Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/250
KARAR NO:
2007/10
KARAR TR :
5.2.2007
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET: 1989
yılında Bulgaristan’dan gelen davacı tarafından, Devlet Bakanlığı’nca 1990
yılında başlatılan proje kapsamında göçmen konutlarından birine sahip
olabilmek için katkı payı yatırılarak ilgili form doldurulup verildiği
halde, taahhüt edilen konutun teslim edilmediği ileri sürülerek açılan
tazminat davasının, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : Ü.C.
Vekilleri : Av.T.K. -Av. U.B.
Davalı : Başbakanlık
Vekili
: Av. G.B.
O L A Y
: 1989 yılında Bulgaristan’dan gelerek Bursa’ya yerleşen davacı, Devlet
Bakanlığı’nca 1990 yılında başlatılan proje kapsamında göçmen konutlarından
birine sahip olabilmek için T.C. Emlak Bankası İstanbul Gayrettepe Şubesi’ne
2.500.000.-TL katkı payını yatırarak ilgili formu doldurup vermiştir. Ancak,
davacıya konut tahsis edilmemiştir.
Bunun
üzerine davacı vekili, davanın, Ankara 11. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin
E:2005/612 sayılı dosyası ile birleştirilmesine, fazlaya ilişkin hakkın
saklı tutulmasıyla; davalı idarenin, konut tesliminden temerrüdü nedeniyle
aldığı konut bedeli ile fonlardan davacıya yansıyan bedelin iadesini, haksız
iktisap kurallarına göre, olumlu ve olumsuz zenginleşmeyi de tam olarak
kapsar nitelikte en geç dava tarihine kadar, tam olarak iade etmesi
gerektiğini bildiği halde iade etmediğinden ve bu sebeple kötü niyetli
olduğundan;
1) 1991
yılında ödenen 2.500.000.-TL’nın dava tarihine kadar ulaşacağı alım gücünün
değerinin ne olabileceği (200-300 m² lik bir evlik arsanın) ve teslim edilen
konutların dava tarihindeki rayiç değerlerinin tespiti suretiyle,
2) Göçmen
konutları projesi için iç ve bilhassa dış kaynaklardan 44.452 katılımcı için
gelen(hibe mahiyetindeki) fonlardan her bir katılımcı göçmene, bu arada bu
fonlardan hiç yararlanamayan davacıya düşen payın hesaplanması suretiyle,
3)Konut
teslimindeki temerrüt tarihinden dava tarihine kadar, davacının kira
zararının (kira ödeme ve ya kiradan mahrum kalma suretiyle)hesaplanması ve
karşılanması suretiyle,
4)
Hesaplanan bu zararların denkleştirici adalet ilkesi, haksız iktisap
kurallarına göre hükmedilmesi ve ayrıca Borçlar Kanunu 105. madde anlamında
(munzam zarar) olarak hesaplanması suretiyle toplam zararın tazminine
hükmedilmesini,
5) Alacağa
mahsuben 1.100.-YTL’nin yasal faizi ile davalı idareden tahsilini,
6) Alacağa
temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesi istemiyle,
adli yargıda
(Sulh Hukuk Mahkemesinde) dava açmıştır.
Davalı idare
vekilince, birinci savunma dilekçesinde, davalı idarenin hizmet kusuru veya
objektif sorumluluk esaslarına göre sorumlu olup olmayacağının tespit ve
takdirinin idari yargı yerine ait olduğu ileri sürülerek görev itirazında
bulunulmuştur.
Ankara 11.
Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği
ANKARA 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’nce; 18.5.2006 gün ve E:2006/132 sayı ile,
davalı idare vekilinin yargı yolu itirazının reddine karar verilmiştir.
Davalı idare
vekilinin, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması yolundaki 23.5.2006 günlü
dilekçesi üzerine, dava dosyası Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
DANIŞTAY
BAŞSAVCISI; Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutulması sonucu Türkiye'ye
gelen davacının, göçmen konutları için 1991 yılında inşaat bedeline mahsuben
yatırdığı 2.500.000.-liranın dava tarihindeki değerinin, göçmen konutlarında
kullanılmak üzere iç ve dış kaynaklardan 44.452 katılımcı için temin edilen
ve fonlarda biriken paralardan kendine düşen miktarın ve konut teslimindeki
temerrüt tarihinden dava tarihine kadar oluşan kira zararının hesaplanması
suretiyle bulunacak toplam zararın haksız iktisap kurallarına göre
hükmedilmesi ve alacağa mahsuben şimdilik 1.100.- YTL'nin yasal faiziyle
birlikte davalıdan tahsili istemiyle Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin
E:2006/132 sayısında kayıtlı olarak açılan davada, davanın görüm ve
çözümünün idari yargının görevine girdiği ileri sürülerek davalı idarece
görev itirazında bulunulduğu ve itirazın reddi üzerine olumlu görev
uyuşmazlığı çıkarılmasının istenildiği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 2/1-b maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarının
idari dava türleri arasında sayıldığı, 2510 sayılı İskan Kanunu’nun Ek 34.
maddesinde, Başbakan’ın, Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutulup,
Türkiye'ye gelerek yerleşmek isteyen Türk soylu kişilerle ilgili olarak 2510
sayılı İskan Kanunu çerçevesinde yapılacak işlemler ile alınacak kararların
genel koordinasyonunu ve bu kişiler için yapılmakta olan ve yapılacak
konutların proje, yapım, kontrol, hak sahibi seçimi, bu taşınmazların hak
sahiplerine dağıtımı, kişiler adına temlik ve tapuya tescil ile borçlandırma
konularında bir bakanı görevlendirebileceği, görevli bakanın, bu Kanun
çerçevesinde kendisine tanınan yetkisini valilere devredebileceği hükmüne
yer verilmiş, göçmen konutlarının dağıtım esas ve prensiplerini belirlemek
için hazırlanan Yönergenin 2. maddesinin (A) fıkrasında, 1989 yılı ve
sonrasında Bulgaristan'dan Ülkemize göçmen olarak geldiklerini
belgeleyenlerin konut tahsisinde hak sahibi olabilecekleri, (B) fıkrasında,
hak sahibi olanlar arasında öncelik ve puan sıralaması yapılacağı, 5.
maddenin (E) fıkrasında, konut bedelinin 2.500.000-lirasını peşin ödeyerek
müracaat edenlerin 5. dereceli tahsis önceliği alacağı, müracaatçı sayısı
konut sayısından çok olur ise, 5. bölümde yazılı puanlama esaslarına göre
sıralamaya konulacağı ve eşit puanlar arasında kur'a çekileceği, (F)
fıkrasında da, hangi dairenin kime verileceğinin konut sahiplerinin de hazır
bulundukları bir toplantıda noter marifetiyle ve kur'a çekmek suretiyle
tesbit edileceğinin öngörüldüğü, uyuşmazlığın, Bulgaristan'dan zorunlu göçe
tabi tutulması sonucu Türkiye'ye gelen davacının konut başvurusu sırasında
inşaat bedeline mahsuben Türkiye Emlak Bankası’na yatırdığı 2.500.000.-
liranın, aradan geçen süreye rağmen konut verilmemesi nedeniyle
kullanımından yoksun kalmasından dolayı oluşan zarar ile asıl alacağın,
fonlarda biriken paraların ve kira zararının yasal faiziyle birlikte
tazminine ilişkin bulunduğu, yasalarla kendisine verilen kamu hizmetini
yürüten idarenin, bu hizmetin iyi işlememesi, geç işlemesi ya da hiç
işlememesi nedeniyle kişilerin zarara uğrayıp uğramadıklarının tespitinin
idari yargıya ait olduğu, dosyadaki belgelerin incelenmesinden, davacı ile
davalı arasındaki uyuşmazlığın, özel hukuk ilişkisinden değil, 2510 sayılı
İskan Kanunu’nun ek 34.maddesine dayanılarak idare tarafından yapılan
düzenlemeler gereği göçmen konutlarından edinmek amacıyla davacının 1991
yılında yatırdığı paraya karşın, kendisine konut teslim edilmemesi nedeniyle
uğradığı zararın tazmini isteminden kaynaklandığı anlaşılmakta olup, bu hale
göre anılan zararın meydana gelmesinde yukarıda açıklanan mevzuat
hükümlerini uygulamakla görevli olan idarenin kusurlu bir davranışının
bulunup bulunmadığı konusundaki tespitin davanın esasını oluşturması ve bu
husustaki görevin ise, idari yargı yerlerine ait olması karşısında, bakılan
davada görev uyuşmazlığı çıkarılmasının gerektiği, bu nedenle, 2247 sayılı
Yasa’nın 10. maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve
dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.
Başkanlıkça,
2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin 3. fıkrasına göre Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı’nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY
CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/132 Esasına
kayıtlı bulunan davada, davacı Üzeyir Coşkun tarafından davalı Başbakanlık'a
karşı açılan davada 1.100 YTL alacağın faiziyle tahsilinin talep edildiği,
davalının süresinde davanın görüm ve çözüm yerinin idari yargının görev
alanına girdiğini ileri sürerek, yargı yolu itirazında bulunarak davanın
idari yargı yerinde görülmesi gerektiğini iddia ettiği ve Ankara 7.Asliye
Hukuk Mahkemesi tarafından 18.05.2006 tarihinde yargı yolu itirazının
reddedildiği, davalı Başbakanlık’ın 24.05.2006 tarihli dilekçesiyle olumlu
görev uyuşmazlığı çıkarma isteminde bulunduğu, uyuşmazlığın, davacının
Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutulması sonucu Türkiye'ye gelerek göçmen
konutları için 1991 yılında ödediği konut bedeli olan 2.500.000.-TL’nin dava
tarihindeki değerinin göçmen konutlarında kullanılmak üzere iç ve dış
kaynaklardan 44.452 katılımcı için temin edilen ve fonlarda biriken
paralardan kendisine düşen miktarın ve konut teslimindeki temerrüt
tarihinden dava tarihine kadar oluşan kira zararının hesaplanmasıyla
bulunacak toplam zararın tahsilini, ancak, şimdilik 1.100.-YTL’ nin yasal
faiziyle tahsili isteminden ibaret bulunduğu, Anayasa'nın 125/son madde ve
fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle
yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara
uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının, idari dava türleri
arasında sayıldığı, ancak, davalı ile davacı arasındaki ilişki özel hukuk
anlamında hizmet ilişkisi olup, bu ilişkiden doğan zararın giderilmesinin
istendiği, taraflar arasındaki ilişkinin kamu otoritesine ve yetkisine
dayalı tek yanlı ve resen bir idari iş ve eylem olmadığının açık bulunduğu,
bu nedenle, açılan davanın görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli
bulunduğundan, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun reddi gerektiği yolunda
yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE:
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M.
Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah
ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 05.02.2007 günlü
toplantısında;
I-İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan
incelemeye göre, davalı idare vekilinin, anılan Yasanın 10. maddesinde
öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12.
maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine, Danıştay
Başsavcısı’nca 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı
çıkarıldığı anlaşıldığından ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık
bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile
karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde adli
yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet
BEŞİNCİ’nin davada adli yargının, Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun,
davada idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları
da dinlendikten sonra GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 1989
yılında Bulgaristan’dan gelerek Bursa’ya yerleşen davacı tarafından, Devlet
Bakanlığı’nca 1990 yılında başlatılan proje kapsamında göçmen konutlarından
birine sahip olabilmek için T.C. Emlak Bankası İstanbul Gayrettepe Şubesi’ne
2.500.000.-TL katkı payı yatırılarak ilgili form doldurulup verildiği halde,
taahhüt edilen konutun teslim edilmediği ileri sürülerek olay kısmında
belirtilen istemle açılmıştır.
26.9.2006
gün ve 26301 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5543 sayılı İskan Kanunu’nun
48. maddesi gereği yürürlükten kaldırılan 14.6.1934 gün ve 2510 sayılı İskan
Kanunu’nun Ek 33. maddesinde (Ek madde: 16/06/1989-3583/1 md.),
“Bulgaristan'dan göçe zorlanarak 01/01/1984 tarihinden sonra Türkiye'ye
gelerek yerleşmek isteyen Türk soylu kişiler 14/06/1934 tarihli ve 2510
sayılı Kanun hükümlerine göre Türk kültürüne bağlı serbest veya iskanlı
göçmen sayılır ve bunlar hakkında mezkur Kanunda hüküm bulunmaması halinde
17/03/1982 tarihli ve 2641 sayılı Kanun hükümleri (2 nci, 3 üncü, 4 üncü ve
5 inci maddeler hariç) kıyasen uygulanır” ve Ek 34. maddesinde (Ek madde:
27/05/1992 - 3805/1 md.), “Başbakan, Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi
tutulup, Türkiye'ye gelerek yerleşmek isteyen Türk soylu kişilerle ilgili
olarak 2510 sayılı İskan Kanunu çerçevesinde yapılacak işlemler ile alınacak
kararların genel koordinasyonu ve bu kişiler için yapılmakta olan veya
yapılacak konutların proje, yapım, kontrol ve hak sahibi seçimi, bu
taşınmazların hak sahiplerine dağıtım, kişiler adına temlik ve tapuda tescil
ile borçlandırma konularında bir Bakanı görevlendirebilir.
Görevli
Bakan, bu Kanun çerçevesinde kendisine tanınan yetkisini valilere
devredebilir” denilmiştir.
Bulgaristan’dan zorunlu göçe tabi tutulan soydaşlarımıza Devlet Bakanlığı
organizatörlüğünde yaptırılan konutların dağıtımına dair prensipleri
belirleyen Yönergenin “Amaç” başlıklı 1. maddesinde, Bulgaristan Hükümetinin
uyguladığı asimilasyon politikası neticesinde zorunlu göçe tabi tutularak
Ülkemize gelen soydaşlarımızı kendilerine ait birer konut sahibi yapmak
amacıyla Devlet Bakanlığı(Sn.Mehmet Çevik) organizatörlüğünde inşa
ettirilmekte olan konutların dağıtım esas ve prensiplerini belirlemek için
hazırlandığı, “Genel Esaslar” başlıklı 2. maddesinin (B) fıkrasında, hak
sahibi olanlar arasında öncelik ve puan sıralamasının bu Yönergenin 5 ve 6.
maddelerinde açıklanan esaslara göre yapılacağı, “Tahsis Öncellik Sırası”
başlığını taşıyan 5. maddesinin (E ) fıkrasında, konut bedelinin
2.500.000.-TL sini peşin ödeyerek müracaat edenlerin 5. derecede tahsis
önceliği alacakları, 4. derecede tahsis önceliğinden artmış konutların
5.derecede tahsis önceliği olanlara tahsis edileceği, müracaatçı sayısı
konut sayısından çok olursa 5. bölümde yazılı puanlama esaslarına göre
sıralamaya konulacağı ve eşit puanlar arasında kur’a çekileceği, “Puan
Öncelik Sırası” başlığını taşıyan 6. maddesinde, puanlamanın nasıl
yapılacağı belirtilmiş, “Tapu Değeri ve Temlik Cetvelleri” başlığını taşıyan
7. maddesinin (B) fıkrasında, inşaat bedelinin tamamını ödemeyen ve bakiye
borcunu 10 yıl taksite bağlatan şahıslarca Banka ile borçlanma sözleşmesi
imzalanacağı ve daha sonra konut üzerinde bakiye borç ipotek devam etmek
kaydıyla tapu devir işlemi yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Öte yandan;
26.9.2006 tarihinde yürürlüğe giren 19.9.2006 gün ve 5543 sayılı İskan
Kanunu’nun geçici 1. maddesinin (1). fıkrasında, Başbakan’ın,
Bulgaristan'dan zorunlu göçe tâbi tutulup, Türkiye'ye gelerek yerleşmek
isteyen Türk soylu kişilerle ilgili olarak bu Kanun çerçevesinde yapılacak
işlemler ile alınacak kararların genel koordinasyonu ve bu kişiler için
yapılan veya yapılacak konutların proje, yapım, kontrol ve hak sahibi
seçimi, tahsis ve dağıtımı, kişiler adına temlik ve tapuda tescili ile
borçlandırma konularında Toplu Konut İdaresi Başkanını görevlendirebileceği
belirtilmiş, (5). fıkrasında, “Bulgaristan'dan zorunlu göçe tâbi tutulup,
Türkiye'ye gelerek yerleşmek isteyen Türk soylu kişilere yaptırılan
konutlardan almak üzere müracaat ederek para yatıranlardan konut sahibi
olamayanların, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde
müracaat etmeleri halinde yatırdıkları bedel, yatırıldıkları tarihten
itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte kendilerine ödenir. Görülmekte
olan davalar da bu hükme göre sonuçlandırılır. ( Ana. Mah’nin 23/11/2006
tarihli ve E.: 2006/152, K.: 2006/34 sayılı (Yürürlüğü Durdurma) Kararı ile;
bu fıkranın ikinci tümcesinin, Anayasa’ya aykırılığı konusunda güçlü
belirtiler bulunduğu ve uygulanması halinde sonradan giderilmesi güç veya
olanaksız durum ve zararların doğabileceği gözetilerek esas hakkında karar
verilinceye kadar yürürlüğünün durdurulması hüküm altına alınmıştır.) Süresi
içerisinde müracaat etmeyen soydaşların yatırmış oldukları bedel, göçmen
konutları hesabına gelir kaydedilerek toplanmış bulunan paralar bu şekilde
tasfiye edilir. Bu fıkra hükümlerini uygulamaya ilişkin gerekli
düzenlemeleri yapmaya Toplu Konut İdaresi Başkanlığı yetkilidir” düzenlemesi
yer almıştır.
Yukarıda
sözü edilen Yönerge ile, Bulgaristan’dan gelen soydaşlarımızın konut sahibi
yapılacağı duyurulmuş, davacı, bu konutlardan birine sahip olabilmek için
T.C. Emlak Bankası İstanbul Gayrettepe Şubesi’ne 2.500.000.-TL katkı payını
yatırarak, göçmen konutları için talep başvuru formunu doldurup vermiş,
ancak, konut sahibi olamamıştır.
Anayasa’nın
125. maddesinin son fıkrasında, idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde, idari eylem ve
işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan
tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Ancak,
olayda, davalı idare ile davacı arasındaki ilişkinin özel hukuk ilişkisi
olduğu, taraflar arasındaki bu ilişkinin, kamu otoritesine ve yetkisine
dayalı, tek yanlı ve resen yapılan idari işlem ve eylemden kaynaklanmadığı
anlaşılmıştır.
Açıklanan
nedenlerle, bu ilişkiden doğan zararın giderilmesi istemiyle açılan davanın
görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli bulunduğundan, Danıştay
Başsavcısının başvurusunun reddi gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay
Başsavcısı’nca yapılan BAŞVURUNUN REDDİNE, 05.02.2007 gününde Üye Serap
AKSOYLU’nun KARŞI OYU ve OYÇOKLU?U İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
KARŞI OY
Dava, 1989
yılında Bulgaristan’dan gelerek Bursa’ya yerleşen davacı tarafından, Devlet
Bakanlığı’nca 1990 yılında başlatılan proje kapsamında göçmen konutlarından
birine sahip olabilmek için T.C. Emlak Bankası İstanbul Gayrettepe Şubesi’ne
2.500.000 TL katkı payı yatırılarak ilgili form doldurulup verildiği halde,
taahhüt edilen konutun teslim edilmemesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini
istemiyle Başbakanlık’a karşı açılmıştır.
Anayasa’nın
125 nci maddesinin son fıkrasında, idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden
doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 2 nci maddesinin 1 nci fıkrasının (b) bendinde,
idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında
sayılmıştır.
2510 sayılı
İskan Kanunu’nun 17 nci maddesinde, iskanın bir aileye, nüfus ve ihtiyacına
göre oturacak ev veya ev yeri vermekle yapılacağı, Ek 34 üncü maddesinde,
Başbakan’ın, Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutulup, Türkiye'ye gelerek
yerleşmek isteyen Türk soylu kişilerle ilgili olarak 2510 sayılı İskan
Kanunu çerçevesinde yapılacak işlemler ile alınacak kararların genel
koordinasyonunu ve bu kişiler için yapılmakta olan ve yapılacak konutların
proje, yapım, kontrol, hak sahibi seçimi, bu taşınmazların hak sahiplerine
dağıtımı, kişiler adına temlik ve tapuya tescil ile borçlandırma konularında
bir bakanı görevlendirebileceği, görevli bakanın, bu Kanun çerçevesinde
kendisine tanınan yetkisini valilere devredebileceği hükmüne yer
verilmiştir.
Göçmen
konutlarının dağıtım esas ve prensiplerini belirlemek için hazırlanan
Yönergenin 2 nci maddesinin (A) fıkrasında, 1989 yılı ve sonrasında
Bulgaristan'dan Ülkemize göçmen olarak geldiklerini belgeleyenlerin konut
tahsisinde hak sahibi olabilecekleri, (B) fıkrasında, hak sahibi olanlar
arasında öncelik ve puan sıralaması yapılacağı, 5 inci maddesinin (E)
fıkrasında, konut bedelinin 2.500.000 lirasını peşin ödeyerek müracaat
edenlerin 5. dereceli tahsis önceliği alacağı, müracaatçı sayısı konut
sayısından çok olur ise 5. bölümde yazılı puanlama esaslarına göre
sıralamaya konulacağı ve eşit puanlar arasında kur'a çekileceği, (F)
fıkrasında da, hangi dairenin kime verileceğinin konut sahiplerinin de hazır
bulundukları bir toplantıda noter marifetiyle ve kur'a çekmek suretiyle
tesbit edileceği öngörülmüştür.
Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutulması sonucu Türkiye'ye gelen davacı,
konut başvurusu sırasında inşaat bedeline mahsuben Türkiye Emlak Bankası’na
2.500.000 lira yatırdığı halde aradan geçen süreye rağmen konut verilmemesi
nedeniyle uğradığı zararın yasal faiziyle birlikte tazminini istemektedir.
Yukarıda
belirtilen yasal düzenlemeler karşısında, davacı ile davalı arasındaki
uyuşmazlığın, özel hukuk ilişkisinden değil, 2510 sayılı İskan Kanunu ile
davalı İdareye verilen kamu hizmetini yürütme görevi kapsamında hizmetin
işleyişiyle ilgili olarak ortaya çıkan zararın tazmini isteminden
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Buna göre,
Yasalarla kendisine verilen kamu hizmetini yürüten idarenin, bu hizmetin iyi
işlememesi, geç işlemesi ya da hiç işlememesinden doğan sorumluluğu
nedeniyle kişilerin zarara uğradıkları iddiasıyla açılan davaların görüm ve
çözümünün yukarıda belirtilen Anayasa ve Yasa kuralları gereğince idari
yargının görevinde olduğu görüşüyle karara karşıyım.
ÜYE
Serap AKSOYLU
* * *
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/251
KARAR NO:
2006/271
KARAR TR :
25.12.2006
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET:
Sağlık hizmetinin yürütüldüğü sırada doğduğu öne sürülen zararın giderilmesi
istemiyle açılan davanın, davalı Bakanlık yönünden, ilgili hastane 5283
sayılı Yasa gereği Sağlık Bakanlığı’na devredildiğinden, İDARİ YARGI YERİNDE
çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacılar
: S.Ö. – H.ö.
Vekilleri : Av. S.D.Ü. - Av. A.E.
Davalılar
: 1- Sağlık Bakanlığı (Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı)
Vekili : Av.Y.Ü.
2- B.S.
Vekili : Av. Ü.Ç.
3- L.S.
Vekili : Av. T.D.O.
4- A.K.
Vekili : Av. Ö.Ş.E.
O L A Y
: Sigortalı olan Hasan Önal’ın eşi Sıddıka Önal’ın Sosyal Sigortalar Kurumu
Etlik Kadın ve Doğum Eğitim Hastanesi’nde 9.3.2001 tarihinde
gerçekleştirilen doğumunda şahsi kusurlu doktorlarca sezeryanla doğum
yaptırılmadığı, normal doğumda bebeğe zarar verildiği ileri sürülerek
fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere çalışma gücünün kaybı ve bakıcı
giderleri karşılığı 1.000.000.000.- TL ve karşılanmayan tedavi giderleri
için 200.000.000.- TL’nin doğum tarihi olan 9.3.2001 tarihinden işleyecek
yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesi
istemiyle Yaşar Metin Önal’a velayeten Sıddıka Önal ve Hasan Önal tarafından
adli yargı yerinde dava açılmıştır.
Davacılar
vekili, 5.2.2004 tarihinde Mahkemeye verdiği dilekçesinde, fazlaya ilişkin
hakları saklı kalmak kaydıyla 1.200.000.000.- TL destekten yoksun kalma
tazminatının 17.10.2001 tarihinden işleyecek yasal faizi ile müteselsil
sorumlu davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Yaşar Metin
Önal’ın 17.10.2001 tarihinde hayatını kaybetmesi üzerine davacılar vekili
tarafından, doğumun gerektiği gibi yapılmaması, hatalı olarak doğum
işlemleri uygulanması nedeniyle doğumda oluşan travma sonucu davacıların
çocuklarını kaybettikleri ileri sürülerek fazlaya ilişkin hakları saklı
kalmak üzere 2.846.243.255.- TL maddi ve 45.000.000.000.- TL manevi
tazminatın 17.10.2001 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte
müteselsil sorumlu davalılardan tahsili istemiyle adli yargı yerinde Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığı ve Birsu Sarıışık aleyhine bir dava daha
açılmış; Mahkemece, bu davanın ilk dava ile birleştirilmesine karar
verilmiştir.
ANKARA 5. İŞ
MAHKEMESİ ; 6.10.2004 gün ve E:2001/715-2004/1166; K:2004/1130-2004/1095
sayı ile, işin esasını incelemek suretiyle karar vermiş ; ancak, bu karar,
YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ’nin 19.4.2005 gün ve E:2004/11994; K:2005/4080
sayılı kararı ile; davanın, SSK Hastanesi doktorlarının yanlış tedavisi
sonucu oluşan zararın giderilmesine yönelik maddi ve manevi tazminat
istemine ilişkin bulunduğu, Mahkemece, işin esasına girilerek davanın kısmen
kabulüne karar verilmiş ise de, bu sonucun usul ve yasaya uygun bulunmadığı,
Sosyal Sigortalar Kurumu'nun özel hukuk hükümlerine tabi tüzel kişiliğe haiz
bir kuruluş olduğu ve uyuşmazlığın 506 sayılı Yasa'dan kaynaklanmadığı, bu
tür davalarda özel hukuk kurallarının uygulanacağı, yanlar arasındaki bu tür
hukuki ilişkide öncelikle Borçlar Kanunu'nun adam çalıştırma ilkeleri ile
vekalet akdi hükümlerinin uygulanabileceği, bu durumda, açık kanun hükmü ile
iş mahkemesinde görüleceği belirtilmemiş olan bu tür davaların genel
mahkemelerde görülmesi gerektiğinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun
2003/21-95 Esas, 2003/13 Karar sayılı ve 26.2.2003 günlü kararında da açıkça
belirtildiği, bu durumda, Mahkemenin, asliye hukuk mahkemesinin görevli
olduğuna karar vermesi gerekirken, görevli olduğuna karar vererek işin
esasına girip davayı sonuçlandırmasının doğru görülmediği, Mahkemece, bu
maddi ve hukuki olgular göz önünde tutularak görevsizlik kararı verilmesi
gerekirken işin esasına girilip yazılı şekilde hüküm kurulmasının usul ve
yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bozulmuş; ANKARA 5. İŞ MAHKEMESİ ;
6.12.2005 gün ve E:2005/1169-2004/1166; K:2006/2-2004/1095 sayı ile, bozma
kararına uymak suretiyle görevsizlik kararı vermiştir.
Bunun
üzerine, Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmeye başlanan davada, davalılardan
Sağlık Bakanlığı ve Birsu Sarıışık vekilleri, davada idari yargının görevli
olduğunu ileri sürerek görev itirazında bulunmuşlardır.
ANKARA 21.
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 29.6.2006 gün ve E:2006/157 sayı ile, iki davalının
da görev itirazının reddine karar vermiştir.
Sağlık
Bakanlığı ve Birsu Sarıışık vekillerinin, olumlu görev uyuşmazlığı
çıkarılması istemini içeren başvuruları üzerine, dava dosyası Danıştay
Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
DANIŞTAY
BAŞSAVCISI; SSK Ankara Doğumevi ve Kadın Hastalıkları Eğitim Hastahanesi’nde
Sıdıka Önal'ın doğumu sırasında uygulanan yöntemden dolayı çocuğun
rahatsızlanması ve daha sonra ölmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen
zararların yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle Sağlık Bakanlığı, SSK
Başkanlığı, Birsu Sarıışık, Ali Karaoba ve Levent Seçkin aleyhine Ankara 21.
Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/157 Esas sayısında görülen davada,
davalılardan Birsu Sarıışık ile Sağlık Bakanlığı’nca, davanın görüm ve
çözümünün idari yargının görevine girdiği ileri sürülerek görev itirazında
bulunulduğu ve itirazın reddi üzerine olumlu görev uyuşmazlığı
çıkarılmasının istenildiği, Anayasa'nın 125. maddesinde, idarenin kendi
eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunun belirtildiği,
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde, idari eylem
ve işlemlerden dolayı hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı
davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı, 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunu’nun 134. maddesinde, bu Kanunun uygulanmasından doğan
uyuşmazlıkların yetkili iş mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli
mahkemelerde görüleceği belirtilmiş olup, aynı Yasanın 1.maddesinde sözü
edilen, iş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malûllük,
yaşlılık ve ölüm hallerinde ödenecek sigorta yardımları konusunda sigortalı
kişi ile idare veya Sosyal Sigortalar Kurumu arasında çıkacak
uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görülmesi gerektiği, ancak, Anayasa’nın,
herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla
görevli Devletin, bu görevini kamu ve özel kesimdeki sağlık ve sosyal
kurumlarından yararlanarak yerine getireceği yolundaki 56. maddesi hükmü
dikkate alındığında, sözü edilen Kuruma ait hastahanelerde verilen sağlık
hizmetinin, kamu hizmeti olarak yürütüldüğü kuşkusuz olup, bu hizmetlerin
yürütülmesi sırasında uğranılan zararların tazminine ilişkin uyuşmazlıkların
çözümünün, 506 sayılı Yasanın 134. maddesi kapsamı dışında kaldığı, dosyanın
incelenmesinden, Sosyal Sigortalar Kurumu Ankara Doğumevi ve Kadın
Hastalıkları Eğitim Hastahanesi’nde yaptırılan doğumda hatalı uygulama
nedeniyle çocuğun oksijensiz kaldığı, beyin hücrelerinin öldüğü, gırtlak
yapısının çalışmadığı, organların fonksiyonlarını yitirdiği ve daha sonra
hayatını kaybettiği ileri sürülerek SSK Genel Müdürlüğü ve ilgili hekimler
aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açıldığı anlaşılmakta olup, davalı
idareye bağlı hastanede sağlık hizmetinin gereği gibi yürütülmediği
iddiasından kaynaklanan davada, kamu hizmeti yürüttüğü kuşkusuz olan ve olay
tarihinde Sosyal Sigortalar Kurumu’na bağlı bulunan hastanenin, bu hizmeti
yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararların giderilmesinin ancak idari
yargıda açılacak tam yargı davası ile idarenin tazmin sorumluluğuna ilişkin
esaslar çerçevesinde mümkün olacağı sonucuna ulaşıldığı, öte yandan, adı
geçen hastane, 5283 sayılı Yasa’ya göre Sağlık Bakanlığı’na devredilmiş
olup, bu Yasanın 9/c maddesi uyarınca, devredilen sağlık birimleri ile
ilgili olarak, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar kamu kurum ve
kuruluşları leh ve aleyhine adli ve idari yargıda sağlık hizmetleri
sunumundan dolayı açılmış ve açılacak davaların, Bakanlık husumetiyle
yürütülmesinin gerekmesi ve bütün hak, yetki, yükümlülük, alacak ve
borçlarıyla birlikte Bakanlığa geçmesi hususları da dikkate alındığında,
devredilen SSK hastanelerinin hizmet kusuru iddiasına dayalı tazminat
davalarının genel idari yargı yerinde görülmesi gerektiği sonucuna
varıldığı, bu durumda, SSK Genel Müdürlüğü aleyhine açılan ve daha sonra
Sağlık Bakanlığı husumetiyle görülen davanın görüm ve çözümünün, idari işlem
ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı
davalarına bakmakla görevli olan idari yargıya ait bulunduğundan, Ankara 21.
Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Sağlık Bakanlığı’nın görev itirazının reddine
ilişkin kararının kaldırılmasının icap ettiği gerekçesiyle davanın Sağlık
Bakanlığı aleyhine açılan kısmı yönünden 2247 sayılı Kanun’un 10 uncu ve
izleyen maddeleri uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış ve görev
konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi’nden istemiştir.
Başkanlıkça,
2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin üçüncü fıkrasına göre Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı’ndan yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY
CUMHURİYET BAŞSAVCISI; davacılar vekilinin, müvekkili Yaşar Metin Önal’ın
babası olan müvekkili Hasan Önal’ın davalı Kurumun sigortalısı olduğunu,
anne Sıddıka Önal’ın doğum yapması için davalı Kurumun hastanesine
götürüldüğünü, hastanede görevli doktorların kusurlu eylemleri nedeniyle
davacı Yaşar Önal'ın malul kaldığını bildirerek maddi ve manevi tazminat
isteminde bulunduğu, daha sonra davacı Yaşar Önal'ın ölmesi üzerine verdiği
dilekçe ile baba ve annesi için destekten yoksun kalma tazminatı ve ek dava
ile manevi tazminat istemiyle SSK Kurumu Başkanlığı ve doktorlar aleyhine
Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dava açtığı, davalı idare ve doktor
Birsu Sarıışık tarafından görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev
uyuşmazlığı çıkarıldığının anlaşıldığı, Ankara 21. Asliye Hukuk
Mahkemesi'nce 28.09.2006 tarihli oturumda, davalının görev itirazının
reddedildiği, Anayasa'nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem
ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala
bağlandığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesi
gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından
açılan tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı,
davanın, yanlış tedavi sonucu uğranılan zararın davalı Kurumdan tazmini
isteminden ibaret olduğu, davalı idarenin, sağlık hizmeti ile ilgili
görevini yerine getirirken hizmet kusuru nedeniyle açılan davanın, idari
yargı yerinde görülmesinin gerektiğini ileri sürerek görev itirazında
bulunduğu, davalılardan SSK’na ait hastane 5283 sayılı Yasa’ya göre Sağlık
Bakanlığı’na devredilmiş olup, bu Yasanın 4/c maddesi uyarınca , "Devredilen
sağlık birimleri ile ilgili olarak; bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe
kadar, Sosyal Sigortalar Kurumunun sağlık hizmeti satın almasına ilişkin
sözleşmeleri hariç, kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılmış
sözleşmeler, kredi anlaşmaları, yatırım projeleri ile kamu kurum ve
kuruluşları leh ve aleyhine adlî ve idarî yargıda sağlık hizmeti sunumundan,
iyileştirici tıbbî malzeme alımından dolayı ve sağlık hizmeti sunan
personelle ilgili açılmış ve açılacak davalar ile icra takiplerinin,
Bakanlık husumetiyle yürütülür. Bütün hak, yetki, yükümlülük, alacak ve
borçlarıyla birlikte Bakanlığa geçer” denilmekte olduğundan, devredilen SSK
hastanelerinin hizmet kusuruna dayalı tazminat davalarının genel idari yargı
yerinde görülmesi gerektiği, buna göre ve zararın kamu hizmetinin
yürütülmesi sırasında doğması nedeniyle idarenin hizmet kusuruna dayanılmış
olması karşısında, kamu hizmeti yürüten davalının bu hizmeti yürüttüğü
esnada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan davada, kamu
hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin,
hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının
saptanmasının gerektiği, bu hususların saptanması ise idare hukuku
ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Yasa'nın 2/1-b maddesi
kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı
yerlerinin görevli bulunduğu, bu nedenle, Danıştay Başsavcısı’nın
başvurusunun kabulü ile Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin davalı Sağlık
Bakanlığı'nın görev itirazının reddine ilişkin kararının kaldırılması
gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE:
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M.
Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Z. Nurhan YÜCEL, Esen EROL, Abdullah
ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 25.12.2006 günlü
toplantısında;
I-İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan
incelemeye göre; davalı idare vekilinin anılan Yasanın 10. maddesinde
öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12.
maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine, Danıştay
Başsavcısı’nca 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı
çıkarıldığı anlaşıldığından ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık
bulunmadığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile
karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde idari
yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet
BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada idari yargının
görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ
GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, Sosyal
Sigortalar Kurumu Etlik Kadın ve Doğum Eğitim Hastanesi’nde doğan
çocuklarını, doğumun gerektiği gibi yapılmaması, hatalı olarak doğum
işlemleri uygulanması nedeniyle doğumda oluşan travma sonucu kaybettiklerini
ileri sürerek zararlarının karşılanması amacıyla maddi ve manevi tazminatın
davalılardan tahsili istemiyle açılmıştır.
19/1/2005
gün ve 25705(Mük.) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5283 sayılı Bazı Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına
Devredilmesine Dair Kanun’un 1. maddesinde, bu Kanunun amacının, kamu kurum
ve kuruluşlarına ait sağlık birimlerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesiyle
ilgili usûl ve esasları belirlemek olduğu, 4. maddesinin (c) fıkrasında,
devredilen sağlık birimleri ile ilgili olarak; bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihe kadar, Sosyal Sigortalar Kurumunun sağlık hizmeti satın almasına
ilişkin sözleşmeleri hariç, kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılmış
sözleşmeler, kredi anlaşmaları, yatırım projeleri ile kamu kurum ve
kuruluşları leh ve aleyhine adlî ve idarî yargıda sağlık hizmeti sunumundan,
iyileştirici tıbbî malzeme alımından dolayı ve sağlık hizmeti sunan
personelle ilgili açılmış ve açılacak davalar ile icra takiplerinin,
Bakanlık husumetiyle yürütüleceği, bütün hak, yetki, yükümlülük, alacak ve
borçlarıyla birlikte Bakanlığa geçeceği, 10 maddesinde ise, bu Kanunun 4
üncü maddesinin (b) ve (g) bendi, 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası ve 6 ncı
maddesinin yayımı tarihinde, diğer hükümlerinin yayımını takip eden günden
bir ay sonra yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
Anayasa’nın
125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b. maddesinde, idari eylem ve işlemlerden
dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı
davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Olayda,
davacı vekilince, uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığı ve doktorlar Birsu Sarıışık, Levent Seçkin ve
Ali Karaoba’ya karşı açılan davada, 5283 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesi
nedeniyle Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı yerine davaya taraf olan
Sağlık Bakanlığı ile davalı doktorlardan Birsu Sarıışık’ın, davanın görüm ve
çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki görev itirazı, Ankara 21.
Asliye Hukuk Mahkemesi’nce reddedilmiştir.
Sosyal
Sigortalar Kurumu Etlik Kadın ve Doğum Eğitim Hastanesi, olayın olduğu
tarihte Sosyal Sigortalar Kurumu’na bağlıyken, Ankara 21. Asliye Hukuk
Mahkemesi’nin davayı incelediği aşamada 5283 sayılı Yasa uyarınca Sağlık
Bakanlığı’na devredilmiştir.
Bu duruma
göre, hastanenin kamu hizmetini yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın
tazmini istemiyle açılan bu davada, kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka
uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya başka nedenle
idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanması gerekmektedir. Bu
hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden,
2577 sayılı Yasa’nın 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi kapsamında
bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerleri
görevlidir.
Açıklanan
nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nca yapılan başvurunun kabulü ile Asliye
Hukuk Mahkemesi’nin davalı Sağlık Bakanlığı’nca yapılan görev itirazının
reddine ilişkin kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ:
Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay
Başsavcılığı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ankara 21. Asliye Hukuk
Mahkemesi’nce davalı Bakanlık yönünden verilen 29.6.2006 gün ve E:2006/157
sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 25.12.2006 gününde OYBİRLİ?İ İLE
KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/280
KARAR NO:
2006/244
KARAR TR :
11.12.2006
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET: PTT
Şubesinden gönderilen iadeli taahhütlü mektupların kaybolmasından dolayı
uğranılan zarara karşılık, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle
açılan davanın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : A.K.
Davalı
: PTT Genel Müdürlüğü
Vekilleri
: Av. H.K.
O L A Y
: Davacı, PTT Perpa Şubesinden 1.6.2004 günü 5. Asliye Ticaret Hakimliğine
ve İstanbul Tüketici Mahkemesi Hakimliğine iadeli taahhütlü iki adet mektup
gönderdiğini, ayrıca 28.6.2004 günü yine Perpa Şubesinden, alıcı Mehmet Nuri
Kopuz’a iadeli taahhütlü mektup gönderdiğini, bu iadeli taahhütlü
mektuplardan 5. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilene cevap alındığını,
diğer iki adet iadeli taahhütlü mektupların alındığına dair iade
belgelerinin tarafına iade edilmediğinden, 67,50 YTL. maddi; bu hadiselerle
ilgili PTT bürolarında uğradığı kötü muamelelerden duyduğu üzüntüden bahisle
de 1.000,00 YTL manevi tazminat ödenmesi istemiyle idari yargı yerinde dava
açmıştır.
Davalı PTT
Genel Müdürlüğü vekilince, birinci savunma dilekçesinde, davada idare
mahkemesinin görevli olmadığı ileri sürülerek görev itirazında
bulunulmuştur.
İSTANBUL 6.
İDARE MAHKEMESİ TEK HAKİMİ; 27.10.2005 gün ve E:2005/2037 sayı ile dava
konusu maddi ve manevi tazminat isteminin, davalı idarenin eyleminden
kaynaklandığı, bu nedenle davanın eylemden kaynaklı maddi ve manevi
tazminat talepli tam yargı davası olduğu anlaşıldığından,uyuşmazlığın görüm
ve çözümünün İdare Mahkemesinin görevinde bulunduğu gerekçesiyle
Mahkemelerinin görevliliğine karar vermiştir.
Davalı PTT
Genel Müdürlüğü vekilinin olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması yolundaki
17.2.2006 günlü dilekçesi üzerine dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısına gönderilmiştir.
YARGITAY
CUMHURİYET BAŞSAVCISI; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun “İdari
Dava türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin
değişik (1/c) bendinde, “Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar’ın idari davalar arasında
sayıldığı, davanın; davacının, alıcısı Mehmet Nuri Kopuz’a gönderilmek
üzere 28.6.2004 tarihinde davalı idareye teslim edilen taahhütlü mektup ile
İstanbul Tüketici Mahkemesi Hakimliği’ne gönderdiği iadeli taahhütlü
mektubun yerlerine teslim edilmemesi sonucu uğradığını ileri sürdüğü 67.50.-
YTL maddi ve 1.000.00.- YTL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte
tazmini isteminden ibaret olduğu, davanın çözümü için, sözleşmenin idari
sözleşme mi yoksa özel nitelikte bir sözleşme mi olduğunun tespiti
gerektiği, idari sözleşmelerin, konusu bir kamu hizmetinin yürütülmesine
ilişkin bulunan ve hüküm ve koşulları itibariyle idareye üstün hak ve
yetkiler tanıyan; dolayısıyla idarenin kamu gücüne dayalı, re’sen ve tek
yanlı hareket edebilme yetkilerini içeren sözleşmeler olduğu, bu nitelikte
olmayan diğer sözleşmelerin ise, genelde özel hukuk alanda özel hukuk
kurallarına göre düzenlendiği; 6145 sayılı Kanun ile “Türkiye Cumhuriyeti
Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi”nin kurulduğu; 406 sayılı Telgraf ve
Telefon Kanunu’nun 4000 sayılı Kanunla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve
telgraf tesis ve işletmesine ilişkin hizmetlerin Posta İşletmesi Genel
Müdürlüğünce, telekomünikasyon hizmetlerinin ise Türk Telekomünikasyon A.Ş.
tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırıldığı; 4502 sayılı Kanun
ile de “Türkiye Cumhuriyeti Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü”
adını aldığı, 22.2.2000 tarih ve 23972 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Ana
Statü’nün 3. maddesinin 1 numaralı bendinde, bu Ana Statü ile Genel
Müdürlüğün tüzel kişiliğe sahip faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu
sermayesiyle sınırlı bir Kamu İktisadi Kuruluşu olduğunun belirtildiği ve
ayni maddenin 2 numaralı bendinde de, 233 sayılı KHK ve bu Ana Statü
hükümleri saklı kalmak üzere özel hukuk hükümlerine tabi bulunduğuna işaret
edildiği, buna göre, Posta ve Telgraf Teşkilatı, tekel kapsamında kamu
hizmeti yürüten, tüzel kişiliğe sahip bir kamu kuruluşu ise de, 233 sayılı
KHK ve Ana Statü ile özerk bir tarzda ve ekonomik gereklere uygun olarak
kârlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi amacıyla, iktisadi
faaliyetleri bakımından özel hukuk hükümlerine tabi kılındığının açık
olduğu, bu durumda, posta hizmetini yürüten Kuruluş ile bu hizmetten ücreti
karşılığında yararlananlar arasındaki hukuki ilişkinin, Kuruluşun günlük
iktisadi faaliyetinden doğan bir özel hukuk ilişkisi niteliğini taşıdığında
kuşkuya yer bulunmadığı, 5584 sayılı Posta Kanunu’nun 46-55. maddelerinde
posta faaliyetleri sırasında doğan zararların nasıl ödeneceği hakkında
düzenlemeler getirildiği, PTT idaresinin gördüğü kamu hizmetinde, kurum ile
kişi arasında bir akdi ilişki bulunduğu, kişinin ücret karşılığında
idareden bir hizmetin yapılmasını istemekte olduğu, davalı idarenin de bu
akit içinde yer aldığı, PTT’nin kamu kurumu ve görülen hizmetin kamu
hizmeti olmasının, bu hukuki ilişkinin akdi olma niteliğini değiştirmediği,
olayda, hizmeti gören kurumun idarenin fiilinden doğan bir zararın varlığı
karşısında, özel hukuk alanını ilgilendiren bu davanın, adli yargı yerinde
çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle, adli yargı yararına olumlu görev
uyuşmazlığı çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasanın 10. maddesine göre görev
konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinden istemiştir.
Başkanlıkça
2247 sayılı Yasanın 13. maddesinin 3. fıkrasına göre Danıştay Başsavcısı’nın
da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
DANIŞTAY
BAŞSAVCISI; Türkiye Cumhuriyeti Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü (P.İ.) Ana
Statüsü’nün 3.maddesinin 1 ve 2. bentlerinde, Türkiye Cumhuriyeti Posta
İşletmesi Genel Müdürlüğü’nün Tüzel Kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve
sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir Kamu İktisadi Kuruluşu olduğu,
Kuruluşun KHK ve bu Ana Statü hükümleri saklı kalmak üzere özel hukuk
hükümlerine tabi olduğu kuralına yer verildiği, 233 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname hükümlerine tabi bir kamu iktisadi kuruluşu olan PTT idaresince
yerine getirilen posta hizmeti nedeniyle kurum ile vatandaş arasında bir
akdi ilişki meydana geldiği, başka bir anlatımla kişinin bedeli
karşılığında PTT idaresinden bir hizmetin yapılmasını istediği, muhatabın da
sözleşme içinde yer almakta olduğu, PTT’nin kamu kurumu ve görülen hizmetin
kamu hizmeti olmasının, bu hukuksal ilişkinin akdi olma niteliğini
değiştirmediği, bu itibarla, söz konusu akdin gereklerinin yerine
getirilmesi sırasında doğan zararın tazmini istemiyle açılan davanın, özel
hukuk alanını ilgilendirdiğinde kuşkuya yer olmadığından, adli yargı yerinde
çözümlenmesinin gerektiği ve sonuçta, 2247 sayılı Kanunun 13 ncü maddesi
uyarınca, yapılan başvurunun kabulünün uygun olacağı yolunda yazılı düşünce
vermiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE:
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M.
Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Levent
ÖZÇELİK ve Celal IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan 11.12.2006 günlü
toplantısında;
l-İLK
İNCELEME : Başvuru yazısı ve dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasanın 27.
maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı PTT Genel Müdürlüğünün,
anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev
itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda
bulunması üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısınca 10. maddede öngörülen
biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin
herhangi bir noksanlık bulunmadığından, görev uyuşmazlığının esasının
incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
ll-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in davanın çözümünde adli yargının
görevli olduğu yolundaki raporu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının adli
yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve Danıştay
Başsavcısının davada adli yargının görevli bulunduğuna ilişkin düşünce
yazıları ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca
görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay
Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun davada adli yargının görevli olduğu yolundaki
yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP
DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
davacının PTT Şubesinden gönderdiği iadeli taahhütlü mektupların
kaybolmasından dolayı; uğradığını iddia ettiği zarara karşılık, maddi ve
manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.
1953 tarih
ve 6145 sayılı Kanun ile “Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon
İşletmesi” kurulmuş; 1924 tarih ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun
10.6.1994 tarih ve 4000 sayılı Kanunla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve
telgraf tesis ve işletmesine ilişkin hizmetler Posta İşletmesi Genel
Müdürlüğünce (P.İ), telekomünikasyon hizmetleri ise Türk Telekomünikasyon
A.Ş. tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmış; 27.1.2000
tarih 4502 sayılı Kanun ile de “Türkiye Cumhuriyeti Posta ve Telgraf
Teşkilatı Genel Müdürlüğü” adını almış olup, 22.2.2000 tarih ve 23972 sayılı
Resmi Gazetede yayımlanan Ana Statü’nün “Hukuki Bünye” başlıklı 3.
maddesinin 1 numaralı bendinde, bu Ana Statü ile teşkil olunan Türkiye
Cumhuriyeti Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğünün, tüzel kişiliğe
Yeni Sayfa 1
belediyelerin "imar", "ımar" ve "imar hukuku", "ımar hukuku", "kaçak yapı",
imar planı", "arazi ve arsa düzenlemesi", "imar para cezaları", "imar kirliliği
suçları", ve her türlü imar sorunlarına çözüm getirecek olan "imar hukukcusu" ve
"ımar hukukçusu".
imar hukukçusu
Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.
Yayınlanma:: 2007-07-21 (3343 okuma)
[ Geri Dön ]
|
|
|
|