T.C.
D A N I ?
T A Y
Altıncı
Daire
Esas
No : 2007/3388
Karar
No : 2007/5344
Özeti :
Üçüncü
kişilere ait olan taşınmazdan geçen kıyı kenar çizgisinin belirlenmesinin, genel
düzenleyici bir işlem niteliğinde olmadığı, subjektif bir işlem olduğu, iptali
istenilen kıyı kenar çizgisi ile davacı arasında yukarıda tanımlandığı şekilde
aktüel, kişisel ve meşru bir ilişki oluşmadığı anlaşıldığından, idare
mahkemesince davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi gerektiği
hakkında.
Temyiz İsteminde Bulunanlar
: 1-
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı-ANKARA
2- (Davalı Yanında Müdahil) … Turizm Yatırım ve
İşletme A.?.
Vekili : Av. …
3- (Davalı Yanında Müdahil) Alaçatı Belediye
Başkanlığı
Vekili : Av. …
Karşı Taraf : TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanlığı
Vekili : Av. …
İstemin Özeti: İzmir 3. İdare Mahkemesince verilen 28.2.2007
günlü, E:2004/1029, K:2007/243 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu
ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti :
Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve
kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Ahmet Berberoğlu'nun Düşüncesi :
Dava, İzmir, Çeşme İlçesi, Alaçatı, Liman mevkii, …-… pafta üzerine işlenen kıyı
kenar çizgisinin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince, yerinde
yaptırılan iki ayrı keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporlar ile
dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden,
uyuşmazlık konusu kıyı kenar çizgisinin hukuka aykırı olarak tespit edildiği
sonucuna varıldığından bahisle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
T.C.Anayasanın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin Hukuk Devleti
olduğu belirtilmektedir. Hukuk Devletinde idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka
uygunluğu ve sonuçta idarenin hukuka bağlılığının yargısal denetimi iptal
davaları yoluyla sağlanır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2.maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde iptal davaları idari işlemler hakkında yetki, şekil,
sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı
iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak
tanımlanmıştır.
İdarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun yargısal denetim
yoluyla sağlanmasının en etkin araçlarından biri iptal davaları olduğundan,
iptal davalarında "menfaat ihlali" olarak tanımlanan subjektif ehliyet koşulunun
kişiye bağlı subjektif hak ihlallerinin giderilmesinin yanı sıra idari
işlemlerin hukuka uygunluğunun denetlenebilmesi kapsamında da belirlenmesi
gerekmektedir. Davacı ile iptali istenilen idari işlem arasında kurulabilecek
bir ilişki veya ilgi, menfaat ihlali koşulunun varlığı için yeterlidir. Bu
itibarla yargısal kararlarda menfaat ihlali koşulu, davacının idari işlemle
meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisinin kurulması gerektiği şeklinde
tanımlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacı tarafından İzmir, Çeşme ilçesi,
Alaçatı, Liman mevkii, …-… pafta üzerine işlenen kıyı kenar çizgisinin iptali
istemiyle bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta, üçüncü kişilere ait olan taşınmazdan geçen kıyı kenar
çizgisinin belirlenmesinin genel düzenleyici bir işlem niteliğinde olmadığı,
subjektif bir işlem olduğu, iptali istenilen kıyı kenar çizgisi ile davacı
arasında yukarıda tanımlandığı şekilde aktüel, kişisel ve meşru bir ilişki
oluşmadığı anlaşıldığından, davacının dava açma ehliyeti bulunmamaktadır.
Bu itibarla, davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi
gerekirken, İdare Mahkemesince, uyuşmazlığın esası incelenmek suretiyle bir
karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının
bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Ahmet Arslan'ın Düşüncesi
:
İzmir,Çeşme İlçesi,Alaçatı,Liman Mevkii,…-… pafta üzerine işlenen kıyı kenar
çizgisinin iptali istemiyle açılan davada,dava konusu işlemin iptali yolundaki
İdare Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
İdari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yoluyla denetimini
amaçlayan iptal davasının görüşülebilmesi için ön koşullardan olan "dava açma
ehliyeti" iptal davasına konu kararın niteliğine göre idari yargı yerince
değerlendirilmektedir.
İdari yargıda iptal davası açılabilmesi için idari işlem ile davacı
arasında bir menfaat ilgisinin bulunması, bununda kişisel, güncel ve meşru
olması gerekmektedir.
Olayda da, İzmir,Çeşme İlçesi,Alaçatı,Liman Mevkii,…-… pafta üzerine
işlenen kıyı kenar çizgisinin iptali istemiyle bu davanın açıldığı,davacıların
mülkiyeti kendilerine ait olmayan taşınmazla ilgili olarak subjektif bir işlem
olan kıyı kenar çizgisinin iptalini istediği,kıyı kenar çizgisini belirleme
işleminin genel düzenleyici nitelikte bir işlem olmaması nedeniyle davacı ile
arasında aktüel,kişisel ve meşru bir ilişki olmadığından kıyı kenar çizgisi
işlemine karşı dava açma ehliyeti bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle, temyize konu İdare Mahkemesi
Kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmüştür.
TÜRK
MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin
açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği
görüşüldü:
Duruşma yapılmasına gerek görülmedi.
Dava, İzmir, Çeşme İlçesi, Alaçatı, Liman mevkii, …-… pafta üzerine
işlenen kıyı kenar çizgisinin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince,
yerinde yaptırılan iki ayrı keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen
raporlar ile dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin birlikte
değerlendirilmesinden, uyuşmazlık konusu kıyı kenar çizgisinin hukuka aykırı
olarak tespit edildiği sonucuna varıldığından bahisle dava konusu işlemin
iptaline karar verilmiş, bu karar davalı ile davalı yanında davaya katılanlar
tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili tarafından verilen ve 02.7.2007 gününde Mahkeme
kaleminde kayda giren temyize cevap ve Dairemizce verilen 08.6.2007 günlü
mahkeme kararının yürütülmesinin durdurulması isteminin kabulüne ilişkin kararın
kaldırılmasına ilişkin dilekçesinin içeriğinde "Danıştay Altıncı Dairesinin ve
karara katılan yargıçların bu davadan çekilmesi gerektiği konusu"
açıklandığından ve bu açıklamalar doğrultusunda bir değerlendirme yapılması
istenildiğinden öncelikle bu hususun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 29. maddesinde:
"1-Davada iki taraftan birine nasihat vermiş veya yol göstermiş
olması,
2-Davada iki taraftan biri veya üçüncü şahıs muvacehesinde kanunen
icap etmeden reyini beyan etmiş olması.
3-Davada şahit veya ehlihibre veya hakem ve yahut hakim sıfatiyle
dinlenmiş veya hareket etmiş olması,
4-Davanın dördüncü dereceye kadar (bu derece dahil) civar
hısımlarına ait bulunması,
5-Umumiyetle hakimin bitaraflığından şüpheyi mucip esbabı mühimme
bulunması."
hallerinde hakimin bizzat kendisini reddedebileceği veya iki
taraftan biri tarafından reddolunabileceği hüküm altına alınmış, aynı Kanun'un
35. maddesinde de hakimin reddi isteminin kabul edilmeyerek geri çevrileceği
haller şu şekilde belirtilmiştir:
1-Ret isteği zamanında yapılmamışsa,
2-Ret sebebi veya inandırıcı delil gösterilmemişse,
3-Ret isteminin davayı uzatmak amacıyla yapıldığı açıkça
anlaşılıyorsa.
Yukarıda bahsi geçen dilekçenin ilgili bölümünde Danıştay Altıncı
Dairesinin ve karara katılan yargıçların bu davadan çekilmesi gerektiği konusu
açıklanırken aynen aşağıdaki gerekçelere yer verilmiştir:
"İzmir, Çeşme İlçesi, Alaçatı Beldesi Turizm Merkezi kapsamında
bulunan 28.03.2000 günü Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca onaylanan 1/5000
ölçekli nazım imar planı revizyonu ile Alaçatı Belediye Başkanlığı'nca
hazırlanıp 07.02.2003 günlü ve 52 sayılı meclis kararı ile kabul edilerek İzmir
1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Kararı ile uygun görülen
1/1000 ölçekli imar planı değişikliklerinin ve bu değişikliğin davalı
Bakanlıklar'ca onaylanmasına ilişkin işlemlerin iptali amacıyla açtığımız dava,
Danıştay Altıncı Dairesi'nin 2004/1955E., 2006/4747K. sayılı ve 13.10.2006
günlü, kararla reddedilmiş bulunmaktadır.
Denizlerin, göllerin, akarsuların kıyısında veya ardında kalan
alanlarda yapılacak planlamaların birinci adımının kıyı kenar çizgisi olması
gerekmektedir. Danıştay 6. Dairesi'nde görülen davanın konusu imar planının
dayanağı olan ve İzmir Valiliği'nce oluşturulan komisyonca belirlendikten sonra
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca 06.07.1992 tarihinde onaylanan İzmir, Çeşme
İlçesi, Alaçatı, Liman Mevkiinde harita üzerine işlenen dava konusu kıyı kenar
çizgisi, 3621 sayılı Kıyı Yasası'na ve Uygulama Yönetmeliği'ne her yönüyle
aykırı bir düzenlemedir. Planlamanın ilk adımı olan kıyı kenar çizgisi yanlış ve
hukuka aykırı olunca, bu temele dayandırılan tüm işlem ve saptamaların da hukuka
aykırı olması kaçınılmazdır.
İzmir 3. İdare Mahkemesinin 2004/1029E. sayılı dosyasına ilişkin
yürütmenin durdurulması kararı, bilirkişi raporu ile ekindeki harita ve
krokiler, ardından ikinci kez yapılan bilirkişi incelemesinin raporu ve
bilirkişilerce çekilen, ayrıca uydu yoluyla alınan fotoğraflar Danıştay 6.
Dairesine sunulmuştur. Bu rapordaki anlatımlara, ekindeki kroki ve haritalara
göre, kıyı kenar çizgisinin, dava konusu planın kapsadığı alanla tam anlamı ile
örtüştüğü kesinlik kazanmıştır. Ancak Danıştay 6. Dairesi, İzmir 3. İdare
Mahkemesi'nce 29.06.2005 günü verilen E:2004/1029 sayılı yürütmenin
durdurulmasına ilişkin kıyı kenar çizgisinin iptali davasına konu olan pafta ile
görülmekte olan davanın konusu arasında bir bağlantı kuramamıştır.
Anayasa'nın 43. maddesine göre, denizin kıyısı ile birlikte kendine
özgü doğal bir varlık olan azmağın kıyıları da, Kıyı Yasasının korunması
altındadır. ancak denizin içinden geçirilen kıyı kenar çizgisi ile bu çizginin
kara yönündeki kıyılar, kıyı şeritleri, azmak ve diğer doğal oluşumlar tümüyle
anayasal korumanın dışına çıkarılmış, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kamu
varlıklarının özel mülkiyete dönüştürülmesinin köprüleri atılmıştır. Anayasa'nın
buyurucu temel kurallarına aykırı bir yapılaşmayı öngören imar planları, 3621
sayılı Yasanın kıyıda yapılmasını yasakladığı yapılaşmaya olanak sağlamıştır.
Danıştay 6. Dairesi'nin imar planının iptali istemimizi reddeden
kararında, " öte yandan, imar planı değişikliğine ilişkin işlemlerin iptali
amacıyla açılan bu davada kıyı kenar çizgisinin hukuka aykırı olduğuna ilişkin
iddialara itibar edilemeyeceği gibi davacı tarafından uyuşmazlık konusu
taşınmazdan geçen kıyı kenar çizgisinin iptal edildiğine ilişkin bir karar ibraz
edilmemiştir." denilmiştir. Bu gerekçenin anlamı, hukuka ve gerçeğe aykırı kıyı
kenar çizgisi hareket noktası alınarak, hukuka uygun imar planları
yapılabileceği doğrultusundadır. Böyle bir anlayışı hukuk kuralları ile
açıklamak olanaksızdır. Tüm bu olguların birlikte ele alınmasıyla gelinen
noktada:
a) Danıştay 6. Dairesi aynı uyuşmazlık kapsamında bugüne
kadar izlediği hukuka aykırı çözümler nedeniyle kendisini, taraf konumuna
getirmiştir. İzmir 3. İdare Mahkemesi'nin davalı yanlarca temyiz olunan
2004/1029E - 2007/243K. sayılı kararını onaması durumunda, daha önce imar
planının iptali istemiyle açmış olduğumuz 2004/1955 E - 2006/4747 K. sayılı
davanın reddi hakkındaki kararını gerekçesiz ve dayanaksız duruma düşürecektir.
6. Daire'nin, kendi kararının doğruluğunu ortaya koyması ise, ancak 3. İdare
Mahkemesi'nin iptal kararını bozması ile olanaklıdır.
Danıştay 6. Dairesi'nin imar planının iptal davasını, İzmir 3. İdare
Mahkemesi'ndeki kıyı kenar çizgisinin iptali davasıyla bağlantılı davalar olarak
benimsememesi ve bu arada imar planına ilişkin dava yönünden bekletici neden
kabul etmemesi, böylesine uzlaşmaz bir çelişki yaratmıştır.
b) İzmir 3. İdare Mahkemesi'nde iki kez yerinde keşif ve
bilirkişi incelemesi yapıldıktan sonra, hukuka aykırı kıyı kenar çizgisinin
iptaline karar verilmiştir. Yerel Mahkeme'ce görevlendirilen bilirkişileri ve
onların raporlarını görmezden gelen davalılar ise, bir takım kişi ve kuruluşlara
hizmet bedeli ödeyerek beklentileriyle örtüştüğünü düşündükleri görüşlere
dayanarak, yerel mahkeme kararını temyiz etmişlerdir.
HUMK'nun 275. ve 276. maddelerine göre bir konuda bilirkişi
incelemesine karar vermek ve bilirkişileri seçmek, davaya bakan yargıcın
görevine girmektedir.
HUMK'un 279. maddesine göre ise, "Ehlivukuf, diğer taraf hazır
olmaksızın iki taraftan birini isticvap edemez..." Davanın yanlarının
birbirlerinden ayrı olarak bilirkişilerle iletişim kurmaları, anılan madde ile
kesin olarak yasaklanmışken, davalıların kendi kafalarından bilirkişiler atayıp,
isteklerine göre düzenledikleri raporları kararın temyizi aşamasında geçerli
kanıt gibi kabul ederek yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi, Türkiye'nin
hukuk düzeni içinde değerlendirilebilecek bir uygulama olmamaktadır. Bu
raporların Danıştay 6. Dairesi'nce benimsenmiş olması açıkça yürürlükteki
yasalara aykırıdır.
c) Gerek Danıştay 6. Daire'nin birinci derece yargı yeri
olarak verdiği karar öncesinde, gerekse 3. İdare Mahkemesi'nin kararının temyizi
aşamasında aynı Sayın Tetkik Hakimi'nin düşüncesini açıklaması da, davalara
önyargılı yaklaşıldığının ve yansızlık ilkesinin çiğnendiğinin bir başka
örneğidir.
Danıştay 6. Dairesi imar planının iptali davasında verdiği ara
kararları ile davayı sonlandıran kararı ile, HUMK'nun 29. maddesinin 1. ve 6.
bentleri doğrultusunda yansızlığını yitirmiş bulunmaktadır. Açıkladığımız
nedenlerle Danıştay 6. Dairesinin her iki kararına katılan Sayın Yargıçlarının
kendi konumlarını ve her iki dosya içindeki değerlendirimelerine sorgulayarak
2577 sayılı Yasanın 31. maddesindeki yollama doğrultusunda HUMK 29. ve 31.
maddelerine göre bu davaya bakmaktan çekilmelerine karar vermeleri gerektiğni
düşünüyoruz. Bu olguyu anımsatıyor, bilgilerine sunuyor ve açıklamalarımız
doğrultusunda bir değerlendirmeye varmalarını bekliyoruz."
Yukarıda yer alan açıklamalardan da anlaşıldığı gibi davacı vekili
tarafından Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun ilgili maddeleri uyarınca ne
açıkça hakimin reddi isteminde bulunulmuş ne de çekinmeye davet edilmiştir.
İstenen şey belirtilen açıklamalar çerçevesinde bu konunun değerlendirilmesidir.
Bu istem değerlendirildiğinde de Alaçatı beldesi …-…(…) sayılı
paftaya yönelik olarak 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planlarının iptali
istemiyle açılan davanın Dairemizin 13.10.2005 günlü, E:2004/1955, K:2006/4747
sayılı kararıyla reddedilmiş olması hususunun anılan davada bahsi geçen paftayla
ilgisi olmayan …-… sayılı paftadan geçen kıyı kenar çizgisinin iptali istemiyle
açılan bu davada, idare mahkemesince verilen kararın temyiz incelemesi sırasında
"Danıştay Altıncı Dairesinin ve karara katılan Yargıçlarının" yansızlığını
yitirmesine yol açacağı iddiası, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun
35. maddesinde belirtildiği gibi inandırıcı bir delile dayanmadığından, davacı
vekilinin bu isteminin geri çevrilmesine karar verilmiştir.
Uyuşmazlığın esasına gelince:
T.C.Anayasanın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin Hukuk Devleti
olduğu belirtilmektedir. Hukuk Devletinde idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka
uygunluğu ve sonuçta idarenin hukuka bağlılığının yargısal denetimi iptal
davaları yoluyla sağlanır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2.maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde iptal davaları idari işlemler hakkında yetki, şekil,
sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından
dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar
olarak tanımlanmıştır.
İdarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun yargısal denetim
yoluyla sağlanmasının en etkin araçlarından biri iptal davaları olduğundan,
iptal davalarında "menfaat ihlali" olarak tanımlanan subjektif ehliyet koşulunun
kişiye bağlı subjektif hak ihlallerinin giderilmesinin yanı sıra idari
işlemlerin hukuka uygunluğunun denetlenebilmesi kapsamında da belirlenmesi
gerekmektedir. Davacı ile iptali istenilen idari işlem arasında kurulabilecek
bir ilişki veya ilgi, menfaat ihlali koşulunun varlığı için yeterlidir. Bu
itibarla yargısal kararlarda menfaat ihlali koşulu, davacının idari işlemle
meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisinin kurulması gerektiği şeklinde
tanımlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacı tarafından İzmir, Çeşme ilçesi,
Alaçatı, Liman mevkii, …-… pafta üzerine işlenen kıyı kenar çizgisinin iptali
istemiyle bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta, üçüncü kişilere ait olan taşınmazdan geçen kıyı kenar
çizgisinin belirlenmesinin genel düzenleyici bir işlem niteliğinde olmadığı,
subjektif bir işlem olduğu, iptali istenilen kıyı kenar çizgisi ile davacı
arasında yukarıda tanımlandığı şekilde aktüel, kişisel ve meşru bir ilişki
oluşmadığı anlaşıldığından, davacının dava açma ehliyeti bulunmamaktadır.
Bu itibarla, davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi
gerekirken, İdare Mahkemesince, uyuşmazlığın esası incelenmek suretiyle bir
karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, İzmir 3. İdare Mahkemesince verilen 28.2.2007
günlü, E:2004/1029, K:2007/243 sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın adı
geçen mahkemeye gönderilmesine 21.09.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.