imar

İmar Hukukçusundan Güncel Makaleler (imar)

imar hukuku (imar planları, arazi ve arsa düzenlemesi, kaçak yapı para cezası, inşaat ruhsatı vb.)dava dilekçe örnekleri

Tasnif edilmiş Danıştay Altıncı Dairesi İçtihatları

Danıştay imar ve imar hukuku içtihatları

imar hukuku ile ilgili terimler ve tanımlar


İmar Hukukçusu. Toki'den Ucuz Konut Satışı Devam Ediyor

+Hatalı ödemelerin geri alınması

+
18 uygulaması,

+
Danıştay içtihadı birleştirme kurulu kararı yargı kararının yerine getirilmemesi

+
Belediyelerin internet adresleri (web)

+
Görev tazminatı ile ilgili haberler

+
Konut finansmanı sistemine ilişkin çeşitli kanunlarda değişiklik yapılması hakkı

+
Toki'nin satılık evlerine yoğun talep var.

+
18. Madde uygulamasında hukuka aykırılık nedenleri imarhukukcusu cafer ergen

+Eski Haberler

+
2577 sayılı İYUK 7. Madde ile ilgili Danıştay İçtihatları

+657 sayılı Yasa uyarınca verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolu

+Radyoloji personelinin çalışma (mesai) saatleri

+
5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu kapsamında Sayıştay Genel Kurulunun 14.6.2007 tarih ve 5189/1 sayılı kararı.

· ANAYASA MAHKEMESİNİN "YÜRÜRLÜ?Ü DURDURMA" KARARLARI

· ANAYASA MAHKEMESİNE İPTAL İSTEMİYLE YAPILAN BA?VURULAR ÜZERİNE VERİLEN KARARLAR

· İmar Hukuku Terimleri Sözlüğü

· idare hukukcusu (idare hukuku)

idari yargı
İdari yargıda (İdare Mahkemelerinde) açılacak yürütmeyi durdurma istekli iptal ve tam yargı dava dilekçesi örneğini görmek için buraya tıklayınız.

İmar

Tüm içeriği görmek için tıklayınız

İdare Hukuku

İDARE HUKUKU

imarhukukcusu.com tüm haberler

imar, Eski Haberler
21.09.12
· İmarda kısıtlılık sorunu sona eriyor (5 Yıl ile sınırlandırıldı)
16.09.12
· imar planları ve imar uygulamaları nedeniyle ücret
08.09.12
· Tazminat davasının süreaşımı nedeniyle reddi halinde maktu avukatlık ücreti
· İlan edilmeksizin uygulamaya konulan bir imar planının şekil eksikliği nedeniyle
· Davanın niteliği itibariyle mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmas
· Özel parselasyon ile belirlenmiş bulunan umumi hizmet alanları
· İmar planı ile notu arasında birbirine aykırı hususların bulunması
· 5 yıllık inşaat ruhsatı süresi içinde yapı kullanma izin belgesi alınmaması hali
12.05.12
· Deprem nedeniyle oluşan zararda belediyenin kusursuz sorumluluğu yoktur
10.05.12
· Tapulu yerdeki yapı ruhsattsız da olsa 32. madde işletilmemişse tazminat gerekir
· Yeşil alan için yapılan bağış da DOP tan düşülür.
14.04.12
· Bam Adli Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkın
· Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
· Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
06.04.12
· Anayasa Mahkemesi’ne Göre 3194/42. Maddesinin Üçüncü Fıkrası (32 md)
· 42. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “…32…” ibaresi
01.04.12
· belediyelerin mimari projelerde meslek odasından ayrıca "proje onay belgesi" ist
· 125 nolu Danıştay Dergisi imar hukuku içtihatları
23.03.12
· Köy yerleşik alanı ve civarında imar yetkisi
· Yoldan İhdasen Oluşan Taşınmazlar Hakkında Yorum
· Anayasa Mahkemesi Kararı (Yoldan İhdas)
11.03.12
· Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı
05.03.12
· Çoğaltılmış Fikir Ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
14.02.12
· Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı
21.12.11
· Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (21 Aralık 2011-28149)
· İmar Davaları Kitabı Üçüncü Baskı 2011
06.12.11
· İmar hukuku içtihatları (Danıştay Dergisi 124)
23.10.11
· 3194 sayılı Kanunun 5940 sayılı Kanunla değişik 42. maddesi uyarınca para cezası
· 1608 sayılı Kanun uyarınca idari para cezası verilmesine ve 1 kez yasaklanan faa
· Bedele Dönüştürülen Paya Takdir Edilen Karşılığın Artırılması Davası
· Cedit-Erenler-Topçular-28 Haziran Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı
09.09.11
· Her proje için müellif sicil durum belgesi alınması zorunlu
12.08.11
· Valilik görüşü alınmadığı gerekçesiyle yıkılamayacağı
· İmar planının yürütmesinin durdurulması üzerine yapının mühürlenmesi
· Ticaret alanında akaryakıt istasyonu yapılamaz
· müellif sicil durum belgesi ibraz edilmeden yapı ruhsatında hukuka uyarlık bulun
· Tadilat ruhsatının kat irtifakı sahibi kişilerin imzası, bu kişiler tarafından v
· 2981 sayılı Yasanın 10/b alanında 3194 sayılı Kanunun 18. madde uygulamasında DO
· Mutlak tarım arazileri
01.08.10
· www.idarehukuku.net Türkiye'nin İdare Hukuku - İdari Yargı Bilgilerine hoşgeldin
29.06.10
· Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
17.04.10
· Kaplıca izinlerini artık Valilikler verecek. Bakanlık yetkiyi devretti.
10.04.10
· Yeni imar para cezası hükümleri önceki (Kaçak yapı suçlarına) uygulanmaz.
08.04.10
· 3194/18 uyg. yapılmayan alanda kamulaştırma yapılabilir
03.04.10
· Nazım imar planının yürürlükteki 1/100000 ve 1/50000 ölçekli planlara uygun olma
28.01.10
· İmar planı ve inşaat ruhsatı iptali üzerine tazminat dava açma süresi
· Plan değişikliği isteminin reddi yolundaki işlemin değil doğrudan planın iptalin
· Planlı bir bölgede arazi ve arsa düzenlemesi yapılmadan kamulaştırma yapılması
· Dolgu alanında plan yapılabilmesi
· Binanın hukuken en son bittiği tarih

Eski Haberler

İmar hukuku ile ilgili Kanunlar

+imar kanunu (3194)
+il özel idaresi kanunu (5302)
+belediye kanunu (5393)
+büyükşehir belediyesi kanunu(5216)
+kamulaştırma kanunu (2942)
+kültür ve tabiat varlıklarını koruma kanunu (2863)

+yıpranan tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması hakkında kanun (5366)
+yapı denetimi hakkında kanun (4708)
+gecekondu kanunu (775)
+imar ve gecekondu af kanunu (2981/3290)

İMAR HUKUKU İLE İLGİLİ YÖNETMELİKLER

+belediyeler tip imar yönt.
+imar affı yönetmeliği
+plansız alanlar yönt.
+plan yapım yönt.
+koruma amaçlı im. pln. yönt.
+kıyı kanunu uyg. yönt.
+tarım alanları yönt.
+karayolları kenarlarında..yönt.
+18. madde uygulama yönt.
+plan müellifleri yönt.
+gecekondu yönetmeliği

+imar ile ilgili tüm yönet.

SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SA?LIK SİGORTASI KANUNU

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Mevuzatı

idare hukuku (Danıştay) içtihatları

İdare hukuku İçtihatları

idare hukuku, iptal ve tazminat davası

İdari Yargıda (İdare Mahkemelerinde) açılacak Yürütmenin Durdurulması istekli iptal ve tazminat dava dilekçe örneği için tıklayınız.

İMAR

imar
içtihatları

Ankara Bölge İdare Mahkemesi

İstanbul Bölge İdare Mahkemesi
Ankara Bölge İdare Mahkemesi
Konya Bölge İdare Mahkemesi
Aydın Bölge İdare Mahkemesi
Edirne Bölge İdare Mahkemesi
Manisa Bölge İdare Mahkemesi
Ordu Bölge İdare Mahkemesi
Van Bölge İdare Mahkemesi
Zonguldak Bölge İdare Mahkemesi
Sakarya Bölge İdare Mahkemesi
Samsun Bölge İdare Mahkemesi
Antalya Bölge İdare Mahkemesi
Gaziantep Bölge idare Mahkemesi
Denizli Bölge İdare Mahkemesi
Adana Bölge İdare Mahkemesi
İzmir Bölge İdare Mahkemesi
Erzurum Bölge İdare Mahkemesi
Eskişehir Bölge İdare Mahkemesi
Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
Bursa Bölge İdare Mahkemesi
Malatya Bölge İdare Mahkemesi
Sivas Bölge İdare Mahkemesi
Kayseri Bölge İdare Mahkemesi
Trabzon Bölge İdare Mahkemesi
İdari Yargı (İDARE HUKUKU) Kitapları (Yayınları)
Bölge İdare Mahkemelerinin İnternet (Web) Adresleri - Sayfaları
BÖLGE İDARE MAHKEMELERİNİN İTİRAZ MERCİLERİ
Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun
Devlet Memurları Kanunu
Danıştay Kanunu
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
İdari Yargılama usulü Kanunu
Hakimler ve Savcılar Kanunu
399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Personel Rejimlerinin Düzenlenmesi ve 233 sayılı KHK''nin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu

şemdinli kararı
Yeni Sayfa 17



Yeni Sayfa 16

 

T.C.                                                                          

  Y A R G I T A Y                                                    

Ceza Genel Kurulu                                                  

                                                                                 

                                                                      

Esas No     :   2007/38          

Karar No    :  2007/44

Karar Tarihi : 20.02.2007    

 

 

Van Cumhuriyet Başsavcılığının  03.03.2006 tarih ve 750-31 sayılı iddianamesi ile; devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemde bulunmak, bir kişiyi öldürmek, iki kişiyi öldürmeye kalkışmak ve suç işlemek için anlaşmak suçlarını işlediklerinden bahisle,  5237 sayılı Yasanın; 302/1. ve 3713 sayılı Yasanın 5. maddeleri,  5237 sayılı Yasanın 302/2. maddesi yollamasıyla 82/1-c maddesi, 5237 sayılı Yasanın 302/2. maddesi yollamasıyla iki kez olmak üzere 82/1-c  ve  35/1.maddeleri,  5237 sayılı Yasanın 316/1. maddesi ve 5237 sayılı Yasanın 53. ve 63. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları için haklarında kamu davası açılmış bulunan sanıklar Ali, Özcan ve Veysel’in yargılamaları sonunda; sanık Veysel hakkındaki kamu davasının ayrılmasına, sanıklar Ali ve Özcan’ın “…işledikleri sabit olan, dosyası ayrılan diğer sanık Veysel ile birlikte suç işlemek için kurulmuş örgütün üyesi olmak suçundan; 5237 sayılı Yasanın 220/2, 220/3 ve 62/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 10 ay 27 gün hapis;  mağdur Seferi’ye karşı suç işlemek için kurulmuş silahlı örgütün amaçları doğrultusunda bomba ile tasarlayarak adam öldürmeye kalkışmak suçundan;  5237 sayılı Yasanın 37/1. maddesi yollamasıyla  82/1-(a)-(c),35/2 ve 62. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis; maktul Mehmet’e karşı suç işlemek için kurulmuş ve silahlı örgütün amaçları doğrultusunda bomba ile olası kastla adam öldürmek suçundan; 5237 sayılı Yasanın 37/1. 82/1-(c), 61/2. madde yollamasıyla 21/2 ve 62/1. maddeleri uyarınca 25 yıl hapis; mağdur Metin’e karşı suç işlemek için kurulmuş silahlı örgütün amaçları doğrultusunda bomba ile olası kastla adam yaralama suçundan, 5237 sayılı Yasanın 37/1.  86/2, 86/3-(e), 61/2. madde yollamasıyla 21/2. ve 62/1. maddeler uyarınca 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına, mahsuba, tutukluluk hallerinin devamına, olayda kullanılan devlet malı silahların H... İl Jandarma Alay Komutanlığına iadesine, zoralıma, suç eşyası olmayan bir kısım eşyanın suç delili olarak saklanmasına, bir kısmının sahibine iadesine, yargılama giderine, 5237 sayılı Yasanın 50. ve 51. maddelerinin uygulanmasına yer olma­dığına..” dair 5271 sayılı Yasanın 250. maddesince özel yetkili Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 19.06.2006 gün ve 45-74 sayı ile ve oyçokluğuyla verilen karar; sanık Özcan müdafii ve sanık Ali müdafii tarafından lehte, müdahiller vekillerince aleyhte ve yerel Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturmayı genişletme ve görevsizlik gerekçelerini de içerecek şekilde lehte temyiz edilmiştir.        

Dosya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16.10.2006 gün ve 211049 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay 1.Ceza Dairesine gönderilmiştir.

Dosyayı inceleyen 1. Ceza Dairesince duruşma yapıldıktan sonra 01.02.2007 gün ve 6157-21 sayı ile;           

 “İddianamedeki tavsife, temyiz kapsamına ve tavsife uygun sevk maddesine göre; Devletin birliğini ve Ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemde bulunmak suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302/1. maddesi,  3713 sayılı Yasanın 5. maddesi, adam öldürmek ve adam öldürmeye teşebbüs etmek suçlarından 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302/2. maddesi yollamasıyla 82/1-c maddesi, Türk Ceza Kanununun 302/2. maddesi yollamasıyla 82/1-c, 35/1. maddesi (2 defa) ve suç işlemek için anlaşmak suçundan Türk Ceza Kanununun 316/1. maddesi uyarınca açılan kamu davalarından kurulan hükümlerle ilgili temyizen inceleme görevi Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesinin görevine girdiğinden, Yargıtay Kanununun 14. maddesi uyarınca Dairemizin GÖREVSİZLİ?İNE, dosyanın 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına (TEVDİİNE)..” oyçokluğu ile karar verilirken;

Daire Başkanvekili M. Yalçın ile Daire Üyesi S.Z. İskender;

“1-İddianamede olay; H… Jandarma Komutanlığında görevli astsubay olan sanıkların gerçek amaçlarının, olaydan önceki tarihlerde ?… İlçe merkezinde bomba patlatılması, 5 askerin şehit olması, güvenlik güçlerinden ve vatandaşlardan yaralananların olması ile sonuçlanan olayların sorumlusu olarak gördükleri, 1984 yılında PKK terör örgütünce ?… İlçe Jandarma Komutanlığına yapılan silahlı saldırıda kılavuzluk yapmak, Devletin birliğini ve Ülke bütünlüğünü bozmak suçlarından yargılanıp ceza alan, bir süre cezaevinde yatan Seferi’ye, onun ve bağlı olduğu PKK terör örgütünün başvurduğu yöntem ile yanıt vermek olduğu; aralarında anlaşan sanıkların, Seferi’yi öldürmek veya ona zarar vermek amacıyla ona ait kitapevine iki adet el bombası attıkları, Mehmet’in öldüğü, Metin’in yaralandığı, Seferi’nin isabet almadığı; PKK terör örgütü ile bu şekilde mücadele etmenin örgütün istediği sonuçları elde etmesine uygun bir ortam yarattığı, somut olay ve sonrası meydana gelen toplumsal olaylar nedeniyle kamu düzeninin bozulduğu biçiminde anlatılmıştır.

2-İddianame başlığında sanıklara atılı suçlar ve uygulanması gereken yasa maddeleri olarak;

a)Devletin birliğini ve Ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemde bulunmak (5237 sayılı TCK. m. 302/1),

b)Adam öldürmek (5237 sayılı TCK. m. 302/2,82/1-c),

c)Adam öldürmeye kalkışmak (5237 sayılı TCK. m. 302/2,82/1-c,35/1(iki kez)),

d) Suç işlemek için anlaşmak (5237 sayılı TCK. m. 316/1),

Gösterilmiştir.

3-İddianamede olayın anlatılış biçiminden, öldürme ve öldürmeye kalkışmak suçlarından dava açıldığını kabul etmek mümkündür.

Devletin birliğini ve Ülke bütünlüğünü bozmak suçundan dava açıldığından söz edilebilmesi için, sanıkların;

            A)Devletin birliğini ve Ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik bir fiili işleyen kişilerden olmaları (5237 sayılı TCK. m. 37/1),

B)Bu suçu işleyeni araç olarak kullanmaları (5237 sayılı TCK. m. 37/2),

C)Başkasını bu suçu işlemeye azmettirmeleri (5237 sayılı TCK. m. 38/1),

D)Bu suçun işlenmesine;

a-“Bu suçu işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek,

b-Bu suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak,

c-Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak” suretiyle yardım etmeleri gerekmektedir (5237 sayılı TCK. m. 39).

            Oysa, iddianamede olayın anlatılış biçiminden, olayda bu koşullardan herhangi birisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, Devletin birliğini ve Ülke bütünlüğünü bozmak suçundan dava açıldığını, öldürme ve öldürmeye kalkışma suçlarının bu suçun işlenmesi sırasında işlendiğini kabul etmek mümkün değildir.

 4-2797 sayılı Yargıtay Yasasının 14. maddesinde;

 a) Kasten adam öldürme suçlarına (5237 sayılı TCK. m. 81,82) ilişkin hükümleri inceleme ve karara bağlama görevinin Yargıtay Birinci Ceza Dairesine ait olduğu,

  b) Ceza Dairelerinin görevlerinin belirlenmesinde, iddianamede olayın anlatılış biçiminin esas alınacağı,

 c) Birden çok suçlarla ilgili davalarda en ağırını incelemeye yetkili dairenin görevli olduğu,     

 Belirtilmiştir.

 5-Açıldığı kabul edilen davalardan en ağır cezayı gerektireni adam öldürme suçuna ilişkin davadır (m. 82).

 6-İnceleme görevle sınırlı olarak yapıldığından ve Dairemizin görevini etkileme­diğinden, “suç işlemek için anlaşmak” suçuna ilişkin dava hakkında görüş bildirilmemiştir.

 7-SONUÇ;

 Temyize konu hükümleri inceleme ve karara bağlama görevinin Dairemize ait olduğu düşüncesiyle, çoğunluğun görevsizlik kararına katılmıyoruz.”

 ?eklinde karşıoy kullanmışlardır.

 Yargıtay 1.Ceza Dairesinin kararı üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 02.02.2006 gün ve 211049 sayı ile;

“CMK. nun 308. maddesinde, “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kurulu’na itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz” denilmek suretiyle olağanüstü kanun yolu olarak itiraz müessesesi düzenlenmiştir.

  Madde metninde, itiraz yoluna başvurulacak karar yönünden bir kısıtlamaya gidilmemiştir. Buna göre, hükmün bozulması, onanması, düzeltilerek onanması, temyiz isteminin reddi ve tetkiksiz iade kararlarının yanı sıra, eksikliğin giderilmesinden sonra iade edilmesi için dosyanın mahalline gönderilmesi ve görevsizlik kararları maddede yer alan daire kararları kapsamındadır. Bu nedenle, dairenin her türlü kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilir. Dairenin kendisini görevsiz görüp dosyanın görevli daireye gönderilmesi kararına karşı itiraz yolunun açık olduğunda kuşku yoktur

  Dairelerin görevleri Yargıtay Yasasının 14. maddesinde düzenlenmiş, 1. bölümünde Hukuk, 2. bölümünde ise, Ceza Dairelerinin görevleri ve ayrıntıları gösterilmiş, dairelerin çalışma esaslarına da 40. maddede yer verilmiştir.

  14. maddenin, son iki fıkrasına göre, Ceza Dairelerinin görevinin tayininde davadaki tavsif (dava açan belgedeki suçun nitelemesi) esas alınır;

  Muhtelif suçlara ait davalarda, en ağırını incelemeye yetkili daire görevlidir. Davaya konu suçların cezalarının aynı olması halinde ise, görev yetkili dairelerden birine aittir.

  14. madde, Hukuk Dairelerinin işinin tayininde görevi esas almasına rağmen, Ceza Daireleri arasındaki görevi iş bölümü esasına dayandırmıştır. Genel olarak dairelerin görevleri ve çalışma esaslarını düzenleyen 40. maddede yer alan “görev ve iş bölümü” sözcüklerinden “iş bölümü” sözcüğünün, Ceza Dairelerine yönelik olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26.12.1988 tarih ve 1-325/566 sayılı kararında aynı esası kabul etmiş, Ceza Daireleri arasındaki görevin iş bölümü olduğuna vurgu yapmıştır.

  14. maddenin “Bir dava dosyasının incelenerek eksikliklerinin giderilmesinden sonra geri çevrilmesi için mahalline gönderilmesi veya duruşmasının yapılmış olması o dosyanın görevli daireye gönderilmesine engel teşkil etmez” hükmünü taşıyan 8. fıkrası paralelinde bir hükme Ceza Dairelerinin görevlerini belirleyen 2. bölümde yer verilmemiştir. Bu durumda Hukuk Daireleri dosyayı kabul edip duruşma yapsalar da görevsizlik kararı verecek, Ceza Daireleri ise, dosyayı kabul edip duruşma yaptıktan sonra görevsizlik kararı vereme­yeceklerdir. Nedeni ise, yukarda açıklandığı üzere 14. maddenin 1. kısmında hüküm bulunması, Ceza Daireleri arasında görev yönünden iş bölümü esasının hakim olmasıdır.

Bu yasal tespitler bağlamında davanın dairenin görevi yönünden değerlendirilmesinde:

İddianamenin ikinci sayfasında şüphelilere yüklenen suçların devletin birliği ve ülkenin bütünlüğüne yönelik eylemde bulunmak, adam öldürmek, adam öldürmeye teşebbüs ve suç için anlaşmak şeklinde gösterildiği ve buna uygun öyküleme ve tavsifte bulunulduğu, ancak devletin birliği ve ülkenin bütünlüğüne yönelik eylemde bulunmanın ağırlıklı olarak anlatıldığı, tasarlayarak adam öldürme ve adam öldürmeye teşebbüs suçlarına da bunun içinde yer verildiği, ikinci sayfada gösterilen suçlara esas olacak şekilde tavsif yapıldığı, 5237 sayılı TCK. nun 302/1 ve 82/1-c şeklinde gösterilen sevk maddelerinin de bu anlatım ve tavsife uygun bulunduğu, her iki sevk maddesinde de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının öngörüldüğü, bu durumda temyiz davasının hem 1. Ceza Dairesinin, hem de 9. Ceza Dairesinin görevlerinde olduğu, ancak dairelerden birinin temyiz davasına bakması gerektiği, daha ağır olan tasarlayarak adam öldürmekten verilen ceza dolayısıyla (mahkemece 5237 sayılı TCK. nun 302/1. maddesinden hüküm kurulmamış olması dikkate alınarak)  1. Ceza Dairesine tebliğname düzenlendiği açıkça görülmektedir.

İddianamedeki nitelendirme ve sevk maddeleri dikkate alındığında tebliğnamenin 1. Ceza Dairesine gönderilmesi Yargıtay Yasasında öngörülen görev esaslarına uygun bulunmaktadır.

Öte yandan, Daire, 40. madde uyarınca temyiz davasını kabul ederek duruşma günü vermiş ve duruşmayı da gerçekleştirmiştir. Artık duruşma gerçekleştirildikten sonra dairenin görevsizlik kararı vermesi, yukarda açıklandığı üzere yasal yönden mümkün değildir.” Açıklamasıyla, Yüksek Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 23.1.2007 gün ve 2006/6157 Esas, 2007/21 Karar sayılı görevsizlik kararının kaldırılarak, dosyanın  Yargıtay 1. Ceza Dairesine tevdiine karar verilmesi.” nin yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz yasa yoluna başvurulmuştur.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Görüldüğü gibi; 1. Ceza Dairesi ile Yargıtay Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık Özel dairenin görevsizlik kararı vererek dosyayı 9. Ceza Dairesine gönderip gönderemeyeceği konusuyla ilişkilidir.

Özel Daire, “5237 sayılı Yasanın 302/2. maddesi yollamasıyla 82/1-c maddesi, 302/2. maddesi yollamasıyla iki kez 82/1-c, 35/1. maddeleri ve suç işlemek için anlaşmak suçundan 316/1. maddesi uyarınca açılan kamu davalarından kurulan hükümlerle ilgili temyiz davasını inceleme görevinin Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesine ait bulunduğu” görüşüyle görevsizlik kararı verirken karşı düşünce serdeden Başkanvekili ve Üye ise; “…iddianamedeki anlatım karşısında 5237 sayılı Yasanın 302. maddesinden açılmış bir davanın varlığı kabul edileme­yeceğinden görevin 82. maddeden kurulmuş olan hükmü incelemeye yetkili Yargıtay 1. Ceza Dairesine ait  olacağı..” görüşünü savunmuşlardır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın görüşü daha farklıdır. Başsavcılık, 5237 sayılı Yasanın 302. ve 302. madde delaleti ile 82. maddelerinin uygulanması istemiyle açılmış kamu davalarının bulun­duğunu, her iki maddedeki suçun da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmeleri nede­niyle, hem 302. maddedeki suçtan kurulan hükmü incelemekle görevli olan Yargıtay 9. Ceza Dairesinin, hem de 82. maddeden kurulan hükmü incelemekle görevli olan Yargıtay 1. Ceza Dairesinin temyiz davasını tetkikte görevli olacağını ancak, 302/1. maddeden kurulmuş bir hüküm bulunmadığı nazara alındığında, duruşma yapmak suretiyle işi sahiplendiği görülen 1.Ceza Dairesinin artık bundan sonra görevsizlik kararı veremeyeceğini, Yargıtay Yasası uyarınca hukuk dairelerine tanınan ve duruşmadan sonra görevsizlik kararı verilerek dosyayı bir diğer daireye gönderebilme hakkı veren yetkinin ceza dairelerine tanınmamış olduğunu ileri sürmekte ve Yargıtay 1. Ceza Dairesinin dosyayı 9. Ceza Dairesine tevdii eden görevsizlik kararının kaldırılmasını talep etmektedir.

Konunun Genel Kurulca müzakeresinde; Yargıtay Başsavcılığının itiraz nedenlerinin yerinde olup olmadığının değerlendirilmesi öncesinde 5271 sayılı CYY.nın 308. maddesiyle Başsavcıya tanınan “olağanüstü itiraz yasa yolu yetkisi”nin Yargıtay ceza daireleri arasındaki görevsizlik kararlarını kapsayıp kapsamadığı hususunun Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca “ön mesele” olarak halli gerektiği, Başkanlık ve ilgili daire üyelerince ileri sürülmüş ve konu bu kapsamla sınırlı biçimde öncelikle değerlendirilmiştir.

Yargıtay Dairelerinin görevleriyle ilgili işbölümü 2797 sayılı Yargıtay Yasasının 14. maddesinde düzenlenmiş,  Yargıtay İç Yönetmeliğinin 32/2. maddesi ise; Yargıtay Başkanlar Kurulu’na bazı koşullarda Dairelerin görevlerine giren suç türleri ile ilgili temyiz incelemelerinin bir daireden alınıp diğerine verilmesi doğrultusunda değişiklik yapma yetkisi tanımıştır.

Yargıtay daireleri arasındaki görev uyuşmazlığının ne şekilde çözüme kavuşturulacağı hususu  5271 sayılı CYY.nda düzenleme konusu yapılmamıştır. Buna karşılık,  2797 sayılı Yargıtay Yasası’nın 17. maddesinde Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun görevleri düzenlenmiş, anılan maddenin 1. bendinde; hukuk ve ceza daireleri arasında meydana gelen görev ve iş bölümü uyuşmazlıklarını kesin olarak karara bağlamak ve fiili veya hukuki imkansızlık sebebiyle bir dairenin görevine giren işe bakamaması halinde bir başka daireyi görevlendirmek Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun görevleri arasında sayılırken, maddenin 3. bendinde, ceza daireleri arasında meydana gelen görev ve işbölümü uyuşmazlıklarını karara bağlamak görevi, Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu’na tevdii edilmiştir. Maddenin son cümlesinde ise,  Başkanlar Kurullarının itiraz üzerine veya doğrudan doğruya verdikleri tüm kararların kesin olduğu ve bu kararlar aleyhine başka bir yargı merciine başvurulamayacağı amir hükmüne yer verilmiştir.

Yargıtay Başkanlar Kurullarının ne şekilde oluşacağı Yargıtay Yasası’nın 9. maddesinde gösterilmiştir. Anılan norma göre; Yargıtay’da;

1- Birinci Başkan, Birinci Başkanvekilleri ve hukuk ile ceza daire başkanlarından oluşan Başkanlar Kurulu,

2- Birinci Başkan ile hukuk dairelerinden seçilen Birinci Başkanvekili ve hukuk daireleri başkanlarından oluşan Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulu,

3-  Birinci Başkan ile ceza dairelerinden seçilen Birinci Başkanvekili ve ceza daireleri başkanlarından oluşan Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu bulunmakta ve anılan kurullar Yasa ile  kendilerine verilen görevleri ifa etmektedir.

Yargıtay Yasasının 7. maddesinde ise; Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının oluşumu düzen­lenmiştir. Buna göre; Ceza Genel Kurulu, Birinci Başkanın başkanlık etmediği veya bulunmadığı zamanlarda Ceza Birinci Başkanvekilinin başkanlığı altında ceza dairelerinin başkan ve üyelerinden olu­şur. Aynı düzenlemeye Yargıtay İç Yönetmeliğinin 22. maddesinde de yer verilmektedir.

İdari bir kurum niteliğindeki Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunun tüm görevleri Yargıtay’ın iç işleyi­şine yönelik iken; Yargıtay Ceza Genel Kurulu; Yargıtay Yasası’nın 15. maddesinde ve bu maddedeki atıf sebebiyle diğer yasalarda kendisine verilen yargısal görevleri yerine getirmek ve kesin nitelikte karara bağlamakla yükümlendirilmiştir.
Yargıtay ceza daireleri arasındaki görev ilişkisinin iç işleyişle alakalı iş bölümü niteliğinde bulunduğu, Ceza Genel Kurulu’nun yerleşik içtihadıdır. Bu bağlamda olmak üzere; 26.12.1988 gün ve 325-566 sayılı Ceza Genel Kurulu kararında Prof. Dr. İlhan Postacıoğlu ve Prof. Dr. Baki Kuru’nun eserlerine de atıf yapılmak suretiyle; “…Dava dosyasının Yargıtay’da gideceği Daireyi tayin etmek ve bu Dairenin selahiyetini münakaşa etmek yetkisi taraflara tanınmadığına göre, bu Dairenin selahiyetini görev olarak nitelendirme imkanı yoktur. Esasen, Yargıtay Kanununda her bir Daire bakımından gösterilen iş sahasının kat’i nitelik arzetmemesi ve anılan Yasanın 17. ve Yargıtay İç Yönetmeliğinin 32/2. maddesi gereğince kanun değişikliğine gidilmeden iş hacminin icaplarına göre, daireler arasında iş dengesi sağlamak üzere bir daireye ait muayyen işlerden bazı kategorileri, takvim yılı başında toplayıp başka bir daireye nakletmek hususunda Başkanlar Kuruluna tanınan yetki de görev mefhumu ile telif edilemez. Çünkü görevi kanun tayin eder ve görevin hudutlarında bir değişiklik yapılmak gerekirse bunu yine kanun yapar. Daireler arasındaki görev bölümünde göz önünde tutulan asli gaye işbölümü dengesi olduğuna ve ihtisas mevzuu ikinci planda kaldığına göre, Yargıtay daireleri arasında iş taksimine dair ilişki “görev” değil, “işbölümü” ilişkisidir. Ayrıca daireler arasında sulh, asliye, ağır ceza gibi görev derecelendirmesi de söz konusu değildir….”  görüşü benimsenmiş ve içtihadın oluşumuna konu olayda 9. Ceza Dairesinin görevine giren temyiz davasının 1. Ceza Dairesince karara bağlanmış olmasında yasaya aykırılık bulunmadığı kabul edilerek Yargıtay C.Başsavcılığının, 1. Ceza Dairesinin kararının kaldırılmasına ve meselenin 9.Ceza Dairesince karara bağlanmasının sağlatılmasına ilişkin istemi reddedilmiştir.
Bu ve benzeri kararlarda; Yargıtay daireleri arasındaki ilişkinin gerçek anlamda bir görev değil, işbölümü ilişkisi olduğu öteden beri kabul edilegelmekte; ceza daireleri arasında işbölümüne ilişkin olarak ortaya çıkabilecek benzer uyuşmazlıkların çözümü, Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu’nca idari görev cümlesinden olmak üzere karara bağlanmaktadır. Bu kabulün doğal sonucu olarak ceza yargılaması müessesesi olan “görev” kamu düzenini ilgilendirdiği ve kamu davasının taraflarının takip ve denetimine tabi bulunduğu halde, ceza daireleriyle ilgili  “işbölümü”nün, Yargıtay’ın iç düzenini ilgilendirdiği ve tarafların takip ve denetimine konu olamayacağı  kabul edilmektedir. 
1412 sayılı CYUY.nın 322. maddesinin 4. fıkrasında düzenlenen “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı”, 5271 sayılı CYY.nın 308. maddesinde “olağanüstü itiraz yasa yolu” adı altında benzer düzenlemeye konu edilmiştir.
Her iki yasadaki düzenlemeye bakıldığında; bu müesseseye, 1412 sayılı Yasada temyize ilişkin hükümler içerisinde yer verilmesine rağmen, 5271 sayılı Yasada olağanüstü yasa yolları arasında yer verildiği görülmektedir. 1412 sayılı Yasanın 322/4. maddesi; “Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başsavcısı, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir.” biçiminde iken; 5271 sayılı Yasanın 308. maddesi; “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.” hükmünü taşımaktadır.  Görüldüğü gibi, madde metinleri arasında önemli bir fark bulunmamakta, 308. maddede yer alan “lehe itirazda süre aranmayacağına” ilişkin cümle dışında, metinler benzerlik arzetmektedir.
Madde metnindeki anlatımın ayrık ifade içermemesi sebebiyle, ceza dairelerinden verilecek her türlü karara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “olağanüstü itiraz yasa yolu”na gidilebileceği, bu bağlamda, bir dairenin dosyayı diğer daireye gönderme kararının da itiraza konu edilebileceği görüşü, ilk nazarda savunulabilir görülmekte ise de bu görüşün benimsenebilir nitelikte olmadığı, yasal düzenlemelerle çelişeceği ve Ceza Genel Kurulu’nun ceza yargılaması sistemindeki konumuyla  da bağdaşmayacağı ortadadır.
Gözardı edilmemelidir ki;
Yargıtay Yasasının 17. maddesi uygulamasında, ceza dairelerinden birinin kendisini görevli kabul etmeyerek dosyayı diğer daireye göndermesi durumunda, muhatap dairenin kabullenip görevi üstlenmesi halinde hiçbir çelişki doğmamakta, eğer daire bu kararı benimsemez ve karşı görevsizlik kararı verirse doğacak selbi uyuşmazlığın Yargıtayın iç idari kurullardan biri olan Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunca çözümlenerek temyiz davasına bakacak dairenin bu kurulca kesin olarak belirlenmesi usulü benimsenmektedir.  Anılan madde ile öngörülen bu düzenlemede Ceza Genel Kurulu görev üstlenmemektedir.
Yargıtayın iç çalışma düzeniyle ilgili olan, kamu davasının taraflarını ilgilendirmeyen ve iç idari kurullardan birisi durumundaki Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu’nun müdahalesi ile çözümlenmesi öngörülen böyle bir meselenin, kamu davasının taraflarıyla ilişkili son karar mercii olan ve yargılama görevi dışında bir ödev üstlenmeyen Ceza Genel Kurulunca çözüme bağlanması, Yasa Koyucunun gerek Yargıtay Yasasıyla gerekse Ceza Yargılaması Yasasıyla güttüğü amaçla bağdaşmamaktadır. 
Tartışılmaz bir gerçektir ki, Ceza Genel Kurulu, ceza yargılaması merciidir ve “Mahkeme-Yargıtay Ceza Dairesi” kurulumunun üstünde yer alır. Ceza Genel Kurulu’nun vermiş olduğu tüm kararlar “yargısaldır” ve bağlayıcı nitelikte olup, “son hüküm” mahiyetini taşır. Ceza Genel Kurulu kararlarının bir başka yargı makamınca denetlenmesi olanaksızdır. Bu kararların idari bir kurumun denetimine konu edilmesi fikrinin ise savunulabilir yönü bulunmamaktadır. 
Öte yandan, gerek Ceza Yargılama Yasası gerekse Yargıtay Yasası, Ceza Genel Kurulu’na yargılama ödevi dışında, Yargıtay’ın iç çalışma düzeniyle ilgili bir işbölümü görevi yüklememektedir. 
Oysa, Yargıtay C.Başsavcılığının olağanüstü yasa yolu niteliğindeki itirazının usul yönünden görüşülebilir ve karara bağlanabilir sayılması, tüm bu nitelikleri bozacaktır. Ceza Genel Kurulu, kendisini itirazı incelemeye yetkili saydığında, işbölümüyle ilişkili bir görevi çözümleyecek, Yargıtay Yasası ve İç Yönetmeliğiyle Ceza Daireleri Başkanlar Kuruluna tevdi edilen idari sorumluluğu üstlenecek ancak ne var ki, gerektiğinde itibar görmeyecek bir karara da zorlanmış olacaktır. 
Örnekleme ile açıklama gerekirse;
Konu olayda, 1. Ceza Dairesinin görevsizlik kararı itiraz üzerine incelendikte, Ceza Genel Kurulu’nun 9. Ceza Dairesini görevli sayan bir karar vermesi halinde bu dairenin, anılan kararla bağlı olmasını gerektiren ve selbi uyuşmazlık yaratma hak ve yetkisini elinden alan bir yasal düzenleme bulunmadığından, Ceza Genel Kurulu kararının bağlayıcılığı ortadan kalkacak, oluşacak selbi uyuşmazlığı çözümleme görevi Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu’na ait olacaktır. Böylece, Ceza Birinci Başkanvekilinin başkanlığında onbir Ceza Dairesi Başkanının katılımıyla oluşan, oniki kişilik “idari kurul”, Birinci Başkan, Birinci Başkanvekilleri, Ceza Daireleri Başkanları ve tüm Ceza  Daireleri Üyelerinden oluşabilecek Ceza Genel Kurulu’nu denetleyen ve gerektiğinde kararlarını isabetsiz sayabilen bir yetki ile donatılmış bulunacak, idari kurul en üst ceza yargılama kurumunun üstüne çıkartılacaktır.
Karşı görüşün, anılan sakıncaları telafi düşüncesiyle, “Ceza Genel Kurulu’nun vereceği karara Dairelerin uyma zorunluluğuyla meseleyi çözümlemek önerileri” ise Yasa Koyucu yerine geçmek ve Yargıtay Yasasının açık normuyla dairelere ve Ceza Daireleri Başkanlar Kuruluna tanınan yetkileri kaldırarak yeni bir yasa yapmak olur ki, bu görüşün kuvvetler ayrılığı temel ilkesi karşısında benimsenebilir ölçü taşımayacağı açıktır.
Sadece bu gerekçelerle değerlendirildiğinde dahi Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının usulen  kabul edilemez olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. 
“Ön mesele”nin çerçevesi, Yargıtay C.Başsavcılığının itiraz yetkisi olup olmamasıyla sınırlı bulunduğundan, Ceza Genel Kurullarının müzakere disiplini gereği, 1. Ceza Dairesinin duruşma açtıktan sonra görevsizlik kararı vermesinin isabetli olup olmadığını tartışmak yersiz ve olanaksız bulunduğu gibi, Yerel C.Savcılığının iddianamesinin yasal yöntemle ve usulüne uygun mahiyette hazırlanıp hazırlanmadığını, iddianamenin Yerel Mahkemece kabulünün isabetli olup olmadığını, temyiz davasının kapsamının ne olduğunu ya da hangi dairenin görevli olması gerektiğini bu evrede inceleme ve tahlile tabi tutmanın icaplı olmayacağı açıktır.
Açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının; Özel Dairece verilen görevsizlik kararına karşı 5271 sayılı Yasanın 308. maddesindeki yetkiye dayanarak “olağanüstü itiraz yasa yolu”na başvurma yetkisi bulunmamaktadır. Bu itibarla itirazın reddi gerekir.
_____________________________________
İtirazın değişik gerekçe ile reddini isteyen bir kısım Genel Kurul Üyesi ise; 5271 sayılı Yasanın 308. maddesi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına verilen yetki çerçevesinde başvurulabilecek olan itiraz yasa yolunun, olağanüstü yasa yolları arasında yer aldığını ve  görevsizlik kararlarının olağanüstü yasa yolunun konusunu oluşturmayacağını belirterek, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının anılan görevsizlik kararına karşı itiraz yetkisinin bu nedenle bulunmadığı ve itirazın bu gerekçe reddedilmesi gerektiği  yönünde görüş ileri sürmüşlerdir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan; 

 Kurul Üyelerinden Yusuf Kenan Doğan, Hamdi Yaver Aktan ve Mehmet Hulûsi Özek;

 “Van Cumhuriyet Başsavcılığının 3.3.2006 tarihli, 2005/750 soruşturma ve 2006/331 sayılı kararıyla sanıklar hakkında açılan kamu davasında suç tarihi 9.11.2005 olarak gösterilmiş; anılan tarihin öncesi olmadığı iddianame başlığında açıkça belirtilmiştir.

İddianame öncesi başlatılan soruşturmadaki maddi olay, söz konusu tarihte ?… İlçe Merkezinde bulunan bir kitabevine bomba atılması sonucu bir kişinin ölümü ve bir kişinin yaralanmasıdır. Nitekim, 1. Ceza Dairesinin 1.2.2007 gün ve 2006/6157 esas ve 2007/21 sayılı kararındaki karşıoy yazısında bu yön açık olarak ifade edilmektedir. Gerçekten de karşıoy yazısında;

“İddianamede olay; H... Jandarma Komutanlığında görevli Astsubay olan sanıklarının gerçek amaçlarının, olaydan önceki tarihlerde ?... İlçe Merkezinde bomba patlatılması,  5 askerin şehit olması, güvenlik güçlerinden ve vatandaşlardan yaralananların olması ile sonuçlanan olayların sorumlusu olarak gördükleri, 1984 yılında PKK terör örgütünce ?… İlçe  Jandarma Komutanlığına yapılan silahlı saldırıda kılavuzluk yapmak, Devletin birliğini ve Ülke bütünlüğünü bozmak suçlarından yargılanıp ceza alan, bir süre cezaevinde yatan Seferi’ye, onun ve bağlı olduğu PKK terör örgütünün başvurduğu yöntem ile yanıt vermek olduğu; aralarında anlaşılan sanıkların, Seferi’yi öldürmek veya ona zarar vermek amacıyla ona ait kitabevine iki adet el bombası attıkları, Mehmet’in öldüğü, Metin’in yaralandığı, Seferi’nin isabet olmadığı, PKK terör örgütü ile bu şekilde etmenin örgütün istediği sonuçları elde etmesine uygun bir ortam yarattığı somut olay ve sonrası meydana gelen toplumsal olaylar nedeniyle kamu düzeninin bozulduğu…”

şeklinde anlatılmıştır.

Kuşkusuz ki iddia, yargılama sonunda kuşkuya yer bırakmayacak ölçüde açıklığa kavuşacaktır./kavuşturulmalıdır!

Suç tarihinin tek bir tarih olarak gösterilmesine, soruşturmanın bu yönde yapılmasına karşın; Türkiye Büyük Millet Meclisinden alınan bir ifade tutanağı ile açık kimliklerinin doğru olup olmadığı değerlendirilmeden/doğrulatılmadan, dilekçe sahiplerinin bilgilerine başvurulma­dan, dilekçe içerikleri test edilmeden, araştırılmadan doğrudan doğruya ve bütünüyle hiçbir iddianamede görülemeyecek, iddianame düzenleme sorumluluğuyla bağdaşmayacak ölçüde ihbar dilekçeleri birbirine eklenerek, ?...’deki olayla bağlantısı somut olarak gösterilmeden soruşturma konusu maddi olayın iki katı uzunluğunda bir takım çözümlemeler yapılarak iddianame tamamlanmış ve özel yetkili mahkemeye tevdi edilmiştir.

Ancak, yasadışı örgüt iddianamelerinde ve doğru olarak yapıldığı halde; uyarlanması olanağı mevcut olmamasına karşın, sanıklar, PKK-Kongra-Gel Terör örgütü üyesi gibi kabul edilerek, örgütün analizi yapıldıktan sonra;

“Temelde Devlet denilen bürokratik aygıt ile seçilerek gelen siyasi hükümetler arasında bir gerilim mevcuttur. Bu gerilim zaman zaman gizli ve açık çatışmaya dönüşebilmektedir.”

?eklindeki varsayımdan hareketle bu kez “seçilmişler-atanmışlar”  gibi gereksiz ve yapılmaması gereken bir tartışma iddianameye taşınmış; çözümlemeden dolaylı olarak “seçilmişler” yanında tavır alınmak suretiyle siyasal kimlik takınılarak iddianame yazım tekniğinden uzaklaşılmıştır. Gerçekten de, “devletin bekasını korumak ve temsil etmekle görevli olan bürokratik aygıt içerisine sızmalar olması halinde bürokrasinin kendisi Devletin bekasını tehdit eder noktaya gelebilir.” değerlendirmesi, yaptığımız yorumu haklı kılmaktadır.

Öte yandan;

“Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan ve Cumhuriyetin ilanında da kabul edilerek devam ettirilen modernlik projesi Kürt milliyetçiliğinin ve siyasal İslam’ın devletin temel yaklaşımlarına hakim olmasını temel tehdit unsurları olarak belirlemiştir. Bugün kimi çevrelere göre siyasetin gizli ajandası bu iki temel tehdidi içermektedir. Ayrıca çevreden gelerek merkezi ele geçirme çabası içerisinde olan unsurlar modernlik projesinin sahibi olan sivil/askeri bürokratik etiği oldukça rahatsız etmektedir. O halde devlet içerisinden kimi ideolojik gruplaşmaların çıkar çevreleri ile işbirliği içerisinde temel risk faktörü olarak gördükleri siyasi iktidara karşı tavır geliştirmesi beklenmeyen bir durum olmalıdır.” analizi ise doğruluğu tartışmalı olsa da bir sosyoloğun değerlendirmesini anımsatmakta ve toplumbilimsel olarak karşı görüşlerin olabileceği gerçeğini yok saymaktadır. Türkiye Cumhuriyetini kuran kadronun, kuruluştan kaynaklanan, ulus ve ulus-devlet yaratma projesinin getirdiği ve iddianamede “siyasetin gizli ajandası” şeklindeki nitelemeyle adeta suçlama konusu yapılan duyarlılıkların doğruluğunun tartışılacağı yerin iddianame olamayacağı düşünülmediği gibi siyasal İslam ve etnik milliyetçiliğin tehlike yaratmayacağı üstü örtülü şekilde vurgulanarak bu hassasiyetlerin yanlış olduğu izlenimi verilmekte ve dahası siyasal söylem yüklü değerlendirme yapılmaktadır.

Bu denli yersiz değerlendirmelerle yüklü iddianame, öyle anlaşılıyor ki, CMK.nun 174. maddesi içeriği göz önüne alınmadan mahkemece de kabul edilmiştir.

Birinci Ceza Dairesinin yine karşıoyunda açıklandığı üzere;

“Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçundan dava açıldığından söz edebilmesi için sanıkların;

“A) Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik bir fiili işleyen kişilerden olmaları (5237 sayılı TCK.nun 37/1)

B) Bu suçu işleyeni araç olarak kullanmaları (5237 sayılı TCK.nun 37/2)

C) Başkasını bu suçu işlemeye azmettirmeleri (5237 sayılı TCK.nun 38/1)

D) Bu suçun işlenmesine;

a- Bu suçu işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek,

b- Bu suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamalı,

c- Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak.. suretiyle yardım etmeleri gerekmektedir. (5237 sayılı TCK.nun 39)”

Oysa, iddianame olayın anlatılış biçiminden, olayda bu koşullardan herhangi birisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçundan dava açıldığını, öldürme ve öldürmeye kalkışma suçlarının bu suçun işlenmesi sırasında işlendiğini kabul etmek mümkün değildir.”

Maddi olay; Yargıtay C.Başsavcılığınca da bu nitelikte görüldüğü için tebliğname Birinci Ceza Dairesine düzenlenmiş ve dosya tevdi edilmiştir.

2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 40. maddesinin 3. fıkrası “Yargıtay incelemesi için dairelere gelen dosyalar bekletilmeksizin görev ve iş bölümü, temyiz kabiliyetinin bulunup bulunmadığı, temyiz isteminin süresi içinde olup olmadığı, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönlerinden ön incelemeye tabi tutulur.” hükmünü getirmektedir.

Anılan maddenin 4. fıkrasına göre de;

“Ön inceleme sırasında, temyiz incelemesinin başka daireye ait olduğu, temyiz kabiliyetinin bulunmadığı, temyiz isteminin süresi içinde olmadığı, temyiz şartının yerine getirilmediği veya diğer usul eksiklikleri bulunduğu saptanan dosyalar dairede öncelikle incelenip karara bağlanır.”

Yargıtay Kanununun 40. maddesinin 3. ve 4. fıkralarına göre inceleme yapıldıktan sonra ve eksiklik görülmemiş olacak ki, Birinci Ceza Dairesi bu dosyada duruşma günü tespit etmiş, sanık müdafilerine bildirmiş ve nihayet duruşma yapmıştır.

Hukuk Dairelerinin görevlerini düzenleyen Yargıtay Kanununun 14. maddesinde 1-f yeralan “Bir dava dosyasının incelenerek eksikliklerinin giderilmesinden sonra geri çevrilmesi için mahalline gönderilmesi veya duruşmasının yapılmış olması o dosyanın görevli daireye gönderilmesine engel teşkil etmez.” şeklindeki hükmün, ceza daireleri için düzenlenmediği de unutulmamalıdır. Kaldı ki, hukuk daireleri için yasayla öngörülen bu kural dahi mutlak olmayıp, Başkanlar Kurulunca hukuk dairelerinin görevlerinin değiştirilebilmesi olanağı mevcuttur. (2797 S.K.M. 17.)

Yargıtay Daireleri arasındaki dosyaya bakma görevi, iş bölümü esasına dayanır. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 17. ve Yargıtay İç Yönetmeliğinin 32/2. maddeleri içeriğinden işbölümü esası olduğu anlaşılmaktadır.

Birinci Ceza Dairesi ön inceleme yaptıktan sonra bir karar yani Dokuzuncu Ceza Dairesine tevdi kararı vermemiştir; duruşma gününü tespit ettikten ve duruşma yaptıktan sonra dosyayı Dokuzuncu Ceza Dairesine göndermiştir. Bu süreç içinde, yani ön inceleme yapıldıktan sonra duruşma günü tespiti, müdafilere duruşma gününü bildirme ve duruşma yapmak bir yargılama faaliyetidir. Bu faaliyet içinde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun Yargıtay’daki duruşmalarla ilgili Duruşmada Usul başlıklı 300. maddesinin 2. fıkrasına göre de Yargıtay C.Savcısının görüşü sorulmak durumundadır. Bu emredici hükmün gereği de yerine getirilme­miştir.

Bütün bu hükümler ile yargılama faaliyeti ve eksiklik yine bir yargılama faaliyeti yapacak olan Ceza Genel Kurulunda denetlenebilmelidir.

Ceza Muhakemesi Kanunun 308. maddesi “Yargıtay Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz” hükmünü getirmektedir.

Madde gerekçesine göre “itiraz, daire kararında gerek maddi ve gerek usul hukukuna aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik olabilir.” ‘Prof. Dr. Cumhur ?ahin: Ceza Muhakemesi Kanunu GAZİ ?erhi, Ankara, 2005, S. 905.)

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi daire kararları arasında bir fark gözetmediğini içeriğiyle açıkladığı gibi, gerekçesiyle de pekiştirmektedir.

1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usul Kanunun 322/4. madde-fıkrasında düzenlenen müessese aynen Ceza Muhakemesi Kanununun 308. maddesi olmuştur. Her iki yasa döneminde de bu tür itiraz, olağanüstü itiraz olarak nitelendirilmekte ve Yargıtay Ceza Dairelerinin tüm kararlarını kapsadığına öğretide birlik bulunmaktadır. (Prof. Dr. Öztekin Tosun, Suç Muhakemesi Hukuk Dersleri, Cilt 2, 1976, İstanbul, S. 253-255, Prof. Dr. Faruk Erem: Ceza Genel Usulü Hukuku, Ankara, 1973, S. 571 vd: Prof. Dr. Nurullah Kenter: Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, 1974 5. Baskı, S. 751; Prof. Dr. Bahri Öztürk – Dr. Veli Özer Özbek – Dr. Mustafa Ruhan Erdem: Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuk, Ankara, 2001, S. 821 vd.) 

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra da öğretide aynı açıklamalar yapılarak, ceza dairelerinin kararları arasında bir ayrım olmadığı vurgulanmıştır, (Prof.Dr. Bahri Öztürk- Doç.Dr. Mustafa Ruhan Erdem: Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, 2006, s.723 vd; Prof Dr. Erdener Yurtcan: Ceza Muhakemesi Kanunu ?erhi, İstanbul, 2005, s.844.)

Çoğunluğun görüşünün kabulü CMK.nun 308. maddesinde ve gerekçesinde olmayan bir ayrımın, var olduğunu benimsemek anlamına gelmektedir. Olağanüstü itirazı düzenleyen CMK.nun 308. maddesi Ceza dairelerinin kararlarından sözetmesine karşın, çoğunluk  en azından “şimdilik” görevsizlik/tevdi kararlarını dışlamaktadır. Bu görüş pozitif düzenlemeye uygun düşmemektedir. Gerektiğinde başvurulan gerekçeden de bu sonuca varılması olanağı bulunmamaktadır. Ve yine bu görüşe göre, ceza dairelerinin ancak bazı kararlarına olağanüstü itiraz mümkündür; ya da bir başka ifadeyle ceza dairelerinin bazı kararlarına, somut olarak bakıldığında başka bir daireye görevsizlik/tevdi kararına olağanüstü itiraz mümkün değildir.!(?)

Oysa, 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu evresinde 322/4. madde ve fıkrasına göre yapılan olağanüstü itirazda Yargıtay Ceza Daireleri arasındaki ilişkinin işbölümü olduğu kabul edilerek itiraz reddedilmişken, “itiraz edilemez” gibi bir görüş ortaya çıkmamıştır. Gerçekten de Ceza Genel Kurulu’nun 6.10.1986 tarih ve 208/422 sayılı Kararının içeriğinden bu husus o kadar açıktır ki, tartışmasız bir şekilde itiraz edilebilirlik benimsenmiştir. Anılan kararda, bir dosyayı Birinci Ceza Dairesi karara bağlanmış, ancak itirazın konusunun Dokuzuncu Ceza Dairesinin görevine girdiği gerekçesiyle itiraz edilmiş ise de, Ceza Genel Kurulu, işbölümü esasına dayanarak itirazı bu noktadan reddetmiştir. Yoksa itiraz edilemezlik noktasından tartışmaya dahi girmemiştir. (Mehmet Uygun –Vural Savaş- Sadık Mollamahmutoğlu: Ceza Genel Kurulu Kararları, Ankara, 1991- s.8- 11)

Aradan geçen sürede, pozitif düzenlemeler her nekadar iki ayrı yasada olsa da, aynı olmasına karşın ayrı ayrı karar çıkması Ceza Genel Kurulu’nun “istikrar” aranması gereken kararlarındaki doğrultuyu da bozmaktadır. Teknik düzeyi yüksek bir konuda farklı kararlar bulunması kuşkusuz ki istikrar olduğu anlamına gelmeyecektir.

“Görevsizlik/tevdi kararlarına itiraz edilemez, Başkanlar Kurulu çözüme kavuştura­caktır.” görüşünün de benimsenmesini yerinde görmemekteyiz. Ortada görev uyuşmazlığı çık­ma­mıştır ki, bu düşünce haklı olabilsin! Yargılama faaliyeti sonunda verilen karar yine yargılama faaliyeti sonunda denetlenmelidir.

Birinci Ceza Dairesinin görevsizlik/tevdi kararını itiraz edilebilir nitelikte görüyor ve çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

Kurul Üyesi Ali Rıza Çınar;

“Yüce Ceza Genel Kurulun kararında da özetlendiği üzere, atılı suçlardan hüküm giyen sanıklar hakkındaki kararları, Yüksek 1.Ceza Dairesi, yargılama makamı olarak, temyiz yargılamasını/incelemesini duruşmalı olarak yaptıktan sonra, “temyizen inceleme görevi, Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesinin görevine girdiğinden” görevsizliğine oyçokluğuyla karar vermiştir.

Tarih: 18.04.2007 Saat: 11:06 Gönderen: imarhukukcusu

 
İlgili Bağlantılar
· Daha fazla
· Haber gönderen imarhukukcusu


En çok okunan haber: :
T.C. ADALET BAKANLI?I FAALİYET RAPORU 2006 (İÇERİK)

Haber Puanlama
Ortalama Puan: 0
Toplam Oy: 0

Lütfen bu haberi puanlamak için bir saniyenizi ayırın:

Mükemmel
Çok İyi
İyi
İdare Eder
Kötü

Seçenekler

 Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa


RE: Bondavipib (Puan: 1)
Gönderen: usas35287 Tarih: 13.05.2007 Saat: 11:17
(Kullanıcı Bilgisi )


Bu yorumun devamını oku...