Karar Metni
İhracatçılara sağlanan götürü gider indirim hakkından
ihraç kaydıyla mal tesliminde bulunanların yararlanamayacağı hk.[221]
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun "İndirilecek
Giderler" başlıklı 40
ıncı maddesine 4108 sayılı Kanunun 19 uncu maddesiyle
eklenen hükmün
açıklanması amacıyla 7 Mart 1996 tarih ve 22573 sayılı
Resmi Gazete'de
194 sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliği yayımlanmıştır.
Bu genel tebli-
ğin 1/4-b maddesinde, ihraç kaydıyla mal teslimlerinde,
ihracatçı ve
ihracatçıya ihraç kaydıyla mal tesliminde bulunan
işletmenin ihracat-
taki katkıları oranında götürü gider uygulamasından
faydalanabileceği
belirtilmekte olup söz konusu düzenleme uyarınca davacı
kurumun
1.7.1994 - 30.6.1995 tarihleri arasındaki özel hesap
dönemine ilişkin
işlemlerinin incelenmesi sonucu davacı kurum adına
ikmalen kurumlar
vergisi salınmış, fon payı hesaplanıp, ağır kusur
cezası kesilmiş ay-
rıca geçici vergi aslı aranmaksızın gecikme faizi
hesaplanmış, ağır
kusur cezası kesilmiştir. Davacı Gelir Vergisi
Kanununun 40 ıncı mad-
desinin 1 inci bendinin Maliye Bakanlığı'na düzenleme
yapma yetkisi
vermediğini, beyanname verme süresinden sonra
yayımlanan genel tebliğe
göre tarhiyat yapılamayacağını, ihracat kelimesinin
ihraç kayıtlı mal
teslimlerini kapsamayacağını iddia ederek 194 sayılı
Gelir Vergisi Ge-
nel Tebliği'nin I/4-b bölümünün iptali ile tarhiyatın
kaldırılmasını
istemektedir.
Dava konusu Genel Tebliğ, davacının hukuki durumunu
etkileyen
düzenleyici hükümler içermesi nedeniyle idari davaya
konu edilebilece-
ğinden, Maliye Bakanlığı'nın aksi yöndeki savunması
yerinde bulunma-
maktadır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun "İndirilecek
Giderler" baş-
lıklı 40 ıncı maddesine 4108 sayılı Kanunun 19 uncu
maddesiyle eklenen
hükümle ihracat, yurt dışında inşaat, onarma, montaj ve
taşımacılık
faaliyetlerinde bulunan mükellefler, bu bentte yazılı
giderlere ilave-
ten bu faaliyetlerden döviz olarak elde ettikleri
hasılatın binde be-
şini aşmamak şartıyla yurt dışındaki bu işlerle ilgili
giderlerine
karşılık olmak üzere götürü olarak hesapladıkları
giderleri de indire-
bilirler" denilmiştir.
194 seri Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin 1/4-b
bölümünün
ilk paragrafında "ihraç kaydıyla yapılan mal
teslimlerinde, bu ihracat
hasılatı dolayısıyla götürü gider uygulaması, ihracatçı
ve ihracatçıya
ihraç kaydıyla mal tesliminde bulunan işletmenin
ihracattaki katkıları
oranında yapılacaktır." şeklindeki düzenlemeye yer
verilmiştir.
Gelir Vergisi Kanunu'nun 40 ıncı maddesinin 1 numaralı
bendinin
gerekçesinde "ihracat ve yurt dışı taşımacılık
faaliyetinde bulunan
mükellefler ile yurt dışında inşaat işleri yapan
müteahhitler, yabancı
ülkelerde yaptıkları bazı harcamaları için belge
almadıklarından, bun-
ları masraf olarak göstermeleri mümkün olmamaktadır.
Yurt dışında iş yapan bu mükelleflerin
belgeleyemedikleri har-
camalarına karşılık olmak üzere, hasılatlarının binde
beşini, tevsik
edici belge aranmaksızın ilave gider yazma imkanı
getirilmektedir.
Böylece bu mükelleflerin gerçek kazançlarının
vergilendirilme-
sine imkan sağlanmaktadır" biçiminde açıklama
getirilmiştir.
6.1.1996 günlü ve 22125 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanan ihra-
cat yönetmeliğinde ise ihracat, bir malın veya değerin
yürürlükteki
İhracat Mevzuatı ile Gümrük Mevzuatı'na uygun şekilde
fiili ihracatı-
nın yapılması ve Kambiyo Mevzuatı'na göre bedelinin
(bedelsiz ihracat
hariç) yurda getirilmesini veyahut Müsteşarlıkça
ihracat olarak kabul
edilecek sair çıkışlar, olarak tanımlanmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar, 193 sayılı Kanunun 40
ıncı mad-
desinin 1 inci bendinde yer alan götürü olarak
hesaplanan giderleri
indirme hakkının, yurt dışında yaptıkları ve
belgelendirme imkanı bu-
lamadıkları harcamalarına karşılık olmak üzere
ihracatçılara verildi-
ğini göstermektedir. İhracatçı ise, fiili ihracatı
yapan işletme veya
şahıs olduğundan, kanun hükmünü aşar nitelikte bir
düzenlemeyle, he-
saplanacak götürü giderleri indirme hakkının, ihracatçı
ve ihraç kay-
dıyla mal tesliminde bulunan işletmenin ihracattaki
katkıları oranında
yapılmasına olanak tanınmasında hukuka uyarlık
bulunmamaktadır.
Bu durumda, genel tebliğin dava konusu edilen bölümüne
dayanı-
larak davacı adına yapılan tarhiyatda da isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, 194 sayılı Gelir Vergisi Genel
Tebliği-
nin I/4-b bölümünün iptaline, karar verildi.
A Z L I K O Y U
Maliye Bakanlığının davaya konu edilebilecek Genel
Tebliğleri
sadece kanunla verilen yetkiye dayanılarak çıkarıldığı
için tarafları
ve hatta uyuşmazlık çıkması halinde yargı yerlerinin
dahi dışına çı-
kamayacağı Genel Tebliğler olup davaya konu 194 sayılı
Genel Tebliğ i-
se bir yönü ile idarenin kendi teşkilatına yönelik,
diğer yönü ile ka-
nun maddesi hakkında görüş bildiren bir işlem olmakla
açıkanan görüşe
uyup uymamak mükelleflerin ihtiyarında bulunduğundan
davaya konu edi-
lemeyeceği cihetle iptale ilişkin kısmın incelenmeden
reddi ile, dava
tarhiyata ilişkin bulunduğundan yetkili mahkemeye
tevdii gerekeceği
cihetle çoğunluk kararına katılmıyorum. (MT/ES)
Karar Metni
İ.Y.U.K.'nun 31.maddesiyle hastalık hali nedeniyle
H.U.M.K.'na göndermede bulunulmadığından, hastalık halinin dava açma
süresini uzatmayacağı hk.[222]
1992/1-12 döneminde üreticilerden satın aldığı zirai
ürünler için müs-
tahsil makbuzu düzenlemeyip gelir vergisi kesintisi
yapmadığı ileri
sürülen davacı adına, vergi inceleme raporu esas
alınarak gelir (sto-
paj) vergisi salınmış, fon payı hesaplanıp, kaçakçılık
cezası kesil-
miştir. Afyon Vergi Mahkemesi, 10.3.1998 günlü ve
1998/23 sayılı kara-
rıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 7
nci maddesinde;
dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre
gösterilmeyen hallerde
vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu, bu sürelerin
tebliğ yapılan hal-
lerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde tebliğ
tarihini izleyen
günden başlayacağı, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun ek
7 nci madde-
sinde uzlaşmanın temin edilememesi durumunda uzlaşmanın
temin edileme-
diğine ilişkin tutanağın muhataba tebliğinden itibaren
genel hükümler
dairesinde ve yetkili vergi mahkemesinde dava
açılabileceği, bu tak-
dirde dava açma süresi bitmiş veya 15 günden az kalmış
ise bu sürenin
tutanağın tebliğinden itibaren 15 gün uzayacağı hükmüne
yer verildiği,
dosyanın incelenmesinden, vergi ve cezalara ilişkin
ihbarnamelerin ...
tarihinde tebliğ edildiği ... tarihli dilekçe ile
uzlaşma talebinde
bulunulduğu, uzlaşmanın sağlanamadığına ilişkin
tutanağın 4.2.1998 gü-
nünde davacının vekiline tebliğ edilmesine karşın 15
günlük dava açma
süresi geçirildikten sonra ... tarihinde açılan davanın
2577 sayılı
yasanın 15-1/b maddesi uyarınca süre aşımı yönünden
reddine karar ver-
miştir. Davacı, İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31
inci maddesiyle
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa ve Vergi Usul
Kanunu'na atıfta bulu-
nulduğunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 167 nci
maddesi ve Ver-
gi Usul Kanunu'nun 13 üncü maddesinde usulüne uygun
rapor ile belge-
lendirilen hastalık hallerinin süreyi uzatacağı açıkca
hükme bağlanmış
olmasına karşın ağır hastalık nedeniyle aldığı 20
günlük raporun kabul
edilmemesinin yasal olmadığını ileri sürerek kararın
bozulmasını iste-
mektedir.
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması
istenilen
kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve
kararın bozulması-
nı sağlayacak durumda görülmemiştir.
Bu nedenle, temyiz isteminin reddine karar verildi.
(MT/ES)
(DAN-DER; SAYI:100)
Karar Metni
50 seri sayılı Kurumlar Vergisi Genel Tebliği'nin II/b
bölümünün (a)
bendindeki "yatırım indirimi" ile ilgili düzenlemede ve
buna göre ya-
pılan vergilemede kanuna aykırılık bulunmamaktadır.
düzenleyici işle-
min iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı
işlemlerin iptaline
engel teşkil etmeyeceğinden, 3824 sayılı Kanunun
18.maddesine göre a-
lınan fon oranının yükseltilmesine ilişkin olup iptal
istemi reddedi-
len 95/6428 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi eki
kararın 2.maddesi-
ne, göre davacı kurum hakkında 1994 yılı beyanı
üzerinden fazladan he-
saplanan fonun kaldırılması gerektiği hk.[223]
11.3.1995 günlü ve 22224 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanan 50 seri No.
lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin II-B bölümünün "%
20 oranlı Ku-
rumlar Vergisi Matrahına Dahil Olan Kurumlar
Vergisinden Müstesna Ka-
zançlar" başlıklı (a) bendinde yeralan "Yatırım
İndirimi" ile ilgili
düzenlemeyle, 1.2.1995 günlü ve 22189 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanan
95/6428 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 2 nci
maddesinin iptali ve
söz konusu mevzuatla ilgili uygulama yönünden ihtirazi
kayıtla verilen
1994 yılı Kurumlar Vergisi Beyannamesi üzerinden
tahakkuk ettirilen
kurumlar vergisi ve geçici vergi ile fon payının
terkini ve tahsil e-
dilen tutarın iadesi istemine ilişkindir.
Dava, 50 seri sayılı Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin
II-B bö-
lümünün (a) bendinde yeralan "Yatırım İndirimi" ile
ilgili düzenleme-
nin 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun geçici 39 uncu
maddesine, 95/-
6428 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 2 nci maddesiyle
yapılan düzen-
lemenin de kanunların geriye yürümezliği ilkesine
aykırı olduğu ileri
sürülerek iptali ve söz konusu mevzuat yönünden
ihtirazi kayıtla beyan
edilip bir kısmı da ödenen kurumlar vergisi,geçici
vergi ve fonların
ret ve iadesi istemiyle açılmıştır,
5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 3946 sayılı
Kanunla de-
ğişik 25 inci maddesinde kurumlar vergisinin, bu kanuna
göre tespit o-
lunan kurum kazancından % 25 oranında alınacağı, bu
orana göre hesap-
lanan verginin, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki
kurum kazancı-
nın % 20 sinden az olamayacağı, bu hesaplamada iştirak
kazançları ile
yatırım fonları ve ortaklıklarının portföy
işletmeciliğinden doğan ka-
zançlarının dikkate alınmayacağı öngörülmüştür.50 seri
sayılı Kurumlar
Vergisi Genel Tebliğinin II/B bölümünün (a) bendinde,
yatırım indirimi
istisnasına tabi kazancın % 20 oranlı Kurumlar Vergisi
matrahına dahil
olduğu açıklanmıştır.193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'na
3946 sayılı
Kanunla eklenen geçici 39 uncu maddede ise, 1.1.1994
tarihinden önce
yatırım teşvik belgesine bağlanmış olan yatırımlar için
yapılacak har-
camalara yatırım indirimine ilişkin eski hükümlerin, bu
tarihten sonra
alınan yatırım teşvik belgesine bağlı yatırım
harcamalarına ise yatı-
rım indirimine ilişkin yeni hükümlerin uygulanacağı
belirtilmiştir.
Olayda davacı şirket, 1994 yılından önce aldığı yatırım
teşvik
belgeleri kapsamında yatırım harcamaları yapmış, 1994
yılında ... TL.
tutarında yatırım indirimi istisnasından faydalanmış ve
Kurumlar ver-
gisi beyannamesinde bu tutarı kurumlar vergisi
matrahına dahil ederek
ihtirazi kayıtla beyanda bulunmuştur. Şirket, yatırım
teşvik belgele-
rini 1994 yılından önce aldığından Gelir Vergisi
Kanununun geçici 39
uncu maddesi uyarınca, bu yatırımlarla ilgili olarak
uygulanacak oran
ve esaslar açısından anılan kanunun Ek 2 ila 6 ncı
maddelerinde yera-
lan düzenlemeler çerçevesinde yatırım indiriminden
yararlanacaktır.
Geçici 39 uncu madde ile kastedilen yatırım indiriminin
şartları, baş-
langıcı, uygulama süresi, konusu ve nispeti açısından
1994 yılından
önceki düzenlemelere tabi olunacağıdır.
Kanun hükmünün bu düzenleniş tarzından yola çıkarak
yatırım in-
dirimi miktarı üzerinden % 20 oranında asgari kurumlar
vergisi alına-
mayacağını söylemek mümkün değildir. 50 seri sayılı
Kurumlar Vergisi
Genel Tebliğinde bu konuda yapılan düzenleme Kurumlar
Vergisi Kanunu-
nun 25 inci maddesinde yer alan hükmün
tekrarlanmasından ibarettir. Bu
durumda tebliğdeki anılan düzenlemenin ve davacı
şirketin 1994 yılı
kazancıyla ilgili olarak 1995 yılında verdiği
beyannamede yatırım in-
dirimine tabi tutarı % 20 oranlı kurumlar vergisi
matrahına dahil et-
mesi sonucu yapılan vergilemenin kanuna aykırılığından
söz edilemez.
Tahakkuk eden Kurumlar Vergisi esas alınarak hesaplanan
geçici vergi,
Kurumlar Vergisi Kanununun mükerrer 40 ıncı maddesine;
fon payının da
% 7 lik orana isabet eden kısmı, 3824 sayılı Kanunun 18
inci maddesine
ve bu hükme dayanılarak çıkarılan 92/3900 Bakanlar
Kurulu Kararı'na
uygun bulunmaktadır.
3824 sayılı Kanunun"Gelir ve Kurumlar Vergileri
Üzerinden Alı-
nan Fonların Birleştirilmesine İlişkin Hükümler"
başlıklı "Altıncı Bö-
lümü" nde yeralan 18 inci maddesi hükmüyle tanınan
yetkiye dayanılarak
çıkarılan ve 1.2.1995 tarih ve 22189 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan
95/6428 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi eki Karar'la
gelir ve ku-
rumlar vergisi mükellefleri ile sorumluları tarafından
gelir ve kurum-
lar vergisinden ayrı olarak ödenecek fon payı nispeti %
10 olarak tes-
pit edilmiş ve kararın 2 nci maddesiyle bu oranın, 1994
takvim yılı
gelirlerine ilişkin olarak verilen beyannameler
üzerinden hesaplanan
vergiler hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir. Genel
ve düzenleyici
nitelikteki bu işlemin iptali istemiyle açılan bir
dava, Danıştay 10
uncu Dairesinin 4.2.1997 günlü ve ... sayılı kararıyla
reddedilmiştir.
Bu karar henüz kanun yolları tüketilmek suretiyle
kesinleşmiş değil-
dir. Konunun ve dava ile korunmak istenen yararın
niteliği nedeniyle,
davacı şirketin söz konusu kararın 2 nci maddesinin
iptaline ilişkin
istemi hakkında ayrıca karar verilmesine gerek
görülmemiştir.
Ancak, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7
nci mad-
desinin 4 üncü fıkrasında, düzenleyici işlemin iptal
edilmemiş olması
bu düzenlemeye dayalı işlemlerin iptaline engel teşkil
etmeyeceği ön-
görüldüğünden, ihtirazi kayıtla beyan edilen matrah
esas alınarak ta-
hakkuk ettirilen kurumlar vergisi üzerinden % 10
oranına göre hesap-
lanan fonla ilgili iddiaların incelenmesine bir engel
bulunmamaktadır.
Fonlar nitelikleri itibariyle "mali yükümlülükler"
kapsamında-
dır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin
konulmasına,
değiştirilmesine veya kaldırılmasına ilişkin
düzenleyici işlemlerin
yayımlandığı ve ancak bu tarihten itibaren hukuki
sonuçlar doğurabile-
ceği vergi hukukunun genel ilkelerindendir. Buna göre
olayda tahakkuk
eden vergi üzerinden hesaplanacak fon payını % 10'a
yükselten Bakanlar
Kurulu Kararının 1.2.1995 tarihinde yürürlüğe girmesi
nedeniyle bu ta-
rihten önceki dönemlere uygulanması mümkün
bulunmadığından uyuşmazlık
konusu dönemde fon payının % 7 olarak uygulanması
gerekmektedir.
Bu nedenle, davanın 50 seri sayılı Kurumlar Vergisi
Genel Teb-
liğinin II/B bölümünün (a) bendindeki "Yatırım
İndirimi" ile ilgili
düzenlemenin iptal istemi ve ihtirazi kayda konu
kurumlar vergisi, ge-
çici vergi ile hesaplanan fonun % 7 oranına isabet eden
kısmına iliş-
kin iddialar yönünden reddine, karar verildi. (MT/ES)
(DAN-DER; SAYI:94)
Karar Metni
Tebliğ evrakında, tebliğin muhatabı ile birlikte
tebliği yapan görev-
linin kimlik bilgilerinin de bulunmasının zorunlu
olduğu, bu şekilde
yapılmayan tebliğin geçerli kabul edilemeyeceği
hk.[224]
1991 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu saptanan
matrah farkı üze-
rinden davacı adına re'sen gelir vergisi ve geçici
vergi salınmış, ka-
çakçılık cezası kesilmiştir. İstanbul 8. Vergi
Mahkemesinin 16.6.1995
günlü ve 1995/1035 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü
Kanunu'nun 7/1 inci maddesinde, dava açma süresinin
özel kanunlarında
ayrı gösterilmeyen hallerde vergi mahkemelerinde otuz
gün olduğunun
belirtildiği, olayda davaya konu vergi ihbarnamelerinin
davacının bi-
linen adresinde 19.1.1994 tarihinde tebliğ edilmesine
karşın, en geç
18.2.1994 tarihine kadar açılması gereken davanın
süresinden sonra
21.2.1994 tarihinde kayda giren dilekçeyle açıldığının
anlaşıldığı
gerekçesiyle, davanın süreaşımı nedeniyle reddine karar
verilmiştir.
Davacı, 19.1.1994 tarihinde düzenlenen ihbarnamelerin
kendisine
20.1.1994 gününde tebliğ edildiğini ve davanın
süresinde açıldığını i-
leri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 93 üncü maddesinde,
tahakkuk
fişinden gayri, vergilendirme ile ilgili olup, hüküm
ifade eden bilu-
mum vesikalar ve yazıların adresleri bilinen gerçek ve
tüzel kişilere
posta vasıtasiyle ilmühaberli taahhütlü olarak tebliğ
edileceği, şu
kadar ki ilgilinin kabul etmesi şartiyle tebliğin daire
veya komisyon-
da yapılmasının caiz olduğu açıklanmış, aynı Kanun'un
102 nci madde-
sinde de, tebliğ olunacak evrakı muhtevi zarfın posta
idaresince muha-
tabına verileceği ve keyfiyetin muhatap ile posta
memuru tarafından
taahhüt ilmühaberine tarih ve imza konulmak suretiyle
tespit olunaca-
ğı, 107 nci maddesinde ise, Maliye Bakanlığının
tebliğleri posta yeri-
ne memur vasıtasıyla da yaptırtmaya yetkili olduğu, bu
madde hükmünün
uygulanmasında da bu kısımdaki tebliğ esaslarına
uyulacağı belirtil-
miştir.
Vergilendirme ile ilgili olup hüküm ifade eden
vesikaların ve
yazıların, bu arada doğal olarak da ihbarnamelerin
tebliğinin nasıl
yapılacağını düzenleyen yukarıdaki tebliğ usullerinin
hepsinde ortak
olan koşulun, tebliğ evrakının teslimi esnasında tebliğ
yapılan muha-
tap ile tebliği yapan memurun, tebliğ evrakını birlikte
tarih koyup
imzalamaları olduğu, ancak bu koşula uygun düzenlenen
tebliğ evrakının
hüküm ifade edeceği anlaşılmaktadır. Yasanın öngördüğü
koşulları taşı-
mayan bir tebliğ evrakındaki tarihe itibar edilmesi
mümkün olmayıp bu
durumda söz konusu evraktaki tarih yerine ilgilisinin
belirttiği ta-
rihin, gerçek tebliğ tarihi olarak dikkate alınması ve
sürelerle ilgi-
li değerlendirmelerde bu tarihe itibar edilmesi
gerekmektedir.
Olayda davacı adına re'sen yapılan tarhiyata ilişkin
olarak sa-
yılı vergi/ceza ihbarnamelerinin, davacının bilinen
adresinde tebliği-
ne ait tebliğ alındısında teslim tarihi olarak
19.1.1994 tarihinin ya-
zılıp teslim alan kısmında ise A.Selami Yılmaz adı ve
imzasının bulun-
duğu, ancak teslim eden veya tebliği yapan kısmında ise
hiç bir isim
veya imzanın veya sicil numarasının bulunmadığı, ayrıca
tebliğin elden
yapıldığına dair bir açıklayıcı bilginin de yer
almadığı görülmekte-
dir. Bu durumda söz konusu tebliğin, kanunun aradığı
koşullara uygun
yapılmadığı anlaşıldığından, dava süresinin
hesaplanmasında bu tarih
yerine davacının dilekçesinde gösterdiği tarihinin
dikkate alınması
halinde davanın 2577 sayılı Kanun'da öngörülen esaslara
uygun olarak
süresinde açıldığı belirlenmektedir.
Bu nedenle, davacı temyiz isteminin kabulü ile İstanbul
8.Vergi
Mahkemesinin 16.6.1995 günlü ve 1995/1035 sayılı
kararının, bozulması-
na karar verildi. (MT/ES)
(DAN-DER; SAYI:93)
Karar Metni
Doğal afet gibi kişilerin iradeleri ile
değiştiremeyecekleri veya ön-
leyemeyecekleri durumlarda, mücbir sebep halinin
gözönünde bulundurul-
ması ve mücbir sebebin ortadan kalkmasından sonraki
makul sürede açı-
lan davaların esasının incelenerek karara bağlanması
gerekeceği hk.[225]
1994 yılında müstahsilden yaptığı zirai ürün alımları
için vergi tev-
kifatı yapmadığı,bu alımları gerçeği yansıtmayan
faturalarla belgele-
diği belirtilerek düzenlenen inceleme raporuna göre
davacı adına gelir
(stopaj) vergisi salınmış, kaçakçılık cezası
kesilmiştir. Afyon Vergi
Mahkemesi 20.10.1995 günlü ve 1995/157 sayılı
kararıyla, dosyanın in-
celenmesinden, vergi ve ceza ihbarnamesinin 10.9.1995
tarihinde tebliğ
edilmesine karşın otuz günlük dava açma süresi
geçirildikten sonra
18.10.1995 tarihinde verilen dilekçe ile dava
açıldığının anlaşıldığı,
İdari Yargılama Usulü Kanununda deprem ve benzeri
afetler nedeniyle
dava açma süresinin duracağına ilişkin bir hüküm
bulunmadığı, bu du-
rumda 30.9.1995 tarihinde Dinar'daki depremin dava açma
süresini dur-
durmayacağı gerekçesiyla davanın süreaşımı yönünden
reddine karar ver-
miştir. Davacı Vekili, deprem gibi olağanüstü bir
durumda Vergi Usul
Kanununda öngörülen mücbir sebeplerin dikkate alınarak
dava açma süre-
sinin durduğunun kabulü gerektiğini ileri sürerek
kararın bozulmasını
istemektedir.
Afyon-Dinar'da ikamet eden davacının vergi ve ceza
ihbarnamesi-
ni 11.9.1995 tarihinde tebellüğ ettiği, 11.10.1995 günü
açılması gere-
ken davanın 18.10.1995 günü açıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı 1.10.1995
günü Dinar'da meydana gelen deprem nedeniyle davanın
süresinde açılma-
dığını, mücbir sebebe rağmen davanın süreaşımı
noktasından reddinde i-
sabet bulunmadığını iddia etmektedir.
İdari davalarda dava açma süresi, idari eylem ve
işlemlerin sü-
ratle istikrarını sağlamak için kamu yararı amacıyla
öngörülmüş ve ka-
nunlarda yer almıştır. Kanunda her yönüyle ve kesin
olarak belirtilen
dava açma süresinin, ancak kanunda gösterilen hallerde
duracağı, kesi-
leceği veya uzayabileceği kabul edilmektedir. Bu husus,
Danıştay'ın
8.12.1944 günlü ve E:1941-1, K:1944-138 sayılı İçtihadı
birleştirme
Kararında, "Kanunun tayin ettiği müddetleri kıyas ve
istidlal yolu ile
ve hakimin içtihatları ile tezyid ve tenkise imkan
olamayacağı ve bu
kabil müddetlerin kat'ı ve tadili hususunun ancak
kanunun müsaadesine
mütevakkuf bulunduğu hukuken kabul edilmiş bir
kaidedir. Kanunda gös-
terilen müstesna hallerden başka hakimin kanunen tayin
edilen müddet-
leri tezyid ve tenkis edemeyeceği" denilmek suretiyle
ifade edilmiş-
tir. Bununla beraber Danıştay'ın, kanunda öngörülmemiş
olmasına rağ-
men, çok ağır maddi ve hukuki engellerin varlığı
halinde, dava süresi-
nin uzayacağını veya işlemeyeceğini kabul suretiyle,
kanunda öngörülen
süreden sonra açılmış davaların esası hakkında kararlar
verdiği de gö-
rülmektedir. Sürenin son gününün rastladığı 27 Mayıs
1960 günü yapılan
devrim harekatı nedeniyle resmi daireler kapalı
olduğundan, ertesi gün
yapılan başvurunun süresinde olduğunu kabul eden
Beşinci Dairesinin
7.3.1961 günlü ve E:1960/947, K:1961/608 sayılı kararı
ile " görülen
lüzum üzerine" yapılan emeklilik işlemlerinde yargı
mercilerine baş-
vurmayı engelleyen 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun
39 uncu madde-
sinin b bendinin Anayasa Mahkemesince iptali üzerine bu
bende göre te-
sis edilmiş emeklilik işlemleri hakkında, bu karar
üzerine,ancak ka-
nunda öngörülen süreden sonra açılan davaların esasının
incelenebile-
ceğini öngören yine Beşinci Dairesinin 20.4.1965 günlü
ve E:1963/2020,
K:1965/934 sayılı kararı bu görüşün örneklerini teşkil
etmektedir.
Bayram öncesi ve sonralarında memurlara topluca verilen
idari izinle-
rin, kamuoyuna resmi tatil gibi intikal
ettirilmesinin,ilgililerin sü-
re hesabında yanılmalarına neden olduğu gerekçesiyle
resmi tatilden
hemen sonra açılan davanın süresinde olduğunu kabul
eden Dördüncü Dai-
renin 15.11.1993 günlü ve E:1993/754, K:1993/5242
sayılı kararı da bu
konuya yeni bir örnek olarak gösterilebilir.
Danıştay kararlarında, kanunlarda belirtilmediği halde,
hukuki
ve fiili engellerin dava süresini uzatan veya
işlemesini durduran se-
bepler olarak kabul edilmesiyle, "mücbir sebep" lerin
dava açma süre-
sinin işlemesini etkileyeceği görüşü kuvvet
kazanmaktadır. Özellikle
doğal afet gibi, kişilerin iradeleriyle
değiştiremeyecekleri veya ön-
leyemeyecekleri durumlarda mücbir sebep halinin nazara
alınmayarak da-
va açma süresinin işlediğini kabul etmenin haklı bir
nedeni olamaz.
Davacının ikamet etmekte bulunduğu Dinar'da 1.10.1995
günü saat
17.57 de Richter ölçeğine göre, 5.9 şiddetinde bir
deprem olduğu, sar-
sıntıların bu tarihten 15 gün kadar önce başlayıp
depremden sonra da
bir süre devam ettiği bilinmektedir. Depremin ölüm ve
yaralanmalara
neden olduğu çok sayıda binanın yıkıldığı, kalanının da
oturalamaz ha-
le geldiği, halkın uzun süre çadırlarda yaşamak zorunda
kaldığı, ba-
sında yer alan haberlerden görülmektedir. Depremden
sonra yörede yaşa-
yanların tamamına yakınının can derdine düştüğü ve
yaşam savaşı ver-
dikleri, kişilerin normal zamanlarda yapabildikleri
işlerin hiçbirini
yapamayacak bir ortamda bulundukları anlaşılmaktadır.
Bu şartlar al-
tında, normal süresinden 7 gün sonra açılan davanın,
mücbir sebebin
ortadan kalkmasından sonra makul sürede yargı yerine
başvurulduğu göz-
önünde tutularak, esası incelenerek sonuçlandırılmak
yerine süreaşımı
noktasından reddedilmesinde isabet görülmemiştir.
Bu nedenle Afyon Vergi Mahkemesinin 20.10.1995 günlü ve
1995/
157 sayılı kararının bozulmasına karar verildi. (MT/ES)
(DAN-DER; SAYI:92)
Karar Metni
Başkasının borçlarından dolayı malları haczedilen
kişinin açtığı dava
sonunda haciz işleminin iptaline karar verilmesi
halinde bu iptal ka-
rarının yerine getirilmesinde herhangi bir süre söz
konusu olmamakla
birlikte, ilgilinin idareye başvurarak kararın yerine
getirilmesini
istemesi durumunda, bu başvuruya verilen olumsuz cevap
üzerine 30 gün-
lük dava açma süresi içinde dava açılabilir.[226]
Davacıya ait menkul mallar bir başkasının vergi
borcundan dolayı hac-
zedilmiştir. Bu haciz işlemine karşı açılan davada
mahkemece haciz ip-
taline karar verilmiş, bu karar Danıştay'ın temyiz ve
karar düzeltme
incelemelerinden geçerek kesinleşmiştir. Davacı haciz
işleminin ipta-
line ilişkin karar üzerine idareye başvurarak zararının
tazminini is-
temiş, altmış günlük sürede cevap verilmemesi üzerine
idarenin iptal
edilen işlemi nedeniyle doğduğunu iddia ettiği
153.663.440 lira zara-
rının tazminine karar verilmesi dileğiyle dava
açmıştır. İstanbul 2.
Vergi Mahkemesi 18.1.1994 günlü ve E:1993/1576,
K:1994/78 sayılı kara-
rıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 11
ve 12.maddeleri
uyarınca davacının tam yargı davasına konu idari işleme
karşı açtığı
davanın vergi davası niteliğinde olduğu, tam yargı
davası açmadan önce
davacının idareye başvuru hakkı olmadığı, haciz
işleminin iptaline
ilişkin kararın düzeltilmesi isteminin reddi yolundaki
kararın davacı-
ya tebliğinden itibaren otuz günlük dava açma süresi
geçirildikten
sonra açılan davanın reddi gerekeceği, ayrıca 2577
sayılı İdari Yargı-
lama Usulü Kanununun 28.maddesinin 3.fıkrası gereğince
de yine karar
düzeltme kararının idareye tebliğinden itibaren en geç
altmış gün için
de idarenin karar gereği işlem tesis etmek zorunda
bulunduğu, davacını
bu sürenin bitiminden sonra otuz gün içinde de davayı
açmamış olduğu
gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar
vermiştir. Da-
vacı, İdari Yargılama Usulü Kanununun 11.maddesi
uyarınca idareye baş-
vuru haklarının bulunduğunu, zira burada vergi, resim
ve harca itira-
zın söz konusu olmadığını, idareye başvuru süresi
dikkate alındığında
da davanın süresinde açılmış olduğunu ileri sürmekte,
kararın bozulma-
sını istemektedir.
2577 sayılı İdariYargılama Usulü Kanununun "Kararların
Sonuçları" baş-
lıklı 28.maddesinin 1.fıkrasında haciz veya ihtiyatı
haciz uygulamala-
rı ile ilgili vergi davalarında vergi mahkemelerince
verilen kararlar
hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece
işlem tesis e-
dileceği, 3.fıkrasında ise Danıştay Bölge İdare
Mahkemeleri, idare ve
vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis
edilmeyen veya eylemde
bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili
idari mahkeme-
de maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği
öngörülmüştür.
Dosyadaki dava dilekçesinde bir başka şahsın
borçlarından dolayı hak-
sız yere davacıya ait malların haczedildiği, bu haciz
işlemine karşı
açılan davada mahkemece işlemin iptaline karar
verildiği ve bu kararın
Danıştay'ın temyiz ve karar düzeltme incelemelerinden
geçerek kesin-
leştiği belirtilmiştir. Davacı, mahkemenin bu kararı
gereğince idareye
başvurarak zararının tazminini istemiştir. Nitekim
22.2.1993 tarihli
ihtarnamede de bu husus belirtilmiş ve kesinleşen vergi
mahkemesi ka-
rarı uyarınca yapılan haciz işleminin iptal edildiği
haksız ve hukuka
aykırı olarak haczedilen malların aynen iadesi,
olmadığı takdirde o
günkü değerlerinin ödenmesi talep edilmiştir. Bu
durumda davacının
idareye yaptığı bu başvuru anılan Kanunun 11.maddesinde
düzenlenen il-
gililer tarafından idari dava açılmadan önce idari
işlemin kaldırılma-
sı geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem
tesisi için yapı-
lan bir başvuru niteliği taşımamaktadır. Buradaki
başvuru, mahkemenin
kararının yerine getirilmesi istemiyle yapılmış bir
başvuru niteliğin-
de olup, buna ilişkin düzenleme 28.maddenin
3.fıkrasında yer almıştır.
İdarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu ve bu
kararları ye-
rine getirmede gecikmemeleri gerektiği Anayasa'nın
138.maddesinde de
ifade edilmiştir. İdare, aleyhine verilen iptal ve
tazminat hükümleri-
ni kendiliğinden yerine getirmek zorundadır. İdarenin
mahkeme kararla-
rını yerine getirmekten kaçınması ne "idari işlem" ne
de "idari eylem"
olarak nitelendirilemeyeceğinden bu sebeple açılacak
tazminat davala-
rında idari işlem ve eylemlere ilişkin olarak kanunda
yer alan süreye
ilişkin hükümlerin uygulanması mümkün görülmemektedir.
İdarenin mahke-
me kararlarını yerine getirmekten kaçınması veya icrada
gecikmesi yo-
lundaki davranışı süregelen bir tutumu ifade ettiğinden
ve mahkeme ka-
rarı zamanın geçmesi ile önemini ve etkisini
kaybetmeyeceğinden, bu
halin doğurduğu zararların talep ve dava edilmesini bir
süreyle sınır-
lamakta mümkün değildir.
Mahkemelerin iptal kararlarının yerine getirilmesi için
mevzuatımızda
herhangi bir süre öngörülmemiştir. İptal kararı
düzeltme veya yargıla-
manın yenilenmesi yolu ile kaldırılıncaya kadar, kanuni
hakikati ifade
ettiğinden ve hatta kanunun da üstünde bir kuvvete
sahip olduğundan ne
zaman olursa olsun idarece mutlaka uygulanması ve
hukuka aykırılığın
giderilmesi gerekir. Bu itibarla, iptal kararının
yerine getirilmemesi
hali ne kadar uzun süre devan ederse etsin bunun idare
tarafından ye-
rine getirilmesi sorumluluğu sona ermez.
Bununla beraber, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 7.madde-
sinde, dava açmasüresi, özel kanunlarda ayrı süre
gösterilmeyen haller
de Danıştay'da ve İdare Mahkemelerinde altmış ve vergi
mahkemelerinde
otuzç gün olduğu belirtilmiştir. Kuşkusuz 28.maddenin
üçüncü fıkrası
uyarınca yargı kararına göre işlem tesis etmeyen veya
eylemde bulunma-
yan idare aleyhine açılacak maddi ve manevi tazminat
davaları da bu
sürede açılmak gerekir. Önemli olan husus, bu konuda
dava süresinin ne
zaman işlemeye başlayacağıdır. 7.maddenin ikinci
fıkrasının a bendinde
bu sürenin, genel olarak, yazılı bildirimin yapıldığı
tarihi izleyen
günden başlayacağı ifade edilmiştir. Yargı kararına
göre işlem tesis
etmeyen veya eylemde bulunmayan idareye tazminat
talebiyle yapılacak
başvuru bu sürenin hesabına esas olabilir. Dava süresi,
bu başvurunun
reddi ya da isteğin reddedilmiş sayılmasını
gerektirecek idare davra-
nışından itibaren hesaplanabilir. Bu çözüm İdari
Yargılama Usulü Kanu-
nunun dava süresi ve başlangıcını düzenleyen
hükümlerindeki anlayışa
da uygun düşmektedir.
Olayda başkasının borçlarından dolayı davacıya ait
mallar haczedilmiş
olup, bu haciz işlemine karşı açılan davada haciz
işleminin iptaline
karar verilmiştir. Yukarıda da değinildiği üzere bu
iptal kararının
yerine getirilmesinde herhangi bir süre söz konusu
değildir. İdare bu
kararı er ya da geç yerine getirmek zorundadır. Eğer
ilgili idareye
başvurarak kararın yerine getirilmesini ve bu nedenle
doğan zararının
tazminini istemişse, bu başvuru tarihi dava süresinin
hesabına esas
olabilir. İdarenin bu başvuruya olumsuz cevap vermesi
halinde, dava
süresi bu bildirimin ilgilisine tebliği tarihinden
itibaren başlaya-
caktır. İdare altmış günlük sürede bir cevap vermez,
işlem de tesis
etmezse başvuru reddedilmiş sayılacağından, altmış
günün bittiği ta-
rihten itibaren dava açma süresi içinde dava
açılabilecektir. Davacı-
nın zararının tazminini içeren ihtarname 10.3.1993 de
idarece tebellüğ
edilmiş, altmış günlük sürede cevap verilmemesi üzerine
otuz gün için-
de dava açılmıştır. Bu bakımdan davanın süresinde
açıldığı anlaşıldı-
ğından aksi yöndeki mahkeme kararı isabetli
görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüyle Vergi
Mahkemesi kararı-
nın bozulmasına karar verildi.
(DAN-DER; SAYI:91) (MT/ES)
Karar Metni
Usulüne uygun yazılı bildirim bulunmamasına rağmen
işlemin varlığının haricen öğrenilmesi üzerine açılan davanın incelenmesine
engel bulunmadığı hk.[227]
Ortağı bulunduğu anonim şirketin vergi borcu nedeniyle
taşınmaz malla-
rına uygulanan hacizlere karşı dava açıldığı
anlaşılmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun
7.maddesinde, dava açma
süresinin yazılı bildirim tarihinden itibaren
işleyeceği açıklanmış-
tır. Bu hükme göre idari dava açma süresine başlangıç
olacak yazılı
bildirimin yetkili mahamlarca ve karar ve işlemler
açıklanması sure-
tiyle yapılması gereklidir. İdari Yargılama Usulü
Kanununun 3.madde-
sindeki, dava dilekçelerine dava konusu kararın aslının
veya onaylı
örneğinin ekleneceğine ilişkin hükümde bu görüşü
doğrulamaktadır.
Bu durumda, yükümlünün hak ve menfaatini ilgilendiren
bir idari işlem
tesis edildiğini yetkili makamlarca yapılan yazılı
bildirim dışında
başka yollarla öğrenmiş olması üzerine açtığı davada,
usulüne uygun
bir tebligat yapılmadıkça dava süresi işlemeye
başlamayacağı gibi bit-
tiğinden de söz edilemiyeceğinden davanın süreaşımı
yönünden reddinde
yasal isabet yoktur.
Öte yandan, idari işlemler tesis edildikleri tarihte
hukuken var olan
geçerli bir işlem niteliğini kazanırlar. Yazılı
bildirimin amacı ilgi-
lileri işlemden haberdar etmek ve dava haklarını
kullanmalarına olanak
sağlamak olduğuna göre, usulüne uygun bir yazılı
bildirim bulunmamasın
rağmen işlemin varlığının haricen öğrenilmesi üzerine
açılan davanın
incelenmesine bir engel bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, uyuşmazlığın esası, hakkında bir
karar verilmek
üzere Vergi Mahkemesi kararının bozulmasına karar
verildi.
(DAN-DER, SAYI:82-83)
(MT/YÖ)
Karar Metni
Götürü usulde gelir vergisine tabi olan yükümlünün,
vergi dairesince
tespit olunan derecesinin düşürülmesi konusunda yaptığı
düzeltme tale-
bine altmış gün içinde cevap verilmemesiyle kurulduğu
varsayılan olum-
suz işleme karşı açılan davanın, 2577 sayılı idari
yargılama usulü ka-
nununun 11.maddesi kapsamında mütalaasıyla dava açma
süresinin bu maddedeki esaslara göre belirlenmesi gerektiği hk.[228]
Temyizin konusunu, götürü usulde gelir vergisi tabi
bulunan Yükümlünün
Vergi Dairesince tespit olunan derecesinin düşürülmesi
konusunda yap-
tığı düzeltme talebine altmış gün içinde cevap
verilmemesiyle kuruldu-
ğu varsayılan olumsuz işleme karşı açılan davayı süre
aşımından redde-
den ... Vergi Mahkemesinin 18.6.1984 günlü ve 1984/202
sayılı kararı
oluşturmaktadır.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 2686 sayılı Kanunun
23.maddesi ile de-
ğişmeden önceki 213.maddesinde, itiraz süresi içinde
düzeltme istemin-
de bulunanların bu isteklerinin reddolunması halinde,
düzeltme talebi-
nin itiraz yerine geçmesi kabul edilmiş, 124.maddesinde
de itiraz sü-
resi geçtikten sonra düzeltme isteyenlerin, isteklerin
reddi üzerine
şikayet yoluyla Maliye Bakanlığına başvurabilecekleri
öngörülmüşken,
2576 sayılı Yasa ile Vergi Mahkemelerinin göreve
başladıkları tarihten
sonra görevleri sona eren İtiraz Komisyonu ile Temyiz
Komisyonunda uy-
gulanacak yargılama usullerine ilişkin kurallar yerine
aynı tarih iti-
bariyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu
hükümlerinin uygulan-
ması söz konusu olduğundan değiştirilmesi gerekmiştir.
Bu amaçla yasa yapıcı, 2686 sayılı Kanunun vergi
mahkemelerinin göreve
başladığı tarihte yürürlüğe girmesini öngördüğü
23.maddesiyle itiraz
süresi içinde düzeltme yoluna başvurulmasını
düzenleyen, Vergi Usul
Kanununun 123.maddesinin 4 ve 5.fıkralarını madde
Özetinden çıkarmış
ve hem aynı maddeyi hem de 124.maddeyi yeniden
düzenlemiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun uyuşmazlık
konusu olayı
ilgilendiren 11.maddesinin ilk fıkrasında, ilgililer
tarafından idari
dava açılmadan önce idari işlemin kaldırılması,
değiştirilmesi veya
yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam
yoksa işlemi yap-
mış olan makamdan idari dava açma süresi içinde
istenebileceği ve bu
başvurunun, işlemeye başlamış olan idari dava açma
süresini durduraca-
ğı kabul edilmiş, sonraki fıkralarında ise, başvuruya
altmış gün için-
de cevap verilmediği takdirde isteğin reddedilmiş
sayılacağı, isteğin
reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava
açma süresinin
yeniden başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş
sürenin de hesa-
ba katılacağı belirtildikten sonra bu kuralın, vergi
hatalarının dü-
zeltmesi istemleri ile ilgili hallerde uygulanabileceği
hükme bağlan-
mıştır.
Bu düzeltmeler Vergi Usul Kanununun 123.maddesinin 2686
sayılı Kanun
ile değişmeden önceki Özetinde yer alan dört ve beşinci
fıkraların,
aynı maddede muhafaza edilmesine gerek kalmadığını
göstermektedir.
Bu duruma göre haklarında vergilendirme ile ilgili
idari işlem yapılan
yükümlüler bu idari işlemlere ilişkin belgelerin
kendilerine tebliği
üzerine doğrudan doğruya vergi mahkemelerinde dava
açabilecekleri gi-
bi, vergi hatasının varlığını ileri sürerek düzeltme
yoluna da başvura
bileceklerdir. Bu başvuru dava açma süresi içinde
yapılmışsa, işlemeye
başlayan dava açma süresini durduracaktır.
Vergi hatalarının genel olarak, vergiye ilişkin
hesaplarda veya vergi-
lendirmede yapılan hatalar nedeniyle fazla veya eksik
vergi alınması
veya istenmesi olduğu Vergi Usul Kanununun
116.maddesinde belirtilmiş
ve izleyen maddelerinde de hesap hatalarıyla
vergilendirme hataları
tanımlanmaya çalışılmışsa da, vergilendirme işleminde
yükümlüye göre
yapıldığı varsayılan bu tür bir hatanın varlığı ancak,
vergi dairesi
müdürlüğü veya açılan dava üzerine mahkemelerde
saptanabileceğinden,
vergi mahkemesinde dava açma süresi içinde hata
yapıldığı inancıyla
idareye başvuran yükümlülerin isteklerinin reddi veya
reddedilmiş sa-
yılması halinde açacakları davalarda, vergilendirme
işleminin incelen-
mesi gerekmektedir. Bu nedenle, idareye dava açma
süresi içinde yapı-
lan başvuru konusunun vergilendirme hatasını oluşturup
oluşturmadığı
araştırılamıyacağı gibi 2577 sayılı Kanunun
11.maddesiyle bu tür baş-
vuruların dava açma süresini durduracağı kesin olarak
öngörüldüğünden
başvuru konusunun sürenin durmasını etkilemesi de söz
konusu değildir.
Olayda, yükümlü 193 sayılır Gelir Vergisi Kanununun
46.maddesi uyarın-
ca vergi dairesince belirlenen dereceye göre yapılan,
temyiz safhasın-
da tebliğ tarihinin 3.4.1984 olduğunda tartışma ve
dosyada yer alan
vergi karnesinin ilgili sahife fotokopisiyle temyiz ve
savunma dilek-
çeleri muhteviyatı karşısında tereddüt kalmayan
tahakkuk işlemi üzeri-
ne 9.4.1984 tarihinde Vergi Dairesine verilen dilekçe
ile tespit olu-
nan söz konusu götürü derecenin düşürülmesi ve fazla
alınan verginin
reddedilmesi hususunda düzeltme talebinde bulunmuş
olduğundan, dava
açma süresi 2577 sayılı Kanunun yukarıda hükmü yazılı
11.maddesinin
ilk fıkrası uyarınca durmuştur.
Vergi Dairesi altmış geçtiği halde bu başvuruya cevap
vermediğinden
isteğin reddedilmiş sayıldığı noktasından hareketle
15.6.1984 tarihin-
de kayda giren dilekçe ile dava açılmıştır.
Düzeltme istemine ilişkin dilekçenin verildiği tarihe
kadar işleyen
sürenin, bu isteğin reddedilmiş sayıldığı altmış günlük
sürenin son
gününden itibaren davanın açıldığı 15.6.1984 tarihine
kadar geçen sü-
reye eklenmesi 2577 sayılı Kanunun 11/3.maddesi hükmü
gereği olduğun-
dan ve bu sürelerin toplamı da 30 günlük dava açma
süresini geçmediğin
den süre aşımından bahisle davayı reddeden Vergi
Mahkemesi kararında
isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle esas
hakkında karar
verilmek üzere ... Vergi Mahkemesi kararının
bozulmasına karar veril-
di.
AZLIK OYU:
2577 sayılı Yasanın 10 ve 11.maddelerinde idari
makamların sukütü ve
üst makamlara başvurma başlıkları altında yapılmış
düzenlemelerin, ver
giye ilişkin davalarda dikkate alınabilmesi ancak
"vergi hatalarının
düzeltilmesine" ilişkin uyuşmazlıklarda söz konusu
olabilir.
Yükümlünün başlangıçtan bu yana dermeyan ettiği
iddiaların V.U.K.nunda
yer alan vergi hatalarıyla herhangi bir ilişkisi
olmadığı, özel durumu
itibariyle daha alt bir dereceye girmesi gerektiği gibi
tamamen tahak-
kuka ilişkin bulunduğu aşikardır.
Bu durumda, gerek vergi dairesine gerekse Bakanlığa
yapılan başvurular
la, süresi içinde açılmamış bir dava hakkının yeniden
ihyası söz konu-
su olamıyacağı cihetle, çoğunluk kararına karşıyım.
XX- Vergi Usul Kanununun 377.maddesinin birinci
fıkrasında; mükellef-
lerin ve kendilerine vergi cezaları kesilenlerin tarh
edilen vergiler-
le kesilen cezalara karşı vergi mahkemesinde dava
açabilecekleri, aynı
Kanununun 378.maddesinde ise, vergi mahkemesinde dava
açabilmek için
verginin tarh edilmesi cezanın kesilmesi tevkif yoluyla
alınan vergi-
lerde istihkak sahiplerine ödemenin yapılmış olması
gereği öngörülmüş-
tür.
Bu hükümlerle herhangi ayrı ayrı idari dava konusu
teşkil edebilecek
bir dizi idari işlemden oluşan vergilendirme süresinde
dava konusu ya-
pılabilecek olan tahakkuk işlemine takaddüm eden bütün
idari işlemler
vergi hukukunda idari yargıyerlerine götürülebilme ve
dava edilebilme
yönünden ön işlem halinde getirilmiştir. Bütün bunların
sonucu olarak
vergi mahkemesinde idari dava konusu olabilecek işlem
ancak ve ancak,
tarh edilen vergi ve cezadır. Tarh edilen vergi ve
kesilen ceza hakkın
da dava yoluna gidebilecek olanlar mükellefler, ceza
kesilenler ve Ka-
nunun açıkça cevap verdiği hallerde vergi
sorumlularıdır.
İdari Yargılama Usulü Kanununun dava açma süresini
belirleyen 7.madde-
sinin 2/b bendinde vergi, resim ve harçlar ile benzeri
mali yükümlerin
ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklarda
süre başlangıç-
ların belirlenirken vergi hukukunun yukarıda sözü
edilen hükümlerle
düzenlenen özellikleri gözönünde tutularak, Vergi Usul
Kanununa para-
lel düzenlemeler yapılmış ve vergilendirmede ne gibi
işlemlerin hangi
süreler içinde dava konusu yapılabileceği
düzenlenmiştir. Vergilendir-
me işleminin idari dava konusu yapılması ile ilgili
hükümlerin dar bir
istisnasını Vergi Usul Kanununun Üçüncü bölümünde yer
alan 116-126.mad
delerinde ve Danıştay Kanununun 24.maddesinin
1.bendinde düzenlenen
düzeltme yolu teşkil etmektedir. Buna göre de vergi
mükellefleri ve
ceza kesilenler temel dava yolu olan vergi mahkemesine
dava açabilme
yolunun yanında düzeltme konularıyla sınırlı olmak
üzere önce vergi
dairesine ve nihai mercii olarak da şikayet merciine
müracaatla, bura-
nın tesis edeceği idari işlem aleyhine Danıştay'da
iptal davası açıla-
bilir.
Vergilendirme de dava yolunu düzenleyen bu hükümler ve
bu konuda istik
rar kazanmış idari ve yargısal yorumlar ortada iken,
vergi dairesinin
menfi cevabı üzerine şikayet merciine başvurarak
düzeltme yolunu tamam
lamadan vergi dairesinin ara işlemi üzerine dava
yolunun açılması Ka-
nuna ve istikrarlı uygulamaya aykırıdır.
Yukarıda yazılı sebeplerden temyiz isteminin kabul
edilerek Vergi Mah-
kemesi kararının bozulması ve dosyanın İdari Yargılama
Usulü Kanununun
14.maddesinin 3/b ve 15.maddesinin 1/e bendi ile Vergi
Usul Kanununun
124.maddesine göre şikayet mercii olan Maliye
Bakanlığına tevdi gere-
keceğinden kararın gerekçesine karşıyım.
(DAN-DER; SAYI:64-65)
Karar Metni
Tebligat, muhatap yerine tebligatı kabule yetkili
kişilere yapılmamışsa tebliğ edilecek evrak muhataba ulaştığı an tebligat
yapılmış sayılacağından, yeterli araştırma ve inceleme yapılmadan kime
tebliğ edildiği anlaşılamayan tebliğ alındısındaki tarih esas alınarak
davanın süreaşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde hukuka uygunluk
görülmediği hk.[229]
Temyiz Eden : ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf : Malmüdürlüğü
İstemin Özeti : Davacı tarafından 4731 sayılı yasadan
yararlanmak amacıyla yapılan başvurunun reddine ilişkin 28.2.2003 gün ve 262
sayılı işlemin iptali ile yasadan yararlandırılmasına karar verilmesi
istemiyle açılan davayı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7'nci
maddesinin 1'inci fıkrasında, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı
süre gösterilmeyen h
Yeni Sayfa 1
belediyelerin "imar", "ımar" ve "imar
hukuku", "ımar hukuku", "kaçak yapı", imar planı", "arazi ve arsa düzenlemesi",
"imar para
cezaları", "imar kirliliği suçları", "idare hukuku", "idari yargılama usulü" ve
her türlü imar sorunlarına çözüm getirecek olan "imar hukukcusu" ve "ımar
hukukçusu".
imar hukukçusu
Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.
Yayınlanma:: 2007-10-08 (2029 okuma)
[ Geri Dön ]
|
|
|
|