Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar
Tarihi
ALTINCI
DAİRE
2006
6675
2004
4177
29/12/2006
KARAR METNİ
Davalı idarenin
deprem sonucu yıkılan yapının inşası
aşamasında yürütülmesi gereken faaliyetlerini gereği gibi yerine getirmemesi
sonucu oluşan hizmet kusuru nedeniyle ortaya çıkan zarar kusuru oranında
tazminle sorumlu bulunduğundan, yapı kullanma izin belgesi bulunmayan ve kat
irtifakı kurulmayan bir binada oturan davacının, yapının
deprem sonucu
yıkılmasında tümüyle kendi kusuru bulunduğu gerekçesine dayalı olarak davanın
reddi yolunda verilen temyize konu mahkeme kararında isabet görülmediği hk.
Temyiz İsteminde Bulunan : ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf : Avcılar Belediye Başkanlığı - İSTANBUL
Vekili : Av. ?
İstemin Özeti : İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 21.10.2003 günlü, E:2000/1349
K:2003/1176 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek
bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi
bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği
savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi İsmet Can'ın Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile
mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı M.İclal Kutucu' nun Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince
verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen
nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının
onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı ve Onbirinci Daireleri müşterek heyetince, 2575
sayılı Danıştay Kanunu'nun Ek:1 maddesi uyarınca birlikte yapılan toplantıda
Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten
sonra davacının adli yardım istemi 4539 sayılı Yasa uyarınca kabul edilerek işin
gereği görüşüldü:
Dava, davacının ikamet ettiği ? numaralı dairenin de bulunduğu İstanbul, Avcılar
İlçesi, Gümüşpala Mahallesi, Kaynata Sokak, ? pafta, ? sayılı parselde bulunan ?
kapı numaralı ? Apartmanının 17.08.1999 günü meydana gelen
deprem
sonucu yıkılması nedeniyle uğranıldığı öne sürülen 50.000.000.000.-lira daire
bedeli karşılığı maddi zararın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle
birlikte tazmini istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, dosyanın
incelenmesinden, 2.bodrum+1.bodrum+zemin+3.normal kat ruhsatlı yapıya kaçak
olarak 4. normal katın tabliye kalıbı yapılırken 18.06.2002 günlü tespit üzerine
23.07.1992 günlü, 2594 ve 2595 sayılı Küçükçekmece Belediye Encümeni kararları
ile ruhsatsız katın yıkımı ile para cezası verilmesinin öngörüldüğü, daha sonra
kaçak 4. normal katın üzerine 17,00mx11,00m ebadında dış tuğla duvarları
örülerek çekme katın yapıldığının 01.10.2002 günlü tespiti üzerine Avcılar
Belediye Encümeninin 09.02.1993 günlü, 256 sayılı yıkım kararının alındığı,
davacının yapı kullanma izni alınamayan ve kat mülkiyeti kurulmayan bir binada
satın alarak oturduğu dairenin meydana gelen
deprem
sonucu yıkılmasında kendi kusurunun bulunduğu, hukuken korunması gereken bir
zarardan söz edilemeyeceği, yıkım nedeniyle davalı idarenin tazminle yükümlü
tutulamayacağı, kaldı ki
deprem
sonucu davacının hak sahibi kabul edilerek Çerkezköy Kumlu Geçit konutlardan
daire verildiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; bu
karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Anayasanın 125. maddesinin 1. fıkrasında; idarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra son fıkrasında;
idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme
bağlanmış; 3194 sayılı İmar Kanununun 32. maddesinde ise: Bu Kanun hükümlerine
göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya
başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti,
fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali
olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit
edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur. Durdurma, yapı tatil
zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu
tebligatın bir nüshası da muhtara bırakılır. Bu tarihten itibaren en çok bir ay
içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak,
belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister. Ruhsata aykırılık olan
yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu
ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe
kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir. Aksi takdirde, ruhsat iptal
edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il
idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı
yapı sahibinden tahsil edilir kuralı yer almıştır.
Dava dosyası ile Danıştay Altıncı Dairesinin 02.12.2005 günlü, E:2003/7153,
K:2005/5915 sayılı kararının birlikte incelenmesinden, İstanbul, Avcılar İlçesi,
Gümüşpala Mahallesi, Kaynata Sokak, ? pafta, ? sayılı parselde bulunan ? kapı
numaralı ? Apartmanının 13.02.1991 günlü, 991/406 sayılı yapı ruhsatına göre
h:12.50 m irtifada 3.bodrum+2.bodrum+1.bodrum+zemin+3 normal kat+çatı arası
piyesi olmasına karşın onaylı mimari projeye aykırı olarak ruhsatsız 4.normal
katın tabliye betonu atılmış, kalıbı yapılır durumda 18.06.1992 günü
Küçükçekmece Belediyesi tarafından tespit edilerek 3194 sayılı İmar Kanunu'nun
32.maddesi uyarınca ruhsatsız kısmın yıkımı ile 42.maddeye göre para cezası
verilmesi yolunda Küçükçekmece Belediye Encümenince 23.07.1992 günlü, 2594 ve
2595 sayılı kararların alındığı, inşaata devam edilerek ruhsatsız 4.normal kat
üzerine çekme kat yapıldığının Avcılar Belediyesince 01.10.1992 günü tespit
edilerek kaçak kısımlarının yıkımı ve para cezası verilmesine ilişkin Avcılar
Belediye Encümeninin 09.02.1993 günlü 256 ve 257 sayılı kararların alındığı
halde ruhsata aykırı kısımların yıkımının gerçekleştirilmediği, davacı
tarafından 12 nolu dairenin arsa malikinden satın alındığı ve arsa hissesi
devrinin ise depremden sonra 24.09.1999 günü tapuda gerçekleştirildiği,
17.08.1999 günü meydana gelen
deprem
sonucu yıkılan yapının enkazında aynı binada oturan ? tarafından Küçükçekmece
Sulh Hukuk Mahkemesinin 1999/505 D.İş sayılı dosyasında yaptırılan tespit sonucu
düzenlenen 13.09.1999 günlü bilirkişi raporunda, bölgede çöken binaların büyük
kısmının 5-8 katlı köşe konumundaki binalar olduğu, ağır hasarlı binalarda
kolonlarda, kiriş ve kolonların birleşim yerlerinde patlamalar oluştuğu,
donatılarda burkulmalar nedeniyle yapılarda aşırı kalıcı yanal değişmeler
gözlendiği, kiriş ve kolon bağlantılarındaki etriye aralıklarının olması
gerekenden fazla olduğu, depremde dikkat çeken en önemli hususlardan birisinin
de hasarsız veya hasarlı iki bina arasında kalan aynı irtifada ve ebattaki
binaların tamamen yıkılmasının oluşturduğu, bu durumun çöken binaların
deprem
Yönetmeliğine göre yapılmadığı, malzeme ve işçiliğin kalitesiz olduğu,
yüklenicinin hatalı imalat yaptığı gerçeğini ortaya çıkardığı,
deprem
kuvvetinin bina ağırlığı ve
deprem
katsayısıyla doğru orantılı olduğu,
deprem
katsayısının binaya ait dinamik katsayısı ile doğru orantılı olmasının zemin
etüdü ve jeolojik etüt ile jeolojik yapının çok önem taşıdığını gösterdiği,
tespit konusu olan binanın tamamen yıkıldığı halde çevredeki yapıların hafif
hasarlı veya hasarsız olmasının aynı zemin özelliklerine haiz olan bu bölgede
binanın imalat hatası ve fazla yüklenme sonucu taşıyıcıların yeterli
olmamasından kaynaklandığına işaret ettiği, binanın kaldırılmış olan ve çok az
bir kısmı zeminde bulunan enkazında, taşıyıcı sistemde kullanılan bazı
elemanların ebad ve techizat adet ve kalınlıklarından taşıyıcının yeterli
olmadığı kanaatini kuvvetlendirdiği, apartman girişinin sağında kesilmiş olduğu
gösterilen kolonun tespit edildiği bilgilerine yer verildiği, Danıştay Altıncı
Dairesinin E:2005/6366 sayılı dosyasına sunulan Küçükçekmece 3. Asliye Hukuk
Mahkemesi tarafından yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi üzerine
düzenlenen raporda ise, uyuşmazlık konusu yapının inşaasındaki imalat hatası,
fazla yükleme yapılması, taşıyıcı sistemde kullanılan bazı elemanların ebat ve
techizat adet ve kalınlıklarının yetersiz oluşu, binanın projesine aykırı kaçak
katlarının yapımına zamanında müdahale edilmemesi sonucu depremde yapının
yıkılmasında davalı idarenin %25 oranında sorumluluk taşıdığının belirtildiği,
taşınmazın 1992 yılında Avcılar Belediyesi sınırları içine alındığı, Boğaziçi
Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve
Deprem
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü'nün 12.04.2000 günlü, 999 sayılı yazısında,
uyuşmazlık konusu taşınmazın yer aldığı bölgenin 2.derece
deprem
bölgesinde kaldığı, bu bölgede yapıldığı tarihte geçerli şartname (Afet
Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik, 1975) hükümlerine uyularak
projelendirilip inşa edilen bir binanın aletsel büyüklüğü 7,4 olan 17.08.1999
depreminde daha sonra tamir edilecek miktarda kısmen hasar görmesinin normal
karşılanabileceği ancak yıkılmaması ve ölüme sebebiyet vermemesi gerektiğinin
belirtildiği, dosyada yer alan 11.06.1987 günlü ve 15.12.1989 günlü imar
durumlarında h:12.50m, 4 kat, çatı katı yapılamaz şartına karşılık, onaylanan
mimari projeye esas alınan 19.03.1990 günlü imar durumuna göre yapının
3.B+2.B+1.B+zemin+3 normal+çatı katlı olmasının öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
Onaylı mimari projesine ve yapı ruhsatına aykırı kat yapıldığı gerek
Küçükçekmece Belediye Başkanlığı gerek davalı idarece tespit edilerek mühürlenen
ve hakkında alınan yıkım kararlarına karşın inşai faaliyete devam edilip sonra
da yerleşilmesine olanak sağlanan 2.derece
deprem
bölgesinde yer alan uyuşmazlık konusu yapı
deprem
sonucu yıkılmış bulunmaktadır.
Ruhsatlı yapıda ruhsatsız ilave katlar yapılan inşaat hakkında yıkım kararları
alınmışsa da 3194 sayılı Yasanın yukarıda yer alan açık kurallarına karşın
yıkımın gerçekleştirilmediği gibi yapının imalatına ilişkin aykırılıkların da
yeterince tespit edilemediği olayda, davacı tarafından bu şekliyle satın alınan
ve yerleşilmesine olanak sağlanan uyuşmazlık konusu yapının imalatından depremde
yıkımına kadar geçen sürede davalı idarenin denetim görevini de içeren idari
faaliyetlerini kusurlu olarak işlettiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Bu durumda, davalı idarenin
deprem
sonucu yıkılan yapının inşaası aşamasında yürütülmesi gereken faaliyetlerini
gereği gibi yerine getirmemesi sonucu oluşan hizmet kusuru nedeniyle ortaya
çıkan zararı kusuru oranında tazminle sorumlu bulunduğundan, yapı kullanma izin
belgesi bulunmayan ve kat irtifakı kurulmayan bir binada oturan
davacının,yerinin
deprem
sonucu yıkılmasında tümüyle kendi kusuru bulunduğu gerekçesine dayalı olarak
davanın reddi yolunda verilen temyize konu mahkeme kararında isabet
görülmemiştir.
Öte yandan, davacının
deprem
sonucu afetzede kapsamında görülerek adına bedeli karşılığında kalıcı konut
tahsis edilmesinin görülen tazminat davasında kusurun belirlenmesine herhangi
bir etkisinin bulunmadığı ancak tazminat tutarının hesabında dikkate alınması
gereken konulardan birini oluşturmaktadır.
Açıklanan nedenlerle İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 21.10.2003 günlü,
E:2000/1349 K:2003/1176 sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın adı geçen
mahkemeye gönderilmesine 29.12.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar
Tarihi
ALTINCI
DAİRE
2006
6661
2006
931
30/12/2006
KARAR METNİ
Deprem nedeniyle
oluştuğu ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davada, uğranıldığı
belirtilen zararın idarenin üzerine düşen görev ve yükümlülüğü gereği gibi
yerine getirmemesinden, dolayısıyla eylem ya da eylemsizliğinden
kaynaklandığından mahkememizce 2577 sayılı yasa'nın 13. maddesi uyarınca davanın
süresi içerisinde olup olmadığının incelenmesi gerektiği hk.
Temyiz İsteminde Bulunan : ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf : 1-Yalova Belediye Başkanlığı
2-Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
3-İç İşleri Bakanlığı
İstemin Özeti : Bursa 1. İdare Mahkemesinin 1.3.2001 günlü, E:2001/205,
K:2001/302 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek
bozulması istenilmektedir.
Yalova Belediye Başkanlığı'nın Savunmasının Özeti : Savunma verilmemiştir.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı İçİşleri Bakanlığı'nın Savunmalarının Özeti :
Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve
kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Gonca Temizhan'ın Düşüncesi :
Deprem
nedeniyle oluştuğu ileri sürülen zararların tazmini istemiyle açılan bu davada,
uğranıldığı belirtilen zarar idarenin üzerine düşen görev ve yükümlülüğü gereği
gibi yerine getirmemesinden, dolayısiyla eylem ya da eylemsizliğinden
kaynaklandığından Mahkemece 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13.
maddesi uyarınca davanın süresi içerisinde açılıp açılmadığı hususunun
değerlendirilmesi gerekeceğinden anılan Yasanın 12. maddesinin olaya uygulanması
suretiyle davanın süreaşımı nedeniyle reddi yolundaki kararın bozulması
gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Ahmet Arslan'ın Düşüncesi :Dava, 17.8.1999 tarihinde meydana
gelen depremde konutu yıkılan ve aile fertlerinden eşi ve kızı vefat eden davacı
tarafından idarenin hizmet kusuru nedeniyle uğranıldığı öne sürülen maddi ve
manevi zararın tazmini isteğiyle açılmış, İdare Mahkemesince, 2577 sayılı
Yasanın 12.maddesinde öngörülen süre geçtikten sonra açılmış olduğu gerekçesiyle
davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, bu karar davacı tarafından
temyiz edilmiştir.
2577 sayılı Yasanın 13 üncü maddesinde; idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya
başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve herhalde eylem
tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine
getirilmesini istemeleri gerektiği, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi
halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek
halinde altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten
itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kurala bağlanmıştır.
Tazminat istemine konu yapının bulunduğu bölgenin çok riskli
deprem
kuşağında kaldığı önceden bilindiğine ve burada olacak depremin olası
sonuçlarının öngörülebilmesine olanak sağlayacak düzeyde bilgi ve belgeler
bulunduğuna göre, depremden doğabilecek zararların önlenmesi, en aza indirilmesi
için gerekli yasal tedbirleri almayan, denetim ve kontrol görevlerini yerine
getirmeyen, böylece zararın artmasına sebep olan idarenin bu tutum ve davranışı
hizmet kusuru sayılabilecek idari bir eylemdir.
Bu durumda, uğranıldığı öne sürülen zarar idari eylemden doğduğundan, Mahkemece
dava açma süresinin 2577 sayılı Yasanın 13.maddesi kapsamında değerlendirilerek
buna göre karar verilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenle temyize konu İdare Mahkemesi kararında isabet görülmediğinden
bozulmasına karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı ve Onbirinci Daireleri müşterek heyetince 2577
sayılı Danıştay Kanunu'nun Ek 1. maddesi uyarınca birlikte yapılan toplantıda
Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten
sonra işin gereği görüşüldü:
Duruşma yapılmasına gerek görülmedi.
Dava, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen
deprem
nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararın olay tarihinden itibaren
hesaplanacak yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılmış; İdare
Mahkemesince dosyanın incelenmesinden, zararın davalı idarelerin yapının
bulunduğu bölgenin 1. derece
deprem
bölgesi olmasına rağmen imar planları yaparak imara açmaları, imar planlarında
yapılaşma şartları belirlenirken bölgenin özelliklerini dikkate almamaları, yapı
ruhsatı verilen yapıların mevzuata ve projesine uygun olarak yapılıp
yapılmadığını kontrol etmemelerinden doğduğunun iddia edildiği, bu bağlamda
tazmini istenen zararın idari eylemlerden değil, 3194 sayılı Yasa ve ilgili
Yönetmelik uyarınca imar planı yapmak, inşaat ruhsatı vermek, projeyi onaylamak,
yapılaşmayı kontrol etmek, yapı kullanma izni vermek gibi idari işlemlerden
kaynaklandığı, dava açma süresinin 2577 sayılı Yasa'nın 12. maddesi kapsamında
değerlendirilmesi gerektiği, dava dilekçesinde zarar doğurduğu iddia edilen
işlemlerin tesis ve yürütme safhalarını tamamlamış işlemler olduğu, işlemlerden
doğduğu iddia edilen zararın işlemlerin icra tarihinde değil, 17.8.1999
tarihinde meydana gelen depremle ortaya çıktığı anlaşıldığından 17.8.1999
tarihinde meydana gelen
deprem
sonucu sahibi olduğu evi yıkılan davacının bu tarihi izleyen günden itibaren 60
gün içinde veya bu süre içinde olmak koşuluyla 2577 sayılı Yasa'nın 11.
maddesinde öngörülen başvuru yolunu kullandıktan sonra tam yargı davası açması
gerekirken, bu süreler geçtikten sonra açılan davada süreaşımı bulunduğu
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı tarafından temyiz
edilmiştir.
Anayasa'nın 125. maddesinin 1. fıkrasında; idarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu, son fıkrasında da, idarenin kendi
eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde de; idarenin eylem ve
işlemlerinden dolayı hakları muhtel olan kişiler tarafından tam yargı davası
açılabileceği düzenlenmiştir.
İdari işlemler ve bu işlemlerin uygulanması ile idari eylemler sonucu meydana
gelen hak ihlallerinin giderilmesi istemiyle açılacak tam yargı davalarına
yönelik olarak 2577 sayılı Yasada ayrı usul hükümleri ve farklı dava açma
süreleri öngörülmüştür. Yasanın 13. maddesi uyarınca, idari eylemler nedeniyle
uğranılan zararın tazmini için bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka
suretle öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden
itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurularak, başvurunun kısmen, tamamen
veya zımnen reddi halinde bu tarihten itibaren dava açma süresi içinde dava
açılması gerekirken; 12. maddede yer alan düzenleme uyarınca; idari işlemlerin
yol açtığı hak kayıplarının giderilmesinin istenilmesi halinde ise doğrudan
doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davasının açılması veya ilk
önce iptal davası açılarak bu davanın karara bağlanması üzerine veya işlemin
icrası nedeniyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi
içerisinde tam yargı davasının açılması gerekmektedir. 2577 sayılı Yasadaki bu
farklı düzenleme nedeniyle öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen tasarrufların
nitelendirilmesi, idari işlem mi yoksa idari eylem mi olduklarının belirlenmesi
gerekmektedir.
İdari işlemler, idari makam ve mercilerin idari faaliyet alanında idare hukuku
çerçevesinde, tek taraflı irade açıklamasıyla hukuk aleminde sonuç doğuran kesin
ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tasarruflardır. İdarenin, temelinde bir idari
karar veya işlem olmayan veya bir idari sözleşmeye dayanmayan her türlü
faaliyeti (fizik alanında görülen iş, hareket, ameliye ve çalışmalar) veya
hareketsiz kalması ise idari eylem olarak tanımlanmaktadır. İdari işlemlerin,
hukuk aleminde değişiklik, yenilik doğuran irade açıklamaları olmalarına karşın,
idari eylemler, sadece ilgililerin hak ve yetkilerini kullanmaları koşuluyla
hukuki etki ve sonuç doğurmaktadırlar.
17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde oturdukları ev yıkılan, yakınlarını
kaybeden davacılar, 1 inci derece
deprem
bölgesi olan yerin zeminin özelliklerine uygun yapılaşma şartları belirlenmeden
imara açıldığını ve yıkılan eve yeterli araştırma ve inceleme yapılmaksızın
inşaat ve iskan ruhsatı verildiğini, davalı idarelerin imara açılan yörede
hiçbir önlem almayıp, hareketsiz kaldıklarını, üzerlerine düşen denetim
görevlerini yerine getirmediklerini, idarelerin üstlendikleri hizmeti kusurlu
işlettiklerini, uğradıkları zararın mücbir sebep olan depremden değil,
idarelerin hizmet kusurundan kaynaklandığını öne sürerek, maddi ve manevi
zararlarının tazminini istemektedirler.
Görülmekte olan tam yargı davası, iki ayrı kategoride toplanması mümkün olan
idari tasarruflar nedeniyle açılmış bulunmaktadır. Tam yargı davasının
açılmasına neden olarak gösterilen yörenin imara açılması, yıkılan eve inşaat ve
iskan ruhsatı verilmesi şeklindeki idari tasarruflar, ısrar kararında da ifade
edildiği gibi yetkili idari makamların tek taraflı irade açıklamasıyla sonuç
doğuran kesin ve yürütülmesi zorunlu idari işlem niteliğini taşımaktadır. Buna
karşılık görülen davanın açılmasına neden olarak gösterilen davalı idarelerin
üstlendikleri önlem alma ve denetim görevlerini yerine getirmeyip hareketsiz
kalmaları şeklindeki idari tasarrufların ise, hukuk aleminde değişiklik, yenilik
doğurmayı amaçlayan bir irade açıklamasına dayanmamaları nedeniyle idari işlem
olarak nitelendirilmesine olanak olmayıp; idari eylem olduklarının kabulü
gerekmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda ise, idari işlemlerin uygulanması ve
idari eylemler nedeniyle tam yargı davası açma süreleri 12 ve 13 üncü maddelerde
düzenlenmekle birlikte, idari işlem ve idari eylemlerin birlikte hak ihlaline
neden olması halinde, dava açma süresinin nasıl hesaplanacağı belirlenmemiştir.
Hak arama özgürlüğünün ancak yasayla sınırlandırılması, bir davanın, yasada
duraksamaya yer vermeyecek açıklıkta belirtilen sürede açılmaması halinde süre
aşımı yönünden reddedilmesi mümkün olduğuna göre yargılama usulündeki belirtilen
boşluk ilgililerin dava açma hakkını kaybetmelerine neden olmamalıdır.
Dolayısıyla yargılama usulü hükümlerinin, ilgililerin dava açma hakları
korunacak biçimde yorumlanması zorunludur.
Bu itibarla; giderilmesi istenilen hak ihlaline idari işlem ve idari eylem
olarak nitelendirilen birden fazla idari tasarruf neden olmuş ve zarara yol
açmaları yönünden idari işlem ve idari eylemlerin ayrılması mümkün değil ise,
dava açma süresinin, ilgililere zararın doğduğu tarihten itibaren 1 yıl içinde
idareye başvuru ve daha sonra dava açma olanağı tanıyan 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 13 üncü maddesine göre belirlenmesi hak arama
özgürlüğünün gereğidir. Aksine bir yorumla zarara yol açan idari işlemlere göre
dava açma süresinin hesaplanması, ilgililerin idari eylemlere karşı doğmuş olan
dava açma hakkının gözardı edilmesi sonucunu doğuracaktır.
Ayrıca hak ihlaline neden olmaları yönünden birbirinden ayrılması mümkün olmayan
idari işlemler ve idari eylemler nedeniyle açılan davanın, sadece yargılama
usulündeki boşluk nedeniyle bölünmesi, davanın idari işlemlere ilişkin olduğu
varsayılan bölümü için dava açma süresinin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 12 inci maddesine göre hesaplanması da, dava açma hakkını zedeleyen
zorlama bir yorum olacaktır.
Bu durumda, İdare Mahkemesince, 2577 sayılı Yasa'nın 13 üncü madde hükmü
uyarınca, davacıların zarara neden olan eylemleri öğrendikleri tarih esas
alınmak suretiyle davanın süresi içerisinde açılıp açılmadığının tespit edilmesi
gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle Bursa 1. İdare Mahkemesinin 1.3.2001 günlü, E:2001/205,
K:2001/302 sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın adı geçen mahkemeye
gönderilmesine 30.12.2006 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
(DAN-DER; SAYI:115)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar
Tarihi
ALTINCI
DAİRE
2004
2115
2004
1477
12/04/2004
KARAR METNİ
DEPREM
NEDENİYLE OLU?TU?U İLERİ SÜRÜLEN ZARARLARIN TAZMİNİ İSTEMİYLE AÇILAN BU DAVADA,
U?RANILDI?I BELİRTİLEN ZARAR, İDARENİN ÜZERİNE DÜ?EN GÖREV VE YÜKÜMLÜLÜ?Ü GERE?İ
GİBİ YERİNE GETİRMEMESİNDEN, DOLAYISIYLA EYLEM YA DA EYLEMSİZLİ?İNDEN
KAYNAKLANDI?INDAN, MAHKEMECE 2577 SAYILI İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNUNUN 13.
MADDESİ UYARINCA DAVANIN SÜRESİ İÇERİSİNDE AÇILIP AÇILMADI?I HUSUSUNUN
DE?ERLENDİRİLMESİ GEREKECE?İ HK.<
Temyiz İsteminde Bulunanlar : 1- ?
Vekili : Av. ?
2- Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
Karşı Taraf : 1- Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
2- ? Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. ?
3- ?
Vekili : Av. ?
İstemin Özeti : Bursa 2. İdare Mahkemesinin 20.12.2000 günlü, E:2000/980,
K:2000/1626 sayılı kararı davalı idarelerden Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
tarafından gerekçe yönünden davacı tarafından da usul ve yasaya aykırı olduğu
ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın Savunmasının Özeti : Temyiz edilen kararda
bozma nedenlerinden hiçbiri bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın
onanması gerektiği savunulmaktadır.
Davacı ile Yalova Belediye Başkanlığı'nın Savunmalarının Özeti : Savunma
verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi İsmet Can'ın Düşüncesi :
Deprem
nedeniyle oluştuğu ileri sürülen zararların tazmini istemiyle açılan bu davada,
uğranıldığı belirtilen zarar idarenin üzerine düşen görev ve yükümlülüğü gereği
gibi yerine getirmemesinden, dolayısiyla eylem ya da eylemsizliğinden
kaynaklandığından Mahkemece 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13.
maddesi uyarınca davanın süresi içerisinde açılıp açılmadığı hususunun
değerlendirilmesi gerekeceğinden anılan Yasanın 12. maddesinin olaya uygulanması
suretiyle davanın süreaşımı nedeniyle reddi yolundaki kararın bozulması
gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Habibe Ünal'ın Düşüncesi : Dava, 17.8.1999 tarihinde meydana
gelen depremde konutu yıkılan davacı tarafından idarenin hizmet kusuru nedeniyle
uğranıldığı öne sürülen zararın tazmini isteğiyle açılmış, İdare Mahkemesince,
2577 sayılı Yasanın 12. maddesinde öngörülen süre geçtikten sonra açılmış olduğu
gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, bu karar
taraflarca temyiz edilmiştir.
2577 sayılı Yasanın 13 üncü maddesinde; idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya
başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve herhalde eylem
tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine
getirilmesini istemeleri gerektiği, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi
halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek
halinde altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten
itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kurala bağlanmıştır.
Tazminat istemine konu yapının bulunduğu bölgenin çok riskli
deprem
kuşağında kaldığı önceden bilindiğine ve burada olacak depremin olası
sonuçlarının öngörülebilmesine olanak sağlayacak düzeyde bilgi ve belgeler
bulunduğuna göre, depremden doğabilecek zararların önlenmesi, en aza indirilmesi
için gerekli yasal tedbirleri almayan, denetim ve kontrol görevlerini yerine
getirmeyen, böylece zararın artmasına sebep olan idarenin bu tutum ve davranışı
hizmet kusuru sayılabilecek idari bir eylemdir.
Bu durumda, uğranıldığı öne sürülen zarar idari eylemden doğduğundan, Mahkemece
dava açma süresinin 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi kapsamında değerlendirilerek
buna göre karar verilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenle temyize konu İdare Mahkemesi kararında isabet görülmediğinden
bozulmasına karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı ve Onbirinci Daireleri müşterek heyetince 2577
sayılı Danıştay Kanunu'nun Ek 1. maddesi uyarınca birlikte yapılan toplantıda
Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten
sonra işin gereği görüşüldü:
Dava, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen
deprem
nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararın olay tarihinden itibaren
hesaplanacak yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılmış; İdare
Mahkemesince dosyanın incelenmesinden, zararın davalı idarelerin yapının
bulunduğu bölgenin 1. derece
deprem
bölgesi olmasına rağmen imar planları yaparak imara açmaları, imar planlarında
yapılaşma şartları belirlenirken bölgenin özelliklerini dikkate almamaları, yapı
ruhsatı verilen yapıların mevzuata ve projesine uygun olarak yapılıp
yapılmadığını kontrol etmemelerinden doğduğunun iddia edildiği, bu bağlamda
tazmini istenen zararın idari eylemlerden değil, 3194 sayılı Yasa ve ilgili
Yönetmelik uyarınca imar planı yapmak, inşaat ruhsatı vermek, projeyi onaylamak,
yapılaşmayı kontrol etmek, yapı kullanma izni vermek gibi idari işlemlerden
kaynaklandığı, dava açma süresinin 2577 sayılı Yasa'nın 12. maddesi kapsamında
değerlendirilmesi gerektiği, dava dilekçesinde zarar doğurduğu iddia edilen
işlemlerin tesis ve yürütme safhalarını tamamlamış işlemler olduğu, işlemlerden
doğduğu iddia edilen zararın işlemlerin icra tarihinde değil, 17.8.1999
tarihinde meydana gelen depremle ortaya çıktığı anlaşıldığından 17.8.1999
tarihinde meydana gelen
deprem
sonucu sahibi olduğu evi yıkılan davacının bu tarihi izleyen günden itibaren 60
gün içinde veya bu süre içinde olmak koşuluyla 2577 sayılı Yasa'nın 11.
maddesinde öngörülen başvuru yolunu kullandıktan sonra tam yargı davası açması
gerekirken, bu süreler geçtikten sonra açılan davada süreaşımı bulunduğu
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar esas yönünden davacı,
gerekçe yönünden de davalı idarelerden Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından
temyiz edilmiştir.
2577 sayılı Yasa'nın 13. maddesinde "İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya
başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem
tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine
getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi
halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek
hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabilir" hükmü yer almaktadır.
Anayasa'nın 125. maddesinin 1. fıkrasında; idarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra son fıkrasında;
idarenin kendi eylem ve işlemlerden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme
bağlanmıştır.
Bir idari işlem veya bir idari sözleşmenin uygulanması durumunda olmayan,
idarenin her türlü faaliyetlerinden veya hareketsiz kalmasından, araçlarının
kullanımından, taşınır ve taşınmaz mallarının veya tesislerinin yönetiminden
dolayı oluşan zararları idari eylem sonucu oluşan zarar ve buna yolaçan eylemi
de sonuç olarak idari eylem kavramı içerisinde düşünmek gerekmektedir.
Deprem
nedeniyle oluştuğu ileri sürülen zararların tazmini istemiyle açılan bu davada,
yapının üzerinde bulunduğu zeminin özelliği, zemin durumuna göre depreme
dayanıklılığının kontrolü, yapı kullanma izni bulunup bulunmadığı, imar planları
ve inşaat ruhsatlarının hangi idarelerce yapıldığı ve verildiği, yapıların imar
açısından denetlenmesi, afete uğramış ve uğrayabilecek bölgeler ile yapı ve
ikamet için yasaklanmış afet bölgelerinin tespit ve ilan edilip edilmediği, afet
bölgelerinde yapılacak yapılarla ilgili kuralları, yapı tekniklerini,
projelendirme esaslarını, ülkenin
deprem
haritalarını hazırlamak konusunda idarelerin üzerlerine düşen görev ve yetkileri
yerine getirip getirmediği, denetim ve kontrol görevlerini yapıp yapmadığı
hususları ayrı ayrı irdelenmeli ve idarece gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı
belirlenmeli ve bunun sonucuna göre; idarenin belli bir hareket tarzı izleyip
izlemediği veya hareketsiz kalıp kalmadığı ortaya konulmalıdır. Olaya bu açıdan
bakınca yukarıda yapılan belirleme sonucu olayda idarelerin hareketsizliği söz
konusu olmakla öğretide de kabul edildiği gibi idarenin bu hareketsizliğinin
"olumsuz eylem" olarak kabulü gerekmektedir.
Bu durumda, uğranıldığı ileri sürülen zarar idarenin "olumsuz eyleminden"
kaynaklandığından Mahkemece 2577 sayılı Yasa'nın 13. maddesi uyarınca davanın
süresi içerisinde açılıp açılmadığı hususunun değerlendirilmesi gerekirken
davanın süreaşımı nedeniyle reddi yolundaki kararda isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle Bursa 2. İdare Mahkemesinin 20.12.2000 günlü, E:2000/980,
K:2000/1626 sayılı kararının bozulmasına, 6.610.000.- lira karar harcı ile
fazladan yatırılan 4.920.000.- lira harcın temyiz isteminde bulunana iadesine,
dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 12.4.2004 gününde oybirliğiyle karar
verildi.
(DAN-KAR-DER; SAYI:5)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar
Tarihi
ALTINCI
DAİRE
2004
1691
2004
359
19/03/2004
KARAR METNİ
DAVACILARIN
MURİSİNİN, ASKERLİK GÖREVİNİN İFASI SIRASINDA 17 A?USTOS 1999 TARİHİNDE MEYDANA
GELEN MARMARA DEPREMİNDE GÖÇÜK ALTINDA KALARAK VEFAT ETMESİNDE DAVALI İDARENİN
HİZMET KUSURU BULUNDU?UNDAN DAVACILARA MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ÖDENMESİ GERE?İ,
BELİRLİ BİR MİKTAR PARAYA İLİ?KİN OLARAK SAPTANAN VE MANEVİ ZARARIN TELAFİSİ
İÇİN HÜKMEDİLECEK MANEVİ TAZMİNATA İDAREYE BA?VURU TARİHİNDEN İTİBAREN FAİZ
YÜRÜTÜLMESİNİN 3095 SAYILI KANUNİ FAİZ VE TEMERRÜT FAİZİNE İLİ?KİN KANUN GERE?İ
OLDU?U VE AVUKATLIK ASGARİ ÜCRET TARİFESİNDE BELİRLENEN AVUKATLIK ÜCRETİNE
AYRICA KATMA DE?ER VERGİSİ EKLEME OLANA?I BULUNMADI?I HK.<
Temyiz İsteminde Bulunan : 1-Milli Savunma Bakanlığı
2-? kendi adına asaleten ?adına velayeten ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf : 1- ? kendi adına asaleten ? adına velayeten ?
Vekili : Av. ?
2-Milli Savunma Bakanlığı
İstemin Özeti : Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 3.4.2003 günlü, E:2001/443,
K:2003/307 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek
bozulması istenilmektedir.
Tarafların Savunmalarının Özeti : Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden
hiçbiri bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği
savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Gonca Temizhan'ın Düşüncesi : Temyize konu kararın maddi
tazminat isteminin kabulü ile AYİM'e dava açma tarihinden itibaren yasal
faiziyle birlikte davacılara ödenmesine, manevi tazminat isteminin kısmen
kabulüne ilişkin bölümünde hukuka aykırılık bulunmadığından onanması, manevi
zararın telafisi için hükmedilen miktara, idareye başvuru tarihinden itibaren
3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine ilişkin Kanun uyarınca faiz
yürütülmesi gerekeceğinden mahkeme kararının manevi tazminat miktarına faiz
uygulanması isteminin reddine yönelik kısmının ise bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Aynur ?ahinok'un Düşüncesi : Davacıların yakınının 17 Ağustos
1999 depreminde vefat etmesinden dolayı talep edilen maddi ve manevi tazminatın
yasal faziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davayı
mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporu ve
dosyada bulunan diğer belgelerin incelenmesi sonucunda destekten yoksun kalma
nedeniyle uğranılan maddi zararın AYİM'e davanın açıldığı 2.6.2000 tarhinden
itibaren yasal faiziyle birlikte ödenmesine olay tarihi ile dava açma tarihleri
arasındaki faiz isteminin reddine, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne,
fazla olan kısmının reddine, manevi tazminata ilişkin faiz isteminin
reddine,kararın verildiği tarihteki Avukatlık ücret tarifesine göre hesaplanan
Avukatlık ücreti+KDV nin taraflara ödenmesine ilişkin İdare Mahkemesi kararı
taraflarca temyiz edilmiştir.
Davacıların maddi tazminat isteminin kabülü ile AYİM'e dava açma tarihinden
itibaren yasal faiziyle birlikte ödenmesine,manevi tazminat isteminin kısmen
kabülüne ilişkin İdare Mahkemesi kararında hukuka aykıılık ve anılan kararda
2577 sayılı yasanın 49. maddesinde belirtilen bozma nedenleri bulunmadığından
temyiz isteminin reddiyle temyiz konusu İdare Mahkemesi kararının onanması;
Diğer taraftan temyiz dosyasının incelenmesinden Manevi tazminata, idareye
başvuru tarihinden itibaren faiz yürütülmesi 3095 sayılı yasa gereği olduğundan
manevi tazminata yasal faiz uygulanması isteminin reddedilmesinde ve takdir
edilen vekalet ücretine Katma Değer Vergisi eklenmesine ilişkin hüküm fıkrasında
hukuki isabet bulunmadığı anlaşıldığından mahkeme kararının manevi tazminat
miktarına faiz uygulanması isteminin reddine ve vekalet ücretine ayrıca katma
Değer Vergisi eklenmesine İlişkin bölümünün bozulması gerekeceği
düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı ve Onbirinci Daireleri müşterek heyetince 2575
sayılı Danıştay Kanununun Ek-1 maddesi uyarınca birlikte yapılan toplantıda
Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten
sonra, askeri hizmete ilişkin bir yönü bulunmayan uyuşmazlığın görüm ve
çözümünün idare yargı yerinin görevinde olduğuna, Üye ?'nun; davacıların
yakınının 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen
deprem
nedeniyle ? ? Suüstü Eğitim Merkez Komutanlığında askerlik hizmetini yaptığı
sırada vefat ettiği, Anayasa'nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi'nin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri
ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan
uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu, ancak
askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması
şartının aranmayacağının belirtildiği, 20.7.1972 günlü, 1602 sayılı Yasa'nın
25.12.1981 günlü, 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinde de aynı hükme yer
verildiği, idari eylemin "askeri hizmete ilişkin bulunması" eylemin kanun ve
nizamların Türk Silahlı Kuvvetlerine tanıdığı yetki ve görevlerin yerine
getirilmesi amacına yönelik olması anlamını taşıdığı, askeri nitelikteki idari
eylemi de askeri kural ve gerekler çerçevesinde yürütülen askeri hizmet
sırasındaki bir hareket, tutum veya meydana gelen ya da getirilen bir olay
olarak tanımlamak gerektiği, idari eylemin "asker kişiyi ilgilendirmesi" için de
eylemin bir asker kişiye yönelmesi, zarar verici etkilerini bir asker kişinin
beden veya malvarlığı sahasında meydana getirmiş olması gerektiği, davacıların
yakınının 1602 sayılı Yasa kapsamında asker kişi olduğu, 3194 sayılı Yasanın 26.
maddesi uyarınca imarla ilgili hükümlerin Milli Savunma Bakanlığı ? Dairesi
Başkanlığınca yerine getirildiği, bu Başkanlığın askeri hizmetin daha iyi
koşullarda yerine getirilmesi için yer seçimi dahil mühendislik ve kontrol
görevlerini yerine getirmek üzere teşkilatlandığı ve bu hizmetin de askeri
hizmet kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinden Askeri Yüksek İdare
Mahkemesince verilen görevsizlik kararı üzerine Sakarya 1. İdare Mahkemesince
görülen davanın temyiz incelemesi aşamasında 2247 sayılı Yasanın 20. maddesi
uyarınca inceleme ertelenerek görevli yargı merciinin belirtilmesi için
uyuşmazlık mahkemesine başvurulması gerektiği, karşı oyuyla ve oy çokluğuyla
karar verilerek işin gereği görüşüldü:
Dava; Dz.Er ?'in askerlik görevinin ifası sırasında 17 Ağustos 1999 tarihinde
meydana gelen Marmara depreminde göçük altında kalarak vefat ettiği, davalı
idarece deprem
bölgesinde bulunan binalar depreme karşı dayanıklı inşa edilseydi binanın
yıkılmayacağı, bu yönden idarenin kusurlu olduğu, idare kusursuz olsa dahi,
askerlik hizmetinin ifası amacıyla müteveffanın orada bulunmasının dahi idarenin
sorumluluğu için yeterli bir neden olduğu iddialarıyla davacılardan baba ? için
3.000.000.000.- maddi, 2.500.000.000.- Tl. manevi, anne ? için 3.000.000.000.-
lira maddi, 2.500.000.000.- lira manevi, kardeş ? için ise 350.000.000.- lira
manevi olmak üzere toplam 11.350.000.000.- lira tazminatın olay tarihinden
itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle
açılmış; İdare Mahkemesince davacılardan ? ve ?'in miras bırakanı Dz.Er ?'in
desteğinden yoksunluk zararının miktarının tespiti için dosya üzerinden
yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporla dosyanın
incelenmesinden,
deprem
sırasında yıkılan binanın gerek yapımı aşamasında gerekse daha sonraki tadilat
ve yapılan ilavelerde davacının herhangi bir katkısının veya eyleminin
bulunmadığı, yapının sahibi, müteahhidi ve hatta kiracısı da olmadığından
zeminin özellikleri, imar planı, yapının imara uygunluğu gibi hususları
inceleme, araştırma gibi bir durumun söz konusu olmadığı, davacının yapmış
olduğu askerlik görevi dolayısıyla o binada kalmak zorunda olduğu, bu nedenle
uyuşmazlığın 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi bağlamında idarenin eylem veya
eylemsizliğinden, kaynaklanan tam yargı davası olarak değerlendirildiği,
ülkemizin, jeolojik ve topoğrafik yapısı nedeniyle büyük can ve mal kayıplarına
yol açan deprem
felaketleriyle sık sık karşılaşan ülkelerin başında geldiği, afetlerin önlenmesi
ve zararların azaltılması amacıyla alınması gereken tedbirleri araştırmak, bu
konudaki temel hedef ve politikaları belirlemek, ülke içindeki bilimsel, teknik
ve idari çalışmaları koordine etmek, ortak sonuçları tüzük, yönetmelik, talimat
ve eğitim yoluyla uygulamaya aktarmak ve denetlemek, afet zararlarının
azaltılması amacıyla ulusal ve uluslararası işbirliği, proje ve programları
oluşturmak, elde edilen sonuçları uygulamaya aktarmak, afete uğramış ve
uğrayabilecek bölgeler ile yapı veya ikamet için yasaklanmış afet bölgelerini
tespit ve ilan etmek, afet bölgelerinde yapılacak yapılarla ilgili kuralları,
yapı tekniklerini ve projelendirme esaslarını tespit etmek, depremleri ve
etkilerini incelemek, elde edilen sonuçlara göre
deprem
katalogları ve ülkenin
deprem
haritalarını hazırlamak ve geliştirmek ve depremlerden dolayı hasar görmüş
yapıların takviye ve onarım yöntemleriyle ilgili çalışmalar yapmanın devletin
yetki, görev ve sorumlulukları arasında olduğu,
deprem
olgusunun doğal bir olay olarak ortaya çıkmasının yanında, idarece
gerçekleştirilecek uygulamalarla doğabilecek zararların önlenmesi hatta ortadan
kaldırılmasının mümkün olduğu, depremin, yeri, zamanı, koşulları vs. bakımından
yapılacak değerlendirmelerden sonra mücbir sebep olarak değerlendirilebileceği,
öngörülemezlik ölçütünün uygulanabilmesi için yer ve zaman olarak öngörmenin
mümkün olmadığı fakat önlenemezlik ölçütü bakımından tedbirli ve öngörülü bir
idareden beklenen özeni göstermesi sonucunda öngörülemeyen doğal olayın
yaratacağı zarardan kısmen veya tamemen kaçınma olanağının mümkün olduğu, bu
zarardan kaçınmak için idarenin gerekeni yapmaması durumunda ise hizmet
kusurundan sorumlu olacağı, davacıların çocuğu ve kardeşi olan ?'in askerlik
görevini ifa ederken meydana gelen
deprem
sırasında vefat ettiği binanın 4 katlı 260 odalı ve 76 yıllık olduğu, binanın
zaman içinde tadilata uğradığı ve ilaveler yapıldığı, depremden hemen sonra
yıkılan bu binanın yıkılma nedeninin araştırılması için binadan numune
alınmadığı, yapılan ilaveler ve tadilatlar nedeniyle depremden sonra yıkılan
bina ile projeler arasında bağlantı kurulamadığı, aynı bölgede yıkılmayan davalı
idareye ait tesisler bulunduğu, Mahkemece iki defa ara kararı ile davacıların
murisinin vefat ettiği ? Su Üstü Eğitim Merkezi Komutanlığı Er Yatakhanesine ait
inşaat, iskan ruhsatları ve tasdikli projelerin gönderilmesi istenilmesine
rağmen bu belgelerin idarece gönderilmediği, bunun da söz konusu belgelerin
olmadığına karine teşkil ettiği, bu nedenle binanın gerçek yıkım nedeninin
tespitinin yapılamadığı, bu itibarla Türkiye gibi birinci derecede
deprem
bölgesinde bulunan ve sık sık depremlerin olduğu ve gelecekte de olacağı bilinen
bir ülkede, depreme dayanıklı,
deprem
koşullarına uygun bir bina olmadığı,
deprem
nedeniyle sadece bu hizmet kusurunun ağırlaştığı, dolayısıyla davalı idarenin
meydana gelen zararı hizmet kusurunun bulunması nedeniyle tazmin etmesi
gerektiği, davacılardan ? için bilirkişi raporunda destekten yoksun kalma
nedeniyle uğradığı maddi zarar 3.554.715.811.- Tl., anne ? için ise
3.237.241.127.- TL. olarak tespit edilmiş ise de Mahkeme taleple bağlı
olduğundan anne ve baba için ayrı ayrı 3.000.000.000.- Tl. olmak üzere toplam
6.000.000.000.- TL. maddi tazminatın davanın AYİM'de açılma tarihi olan 2.6.2000
tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine, davacıların
olay tarihi ile dava açma tarihi arasındaki faiz isteminin reddine, zarar ve
zararı doğuran olay nedeniyle duyulan elem ve üzüntünün karşılığı olarak manevi
tazminat isteminin kısmen kabulü ile anne ve baba için ayrı ayrı 1.000.000.000.-
TL. , kardeş ? için 350.000.000.- TL. olmak üzere toplam 2.350.000.000.- TL.
manevi tazminatın davacılara ödenmesine, manevi tazminat ile ilgili olarak faiz
isteminin ise reddine karar verilmiş, bu karar davalı idare tarafından, davanın
süresinde açılmadığı, avukatlık ücretine KDV'nin dahil edildiği, olayda idarenin
sorumluluğunun bulunmadığı ve davanın reddi gerektiği ileri sürülerek usul ve
esas yönünden, davacı tarafından ise manevi tazminatın düşük tutulduğu ve bu
tazminata faiz yürütülmediği iddiası ile esas yönünden usul ve hukuka aykırı
olduğundan bahisle taraflarca temyiz edilmiştir.
Temyize konu kararın maddi tazminat isteminin kabulü ile AYİM'e dava açma
tarihinden itibaren maddi tazminatın yasal faiziyle birlikte davacılara
ödenmesine, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne yönelik bölümünde 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan
bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmamaktadır.
Temyize konu kararın manevi tazminat ile ilgili faiz isteminin reddine ve
vekalet ücretine yönelik hüküm fıkrasına ilişkin bölümüne gelince;
Manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir
tazmin aracı olmayıp, manevi tatmin aracı olduğundan ancak bu eksilmenin başka
türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı, manevi tazminatın
parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale getirdiğinden, sonuç olarak konusu
belirli bir miktar paraya ilişkin olarak saptanan ve manevi zararın telafisi
için hükmedilecek manevi tazminata, idareye başvuru tarihinden itibaren faiz
yürütülmesi 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine ilişkin Kanun gereği
olduğundan, mahkeme kararının hükmedilen manevi tazminata yasal faiz uygulanması
isteminin reddine ilişkin kısmında hukuki isabet görülmemiştir.
Kararın verildiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret
Tarifesi'nin 21. maddesinde; " bu tarifede yer alan ücretlere 3065 sayılı Yasa
hükümleri gereği katma Değer Vergisi ayrıca ilave edilir." denilmekte ise de,
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Yasasının 20/4. maddesinde "belli bir tarifeye
göre fiyatı tespit edilen işler ile biletle tahsil edilen hallerde tarife ve
bilet bedeli, katma değer vergisi dahil edilerek tespit olunur ve vergi
müşteriye ayrıca intikal ettirilmez." hükmü ile Anayasa'nın 73. maddesinde
belirtilen "vergi resim harç ve benzeri yükümlülükler kanunla konulur,
değiştirilir veya kaldırılır." şeklinde yasa maddelerinin bu düzenleniş biçimine
karşın, "tarifede yer alan vekalet ücretlerine katma değer vergisi ayrıca ilave
edilir." yolundaki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 21. maddesindeki
düzenleme, normlar arasında aykırılık yaratmıştır. Bu gibi durumlarda ve
Yargılama Hukuku bakımından öncelikle gözönünde tutulacak hüküm, Anayasa
kuralıdır.
Yukarıda yazılı olan Anayasa kuralına dayanılarak çıkarılan 3065 sayılı Yasanın
20/4. maddesinde açıklandığı üzere, bu nitelikteki tarifelerde öngörülen
miktarın içinde Katma Değer Vergisinin de bulunduğu, diğer bir ifade ile Katma
Değer Vergisinin tarifede belirlenen miktar içinde yer aldığı belirtilmiştir. Bu
itibarla, yasa hükmü gözetildiğinde, tarifedeki ücrete ayrıca Katma Değer
Vergisi eklenmesi mümkün değildir.
Bu durumda, idare mahkemesince, yukarıda yer verilen yasal düzenleme
gözetilmeden, tarifede belirlenen vekalet ücretine ayrıca Katma Değer Vergisi
eklenmesi biçiminde hüküm kurulmasında, usul ve yasa hükümlerine uyarlık
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle temyize konu Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 3.4.2003 günlü,
E:2001/443, K:2003/307 sayılı kararının maddi tazminat isteminin kabulü ile
AYİM'e dava açılma tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davacılara
ödenmesine ve manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne yönelik bölümünden
onanmasına, kararın manevi tazminat miktarına faiz uygulanması isteminin reddine
yönelik bölümü ile vekalet ücretine ayrıca Katma Değer Vergisi eklenmesine dair
hüküm fıkrasının bozulmasına, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine
19.3.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
(DAN-KAR-DER; SAYI:5)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Not:
Anayasa'nın 125.
maddesinin 1. fıkrasında; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı
yolunun açık olduğu, son fıkrasında da, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden
doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde de; idarenin eylem ve
işlemlerinden dolayı hakları muhtel olan kişiler tarafından tam yargı davası
açılabileceği düzenlenmiştir.
İdari işlemler
ve bu işlemlerin uygulanması ile idari eylemler sonucu meydana gelen hak
ihlallerinin giderilmesi istemiyle açılacak tam yargı davalarına yönelik olarak
2577 sayılı Yasada ayrı usul hükümleri ve farklı dava açma süreleri
öngörülmüştür. Yasanın 13. maddesi uyarınca, idari eylemler nedeniyle uğranılan
zararın tazmini için bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle
öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş
yıl içinde ilgili idareye başvurularak, başvurunun kısmen, tamamen veya zımnen
reddi halinde bu tarihten itibaren dava açma süresi içinde dava açılması
gerekirken; 12. maddede yer alan düzenleme uyarınca; idari işlemlerin yol açtığı
hak kayıplarının giderilmesinin istenilmesi halinde ise doğrudan doğruya tam
yargı davası veya iptal ve tam yargı davasının açılması veya ilk önce iptal
davası açılarak bu davanın karara bağlanması üzerine veya işlemin icrası
nedeniyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi
içerisinde tam yargı davasının açılması gerekmektedir. 2577 sayılı Yasadaki bu
farklı düzenleme nedeniyle öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen tasarrufların
nitelendirilmesi, idari işlem mi yoksa idari eylem mi olduklarının belirlenmesi
gerekmektedir.
İdari işlemler,
idari makam ve mercilerin idari faaliyet alanında idare hukuku çerçevesinde, tek
taraflı irade açıklamasıyla hukuk aleminde sonuç doğuran kesin ve yürütülmesi
zorunlu nitelikte tasarruflardır. İdarenin, temelinde bir idari karar veya işlem
olmayan veya bir idari sözleşmeye dayanmayan her türlü faaliyeti (fizik alanında
görülen iş, hareket, ameliye ve çalışmalar) veya hareketsiz kalması ise idari
eylem olarak tanımlanmaktadır. İdari işlemlerin, hukuk aleminde değişiklik,
yenilik doğuran irade açıklamaları olmalarına karşın, idari eylemler, sadece
ilgililerin hak ve yetkilerini kullanmaları koşuluyla hukuki etki ve sonuç
doğurmaktadırlar.
17.8.1999
tarihinde meydana gelen depremde oturdukları ev yıkılan, yakınlarını kaybeden
davacılar, 1 inci derece deprem bölgesi olan yerin zeminin özelliklerine uygun
yapılaşma şartları belirlenmeden imara açıldığını ve yıkılan eve yeterli
araştırma ve inceleme yapılmaksızın inşaat ve iskan ruhsatı verildiğini, davalı
idarelerin imara açılan yörede hiçbir önlem almayıp, hareketsiz kaldıklarını,
üzerlerine düşen denetim görevlerini yerine getirmediklerini, idarelerin
üstlendikleri hizmeti kusurlu işlettiklerini, uğradıkları zararın mücbir sebep
olan depremden değil, idarelerin hizmet kusurundan kaynaklandığını öne sürerek,
maddi ve manevi zararlarının tazminini istemektedirler.
Görülmekte olan
tam yargı davası, iki ayrı kategoride toplanması mümkün olan idari tasarruflar
nedeniyle açılmış bulunmaktadır. Tam yargı davasının açılmasına neden olarak
gösterilen yörenin imara açılması, yıkılan eve inşaat ve iskan ruhsatı verilmesi
şeklindeki idari tasarruflar, ısrar kararında da ifade edildiği gibi yetkili
idari makamların tek taraflı irade açıklamasıyla sonuç doğuran kesin ve
yürütülmesi zorunlu idari işlem niteliğini taşımaktadır. Buna karşılık görülen
davanın açılmasına neden olarak gösterilen davalı idarelerin üstlendikleri önlem
alma ve denetim görevlerini yerine getirmeyip hareketsiz kalmaları şeklindeki
idari tasarrufların ise, hukuk aleminde değişiklik, yenilik doğurmayı amaçlayan
bir irade açıklamasına dayanmamaları nedeniyle idari işlem olarak
nitelendirilmesine olanak olmayıp; idari eylem olduklarının kabulü
gerekmektedir.
2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununda ise, idari işlemlerin uygulanması ve idari
eylemler nedeniyle tam yargı davası açma süreleri 12 ve 13 üncü maddelerde
düzenlenmekle birlikte, idari işlem ve idari eylemlerin birlikte hak ihlaline
neden olması halinde dava açma süresinin nasıl hesaplanacağı belirlenmemiştir.
Hak arama
özgürlüğünün ancak yasayla sınırlandırılması, bir davanın, yasada duraksamaya
yer vermeyecek açıklıkta belirtilen sürede açılmaması halinde süre aşımı
yönünden reddedilmesi mümkün olduğuna göre yargılama usulündeki belirtilen
boşluk ilgililerin dava açma hakkını kaybetmelerine neden olmamalıdır.
Dolayısıyla yargılama usulü hükümlerinin, ilgililerin dava açma hakları
korunacak biçimde yorumlanması zorunludur.
Bu itibarla;
giderilmesi istenilen hak ihlaline idari işlem ve idari eylem olarak
nitelendirilen birden fazla idari tasarruf neden olmuş ve zarara yol açmaları
yönünden idari işlem ve idari eylemlerin ayrılması mümkün değil ise, dava açma
süresinin, ilgililere zararın doğduğu tarihten itibaren 1 yıl içinde idareye
başvuru ve daha sonra dava açma olanağı tanıyan 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanununun 13 üncü maddesine göre belirlenmesi hak arama özgürlüğünün
gereğidir. Aksine bir yorumla zarara yol açan idari işlemlere göre dava açma
süresinin hesaplanması, ilgililerin idari eylemlere karşı doğmuş olan dava açma
hakkının gözardı edilmesi sonucunu doğuracaktır.
Ayrıca hak
ihlaline neden olmaları yönünden birbirinden ayrılması mümkün olmayan idari
işlemler ve idari eylemler nedeniyle açılan davanın, sadece yargılama usulündeki
boşluk nedeniyle bölünmesi, davanın idari işlemlere ilişkin olduğu varsayılan
bölümü için dava açma süresinin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 12
inci maddesine göre hesaplanması da, dava açma hakkını zedeleyen zorlama bir
yorum olacaktır.
Bu durumda,
İdare Mahkemesince, 2577 sayılı Yasa'nın 13 üncü madde hükmü uyarınca,
davacıların zarara neden olan eylemleri öğrendikleri tarih esas alınmak
suretiyle davanın süresi içerisinde açılıp açılmadığının tespit edilmesi
gerekmektedir.
|
|
|
Ortalama Puan: 0 Toplam Oy: 0
|
|
|
|