Karar Metni
Tarhiyat öncesi uzlaşma talebinde bulunanların
uzlaşmanın vaki olmaması durumunda tarhiyat sonrası uzlaşma talebinde
bulunamayacakları hk.[241]
1987 takvim yılı işlemlerinden dolayı davacı adına
re'sen salınan ge-
lir vergisi ile kesilen kaçakçılık ve usulsüzlük
cezalarına karşı açı-
lan davayı; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun Ek
11.maddesinde; tarhiyat
öncesi uzlaşmanın temin edilememiş veya uzlaşma
müzakeresinde uzlaşma-
ya varılamamış olması halinde mükelleflerin veya ceza
muhatabı olanla-
rın verginin tarhından ve cezanın kesilmesinden sonra
uzlaşma talep
edemeyeceği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 7.maddesinde
de, vergi mahkemelerinde dava açma süresinin otuz gün
olduğunun hükme
bağlandığı, madde Özetinden tarhiyat öncesi uzlaşma
talebinde bulunan-
ların uzlaşmanın vaki olmaması durumunda tarhiyat
sonrası uzlaşma tale
binde bulunamayacakları, başvurunun da dava açma
süresini etkilemeyece
ğinin anlaşıldığı, bu durumda 1.12.1992 tarihinde
tebliğ edilen ihbar-
nameye karşı 30 günlük dava açma süresi geçirildikten
sonra 4.2.1993
tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı
gerekçesiyle süre aşımı
yönünden reddeden Gaziantep Vergi Mahkemesinin
10.2.1994 gün ve 1994/
150 sayılı kararının; uzlaşma komisyonuna dava açma
süresinin bitimine
iki gün kala başvuruda bulunduğu, bu sürede uzlaşma
komisyonunca uzlaş
ma hakkının olmadığının tarafına bildirilmesi gerektiği
ileri sürüle-
rek bozulması istemidir.
Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi
yukarıda açıklanan Ver
gi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle
Dairemizce de uygun gö
rülmüş olup temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri
sürülen iddialar
sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda
bulunmadığından tem-
yiz isteminin reddine ve kararın onanmasına karar
verildi.
BŞ/ES
Karar Metni
Tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde beyannamenin
verildiği, tahakkukun yapıldığı tarihten itibaren otuz günlük dava açma
süresinin baş-
ladığı beyanname vermesüresi içerisinde ihtirazi kayıt
dilekçesi ver-
menin süreyi kesmiyeceği hk.[242]
Yükümlü şirket adına 1994 yılı için tahakkuk eden
Ekonomik Denge Ver-
gisine karşı açılan davayı; 2577 sayılı idari yargılama
usulü kanunu-
nun 7.maddesinde, dava açma süresinin, özel
kanunlarında ayrı süre
gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare
mahkemelerinde altmış ve
vergi mahkemelerinde ise otuz gün olduğu, aynı kanunun
15/1-6.madde-
sinde ise davada süre aşımı bulunması halinde davanın
reddine karar
verileceğinin hükme bağlandığı, tahakkuku tahsile bağlı
olan, dava ko-
nusu ekonomik denge vergisinin birinci taksidinin
3.6.1994 tarihinde
tahsil edildiği ve aynı tarihli tahakkuk fişinin
düzenlendiği davanın
bu tarihten itibaren otuz gün içerisinde açılması
gerekirken bu süre
geçirilerek 7.7.1994 tarihide açıldığının anlaşıldığı
gerekçesiyle sü-
re aşımı nedeniyle reddeden Zonguldak Vergi
Mahkemesinin 1994/394 sa-
yılı kararının bozulması istemidir.
Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi
yukarıda açıklanan
Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle
Dairemizce de uygun
görülmüş olup temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri
sürülen iddialar
sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda
bulunmadığından tem-
yiz isteminin reddine ve kararın onanmasına karar
verildi.
(MT/ES)
Karar Metni
Uzlaşma başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali
istemiyle açılan
dava tarh işlemine karşı açılmış bir dava olmadığından
olaya idari
yargılama usulü yasasının 7.maddesinde düzenlenen otuz
günlük genel
dava açma süresinin uygulanması gerektiği hk.[243]
Nisan 1990-1991-1992 dönemlerine ait muhtasar
beyannamenin süresinde
verilmemesi nedeniyle davacı adına kesilen kaçakçılık
cezasına karşı
yapılan uzlaşma başvurusunun reddine ilişkin işlemin
iptali istemiyle
açılan davayı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 7 nci mad-
desinde dava açma süresi özel kanunlarda ayrı süre
gösterilmeyen hal-
lerde Danıştay'da ve İdare Mahkemelerinde altmış gün ve
vergi mahkeme-
lerinde otuz gün olduğu, 213 sayılı Vergi Usul
Kanununun ek 7 nci mad-
desinde ise, uzlaşmanın vaki olmaması halinde mükellef
veya ceza muha-
tabının, tarh edilen vergiye veya kesilen cezaya
uzlaşmanın vaki olma-
dığına dair tutanağın kendisine tebliğinden itibaren
dava açabileceği,
bu takdirde dava açma süresi bitmiş veya 15 günden az
kalmış ise bu
müddetin tutanağın tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün
olarak uygula-
nacağının hükme bağlandığı, bu durumda, yükümlünün
adına kesilen ka-
çakçılık cezasına karşı uzlaşmak için başvuruda
bulunduğu, uzlaşma ko-
misyonunca istemin süreden reddedildiği, red kararının
davacı vekiline
11.3.1994 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen anılan
madde uyarınca 15
günlük süre geçirilerek ... tarihinde açılan davanın
süresinde olmadı-
ğı gerekçesiyle süreaşımından reddeden ... Vergi
Mahkemesinin
23.8.1994 gün ve 1994/444 sayılı kararının; 213 sayılı
Vergi Usul Ka-
nununun 7. maddesinin kendilerine uygulanamayacağı,
uzlaşmaya girilme-
diği, olayda uzlaşmanın reddi kararı bulunduğu, bu
karara karşı 30 gün
içinde açılan davanın süresinde olduğu ileri sürülerek
bozulması iste-
midir.
Vergi Usul Kanununun Ek 7 nci maddesinde, uzlaşmanın
vaki olma-
ması halinde mükellef veya ceza muhatabının, tarhedilen
vergiye veya
kesilen cezaya uzlaşmanın vaki olmadığına dair
tutanağın kendisine
tebliğinden itibaren genel hükümler dairesinde ve
yetkili vergi mahke-
mesi nezdinde dava açabileceği, bu takdirde, dava açma
müddeti bitmiş
veya 15 günden az kalmış ise bu müddetin tutanağın
tebliği tarihinden
itibaren 15 gün uzayacağı öngörülmüştür.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7.
maddesinde de,
dava açma süresinin, özel kanunlarda ayrı süre
gösterilmeyen hallerde
Danıştay'da ve İdare Mahkemelerinde altmış ve vergi
mahkemelerinde o-
tuz gün olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden, Ek 7 nci
maddede
uzlaşma vaki olmadığı veya uzlaşma temin edilmediği
takdirde tarh iş-
lemine karşı açılacak davalarda dava açma süresinin
düzenlendiği, 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7 nci maddesinde
de Vergi Mah-
kemelerinde açılacak genel dava süresinin düzenlendiği
anlaşılmakta-
dır.
Olayda, dava, tarh işlemine karşı değil, uzlaşma
komisyonu ka-
rarının iptali talebiyle açılmış bulunmaktadır. Bu
durumda, iptali is-
tenen uzlaşma komisyonu kararının davacıya ...
tarihinde tebliğ edil-
mesi üzerine, davanında otuz günlük dava açma süresi
geçmeden ... ta-
rihinde açılmış olması karşısında, mahkemece; davanın
yukarıda sözü e-
dilen 213 sayılı Vergi Usul Kanununun Ek 7 nci
maddesindeki süre esas
alınarak süre aşımı yönünden reddinde isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile ...
Vergi Mah-
kemesinin 23.8.1994 gün ve 1994/444 sayılı kararının
bozulmasına, ka-
rar verildi. (MT/ES)
Karar Metni
İdare ve Vergi Mahkemelerinin bulunduğu illerde, idari
yönden ayrı adliye teşkilatı kurulmuş bulunması halinde, asliye hukuk
hakimlikleri-
ne, idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına
gönderilmek üzere veri-
len dilekçelerin asliye hukuk mahkemesine kayda geçtiği
tarihte dava-
nın açılmış sayılacağı hk.[244]
Davacı şirket tarafından ihtirazi kayıtla verilen
beyanname üzerinden
tahakkuk ettirilen Net Aktif Vergisine karşı açılan
davayı; 2577 sayı-
lı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7.maddesinin
1.fıkrasında, dava aç-
ma süresinin, özel kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen
hallerde Danış-
tay ve İdare mahkemelerinde altmış vergi mahkemelerinde
ise otuz gün
olduğunun belirtildiği anılan kanunun 4001 sayılı kanun
ile değişik
61.maddesinde, Bölge İdare, İdare ve Vergi
Mahkemelerinin her yılın
Temmuz ayının yirmisinden Ağustos ayının yirmibirine
kadar çalmışmaya
ara verecekleri yine aynı kanunun 8.maddesinin
3.fıkrasında da bu ka-
nunda yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme
zamanına rastlarsa
bu sürelerin ara vermenin sona erdiği günü izleyen,
tarihten itibaren
yedi gün uzamış sayılacağı hükmünün öngörüldüğü,
olayda, davacı şirke-
te 7.7.1994 tarihinde tebliğ edilen tahakkuk fişine
karşı sözü edilen
kanun maddelerinde öngörülen süreden sonra 5.9.1994
tarihinde İstanbul
Nöbetçi Vergi Mahkemesinde açılan davanın süresinde
olmadığı gerekçe-
siyle süre aşımı yönünden reddeden Vergi Mahkemesinin
1994/1758 sayılı
kararının bozulması istemidir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun
7.maddesinin 1.fıkrasında
dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre
gösterilmeyen haller-
de Danıştay'da ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi
mahkemelerinde
otuz gün olduğu, 8.maddesinin 3.fıkrasında da bu
kanunda yazılı süre-
lerin bitmesi çalışmaya ara verme zamamına rastlarsa bu
sürelerin, ara
vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren
yedi gün uzamış
sayılacağı, 4.maddesinde ise, dilekçeler ve savunmalar
ile davalara
ilişkin her türlü evrakın Danıştay veya ait olduğu
mahkeme başkanlık-
larına veya bunlara gönderilmek üzere idare veya vergi
mahkemesi baş-
kanlıklarına, idare ve vergi mahkemesi bulunmayan
yerlerde asliye hu-
kuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk
Konsolosluklarına
verilebileceği açıklandıktan sonra, aynı Kanunun
6.maddesinin 1.fıkra-
sında da Danıştay, İdare Mahkemesi ve Vergi Mahkemesi
Başkanlıklarına
veya 4.maddede yazılı yerlere verilen dilekçelerin harç
ve posta üc-
retleri alındıktan sonra deftere derhal kayıtları
yapılarak tarih ve
sayısının dilekçe üzerine yazılacağı ve davanın bu
kaydın yapıldığı
tarihte açılmış sayılacağı hükme bağlanmıştır.
Açıklanan Kanun maddeleri ile güdülen amacın kişilerin
Anayasal hakkı
olan dava açma hakkının kullanılması yönündeki
iradelerini açıklamala-
rını sağlanmak olduğu açıktır. Bu hakkın
kullanılmasında başvurulabi-
lecek yerler arasında asliye hukuk hakimlikleri de
sayılmış olup, ida-
re ve vergi mahkemelerinin bulunduğu illerde, idari
yönden aynı adliye
teşkilatı kurulmuş bulunması halinde, asliye hukuk
hakimliklerine, i-
dare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına gönderilmek
üzere verilen
dilekçelerin asliye hukuk mahkemesi kaydına geçtiği
tarihte davanın
açılmış sayılması gerekmektedir.
Olayda, davacı şirket tarafından ihtirazi kayıtla
verilen beyannameye
göre tahakkuk ettirilen Net Aktif Vergisine ilişkin
tahakkuk fişinin
7.7.1994 tarihide tebliğ edilmesi üzerine dava
dilekçesinin davacı
şirketin avukatı tarafından 29.8.1994 tarihinde Kadıköy
Altıncı Asliye
Hukuk Hakimliğine, İstanbul Nöbetçi Vergi Mahkemesine
gönderilmesi is-
temiyle verildiği, aynı tarihte muhabere defterine
kaydedilerek
31.8.1994 tarihinde İstanbul Nöbetçi Vergi Mahkemesine
postalandığı
anlaşılmaktadır.
Bu durumda, dava konusu tahakkuk fişinin tebliğ
tarihine göre Kadıköy
Altıncı Asliye Hukuk Hakimliğine verilen dilekçe ile
yasal süresinde
dava açıldığından, mahkemece davanın süreaşımı yönünden
reddedilmesin-
de yasal isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile
İstanbul Sekizinci
Vergi Mahkemesinin 18.10.1994 gün ve 1994/1758 sayılı
kararının, işin
esasının incelenerek karar verilmek üzere bozulmasına
karar verildi.
(MT/ES)
Karar Metni
Uzlaşma ile ilgili sürelerde vuk 13.maddesinin
uygulanmasının söz konusu olmadığı, ancak kanunla öngörülmemiş olsa da
uzlaşma başvurma süresinin işlemesine neden olacak hallerin ancak kişinin
iradesi dışında
gelişen durumlar ile bu tür hakların kullanılmasını
olanaksız kılan
çok ağır hastalık gibi durumlar olabileceği, bu
durumların ortadan
kalkmasıyla duran sürenin işlemeye devam edeceği
hk.[245]
Pazarcılık faaliyeti ile iştigal eden davacının lokanta
işletmeciliği
yapan Murat Yılmaz adlı mükellefe yardımcı olarak sahte
ve muhteviyatı
itibariyle yanıltıcı vesikaların düzenlenmesi ve
kullanılmasına bile-
rek neden olduğunun inceleme raporu ile tesbiti üzerine
adına kesilen
kaçakçılık cezasına karşı açılan davayı; dosyanın aynı
cezaya karşı
yükümlünün evvelce mahkemeleri nezdinde açmış olduğu
dosya ile birlik-
te incelendiği, bu davanın süreaşımı yönünden
reddedildiği, bunu müte-
akip yükümlünün uzlaşma komisyonuna başvurarak uzlaşma
talebinde bu-
lunduğu, 4.3.1993 tarihinde uzlaşmaya varılamaması
üzerine davaya konu
kaçakçılık cezasının kaldırılması istemiyle yeniden
dava açıldığının
anlaşıldığı, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun ek
4.maddesinde uzlaşma
talebinin mükellef veya cezaya muhatap olanlar
tarafından vergi ve ce-
za ihbarnamesinin tebliği tarihinden itibaren 30 gün
içinde yapılaca-
ğının, 2577 saylılı İdari Yargılama Usulü Kanununun
7.maddesinde de,
dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre
gösterilmeyen hallerde
vergi mahkemelerinde 30 gün olduğunun hükme bağlandığı,
213 sayılı
Vergi Usul Kanununun 13.maddesinde vergi ödevlerinin
yerine getirilme-
sine engel teşkil eden mücbir sebep hallerine yer
verildiği, aynı Ka-
nunun 15.maddesinde de bu hallerin ortadan kalkmasına
kadar vergi
ödevlerinin yerine getirilmesi ile ilgili sürelerin
işlemeyeceğinin
belirtildği, burada sözü edilen vergi ödevini, gerek
Vergi Usul Kanu-
nunun "Mükellefin Ödevleri" başlığı altındaki ikinci
kitabında sayı-
lan ödevler, gerekse ilgili kanunlarda, doğrudan
mükellef üzerine dü-
şen ödevler şeklinde anlaşılması gerektiği, 213 sayılı
Vergi Usul Ka-
nununa 205 sayılı Kanunla ayrı bir bölüm halinde eklnen
uzlaşma mües-
sesesinin ise, vergi mükelleflerinin vergi ödevlerini
zamanında yerine
getirmemek ya da eksik yerine getirmek suretiyle beyan
dışı bıraktık-
ları kazanç veya vergiye tabi işlemlerle ilgili olarak
bilahare vergi
idaresince ikmalen veya re'sen tarh edilen vergiler ve
bunlara ilişkin
cezaların miktarları üzerinde ihtilaf yaratılmaksızın
mükelleflerle
idarenin karşılıklı olarak uyuşmalarına imkan veren bir
müessese oldu-
ğu, dolayısıyla sözkonusu müessese ile tanınan imkandan
yararlanıp ya-
rarlanmamanın vergi ve ceza muhatabına tanınan bir
hakkın kullanılması
ile ilgili olduğu, bu nedenle uzlaşma ile ilgili
sürelerde Vergi Usul
Kanununun 13.maddesinin gözönünde bulundurulmasının
sözkonusu olmadı-
ğı, ancak kanunla öngörülmemiş olsa da, müçbir sebep
hallerinde idare-
ye başvuru için öngörülen sürelerin işlemeyeceğinin
genel hukuk kuralı
olarak kabul edildiği, uzlaşmaya başvurunun hukuki
niteliği ve sonuç-
ları gözönünde bulundurulduğunda, uzlaşmaya başvurma
süresinin işleme-
sine neden olacak hallerin ancak kişinin iradesi
dışında gelişen tabii
afet, savaş hali ve benzeri durumlar ile bu tür
hakların kullanılması-
nı imkansız kolan çok ağır hastalık gibi durumların
alabileceği, bu
durumların ortadan kalkmasıyla da duran sürelerin
işlemeye devam ede-
ceğinin kabulü gerektiği, davaya konu ceza
ihbarnamesinin 26.10.1992
tarihinde tebliğ edildiği, tebliğden itibaren 25 günlük
bir süre geç-
tikten sonra yükümlünün 21.11.1992 tarihinde hastaneye
yatırıldığı ve
4.12.1992 tarihinde taburcu edildiği, yükümlünün
taburcu edilmekle
mücbir sebebin ortadan kalkmasına müteakip en geç kalan
5 günlük süre-
de uzlaşma talebinde bulunması gerekirken, bu süre
geçtikten sonra uz-
laşma talebinde bulunduğu, yükümlünün uzlaşma
talebinden önce açtığı
ldavanın süreaşımı yönünden reddedildiği ve kararın
temyiz edilmeyerek
kesinleştiği, bu durumun da yükümlünün kalan 5 günlük
sürede uzlaşmaya
başvurmasına engel halinin bulunmadığını ortaya
koyduğu, diğer taraf-
tan sadece istirahati gerektirir nitelikte raporlu
olmanın uzlaşmaya
başvurma süresini durduracak nitelikte bir mücbir sebep
olarak kabulü-
nün mümkün olmadığı, bu durumda yükümlünün uzlaşmaya
başvuru isteminin
süreaşımı sebebiyle reddi gerekirken aksi yönde işlem
tesisinde yasal
isabet görülmediği gerekçesiyle reddeden Zonguldak
Vergi Mahkemesinin
9.6.1993 gün ve 1993/287 sayılı kararının bozulması
istemidir.
Vergi Usul Kanununun 13.maddesinin 1.bendinde; vergi
ödevlerinden her-
hangi birinin yerine getirilmesine engel olacak
derecede ağır hastalık
hali mücbir sebep olarak sayılmış ise de bu sebep
mükelleflerin ancak
213 sayılı Kanunun 2.kitabında sayılan ödevlerin yerine
getirilmesine
ilişkin süreleri keseceğinden, Kanunun 2.kitabında
sayılmayan, dolayı-
sıyla bir vergi ödevinin yerine getirilmesi olarak
nitelendirilmesine
imkan bulunmayan uzlaşma başvurusunun da vergi ödevinin
yerine geti-
rilmesi olarak yorumlanması suretiyle mücbir sebebin
buradaki süreyi
ldurduracağı yolunda verilen karar, sonucu itibariyle
yerinde görül-
müştür.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddi ile
Zonguldak Vergi Mah-
kemesinin 9.6.1993 gün ve 1993/287 sayılı kararının
yukarıdaki gerek-
çeyle onanmasına karar verildi.
Karar Metni
Yargı kararı ile tasfiye memuru olarak görevlendirilen
davacının, gö-
revlendirildiği tarihten sonra gerek kendisine, gerekse
terekenin tas-
fiyesi işlemlerinin yürütüldüğü, mahkeme dosyasına
vergi usul kanunu
gereğince yapılacak tebliğlerin muhutaba tebliğ
anlamında olduğu hk.[246]
Muris tarafından kiralanan işyerinin kira ödemelerinden
kesilmesi gere
ken vergilere ilişkin muhtasar beyannamelerin
verilmemesi nedeniyle mu
risin terekesinden aranılan gelir vergisi üzerinden
kesilen ve bağlı
oldukları vergilerle birlikte ödenen kaçakçılık ve
usulsüzlük cezaları
nın red ve iadesi istemiyle açılan davayı; 2577 sayılı
İdari Yargılama
Usulü Kanununun 7. ve 8.maddelerinde; vergi
mahkemelerinde dava açma
süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen
hallerde işlemin
tebliğ veya ilan tarihinden itibaren otuz gün olduğunun
hükme bağlandı
ğı, olayda, davacının Ahkamı Şahsiye 4.Sulh Hukuk
Mahkemesinin kararı
ile tasfiye memuru olarak görevlendirildiği ve
terekenin tasfiyesi iş-
lemlerinin de aynı mahkemenin tereke dosyasından
yürütüldüğünün anla-
şıldığı, bu durumda davacının görevlendirildiği
tarihden sonra gerek
kendisine gerekse anılan mahkemenin tereke dosyasına
Vergi Usul Kanunu
gereğince yapılacak tebliğlerin muhutaba tebliğ
anlamında olacağı ve
dava açma süresinin de bu tebliden itibaren işlemeye
başlayacağı, dava
konusu ceza ihbarnameleri vergi ihbarnameleri ile
birlikte 11.3.1991
tarihinde davacı tasfiye memuru olarak atandıktan sonra
anılan tereke
hakimliğine tebliğ edildiğine ve tereke dosyasındaki bu
ihbarnameler
tasfiye memurunun bilgisi dahilinde olacağına göre dava
açma süresinin
11.3.1991 tarihini takip eden günden itibaren işlemeye
başlayacağı, bu
nedenle yasada öngörülen 30 günlük dava açma süresinin
geçmesinden son
ra açılan davada süre aşımı bulunduğu, hernekadar dava
13.11.1991 tari
hinde ödenen cezaların red ve iadesi istemiyle
açılmışsa da yukarıda
açıklandığı gibi dava açma süresinin ihbarnamenin
tebliğinden itibaren
işlemeye başlaması gerektiği, diğer taraftan 213 sayılı
Vergi Usul Ka-
nununun 124.maddesinde dava açma süresi geçtikten sonra
yapılan düzelt
me istemlerinin vergi dairesince ret edilmesi halinde
şikayet yoluyla
Maliye ve Gümrük Bakanlığına başvurulabileceği hükme
bağlanmış olup,
bu başvurunun da reddi halinde Danıştay Kanununun
24/1-j maddesi uya-
rınca Danıştayda dava açılabileceğinin yasa gereği
olduğu gerekçesiyle
süreaşımı yönünden reddeden İzmir 3.Vergi Mahkemesinin
12.3.1992 gün
ve 1992/231 sayılı kararının davada süre aşımı
bulunmadığı ileri sürü-
lerek bozulması istemidir.
Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi
yukarıda açıklanan Ver
gi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle
Dairemizce de uygun
görülmüş olup temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri
sürülen iddialar
sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda
bulunmadığından tem-
yiz isteminin reddine ve kararın onanmasına karar
verildi.
Karar Metni
Dava açma süresinin gün olarak belli edilmesi halinde,
sürenin hesabında tebliğ gününün dikkate alınmayacağı hk.[247]
Uyuşmazlık; davacı adına 1988 takvim yılına ilişkin
olarak re'sen salı
nan gelir vergisiyle kesilen kaçakçılık cezasına karşı
açılan davayı,
süreaşımı nedeniyle reddeden Vergi Mahkemesi kararının
bozulması iste-
miyle temyizine ilişkin bulunmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun
7.maddesinde, dava açma sü
resinin özel kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen
hallerde Danıştay'da
ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde
otuz gün olduğu
hükmüne yer verilmiş, aynı yasanın sürelerle ilgili
genel esasları dü-
zenleyen 8.maddesinin 1.fıkrasında sürelerin, tebliğ,
yayın veya ilan
tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağı
belirtilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun ek 7.maddesinde ise,
uzlaşmanın vaki
olmaması halinde mükellef veya ceza muhatabının,
tarhedilen vergiye ve
ya kesilen cezaya, uzlaşmanın vaki olmadığına dair
tutanağın kendisine
tebliğinden itibaren, genel hükümler dairesinde ve
yetkili vergi mahke
mesi nezdinde dava açabileceği, bu takdirde, dava açma
süresi bitmiş
veya 15 günden az kalmış ise sürenin tutanağın tebliği
tarihinden iti-
baren 15 gün olarak uzayacağı, aynı yasanın
18.maddesinde de, vergi ka
nunlarında yazılı süre gün olarak belli edilmişse
başladığı günün hesa
ba katılmayacağı açıklanmıştır.
Uyuşmazlık konusu olayda, dava konusu vergi ve cezayla
ilgili olarak
uzlaşmaya gidildiği, uzlaşmanın vaki olmaması üzerine
tutanağın 1.10.
1990 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, davanın ise
16.10.1990 tari-
hinde süresinde açıldığı anlaşılmakta olup, yukarıdaki
yasa hükümleri
karşısında tutanağın tebliğ edildiği tarihin süre
başlangıcının hesa-
bında nazara alınması suretiyle davanın süre aşımı
nedeniyle reddedil-
mesine ilişkin vergi mahkemesi kararında hukuka uyarlık
bulunmamakta-
dır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne Vergi
Mahkemesi kara-
rının bozulmasına, karar verildi.
(DAN-DER, SAYI:84-85)
Karar Özeti
Tevkif yoluyla alınan vergilerde dava açma süresinin
istihkak sahiplerine ödemenin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı
hk.[248]
Karar Metni
Haciz işlemine karşı maliye ve gümrük bakanlığına
başvurulması bu işlemin vergi hatasına girmemesi nedeniyle dava açma
süresini durdurmayacağından davanın süre aşımı yönünden inceleme olanağı
bulunmadığı hk.[249]
Uyuşmazlık; davacı hakkında, adi ortaklık halinde
ticari falliyette bu
lunduğu oğlunun 1980 ve 1981 yılı gelir vergisi borcu
nedeniyle 15.1.
1987 gününde uygulanan haciz işleminin iptali istemiyle
açılan davayı;
dosyada mevcut belgelerin incelenmesinden, davanın
15.1.1987 gününde
uygulanan haciz işleminin 17.3.1987 gününde öğrenilmesi
üzerine açıldı
ğının anlaşıldığı, haciz uygulaması borçlunun gıyabında
yapılmış oldu-
ğundan bunun tebliğinin öğrenilme tarihi olan 17.3.1987
tarihli olarak
kabulü gerektiği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 7.madde-
si hükmü gereğince bu tarihten itibaren otuz gün içinde
haciz işlemi-
nin iptali için dava açılması gerekirken bu yapılmayıp
17.3.1987 tarih
li dilekçe ile Maliye ve Gümrük Bakanlığına yapılan
başvurunun davacı-
ya 25.6.1987 günlü yazı ekinde tebliğ edilen 3.6.1987
günlü Bakanlık
yazısı ile reddedilmesi üzerine ilk derece mahkemesi
sıfatıyla 6.7.
1987 tarihinde kayda geçen dilekçe ile Danıştay'da dava
açıldığı, Da-
nıştay Dördüncü Dairesinin 29.7.1987 günlü gönderme
kararında da belir
tildiği gibi, Maliye ve Gümrük Bakanlığına başvurulması
bu işlemin bir
vergi hatasına girmemesi nedeniyle dava açma süresini
durdurmayacağın-
dan ve davayı çözümlemekte Danıştay görevli
bulunmadığından haciz tat-
bikinin öğrenildiği 17.3.1987 tarihinden itibaren
16.4.1987 tarihine
kadar açılmayan davanın süre aşımı sebebiyle
incelenmesine olanak bu-
lunmadığı gerekçesiyle reddeden Vergi Mahkemesi
kararının bozulması is
teminden ibarettir.
Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi
yukarıda açıklanan Ver
gi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle
Dairemizce de uygun gö
rülmüş olup temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri
sürülen iddialar
sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda
bulunmadığından tem-
yiz isteminin reddine karar verildi. BŞ/YÖ
Karar Metni
1.1.2002 tarihinden itibaren kamu personeline ilişkin
olarak gereçekleştirilen yönetsel tasarruflardan kaynaklanan harcırah
ödemelerinin gerçekleştirilmesinin idareler açısından bir zorunluluk olduğu
(6245 sayılı harcırah kanunu kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlarda;
22.7.2003 tarihinden itibaren ilk defa veya yeniden göreve alınanlar ile
27.4.2005 tarihinden itibaren zorunlu yer değiştirme, sınav, sağlık
sebepleri ve eş durumu dışında kendi yazılı talepleri üzerine naklen
atananlar haricinde); anılan tarihten sonra oluşan ve kamu personeli
açısından belirsizlikler içeren bir hukuksal ortamda harcırahını
alamayanların, bu belirsizlik ortamının yargısal süreç sonrasında hukuksal
aydınlığa kavuşması ile birlikte yapacakları başvuruların, 2577 sayılı
Kanun'un 10. maddesi kapsamında görülmesi ve başvurulara ilişkin olarak
tesis edilen işlemlere karşı açılacak idari davalarda dava açma süresinin,
anılan maddede yer alan sistematiğe göre değerlendirilmesi gerektiği
hk.[250]
Kararın Düzeltilmesini İsteyen (Davacı): ...
Vekili : Av. ...
Karşı Taraf : Tarım ve Köyişleri Bakanlığı (Köy
Hizmetleri Genel
Müdürlüğü)-Ankara.
İsteğin Özeti : Ankara 9. İdare Mahkemesi'nin 30.9.2003
günlü, E:2003/516, K:2003/1059 sayılı kararının onanması yolunda Danıştay
Beşinci Dairesi'nce verilen 26.5.2004 günlü, E:2004/656, K:2004/2528 sayılı
kararın dilekçede yazılı nedenlerle düzeltilmesi ve İdare Mahkemesi
kararının bozulması istenilmektedir.
Cevabın Özeti : Cevap verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : B. Ufuk Kadıgil.
Düşüncesi : Düzeltme isteminin kabulüyle Danıştay
Beşinci Dairesi'nce verilen 26.5.2004 günlü, E:2004/656, K:2004/2528 sayılı
kararın kaldırılarak İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği
düşünülmüştür.
Danıştay Savcısı : Semra Şentürk.
Düşüncesi : Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri
sürülen nedenler, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54 üncü
maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi
gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi'nce 5286 sayılı Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğünün Kaldırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesi hükmü uyarınca davacının
kadrosunun Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na devredilmesi nedeniyle anılan
Bakanlık hasım mevkiine alınmak suretiyle işin gereği düşünüldü:
Dava, Köy Hizmetleri ... İl Müdürlüğü'nde jeofizik
mühendisi olarak görev yapmakta iken, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Köy
İçmesuları Daire Başkanlığı emrine jeofizik mühendisi olarak yolluksuz
biçimde tesis edilen 27.5.2002 günlü işlemle naklen atanan davacının,
sürekli görev yolluğunun ödenmesi amacıyla yaptığı başvurusunun reddine
ilişkin 7.2.2003 günlü, 02015 sayılı işlemin iptali ve sürekli görev
yolluğunun hakediş tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte
ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Ankara 9. İdare Mahkemesi'nin 30.9.2003 günlü,
E:2003/516, K:2003/1059 sayılı kararıyla; "yolluk istemine dayanak yapılan
ve atama isteminin yolluksuz olduğu belirtilen personel nakil bildiriminin
25.7.2002 tarihinde davacıya tebliğ edilmesine rağmen 60 günlük yasal dava
açma süresi geçtikten sonra 31.1.2003 tarihli başvurusunun 7.2.2003
tarihinde reddi üzerine 8.4.2003 tarihinde açılan davanın süre aşımı
nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı" gerekçesiyle 2577 sayılı
Kanun'un 15/1-b maddesi uyarınca davanın süre yönünden reddine karar
verilmiştir.
Davacının, davanın süresinde açıldığını öne sürerek
yaptığı temyiz başvurusu üzerine Danıştay Beşinci Dairesi, 26.5.2004 günlü,
E:2004/656, K:2004/2528 sayılı kararıyla; "Ankara 9. İdare Mahkemesi'nce
verilen 30.9.2003 günlü, E:2003/516, K:2003/1059 sayılı karar ve dayandığı
gerekçenin hukuk ve usule uygun olduğu, bozulmasını gerektirecek bir sebep
de bulunmadığı" gerekçesiyle İdare Mahkemesi kararını onamıştır.
Davacı; davanın süresinde açıldığını ve hakkında tesis
edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu öne sürmekte ve Danıştay Beşinci
Dairesi'nce verilen 26.5.2004 günlü, E:2004/656, K:2004/2528 sayılı kararın
düzeltilmesini ve İdare Mahkemesi kararının bozulmasını istemektedir.
Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen
hususlar 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54. maddesinin 1/c
bendine uygun bulunduğundan, karar düzeltme isteminin kabulü ile Danıştay
Beşinci Dairesi'nce verilen 26.5.2004 günlü, E:2004/656, K:2004/2528 sayılı
karar kaldırılarak uyuşmazlık yeniden incelendi;
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2.
maddesinde; Türkiye Cumhuriyeti'nin, toplumun huzuru, milli dayanışma ve
adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve
sosyal bir hukuk Devleti olduğu vurgulanmıştır. Belirtilen bu ilkelerin
gereği olarak 125. maddede; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı
yargı yolunun açık olduğu, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin,
yazılı bildirim tarihinden başlayacağı, 128. maddede; Devletin, kamu
iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına
göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve
sürekli görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği,
memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve
yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük
işlerinin kanunla düzenleneceği, 138. maddede; yasama ve yürütme organları
ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organlar ve
idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların
yerine getirilmesini geciktiremeyeceği, 153. maddede; Anayasa Mahkemesi
kararlarının kesin olduğu, kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümlerinin, iptal
kararlarının Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkacağı,
gereken hallerde Anayasa Mahkemesi'nin iptal hükmünün yürürlüğe gireceği
tarihi ayrıca kararlaştırabileceği, bu tarihin, kararın Resmi Gazete'de
yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemeyeceği, iptal kararlarının
geriye yürümeyeceği, Anayasa Mahkemesi kararlarının Resmi Gazete'de hemen
yayımlanacağı ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını,
gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı, 161. maddede de; Devletin ve kamu
iktisadi teşebbüsleri dışındaki kamu tüzelkişilerinin harcamalarının, yıllık
bütçelerle yapılacağı, bütçe kanununa bütçe ile ilgili hükümler dışında
hiçbir hüküm konulamayacağı kuralına yer verilmiştir.
Kamu hizmetinin yürütülmesinde asli unsuru oluşturan ve
statü hukukuna tabi olan kamu görevlileri ile ilgili olarak Devlet (dar
anlamda idarenin) tarafından tesis edilen tek taraflı irade açıklamaları,
çeşitli görünüm biçimleri içerisinde somutlaşmaktadır. Bu irade
açıklamalarından bir tanesi de; atama işlemidir. Atama işleminin de çeşitli
görünüm biçimlerinde somutlaştığı, kamu görevine girişin kural olarak bir
kadroyla ilişkilendirme ile başladığı, görev sırasındaki geçişlerin (yatay
veya dikey) hep bir kadrodan diğerine geçiş biçiminde olduğu görülmektedir.
Bu genel kuralın dışında, geçici görevlendirme, görevlendirme, vekaleten
görevlendirme ve ikinci görev gibi işlemlerle asıl kadroda değişiklik
sonucunu doğurmayan göreve yönelik değişikliklerde olmaktadır.
İdarenin takdir yetkisi içerisinde re'sen
kullanabileceği bir yetki durumunda olan atama işlemi, aynı zamanda kamu
görevlisinin mevzuatın öngördüğü koşulların varlığı halinde talep
edebileceği bir hak olarak da ifade edilebilir. Atama işlemi sonucunda görev
yeri değişen bir kamu görevlisinin maddi açıdan belli bir külfetle karşı
karşıya kalacak olması nedeniyle, pozitif düzenlemelerde kamu hizmetinin
yürütülmesinden kaynaklanan bu külfetin kamu adına paylaşılması amacını
taşıyan düzenlemelere yer verilmiştir. Türk hukuk sisteminde "harcırah"
olarak geçen kavram, kamu hizmetinin yürütülmesinden kaynaklanan bu külfetin
kamu adına paylaşımıdır.
Bu kavramın tanımı doktrinden, hukuksal metinlerden ve
yargısal kararlardan yapılacak olursa; harcırah; "devamlı veya geçici bir
görevle bir yere gönderilen görevlilere, bu yere gidebilmelerine, orada
yiyip içme ve konaklama gibi yapacakları diğer giderlere karşılık verilen
para; yolluk" olarak tanımlanabilir. 6245 sayılı Harcırah Kanunu'nun
"Tanımlar" başlıklı 3. maddesinin (a) bendinde de; harcırah, bu Kanuna göre
ödenmesi gereken yol masrafı, gündelik, aile masrafı ve yer değiştirme
masrafından birini, birkaçını veya tamamını ifade eden bir kavram olarak
tanımlanmıştır.
14.1.1988 günlü, 311 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlileri İle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Hükmünde Kararname'nin 16. ve 17. maddelerinin, Anayasa'nın 2., 5., 10. ve
128. maddelerine aykırılığı savıyla Anayasa Mahkemesi'nde açılan iptal
davasında; Yüksek Mahkeme tarafından verilen 28.9.1988 günlü, E:1988/12,
K:1988/32 sayılı kararda, "harcırah" konusu ile ilgili olarak yapılan
değerlendirmeler genel olarak şunlardır; "??. bilindiği üzere, kamu
görevlileri ile kamu yönetimleri arasındaki hizmet ilişkileri kural
tasarruflarla düzenlenmektedir. Kamu personeli, belirli bir statüde, nesnel
kurallara göre hizmet yürütmekte, o statünün sağladığı aylık, ücret, atanma,
yükselme ve nakil gibi kimi öznel haklara sahip olmaktadır.
Kazanılmış hak deyimi, öğretide ve uygulamada, niteliği
ve kapsamı ile açık biçimde tanımlanmamıştır. Anayasa Mahkemesi'nce de kabul
edildiği üzere, "statü hukuku" esasına dayalı nesnel ve düzenleyici
kuralların egemen olduğu idare hukuku alanında bu tür haktan genellikle söz
edilmemektedir. Burada ancak statü hukukunun olanak verdiği oranlarda ve
koşullarda, genel durumun kişisel duruma dönüşmesinden sonra kazanılmış
haklar ortaya çıkabilmektedir.
Kamu personeline, geçici veya sürekli görevle
görevlendirilmeleri durumunda yol parası, gündelik, aile masrafı, yer
değiştirme gideri, kurs yevmiyesi veya yol gideri olarak tazminat verilmesi
biçimindeki ödemeler, statü hukukunun kişisel duruma dönüşmesinden sonra
ortaya çıkan kazanılmış hak niteliğinde değildir. Yolluk ödemesi, kamu
hizmetinin gerektirdiği durumlarda, bu hizmet için görevlendirilen kişilerin
katlanacakları giderleri karşılamak üzere yapılan parasal nitelikli bir
idari işlemdir. Yolluk, geçici veya sürekli görevlendirmelerde görevliler
tarafından yapılan masrafın karşılığıdır. Başka bir deyişle, statü hukukunun
düzenlediği ve her zaman kullanılabilen öznel ve kazanılmış bir hak olmayıp,
gerektiğinde görevlendirilen kişilere, katlandıkları zorunlu giderlerin
karşılığı olarak yapılan bir ödemedir. Statü hukuku esasına dayalı bu tür
ödemelerde kazanılmış hak söz konusu değildir. Yapılan masrafı karşılamak
amacıyla gerçekleştirilen düzenleme işin mahiyetine uygun bulunmaktadır.
6245 sayılı Kanuna göre yapılan ödemelerin tümü, yolluk
(harcırah) tur. Görevin özelliğine, yolluğa hak kazanan kişinin durumuna
göre, yolluk unsurlarından birinin veya birkaçının ödenmemesi, kimi
durumlarda yolluk unsurlarının tek tek hesaplanması yönteminden ayrılarak
kurs gündeliği, komple kamyon bedeli, abonman kartı gibi başka isimler
altında belirli bir ödeme yapılması, ödemenin Kanuna göre yolluk niteliğini
değiştirmemektedir. Hangi isim altında verilirse verilsin, yolluk, periyodik
biçimde değil, hizmet yapılmasına gerek duyulması ve hizmetin yapılması
koşulu ile ödenmektedir.
Harcırah Kanunu, kamu hukuku alanında, çalışanla
çalıştıranlar arasındaki istihdam ilişkilerini ve buna dayanan mali hakları
düzenleyen bir yasa değil, 1. maddesinde belirtildiği üzere, genel, katma ve
özel bütçeli idarelerde, bunlara bağlı sabit ve döner sermayeli kurumlarda,
özel yasalarla kurulmuş banka ve teşekküllerde ... yolluk ödenmesini
gerektiren hizmet yapılması hallerinde uygulanacak kuralları içeren bir
gider yasası niteliğindedir."
Bu anlatımlar ışığında "harcırah"; bir kamu
görevlisinin kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla katlanmak zorunda kaldığı
mali külfete, kamunun aktif katılımını sağlayan bir hukuksal argüman olarak
tanımlanabilir. Ve dolayısıyla, atama işleminin farklı görünüm biçimleri
arasında, mali külfetin kamu adına paylaşımında farklı anlayışların
yerleşmesi, sosyal devlet ve hukuk devleti ilkeleri göz önünde
bulundurulduğunda kabul edilebilir olmaktan uzaktır.
Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, "harcırah"
konusu ile ilgili olarak 1.1.2002 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere
uygulamaya sokulan yasama tasarrufları ve bu tasarruflara ilişkin yargısal
süreçte Anayasa Mahkemesi'nce verilen kararlara değinilmesi açıklayıcı
olacaktır. Buna göre; 1.1.2002 tarihinden itibaren yürürlüğe konulan yasama
tasarrufları ile Anayasa Mahkemesi'nce yapılan anayasal denetimin niteliğini
bir açıdan sınıflandıracak olursak, 1.1.2002 ile 21.7.2003 tarihleri
arasındaki dönemi; bütçe kanunları ile harcırah ödemelerinin kısıtlanmaya
çalışıldığı ve Anayasa Mahkemesi'nce şekil bakımından anayasal denetimin
yapıldığı dönem, 22.7.2003 ve sonrasındaki dönemi de; 6245 sayılı Harcırah
Kanunu'ndaki değişiklikler ile harcırah ödemelerinin kısıtlanmaya
çalışıldığı ve Anayasa Mahkemesi'nce esas bakımından anayasal denetimin
yapıldığı dönem olarak ikiye ayırabiliriz.
1.1.2002 ile 21.7.2003 tarihleri arasındaki dönemde,
ilk olarak; 4726 sayılı 2002 Mali Yılı Bütçe Kanunu'nun 6. maddesinin (g)
bendinden bahsetmek gerekmektedir. 22.12.2001 günlü, 24618 (1. Mükerrer)
sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan ve 1.1.2002 tarihinden geçerli olmak üzere
yürürlüğe giren 12.12.2001 günlü, 4726 sayılı 2002 Mali Yılı Bütçe
Kanunu'nun 6. maddesinin (g) bendinde; "6245 sayılı Harcırah Kanunu
kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlar ile özel hükümler gereğince anılan
Kanun kapsamı dışında yer alan tüm kamu kurum ve kuruluşlarında, istihdam
edilme şekline bakılmaksızın; ilk defa veya yeniden göreve alınanlar ile
bunların aile fertlerine bu nedenlerle harcırah ödenmez, bu amaçla başka bir
adla ödeme yapılamaz.
Yukarıdaki fıkra kapsamına girenlerden, aynı fıkra
kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlar arasında veya bunların başka
yerlerdeki birimleri arasında naklen ataması yapılanlar ile başka yerlerde
sürekli veya geçici olarak görevlendirilenlere, harcırah talep etmediklerine
ilişkin yazılı beyanda bulunmaları halinde, 6245 sayılı Harcırah Kanununda
veya özel mevzuatlarında bu atama veya görevlendirmeler için öngörülen
harcırah ödenmez, bu amaçla başka bir adla dahi olsa herhangi bir ödeme
yapılamaz.
6245 sayılı Harcırah Kanunu ile diğer mevzuatın bu
fıkraya aykırı hükümleri uygulanmaz." hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenleme
ile; "1.1.2002 tarihinden itibaren 6245 sayılı Kanun kapsamında bulunsun ya
da bulunmasın tüm kamu kurum ve kuruluşlarında, istihdam edilme şekline
bakılmaksızın; ilk defa veya yeniden göreve alınanlar ve naklen ataması
yapılanlar ile başka yerlerde sürekli veya geçici olarak
görevlendirilenlerden harcırah talep etmediklerine ilişkin yazılı beyanda
bulunanlara" harcırah ödenmemesi amaçlanmıştır .
28.3.2003 günlü, 25062 sayılı Resmi Gazete'de
yayımlanan Anayasa Mahkemesi'nin 22.10.2002 günlü, E:2002/138, K:2002/96
sayılı kararı ile; anılan Kanun'un 6. maddesinin (g) bendinin iptaline karar
verilmiştir. Anılan kararda; "Anayasa'nın 161. ve 162. maddelerinin
getiriliş amacı, bütçe yasalarında yıllık bütçe kavramı dışındaki konulara
yer vermemek, böylece bütçe yasalarını ilgisiz kurallardan uzak tutarak
kendi yapısı içinde bütünleştirmektir.
Harcırah verilmesini gerektirecek durumlar ile harcırah
verilecek kişiler 6245 sayılı Harcırah Kanunu ile bu Yasa kapsamı dışında
kalan kurum ve kuruluşların kendi kuruluş yasalarında belirlenmiştir. 2002
Mali Yılı Bütçe Kanunu'nun 6. maddesinin iptal istemine konu olan (g)
fıkrasının birinci paragrafında, 6245 sayılı Yasa kapsamında bulunan kurum
ve kuruluşlar ile özel hükümler gereğince anılan kanun kapsamı dışında yer
alan tüm kamu kurum ve kuruluşlarında, istihdam edilme şekline bakılmaksızın
ilk defa veya yeniden göreve alınanlar ile bunların aile fertlerine bu
nedenlerle harcırah ödenmeyeceğinin; üçüncü paragrafında da 6245 sayılı
Harcırah Kanunu ile diğer mevzuatın bu fıkraya aykırı hükümlerinin 2002 mali
yılında uygulanmayacağı öngörülerek anılan bütçe yasasıyla öteki yasalarda
değişiklik yapılmıştır. Bu nedenle kurallar, Anayasa'nın 87., 88., 161. ve
162. maddelerine aykırıdır." gerekçesine yer verilmiştir.
1.1.2002 ile 21.7.2003 tarihleri arasındaki dönemde,
ikinci olarak; 4833 sayılı 2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu'nun 51. maddesinin
(f) bendinden bahsetmek gerekmektedir. 31.3.2003 günlü, 25065 (1. Mükerrer)
sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan ve 1.1.2003 tarihinden geçerli olmak üzere
yayımı tarihinde yürürlüğe giren 29.3.2003 günlü, 4833 sayılı 2003 Mali Yılı
Bütçe Kanunu'nun 51. maddesinin (f) bendinde; "10.2.1954 tarihli ve 6245
sayılı Kanun kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlar ile özel hükümler
gereğince anılan Kanun kapsamı dışında yer alan tüm kamu kurum ve
kuruluşlarında, istihdam edilme şekline bakılmaksızın; ilk defa veya yeniden
göreve alınanlar ile bunların aile fertlerine bu nedenlerle harcırah
ödenmez, bu amaçla başka bir adla ödeme yapılamaz.
Yukarıda belirtilen kurum ve kuruluşlarda istihdam
edilen personelden, kendilerinin yazılı talebi üzerine 1.4.2003 tarihinden
itibaren bu kurum ve kuruluşlar arasında veya bunların başka yerlerdeki
birimleri arasında naklen ataması yapılanlar ile başka yerlerde sürekli veya
geçici olarak görevlendirilenlere, 10.2.1954 tarihli ve 6245 sayılı Kanunda
veya özel mevzuatlarında bu atama veya görevlendirmeler için öngörülen
harcırah ödenmez, bu amaçla başka bir adla dahi olsa herhangi bir ödeme
yapılamaz.
10.2.1954 tarihli ve 6245 sayılı Kanunun 10 uncu
maddesinin 2, 3 ve 4 üncü bentleri kapsamında 1.4.2003 tarihinden itibaren
görevlerinden ayrılacaklar ile anılan Kanunun 11 inci maddesine göre aynı
tarihten itibaren harcıraha hak kazanacak olanlara ve özel hükümler
gereğince söz konusu Kanun kapsamı dışında yer alan tüm kamu kurum ve
kuruluşlarının aynı durumlarda bulunan personeline, bu nedenlere bağlı
olarak ilgili mevzuatında öngörülen harcırah ödenmez; bunlardan, ilgili
mevzuatında yer değiştirmeleri halinde harcırah verilmesi öngörülmüş
olanlara, yer değiştirme koşulu aranmaksızın ve damga vergisi hariç hiçbir
vergiye tabi tutulmaksızın 500 milyon lira tutarında ödeme yapılır.
10.2.1954 tarihli ve 6245 sayılı Kanun ile diğer
mevzuatın bu bende aykırı hükümleri uygulanmaz." hükmüne yer verilmiştir. Bu
düzenleme ile; "31.3.2003 tarihinden itibaren 6245 sayılı Kanun kapsamında
bulunsun ya da bulunmasın tüm kamu kurum ve kuruluşlarında, istihdam edilme
şekline bakılmaksızın; ilk defa veya yeniden göreve alınanlar ile
kendilerinin yazılı talebi üzerine 1.4.2003 tarihinden itibaren bu kurum ve
kuruluşlar arasında veya bunların başka yerlerdeki birimleri arasında naklen
ataması yapılanlar ile başka yerlerde sürekli veya geçici olarak
görevlendirilenlere" harcırah ödenmemesi amaçlanmıştır.
22.7.2003 günlü, 25176 sayılı Resmi Gazete'de
yayımlanan Anayasa Mahkemesi'nin 17.7.2003 günlü, E:2003/41, K:2003/8 sayılı
Kararı ile; "anılan Kanunun 51. maddesinin (f) fıkrasının, Anayasa'ya
aykırılığı konusunda güçlü belirtiler bulunduğu gözetilerek, uygulanmasından
doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların
önlenmesi için esas hakkında karar verilinceye kadar yürürlüğünün
durdurulmasına" karar verilmiştir. 8.12.2004 günlü, 25664 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan 22.1.2004 günlü, E:2003/41, K:2004/4 sayılı karar ile
"anılan bendin 4969 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (a), (c) ve (d) fıkraları
ile 2. ve 3. maddeleri ile değiştirildiğinden, bu bende ilişkin konusu
kalmayan istem hakkında karar verilmesine yer olmadığına" kararı
verilmiştir.
Dolayısıyla, 1.1.2002 ile 21.7.2003 tarihleri arasına
ilişkin dönemde bütçe kanunları ile getirilen kısıtlayıcı düzenlemelerin,
Anayasa Mahkemesi'nin söz konusu kararları ile hukuka aykırılığı saptanmış
bulunmaktadır.
22.7.2003 ve sonrasındaki dönemde; ilk olarak; 4969
sayılı Kanun'un 1. maddesinin (a) bendinden bahsetmek gerekmektedir.
Ülkemizde harcırah kavramına yönelik temel hukuksal metin; 6245 sayılı
Harcırah Kanunu'dur. Bu Kanun'un "Seyahat ve Vazifenin Mahiyetine Göre
Verilecek Harcırah Yol Masrafı, Yevmiye, Aile Masrafı ve Yer Değiştirme
Masrafının Birlikte Verilmesini İcabettiren Haller" başlıklı II. Kısmında
yer alan ve yol masrafı, yevmiye, aile masrafı ve yer değiştirme masrafının
verileceği halleri düzenleyen 10. maddesinin 1. bendinde yer alan; "yurt
içinde veya dışındaki daimi bir vazifeye yeniden veya naklen tayin
olunanlarla yabancı memleketlerdeki memuriyet merkezi tebdil olunan veyahut
bu yerlerden yurt içinde diğer bir daimi vazifeye tayin edilen memur ve
hizmetlilere yeni vazife mahallerine kadar," biçimindeki düzenleme,
12.8.2003 günlü, 25197 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan ve 22.7.2003
tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe giren 4969 sayılı
Kanun'un 1. maddesinin (a) bendi ile değiştirilmiş, ve anılan bendin başına;
"Kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak üzere" ibaresi
eklenmiş ve bentte yer alan "yeniden veya" ibaresi metinden çıkarılmıştır.
Buna göre; anılan maddenin 1. bendi; "Kendi yazılı talepleri üzerine
gönderilenler hariç olmak üzere; Yurt içinde veya dışındaki daimi bir
vazifeye naklen tayin olunanlarla yabancı memleketlerdeki memuriyet merkezi
tebdil olunan veyahut bu yerlerden yurt içinde diğer bir daimi vazifeye
tayin edilen memur ve hizmetlilere yeni vazife mahallerine kadar," biçiminde
bir düzenlemeye dönüşmüştür. Bu değişiklikler ile; "22.7.2003 tarihinden
itibaren 6245 sayılı Harcırah Kanunu kapsamında bulunan kurum ve
kuruluşlarda, ilk defa veya yeniden göreve alınanlar ile kendi yazılı
talepleri üzerine naklen atananlara" harcırah ödenmemesi amaçlanmıştır.
22.7.2003 ve sonrasındaki dönemde; ikinci olarak; 5335
sayılı Kanun'un 4. maddesinin (a) bendinden bahsetmek gerekmektedir.
27.4.2005 günlü, 25798 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren
21.4.2005 günlü, 5335 sayılı Kanun'un 4. maddesinin (a) bendi ile; 4969
sayılı Kanun'un 1. maddesinin (a) bendi ile değişik 6245 sayılı Kanun'un 10.
maddesinin 1. bendi yeniden değişikliğe uğramış ve anılan bendin başına;
"Zorunlu yer değiştirme, sınav, sağlık sebepleri ve eş durumu (bu madde
uyarınca sürekli görev yolluğu almaya hak kazananların eşlerinin atamaları)
dışında kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak üzere;"
ibaresi eklenmiştir. Buna göre; anılan maddenin 1. bendi; "Zorunlu yer
değiştirme, sınav, sağlık sebepleri ve eş durumu (bu madde uyarınca sürekli
görev yolluğu almaya hak kazananların eşlerinin atamaları) dışında kendi
yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak üzere; Yurt içinde veya
dışındaki daimi bir vazifeye naklen tayin olunanlarla yabancı
memleketlerdeki memuriyet merkezi tebdil olunan veyahut bu yerlerden yurt
içinde diğer bir daimi vazifeye tayin edilen memur ve hizmetlilere yeni
vazife mahallerine kadar;" biçiminde bir düzenlemeye dönüşmüştür. Bu
değişiklik ile; "27.4.2005 tarihinden itibaren 6245 sayılı Harcırah Kanunu
kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlarda, zorunlu yer değiştirme, sınav,
sağlık sebepleri ve eş durumu (bu madde uyarınca sürekli görev yolluğu
almaya hak kazananların eşlerinin atamaları) dışında kendi yazılı talepleri
üzerine naklen atananlara" harcırah ödenmemesi amaçlanmıştır.
5335 sayılı Kanun'un 4. maddesinin (a) bendi, 6245
sayılı Kanun'un 10. maddesinin 1. bendine 4969 sayılı Kanun'un 1. maddesinin
(a) bendi ile eklenen ibareyi kaldırmakla birlikte, 26.11.2005 günlü, 26005
sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi'nin 4.5.2005 günlü,
E:2004/54, K:2005/24 sayılı kararı ile 6245 sayılı Kanun'un 10. maddesinin
1. bendinin başına 31.7.2003 günlü, 4969 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (a)
bendi ile eklenen "Kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak
üzere" ibaresinin iptaline karar verilmiştir. Anılan kararda; "?Nakil
işlemi, idarece, takdir yetkisi kapsamında, kamu görevlisinin istemi
olmaksızın tesis edilebileceği gibi, mevzuatın öngördüğü koşulların varlığı
halinde, yine takdir yetkisi kapsamında, kamu görevlisinin talebi üzerine de
tesis edilebilir. Bu anlamda, nakil isteminde bulunmak, kamu görevlileri
için, bir hak olarak gözükmekte ise de, istemin yerine getirilmesinin kamu
yararı ve hizmetin gerekleri ile sınırlandırılmış olması nedeniyle, bu
hakkın kullanılmasıyla ortaya konulan istemin, idarelerce, mutlaka
karşılanması zorunluluğu bulunmamaktadır. Her iki durumda da, yargısal
denetim yetkisi saklı kalmak kaydıyla, işlemin tesis edilip edilmeyeceği
idarenin takdirindedir.
Öte yandan, 657 sayılı Kanunun 62. maddesinin 2595
sayılı Kanunun 4'üncü maddesiyle değişik 3'üncü paragrafında, yer değiştirme
suretiyle yapılan atamalarda, memurlara, yolluklarının, atama emirleri
tebliğ edilince ödeme emri aranmaksızın, saymanlıklarca derhal ödeneceği
hükmü yer almış, anılan Kanun hükmünde görev yerinin değişmesinin isteğe
bağlı olup olmaması yönünden, bir ayrım yapılmamıştır.
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin
sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Bu maddede belirtilen sosyal
hukuk devleti, temel hak ve özgürlükleri en geniş ölçüde gerçekleştiren ve
güvence altına alan, toplumsal gerekleri ve toplum yararını gözeten, kişi ve
toplum yararı arasında denge kuran, toplumsal dayanışmayı en üst düzeyde
gerçekleştiren, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak eşitliği, sosyal
adaleti sağlayan, çalışma hayatının gelişmesi için önlemler alarak
çalışanları koruyan, sosyal güvenlik sorunlarını çözmeyi yüklenmiş, ülkenin
kalkınmasıyla birlikte ulusal gelirin sosyal katmanlar arasında adaletli
biçimde sağlanmasını amaç edinmiş devlettir. Güçsüzleri güçlülere ezdirmemek
ilkesi, herkesi, bu arada çalışanları, emeklilerle yaşlıları, durumlarına
uygun düzenlemelerle, sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşatmayı gerektirir.
Nakil işlemi sonucunda, görev yeri değişen kamu
görevlilerinin, maddi açıdan belli bir külfetle karşı karşıya kalmaları ve
bu külfetin, kamu hizmetinin yürütülmesinden kaynaklanması nedeniy
Yeni Sayfa 1
belediyelerin "imar", "ımar" ve "imar
hukuku", "ımar hukuku", "kaçak yapı", imar planı", "arazi ve arsa düzenlemesi",
"imar para
cezaları", "imar kirliliği suçları", "idare hukuku", "idari yargılama usulü" ve
her türlü imar sorunlarına çözüm getirecek olan "imar hukukcusu" ve "ımar
hukukçusu".
imar hukukçusu
Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.
Yayınlanma:: 2007-10-08 (2021 okuma)
[ Geri Dön ]
|
|
|
|