3194 sayılı İmar
Kanunu’nun 42. maddede yer alan para cezasının alt ve
üst sınırları arasında takdir hakkı nasıl kullanılacaktır. İdareler bu konuda
sınırsız takdire sahip midir? Yoksa belli ölçütlere uymaları gerekir mi? Bu
konulara ilişkin düzenleyici işlem bulunmamaktadır. Ancak Anayasa Mahkemesi bu
sorunu temelden çözmüştür.
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı :
2005/5 Resmi Gazete Tarihi: 05 KASIM 2008
Karar Sayısı : 2008/93 Resmi Gazete Sayısı: 27045
Karar Günü : 17.4.2008
3.5.1985 günlü, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42.
maddesinin birinci fıkrasının “... 500 000 TL.’dan 25 000 000 liraya kadar para
cezası verilir.” bölümünün Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı :
2005/5 Resmi Gazete Tarihi: 05 KASIM 2008
Karar Sayısı :
2008/93 Resmi Gazete Sayısı: 27045
Karar Günü :
17.4.2008
İTİRAZ YOLUNA
BA?VURAN : Konya 1. İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU :
3.5.1985
günlü, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinin
birinci fıkrasının “... 500 000 TL. dan 25 000 000 liraya kadar para cezası
verilir” bölümü ile ikinci fıkrasının “... 500 000 TL. dan 10 000 000 liraya
kadar para cezası verilir” bölümünün Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine
aykırılığı savıyla iptalleri istemidir.
I - OLAY
Ruhsata aykırı ekler yapıldığı savıyla 3194 sayılı Yasa’nın 42. maddesinin
birinci fıkrasına göre para cezası verilmesine ilişkin kararın ve buna
dayanılarak düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davada itiraz
konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme iptalleri için
başvurmuştur.
II - İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“1- ANAYASA’NIN 2. MADDESİ YÖNÜNDEN: Anayasa’nın 2. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun
huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir” hükmüne yer verilmektedir.
Hukuk devleti, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu, adaletli bir
hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan, bütün eylem ve
işlemleri ile eşitlik ve hakkaniyeti gözeten devlettir. Bu bağlamda, yasa
koyucunun yasal düzenlemeler yaparken takdiri, sınırsız ve keyfi olmayıp hukuk
devleti ilkeleriyle sınırlıdır. Bunun yanında hukuk devleti kavramı, kuralların
ve müeyyidelerinin net olarak önceden belli olduğu dolayısıyla uyulmayan
kararların müeyyidelerinin ne olduğunu insanların önceden bilmesini de ifade
eder. Bu bağlamda 3194 sayılı Yasa’nın 42. maddesi değerlendirilecek olursa;
İlk anda, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı yapı yapanların karşılaşacağı
cezaların da belli olduğu izlenimi uyanmaktadır. Nitekim Yasa maddesinde para
cezaları miktar olarak da bellidir. Ancak yasa koyucu rakam belirtirken alt ve
üst sınırları belirlemiş olup, kesin rakamı idarenin takdirine bırakmıştır.
Elbette alt ve üst sınırların belirtilip kesin rakamın idareye bırakılması tek
başına hukuk devleti ilkesini zedeleyici bir unsur değildir. Hatta hizmet
gerekleri yönünden daha da işlevli olduğu söylenebilir. Çünkü ruhsatsızlığın
veya ruhsata aykırılığın türleri ve ölçüleri o kadar çok farklılık arz
etmektedir ki, para cezasını önceden ve tek rakam olarak belirlemek hukuksuzluk
kaynağı olabilir. Bu sebeple alt ve üst sınırları belirtilen bir ceza türü daha
adil sonuç doğuracaktır. Ancak söz konusu Yasa maddesinin incelenmesi sonucu
öncelikle alt ve üst sınırlar arası yelpazenin hiçbir mevzuatta görülmemiş
şekilde geniş olduğu anlaşılıyor. Nitekim Yasa’da belirtilen rakamlar, işlem
tarihi itibariyle güncellenince “1.459.402.000-TL. dan 72.975.758.000-TL.’ sına
kadar ceza yelpazesi karşımıza çıkıyor. Bu kadar önemli rakama tekabül eden ve
alt ve üst sınırlar arasındaki rakamı belirlemesi yetkisini tamamen idareye
bırakan ve bu konuda hiçbir kriter öngörülmeyen Yasa hükmü karşımıza çıkıyor.
Nitekim dava konusu uyuşmazlıkta olduğu gibi, idareler bu takdir hakkını tam bir
keyfiyet alanı olarak kabul edilip, hiçbir kritere bağlı olmaksızın aynı yerde
aynı nitelikli yapılar hakkında bile birbirinden çok farklı miktarda cezalar
vermektedirler. Bu da insanlarda, “müeyyidesinin türü ve oranı idarenin keyfine
kalmış bir yasa” intibaı uyandırmaktadır.
Bu olumsuz sonucun sebebi ve kaynağı ise; Yasa’nın çok yüksek miktarlar
içeren cezaların alt ve üst sınırı belirtilip, yelpaze çok geniş olmasına rağmen
aradaki ceza miktarının belirlenmesinde hiçbir kritere yer vermemesi veya bu
kriterleri bir alt norma (yönetmelik gibi) bırakmadan idarenin takdirine
(keyfine) bırakmasıdır. Bu da, kuralların ve müeyyidelerin önceden belli olup,
buna devletin de uymak zorunda olduğu hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
2 - ANAYASA’NIN 10. MADDESİ YÖNÜNDEN: Anayasa’nın 10. maddesinde “Herkes dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde
eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” hükmüne yer
verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtildiği üzere, Anayasa’nın 10.
maddesine göre yasaların uygulanmasında ayrım gözetilmeyecek ve eşitsizliğe yol
açılmayacaktır. Maddede düzenlenen “Eşitlik” ilkesiyle, birbirinin aynı durumda
olanlara aynı kuralların uygulanması ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların
yaratılması engellenmektedir. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı
kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Durum ve konumlarındaki özellikler,
kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve değişik uygulamaları
gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı
kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Yine Anayasa Mahkemesi’nin çeşitli kararlarında eşitlik ilkesi, aynı
durumda bulunanlar için haklarda ve ödevlerde, yasalarda ve yükümlülüklerde,
yetkilerde ve sorumluluklarda, fırsatlarda, hizmetlerde eşitliğin sağlanmasını
gerektiren eşit davranma ve ayrım yapmama ilkesi olarak yorumlanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında söz konusu Yasa maddesinin doğrudan eşitsizlik
yaratan bir düzenlemesi görülmemektedir. Ancak Yasa’nın uygulaması esnasında,
yine Yasa’nın kendinden kaynaklanan sebeplerle eşitsizliğe ayrımcılığa hatta
kayırmacılığa yol açan sonuçlar doğmaktadır. Yukarıda da değinildiği gibi, Yasa
sadece alt ve üst sınırları belirleyip, aradaki yelpaze çok geniş olup rakamlar
yüksek olmasına rağmen başka hiçbir kritere yer verilmemiştir. Yasa kendisi bir
kriter belirlemediği gibi, kriterlerin bir alt normla belirlenmesi yoluna da
gidilmediğinden alt ve üst sınır arasındaki ceza miktarını belirlemek tamamen
idarenin takdirine (keyfine) bırakılmıştır. Nitekim idarelerde bu hakkı,
kelimenin tam anlamıyla keyfince kullanmaktadır.
Nitekim dava konusu uyuşmazlıkta, idareye yapılan ara kararı sonunda,
davalı idarece bu konuda objektifliği sağlayacak hiçbir düzenleyici işlem
(kriter) belirlenmediği 2003 yılı içinde verilen para cezalarına ilişkin
listeden de bu şekilde bir kritere uyulmayıp tamamen her olayın kendi başına
değerlendirildiği sonucuna varılmıştır. Nitekim Mahkememizdeki başka
uyuşmazlıklarda da; baz istasyonları sebebiyle verilen para cezalarında, aynı
Büyükşehir içinde üç belediyenin aynı nitelikli tesise farklı cezalar (5, 10, 15
milyar) uygulandığı gözlenmiştir. (Konya 1. İdare Mahkemesi’nin E.2003/74 ve
E.2003/75, K.2004/217 ve K.2004/218 sayılı dosyaları) Hatta davacının işyerinin
bulunduğu yerde bir komşusunun da aynı şekilde 510 m² ilave yaptığı ve 8.8.2002
gün ve 368 sayılı işlemle 3 000 000 000-TL. ceza verildiği tespit edilmiştir.
Bu tespitler ışığından ilk etapta adaletsizliğin Yasa’dan değil idarenin
uygulamasından kaynaklandığı sonucu çıktığı söylenebilirse de, idareleri bu
keyfi tutuma sevk edenin, Yasa’nın düzenleniş şekli olduğu aşikârdır. Çünkü
Yasa, alt ve üst sınır arasındaki cezaların oranını yapının niteliği, ihlal
yoğunluğu gibi kriterlere bağlamazsa veya bu kriterleri düzenlemeyi bir alt
norma bırakmazsa bu sonuçlar kaçınılmazdır. Çünkü her idare, takdirini en adil
şekilde kullandığını iddia edecek ama aynı nitelikli komşu yapılara farklı
cezaların da sonu gelmeyecektir.
Sonuç olarak 3194 sayılı Yasa’nın 42. maddesinin 1. fıkrasının “... 500
000 TL. dan 25 000 000 liraya kadar para cezası verilir” kısmı ile 2. fıkrasının
“... 500 000 TL. dan 10 000 000 liraya kadar para cezası verilir” kısmının,
Anayasa’nın 2. ve 10. maddesine aykırı olduğu ve bu nedenle iptalinin uygun
olacağı sonucuna varılmaktadır.
SONUÇ VE KANAAT:
Yukarıda açıklanan nedenlerle 3194 sayılı Yasa’nın 42. maddesi uyarınca
verilen para cezalarının, Yasa’nın, belirsizliği sebebiyle idarenin takdirine
değil keyfine bırakıldığı gerek rakamların yüksekliği gerek alt sınır üst sınır
arasının çok geniş olması sebebiyle ayrımcılığa, eşitsizliğe, belirsizliğe ve
hatta kayırma ve cezalandırmaya malzeme yapıldığı sonuç ve kanaatine varılarak;
3194 sayılı Yasa’nın 1. fıkrasının “... 500 000 TL. dan 25 000 000 liraya
kadar para cezası verilir” kısmı ile 2. fıkrasının “… 500 000 TL.dan 10 000 000
liraya kadar para cezası verilir” kısmının, Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine
aykırı olduğu düşüncesiyle re’sen ve davacının da itirazı ciddi bunarak Anayasa
Mahkemesi’ne itirazın götürülmesine, dava dosyasının tüm belgeleriyle onaylı
suretinin dosya oluşturularak Anayasa Mahkemesi’ne sunulmasına, iş bu karar aslı
ile dosya suretinin Yüksek Mahkeme’ye ulaşmasından sora beş ay karar verilinceye
kadar davanın bekletilmesine 25.11.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
III - YASA METİNLERİ
A - İtiraz Konusu Yasa Kuralları
3.5.1985
günlü,
3194 sayılı İmar Kanunu’nun itiraz konusu kuralları da içeren 42. maddesi
şöyledir:
“Ruhsat alınmadan veya ruhsat veya eklerine veya imar mevzuatına aykırı olarak
yapılan yapının yapı sahibine ve müteahhidine, istisnalar dışında özel
parselasyon ile hisse karşılığı belirli bir yer satan ve alana 500 000 TL.
dan 25 000 000 liraya kadar para cezası verilir. Ayrıca fenni mesule bu
cezaların 1/5i uygulanır.
Birinci fıkrada belirtilen fiiller dışında bu Kanunun 28, 33, 34, 39 ve 40 ıncı
maddeleri ile 36 ncı maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen yükümlülükleri yerine
getirmeyen mal sahibine, fenni mesule ve müteahhide 500 000 TL.dan 10 000 000
liraya kadar para cezası verilir.
Birinci ve ikinci fıkralarda belirtilen fiillerin tekrarı halinde para cezaları
bir katı artırılarak verilir.
Yukarıdaki fıkralarda gösterilen cezalar, ilgisine göre doğrudan doğruya
belediyeler veya en büyük mülki amir tarafından verilir.
(Beşinci fıkra, Anayasa Mahkemesinin 15.5.1997 günlü, E.1996/72, K.1997/51
sayılı kararı ile iptal edilmiştir).
İlgili idarenin Cumhuriyet Savcılığı aracılığıyla sulh ceza mahkemesine
başvurması üzerine, bu mahkemelerce ayrıca, yukarıdaki fıkralara göre ceza
verilen fenni mesuller ve müteahhitler hakkında bir yıldan beş yıla kadar
meslekten men cezasına da hükmolunur.
Bu husustaki mahkeme kararları ilgili idarelerce Bakanlığa ve meslek mensubunun
bağlı olduğu meslek teşekkülüne bildirilir.
Bu maddeye göre belediyelerce verilen cezalar dolayısıyla tahsil olunan paralar
belediye bütçesine irad kaydolunur”.
B - Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine dayanılmıştır.
IV - İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca Mustafa BUMİN, Haşim
KILIÇ, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIO?LU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Mustafa
YILDIRIM, Cafer ?AT, Fazıl SA?LAM, A. Necmi ÖZLER ve Serdar ÖZGÜLDÜR’ün
katılımlarıyla 18.1.2005 günü yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle
uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.
Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddesine göre, mahkemeler, bakmakta oldukları
davalarda uygulayacakları kanun ya da kanun hükmünde kararname kurallarını
Anayasaya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık
savının ciddi olduğu kanısına varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa
Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir
mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve
mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralların da
o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın
değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı
sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan
kurallardır.
Başvuran Mahkeme’nin bakmakta olduğu dava, ruhsata aykırı ekler yapıldığı
savıyla 3194 sayılı Yasa’nın 42. maddesinin birinci fıkrasına göre para cezası
verilmesi kararının ve buna dayanılarak düzenlenen ödeme emrinin iptali istemine
ilişkindir. Yasa’nın 42. maddesinin ikinci fıkrasında bu Yasa’nın 28., 33.,
34., 39. ve 40. maddeleri ile 36. maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
yükümlülükleri yerine getirmeyen mal sahibine, fenni mesule ve müteahhide
verilecek para cezası düzenlenmiştir. Bu fıkranın bakılmakta olan dava ile
ilgisi bulunmamaktadır.
3194 sayılı Yasa’nın 42. maddesinin;
A- İkinci fıkrasının itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin bakmakta olduğu
davada uygulanma olanağı bulunmadığından bu fıkrada yer alan “… 500 000 TL.dan
10 000 000 liraya kadar para cezası verilir” bölüme ilişkin başvurunun
Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle reddine,
B- Birinci fıkrasında yer alan “… 500 000 TL.dan 25 000 000 liraya kadar para
cezası verilir” bölümünün dosyada bir eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine,
Oybirliğiyle karar verilmiştir.
V - ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa
kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A - Anlam ve Kapsam
İmar mevzuatına göre yapılar ruhsata tabidir. Ruhsatı vermekle yetkili kamu
idaresinin bilgisi ve izni dışında yapı yapılması olanağı bulunmamaktadır. 3194
sayılı Yasa’nın itiraz konusu kuralı da içeren “Ceza hükümleri” başlıklı 42.
maddesinin birinci fıkrasında, ruhsat alınmadan, ruhsat veya eklerine veya imar
mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının yapı sahibine ve müteahhidine,
istisnalar dışında özel parselasyon ile hisse karşılığı belirli bir yer satan ve
alana 500 000 liradan 25 000 000 liraya kadar para cezası verileceği,
ayrıca fenni mesule bu cezaların 1/5’inin uygulanacağı; üçüncü fıkrasında,
belirtilen eylemlerin tekrarı halinde para cezalarının bir katı artırılarak,
dördüncü fıkrasında ise cezaların ilgilisine göre doğrudan doğruya belediyeler
veya en büyük mülki amir tarafından uygulanacağı öngörülmüştür.
Maddede yazılı imar para cezalarının yıllara göre artışı, 213 sayılı Vergi Usul
Kanunu’nun mükerrer 298/B maddesi uyarınca tespit ve ilan edilen “yeniden
değerleme oranına” bağlanmıştır.
Yasayla her kişiye veya olaya özgü ceza tutarlarının belirlenmesinin mümkün
olmaması nedeniyle cezaların bireyselleştirilmesi için yasakoyucu cezayı alt ve
üst sınırlarını göstermekte, ancak bu iki sınır arasında bir ceza belirleme
konusunda da yargıca veya idareye takdir yetkisi verebilmektedir.İdari para cezaları yargı organlarınca yapılan yargısal denetim sonucunda
yargı kararlarıyla verilen adli para cezalarından farklı niteliktedir.
İtiraz konusu kuralda, alt ve üst sınırları gösterilmek suretiyle imar para
cezası düzenlenmiştir. Yasa’yla gösterilen bu sınırlar arasında elli kat
bulunmaktadır. Alt ve üst sınır arasındaki bu geniş alanda, idareye, cezayı
belirleme olanağı, başka bir deyişle cezanın alt ve üst sınırları arasında alt
sınırdan, alt sınırın üstünde veya üst sınırdan ceza verme konusunda takdir
hakkı tanınmıştır.
B - Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, idarenin takdirine bırakılan alanının geniş olduğu, cezanın
belirlenmesinde hiçbir ölçütün Yasa’da gösterilmediği, bunun uygulamada
keyfiliğe neden olabileceği, alt ve üst sınırlar arasındaki idarenin sınırsız
takdir yetkisinin keyfi olarak aynı nitelikli yapılara farklı cezaların
verilmesine yol açabileceği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2. ve 10.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3194 sayılı Yasa’nın 42. maddesinin birinci fıkrasında, ruhsat alınmadan,
ruhsat veya eklerine veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının yapı
sahibine ve müteahhidine, istisnalar dışında özel parselasyon ile hisse
karşılığı belirli bir yer satan ve alana 500 000 liradan 25 000 000 liraya kadar
para cezası verileceği öngörülmüştür.
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri
“belirlilik”tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare
yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi,
hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey, yasadan, belirli bir kesinlik içinde,
hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını,
bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu bilmelidir. Ancak bu
durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını ayarlar.
Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve
işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Yasa kuralı, ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür
sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde
düzenlenmelidir. “Öngörülebilirlik şartı” olarak nitelendirilen bu ilkeye göre
yasanın uygulanmasında takdirin kapsamı ve uygulama yöntemi bireyleri keyfi ve
öngöremeyecekleri müdahalelerden koruyacak düzeyde açıklıkla yazılmalıdır.
Belirlilik, kişilerin hukuk güvenliğini korumakla birlikte idarede istikrarı da
sağlar.
Değişen sosyal, siyasal ve ekonomik koşullar kimi durumlarda devlet idarelerine
bir takım hakların tanınması gereğini ortaya çıkarmıştır. Gelişen, büyüyen,
çeşitlenen ve çoğalan toplumsal gereksinimleri yerinde, zamanında ve etkin bir
biçimde karşılayabilmek için çağdaş yönetimlerde idareye değişik alanlarda
yaptırım uygulama yetkileri tanınmaktadır.
3194 sayılı Yasa’nın 42. maddesinde düzenlenen idari para cezaları, imar ve kamu
düzenine aykırı davranışların önlenmesi amacıyla, araya yargısal bir karar
girmeden, idarenin doğrudan işlemiyle idare hukukuna özgü usullerle kesilen ve
uygulanan yaptırımlardır. Maddenin birinci fıkrasındaki idari yaptırım, idarenin
ruhsat alınmadan, ruhsat veya eklerine veya imar mevzuatına aykırı olarak
yapının yapıldığı yönündeki tespiti ve bu konudaki değerlendirmesine bağlı
olarak idarece uygulanmaktadır. Başka bir deyişle hem cezayı gerektiren eylemin
işlendiğini saptamak hem de Yasa’da gösterilen alt ve üst sınırlar arasında
cezanın tutarını belirlemek tamamıyla idari makamların, belediyeler veya en
büyük mülki amirlerin kararlarıyla oluşmaktadır. İtiraz halinde yargının
vereceği karar, onun bu niteliğini değiştirmemektedir. Sonuçları belli ölçüde
genel para cezalarına benzese de tümüyle idari işleme dayanan bir yaptırımdır.
Yargı organlarının müdahalesi olmadan idarece kararlaştırılmakta ve
uygulanmaktadır.
İdari makamların Yasa’nın belirlediği sınırlar arasında cezanın takdirinde esas
alacakları objektif ölçütler Yasa’da gösterilmemiştir. Yasa’yla imar para
cezasının alt ve üst sınırları gösterilmiş, bu alan içinde cezayı uygulama
yetkisi idareye bırakılmıştır. İdarelerin hangi ölçütleri esas alacakları açık,
belirgin ve somut olarak Yasa’da yer almamıştır. Yasa kuralı bu anlamda belirli
ve öngörülebilir değildir.
Alt ve üst sınır arasında idareye bırakılan takdir alanı geniş, sınırsız ve
ölçüsüzdür. Cezanın belirlenmesinin alt ve üst sınır arasında elli kat gibi
makul ve ölçülü olmayan şekilde genişliği, uygulamada, yorum ve değerlendirme
farklılıklarına dayalı olarak eşitsizliğe, haksızlığa ve keyfiliğe yol
açabilecek niteliktedir.
Yasakoyucu, kamu düzeninin korunması amacıyla
ceza hukuku alanında hangi eylemlerin suç sayılacağı ve suç sayılan bu
eylemlerin hangi tür ve ölçüde cezai yaptırıma bağlanacağı konusunda takdir
yetkisine sahip olmakla birlikte, cezaların yasallığı ve hukuksal güvenlik
ilkelerinin gereği olarak, farklı ve keyfi uygulamalara neden olmamak için, imar
hukukuna uygun geçerli sebepler ve objektif ölçütleri yasada göstermesi gerekir.
Cezanın Yasa’da gösterilen sınırlar arasında idarece belirlenmesinde, yapının,
taşkın, heyelan, kaya düşmesi gibi afet alanlarında bulunan, sıhhi ve jeolojik
mahsurları olan veya bunlar gibi tehlikeli durumlar göstermesi nedeniyle imar
planlarına veya ilgili idarelerce hazırlanmış, onaylanmış raporlara göre
yapılması yasak olan alanlara, imar planlarında umumi hizmet alanlarına, kamu
tesis alanlarına ve yapı sahibine ait olmayan alanlara yapılması; hangi amaçla
yapıldığı, büyüklüğü ve konut, ticari, sanayi, otel, akaryakıt istasyonu gibi
niteliği; fen ve sağlık kurallarına aykırılık taşıması; içinde oturacak veya
çalışacak kişiler için tehlike oluşturması; çevresinde ya da aynı bölgede emsal
yapılar için uygulanan imar para cezaları; kente ve çevreye etkisi; bitmiş ve
kullanılır durumda olması gibi ölçütlere yer verilmemiştir.
Bu tür idari işlemlere karşı yargı yolu açık olmakla birlikte, bu güvencenin
uygulama aşamasından sonra ve ancak itiraz yoluyla ortaya çıkacağı göz önünde
bulundurulduğunda, yasa kurallarının yürürlükte olduğu sürece keyfiliği ortadan
kaldırmaya yeterli olduğu söylenemez. Hukuk kuralları, yargının yorumuna ihtiyaç
göstermeyecek ve uygulayıcılar tarafından anlaşılabilecek şekilde açık ve
belirgin olmak, uygulayıcılara güvence vermek zorundadır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural, Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır.
İptali gerekir.
Kural iptal edilmiş olduğundan ayrıca Anayasa’nın 10. maddesi yönünden
incelenmesine gerek görülmemiştir.
C - İptal Kararının Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Kanun, kanun hükmünde
kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri,
iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar.
Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi
ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden
başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 53. maddesinin dördüncü fıkrasında da bu
kural tekrarlanmaktadır. Maddenin beşinci fıkrasında ise, Anayasa Mahkemesi’nin,
iptal halinde meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu
yararını ihlâl edici mahiyette görmesi halinde yukarıdaki fıkra hükmünü
uygulayacağı belirtilmiştir.
3.5.1985
günlü,
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinin
birinci fıkrasının
“... 500 000 TL. dan 25 000 000 liraya kadar para cezası verilir” bölümünün
iptaline karar verilmesinin doğuracağı hukuksal
boşluk, kamu yararını ihlal edici nitelikte olduğundan gerekli düzenlemelerin
yapılması amacıyla iptal kararının, Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak
dört ay sonra yürürlüğe girmesi uygun
görülmüştür.
VI - SONUÇ
A-
3.5.1985 günlü, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinin birinci fıkrasının
“... 500 000 TL.’dan 25 000 000 liraya kadar para cezası verilir.” bölümünün
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
B-
İptal edilen bölümün doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici
nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949
sayılı Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince İPTAL
HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMİ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BA?LAYARAK DÖRT AY SONRA
YÜRÜRLÜ?E GİRMESİNE,
17.4.2008 gününde OYBİRLİ?İYLE karar verildi.
A- 3.5.1985 günlü, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinin birinci
fıkrasının “... 500 000 TL.’dan 25 000 000 liraya kadar para cezası verilir.”
bölümünün Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
B- İptal edilen bölümün doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici
nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949
sayılı Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince İPTAL
HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMİ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BA?LAYARAK DÖRT AY SONRA
YÜRÜRLÜ?E GİRMESİNE,
17.4.2008 gününde OYBİRLİ?İYLE karar verildi.