Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/302
KARAR NO:
2007/40
KARAR TR :
2.4.2007
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET: Kurum
alacağının personelden hükmen tahsiline yönelik bulunan davanın, özel hukuk
hükümlerine göre ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı
: TÜPRAŞ İzmir Rafineri Müdürlüğü
Vekili
: Av. E.K.
Davalı
: D.K.
Vekili
: Av. F.A.
O L A Y
: TÜPRAŞ Türkiye Petrol Rafinerileri Anonim Şirketi İzmir Rafineri
Müdürlüğü’nün 2.7.1998 günlü işlemi ile, Yönetim Kurulunun 27.6.1997 tarih
ve 270/15 sayılı Olur’u ile Kapsam Dışı Personel Yönetmeliği gereğince 55
yaşını doldurması ve emekliliğe hak kazanması nedeniyle iş akdinin, İş
Kanunu’nun 13 ve 14. maddelerine göre 3.7.1998 tarihi itibariyle fesh
edildiği, davalı Doğan Keltek’e bildirilmiştir.
Bunun
üzerine, davalı vekili, iş akdinin feshine ilişkin söz konusu işlemin iptali
ile işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal ve özlük haklarının yasal
faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle dava açmış, bu dava İdare Mahkemesince
reddedilmiş, ancak, bu kararın temyizi üzerine ilgili Danıştay Dairesince
yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne karar verdiğinden, davalı eski
görevi olan üretim stok-vergi sigorta şefi olarak yeniden göreve
başlatılmıştır. Daha sonra, ilgili Danıştay Dairesi mahkeme kararını bozmuş,
ancak, İdare Mahkemesi ilk kararında ısrar ettiğinden, davalının iş akdi
yeniden fesh edilmiştir. İdare Mahkemesinin ısrar kararının temyizi üzerine
Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu yürütmenin durdurulması isteminin
kabulüne karar verdiğinden, davalı yeniden göreve başlatılmıştır. Bilahare,
Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun, İdare Mahkemesinin ısrar
kararını onaması üzerine, davacının 16.3.2004 günlü işlemi ile, Danıştay
İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun kararı ve Genel Müdürlüğün Olur’larına
istinaden 2.3.2004 tarihinde 55 yaş nedeni ile iş akdinin feshedildiği,
dışarıda kalınan sürelerden 1998 yılına ait kıdem tazminatı, ihbar ve izin
alacakları düşüldükten sonra 23.125.779.069.-TL borcunun bulunduğu, davalıya
bildirilmiştir.
Davacı
vekilince, davalıdan olan 23.125.779.069.-TL alacağın davalıya tebligat
yapılan 16.3.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte
tahsili istemiyle adli yargı yerinde dava açılmıştır.
KARŞIYAKA 2.
İŞ MAHKEMESİ; 14.3.2006 gün ve E:2005/1018; K:2006/44 sayı ile, davacı
vekili dilekçesiyle; davalının müvekkili şirkette kapsam dışı personel
olarak çalışırken 03.07.1998 tarihinde iş akdinin fesih edilmesi üzerine
kıdem, ihbar tazminatı, yıllık izin , akdi ve ilave ikramiye olmak üzere
ödeme yapıldığını, davalının idari yargıda açtığı davayı kazanması
neticesinde iş başı yaptırıldığını, boşta kalan süreye yönelik mahsup işlemi
sonucu bakiye alacak için ihtarname tebliğine rağmen 23.125.779.069.- TL nin
ödenmediğini, bu miktarın faizi ile davalıdan tahsilini talep ve dava etmiş
ise de ; davalı kapsam dışı personel statüsünde olup, Uyuşmazlık
Mahkemesi’nin 22.01.1996 tarih, 1995/1 Esas ve 1996/1 Karar sayılı ilke
kararı uyarınca; uyuşmazlığın çözüm merciinin idari yargı olduğu
gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, YARGITAY 9. HUKUK
DAİRESİ’nin 1.5.2006 gün ve E:2006/13440; K:2006/11991 sayılı kararıyla
onanmak suretiyle kesinleşmiştir.
Davacı
vekili, bu kez, aynı istemle, idari yargı yerinde dava açmıştır.
İZMİR 1.
İDARE MAHKEMESİ; 20.7.2006 gün ve E:2006/1410 sayı ile, TÜPRAŞ İzmir
Rafineri Müdürlüğü vekili tarafından, davacı idarede kapsam dışı personel
statüsünde servis şefi olarak görev yapmakta iken 27.6.1998 tarihli işlem
ile iş akdi fesh edilen ve bu işleme karşı açtığı dava, İzmir 4. İdare
Mahkemesi'nin Danıştay'ca onanan 14.3.2001 tarih ve E:2001/121, K:2001/162
sayılı kararı ile reddedilen Doğan Keltek'e açıkta geçen sürelere ilişkin
olarak davacı idare tarafından yapılan parasal ödemeler toplamı olan
23.125,77.-YTL tazminatın 16.3.2004 tarihinden itibaren işletilecek yasal
faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle Doğan Keltek'e karşı
dava açıldığı, dosyasının incelenmesinden, bu davanın daha önce Karşıyaka 2.
İş Mahkemesi'nde açıldığı ve bu Mahkemenin Yargıtay'ca onanan 14.3.2006
tarih ve E:2005/1018 K:2006/44 sayılı kararıyla, davanın idare mahkemesinin
görevine girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi üzerine, aynı
davanın Mahkemelerinde açıldığının anlaşıldığı, olayda, davacı idare
tarafından, kapsam dışı personel statüsünde çalışmakta iken 55 yaşını
doldurmuş olması ve emekliliğe hak kazanmış olması nedeniyle sözleşmesi fesh
edilen Doğan Keltek'e açıkta geçen sürelere ilişkin olarak yapılan parasal
ödemelerin tazmini istemiyle dava açılmış olup, bu nitelikteki dava, 2576
sayılı Kanun’un 5. maddesi hükümleri uyarınca idare mahkemelerinin
görevlerine giren davalar arasında olmadığı gibi, kurumların personeline
yaptığı fazla ve yersiz ödemelerin tazmini istemiyle personeline karşı
açılan davaların genel hükümler uyarınca adli yargı yerlerinde görülmesi
gerektiği, bu nedenle, Mahkemelerinin görevine girmeyen davaya ilişkin
dosyanın, davanın daha önce adli yargı yerince verilmiş görev ret kararı
üzerine açılmış olduğu dikkate alınarak, görevli yargı yerinin belirlenmesi
için Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesinin icap ettiği gerekçesiyle 2247
sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 19.
maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dava dosyasının
Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine, bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesi'nce
bir karar verilinceye kadar yargılamanın ertelenmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE:
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M.
Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap AKSOYLU, Esen EROL, Abdullah ARSLAN
ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 02.04.2007 günlü toplantısında;
I-İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan
incelemeye göre; İdare Mahkemesince anılan Yasanın 19. maddesinde öngörülen
şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı
anlaşılmakla, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde adli
yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ayla SONGÖR
ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada adli yargının görevli
olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ
GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacı
TÜPRAŞ İzmir Rafineri Müdürlüğü’nde kapsam dışı personel olarak çalışan
davalının iş akdinin feshedilmesi sonucunda davalıdan olan
23.125.779.069.-TL alacağın, tebligat yapılan 16.3.2004 tarihinden itibaren
işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili istemiyle açılmıştır.
Dosyanın
incelenmesinden, davalı Doğan Keltek’in, davacı Müdürlükte kapsam dışı
personel olarak çalıştığı ve bu konuda taraflar arasında bir ihtilaf
bulunmadığı anlaşılmakta olup; Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 1.3.1996 tarih ve
22567 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan,22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1
sayılı ilke kararı ile, özelleştirme kapsamında bulunan ya da bulunmayan
Kamu İktisadi Teşebbüslerinde sözleşmeli ya da kapsam dışı statüde çalışan
personelin kurumları ile ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların idari yargı
yerinde çözümleneceği belirtilmiştir.
Ancak,
anılan İlke Kararında sözü edilen anlaşmazlıklar ile, sözleşmeli ya da
kapsam dışı personel tarafından idare aleyhine açılabilecek olan ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1. maddesinde sayılan iptal, tam
yargı veya idari sözleşmelerden doğan idari davaların anlaşılması gerekmekte
olup, kişiler aleyhine açılan davaların idari yargı yerinde görülüp
çözümlenmesine hukuken olanak bulunmadığından, adli yargı yerinde TÜPRAŞ
Türkiye Petrol Rafinerileri Anonim Şirketi İzmir Rafineri Müdürlüğü
vekilince eski personelleri olan şahıs aleyhine açılmış bulunan davanın ilke
kararında belirtilen anlaşmazlıklar kapsamında görülemeyeceği açıktır.
Bu durumda,
olayda, idarece kamu gücüne dayalı olarak ve idari usul ve esaslara göre
re'sen ve tek yanlı biçimde tesis edilmiş bir işlem veya eylemden dolayı,
hak ve menfaati ihlâl edilenler tarafından idare aleyhine açılmış bir dava
bulunmadığından, uyuşmazlığın, salt personel ile davacı arasındaki hukuki
ilişkinin idare hukuku kurallarına tabi olduğundan hareketle, idari yargı
yerinde çözümleneceği sonucuna ulaşmak imkansızdır.
Buna göre,
davacı alacağının tahsili için şahıs aleyhine açılan davanın, idari yargı
yetkisine giren bir idari dava niteliğinde olmadığından, özel hukuk
hükümleri çerçevesinde görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu
kuşkusuzdur.
Açıklanan
nedenlerle, TÜPRAŞ Türkiye Petrol Rafinerileri Anonim Şirketi İzmir Rafineri
Müdürlüğü’nün açtığı davada; İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile İş
Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ:
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İzmir 1. İdare
Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Karşıyaka 2. İş Mahkemesi’nce verilen
14.3.2006 gün ve E:2005/1018; K:2006/44 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ
KALDIRILMASINA, 02.04.2007 gününde OYBİRLİ?İ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/303
KARAR NO:
2007/41
KARAR TR :
2.4.2007
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET: 3285
sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu uyarınca verilen idari para
cezasına karşı yapılan itirazın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği
hk.
K A R A R
Davacı
: R.K.
Vekili
: Av. A.L.
Davalı
: Honaz Kaymakamlığı
O L A Y
: Honaz Kaymakamlığı İlçe Tarım Müdürlüğü’nün 22.12.2005 gün ve 4 sayılı
işlemi ile, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’nun 47.
maddesine(4648 sayılı Kanun’un 4. maddesi (f) bendi) göre davacı adına idari
para cezası verilmiştir.
Davacı
vekili, para cezası verilmesine ilişkin söz konusu işlemin iptali istemiyle
idari yargı yerinde dava açmıştır.
DENİZLİ
İDARE MAHKEMESİ; 8.3.2006 gün ve E:2006/416, K:2006/545 sayı ile, davacıya
menşe şahadetnamesiz ve veteriner sağlık raporsuz hayvan sevk etmekten
dolayı 4648 sayılı Yasa’nın 4/f maddesi uyarınca para cezası verilmesine
ilişkin Honaz Kaymakamlığı İlçe Tarım Müdürlüğü’nün 22.12.2005 günlü ve 4
sayılı kararının iptalinin istenildiği, 31.03.2005 gün ve 25772 mükerrer
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, 5328 sayılı Kanun’un geçici 1.
maddesinin (k) bendi uyarınca 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5326
sayılı Kabahatler Kanunu’nun 2,3,16,22,27 ve geçici 2. maddelerinden söz
ederek, 5326 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 01.06.2005 tarihinden sonra
idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine dair idari yaptırım
kararlarına karşı açılacak davaların görüm ve çözüm görevinin yasa koyucu
tarafından sulh ceza mahkemesine verildiği sonucuna ulaşıldığı, olayda; 4648
sayılı Yasa’nın 4/f maddesi (3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası
Kanunu’nun 47/f maddesi ) uyarınca verilen idari para cezasına ilişkin idari
yaptırım kararına karşı açılan iş bu davada, 5326 sayılı Kanun hükümlerinin
yürürlüğe girdiği 01.06.2005 tarihinden itibaren Mahkemeleri görevsiz
olduğundan ve bakılmakta olan davanın da bu tarihten sonra açılması
nedeniyle uyuşmazlığın görüm ve çözümünde sulh ceza mahkemesinin görevli
bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, karara itiraz
edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı
vekili, bu kez, söz konusu para cezasına karşı adli yargı yerinde itirazda
bulunmuştur.
HONAZ SULH
CEZA MAHKEMESİ; 18.7.2006 gün ve E:2006/81 D.İş, K:2006/81 D.İş sayı ile,
Denizli İdare Mahkemesi’nin 08.03.2006 tarih ve 2006/416 E, 2006/545 K
sayılı görevsizlik kararından söz ederek, bu kararın 24.03.2006 tarihinde
kesinleştiği, davacı hakkında, Honaz Kaymakamlığı İlçe Tarım Müdürlüğü’nün
22.12.2005 tarihli tutanağına istinaden, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve
Zabıtası Kanunu’nun 47. maddesinde değişiklik yapılmasına ilişkin 4648
sayılı Kanun’un 4. maddesinin (f) bendi gereğince, menşe şahadetnamesiz ve
veteriner sağlık raporsuz hayvan sevk etmekten dolayı 22.12.2005 tarih ve
sayı: 4, 000307 numaralı idari para cezası verildiği, 3285 sayılı Hayvan
Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’nun 24.04.2003 tarih ve 4854 sayılı Yasa ile
eklenen ikinci fıkrasına göre, bu Kanunda yazılı olan idari para cezalarına
karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare
mahkemesine itiraz edilebileceğinin açıkça belirtildiği, Anayasa
Mahkemesi’nin 01.03.2006 tarih ve 2006/35 sayılı kararı ile 5326 sayılı
Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna karar
verdiği, her ne kadar, iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede
yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiş
ise de; itiraza konu idari para cezasını, idarenin, kamu gücünü kullanarak
tertip ettiği, bu nedenle, bu cezai işlemin idari bir yaptırım olduğu, idari
para cezalarının idare tarafından ve adli bir makam olmadan verilip, kamusal
faaliyetlerin yerine getirilmesi amacını sağlamaya yönelik bulunduğu ve
yasada açıkça öngörülen ihlaller hakkında idare tarafından uygulanan para
cezaları türünden olduğu, bu nedenle, idari organlarca verilen bu çeşit para
cezalarına itirazın idare mahkemesine yapılması gerektiği, bu yönde Anayasa
Mahkemesi’nin 08.10.2002 gün ve 225/88 sayılı kararı ile Uyuşmazlık
Mahkemesi’nin 01.07.2004 gün ve 12/33 sayılı ve 06.12.2004 gün ve 94/89
sayılı kararlarında da, idari para cezalarında denetimin, yani, itiraz
başvurularına konu olan idari para cezası kararlarına karşı inceleme
görevinin, idari yargı mercilerine ait olduğunun açıkça belirtildiği,
ayrıca, idari para cezalarının denetiminde sulh yargıcının incelemesi
yalnızca idari işlemin yasaya uygun yapılıp yapılmadığı ile sınırlı olup,
sulh ceza mahkemesi yargıcının yasaya aykırılığı saptaması durumunda idari
merciin yerine geçerek idari para cezasını belirleme yetkisi bulunmadığı,
aynı konuda ve aynı olaya ilişkin olarak hayvanların sahibi İbrahim Demir
hakkında düzenlenen idari para cezasına karşı yapılan itiraz üzerine itiraz
dosyasında da Mahkemelerince görevsizlik kararı verildiğinin ve
Mahkemelerinin 2006/38 D.İş Esas sayılı dosyasının olumsuz görev
uyuşmazlığının halli için Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiğinin
anlaşıldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vererek, Mahkemeleri ile Denizli
İdare Mahkemesi arasında ortaya çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının çözümü
için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiş; bu karar,
temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı
vekili, Sulh Ceza Mahkemesine verdiği dilekçe ile, görev uyuşmazlığının
giderilmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesini istemiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE:
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M.
Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap AKSOYLU, Esen EROL, Abdullah ARSLAN
ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 02.04.2007 günlü toplantısında;
I-İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan
incelemeye göre;
Uyuşmazlık
Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke
Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında
Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması
yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’
ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması
sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda,
askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm
uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev
uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna
varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte
olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza
davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara
ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk
Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği…” açıkça belirtilmiştir. Bu durum
göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu para cezasına
ilişkin görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği
kuşkusuzdur.
Olay
kısmında belirtildiği üzere, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada;
idari yargı yerince adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş
ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararı bulunmakta olup, bunun üzerine kendine
gelen davayı inceleyen adli yargı yerinin sahip olduğu seçenekler ile
verdiği karar bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.
1- 2247
sayılı Yasa’nın 14. maddesinde yer alan, “Olumsuz görev uyuşmazlığının
bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı
mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada
kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya
kesinleşmiş olması gerekir.
Bu
uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza
davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir” hükmüne göre,
idare mahkemesinin kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine adli yargı yerince
de görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde, olumsuz
görev uyuşmazlığı doğmuş olacak; hukuk alanında doğmuş bulunan bu
uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, ancak davanın taraflarınca ileri
sürülebilecektir.
2- 2247
sayılı Yasa’nın 19. maddesindeki “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden
birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen
bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii
davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa,
gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık
Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin
karar vermesine değin erteler.” hükmüne göre ise, adli yargı yeri, davaya
bakma görevinin daha önce görevsizlik kararı veren idari yargı yerine ait
olduğunu belirten gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne
başvurma olanağına sahiptir. Şu kadar ki , başvuru kararının, görev
konusunda Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilmesine değin işin
incelenmesinin ertelenmesi hususunu da ihtiva etmesi gerekir.
Yasakoyucu,
14. maddeye göre hukuk alanında olumsuz görev uyuşmazlığı doğması halinde
her iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma iradesini
davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme nazaran daha kısa zamanda
çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile, daha önce görevsizlik kararı
veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı merciine, işten el
çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma olanağını tanımıştır.
Olayda, adli
yargı yerince, öncelikle görevsizlik kararı verilmekle birlikte, bununla
yetinilmemiş ve görevli merciin belirtilmesi için re’sen Uyuşmazlık
Mahkemesi’ne başvurulmasına da karar verilmiştir.
Bu haliyle,
Honaz Sulh Ceza Mahkemesi’nce re’sen yapılan başvuru, 2247 sayılı Yasa’da
öngörülen yönteme uymamaktadır.
Ancak, adli
ve idari yargı yerleri arasında olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli ve
idari yargı dosyalarının, davacı vekilinin görev uyuşmazlığının giderilmesi
için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesi istemine ilişkin
dilekçesi ile birlikte son görevsizlik kararını veren Sulh Ceza Mahkemesince
Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının
esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde idari
yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ayla SONGÖR
ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada idari yargının görevli
olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ
GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 3285
sayılı Kanun’un 47. maddesine(4648 sayılı Kanun’un 4. maddesi (f) bendi)
göre Kaymakamlık tarafından verilen para cezasının kaldırılması istemiyle
açılmıştır.
8.5.1986
tarih ve 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’nun “Amaç” başlıklı
1. maddesinde, “Bu Kanunun amacı, hayvanlardan ve hayvan maddelerinden insan
ve hayvanlara geçebilen hastalıklardan korunulmasını ve bulaşıcı hayvan
hastalıkları ile mücadele edilmesini sağlamaktır” denilmiş; 19.4.2001 tarih
ve 4648 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile değişik 47. maddesinde, verilecek
idari para cezaları düzenlenmiş; 56. maddesinin 4854 sayılı Kanun’un 5.
maddesi ile eklenen 2. fıkrasında, bu Kanunda yazılı olan idarî para
cezalarının o yerin en büyük mülkî amiri tarafından verileceği, verilen
idarî para cezalarına dair kararların ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201
sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edileceği, bu cezalara karşı
tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine
itiraz edilebileceği, itirazın, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini
durdurmayacağı, itiraz üzerine verilen kararın kesin olduğu, itirazın,
zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede
sonuçlandırılacağı, bu Kanuna göre verilen idarî para cezalarının 21.7.1953
tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
hükümlerine göre tahsil olunacağı belirtilmiştir.
3285 sayılı
Yasa’nın 56. maddesinde yer alan düzenleme karşısında, para cezalarına karşı
yapılacak itirazların görüm ve çözümünde idari yargı yerlerinin görevli
olacağının kabulü gerekir.
1.6.2005
tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanunun diğer kanunlarda
düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin
görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda
düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak;
Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları
taşıması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari
yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak
itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle
doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar
verilmiştir.
Daha sonra,
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3.
maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı
kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede
yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar
verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme
yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu
düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı
tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü
doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı
yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli
olacağı belirtilmiştir.
Son olarak,
30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesini
değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31.
maddesinde " (1) Bu Kanunun;
a) İdarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda
aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer
genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi
yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,
uygulanır"
denilmiştir.
19.12.2006
tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun, idarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer
kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda
görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı
anlaşılmaktadır.
Görev
kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için
bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen
görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk
ilkesidir.
Davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile
görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni
yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi
gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe
girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal
hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği
açıktır.
Diğer
taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun
değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise,
mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale
geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
İncelenen
uyuşmazlıkta, idari para cezasına ilişkin görevli mahkemeyi belirleyen yasa
kuralı değiştirilmiş ve yeni düzenleme 19.12.2006 tarihi itibariyle
yürürlüğe girmiş olduğuna göre, görev kuralının geçmişe etkili olacağı
yolundaki genel hukuk ilkesi karşısında, 3285 sayılı Yasa’nın 47. maddesine
göre verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın görüm ve çözümünde
idari yargı yerinin görevli olduğu kuşkusuzdur.
Açıklanan
nedenlerle, İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması
gerekmiştir.
SONUÇ:
Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 7.
idare Mahkemesi’nce verilen 11.7.2006 gün ve E:2006/1671, K:2006/1754 sayılı
GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA,07.05.2007 gününde OYBİRLİ?İ İLE KESİN
OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/304
KARAR NO:
2007/42
KARAR TR :
2.4.2007
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET :2872
sayılı Çevre Kanunu uyarınca verilen idari para cezasına karşı yapılan
itirazın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı
: F.A.
Vekili
: Av. Ç.S.
Davalı : Antalya Valiliği
O L A Y
: Antalya Valiliği Çevre İl Müdürlüğü’nün 10.6.2003 gün ve 0084 sayılı
işlemi ile, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8. maddesine aykırılıktan dolayı
aynı Kanunun 20/a ve 20/son maddeleri uyarınca davacı adına idari para
cezası verilmiştir.
Davacı
vekili, para cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle 1.7.2005
tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.
ANTALYA 2.
İDARE MAHKEMESİ; 10.11.2005 gün ve E:2005/1552; K:2005/1672 sayı ile,
uyuşmazlık hakkında görevli yargı yerinin belirlenmesi için 1.6.2005
tarihinde yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun irdelenmesi
gerektiği, kabahatler ve kabahatlere uygulanacak yaptırımların, 765 sayılı
eski Ceza Kanunu’ndan farklı bir anlayışla 5237 sayılı yeni Türk Ceza
Kanunu’nda düzenleme dışı bırakıldığı ve yeni Türk Ceza Kanunu ile eş
zamanlı olarak yeni bir Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe konulduğu, ancak,
özel hükümlerinde eski Ceza Kanunu’nda sayılan kabahatler büyük oranda
korunmuş olmakla birlikte yürürlüğe giren bu Kabahatler Kanunu’nun 765
sayılı Yasa’da yer alan hükümlerden farklı olarak yeni bir amaç ve kapsam
taşıdığı, Kabahatler Kanunu’nun 2, 3, 16, 27, geçici 2 ve geçici 3.
maddeleri ile Kanunun gerekçesinden ve TBMM Adalet Komisyonu raporundan söz
ederek, aksi yöndeki bir düşüncenin, Kabahatler Kanunu’nu sadece Kanunun
"Çeşitli Kabahatler" başlıklı ikinci kısmında yer alan ve büyük oranda eski
Ceza Kanunu’nda sayılan kabahatlerden oluşan toplam 12 çeşit kabahatle
sınırlı olduğu sonucunu doğuracağı, bunun, Kanunun genel hükümlerinde yer
alan maddelerle getirilen sistematiğine uygun düşmeyeceği ve özellikle
Kanunun yukarıda yer verilen 3. maddesinin birinci fıkrasını, geçici 2. ve
3. maddelerini, uygulama alanı olmayan gereksiz maddeler durumuna
düşüreceğinin açık olduğu, Yasa koyucunun bu tür bir sonucu öngördüğünün
söylenemeyeceği, bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girdiği
1.6.2005 tarihinden itibaren idari para cezalarına karşı açılan davaların,
kabahatler Kanunu kapsamında olduğu ve idari yaptırım olarak para cezası
öngören kanunlarda itiraz yeri olarak idare mahkemeleri gösterilmiş olsa
dahi görüm ve çözümünün adli yargı yerlerinin görev alanına girdiği sonucuna
ulaşıldığından, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8. maddesi uyarınca verilen
para cezasına karşı açılan davada görevli yargı yerinin adli yargı olduğu
gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek
kesinleşmiştir.
Davacı
vekili, bu kez, söz konusu para cezasına karşı adli yargı yerinde itirazda
bulunmuştur.
ANTALYA 3.
SULH CEZA MAHKEMESİ; 8.8.2006 gün ve D.İş E: 2006/12; Değişik İş K: 2006/105
sayı ile, başvuran hakkında, Antalya Çevre İl Müdürlüğü tarafından dosya
kapsamındaki idari para cezasının düzenlendiği, bu düzenleme üzerine
başvuran tarafından Mahkemelerine bir dilekçe ile başvurularak hakkındaki
idari para cezasının iptalini istediği, Anayasa Mahkemesi’nin 01.03.2006
tarih ve 2005/108 Esas, 2006/35 Karar sayılı kararı ile, Kabahatler
Kanunu’nun 3. maddesinin iptal edildiği, bu kararın, 22.07.2006 tarih ve
26236 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandığı, bu iptal kararı ile idari para
cezalarına karşı başvuru yolu konusunda 1 Haziran 2005 tarihi öncesindeki
uygulamaya büyük oranda geri dönüldüğü, buna göre, idari para cezasının
kaynağı olan yasada kişiler hakkında idare tarafından verilen idari para
cezalarına karşı itiraz yolu açık biçimde sulh ceza mahkemeleri olarak
belirlenmemiş ise; idarenin her türlü eylem ve işlemlerinin hukuksal
denetimini yapmakla görevli mahkemelerin (Anayasamızın ilgili hükümleri ve
İdare Mahkemelerinin Kuruluşu Hakkındaki Kanun hükümlerinden yola çıkılarak)
idare mahkemeleri olduğu sonucuna ulaşılabileceği, itiraz eden hakkında
düzenlenen idari para cezasının dayanağı olan 2872 sayılı Çevre Kanunu
hükümlerine göre, idare tarafından verilen idari para cezalarına karşı
itiraz merciinin özel olarak açık biçimde sulh ceza mahkemesi olarak
gösterilmediğinin anlaşıldığı, Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesinin Anayasa
Mahkemesi’nin yukarıda anılan kararı ile iptal edilmesi de dikkate alınarak
ve Mahkemelerin görevi kamu düzeni ile ilgili olduğundan ve yargılamanın her
aşamasında dikkate alınabileceğinden, resen görev yönü ile itiraz dosyasının
ele alınıp incelendiği, yapılan inceleme sonucunda itiraz eden hakkında
uygulanan idari para cezasının dayanağı olan özel yasada Mahkemeleri özel
olarak görevlendirilmediğinden, yapılan itirazı değerlendirme ve
sonuçlandırma görevinin idare mahkemesine ait olduğu, başvuru konusu idari
yaptırım kararının sulh ceza mahkemesince incelenebilecek kararlardan
olmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, karara itiraz
edilmeyerek kesinleşmiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE:
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M.
Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap AKSOYLU, Esen EROL, Abdullah ARSLAN
ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 02.04.2007 günlü toplantısında;
I-İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan
incelemeye göre;
Uyuşmazlık
Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke
Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında
Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması
yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’
ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması
sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda,
askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm
uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev
uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna
varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte
olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza
davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara
ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk
Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu
durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev
uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Adli ve
idari yargı yerleri arasında anılan Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde
olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli ve idari yargı dosyasının 15.
maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son
görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve
usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde idari
yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ayla SONGÖR
ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada idari yargının görevli
olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ
GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 2872
sayılı Kanun’un 8. maddesine aykırılıktan dolayı 20. maddesine göre verilen
para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.
9.8.1983 gün
ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “Amaç” başlıklı 1. maddesinde, “Bu Kanunun
amacı, bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve
sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır”
denilmiş; “Kirletme yasağı” başlığını taşıyan 8. maddesinde, her türlü atık
ve artığı, çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen
standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı
ortama vermenin, depolamanın, taşımanın, uzaklaştırmanın ve benzeri
faaliyetlerde bulunmanın yasak olduğu, kirlenme ihtimalinin bulunduğu
durumlarda ilgililerin kirlenmeyi önlemekle; kirlenmenin meydana geldiği
hallerde kirletenin, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek
veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlü oldukları belirtilmiş;
20. maddesinde, idari nitelikteki cezalar sayılmış; işlemin tesis edildiği
anda, anılan Yasanın 25. maddesinin birinci fıkrasında, idari cezalara karşı
7 gün içerisinde idare mahkemesine itiraz edilebileceği yolunda düzenleme
mevcut iken, 1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe
girmesi karşısında, Mahkememizce; Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun
niteliği” başlıklı 3. maddesindeki, “Bu Kanunun genel hükümleri diğer
kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanır” yolundaki hüküm de dikkate
alınarak, Kabahatler Kanunu’nun belirlediği ilke ve esaslara uyan diğer
kanunlardaki idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin
idari yaptırımlara karşı, Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihten sonra açılan
davaların görüm ve çözümünde, adli yargı yerleri görevli kılınmış; bilahare,
anılan Yasanın 3. maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108,
K:2006/35 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Ancak daha sonra, 2872 sayılı
Çevre Kanunu’nun 26.4.2006 günlü, 5491 sayılı Yasanın 17. maddesiyle
değiştirilen 25. maddesinde, “Bu Kanunda öngörülen idarî yaptırımların
uygulanmasını gerektiren fiillerle ilgili olarak yetkili denetleme
elemanlarınca bir tutanak tanzim edilir. Bu tutanak denetleme elemanlarının
bağlı bulunduğu ve idarî yaptırım kararını vermeye yetkili mercie intikal
ettirilir. Bu merci, tutanağı değerlendirerek gerekli idarî yaptırım
kararını verir. İdarî yaptırım kararı, 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı
Tebligat Kanunu hükümlerine göre idarî yaptırım kararını veren merci
tarafından ilgiliye tebliğ edilir.
İdarî
yaptırım kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde idare
mahkemesinde dava açılabilir. Dava açmış olmak idarece verilen cezanın
tahsilini durdurmaz.
İdarî para
cezalarının tahsil usûlü hakkında 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı
Kabahatler Kanunu hükümleri uygulanır.
Ceza vermeye
yetkili kurum ve merciler tarafından tahsil edilen idarî para cezaları,
Maliye Bakanlığından izin alınarak Bakanlıkça bastırılan ve dağıtılan makbuz
karşılığında tahsil edilir.
Bu Kanuna göre verilecek idarî para cezalarında ihlalin
tespiti ve cezanın kesilmesi usûlleri ile ceza uygulamasında kullanılacak
makbuzların şekli, dağıtımı ve kontrolüne ilişkin usûl ve esaslar Maliye
Bakanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle
belirlenir." denilmiştir.
Buna göre,
2872 sayılı Çevre Kanunu’nda belirtilen idari yaptırım kapsamındaki idari
para cezalarına karşı açılacak davalarda idare mahkemesi genel görevli
kılınmış, ancak idarî para cezalarının tahsil usûlü hakkında Kabahatler
Kanunu hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.
Görev
kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için
bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen
görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk
ilkesidir.
Davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile
görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni
yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi
gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe
girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal
hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği
açıktır.
Diğer
taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun
değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise,
mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale
geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
İncelenen
uyuşmazlıkta, dava konusu edilen idari para cezasına ilişkin yasa kuralı
değiştirilmiş ve yeni düzenleme 13.5.2006 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş
olduğuna göre, görev kuralının geçmişe etkili olacağı yolundaki genel hukuk
ilkesi karşısında, 2872 sayılı Yasa’nın 20. maddesine göre verilen idari
para cezasına karşı yapılan itirazın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin
görevli olduğu kuşkusuzdur
Kaldı ki,
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü,
5560 sayılı Yasa’nın 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 31. maddesinde
"(1)Bu Kanunun;
a) İdarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda
aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer
genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi
yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında, uygulanır" denilmiş olup,
2872 sayılı Yasa’da bu cezalara karşı idare mahkemesinde dava
açılabileceğinin belirtilmesi karşısında, idari para cezasına karşı yapılan
itirazın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu
anlaşılmaktadır.
Açıklanan
nedenlerle, İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması
gerekmiştir.
SONUÇ
:Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Antalya 2.
İdare Mahkemesi’nce verilen 10.11.2005 gün ve E:2005/1552; K:2005/1672
sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 02.04.2007 gününde OYBİRLİ?İ
İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
SAS NO :
2006/307
KARAR NO:
2007/18
KARAR TR :
5.2.2007
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET: 2247
sayılı Yasa'nın 14 ve 19. maddelerinde öngörülen koşulu taşımayan BAŞVURUNUN
aynı Yasa'nın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : A.A.
Vekili : Av. O.Ö.
Davalı : 1-OGD İnş. Pet. Tur. San. Ve Tic. A.Ş.
2- Tapu Ve Kadastro Genel Müdürlüğü
O L A Y
: Davacı vekili, Ankara – Çankaya- 4. Bölge Küçükesat Mahallesi İmarın 2546
Ada 33 parselinde kain, Kavaklıdere – Kenedy Cad. ( Eski Boylu Sokak) No:89
Çankaya/ANKARA adresinde bulunan, Tapu kayıtlarına göre 8 daireli ve 1957
yılı yapımı uzun süreden beri enkaz halinde bulunan yapının yıkıldığını;
tapudaki 8 bağımsız bölümün 5 adedinin kaydının müvekkili Ahmet Aydeniz’e, 3
adedinin kaydının da OGD İnş. Petrol-Turizm-Sanayi ve Tic. A.Ş adına
bulunduğunu; enkaz yıkılıp, binanın varlığı ortadan kalktığı cihetle arsa
haline dönüşen fiili durumun, tapu kayıtlarına da cins tashihi yapılarak,
yansıtılması (kayıtların düzeltilmesi), kayıtlarla fiili durumun birbirini
teyit eder vaziyete getirilmesinin icap ettiğini; Tapu Müdürlüğünün
tatbikatta, hissedarların tümünün asaleten veya vekaleten müracaatı ile cins
tashihi talebinde bulunmalarının gerekliliğine işaret ettiğini, oysa ki,
diğer hissedar OGD A.Ş.’nin cins tashihi taleplerine katılmak istemediğini;
bu sebeple de, iş bu davanın açılarak, cins tashihine hükmen karar verilmesi
talep zaruretinin hasıl olduğunu ifade ederek; a- Ankara Çankaya 4. Bölge
Kavaklıdere Mahallesi İmarın 2546 Ada 33 parselinde kain ana gayrimenkulün
yıkıldığının ve halen gayrimenkulün arsa haline dönüştüğü, b-Tapunun hali
hazır kayıtlarındaki kat irtifakı hisseleri dikkate alınarak, arsaya dönüşen
gayrimenkuldeki tarafların müşterek mülkiyet hisselerinin rakamsal olarak
belirlenmesi, c- Belirlenen hisseler nispetinde tarafların söz konusu 33
parselde hissedar olduklarını gösterecek şekilde cins tashihi yapılması ve
tapu kayıtlarındaki 33 parselin arsa olarak tescili istemiyle, “OGD İnş.
Pet. Tur. San. Ve Tic. A.Ş.’ne” karşı, 9.4.2004 gününde adli yargı
yerinde dava açmıştır.
ANKARA 3.
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ;26.5.2004 gün ve E:2004/189, K:2004/247 sayı ile,
Davacı vekilinin iddialarına yer verildikten sonra; Davalı vekilinin
mahkemeye verdiği cevap dilekçesinde; üzerinde kat mülkiyeti tesis
edilmiş, kat mülkiyeti yasası hükümlerine tabi taşınmazın bu durumunun
bertaraf edilerek müşterek mülkiyete konu bir taşınmaz haline
dönüştürülmesini sağlamak amacı ile usul ve yasaya aykırı iş ve işlemlerle
kat mülkiyeti kurulu binayı yıkmak sureti ile taşınmazın cins tashihini
yaptırılıp, taşınmazda meydana gelecek ortaklığın giderilmesi amacı ile
açılması planlanan izaleyi şuy’u davasına zemin hazırlamak amacı ile ikame
olunan davanın reddine karar vermek gerektiğini savunduğu; davanın, tespit
istemine ilişkin bulunduğu; dosyanın tetkikinde, davaya konu edilen Çankaya
4. Bölge, Küçükesat Mahallesi, imarın 2546 ada 33 parselindeki taşınmazın
yıkıldığının anlaşıldığı, davacının dava dilekçesinde; tapuya cins
tashihinin yapılmasını istemiş ise de, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunun 47
ve 48. maddeleri gereğince kat mülkiyeti kurulmuş olan binanın tamamen harap
olması halinde varsa yönetici, yoksa kat maliklerinden herhangi birisinin
tapu sicil müdürlüğüne bildirmesi ile kat mülkiyetini sona erdirdiğinin tapu
kayıtlarına işlenebileceği anlaşıldığından, bu konunun idari işlem
olduğundan davacının davasının reddine karar vermek gerektiği sonuç ve
kanaatine varılmış ve açılan davanın idari işlem olması nedeniyle davacının
davasının reddine karar vermiş; kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1.
Hukuk Dairesinin 22.9.2004 gün ve E/K:2004;9082/9605 sayılı kararıyla istem
reddedilerek karar onanmış ve kesinleşmiştir.
Bunun
üzerine davacı vekilince; Yargıtay’ın onama ilamı çerçevesinde bu defa
Ankara Çankaya 4. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğüne dilekçeyle müracaat edilerek;
Kat Mülkiyetinin (Kat irtifakının) sona erdirilmesini gerektiren işlemin
yapılması, Kat mülkiyetini (Kat irtifakını) gösteren sahifelerin
kapatılarak, kat irtifakı hisseleri dikkate alınmak suretiyle, taşınmazda
paylı mülkiyet oluşturulması ve gayrimenkulün cinsinin de arsa olarak
düzeltilmesinin talep edildiğini, İdarenin taleplerini reddettiğini,
İdarenin ret kararının KMK’nun 47 ve 48/ll maddelerine aykırı olduğunu ifade
ederek; 1)Ankara Çankaya 4. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğünün 05.11.2004 tarih
13744 yevmiye sayılı ret kararının iptali, 2)Ankara Çankaya Küçükesat Mh.
İmarın 2546 Ada (33) parselindeki yapının tümüyle harap olup yıkılması
suretiyle taşınmazın fiilen arsa haline dönüştüğü dikkate alınarak, Kat
Mülkiyeti Kanunun 47 ve 48/ll maddeleri gereğince: a-Kat Mülkiyetinin sona
erdiği, b-Kat mülkiyeti kütüğündeki sayfaların kapatılması, c-Gayrimenkulün
kat mülkiyeti kurulmadan önceki Genel Kütük kaydı ile bağlantı yapılmak
suretiyle, Arsa Payları oranında ortak mülkiyet esaslarına göre Genel Kütüğe
kayıt ve tescilinin arsa olarak yapılması istemiyle, bu kez “Tapu Ve
Kadastro Genel Müdürlüğü” aleyhine, 17.11.2004 gününde idari yargı yerinde
dava açmıştır.
ANKARA 9.
İDARE MAHKEMESİ; 6.4.2006 gün ve E:2004/3158 sayı ile, 634 sayılı Kat
Mülkiyeti Kanununun Ek. 1. maddesinde “ Bu kanunun uygulamasından doğacak
her türlü anlaşmazlık Sulh Mahkemelerinde çözümlenir.” hükmünün yer aldığı,
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesinde de idari dava
türlerinin, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat
yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için
menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, idari eylem ve
işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan
tam yargı davaları ve tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklar hariç kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak belirlendiği, ayrıca
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1013. maddesinde de ilgililerin yazılı
muvafakatları dışında tapu sicilinde yapılacak değişikliklerin mahkemenin bu
konuda bir karar vermesine bağlı olduğu kuralına yer verildiği; dosyanın
incelenmesinden, Ankara Çankaya 4. Bölge Küçükesat Mahallesi imarın 2546 Ada
33 parselinde kâin, Kavaklıdere – Kenedy Cad. (Eski Boylu Sokak)
No:89/Çankaya adresinde bulunan, tapu kayıtlarına göre 8 daireli bağımsız
bölümün 5’inin davacı adına, diğer 3 bağımsız bölümün de OGD İnşaat Petrol,
Turizm Sanayi ve Tic. A.Ş adına kayıtlı bulunan yapının yıkıldığı, davacının
binanın ortadan kalkması nedeniyle cins tashihi yapılarak kayıtlara
yansıtılması istemiyle Tapu Müdürlüğüne başvurduğu, tapu müdürlüğünce
talebin hissedarların tümünün talepte bulunmaları gerektiği gerekçesiyle
reddedilmesi ve diğer hissedarın da cins tashihi talebine rıza göstermemesi
üzerine, diğer hissedar aleyhine; gayrimenkulün yıkıldığı ve gayrimenkulün
arsa haline dönüştüğüne, arsaya dönüşen gayrimenkuldeki müşterek mülkiyet
hisselerinin rakamsal olarak belirlenmesi ve belirlenen hisseler nispetinde
tarafların söz konusu 33 parselde hissedar olduklarını gösterecek şekilde
cins tashihi yapılmasına ve tapu kayıtlarında gayrimenkulün arsa olarak
tesciline karar verilmesi istemiyle Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
nezdinde dava açtığı, Asliye Hukuk Mahkemesince de 26.05.2004 günlü ve
E:2004/189, K:2004/247 sayılı kararla “davacı dava dilekçesinde tapuya cins
tashihinin yapılmasını istemiş ise de, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun
47. ve 48. maddeleri gereğince kat mülkiyeti kurulmuş olan binanın tamamen
harap olması halinde varsa yönetici, yoksa kat maliklerinden herhangi
birisinin tapu sicil müdürlüğüne bildirmesi ile kat mülkiyetinin sona
erdiğinin tapu kayıtlarına işlenebileceği anlaşıldığından ortada idari bir
işlem olduğu” gerekçesiyle davanın reddine karar verdiği, bu kararın da
temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 22.09.2004 günlü ve
E:2004/9082, K:2004/9605 sayılı kararıyla onanarak kesinleşmesi üzerine
davacının, Ankara Çankaya 4. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğüne, kat mülkiyetinin
sona erdirilmesini gerektiren işlemin yapılması, kat mülkiyetini gösteren
sahifelerin kapatılarak, kat irtifakı hisseleri dikkate alınmak suretiyle
paylı mülkiyet oluşturulması ve cinsinin de arsa olarak düzeltilmesi
istemiyle 15.10.2004 günlü dilekçesiyle başvurduğu, talebinin Tapu
Müdürlüğünce Medeni Kanunun 688. maddesi, Kat Mülkiyeti Kanununun 46.
maddesi ve Tapu Sicil Tüzüğünün78. maddesi gereğince 05.11.2004 günlü ve
13744 sayılı işlemle reddedilmesi üzerine söz konusu Tapu Müdürlüğünün ret
işleminin iptali ve taşınmazın fiilen arsa haline dönüştüğü dikkate alınarak
Kat Mülkiyeti Kanununun 47 ve 48/2 maddeleri uyarınca Kat Mülkiyetinin sona
erdiğine, kat mülkiyeti kütüğündeki sayfaların kapatılmasına ve arsa payları
oranında ortak mülkiyet esaslarına göre kayıt ve tescilin arsa olarak
yapılmasına karar verilmesi istemiyle Mahkemelerinin 2004/3158 esasında dava
açıldığının anlaşıldığı, her ne kadar Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesince
634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 47. ve 48. maddeleri gereğince kat
mülkiyeti kurulmuş olan binanın tam
Yeni Sayfa 1
belediyelerin "imar", "ımar" ve "imar hukuku", "ımar hukuku", "kaçak yapı",
imar planı", "arazi ve arsa düzenlemesi", "imar para cezaları", "imar kirliliği
suçları", ve her türlü imar sorunlarına çözüm getirecek olan "imar hukukcusu" ve
"ımar hukukçusu".
imar hukukçusu
Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.
Yayınlanma:: 2007-07-21 (1594 okuma)
[ Geri Dön ]
|
|
|
|