5018 sayılı
Kanunda, yönetim dönemi hesabı ve buna bağlı olarak genel yönetim kapsamındaki
kamu idarelerinin gelir, gider ve mal hesapları ile bu hesaplara ilişkin
işlemlerinin doğruluğu ve kanunlara uygunluğu yanında, kamu idaresi hesabıyla
kuruluşun tüm mali ve idari performansı da esas alınmış, hesap verme sorumluluğu
bu bağlamda düzenlenmiştir.
5018 sayılı
Kanunla, 1927 yılında çıkarılıp uzun süre yürürlüğünü sürdürmüş bulunan 1050
sayılı Muhasebei Umumiye Kanunuyla oluşturulan kamu mali yönetim sistemimiz
neredeyse tümüyle değiştirilerek daha etkin, daha çağdaş, uluslararası ölçütlere
daha uygun bir kamu mali yönetim ve kontrol sistemi oluşturulması amaçlanmıştır.
Bu Kanunla bütçe kapsamının genişletilmesi suretiyle bütçe hakkının en iyi
şekilde kullanılması, bütçe hazırlama ve uygulama sürecinde etkinliğin
artırılması, mali yönetimde saydamlığın sağlanması, iyi bir hesap verme
mekanizmasının kurulması ve bu açıdan harcama sürecinde yetki ve sorumluluk
dengesinin tesisi amaçlanmıştır.
Yetki ve sorumluluk dengesi kurulurken yetkiler yanında Kanunun pek çok
maddesinde sorumluluklardan söz edilmektedir. Gerçekten 5018 sayılı Kanunun
8’inci maddesinde hesap verme sorumluluğundan, 31’inci maddesinde harcama
yetkisinden doğan sorumluluktan, 32’nci maddesinde harcama yetkililerinin
sorumluluğundan, 33’üncü maddesinde gerçekleştirme görevlilerinin
sorumluluğundan, 38’inci maddesinde gelirlerin toplanma sorumluluğundan, 44’üncü
maddesinde mal yönetim sorumluluklarından, 48’inci maddesinde mal yönetiminde
etkililik ve sorumluluktan, 58’inci maddesinde ön mali kontrol görevinin yönetim
sorumluluğu çerçevesinde yürütülmesinden, 61’inci maddesinde muhasebe
yetkililerinin sorumluğundan, 76’ncı maddesinde kamu idarelerinin
sorumluluğundan bahsedilmektedir.
5018 sayılı
Kanunla kamu mali yönetim ve kontrol sistemi oluşturulurken iç denetim ile dış
denetime birlikte düzenlenmiştir. Kanunun “Dış denetim” başlıklı 68’inci
maddesinin ilk fıkrasında, Sayıştay tarafından yapılacak harcama sonrası dış
denetimin amacının, genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin hesap verme
sorumluluğu çerçevesinde yönetimin mali faaliyet, karar ve işlemlerinin
kanunlara, kurumsal amaç, hedef ve planlara uygunluk yönünden incelenerek
sonuçlarının Türkiye Büyük Millet Meclisine raporlanması olduğu belirtilmiş,
izleyen fıkralarda dış denetimin mali denetim, hukuka uygunluk denetimi ve
performans denetimi suretiyle gerçekleştirileceği ifade edilmiş, dördüncü
fıkrasında Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacak dış denetim genel
değerlendirme raporunun nasıl hazırlanacağı düzenlenmiş ve beşinci fıkrasında da
Sayıştay tarafından hesapların hükme bağlanması, genel yönetim kapsamındaki kamu
idarelerinin gelir, gider ve mal hesapları ile bu hesaplarla ilgili işlemlerin
yasal düzenlemelere uygun olup almadığına karar verilmesi şeklinde
tanımlandıktan sonra, son fıkrasında dış denetim ve hesapların hükme
bağlanmasına ilişkin diğer hususların ilgili kanunda düzenlenmesi öngörülmüştür.
Söz konusu maddede
hesap verme sorumluluğu çerçevesinde yapılacak işlerin dış denetiminin hangi tür
denetimlerle gerçekleştirileceği, dış denetim genel değerlendirme raporunun
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması ve hesapların hükme bağlanmasına kadar
Sayıştaya mevdu pek çok görev ve yetki düzenlenmiş bulunmaktadır. Ancak tereddüt
konusu olan husus, mali sorumluluğa ilişkin sorumluluk halleri ve sorumlu
tutulacak yetkili ve görevlilerin belirlenmesi olduğundan, maddenin sorumlulukla
ilgili son iki fıkrasından hareketle soruna çözüm aranmıştır.
Bahse konu
Kanunun, 68’inci maddede, kamu idarelerinin mali faaliyet, karar ve işlemlerinin
kanunlara, kurumsal amaç, hedef ve planlara uygunluk yönünden incelenerek
performans ve mali denetime ilişkin sonuçlarının raporlanması öngörülmüş ise de,
“kamu idarelerinin gelir, gider ve mallarına ilişkin mali işlemlerinin kanunlara
ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olup olmadığının tespiti” de öngörülmek
suretiyle hukuka uygunluk denetiminin, dış denetimin gerçekleştirilme
yollarından biri olduğu belirtilmiştir. Hatta bununla da yetinilmeyerek maddenin
beşinci fıkrasında Sayıştayca hesapların hükme bağlanmasının, kamu idarelerinin
gelir, gider ve mal hesaplarıyla bu hesaplarla ilgili işlemlerin yasal
düzenlemelere uygun olup olmadığına karar verilmesi anlamına geldiği ifade
edilmiştir. Son fıkasında da dış denetim ve hesapların hükme bağlanmasına
ilişkin diğer hususların ilgili kanunda düzenlenmesi öngörülmüştür.
Anılan maddede, hesapların hükme bağlanmasından söz edilmekle Sayıştay yargısal
fonksiyonuna işaret edilmiş olmaktadır. Maddenin ikinci fıkrasında bahsedilen
hukuka uygunluk denetimiyle kamu idarelerinin gelir, gider ve mal hesapları ve
işlemlerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olup olmadığı tespit
edilecek, bu tespitler Sayıştay yargısına intikal ettirilerek hesap ve
işlemlerin yasal düzenlemelere uygun olup olmadığına ilişkin olarak karar
verilecektir. Başka bir deyişle, sorumluların hesap ve işlemleri hükme bağlanmış
olacaktır.
Sayıştayın, hesap ve işlemlerin hukuka uygunluğunun tespiti ile sorumluların
sorumluluklarını ve sorumluluk derecelerini kapsayan yargılama faaliyeti,
Anayasanın 160’ıncı maddesindeki “kesin hükme bağlama” deyiminde ifadesini
bulmuştur. 5018 sayılı Kanunun 68’inci maddesinin hesapların Sayıştayca hükme
bağlanmasına ilişkin beşinci fıkrasını, Anayasanın “Merkezi yönetim kapsamındaki
kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile
mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve
işlemlerini kesin hükme bağlamak……” şeklindeki 160’ıncı maddesi hükmü karşısında
başka türlü değerlendirme imkânı yoktur. Esasen Anayasanın, “Anayasa hükümleri,
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve
kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” şeklindeki 11’inci maddesi hükmü karşısında
başka şekilde düşünmek de mümkün değildir.
Belirtilen 68’inci
maddenin beşinci fıkrasında Sayıştayca hesapların hükme bağlanması
tanımlandıktan sonra daha fazla ayrıntıya girilmeden, son fıkrada dış denetim ve
hesapların hükme bağlanmasına ilişkin diğer hususlar ilgili kanuna
bırakılmıştır. Bu düzenleme tarzı, Anayasanın 160’ıncı maddesinde izlenen
yönteme de uygundur. Zira Anayasanın bu maddesinde “… sorumluların hesap ve
işlemlerini kesin hükme bağlamak …” ve “Sayıştayın kesin hükümleri hakkında
ilgililer yazılı bildirim tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir kereye mahsus
olmak üzere karar düzeltilmesi isteminde bulunabilirler.” denilmiş, madde
gerekçesinde de açıklandığı üzere “sorumlular” ve “ilgililer”in belirlenmesi ise
kanuna bırakılmıştır.
68’inci maddede
sözü edilen ilgili kanun, 832 sayılı Sayıştay Kanunudur. 832 sayılı Kanunun
45’inci maddesinin “Sorumlularca; gelir, gider, mal ve kıymetlerden mevzuata
uygun olarak tahakkuk ettirilmediği, alınmadığı, harcanmadığı, verilmediği,
saklanmadığı veya idare edilmediği Sayıştayca kesin hükme bağlananları,
sorumlular keyfiyetin idarece kendilerine bildirilmesinden başlıyarak üç ay
içinde Hazineye ödemekle zorunludurlar.” şeklindeki ilk fıkrasıyla sorumluluk
halleri belirlenmiş, ancak Sayıştay Kanununda “sorumlular”ın kimler olduğu
belirtilmemiştir.
832 sayılı
Kanunun anılan 45’inci maddesi hükmüne göre sorumluluk için yegâne şart,
mevzuata aykırılıktır. 832 sayılı Kanun, Anayasadaki ifadeye uygun olarak
sorumlular demekle yetinmiş, bunların kimler olduğunu sayma yoluna gitmemiş,
eski deyişle meskut geçmiş, sorumluların tayinini başka kanunlara bırakmıştır.