Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesinin III. Bölümünde yer
alan "Adil yargılama hakkı" başlıklı 14. maddesinde; herkesin mahkemeler ve
yargı yerleri önünde eşit oldukları, herkesin hakkındaki bir suç isnadının veya
hak ve yükümlülükleri ile ilgili bir hukuki uyuşmazlığın karara bağlanmasında,
hukuken kurulmuş yetkili, bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri tarafından adil ve
aleni olarak yargılanma hakkına sahip oldukları belirtilmiştir.
Sözleşmenin yukarıda yer verilen maddesi ile "hak arama özgürlüğü" güvenceye
alınmıştır. Temel insan haklarından olan bu hakkın kullanılabilmesi için hiçbir
kısıtlamaya tabi olmaması gerekir. Mahkemeye etkili olarak başvurabilme ve sav
ve savunma hakkını kullanabilme yönünde engel teşkil eden tüm işlem ve
uygulamaların Sözleşme'ye de aykırı olacağı tartışmasızdır. Adil yargılanma
hakkının tam ve koşulsuz gerçekleşmesi, sav ve savunma hakkının etkin
kullanabilmesinin güvenceye alınması konularında sınırsız hükümler içermesi
nedeniyle birçok ulusal ve
uluslararası
kurallara göre ileri durumda bulunan Sözleşmenin uyuşmazlıkların çözümünde
uygulanması çağdaş hukuk anlayışının doğal bir sonucudur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "adil yargılama" ile ilgili genel kuralı
koyan 6. maddesinin birinci fıkrasında, bu kavramı oluşturan hak ve ilkelerin
bir kısmı açıkça sayılmıştır. Bunlar; yargılamanın kanunla kurulan bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme önünde, makul sürede, açık ve hakkaniyete uygun olarak
yapılmasıdır. Öte yandan, hakkaniyete uygun yargılama kavramından yola çıkılarak
başka pek çok ilke ve hak da belirlenmiştir. Örneğin, silahların eşitliği,
çelişmeli yargılama, gerekçeli karar bunlar arasında sayılabilir.
Çelişmeli yargılama ilkesi, dava sırasında mahkemenin kararını etkilemek
amacıyla sunulan delil veya mütalaalar ya da görüşlerin her biri hakkında bilgi
sahibi olma ve bunlar hakkında yorum yapma imkânının taraflara tanınması olarak
özetlenebilir.
Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilgilidir.
Bu iki ilke Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında birbirini tamamlar
nitelikte kullanılmaktadır. Çünkü çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi,
davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki dengeyi bozabilmektedir.
Çelişmeli yargılama, davanın karşı tarafının sunduğu delil veya dosyada bulunan
her türlü mütalaa veya görüşten tarafların haberdar olması ve yorum yapabilme
imkânına sahip olması demektir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Ruiz-Mateos (İspanya) kararında çelişmeli
yargılama ilkesini şöyle tanımlamaktadır: "Çelişmeli yargılama, tarafların,
diğer tarafça sunulan delil veya dosyada yer alan mütalaalar hakkında, bilgi
sahibi olma ve bunlar hakkında yorum yapma imkanına sahip olması demektir."
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 466 sayılı Yasaya dayanarak tazminat istemiyle
dava açan Mehmet Göç isimli kişinin; Yargıtay Başsavcısının esas hakkındaki
mütalaasının kendisine gönderilmediğinden ve tazminat talebiyle ilgili olarak
duruşma hakkından yoksun bırakıldığı iddiasıyla yaptığı başvuru sonucunda
verdiği kararında (Göç, Türkiye); başvurucunun milli mahkemeler önünde duruşma
hakkına sahip olmadığı dikkate alındığında, mütalaanın tebliğinin zorunlu hale
geldiğini, Cumhuriyet Başsavcısının Yargıtay'a sunduğu mütalaanın başvurucuya
tebliğ edilmemesinin Sözleşmenin 6/1. maddesini ihlal ettiği kanaatine
varmıştır.