tabii afet değil, bu olayların münferiden meydana
gelmesinin yeterli görüldüğü gerekçesiyle dava konusu işlemin iptal edildiği
anlaşılmıştır.
Bu durumda, sadece davacılara ait binanın kullanılamaz
hale gelmesi sonucunu doğuran yangının, toplumun genel hayat düzenini
olumsuz etkileyecek boyutta olmaması nedeniyle, Umumi Hayata Müessir Afetler
Dolayısıyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak
Yardımlara Dair Kanun kapsamında bir afet olarak
nitelendirilemeyceğinden, dava konusu işlemde hukuka aykırılık, bu
işlemi iptal eden mahkeme kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle İstanbul 1. İdare
Mahkemesinin 31.1.2005 gün ve E:2005/27, K:2005/72 sayılı kararının
bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye
gönderilmesine, 7.7.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-DER; SAYI: 114)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2005
5962
2003
2027
19/12/2005
KARAR METNİ
17.8.1999 TARİHİNDE MEYDANA GELEN DEPREMDE YAKINLARI ENKAZ
ALTINDA KALARAK VEFAT EDEN DAVACININ, MANEVİ TAZMİNAT TALEBİYLE AÇTI?I
DAVADA, ZARAR İLE KAMU HİZMETİ (ARAMA-KURTARMA FAALİYETİ) ARASINDA
NEDENSELLİK BA?I KURULAMADI?INDAN İDARENİN TAZMİN YÜKÜMLÜLÜ?ÜNDEN SÖZ
EDİLEMEYECE?İ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf (Davalı) : Başbakanlık - ANKARA
İsteğin Özeti : Dava, 17.8.1999 tarihinde meydana
gelen depremde yakınları vefat eden davacının kurtarma faaliyetlerinin
yetersiz kalması dolayısıyla sözkonusu hizmetin gereği gibi yerine
getirilmemesi nedeniyle ölüm olayının idarenin hizmet kusurundan
kaynaklandığı ileri sürülerek 8.000.000.000 TL (8.000. YTL) manevi
tazminatın 17.8.1999 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte
ödenmesi istemiyle açılmıştır.
Bursa 1.
İdare Mahkemesi 1.10.2002 gün ve E:2001/631, K:2002/1510 sayılı kararıyla;
Anayasanın 125. maddesinin 1. fıkrasında, idarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra son
fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle
yükümlü olduğunun hükme bağlandığı, idarenin eyleminden doğan zararlardan
dolayı sorumlu tutulabilmesinin hizmet kusuruna dayalı sorumluluğunun
bulunmasına bağlı olduğu, hizmet kusurunun ise, idarenin yapmakla yükümlü
olduğu bir kamu hizmetinin kuruluşunda, teşkilat yapısında, personelde ya da
işleyişinde gereken emir, direktif ve talimatların verilmemesi gözetim ve
denetimin yapılmaması, hizmete yönelik araçların yetersiz, elverişsiz ve
kötü olması, gereken tedbirlerin alınmaması, geç hareket edilmesi veya hiç
faaliyette bulunulmaması sonucu oluşan bir takım aksaklık, aykırılık,
bozukluk, özensizlik, eksiklik veya sakatlık olduğu, buna göre, idari
hizmetlerin yürütülmesi sırasında bireylerin uğradıkları özel nitelikteki
zararların, idari faaliyet ile zarar arasında nedensellik bağının bulunması
koşuluyla idarece tazmini gerektiği, ancak zararın (ölüm olayının);
büyüklüğü ve etkisi dikkate alındığında önceden bilinemeyen, karşı
konulamayan ve idarenin faaaliyetleri dışında
gerçekleşmesi nedeniyle mücbir sebep sayılması gereken
deprem
sonucunda oluştuğu, mücbir sebebin ise, zararı idareye yüklenilebilir
olmaktan çıkaran, zararla idari faaliyet arasındaki nedensellik bağını
ortadan kaldıran unsur olması ve idarenin mücbir sebep dışında tazmin
sorumluluğunu gerektirecek nitelikte hizmet kusuru bulunduğu yolunda somut
ve kesin veriler ortaya konulamaması nedeniyle idarenin tazmin
sorumluluğundan söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar
vermiştir.
Davacı
tarafından, idarenin hukuki düzenlemelerle yüklendiği görevleri yerine
getirmediği, depremden önce alması gereken önlemleri almadığı ileri
sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi ile
kararın onanması gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : Metin Gürz
Düşüncesi : Davacının yakınlarının ölümünün, idarenin arama kurtarma
faaliyetine bağlı olarak gerçekleştiğine dair bir tespit bulunmadığından,
tazmin sorumluluğu için bulunması gereken; zararı doğuran olay ile kamu
hizmeti ( arama - kurtarma ) faaliyeti arasındaki nedensellik bağının
kurulamaması karşısında idarenin tazmin sorumluluğundan
sözedilemeyeceğinden idare mahkemesince, davacının yakınlarının enkaz
altında kalarak vefat etmesi üzerine manevi tazminat talebiyle açılan
davanın reddi yolunda verilen kararda hukuki isabetsizlik bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Esma Nur Necef
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların
temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı
nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen
Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin
gereği görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 4. maddesinde, İçişleri, İmar ve
İskan, Bayındırlık, Sağlık ve Sosyal Yardım ve
Tarım Bakanlıklarınca acil yardım teşkilatı ve programları hakkında genel
esasları kapsıyan bir yönetmelik yapılacağı, bu
yönetmelik esasları dairesinde afetin meydana gelmesinden sonra yapılacak
kurtarma, yaralıları tedavi, barındırma, ölüleri gömme, yangınları söndürme,
yıkıntıları temizleme ve felaketzedeleri iaşe gibi hususlarda uygulanmak
üzere görev ve görevlileri tayin, toplanma yerlerini tespit eden bir
programın valiliklerce düzenleneceği ve gereken vasıtalar hazırlanarak
muhafaza olunacağı, bu programların uygulanmasının, valiliklerce kurulacak
kurtarma ve yardım komitelerince sağlanacağı, ancak 7126 sayılı Sivil
Müdafaa Kanununa göre teşkilat kurulan yerlerde acil kurtarma ve yardım
işlerinin, yukarda belirtilen komite ile sözü geçen sivil savunma teşkilatı
tarafından müştereken yürütüleceği, İlçe, bucak ve köylerde tafsilatlı
çalışma muhtıraları ve uygulama programlarının tasdikli il muhtıra ve
programlarındaki esaslar dairesinde ilçelerde kaymakamlar, bucak ve köylerde
bucak müdürleri tarafından düzenleneceği; il kurtarma ve yardım komitesinin
incelemesinden sonra valilerin onayı ile kesinleşeceği hükme bağlanmış,
belirtilen hükme dayanılarak hazırlanan ve 8.5.1988 gün ve 19808 sayılı
Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Afetlere İlişkin Acil Yardım
Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 1. maddesinde, bu
yönetmeliğin amacının, Devletin tüm güç ve kaynaklarını afetten önce
planlayarak, afetin meydana gelmesi halinde Devlet güçlerinin afet bölgesine
en hızlı bir şekilde ulaşması ile afetzede vatandaşlara en etkin ilk ve acil
yardım yapılmasını sağlamak için acil yardım teşkilatlarının kuruluş ve
görevlerini düzenlemek olduğu, 2. maddesinde, bu yönetmeliğin acil yardım
hizmetlerini yürütmekle görevli vali ve kaymakamlar, bakanlık, bağlı ve
ilgili kuruluşlar, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile Kızılay'ın afetten
önce yapmaları gerekli acil yardım planlarının ve afet sırasında yapacakları
acil yardım ve hizmetlerinin gerektirdiği görevleri, işbirliğini,
koordinasyonu ve karşılıklı yardımlaşma esaslarını kapsadığı hükme
bağlandıktan sonra 5. maddesinde, afetzedeleri kurtarma, yaralılara ilk
yardım ve tıbbi tedavi yapma, aç ve açıkta kalan ailelerin geçici
barındırılması ve bunların yiyecek, giyecek, ısıtma, aydınlatma ve diğer
ihtiyaç maddelerinin karşılanması ve salgınları önlemek için yapılacak
yardımlar acil yardım olarak tanımlanmış, 11. maddesinde de, acil yardım
planlarının yapılmasında; olacak afetin geçmiş yıllarda o bölgede olmuş en
büyük ve kapsamlı olabileceği, hasara uğrayan ve yıkılan binaların çok
olabileceği, ulaşım yollarında ve tesislerinde hasarlar meydana
gelebileceği, ulaşımın bir süre aksayabileceği veya durabileceği, radyo,
telefon; telsiz haberleşmesinin aksayabileceği, hasarın büyük olabileceği,
enkaz altından insanların kurtarılması gerekeceği, özellikle gıda, ilaç ve
ısınma maddelerinde ve gereçlerinde sıkıntı meydana gelebileceği, ilk yardım
ve kurtarma hizmetlerinde görevlendirilecek personel ve ailelerinin veya
askeri birliklerin de afete maruz kalabileceğinin farz ve kabul edileceği,
hükmüne yer verilmiş,14. maddesinde, vali veya görevlendireceği vali
yardımcısının başkanlığında belediye başkanı, il jandarma alay komutanı,
Kızılay temsilcisi, garnizon komutanı veya mahallin en büyük askeri birlik
temsilcisi ile maddede sayılan il idare şube müdürlerinden oluşan İl
Kurtarma ve Yardım Komitesi kurulacağı,16. maddesinde, acil yardım
hizmetlerini yürütmekten sorumlu komitenin bu hizmetleri yürüteceği Hizmet
Grupları belirlenerek, 24. maddede, afet mahallinde ve yıkıntı altında kalan
yaralıları kurtarmak, Kurtarma ve Yıkıntıları Kaldırma Hizmetleri Grubunun
görevleri arasında sayılmıştır.
Yukarıda yer alan hukuki düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, genel hayata
etkili olacak afetlerde kurtarma faaliyetleri kamu hizmeti olarak
tanımlanmış, bu hizmetin kurulması ve işletilmesi, idarenin görev alanında
düzenlenmiştir. İdarenin sorumluluğunun anayasal dayanağı 2709 sayılı
Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında yer alan idarenin kendi eylem ve
işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğuna ilişkin hüküm olmakla
birlikte, idarenin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk hali hariç eylem ve
işlemlerindeki kusuruna dayandırılması gereklidir. Bir başka ifade
ile, idarenin yürütmekle görevlendirildiği kamu
hizmetinin kurulması (teşkilatlandırılması- yapılandırılması) ve/veya
işletilmesinden kaynaklanan kusurlar nedeniyle doğacak zararların idarece
karşılanması gerekmektedir. Ancak, idarenin tazmin sorumluluğunun
doğabilmesi için zararın, idarenin üstlendiği kamu hizmetinin doğrudan
yerine getirilmesine ilişkin bir eyleminden doğmuş olması ve bu zararın
hizmetin kuruluş veya işleyişindeki kusurdan kaynaklanması zorunludur. Bu
bakımdan hizmet kusuru, idarenin görev alanı içindeki hizmetin hiç
yapılmaması, gereği gibi yapılmaması veya geç yapılması olarak
nitelendirilebiir.
Danıştay'ın yerleşik İçtihatlarına göre, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu
kamu hizmeti faaliyeti dışında gerçekleşen ve öngörülemeyen ve/veya
önlenemeyen durumlar mücbir sebep olarak değerlendirilmiş, mücbir sebebin
idarenin tazmin sorumluluğunu ortadan kaldırdığı kabul edilmiştir. Öte
yandan, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetinin doğrudan yerine
getirilmesi sırasında idare tarafından beklenilmeyen durumlardan kaynaklanan
zararların ise, zararın idarenin doğrudan faaliyetinden kaynaklandığının
saptanması, başka bir ifade ile zarar ile idarenin eylemi arasında illiyet
bağının tespit edilmesi halinde idarenin kusura dayalı sorumluluğu bulunduğu
kabul edilmiştir.
Bu durumda, depremin; idarenin doğrudan yürüttüğü bir kamu hizmeti
faaliyetinden kaynaklanmaması, öngörülememesi ve/veya öngörülebilir
nitelikte dahi olsa önlenemez olması nedeniyle mücbir sebep olarak
değerlendirilmesi zorunludur.Depremin oluşmasında
idareye bir kusur yüklenemeyeceğinden idarenin kusura dayalı sorumluluğundan
da söz edilmesi mümkün değildir.
Ancak, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremin,
etkilediği coğrafi alanın büyüklüğü, nüfus yoğunluğu ve oluşturduğu hasar
nedeniyle diğer kamu hizmeti faaliyetlerinin de yürütülmesini etkilediği,
arama -kurtarma hizmetinin özelliği ve zaman açısından kısıtlı bir müdahale
yöntemi olması nedeniyle gelişmiş ülkelerin dahi bu tip doğal afetler
dolayısıyla arama kurtarma faaliyetleri için uluslararası yardım aldığı da
göz önünde bulundurulduğunda, arama ve kurtarma faaliyetlerinin
yürütülmesindeki güçlüğün idare açısından beklenilmeyen hal olduğu sonucuna
varılmıştır.
Her ne kadar davacı tarafından, arama ve kurtarma faaliyetlerinin gereği
gibi yürütülmemesi nedeniyle hizmetin kusurlu ve eksik işletilmesi sonucunda
yakınlarının vefat ettiği ileri sürülmüş ise de, arama ve kurtarma
faaliyetlerinin yürütülmesini etkileyecek şekilde haberleşme ve ulaşım
hizmetlerinde aksaklıkların olması ve depremin, etkilediği coğrafi alanın
büyüklüğü, nüfus yoğunluğu ve oluşturduğu hasarın kamu hizmetlerinin
deprem
sonrası yürütülmesi yönünden arama ve kurtarma faaliyetleri sırasında bu
hizmetin gereği gibi işletilememesi nedeniyle doğan zararlardan; ancak,
zarar ile idarenin faaliyeti arasında illiyet bağı bulunduğunun
saptanması , bir başka ifadeyle, davacının
yakınlarının arama ve kurtarma faaliyetlerinin gereği gibi işletilmemesi
sonucunda vefat ettiğinin tespit edilmesi halinde, idarenin tazmin
sorumluluğundan sözedilebilir. Bu halde dahi,
idarenin kamu hizmetini yürütürken karşılaştığı güçlükler de dikkate
alınarak hükmedilecek tazminat tutarının belirlenmesi gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen
deprem
sonucunda davacının yakınlarının enkaz altında kalarak vefat ettiği
anlaşılmakla birlikte, davacının yakınlarının enkaz altında sağ olduğu
halde,
deprem
sonrası yürütülen arama ve kurtarma hizmetinin gereği gibi yürütülmemesi
nedeniyle vefat ettikleri yolunda herhangi bir tespit bulunmadığı
saptanmıştır.
Bu durumda, davacının yakınlarının ölümünün, idarenin
arama kurtarma faaliyetine bağlı olarak gerçekleştiğine dair bir tespit
bulunmadığından, tazmin sorumluluğu için bulunması gereken; zararı doğuran
olay ile kamu hizmeti (arama-kurtarma) faaliyeti arasındaki nedensellik
bağının kurulamaması karşısında idarenin tazmin sorumluluğundan söz
edilemeyeceğinden idare mahkemesince, davacının yakınlarının enkaz altında
kalarak vefat etmesi üzerine manevi tazminat talebiyle açılan davanın reddi
yolunda verilen kararda sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddi ile Bursa 1. İdare Mahkemesinin
1.10.2002 gün ve E:2001/631, K:2002/1510 sayılı kararının yukarıda yer alan
gerekçe ile onanmasına 19.12.2005 tarihinde esasta oybirliği, gerekçede
oyçokluğu ile karar verildi.
A Z L I K O Y U
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 4. maddesi ile bu madde uyarınca
hazırlanan Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına
Dair Yönetmelik hükümlerine göre
deprem
sonrası alınacak tedbirler ile yapılacak yardımlar kamu hizmeti olarak
değerlendirilmek suretiyle idareye bu hizmetlerin yerine getirilmesi
konusunda görev yüklemiş olması karşısında,
deprem
sonrası yürütülen arama ve kurtarma faaliyetleri sırasında bu hizmetin
gereği gibi işletilememesi nedeniyle doğan zararlardan; ancak, zarar ile
idarenin faaliyeti arasında illiyet bağı bulunduğunun saptanması halinde,
idarenin tazmin sorumluluğundan sözedilmesi
mümkündür.
Bu nedenle, davacının yakınlarının arama ve kurtarma faaliyetlerinin
yürütülmesindeki hizmet kusuru nedeniyle vefat edip, etmediği hususunun
incelenmesi gerektiği açıktır.
Olayda, davacı tarafından, idarenin bu hizmeti yapmadığı konusunda bir
iddiada bulunulmaması ve davacının yakınlarının arama ve kurtarma
faaliyetlerinin yapılmaması veya kusurlu yapılması sonucunda vefat ettiği
yolunda bir saptama bulunmaması başka bir ifade ile,
idarenin faaliyeti ile zarar arasında illiyet bağının kurulamaması nedeniyle
idarenin tazmin sorumluluğu da bulunmadığından, kararın belirtilen gerekçe
ile onanması görüşüyle karara gerekçe yönünden katılmıyorum.
DAN-DER; SAYI : 112)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2005
5421
2004
5324
12/05/2005
KARAR METNİ
7269 SAYILI KANUNUN 13/A MADDESİNE 4864 SAYILI KANUNUN 1.
MADDESİ İLE EKLENEN FIKRA HÜKMÜ GERE?İNCE, HASAR TESPİT İ?LEMİ TEK BA?INA
DAVA KONUSU EDİLEMEYECE?İNDEN, AZ HASARLI TESPİT İ?LEMİNE KAR?I AÇILAN
DAVANIN İNCELENMEKSİZİN REDDİ GEREKİRKEN DAVAYI ESASTAN İNCELEYEN MAHKEME
KARARINDA İSABET GÖRÜLMEDİ?İ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalılar):
1-Bayındırlık ve İskan Bakanlığı-ANKARA
2-Erzincan Valiliği-ERZİNCAN
Karşı Taraf (Davacılar) : ?
İsteğin Özeti : 27.1.2003 tarihinde meydana gelen
depremde davacılara ait konutun az hasarlı tespitine ilişkin işlemin iptali
istemiyle açılan davada; uyuşmazlığın çözümü için mahallinde yaptırılan
keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu söz konusu yapının ağır hasarlı olduğu
yolunda düzenlenen raporun mahkemelerince uyuşmazlığın çözümüne esas
alınabilecek unsurları taşıdığı, davalı idarece
beyan edilen itirazın raporu kusurlandırıcı
nitelikte bulunmadığı bu durumda binanın az hasarlı olduğuna dair işlemde
hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal eden Sivas
İdare Mahkemesinin 29.6.2004 gün ve E:2003/822, K:2004/728 sayılı kararının,
davalı idarelerden Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca hasar tespitinin
raporunun depremden onsekiz ay sonra
düzenlendiği, raporda belirtilen hususların
deprem
nedeniyle oluştuğunun kabul etmenin mümkün olmadığı ileri sürülerek
bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : ?enol
Bolat
Düşüncesi : 7269 sayılı Kanunun 4864 sayılı Kanunla değişik 13.maddesi hükmü
karşısında, kesin ve yürütülebilir nitelikte bulunmayan hasar tespit
işlemine karşı açılan davanın incelenmeksizin reddi gerekirken, işin
esasının incelenerek dava konusu işlemin iptali yolunda verilen idare
mahkemesi kararında usul ve yasa hükümlerine uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle idare mahkemesi kararının
bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi :
Deprem
nedeniyle gayrimenkulü az hasarlı olarak tesbit
edilen davacı tarafından, bu işleme karşı yapılan başvurunun reddine ilişkin
işlemi iptal eden İdare Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler
Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak
Yardımlara Dair Kanunun 13.maddesinin (a) bendine, 4864 sayılı Kanunun
1.maddesiyle eklenen son fıkrasında, "Yapılacak asıl işlemlere esas olmak
üzere, fen kurulları tarafından düzenlenen teknik mahiyetteki hasar tespit
raporlarına mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde itiraz
edilebilir ve hasar tespit raporları ancak asıl işlemlerle birlikte dava
konusu dedilebilir. Gayrimenkulleri kesin
bir şekilde hasarsız olarak tespit edilenlerin veya gayrimenkullerinin hasar
tespiti hiç yapılmayanların, yargı yoluna gitmeden önce, mahalli ilan
tarihinden itibaren otuz gün içinde ilgili idareye başvurmaları zorunludur"
hükmü öngörülmüştür.
Bu hükme göre, hasar tesbit işlemine karşı
doğrudan dava açılması mümkün olmadığı gibi, bu işleme karşı yapılan başvuru
sonucu tesis edilen işlemin de nitelik itibariyle bu hukuki durumu
değiştireceğini düşünmek olanaksızdır.
Ancak anılan hüküm uyarınca, yargı yoluna itiraz sonucu başvurulması mümkün
olan işlemlerin, taşınmazları hasarsız olarak tesbit
edilenler ile hasar tesbiti hiç yapılmayanları
kapsadığı da izahtan varestedir.
Diğer taraftan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu
uyarınca davanın esastan incelenebilmesi için, dava konusu işlemin kesin ve
yürütülebilir nitelikte bulunması, yani varolan
hukuk düzeninde etki yaratması, hukuki sonuçların ortaya çıkarılması
yönündeki iradenin açıklanmış olması ve başka bir makam ve
mercinin onayına ihtiyaç göstermeksizin hukuk
düzeninde değişiklikler meydana getirmesi gerekmektedir.
Olayda, davacıya ait taşınmazın az hasarlı olarak
tesbit edildiği ve bu işleme karşı yapılan
başvurunun reddine ilişkin işleme karşı işbu davanın açıldığı anlaşılmakta
olup, bu hali