Radyoloji personeli Sağlık Bakanlığından Yürütmenin Durdurulması kararının uygul
Tarih: 14.12.2007 Saat: 16:03
Konu: imar


Yeni Sayfa 2 Yeni Sayfa 5

Radyoloji personelinin hukuka aykırı olarak mesai saatlerinin günlük 9 saate çıkarılmasına dair düzenleme hakkında Danıştay 5. DAİRE ile 12. DAİRE müşterek heyet yaparak aldıkları kararagöre yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir.

Bu kararın Sağlık Bakanlığına tebliğ edildiği halde halen uygulanmadığı anlaşılmaktadır. Oysa aşağıda yapılan açıklamalara göre bu kararın geçikmeksizin işlem tesis edilerek uygulanması gerekmektedir.

İdari yargı kararlarının en geç 30 gün içinde uygulanacağına dair kural ancak kararın uygulanması için kurul toplanması ya da bu iş için yasada özel bir prosedürün olması halinde geçerli olur. Yoksa bu örnekte olduğu gibi idari bir işlem ile yargı kararının uygulanması mümkün olduğundan gecikmeksizin kararın uygulanması gerekirdi.

Öte yandan, Sağlık Bakanlığınca yürütmenin durdurulması kararına itiraz edilecek olması da kararın uygğulanmasına engel değildir. Yürütmenin durdurulması kararına itiraz edildiğinden bahisle kararın uygulanmaması kişileri manevi tazminat ödemekten kurtaramaz.
Bu konuda geçmiş haberler için tıklayınız.



Yeni Sayfa 6

 

2577 sayılı idari Yargılama Usulü kanunu’nun 28. maddesinde;

KARARLARIN SONUÇLARI:

    Madde 28 - 1 . (Değişik bent: 10/06/1994 - 4001/13 md.) Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir.

    2. (Değişik bent: 10/06/1994 - 4001/13 md.) Tam yargı davaları hakkındaki kararlardan belli bir miktarı içerenler genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.

    3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.

    4. Mahkeme kararlarının (otuz) gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir.

    5. Vergi uyuşmazlıklarına ilişkin mahkeme kararlarının idareye tebliğinden sonra bu kararlara göre tespit edilecek vergi, resim, harçlar ve benzeri mali yükümler ile zam ve cezaların miktarı ilgili idarece mükellefe bildirilir.

    6. Tazminat ve vergi davalarında kararın idareye tebliğinden itibaren infazın gecikmesi sebebiyle idarece kanuni gecikme faizi ödenir.” Hükmü yer almaktadır.

 

Anayasa'nın 125.maddesinin son bendinde idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu, 138.maddesinde de, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda bulundukları, bu organlar ve idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği öngörülmüştür.

Sözü edilen yasa hükümlerine göre idare, yargı ilamının hüküm ve icaplarına göre işlem ve eylem tesis etmeye mecbur olup, yargı kararlarına göre eylem ve işlem tesis etmeyen idare aleyhine reddi ve manevi tazminat davası açılabileceği açıktır.Yükümlüler yargı kararlarının infazını, idareden genel zaman aşımı süresi olan 10 yıl içerisinde, her zaman isteyebilirler. İdare yargı kararına uymak ve icaplarını hiç bir duraksamaya meydan vermeden yerine getirmek mecburiyetindedir. [1]

Yargı yeri kararlarının yerine getirilmesi zorunluluğunun Anayasamızdan kaynaklandığında kuşku bulunmamaktadır. 2577 sayılı Kanunun 28.maddesinin (3) işaretli fıkrasında yer alan, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen hallerde idare aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açılabileceğine ilişkin kural da bu zorunluluğa dayanmaktadır.

Kanunda, maddi ve manevi tazminat davasının hangi süreye tabi olduğuna ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Farklı görüşler de olmakla birlikte öğretide ve idari yargı uygulamasında, ilama bağlanmış alacakların on yıllık yeni zamanaşımına tabi olduğunu düzenleyen Borçlar Kanununun 135.maddesinin ikinci fıkrası kuralına koşut olarak, idari yargılamada da bu sürenin uygulanabileceği kabul edilmektedir. Bu cümleden olarak, idare ve vergi mahkemelerince verilen karaların yerine getirilmemesi sebebiyle ilgililerin, on yıllık süre içinde uğradıkları zararın tazminen ödenmesini isteyebilecekleri sonucuna varılmaktadır.

Hiç kuşkusuz böyle bir başvuru, idareyi karar gereğini yerine getirme yükünden kurtarmayacaktır. Ancak, yargı kararının yerine getirilmemesi nedeniyle doğan zararın giderilmesi istemiyle ilgililerce idareye başvurulduğu takdirde, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 10 ve 11.maddelerinde yazılı işleyiş başlamış olacağından, tazminat davasının açılabileceği süre başlangıcının bu tarihe göre saptanarak sürenin sözü geçen kurallar ile Kanunun 7.maddesine göre hesabı gerekir. [2]

İdarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu ve bu kararları yerine getirmede gecikmemeleri gerektiği Anayasa'nın 138.maddesinde de ifade edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesine göre idare mahkemelerinin yürütmenin durdurulmasın XE “Yürütmenin Durdurulması" a ilişkin kararlarının icap­larına göre belediyeler ya da valilikler, gecikmeksizin işlem tesis etmeye mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. İdare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararlarına göre işlem tesis edilmemesi halinde idare aleyhine aynı İdare Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 22.10.1979 gün ve E: 1978/7, K: 1979/2 sayılı kararına göre, yargı kararının uygulanmaması halinde bu husus kararı uygulamayan kamu gö­revlisinin tazminat ile sorumlu tutulabilmesi için yeterlidir. Kamu görevlisi­nin sorumlu olabilmesi için ayrıca kin, hınç, düşmanlık ve benzeri duygula­rın etkisi altında olup olmadıklarının araştırılmasına gerek yok­tur. Yürütme­nin durdurulması XE “Yürütmenin Durdurulması"  kararını uygulamayan görevliye karşı hukuki sorumluluk yüklenebilmesi için yürütmenin durdurulması XE “Yürütmenin Durdurulması"  kararının verildiği iptal dava­sının sonuçlanmasına gerek yoktur.

1982 Anayasası’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin hukuk dev­leti XE “Hukuk Devleti"  olduğu vurgulanmakta ve 138. maddesinin son fıkrasında, yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararına uymak zorunda olduğu; bu organlar ile idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği yolunda açık, kesin ve emredici bir kurala yer verilmiştir. Bu hüküm 2577 sayılı Yasanın 28. mad­desinde de bulunmaktadır.

Bu kurallara bakıldığında, Anayasaya uygun işleyen bir hukuk devle­tind XE “Hukuk Devleti" e, idare makamlarının yargı kararlarını süresi içinde yerine getirmemesi düşünülemez. Bu durum olsa olsa kamu görevlisinden kaynaklanır. Danış­tay, son dönemlerde verdiği kararlarda, böyle durumlarda yani mahkeme kararı­nın uygulanmaması nedeniyle açılan tam yargı davalarında, mahkeme kara­rının süresi içinde uygulanmadığı sonucuna varılıp tazminata hükme­dilmesi halinde, davacının talebi olmasa dahi, hükmedilen tazminat tutarını, mah­keme kararını uygulamayan görevli ya da görevlilere rücu edilmek üze­re vermektedir.

 

 

 

Anayasanın 138. maddesinin son fıkrasında “... yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktire­mez” kuralı yer almış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun Kararların Sonuçları başlıklı 28. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdari ve Vergi Mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez” hükmü ile Anayasanın 2. maddesinde yer alan “Hukuk Devleti” ilkesine ve 138. maddesine uygun bir düzenleme yapılmıştır.

Yasanın belirtilen maddesi hükmü ile kararların derhal uygulanması ilkesi konulmuş her durumda bu sürenin 30 günü aşamayacağı belirtilmiş, kararların uy­gulanması için idarenin gereksinim duyduğu sürenin nihayet otuz günle sınırlı bu­lunduğu öngörülmüştür. Yürütmenin durdurulması kararı da Anayasada ve İdari Yargılama Usulü Yasasında belirtilen nitelikte bir yargı kararı olduğuna göre, bu yolda karar verilmiş bir davada idarenin; esas kararın verilmesini, bu karar temyiz edilmiş veya kararın düzeltilmesi yoluna başvurulmuş ise verilecek kararı bekle­mesi, bu yolla, verilen yürütmenin durdurulması kararını sürüncemede bırakması, savsaklaması ve etkisiz kılması gibi seçeneği bulunmamaktadır.

Yine Yasanın belirtilen maddesinde yer alan “Danıştay, bölge idare mahke­meleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.

Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine ge­tirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açılabileceği gibi, kararı yerine ge­tirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir...” yolundaki dü­zenlemeleri kararların uygulanması halinde davacının yalnızca tazminat davası açabileceği şeklinde yorumlamak Anayasanın belirtilen hükmü ile bağdaşmaz. Bir hukuk devletinde aslolan idarenin yargı kararını kendiliğinden uygulamasıdır. An­cak davacı da kararın uygulanması için idareye başvurabilir. Bu başvurunun redde­dilmesi halinde idare hukuku bakımından tek yanlı irade beyanı içeren ve ilgili hakkında hukuki sonuç yaratan bir işlem tesis edilmiş olacağından bu işleme karşı iptal davası açılabileceği kuşkusuzdur. Öte yandan, yargı kararlarının uygulanma­masının hem bir iptal nedeni hem de ağır hizmet kusuru oluşturduğu açıktır.

 

 

 

Anayasanın 2. maddesinde; Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olduğu vurgulanmakta ve 138. maddesinin son fıkrasında “Yasama ve Yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştirilemez ve bunların yerine getirilmesini geciktire­mez.” yolunda açık, kesin ve buyurucu bir kurala yer verilmektedir. Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 4001 sayılı Kanunla değişik 28. maddesinin 1. fıkrası; Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahke­melerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, en geç otuz gün içinde işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mec­bur olduğu şeklindeki kuralıyla Anayasanın 2. maddesinde yer alan “Hukuk Dev­leti” ilkesine uygun bir düzenleme getirmiş olup, 3. fıkrasında da; Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edil­meyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği hükme bağlanmıştır.

Anayasanın 2. maddesinde yer alan “Hukuk Devleti” ilkesinin doğal sonucu olarak idarenin mahkeme kararlarını “aynen” ve “gecikmeksizin” uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır. Bu kural, idareye kararın tebliğ tarihinden başlayıp otuz günün dolmasına kadar süren bir uygulamama yetkisi tanıyan bir hüküm değildir. Aksine maddede kararların derhal uygulanması ilkesi benimsen­miş olup, her durumda bu sürenin otuz günü aşamayacağı, kararların uygulanması için idarelerin gereksinim duydukları sürenin nihayet otuz günle sınırlı bulunduğu hükme bağlanmıştır. Diğer taraftan Anayasanın 11. maddesinde; Anayasa hüküm­lerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu belirtilerek Anayasanın bağlayı­cılığı ve üstünlüğü kamu görevlileri yönünden tekrar ve teyit edilmiştir. Bu nedenle bir kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında, hukuk kurallarına uyulmaması hizmeti yürüten idarenin ağır hizmet kusuru işlediğini gösterir ve tazmin sorumluluğunu doğurur.

 

 


 

[1] Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 17.3.1992 gün ve E:1990/245, K:1992/827 sayılı kararı.

 

[2] Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 18.6.1993 gün ve E:1992/301 K:1993/74 sayılı kararı.







Bu haberin geldigi yer: Imar Hukukcusu
http://www.imarhukukcusu.com

Bu haber icin adres:
http://www.imarhukukcusu.com/modules.php?name=News&file=article&sid=1130