Kararın Özeti
Usulüne uygun yapılmamış bir yazılı bildirime dayanılarak davanın süre aşımı
nedeniyle reddinde hukuka uygunluk bulunmadığı hk.[11]
Davacı, adına düzenlenen ödeme emirlerine karşı dava açmış ve ihbarnamelerin
usulüne uygun tebliğ edilmediğini iddia etmiştir.
Davayı inceleyen ... Vergi Mahkemesi, ... günlü, 1995/92 sayılı kararıyla; ödeme
emirlerinin yükümlünün adresinde aynı çatı altında oturan eşi ... imzasına ...
tarihinde tebliğ edildiği, davanın, dava açma süresi geçirildikten sonra ...
tarihinde açıldığı, yükümlünün 1989 yılında boşandığı eşine yapılan tebligatın
geçerli olmadığını ileri sürmesi üzerine getirtilen vergi ve ceza ihbarnamesi
tebliğ alındılarının incelenmesinden, ihbarnamelerin yükümlünün bilinen
adresinde
... gününde eşi ... imzasına tebliğ edildiğinin anlaşıldığı, bu durumda
yükümlünün boşandığı eşi ile aynı çatı altında oturmadığını kanıtlayamadığı,
aynı çatı altında oturduğu kişiye yapılan tebligattan haberdar olmamasının da
düşünülemeyeceği gerekçesiyle davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir.
Yükümlünün temyiz istemini inceleyen Danıştay Onbirinci Dairesi, ... günlü,
1996/128 sayılı kararıyla; Vergi Usul Kanununun 100 ve 101 inci maddelerinin
birlikte değerlendirilmesinden bilinen adresin birden çok olması halinde en son
bildirilen adresin veya bu makamca tespit edilen adresin esas alınacağı, söz
konusu olayda ihbarnameler ile ödeme emirlerinin tebliğ edildiği adres ile
ihbarname ve takdir komisyonu kararında yazılı adresin farklı olduğu, dava
dilekçesinde bildirilen adrese ise davalı idare savunması ile mahkeme kararının
tebliğ edildiği, birden fazla bilinen adresi olan yükümlüye ihbarname ve ödeme
emri tebligatının geçerli bir şekilde yapıldığından söz edebilmek için tebligat
yapılan adresin idareye en son bildirilmiş veya usulune uygun bir şekilde tesbit
edilmiş adres olması gerektiği, idarece bu yönde yapılmış bir tesbit
bulunmadığı, mahkemece de bu hususun araştırılmadığı gerekçesiyle kararı bozmuş,
vergi idaresinin karar düzeltme istemini reddetmiştir.
Bozma kararına uymayan ... Vergi Mahkemesi, ... günlü ve 1997/247 sayılı
kararıyla ilk kararında ısrar etmiştir.
Direnme kararı yükümlü tarafından temyiz edilmiş ve 1989 yılında boşandığı eşi
ile birlikte oturmadığını, tebligatlardan tesadüfen haber olduğunu ve buna göre
süresinde dava açıldığını ileri sürerek bozulmasını istemiştir.
Davacı adına düzenlenen ödeme emirlerine karşı açılan davayı süre aşımı
nedeniyle reddeden vergi mahkemesi ısrar kararı temyiz edilmiştir.
Davacı adına düzenlenen ödeme emirlerinin ... adresinde, "aynı çatı altında
oturan eşi Ayfer Kul" imzasına ... tarihinde tebliğ edildiği ve ... tarihinde
mahkeme kaydına giren dilekçe ile dava açıldığı anlaşılmaktadır.
Dava dilekçesine ekli ... Asliye Hukuk Mahkemesinin, ... günlü ve 1989/550
sayılı ilamından, davacı ve ...'un 1989 yılında boşanmış oldukları
görülmektedir. Ödeme emrinin tebliğ edildiği tarih itibarıyla davacı ve Ayfer
Kul'un boşanmış oldukları ve aynı çatı altında yaşadıklarına dair de herhangi
bir tespit bulunmadığı anlaşılmaktadır.
2577 sayılı Yasanın 7 nci maddesinde dava açma sürelerine yer verilmiş ve bu
sürelerin başlaması yazılı bildirimin usule uygun olarak yapılmış olmasına
bağlanmıştır. Ödeme emrine ait yazılı bildirimin Vergi Usul Kanununun 100 üncü
ve 101 inci maddeleri gereğince yükümlünün bilinen en son adresinde yapılması
gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden; takdir komisyonu kararları ve ihbarnamelerde yükümlüye
ait adresin, ... şeklinde yazıldığı ancak, ihbarnamelerin ve ödeme emirlerinin
... adresinde, idarenin savunması ile kararın ise dava dilekçesinde bildirilen
... adresinde tebliğ edildiği belirlenmektedir. Bu durumda davacının birden
fazla bilinen adresi olduğu anlaşılmaktadır. Ödeme emirlerine ilişkin tebliğin
geçerli kabul edilebilmesi için tebligat yapılan adresin, Vergi Usul Kanununun
100 üncü ve 101 inci maddeleri uyarınca idareye en son bildirilmiş veya idarece
usulüne uygun bir şekilde saptanmış ve tebligata elverişli adres olması
gerekmektedir.
Herhangi bir kanıt bulunmadığı halde, davacının boşandığı da sabit, eski eşine
ait ikametgah adresinde ikamet ettiği yaklaşımıyla verilen, davanın süre aşımı
nedeniyle reddi yolundaki ısrar kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Bu nedenle temyiz isteminin kabulüne, ... Vergi Mahkemesinin ... günlü, 1997/247
sayılı kararının bozulmasına, karar verildi.
Kararın Özeti
İdari yargılama hukukunda dava açma sürelerinin kamu düzeniyle ilgili olduğu ve
hak düşürücü süre niteliği taşıdığı, ancak yasada öngörülen hallerde uzayacağı,
duracağı ve kesileceği, vergi mahkemesinde 30 günlük dava açma süresi
geçirildikten sonra açılan davanın süre aşımı yönünden reddi gerektiği hk.[12]
2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 103 üncü maddesinin ikinci fıkrası
uyarınca, eğlence vergisi hasılatının % 10'unun İzmir Veremle Savaş Derneğine
ödenmesi istemiyle dernek tarafından 26.10.1990 gününde yapılan başvuruya cevap
verilmemek suretiyle kurulan olumsuz işleme karşı ... tarihinde açılan dava,
İzmir 3.İdare Mahkemesince reddedilmiştir.
Davacının temyiz başvurusu, Danıştay Dokuzuncu Dairesince incelenmiş ve karar;
2576 sayılı Yasanın 6 ncı maddesinin (a) fıkrası uyarınca, eğlence vergisi
hasılatından Veremle Savaş Derneğine pay ayırılmasının, 2464 sayılı Belediye
Gelirleri Kanununda yer alması nedeniyle, sosyal amaçlı yardımlara ilişkin
uyuşmazlıkların çözümünün vergi mahkemesinin görevine girdiği, bu nedenle
dosyanın vergi mahkemesine gönderilmesi gerektiğinden söz edilerek bozulmuş ve
bu karar uyarınca dosya, vergi mahkemesine gönderilmiştir.
Davayı inceleyen İzmir 3.vergi Mahkemesi, ... günlü ve ... sayılı kararıyla;
Danıştay Dokuzuncu Dairesince davanın görüm ve çözümünün vergi mahkemesine ait
olduğuna karar verildiğinden, mahkemelerince görev uyuşmazlığının devam
ettirilmesinin mümkün olmadığı, dava açma sürelerinin, 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 7 nci ve 8 inci maddelerinde düzenlendiği, olayda,
eğlence vergisi payının ödenmesi için davalı idareye 26.10.1990 tarihinde
başvurulduğu, 2577 sayılı Yasanın 10 uncu maddesi uyarınca 60 gün içinde cevap
verilmediğinden, bu sürenin bittiği ... tarihinde isteğin reddedilmiş sayıldığı,
yasadan dolayı kurulmuş sayılan olumsuz işleme karşı, vergi mahkemelerinde dava
açılması halinde geçerli olan 30 günlük dava açma süresinin ... tarihinde sona
ereceği, ... tarihinde açılan davanın süre aşımı
nedeniyle reddi gerektiği ancak, davanın konusunun, vergi, resim, harç ve
benzeri mali yükümlülükle veya bunlara ait zam ve cezalarla ilgili olmadığı,
vergi hasılatından kesilecek payın davacı derneğe ödenmesiyle ilgili bulunduğu,
nitekim, davacı tarafından da, davanın çözümünün, idare mahkemesinin görevine
girdiği düşüncesiyle bu mahkemelerde geçerli olan 60 günlük dava açma süresi
içinde ve ... tarihinde dava açıldığı, idare mahkemesince verilen kararın,
Danıştay Dokuzuncu Dairesi tarafından görev yönünden bozulması üzerine dosyanın
mahkemelerine intikal ettiği, davanın çözümünün idare veya vergi mahkemesinden
hangisinin görevine gireceği hususunun mahkemeler arasında dahi değişik
yorumlandığı, davanın görüm ve çözümünün hangi mahkemenin görevine girdiğinin
davacı tarafından tespitin çok zor olduğu, bu yüzden davacının idare
mahkemesinde dava açmasından dolayı kusurlu görülemeyeceği, her ikisi de idari
yargı mercii olan idare ve vergi mahkemelerinde dava açma sürelerinin farklı
düzenlenmesinden kaynaklanan bu durumun, davacı aleyhine yorumlanarak idare
mahkemesinde süresi içinde açılan davanın, Danıştay kararıyla görevlendirilen
vergi mahkemesinde süre aşımından reddinin, genel hukuk kuralları, hakkaniyet ve
adalet prensiplerine ters düşeceği, kendi kusuru dışında yargı mercilerinin
farklı görüşleri nedeniyle dava açma hakkının engellenmesi sonucunu doğuracağı,
her ne kadar, idare mahkemesince görev yönünden reddedilen ve işlemin
tebliğinden itibaren 31 ila 60 ıncı gün arasında açılmış olan ve vergi
mahkemesinin görevindeki her dava için bu mahkemelerde açılacak davanın süre
aşımından reddi gerekmekte ve aksi görüşle bu davaların süresinde kabulü
halinde, vergi mahkemesinde dava açma süresini geçiren bazı kişilerce süresi
geçen vergi davalarının idare mahkemesinde açılabileceği ancak, bunun açıkça
vergi mahkemesinin görevinde olmasına rağmen idare mahkemesinde açılan davalarla
sınırlı tutulması gerektiği, bu nedenle, idare mahkemesinde görev yönünden
reddedilerek vergi mahkemesine gelen dava dosyalarının yukarıdaki açıklamalar
doğrultusunda titizlikle incelenmesi ve davanın süresinde olup olmadığına,
olayın gelişimine göre karar verilmesinin hakkaniyet gereği olduğu, aksi halde,
idare mahkemesinde dava açan herkesin, dava açma süresi 60 gün olmasına karşın,
mahkemece davanın görev yönünden reddi ile dosyanın vergi mahkemesine
gönderilmesi olasılığını düşünerek, vergi
mahkemeleri için belirlenen 30 günlük dava açma süresini esas alarak dava açması
gibi hukuki dayanağı olmayan güvensiz bir durumun ortaya çıkacağı, bu
açıklamalar karşısında davanın süresinde açıldığının kabulü gerektiği, 2464
sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 103 üncü maddesinin 2 nci fıkrası uyarınca,
belediyelerin eğlence vergisi hasılatının % 10'unu verem savaşına ayıracakları,
kendi sınırları içinde, veremle savaş derneği teşkilatı varsa bu payı yardım
olarak adı geçen derneğe verecekleri hüküm altına alınarak belediyelerin bu
konuda yükümlü kılındıkları, teşkilat tabirinin, bir amacı gerçekleştirmek üzere
olşuturulan kuruluşu ifade ettiği, veremle savaş dispanserleri, veremle savaş
amacını gerçekleştirmek ve uygulamak üzere oluşturulmuş hastane, sanatoryum,
provantoryum, aeryum ve BCG kampanyası ile gezici röntgen, verem tarama ekipleri
gibi kuruluşlardan biri olduğu, İzmir Veremle Savaş Derneği Ana Tüzüğünün, 4. ve
5 inci maddelerinde amacın, görev ve çalışma esaslarının gösterildiği, ayrıca
tüzükte, derneğin şubesi olmadığının belirtildiği, bu durumda, derneğin amaç ve
görevleri kapsamında yardım yaptığı tüm kuruluşların, derneğin teşkilatı olarak
kabul edilmesi gerektiği, sözü edilen maddede, dernek veya şube sözcüğünün
değil, teşkilat sözcüğünün kullanıldığı, kaldı ki Veremle
Savaş Derneğinin amacının çok sayıda büro açmak ve gelirlerini bu yolda tüketmek
olmadığı, faaliyetlerin yürütüldüğü ve uygulandığı teşkilatların sayısını,
etkinliğini ve diğer faaliyetlerini artırmak olduğu, derneğin faaliyet alanının
İzmir il sınırlarını kapsadığı, ilçe belediyelerinin büyükşehir belediyelerinden
ayrı olarak kurulmuş olmasının, davacı derneğin görev alanının sınırlarını
etkilemeyeceği, Bornova Belediyesi sınırları içinde veremle savaş amacına hizmet
veren Verem Savaş Dispanseri de bulunduğundan, eğlence vergisi hasılatından
ayrılacak % 10 oranındaki payın davacı derneğe ödenmesinin yasa gereği olduğu
gerekçesiyle işlemin iptaline karar vermiştir.
... Belediye Başkanlığının temyiz başvurusunu inceleyen Danıştay Dokuzuncu
Dairesi, ... günlü ve ... sayılı kararıyla; 2577 sayılı Yasanın 7 nci maddesinin
1 inci bendinde, vergi mahkemelerinde dava açma süresinin 30 gün olduğunun hükme
bağlandığı, vergi mahkemesince çözümlenmesi gereken davanın esastan
incelenebilmesi için davanın, işlemin tebliğ tarihini izleyen günden başlayarak
30 günlük süre içinde açılması gerektiği, bu koşulun, sadece doğrudan vergi
mahkemesinde açılan davalar için geçerli olmadığı, idare mahkemesinde açılmakla
beraber görev ve yetki yönünden reddedilerek görevli ve yetkili vergi
mahkemesine gönderilen davalar için de geçerli olduğu, idari eylem ve işlemlerin
sürat ve istikrarını sağlamak amacıyla ve kamu yararı için
müesseseleştirilmiş olan dava açma süresinin, "hak düşürücü" nitelik taşıdığı,
ancak kanunda gösterilen hallerde duracağı, kesileceği veya uzayabileceği, zımni
ret işlemi üzerine ... tarihinden itibaren 30 günlük dava açma süresi
geçirildikten sonra ve ... tarihinde idare mahkemesinde açılan davanın, görev ve
yetki yönünden reddi ile vergi mahkemesine gönderilmesi üzerine, mahkemece süre
aşımından reddi gerekirken, yazılı gerekçeyle esasın incelenmesinde yasal isabet
bulunmadığı gerekçesiyle, kararı bozmuştur.
Bozma kararına uymayan ... Vergi Mahkemesi, 9.5.1996 günlü ve ... sayılı kararı
ile ilk kararında direnmiştir.
Israr kararı, Bornova Belediye Başkanlığınca temyiz edilmiş, dava konusu edilen
işlemin hukuka uygun olduğu ileri sürülerek bozulması istenmiştir.
2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 103 üncü maddesinin 2 nci fıkrası
uyarınca eğlence vergisi hasılatının % 10'unun derneklerine ödenmesi istemiyle
davacı derneğin yaptığı başvuruya cevap verilmemek suretiyle kurulan olumsuz
işleme karşı açılan davayı inceleyen ve işlemi iptal eden vergi mahkemesi ısrar
kararı Bornova Belediye Başkanlığı tarafından temyiz edilmiştir.
İzmir Veremle Savaş Derneği, 2464 sayılı Yasanın 103 üncü maddesinin 2 nci
fıkrası uyarınca, eğlence vergisi hasılatının başvuru tarihinden itibaren 10 yıl
geriye dönük olarak ödenmesi istemiyle ilgili belediye başkanlığına 26.10.1990
tarihinde yaptığı başvuruya 2577 sayılı Yasanın 10 uncu maddesinin 2 nci
fıkrasında öngörülen 60 günlük sürede yanıt verilmemek suretiyle kurulan olumsuz
işleme karşı 8.2.1991 tarihinde idare mahkemesinde dava açmıştır.
İdare mahkemesince esas incelemesi yapılarak davanın reddine
karar verilmişse de, anılan kararı temyizen inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi
tarafından kararın görev yönünden bozulması üzerine bozma kararına uyan idare
mahkemesi dosyayı vergi mahkemesine göndermiş, İzmir 3.vergi Mahkemesi görev
uyuşmazlığı yaratmayarak davayı süresinde kabul etmiş ve esası inceleyerek
işlemi iptal etmiştir. Yargılamanın bu gelişimi karşısında davanın görüm ve
çözüm yerinin yeniden tartışılmasına olanak bulunmamaktadır.
İdari yargılama hukukunda dava açma sürelerinin kamu düzeniyle ilgili olduğu ve
hak düşürücü süre niteliği taşıdığı ancak, yasada öngörülen hallerde uzayacağı,
duracağı ve kesileceği gözönüne alındığında, 26.12.1990 gününde kurulmuş sayılan
dava konusu olumsuz işleme karşı davanın en geç 24.1.1991 tarihinde açılması
zorunlu olduğu halde bu süre geçirildikten sonra ve 18.2.1991 tarihinde açılan
davanın süre aşımı nedeniyle reddi gerekirken, davanın esası incelenerek verilen
ısrar kararında yasaya uygunluk görülmemiştir.
Bu nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, ... Vergi Mahkemesinin ... günlü ve
... sayılı ısrar kararının bozulmasına, karar verildi.
Kararın Özeti
Yargı kararı idari bir işlem sayılamayacağından, 1473 yılında yayımlanan
yönetmelik hükmünün iptali istemiyle 1995 yılında açılan davada süre aşımı
bulunduğu hk.[13]
... Giriş Gümrük Müdürlüğünde yükümlü kurum adına tescil edilen gümrük giriş
beyannamesi kapsamı eşya nedeniyle yapılan ek katma değer vergisi tahakkukunun
kesinleştiğinden bahisle 1615 sayılı Gümrük Kanununun 146 ncı maddesinin 2 nci
fıkrası uyarınca gümrük para cezası kesilmiştir.
Davacı, hem gümrük para cezasının kaldırılması hem de Gümrük Yönetmeliğinin ceza
kararlarına karşı, işlemin tesis edildiği yerdeki yetkili asliye ceza mahkemesi
nezdinde itiraz edilebileceği yolundaki 442 nci maddesi ve izleyen maddelerinin
iptali istemiyle vergi mahkemesinde dava açmıştır.
Dilekçede, 1615 sayılı Kanunun 158 inci maddesinin Anayasa aykırı olduğu ileri
sürülerek konunun Anayasa Mahkemesine gönderilmesi istenmiştir.
Mahkemece; davanın görev yönünden reddine, dosyanın Danıştay'a gönderilmesine
karar verilmiştir.
Davayı inceleyen Danıştay Yedinci Dairesi 11.4.1996 gün ve 1996/1472 sayılı
kararıyla; 1615 sayılı Gümrük Kanununun 158 inci, Gümrük Yönetmeliğinin 442 nci
maddesi ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7 nci maddesinin 1 ve 4
üncü fıkraları uyarınca, ilanı gereken düzenleyici işlemlere karşı ilan
tarihlerini izleyen günden itibaren (60) gün içinde dava açılabileceği gibi bu
işlemlerin uygulanması halinde de, işlemlerin bildirim tarihinden itibaren aynı
süre içinde düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine
birden dava açılabileceği, gümrük para cezalarına karşı ise gümrük işleminin
yapıldığı yerdeki yetkili asliye ceza mahkemesi nezdinde itiraz edilebileceği
sonucuna ulaşıldığı, olayda, düzenleyici işlem olan Gümrük Yönetmeliğinin,
davacı hakkında, 23.10.1995 tarih ve 318 sayılı para cezası kesilmesine ilişkin
bireysel işlem ile uygulanmış bulunduğu, söz konusu para cezasının, Gümrük
Yönetmeliğinin davacı tarafından iptali istenen 442 nci maddesi ve takip eden
maddeleriyle ilgili olmadığı, Gümrük Kanununun 146 ncı maddesinin 2 nci
fıkrasına dayandığı, bu nedenle, Gümrük Yönetmeliğinin 442 nci maddesi ve
izleyen maddelerinin davacı hakkında uygulandığından söz edilemeyeceği, öte
yandan, Gümrük Yönetmeliğinin, gümrük para cezasına dayanak olan maddelerinin
iptaline yönelik bir istem bulunmadığı gibi söz konusu cezaya ilişkin
uyuşmazlığı çözümleme görevinin de, yukarıda değinilen hükümlere göre adli yargı
yerine ait bulunduğu, bu itibarla, para cezasına yönelik
uyuşmazlığın idari yargı yerinde incelenmesinin mümkün olmadığı, yönetmeliğin
davacı hakkında para cezası kesilmesine ilişkin bireysel işlem ile uygulanması,
bu işlemin davaya konu 442 nci madde ve devamındaki kurallara dayanmaması, bu
maddelerin uygulanmasına yönelik herhangi bir işlem bulunmaması ve Gümrük
Kanununun 146 ncı maddesinin ikinci fıkrasına dayanılarak tesis edilen para
cezası kararından kaynaklanan uyuşmazlığı çözümleme görevinin adli yargı yerine
ait bulunması nedeniyle, olayda, Gümrük Yönetmeliğinin davacı hakkında idari
davaya konu olabilecek bir işlem ile uygulandığından söz etmenin mümkün
olmadığı, 3.2.1973 gün ve 14437 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan
Yönetmelik hükmüne karşı 7.12.1995 tarihinde açılan davada, 2577 sayılı Kanunun
7 nci maddesinin 1 ve 4 üncü bentlerinde öngörülen (60) günlük dava açma
süresinin geçirilmesi nedeniyle süre aşımı bulunduğu, bu durumda, Gümrük
Kanununun 158 inci maddesinin Anayasaya aykırılığı iddiasının da incelenmesinin
mümkün olmadığı gerekçesiyle, 2577 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin 1 inci
fıkrasının (a) bendi uyarınca, davanın gümrük para cezasına karşı açılan kısmını
görev yönünden; aynı maddenin (b) bendi uyarınca Gümrük Yönetmeliğinin 442 nci
maddesi ve izleyen maddelerinin iptaline yönelik kısmını ise süre aşımı
nedeniyle reddetmiştir.
Karar, yükümlü kurum tarafından, gümrük para cezalarına karşı yetkili mahkemenin
Gümrük Yönetmeliği ile tayininin hukuka aykırı olduğu, vergi uyuşmazlıklarında
dava süresi 30 gün olmasına rağmen, gümrük vergisine bağlı para cezalarına
yapılacak itirazların, Gümrük Kanununun 158 inci maddesinde, 15 gün ile
sınırlandırılmasının Anayasanın 13 üncü maddesine aykırılık teşkil ettiği ileri
sürülerek bozulması istenmiştir.
Dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi Kararın özet bölümünde yazılı Danıştay
Yedinci Dairesinin 1996/1472 sayılı Kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle
Kurulumuzca da uygun bulunmuş ve temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar
Kararın bozulmasını gerektirecek durumda görülmemiştir.
Bu nedenlerle, temyiz isteminin reddine, karar verildi. (DAN-DER; SAYI:94)
Kararın Özeti
1- İmar planında okul sahasına ayrılan ve üzerinde ilkokul binası bu-
lunan arsanın davacı tarafından tasarrufuna olanak kalmadığından emlak
vergisinin 1/10 unun tahsili gerekirken tamamının tahsili hukuka aykı-
rı olduğu,
2- İşlemin dava konusu yapılan bölümleri hakkında hüküm kurulmamış olmasının
bozma nedeni olduğu hk.[14]
Mülkiyeti yükümlü kuruma ait olmakla beraber imar planında okula ayrı-
lan ve 1960 yılından bu yana üzerinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı
İlkokul bulunan arsa nedeniyle, 1984-1985 yılları için tahakkuk etti-
rilen arsa vergisi ile 1985 yılına ilişkin temizleme ve aydınlatma
harcı ve yükümlü kurum adına kayıtlı Ferizli, Arifiye ve Söğütlü kan-
tarları nedeniyle 1984-1985 yılları için tahakkuk ettirilen bina ver-
gisi, ödeme emri ile istenmiş ve 15.2.1989 gününde ödenmiştir.
Tahsil olunan 1984-1985 yılları bina vergisi, 1984-1985 yılları
arsa vergisi ve 1985 yılı temizleme ve aydınlatma harcının iadesi is-
temiyle yapılan düzeltme ve şikayet başvurusunun reddi yolundaki işle-
me karşı dava açılmıştır.
Davayı inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesinin kararıyla dava-
nın süre aşımı noktasından reddi yolundaki kararının Danıştay Vergi
Dava Daireleri Genel Kurulunun K:1992/466 sayılı kararıyla bu tür da-
valarda İdari Yargılama Usulü Kanununun 10 ve 11 inci maddelerinin uy-
gulanmayacağı, dava açma süresinin, aynı Yasanın 7 nci maddesine göre
saptanması gerekeceği belirtilerek bozulması üzerine davayı yeniden
inceleyen aynı Daire 16.2.1994 gün ve K:1994/961 sayılı kararıyla;
1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 13 üncü maddesinde arazi vergisini
arazinin maliki, varsa intifa hakkı sahibi, her ikisi de yoksa araziye
malik gibi tasarruf edenlerin ödemesinin öngörüldüğü, ara kararı ile
yükümlü şirketten uyuşmazlık konusu arsa ve bu arsa üzerinde bulunan
okul binasının tapuda kimin adına kayıtlı olduğunun sorulduğu, verilen
yanıtta uyuşmazlık konusu taşınmazların tapuda davacı adına kayıtlı
olduğunun bildirildiği, bu durumda 1319 sayılı Yasanın 13 üncü madde-
sine göre söz konusu arsaya ait olup yükümlü tarafından ödenen emlak
vergisinin iade edilemeyeceği yolundaki Maliye Bakanlığı işleminde i-
sabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Yükümlü kurum; arsa vergisiyle ilgili olarak Danıştay Dokuzuncu
Dairesinin sayılı kararında arsanın tasarrufunun kısıtlı olduğu kabul
edilerek, 1993 Ocak dönemi Emlak Vergisinin 9/10'unun iadesine karar
verildiğini, ödeme emri ile istenen ve ödenen bina vergisinin 1984 yı-
lı için 21.900.- lira, 1985 yılı için 2.850.- lira olduğunu, zirai is-
tihsalde kullanılan Ferizli, Arifiye ve Söğütlü kantarlarının emlak
vergisinden bağışık olduğunu, bu binaların vergisi ile ilgili iddiala-
rının karşılanmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.
Yükümlünün, tasarrufunun kısıtlı olduğunu ileri sürdüğü arsa-
sından dolayı adına 1984-1985 yılları için tahakkuk ettirilen emlak
vergisi ile 1985 yılına ilişkin temizleme ve aydınlatma harcı ve mül-
kiyeti yükümlüye ait Ferizli, Arifiye ve Söğütlü kantar binalarına i-
lişkin 1984-1985 yılları için tahakkuk ettirilen emlak vergisinin tah-
sili amacıyla düzenlenen ödeme emrinın tebliği üzerine yapılan ödeme-
den sonra söz konusu vergiler ve harcın yasaya aykırı tahsil edildiği
ileri sürülerek geri verilmesi istemiyle yapılan başvurunun reddi yo-
lundaki işleme karşı açılan davayı reddeden Danıştay Dokuzuncu Daire
kararı temyiz edilmiştir.
1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun değişik 30 uncu maddesinin
dördüncü fıkrasında, kanunlar veya kamu düzeni koyan diğer mevzuatla
tasarrufu kısıtlanan bina, arsa ve arazinin vergisinin, kısıtlamanın
devam ettiği sürece 1/10 oranında tahsil olunması kurala bağlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; üzerinde ilkokul binası bulunan arsa-
nın, imar planında okul sahası olarak ayrıldığı, söz konusu arsanın ü-
zerine 1960 yılında ilkokul binası yapıldığı, Sakarya Defterdarlığı
Gelir Müdürlüğünün 20.7.1993 tarihli yazısında da, okulun Milli Eğitim
Bakanlığına bağlı resmi bir okul olduğu belirtilmiştir.
Bu durumda, imar planında okul sahasına ayrılan ve üzerinde
ilkokul binası bulunan arsanın davacı tarafından tasarrufuna olanak
kalmadığından, 1319 sayılı Yasanın 30 uncu maddesi uyarınca emlak ver-
gisinin 1/10'unun tahsili gerekirken tamamının tahsil edilmesi hukuka
uygun bulunmamaktadır. Verginin iade isteminin reddinde isabet yoktur.
Diğer taraftan kantar binaları nedeniyle 1984-1985 yıllarına ilişkin
olarak tahsil edilen emlak vergisi de davaya konu yapılmış olmasına
karşın, davanın bu kısmı yönünden herhangi bir hüküm verilmediği dosya
ve kararın incelenmesinden anlaşılmaktadır.
1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 4 üncü maddesinin (h) fık-
rasında, kiraya verilmemek üzere ve zirai istihsalde kullanılmak şar-
tıyla makina ve alet depoları, zahire ambarları, samanlıklar, araba-
lıklar, ağıllar, ahırlar, kümesler, kurutma mahalleri, böcekhaneler,
serler (seralar) ve benzeri binalarla işçi ve bekçi bina, kulübe ve
barakalarının emlak vergisinden daimi olarak muaf olduğu hükme bağlan-
mıştır. Maddede sayılan binaların emlak vergisi bağışıklığından yarar-
landırılabilmesi için kiraya verilmemesi ve tarımsal üretimde kulla-
nılmaları yeterli görülmüştür.
Mülkiyeti davacıya ait kantar binalarının tarımsal üretimde
kullanıldığında da kuşku bulunmadığından işlemin, kantar binaları ne-
deniyle ödenen 1984-1985 yıllarına ait bina vergisinin iadesi istemi-
nin reddine ilişkin kısmı hakkında hüküm verilmemiş olması da bozma
nedenidir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüne 994/961 sayılı
kararının bozulmasına yeniden verilecek kararda karşılanacağından yar-
gılama giderine ilişkin hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına karar
verildi.
X - K A R Ş I O Y
Genel bütçeye, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere ait
vergi, resim, harç ve benzeri yükümlerin tarh, tahakkuk, tahsil işlem-
lerinden ve bunlarla ilgili zam ve cezalardan doğan uyuşmazlıkların
çözümünde genel ilke; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununa uygun
olarak vergi mahkemesi nezdinde dava açılmasıdır.
Ancak, vergilendirme işleminden doğan anlaşmazlık, bir hukuki
ihtilaftan değil de, bir maddi hatadan ibaret bulunmakta ise, yasa ko-
yucu pahalı ve uzun olan bu dava yolundan ayrı olarak Vergi Usul Kanu-
nunun 116. ila 126 ncı maddelerinde düzenlenen ve vergi literatüründe
"Düzeltme ve Şikayet Müessesesi" denilen bir idari başvuru yolu vazet-
miştir. Bu müessesenin işleyebilmesi, başka bir deyişle, bu yola baş-
vurulabilmesi için ortada bir hukuki ihtilaftan ziyade, Vergi Usul Ka-
nununun sözü geçen maddelerinde yazılı olan "vergi hatası"nın bulunma-
sı gerekmektedir. Nitekim anılan Kanunun "Vergi Hatalarını Düzeltme"
başlığını taşıyan bu bölümünün 116 ncı maddesinde, vergi hatası; ver-
giye ilişkin hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden
haksız yere fazla veya eksik vergi istenmesi veya alınması olarak ta-
nımlanmış, aynı Kanunun 117 nci maddesinde hesap hataları, 118 inci
maddesinde ise vergilendirme hataları tek tek sayılarak belirlenmiş-
tir. Maddenin 2 No'lu bendine göre, mükellefiyette hata; açık olarak
vergiye tabi olmayan veya vergiden muaf bulunan kimselerden vergi is-
tenmesi veya alınması, 3 No'lu bendine göre, mevzuda hata ise; açık o-
larak vergi mevzuuna girmeyen veya vergiden müstesna bulunan gelir,
servet, madde, evrak ve işlemler üzerinden vergi istenmesi veya alın-
masıdır.
Olayda, yükümlü davacı tarafından ileri sürülen iddialar, yuka-
rıda açıklanan vergi hatalarından hiçbirine girmeyip; istek, hukuki
bir uyuşmazlığın çözümüne yönelik bulunduğundan, Vergi Usul Kanununun
düzeltme hükümlerine uygun olmayan bu başvurunun incelenmesine olanak
bulunmadığı ve bu nedenle dava konusu işlemde sonuç olarak isabetsiz-
lik görülmediği oyu ile karara karşıyız. (MT/ES)
(DAN-DER; SAYI:92)
Kararın Özeti
İdare ve vergi mahkemesi kararlarının yerine getirilmemesi halinde maddi ve
manevi tazminat istemiyle açılacak davanın, on yıllık zamanaşımı
na tabi olacağı ve dava açma süresinin idareye başvuru tarihine göre
hesaplanması gerekeceği hk.[15]
Kamulaştırılan taşınmazın kamulaştırma bedelinin artırılması üzerine
artırılan bedel üzerinden tahakkuk ettirilen Gayrimenkul Kıymet Artış
Vergisi, Vergi Mahkemesince kaldırılmış, Karar, Danıştay Dokuzuncu Dai
resinece de onaylanmış ve kesinleşmiştir. Bu karar gereğinin idarece
yerine giterilmemesi üzerine yükümlüler 428.218 liranın yasal faizi
ile birlikte iadesini maddi tazminat davasına konu yapmışlar ve ayrıca
5 milyon lira manevi tazminata hükmolunmasını talep etmişlerdir.
Vergi Mahkemesi; Vergi Dairesi Müdürlğünce ödeme yapılmaması üzerine
altmış günlük başvuru süresini izleyen otuz gün içinde açılması gere-
ken bu davanın, söz konusu süre geçirildikten sonra ve 7.9.1988 tari-
hinde açıldığından bahisle süre aşımı noktasından davayı reddetmiştir.
Yükümlülerin temyiz başvurusunu inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi
kararıyla; idarece yargı kararlarının gereği gibi yerine getirilmesi-
nin Anayasanın 125 ve 138.maddeleriyle 2577 sayılı Yasanın 28.maddesi-
nin ilk fıkrasına göre zorunlu olduğu, 2577 sayılı Kanunun 28.maddesi-
nin (6) işaretli fıkrasında ise idarece infazda gecikilen süre için
faiz ödenmesinin kurala bağlandığı, ilgililerin idari yargı kararları-
nın infazını genel zamanaşımı süresi olan on yıl içinde isteyebilecek-
leri, bu tür davaların açılmasına süre yönünden sınırlama getirilmesi-
nin, yargı kararı ile belirlenmiş bir hakkın başka bir yoldan kaybı so
nucunu doğurabileceği, böyle bir durumun korunamayacağı gerekçesiyle
Vergi Mahkemesi kararı bozulmuştur. Bozma Kararına uymayan Vergi Mahke
mesi 2577 sayılı Yasanın 7, 10 ve 11.maddeleriyle 28.maddesi hükümleri
ne değinerek ilk kararında ısrar etmiştir.
Yargı yeri kararlarının yerine getirilmesi zorunluğunun Anayasamızdan
kaynaklandığında kuşku bulunmamaktadır. 2577 sayılı Kanunun 28.maddesi
nin (3) işaretli fıkrasında yer alan, idare ve vergi mahkemeleri karar
larına göre işlem tesis edilmeyen hallerde idare aleyhine maddi ve ma-
nevi tazminat davası açılabileceğine ilişkin kural da bu zorunluluğa
dayanmaktadır.
Kanunda, maddi ve manevi tazminat davasının hangi süreye tabi olduğuna
ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Farklı görüşler de olmakla
birlikte öğretide ve idari yargı uygulamasında, ilama bağlanmış alacak
ların on yıllık yeni zamanaşımına tabi olduğunu düzenleyen Borçlar Ka-
nununun 135.maddesinin ikinci fıkrası kuralına koşut olarak, idari yar
gılamada da bu sürenin uygulanabileceği kabul edilmektedir. Bu cümle-
den olarak, idare ve vergi mahkemelerince verilen karaların yerine ge-
tirilmemesi sebebiyle ilgililerin, on yıllık süre içinde uğradıkları
zararın tazminen ödenmesini isteyebilecekleri sonucuna varılmaktadır.
Hiç kuşkusuz böyle bir başvuru, idareyi karar gereğini yerine getirme
yükünden kurtarmayacaktır. Ancak, yargı kararının yerine getirilmemesi
nedeniyle doğan zararın giderilmesi istemiyle ilgililerce idareye baş-
vurulduğu takdirde, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 10 ve
11.maddelerinde yazılı işleyiş başlamış olacağından, tazminat davası-
nın açılabileceği süre başlangıcının bu tarihe göre saptanarak sürenin
sözü geçen kurallar ile Kanunun 7.maddesine göre hesabı gerekir.
Olayda yükümlülerin, kendilerine iadesi gereken verginin Vergi Mahkeme
si Kararı gereğince ve faizi ile ret ve iadesini aksi halde maddi ve
manevi tazminat davası açmak zorunda kalacaklarını on yıllık süre için
de idareye duyurdukları ancak, bu başvuruya yanıt verilmediği için is-
temin reddedilmiş sayıldığı tartışmasızdır. Yukarıdaki açıklamalardan
dolayı tazminat davası açma süresi ile ilgili işleyişin bu başvurudan
başlatılması ve davanın açıldığı 7.9.1988 tarihinden çok önce, 2577 sa
yılı Kanunun 7, 10 ve 11.maddelerine göre hesaplanan sürenin bittiği
anlaşılmaktadır.
Vergi Mahkemesince, İdari Yargılama Usulü Kanununun 28.maddesinde ida-
re yönünden ilamların yerine getirilmesi zorunluluğunu belirleyen alt-
mış günlük sürenin, ilgililerin başvuru süresi olarak kabulü ve izle-
yen otuz gün içinde açılmadığı görülerek davanın süreden reddedilmesi
yasaya uygun değilse de, yukarıda açıklanan nedenlerle davanın süresin
de açılmadığı saptandığından, Kararda sonucu itibariyle yasaya aykırı-
lık görülmemiştir.
Bu nedenlerle temyiz isteminin reddine karar verildi.
KARŞI OY:
T.C.Anayasasının 138.maddesinin son fıkrasında, idarenin mahkeme karar
larına "uymak zorunda" olduğu, mahkeme kararlarını hiçbir suretle de-
ğiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği be-
lirtilmektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28.maddesi
nin birinci fıkrasında, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve
vergi mahkemeleri kararlarının icaplarına göre idarenin, engeç altmış
gün içinde işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu ifa
de edilmiş ve aynı maddenin üçüncü fıkrasında da, söz konusu kararlara
göre "işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare
aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat
davası açılabilir" denilmek suretiyle bu kurala aykırı davranışın müey
yidesi gösterilmiştir.
Yargı yeri kararları, mahkemelerce davalı taraf sıfatıyla idareye teb-
liğ edilmekte olduğuna göre, bunların yerine getirilmesi için davacı-
nın ayrıca idareye başvurmasına gerek yoktur. 2577 sayılı Kanunun yuka
rıda sözü edilen 28.maddesi hükmü karşısında, İdare mahkeme kararları-
nı kendiliğinden infaz etmek, karar gereğini yerine getirmek zorunda-
dır. Danıştay ve mahkeme kararlarına göre işlem tesisi veya eylemde bu
lunulmasının 10 yıl içinde idareden istenebileceği yolunda kararda yer
alan görüşe katılmak mümkün görülmemektedir. Söz konusu 10 yıllık za-
manaşımı, ancak genel hükümler dairesinde infaz ettirilecek olan tazmi
nat ilamları için adli icra yoluna başvurma için uygulanabilir. İdari
yargı yerlerince verilmiş karar hükümlerinin yerine getirilmesi konu-
sunda, idareye başvurma yönünden kanunlarda herhangi bir süre öngörül-
mediğinden, bunların gereği idarece re'sen veya talep üzerine, er veya
geç mutlaka sağlanmalıdır. Danıştay Kararları, kararın düzeltilmesi ya
da yargılamanın yenilenmesi yolu ile kaldırılıncaya kadar, kanuni ger-
çeği ifade ettiğinden, bir idari düzenleme yada tasarrufa ve hatta ka-
nun hükmüne rağmen, ne zaman olursa olsun idarece mutlaka yerine geti-
rilmesi ve hukuka aykırılığın giderilmesi gerekir. Bu durumda Vergi
Mahkemesi ve Danıştay Kararının gereğine göre işlem ve eylem yapılması
için idareye başvurulmasına gerek ve zorunluluk olmadığından, davacı-
nın tebliğden itibaren 60 gün beklemesi ve daha sonra dava süresi için
de dava açması zorunluğu sözkonusu değildir.
Davalı idarenin, Vergi Mahkemesi ve Danıştay Kararını yerine getirmeme
tutumu, hareketsizlik halinde ortaya çıkmış, devam etmiş ve davacının
zararına neden olmuştur. Dava bu zararın tazmini dileğiyle açılmıştır.
Davada talep edilen zarar, vergi kanunlarının uygulanmasından değil,
mahkeme kararı gereğinin yerine getirilmemiş olmasından kaynaklanmış-
tır. İdarenin vergi mahkemesi ve Danıştay ilamlarını yerine getirmek-
ten imtina etmesi, ne "idari işlem" ne de " idari eylem" olduğundan,
bu sebeple açılacak tazminat davalarını 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanununun 7,10 ve 11.maddeleri kapsamında görmek mümkün değil-
dir.
İdarenin, Vergi Mahkemesi ve Danıştay İlamını infazdan kaçınması, olum
suz ve süregelen bir tutumu olduğundan ve mahkeme hükmü zamanın geçme-
si ile değer ve etkisini kaybetmeyeceğinden, bu nedenle doğan zararla-
rın talep ve dava edilmesini süre ile sınırlamak mümkün ve doğru değil
dir. Başlangıcı olmayan bir sürenin sonu da olmayacağından, 2577 sayı-
lı Kanunun 28.maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, idare aleyhine açıla
cak davalarda süre aşımı da söz konusu olmamak gerekir.
Diğer taraftan kararda ilam gereğinin yerine getirilmesi için yapılan
başvuru, sürenin hesabına esas alınmıştır. Kararda tarihi belirlenme-
yen ve idarenin susmak suretiyle işlem tesis ettiği ifade edilen bu
başvuru, 16.2.1987 günlü olup, "Kavaklıdere Emlak Vergi Dairesi Müdürü
Sn. ..."e hitaben kaleme alınmış ve bu yazıda yargı kararı uyarınca ta
rafına iadesi gereken verginin ödenmemesi halinde "hükmen ve şahsen"
tahsiline hükmedilmesi için dava açılacağı bildirilmiştir. Gerçekten
davacı, bu yazıdan sonra Asliye Hukuk Hakimliğine, ... aleyhine şahsi
sorumluluğundan söz ederek tazminat davası açmış ve bu dava, 657 sayı-
lı Kanunun 13.maddesi nedeniyle ve davalının şahsi kusurunun da sapta-
namadığı gerekçesiyle reddolunmuştur. Söz konusu başvurunun maddi ve
manevi zararının telafisi için yapılmış bir müracaat ve ayrıca "idari
davaya konu olabilecek" bir işlem veya eylemin yapılması için "idari
makamlara" yapılmış bir başvuru olarak kabulü ile süre hesabına başlan
gıç saymak esasen mümkün olmamak gerekir.
Bu nedenlerle, davada süre aşımı bulunduğunun kabulü ile temyiz istemi
nin reddinde isabet bulunmadığı, mahkeme kararının bozulması gerektiği
görüşüyle karara karşıyız.
KARŞI OY:
İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların yerine getirilmemesi
sebebiyle ilgililerin karar gereği doğan alacaklarını ve uğradıkları
zararları Borçlar Kanununun 135.maddesinin 2.fıkrasında yazılı 10 yıl-
lık zamanaşımı süresi içinde her zaman isteyebilecekleri yolundaki ço-
ğunluk kararındaki gerekçe kısmına katılıyorum.
Ancak; dava, ilgilinin idareye yapmış olduğu başvuru üzerine idarece
cevap verilmemek suretiyle istemin reddedilmiş sayılmasına dayanılarak
açılmamıştır. İlgilinin, isteğin reddedilmiş sayılması üzerine açtığı
bir dava yoktur. Böyle bir dava olmadığına göre, varsayılarak davanın
süreden reddi yolunda çoğunlukla verilen karara karşıyım.
(DAN-DER; SAYI:89)
BŞ/SE
Kararın Özeti
Vergi Usul Kanununda ayrıca öngörülmediğinden Maliye ve Gümrük Bakanlığı
işlemlerine karşı açılan davalarda İdari Yargılama Usulü Kanununun
7.maddesindeki sürenin uygulanacağı hk.[16]
Mülkiyeti yükümlü kuruma ait olmakla beraber, imar planında okula ay-
rılan arsa nedeniyle 1984-1985 takvim yılları için ödeme emri ile ta-
kip edilen arsa ve bina vergisi 15.12.1989 tarihinde ödendikten sonra
düzeltme isteminde bulunulmuştur.
Başvurusu 3.1.1990 günlü işlemle reddedilen Kurum, 12.1.1990 tarihinde
Bakanlığa şikayet dilekçesi vermiş ve altmış günlük süre içinde bir
yanıt alınamamıştır.
Bakanlık, 29.8.1990 günlü işlemiyle yazılı olarak olumsuz yanıt verdi-
ğinden, bu işlemin iptali istemiyle Danıştay Dokuzuncu Dairesinde dava
açılmıştır.
Davayı inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi bir işlemin kaldırılması,
değiştirilmesi, geri alınması istemiyle yapılan başvurular üzerine ku-
rulan işlemlerde dava açma süresinin, 2577 sayılı Yasanın 11.maddesine
göre hesabı gerektiği, Kanunun, bu maddede 10.maddede olduğu gibi sü-
resi içinde yanıt verilmediği takdirde dava açılmayan hallerde idare-
nin sonradan vereceği yanıt üzerine sürenin yeniden işlemeye başlaya-
cağını öngören bir düzenleme yapmadığı, dolayısıyla 12.1.1990 tarihin-
da yapılan başvuruya altmış günlük yanıt süresi geçtikten sonra dava
açmayan Kurumun, 29.8.1990 tarihli işleme dayanarak yeniden dava açma
hakkı kazanamayacağı, gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Kurum, bu Kararı temyiz etmiştir.
Vergi Usul Kanununun 116.maddesinde, vergiye ilişkin hesaplarda veya
vergilendirmede yapılan hatalar nedeniyle haksız yere fazla veya eksik
verg istenmesi ya da alınması, vergi hatası kabul edilmiş ve izleyen
maddelerde hataların tanımı yapıldıktan sonra hataların meydana çıka-
rılması, istem üzerine veya resen düzeltmenin nasıl yapılacağı, dü-
zeltmeye yetkili idari merci ve talebin incelenmesi hakkında düzenle-
meler yapılmıştır.
Düzeltmenin kapsamını belirleyen 125.maddede, vergi mahkemesi, bölge
idare mahkemesi ve Danıştay'dan geçmiş olan muamelelerde hata bulun-
duğu takdirde, hata hakkında bu yerlerce karar verilmemiş olmak koşu-
luyla söz konusu kararlar kesinleşmiş olsa dahi aynı hükümlere göre
düzeltilebileceği kabul edilmiş, 126.maddede ise vergi hatalarının
tarh zamanaşımı süresi dolmadan düzeltilmesi öngörüldükten sonra dü-
zeltme zamanaşımının özel hallerine yer verilmiştir.
Kanunun Altıncı Kısmının Üçüncü Bölümünde yapılan bu düzenlemelerde,
düzeltme zamanaşımı ile ilgili süre dışında, ilgililerin düzeltme ve
şikayet yollarına belli sürelerde başvurmalarını zorunlu kılan herhan-
gi bir kurala yer verilmemiştir.
Yöntemi Vergi Usul Kanununda düzenlenmiş bulunan vergi hatalarının
düzeltilmesi ile ilgili başvurularla ilgili olarak kurulan işlemlere
karşı açılacak davalarda, 2577 sayılı Kanunun 7.maddesinde öngörülen
başlatılması gerekmektedir. Olayda geliştiği gibi şikayet başvurusu
üzerine ilk defa kurulan olumsuz yanıt nedeniyle açılan davada bu iş-
lemin yeni bir işlem olduğu gözardı edilerek, İdari Yargılama Usulü
Kanununun idari makamların sükutu ve üst makamlara başvurmayı öngören
10 ve 11.maddelerinin uygulanması yerinde görülmemiştir.
Bu nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile davanın, 2577 sayılı Kanunun
11.maddesinde öngörülen süreden sonra açıldığı gerekçesiyle reddine
ilişkin Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 10.3.1992 günlü ve 1992/767 sa-
yılı Kararının bozulmasına karar verildi.
KARŞI OY:
Danıştay Dokuzuncu Dairesinin temyize konu kararının dayandığı hukuk-
sal nedenler ve gerekçe karşısında; temyiz dilekçesinde ileri sürülen
iddiaların, başvurunun kabulünü gerektirecek durumda bulunmadığı görü-
şünde olduğumuzdan, aksi yoldaki çoğunluk kararına katılmıyoruz.
(DAN-DER, SAYI:87) (MT/SE)
Kararın Özeti
İdari uyuşmazlıklarda dava açma süresinin, yazılı bildiriminin yapıldığı tarihi
izleyen günden başlayacağı hk.[17]
İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölü-
münde görev yapan ve Maden Yatakları Bilim Dalında doçentliğe yüksel-
mek isteyen davacının, 11.10.1989 tarihinde katıldığı, doçentlik bilim
sınavının eserlerinin incelenmesi aşamasında başarısız sayılmasına
ilişkin jüri kararının iptali istemiyle açmış olduğu dava, Danıştay
Sekizinci Dairesinin 1990/893 sayılı kararıyla süre aşımı nedeniyle
reddedilmiştir.
Davacı, Danıştay Sekizinci Dairesince verilen bu kararı temyiz etmekte
ve kararın bozulmasını istemektedir.
Anayasanın 125.maddesinin 1.fıkrası "İdarenin her türlü eylem ve iş-
lemlerine karşı yargı yolu açıktır." hükmünü; 3.fıkrası ise "İdari iş-
lemlere karşı açılacak davalarda süre yazılı bildirim tarihinde baş-
lar" hükmünü taşımaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7.maddesinde ise "Dava aç-
ma süresi özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay-
da ... altmış ... gündür ... Bu süreler, idari uyuşmazlıklarda; yazılı
bildirimin yapıldığı ... tarihi izleyen günden başlar..." hükmü yeral-
maktadır.
Bu hükümlerle çok açık bir biçimde düzenlendiği üzere, dava açma süre-
si, idari uyuşmazlıklarda, yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen
günden başlamaktadır.
Bu kuralın istisnaları yine 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu-
nun 7.maddesinin 3 ve 4.fıkralarında düzenlenmiş olup; bunlar da ad-
resleri belli olmayanlara özel kanunlarındaki hükümlere göre ilan yo-
luyla bildirim yapılan hallerde ve özel Kanununda aksine bir hüküm bu-
lunmadıkça son ilan tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün sonra
işlemeye başlayan süre ile, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde, ilan
tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlayan süredir.
Bu iki halde süre başlangıcı kanun hükmü ile, genel kuraldan farklı
biçimde düzenlenmiştir ki; bu düzenleme de, düzenleyici işlemlerde,
işlemin niteliğinden, diğerinde ise muhatabın adresinin bilinememesin-
den kaynaklanan özel hallerdir.
Dava konusu uyuşmazlığa gelince;
Doçentlik Sınav Yönetmeliğinineserlerin incelenmesi başlıklı 8.madde-
sinin 3.fıkrası "... jüri, adayın sunmuş olduğu bilimsel araştırma ve
yayınların yönetmeliğin 1.maddesinin (b) bendinde öngörülen "orjinal
bilimsel araştırma ve yayınlar, sanat eserleri, sanat çalışmaları" ni-
teliğinde olup olmadığına oyçokluğuyla karar verir ve bir tutanak tu-
tulur.
Bu karar jüri başkanı tarafından jüri önünde adaya sözlü olarak bildi-
rilir..." hükmünü taşımaktadır.
Danıştay Sekizinci Dairesi Doçentlik Sınav Yönetmeliğinin bu hükmünü
dikkate alarak, davacının 11.10.1989 günü doçentlik bilim sınavının
yayınların incelenmesi aşamasına girdiği, sınavda başarısız olduğunun
jüri başkanı tarafından kendisine bildirildiği, bu bildirimden itiba-
ren 60 gün içinde davanın açılmamış olduğu, bu süre geçtikten sonra i-
dareye yapılan başvuru üzerine verilen cevabın yeniden dava açma hakkı
sağlamayacağı gerekçesiyle, davayı süre yönünden reddetmiş ise de; Do-
çentlik Sınav Yönetmeliğinin 8.maddesinin 3.fıkrası hükmü ile getiri-
len düzenlemenin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 7.maddesi-
nin 3 ve 4.fıkralarında öngörülen istisnalar arasında bulunmadığı kuş-
kusuzdur.
Diğer taraftan, bir yönetmelik hükmü ile getirilen düzenlemenin Anaya-
sanın ve kanunun koyduğu bir kuralı değiştirdiğinin kabulü de mümkün
olmadığına göre, yönetmelikte yer alan bu özel duyuru biçimini, yal-
nızca yönetmelik kapsamında ve eserlerin incelenmesi aşamasını takip
eden işlemlerin yapılması ile ilgili olarak değerlendirmek zorunludur.
Açıklanan yasal durum karşısında, jüri başkanının bözlü bildirimini,
yazılı bildirim yerine geçerli saymak mümkün olmadığından, bu noktadan
hareketle, davayı süre aşımı yönünden reddetmek hukuka uygun görülme-
miştir.
Bu nedenle davacının temyiz isteminin kabulüne, Danıştay Sekizinci
Dairesince verilen kararın bozulmasına karar verildi.
Kararın Özeti
1- Düzenleyici işleme karşı dava açma süresinin geçirilmesinden sonra tarh
işlemi ile birlikte düzenleyici işlemin de dava konusu edilmesi
halinde davanın danıştay'da açılması gerektiğinden dava açma süresi
altmış gün olduğu,
2- Bakanlar Kurulunun, birden fazla kanunda ve farklı konularda tanınan
düzenleme yetkisinin tek bir kararname ile kullanmasının yasaya
aykırı olmadığı,
3- Kararnamelerde düzenlemenin hangi yasaya dayanılarak yapıldığının
gösterilmemesinin iptal nedeni olmadığı hk.[18]
Televizyon alıcı cihazı üreten kurum, üretimi nedeniyle Bakanlar Kuru-
lunun 8/2823 sayılı kararı uyarınca yüzde 10 oranında İstihsal Vergisi
ödemiştir. Bakanlar Kurulunun, 19.1.1984 günlü ve 18286 Mükerrer sayı-
lı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 84/7622
sayılı kararının 3.maddesi ile vergi oranının yüzde 20'ye çıkarılmış
olduğu görüşüyle uygulanan kaçakçılık cezalı tarhiyat ve bu tarhiya-
tın dayanağı olan 84/7622 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 3.maddesi-
nin iptali istenerek dava açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun dava açma süresini düzen-
leyen 7.maddesinin (1) işaretli fıkrasında; özel kanunlarında ayrı sü-
re gösterilmeyen hallerde dava açma süresinin Danıştay'da altmış gün
olduğu belirtilmiştir. Aynı maddenin (4) işaretli fıkrasında ise ilanı
gereken düzenleyici işlemlerde dava süresinin, ilan tarihini izleyen
günden başlaması ancak, bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililerin,
düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden
dava açabilecekleri kurala bağlanmıştır. Maddenin bu fıkrası karşısın-
da, herhangi bir düzenleyici işleme dayanılarak kurulan uygulama işle-
mi ile birlikte, düzenleyici işleme karşı aynı dilekçe ile dava açıl-
ması yasaya uygundur.
Yasa, davanın açılması gereken mahkemelere göre farklı dava açma süre-
leri öngörmüştür. İlkece, ilgililerinden vergi ve ceza istenen haller-
de davanın otuz gün içinde vergi mahkemesinde açılması gerekmektedir.
Ancak, 2577 sayılı Yasanın 7.maddesinin (4) işaretli fıkrasının tanı-
dığı olanak kullanıldığında davanın Danıştay'da açılması zorunlu oldu-
ğundan, dava süresinin altmış gün olması, aynı maddenin, (1) işaretli
fıkrası gereğidir.
Dosyadaki belgelerin incelenmesinden, vergi ve ceza ihbarnamelerinin
7.12.1988 tarihinde davacı kuruma duyurulduğu anlaşıldığından, resmi
tatil gününe rastlayan altmışıncı günü izleyen iş gününde açılan dava-
nın süresinde olduğuna oyçokluğu ile karar verildikten sonra dava in-
celendi:
Bakanlar Kurulunun 28.12.1983 tarih ve 83/7543 sayılı Kararına ek ola-
rak düzenlediği 17.1.1984 günlü ve 84/7622 sayılı Kararname Eki Kara-
rın 3.maddesinde, önceki maddeler ve Karar Eki Listelerde yazılı deği-
şik istihsal vergisi oranlarının, 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu-
na bağlı I, II, III sayılı tablolarda kayıtlı maddelerden yurt içinde
imal ve teslim edilenler için de uygulanması kabul edilmiştir. İzleyen
4.maddesinde ise, bu Karara Ekli Listede saptanmış olan vergi hadle-
rinden yüksek olmamak kaydı ile özel indirim veya muafiyet öngören ka-
rarnameler hükümleri saklı tutulmuştur.
Dava konusu Kararnamede Kararın, 188 sayılı Kanun Hükmünde Kararname-
nin 2. 1567 sayılı Kanunun değişik 1. 1651 sayılı Kanunun 19 ve 20.
474 sayılı Kanunun değişik 2.maddelerine dayanılarak yapıldığı yazılı-
dır.
Bu davada; Bakanlar Kurulunun düzenleme yetkisini yasaya uygun kulla-
nıp kullanmadığı, düzenlenen konuda yetkili olup olmadığı ve yetkisi
için öngörülen çerçeveyi aşıp aşmadığı noktalarının araştırılması zo-
runludur.
Kararnameye dayanak gösterilen 474 sayılı Kanun, 23.11.1982 günlü ve
2716 sayılı Kanunun 1.maddesiyle değişik 2.maddesinde, uzun süreli Kal
kınma Planının hedeflerini gözönünde bulundurarak Gümrük Giriş Tarife
Cetvelinin mali ve koruyucu etkisini ülke ekonomisine en uygun nitelik
te tutmak amacıyla Maliye Bakanlığının, Gümrük ve Tekel Bakanlığı ve
ilgili diğer bakanlık ve kuruluşların görüşlerini alarak önereceği ka-
rarnamelerle Gümrük Giriş Tarife Cetvelinde gösterilen Gümrük Vergisi
ve ithalde alınan diğer vergi ve resim oranlarını, ithal edilecek mad-
delere göre değiştirmeye ve tarifedeki notlardan gerekli değiştirmele-
ri yapmaya ve bu değişikliklerin uygulanmasına ilişkin usul ve şartla-
rı tesbit etmeye Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır.
Bakanlar Kurulunun bu maddeye dayanarak dahilde alınan istihsal vergi-
sini değiştirmeye yetkisi olmamakla birlikte 2447 sayılı ve 6802 sayı-
lı Gider Vergileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 25.
maddesinde, Bakanlar Kuruluna bu konuda da yetki verildiği görülmekte-
dir. Söz konusu maddede, Gider Vergileri Kanununa bağlı tablolarda ve
kanunun mahsus kısım ve bölümlerinde kayıtlı vergi nispet veya hadleri
ile tarifelerde yüzde 80'e kadar indirim yapmaya, indirilen nispet,
had veya tarifeleri kanuni seviyelerine kadar çıkartmaya ve bununla
ilgili usul ve şartları tesbite Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır.
Nitekim, 6802 sayılı Kanuna bağlı (II) sayılı Tablonun 5.pozisyonunun
(e) bendinde dahilde alınan istihsal vergisi oranı yüzde 20 iken, Ba-
kanlar Kurulunun 8/2823 sayılı Kararı ile bu oran yüzde 10'a indiril-
miş, davacı Kurum ihtilaflı dönem vergilerini bu oran üzerinden beyan
ederek ödemiştir.
Dava konusu Kararname, 474 sayılı Kanunun değişik 2.maddesi çerçevesin
de gümrük vergisi ve ithalde alınan diğer vergi ve resim oranlarını
değiştirmişse de, Kararnamenin 3.maddesi, Bakanlar Kuruluna 474 sayılı
Kanunla verilen yetkiye değil, 2447 sayılı Kanunun 25.maddesiyle veri-
len yetkiye dayandığından, özel amaç ve usul öngörmeyen bu kural uya-
rınca yürürlüğe konulan madde hükmü, Bakanlar Kurulunun, evvelce
8/2823 sayılı Kararname ile her türlü televizyon için yüzde 20'den
yüzde 10'a indirilen dahilde alınan istihsal vergisi oranıyla ilgili
iç korumadan vazgeçtiği ve vergi oranını yasal düzeye çıkardığını gös-
termektedir. 1984 yılı İthalat Rejimi Kararı ile iç üretimin Hükümetçe
öngörülen koruma düzeyinin gereği olarak yapılan bu düzenlemenin, esas
bakımından yasaya aykırı olmadığı görülmektedir.
Bakanlar Kurulunun, birden fazla Kanunda ve farklı konularda tanınan
düzenleme yetkisini bir tek kararname ile kullanmasında yasaya aykırı
bir yön bulunmadığı gibi söz konusu Kararnamelerde düzenlemenin hangi
yasaya dayanılarak yapıldığının gösterilmesi de geçerlilik koşulu de-
ğildir.
Bu nedenlerle davanın,84/7622 sayılı Kararnamenin 3.maddesinin iptali
dileğiyle açılan kısmının kabulü mümkün görülmemiştir.
Dava konusu Kararnamenin 4.maddesinde, Karara Ekli Listede saptanan
vergi hadlerinden yüksek olmamak koşuluyla özel indirim veya muafiyet
öngören Kararnameler hükümleri saklı tutulmuştur.
Gider Vergileri Kanununa bağlı II sayılı Tablonun 5.pozisyonunun (e)
bendinde yüzde 20 olarak belirlenen her türlü televizyonun dahilde
alınan istihsal vergisinin, 8/2823 sayılı Kararnamenin 2.maddesi ile
yüzde 10'a indirilmesi, televizyon alıcı cihazları için özel indirim
öngörülmediğini göstermektedir. Esasen söz konusu Kararname ile hiçbir
ayırım yapılmaksızın kimi üretim alanlarında üretim yapan tüm kuruluş-
ların korunmak istendiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle özel indirim Ka-
rarnamesi olarak nitelenemeyecek 8/2823 sayılı Kararnamenin 2.maddesin
de sözü geçen televizyon cihazlarından Gümrük Giriş Tarife Cetvelinin
85.15.20 pozisyonuna girenler için dahilde alınan istihsal vergisi ora
nini, yasal düzeyi olan yüzde 20'ye çıkaran 84/7622 sayılı Kararname-
nin 3.maddesi karşısında, uygulanan tarhiyatta vergi aslı yönünden ya-
saya aykırılık görülmemiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun "Yanılma" başlıklı 369.maddesinin 1.
bendinde, yetkili makamların mükellefin kendisine yazı ile yanlış iza-
hat vermiş olmaları, 2.bendinde ise bir hükmün uygulanma tarzı konu-
sunda yetkili makamların görüş ve kanaatini değiştirmiş veya bu hükme
ait bir içtihadın değişmiş olması halinde vergi cezası kesilmemesi
kabul edilmiştir.
Dosyadaki belgelerin incelenmesinden, 84/7622 sayılı Kararnamenin 3.
maddesinin, 8/2823 sayılı Kararnamenin 2.maddesini değiştirip değiştir
mediği ve 84/7622 sayılı Kararnamenin 4.maddesinin, 8/2823 sayılı Ka-
rarnameyi kapsayıp kapsamadığı konusunda Maliye ve Gümrük Bakanlığı
Gelirler Genel Müdürlüğünün dahi Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemat Ge-
nel Müdürlüğünün görüşüne gereksinme duyduğu, anılan konuda görüş be-
lirtme yetkisini haiz, Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlı-
ğının ise 84/7622 sayılı Kararnamenin 3.maddesinin, 8/2823 sayılı Ka-
rarname ile kabul edilen yüzde 10 oranını saklı bıraktığı görüşünü be-
nimsediği görülmektedir. Gerek bu nedenle ve gerek, bir genel düzenle-
yici işlemin diğeri karşısındaki durumunun açıklığa kavuşturulması gi-
bi bir gereksinmeden dolayı, belli bir üretim alanında faaliyet göste-
ren sınırlı sayıdaki kuruluşlardan bir kaçına yapılan yazılı açıklama
karşısında bizzat ilgili Bakanlık veya Vergi Dairesi Müdürlüğünden ya-
zılı görüş istememiş olması, yükümlü Kurum adına kaçakçılık cezası ke-
silmesine yeterli bulunmamıştır.
Bu nedenlerle, 84/7622 sayılı Kararnamenin 3.maddesinin iptali istemi-
nin reddine, Kurum adına salınan istihsal vergisinde yasaya aykırılık
bulunmadığından davanın vergi aslı yönünden reddine kesilen kaçakçılık
cezasının kaldırılmasına karar verildi.
KARŞI OY:
2577 sayılı yasanın 7.maddesinin 1.fıkrası hükmü ile, Danıştay ve İda-
re Mahkemelerinde 60 gün olarak belirlenen dava açma süresi Vergi Mah-
kemeleri için 30 gün olarak belirlenmiştir.
Aynı maddenin 4.fıkrasının, düzenleyici işlemle uygulama işleminin
birlikte dava edilmesi halinde dava açma süresinin düzenleyici işleme
göre saptanacağı yolunda herhangi bir hüküm taşımamaktadır.
Olayımızda, dava konusu düzenleyici işlemle, uygulama işlemlerinin ay-
rı ayrı işlemler olduğu, bizzat yasa koyucunun bunların ayrı ayrı dava
edilebilmesini kabul etmiş olmasıyle de sabittir. Öteden beri mevzuatı
mızda yer almış bulunan bu yoldaki hükümle objektif iptal davası süre-
si geçmiş olan düzenleyici işleme karşı, uygulama üzerine uygulama iş-
leminin tabi olduğu dava açma süresi içinde, yeniden dava açabilme im-
kanı sağlanmıştır.
Görülüyor ki, özünde böyle bir durumda dava açma süresini tayin eden
esasen dava süresi geçmiş olan düzenleyici işlem değil, uygulama işle-
midir.
Tarhiyat işlemi yapıldığında, yükümlü ancak süresi içinde (30 gün)
açacağı bir dava dolayısıyle, esasen objektif dava süresi geçmiş olan
düzenleyici işlemi de dava edebilirdi, Çoğunluk kararı, özel bir yasa
hükmüne dayanmaksızın, dava süresi geçmiş ve kesinleşmiş tarh işlemine
yeniden dava edilebilirlik imkanı sağlamakla kalmayıp, buna bağlı ola-
rak objektif dava süresi geçmiş düzenleyici işlemide dava edilebilir
hale sokmakla dava teorisine aykırı bir sonuç yaratmaktadır. Gerçekten
düzenleyici işlem ilanı tarihinden itibaren süresi içinde dava edilme-
mişse ancak uygulama işlemine bağlı olarak dava edilebileceğine göre,
dava açmak ancak uygulama işleminin süresine bağlı kalınmak suretiyle
mümkün olmalıdır.
Açıklanan nedenlerle çoğunluk kararının bu kısmına katılmıyoruz.
KARŞI OY:
Davacının uyuşmazlığa konu ettiği dahilde alınan istihsal vergisinin
dayanağını teşkil eden 17.1.1984 günlü ve 84/7622 sayılı Bakanlar Ku-
rulu Kararıyla yürürlüğe konulan "1984 Yılı İthalat Rejimi Kararına
Ek Karar"ın 3.maddesinin iptali istemi reddedilmiş olmakla,vergiye
ilişkin davanın bu kararname hükümlerine göre incelenmesi gerekmekte-
dir.
Sözü edilen kararın 3.maddesinde "Değiştirilen istihsal vergisi oran-
ları, 6802 sayılı Gider Vergileri Kanununa bağlı I, II, III sayılı
tablolarda kayıtlı maddelerden yurt içinde imal ve teslim edilenler
için de uygulanır." denildikten sonra, 4.maddesinde "Bu karara Ekli
Listede tespit edilmiş bulunan vergi hadlerinden yüksek olmamak kaydı
ile, özel indirim ve/veya muafiyet öngören Kararnameler hükümleri sak-
lıdır." hükmü yer almıştır. Görüldüğü gibi Kararname, tayin ettiği had
lerin ancak özel indirim öngören Kararnamelerdeki oranların daha yük-
sek olanlarının yeni oranlara indirilmesini öngörmekle beraber, daha
düşük olanları yükseltmemektedir.
Bakanlar Kurulunun 30.4.1981 günlü 8/2823 sayılı kararıyla yürürlüğe
konulan ve "Her türlü televizyon" için vergi nispetini yüzde 10 olarak
değiştiren "6802 sayılı Gider Vergileri Kanununa Bağlı Tablolarda Yer
Alan Bazı Mamullerin Vergi Nispetlerinin Değiştirilmesine İlişkin Ka-
rar", tablolarda yer alan tüm mamullerin vergi nispetlerini değiştirme
miş, bazı tabloların bir kısım pozisyonlarında bulunan ve kararda be-
lirtilen mamuller için yeni vergi oranları tespit etmiştir. Kararname-
lerdekişi veya kuruluş ismi belirlenerek vergi indirimi veya muafiyeti
belediyelerin "imar", "ımar" ve "imar
hukuku", "ımar hukuku", "kaçak yapı", imar planı", "arazi ve arsa düzenlemesi",
"imar para
cezaları", "imar kirliliği suçları", "idare hukuku", "idari yargılama usulü" ve
her türlü imar sorunlarına çözüm getirecek olan "imar hukukcusu" ve "ımar
hukukçusu".