Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/215
KARAR NO:
2006/191
KARAR TR :
6.11.2006
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET: 2247
sayılı Yasa’nın 1. maddesine uygun bulunmayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27.
maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : İ.Ö.
Vekilleri
: Av.B.B. -Av E.E. -Av.Y.Ü.
Davalı : H.Ö.
O L A Y
: Davacı vekili dava dilekçesinde, taraflar arasında davalının kusurlu
hareketlerinden kaynaklanan şiddetli geçimsizlik nedeni ile tarafların
boşanmalarına, evlilik birliğinin devamı sırasında ortak edinilen malların
tespiti ile bu malların % 40’ının davacı müvekkili adına tesciline ve
boşanmaya sebebiyet veren kusurlu taraf olan davalı aleyhine
10.000.000.000.-TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Davacı
vekilinin harçlandırılmış olan tescil ile ilgili taleplerine ilişkin ve
katkı payına ilişkin davasının ayrı bir esas üzerinden yürütülmesi gerektiği
belirlenmekle, tescil talebinin ve katkı payına ilişkin davasının boşanma
davasından tefrikine karar verilmesi sonucu, bu dava Bakırköy 1. Aile
Mahkemesi’nin E:2004/1028 sayılı dosyasında görülmeye başlanmıştır.
BAKIRKÖY
1.AİLE MAHKEMESİ; 18.3.2005 gün ve E:2004/1028, K:2005/203 sayı ile, evlilik
birliğinin devamı sırasında ortak edinilen malların tespiti ile bu malların
%40’ının davacı adına tesciline ilişkin davada Mahkemelerinin görevli
olmadığı, asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle
görevsizlik kararı vererek, esas dosyanın fotokopisi çektirildiğinde ve
talep halinde görevli Bakırköy Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi’ne
gönderilmesine karar vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
BAKIRKÖY
6.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 29.11.2005 gün ve E:2005/168, K:2005/349 sayı ile,
davacı İsmet Özaltın vekilince, tarafların boşanmaları istemiyle Bakırköy 4.
Asliye Hukuk Mahkemesi’nin E:2003/127 sayılı dosyasında dava açıldığı,
yapılan açık yargılama sonunda Mahkemece, 8.9.2003 günü, dosyanın yetkili ve
görevli Bakırköy Aile Mahkemesi’ne devredildiği, Bakırköy 1. Aile
Mahkemesi’nce 20.12.2004 günü, dosyanın tefrik edildiği, katkı payına
ilişkin yargılamaya E:2004/1028 sayılı dosyada devam edildiği, 18.3.2005
günü de görevsizlik kararı verilerek, dosyanın Mahkemelerine gönderildiği,
davanın, evlilik birliğinin devamı sırasında ortak edinilen malların tespiti
ile bu malların %40’ının davacı adına tesciline ilişkin bulunduğu, ancak,
boşanma davasının 21.2.2003 günü, yani, Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe
girdiği tarihten sonra açıldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vererek,
yasal süre içinde başvurulması halinde dosyanın görevli Bakırköy Nöbetçi
Aile Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek
kesinleşmiştir.
Bu karar
gereği, davacının talebi üzerine, dosya Bakırköy Nöbetçi Aile Mahkemesi’ne
gönderilmiştir. Ancak, Bakırköy 1. Aile Mahkemesi’nce, daha önce aynı
davayla ilgili olarak Mahkemelerinin görevsizlik kararı bulunduğu
belirtilerek, görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosya Bakırköy 6.Asliye
Hukuk Mahkemesi’ne geri gönderilmiştir.
Bunun
üzerine, davacı vekili, görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle
Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuştur.
İNCELEME VE
GEREKÇE:
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M.
Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah
ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 6.11.2006 günlü
toplantısında; Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, 2247 sayılı Yasa’da
öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay
Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun,
başvurunun reddi gerektiğine ilişkin sözlü açıklamaları da dinlendikten
sonra GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
2247
sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında
Kanun’un 1.maddesinde, Uyuşmazlık Mahkemesinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası ile görevlendirilmiş, adli, idari ve askeri yargı mercileri
arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve
bu Kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkeme olduğuna işaret
edilmekte; 27 maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesinin, uyuşmazlık çıkarmaya
veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından
inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş
istemleri reddedeceği kuralına yer verilmektedir.
Buna göre,
Uyuşmazlık Mahkemesi; adli, idari ve askeri yargı düzenlerinden en az
ikisine dahil yargı yerlerince verilen kararlar arasında doğan görev ve
hüküm uyuşmazlıklarını çözmekle yetkili ve görevlidir.
Olayda,
görev uyuşmazlığına neden olduğu ileri sürülen kararların, sadece adli yargı
düzenine dahil bulunan mahkemelerce verildiği anlaşılmaktadır. Bu tür
uyuşmazlıkların çözümü, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 5236
sayılı Kanun’la değişik 25.maddesi uyarınca Yargıtay’a ait olup, ortada
Uyuşmazlık Mahkemesi’nce çözümlenmesi öngörülen bir görev uyuşmazlığı
bulunmamaktadır.
Belirtilen
nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 1. maddesine uygun bulunmayan başvurunun,
aynı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir.
SONUÇ: 2247
sayılı Yasa’nın 1. maddesine uygun bulunmayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27.
maddesi uyarınca REDDİNE, 6.11.2006 gününde OYBİRLİ?İ İLE KESİN OLARAK karar
verildi.
* * *
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/216
KARAR NO:
2007/59
KARAR TR :
7.5.2007
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET: 4447
sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu uyarınca verilen idari para cezasına karşı
yapılan itirazın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : MKE Kurumu Genel Müdürlüğü
Vekili
: Av. Ş.D.
Davalı
: Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü / Ankara
O LA Y
: Türkiye İş Kurumu Ankara İl Müdürlüğü'nün 14.07.2005 gün ve 23461 sayılı
işlemi ile, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun 48. maddesine
aykırılıktan dolayı (işten ayrılma bildirgesini süresi içinde göndermediği)
aynı Kanunun 54. maddesi uyarınca davacıya idari para cezası verilmiştir.
Davacı
vekili, yapılan itirazın Kurumun ünite itiraz komisyonunca reddi üzerine,
söz konusu para cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle, idari
yargı yerinde dava açmıştır
ANKARA 6.
İDARE MAHKEMESİ(TEK HAKİM); 07.10.2005 gün ve E:2005/1935; K:2005/1346 sayı
ile, toplum düzenini, genel ahlakı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik
düzeni korumak amacıyla; kabahatlere ilişkin genel ilkeleri, kabahatler
karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırım türlerini ve sonuçlarını,
kabahatler dolayısıyla karar alma sürecini, idari yaptırıma ilişkin
kararlara karşı kanun yolları ile idari yaptırım kararlarının yerine
getirilmesine ilişkin esasların belirlenmesi amacıyla yürürlüğe konulan 5326
sayılı Kabahatler Kanunu'nun 2. maddesinde; Kanunun, karşılığında idari
yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın Kabahat olarak tanımlandığı, 3.
maddesinde; bu Kanunun genel hükümlerinin diğer kanunlardaki kabahatler
hakkında da uygulanacağı, 16. maddesinde, kabahatler karşılığında
uygulanacak olan idari yaptırımların, idari para cezası ve idari
tedbirlerden ibaret olduğunun belirtildiği; aynı Kanun'un "Başvuru Yolu"
başlıklı 27. maddesinde; idari para cezası ve mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı, kararın tebliğ veya
tefhimi tarihinden itibaren en geç on beş gün içinde sulh ceza mahkemesine
başvurulabileceğinin belirtildiği, sözü edilen 5326 sayılı Kanunun, 1.6.2005
tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdiği; belirtilen yasal
düzenlemeler uyarınca; 01.6.2005 tarihinden itibaren, 5326 sayılı Yasada
sayılan idari para cezası ve idari tedbirlerden oluşan idari yaptırımlar ile
diğer yasalarda yer alan idari yaptırımlara karşı, Yasanın 19. maddesinde
sayılan istisnai durumlar haricinde Sulh Ceza Mahkemeleri nezdinde dava
açılabileceği; buna göre, davacının işten ayrılma bildirgesini süresi içinde
vermediğinden bahisle 977,40 YTL tutarında idari para cezası verilmesine
ilişkin davalı idare işleminin iptali isteğiyle 27.09.2005 tarihinde
Mahkemelerinin kayıtlarına giren dilekçe ile bakılan dava açılmış ise de;
yukarıya alınan Yasa hükümleri uyarınca, 506 sayılı Yasa hükümlerine göre
verilen idari yaptırım niteliğindeki para cezasına karşı açılacak davalarda,
Sulh Ceza Mahkemelerinin görevli kılınması karşısında, uyuşmazlığın görüm ve
çözümünde Mahkemelerinin görevli bulunmadığı gerekçesiyle görevsizlik
kararı vermiş; bu karar, karara itirazın Ankara Bölge İdare Mahkemesinin
5.4.2006 gün ve E:2005/5733, K:2006/1825 sayılı kararıyla reddedilip
onanması suretiyle kesinleşmiştir.
Davacı
vekili bu kez, aynı istemle adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.
ANKARA 11.
SULH CEZA MAHKEMESİ; 08.12.2005 gün ve E:2005/754 Müt. sayı ile,
Mahkemelerin görevlerinin CMK 3. maddesince yasa ile belirleneceği, 5326
Sayılı Kabahatler Yasası genel bir yasa olup, 3. maddesinde bu yasanın genel
hükümlerinin diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanacağı öngörmüş
ise de; kural olarak yasaların uygulanmasında özel yasaların öncelikli
olduğu, 4857 sayılı yasanın 108. maddesinin, idari para cezalarının eylemin
gerçekleştiği yer Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlüğünce
verileceği ve cezalara karşı 7 gün içerisinde yetkili idare mahkemesine
itiraz edilebileceği kuralını getirdiği; 4857 sayılı yasanın 108. maddesinin
yürürlükten kaldırıldığını gösterir kural bulunmadığı, gerekçesiyle
görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE:
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Dr.
Atalay ÖZDEMİR, M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL,
Abdullah ARSLAN ve Celal IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan 07.05.2007
günlü toplantısında;
I-İLK
İNCELEME :Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan
incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü,
E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık
Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip
değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya
da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın
mahkûmiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli
ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının
anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk
uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari
organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında
yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak
nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev
ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip
çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu durum gözetildiğinde,
olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde
incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Adli ve
idari yargı yerleri arasında anılan Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde
olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, davacı tarafın, idari yargı kararı
kesinleşmeden adli yargı yerine başvuru yaptığı, buna karşın idari yargı
kararının daha sonraki bir tarihte kesinleştiği; sonuçta idari yargı
dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin
istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık
Mahkemesi’ne gönderildiğini kabul etmek gerektiği; adli yargı kararının
kesinleşme durumunu gösteren onaylı bir örneğinin Başkanlık yazısıyla
Mahkemesinden istenildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık
bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine
oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari
yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ayla SONGÖR
ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada idari yargının görevli
olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ
GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 4447
sayılı Kanun’un 48. maddesine aykırılıktan dolayı aynı Kanunun 54. maddesi
uyarınca verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.
25.8.1999
gün ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun 48. maddesinde, işsizlik
sigortasına ilişkin genel hükümlere yer verilmiş, “İdari para cezaları ile
idari işlemlere karşı itirazlar” başlığını taşıyan 54. maddesinde ise,
“Kurumca dayanağı belirtilmek suretiyle;
a) İşsizlik
sigortasına ilişkin yükümlülükleri nedeniyle sigortalıların ücretlerinden
indirim veya kesinti yapan işverenlere her bir sigortalı için 25/8/1971
tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 33 üncü maddesine göre sanayi kesiminde
çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için uygulanan aylık asgari ücret
tutarında,
b) 48 inci
maddede öngörülen işten ayrılma bildirgesini Kuruma vermeyen işverenlere her
bir fiil için ayrı ayrı 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 33
üncü maddesine göre sanayi kesiminde çalışan onaltı yaşından büyük işçiler
için uygulanan aylık asgari ücretin iki katı tutarında,
İdari para
cezası verilir.
(Değişik
ikinci fıkra: 25/6/2003 – 4904/ 31 md.) İdarî para cezaları tebliğ
tarihinden itibaren yedi gün içinde Kuruma ödenir veya aynı süre içinde
Kurumun ilgili ünitesine itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca
itirazı reddedilenler idarî yargı yoluna başvurabilirler. Yargı yoluna
başvurulması cezanın takip ve tahsilini durdurmaz.
İşsizlik
sigortası uygulamasına ilişkin işlemlere karşı sigortalıların ve
işverenlerin yapacakları itirazlardan Sosyal Sigortalar Kurumuna verilen
görevlerle ilgili olanlar adı geçen Kuruluşa, diğerleri ise Kuruma yapılır.
İtirazların, işlemin tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde yapılması ve
30 gün içinde sonuçlandırılması zorunludur. Yapılan itirazlar daha önce
yapılmış bulunan işlemlerin uygulanmasını geciktirmez. İtiraz yoluna
başvurulmuş olması ilgililerin yargı yoluna başvurma haklarını ortadan
kaldırmaz” hükmü yer almıştır.
4447 sayılı
Yasa’nın 54. maddesinde yer alan düzenleme karşısında, para cezalarına karşı
yapılacak itirazların görüm ve çözümünde idari yargı yerlerinin görevli
olacağının kabulü gerekir.
1.6.2005
tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanunun diğer kanunlarda
düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin
görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda
düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak;
Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları
taşıması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari
yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak
itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle
doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar
verilmiştir.
Daha sonra,
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3.
maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı
kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede
yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar
verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme
yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu
düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı
tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü
doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı
yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli
olacağı belirtilmiştir.
Son olarak,
30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesini
değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde "(1) Bu
Kanunun;
a) İdarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda
aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer
genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi
yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,
uygulanır"
denilmiştir.
19.12.2006
tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun, idarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer
kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda
görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı
anlaşılmaktadır.
Görev
kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için
bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen
görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk
ilkesidir.
Davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile
görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni
yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi
gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe
girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal
hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği
açıktır.
Diğer
taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun
değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise,
mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale
geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
İncelenen
uyuşmazlıkta, idari para cezasına ilişkin görevli mahkemeyi belirleyen yasa
kuralı değiştirilmiş ve yeni düzenleme 19.12.2006 tarihi itibariyle
yürürlüğe girmiş olduğuna göre, görev kuralının geçmişe etkili olacağı
yolundaki genel hukuk ilkesi karşısında, 4447 sayılı Kanun’un 48. maddesine
aykırılıktan dolayı aynı Kanunun 54. maddesi uyarınca verilen idari para
cezasına karşı yapılan itirazın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin
görevli olduğu kuşkusuzdur.
Açıklanan
nedenlerle, İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması
gerekmiştir.
SONUÇ:
Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 6.
İdare Mahkemesi’nce verilen 7.10.2005 gün ve E:2006/1935, K:2005/1346 sayılı
GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 07.05.2007 gününde OYBİRLİ?İ İLE KESİN
OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/221
KARAR NO:
2006/192
KARAR TR :
6.11.2006
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET: 2247
sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen koşulu taşımayan BAŞVURUNUN, aynı
Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.
K A R A R
Davacılar
: K.E. –B.E. –B.Y. –A.E.
Vekilleri
: Av.M.K. -Av.Z.B.
Davalı
: Bayrampaşa Belediye Başkanlığı
O L A Y
: Davacılar vekili, Bayrampaşa Belediye Encümeni'nin isim düzeltilmesi
hakkındaki 11.8.2005 gün ve 1082 sayılı kararının iptali istemiyle idari
yargı yerinde dava açmıştır.
İSTANBUL 1.
İDARE MAHKEMESİ; 31.1.2006 gün ve E:2005/2457; K:2006/142 sayı ile, 5326
sayılı Kabahatler Kanunu’nun 1,2,16,17 ve 27. maddelerinden söz ederek,
Kabahatler Kanunu’nda, toplum düzenini, genel ahlakı, genel sağlığı ve
ekonomik düzeni korumak amacıyla konulan kuralların icrai veya ihmali bir
davranışla ihlal edilmesinin kabahat olarak tanımlandığı, keza, bu kabahat
nedeniyle kendi kanununda idari bir yaptırım öngörülmüş ise, bu yaptırıma
karşı sulh ceza mahkemesine itiraz edilebileceğinin anlaşıldığı, buna göre,
idari para cezalarının da idari bir yaptırım türü olarak kabul edilmesi ve
bu cezalara karşı yapılacak itirazların Kabahatler Kanunu uyarınca sulh ceza
mahkemesince çözümlenmesi gerektiği, olayda, davacıya 3194 sayılı Kanun’a
aykırılık nedeniyle idari para cezası verildiği görülmüş olup, kabahat
niteliğindeki bu fiil nedeniyle verilen para cezasının Kabahatler Kanunu’nun
17. maddesi kapsamında bir yaptırım olduğu, bu itibarla, söz konusu cezaya
yönelik itirazın adli yargı yerince çözümlenmesi gerekeceği sonucuna
varıldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.
Davacılar
vekili, bu kez, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesine göre hesaplanan
idari para cezasının tahsilinin durdurulması ve söz konusu encümen kararının
iptali istemiyle adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.
EYÜP 2. SULH
CEZA MAHKEMESİ; 2.5.2006 gün ve 2006/185 Muh.; 2006/1193 Müt. sayı ile,
itiraz eden vekilleri tarafından öncelikle İstanbul 1. İdare Mahkemesi’ne
başvuru yapıldığı ve Mahkemece 31/1/2006 tarih ve 2005/2457 Esas, 2006/142
Karar sayılı kararı ile, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesi
gereğince sulh ceza mahkemelerinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik
kararı verildiği, bunun üzerine, Mahkemelerine encümen kararının iptali için
başvuruda bulunulduğunun anlaşıldığı, 3194 sayılı İmar Yasası’nın 42.
maddesinde, idari yaptırım kararının belediye başkanlığınca verileceği
belirtilmekle birlikte açıkca sulh ceza mahkemesinin idari yaptırım kararına
karşı itiraz halinde görevli ve yetkili olduğunun belirtilmediği, bu
durumda, idare mahkemesinin idari yaptırım kararına ilişkin itirazı
incelemekte yetkili ve görevli olacağı, kanunların uygulanması sırasında
özel kanunların genel nitelikteki yasalardan öncelikle uygulanacağı
esasından hareketle, genel nitelikteki Kabahatler Yasası’nın 3.maddesinin
Anayasa Mahkemesi tarafından 1.3.2006 tarihinde iptal edildiği, iptal kararı
yürürlüğe girmemiş olmakla birlikte, özel nitelikteki İmar Yasası’nın
uygulanmasında idare mahkemesinin görevli olduğuna ilişkin düzenlemeyi iptal
eden herhangi bir yasa olmadığından, halen yürürlükte olduğu gerekçesiyle
görevsizlik kararı vererek görev uyuşmazlığı oluştuğundan, dosyanın karar
kesinleştiğinde, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiş; bu
karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE:
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M.
Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah
ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 6.11.2006 günlü
toplantısında; Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, 2247 sayılı Yasa’da
öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay
Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun,
başvurunun reddi gerektiğine ilişkin yazılı ve sözlü açıklamaları da
dinlendikten sonra GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dosya
üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;
Uyuşmazlık
Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke
Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında
Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması
yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’
ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması
sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda,
askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm
uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev
uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna
varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte
olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza
davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara
ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk
Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...”açıkça belirtilmiştir. Bu
durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev
uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Olay
kısmında belirtildiği üzere, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada;
idari yargı yerince adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş
bir görevsizlik kararı bulunmakta olup, bunun üzerine kendine gelen davayı
inceleyen adli yargı yerinin sahip olduğu seçenekler ile verdiği karar
bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.
1- 2247
sayılı Yasa’nın 14. maddesinde yer alan, “Olumsuz görev uyuşmazlığının
bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı
mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada
kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya
kesinleşmiş olması gerekir.
Bu
uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza
davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir.” hükmüne göre,
idari yargı yerinin kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine adli yargı
yerince de görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde,
olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş olacak; hukuk alanında doğmuş bulunan bu
uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, ancak davanın taraflarınca ileri
sürülebilecektir.
2- 2247
sayılı Yasa’nın 19. maddesindeki “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden
birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen
bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada
görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli
bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine
başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar
vermesine değin erteler.” hükmüne göre ise, adli yargı yeri, davaya bakma
görevinin daha önce görevsizlik kararı veren idari yargı yerine ait olduğunu
belirten gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma
olanağına sahiptir. Şu kadar ki, başvuru kararının, görev konusunda
Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilmesine değin işin incelenmesinin
ertelenmesi hususunu da ihtiva etmesi gerekir.
Yasa koyucu,
14. maddeye göre hukuk alanında olumsuz görev uyuşmazlığı doğması halinde
her iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma iradesini
davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme nazaran daha kısa zamanda
çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile, daha önce görevsizlik kararı
veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı merciine, işten el
çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma olanağını tanımıştır.
Olayda, adli
yargı yerince, öncelikle görevsizlik kararı verilmekle birlikte, bununla
yetinilmemiş ve görevli merciin belirtilmesi için re’sen Uyuşmazlık
Mahkemesi’ne başvurulmasına da karar verilmiştir.
Bu haliyle,
her ne kadar 2247 sayılı Yasa’da öngörülen yönteme uymamakta ise de, davanın
taraflarınca başvuruda bulunulmadığı gözetilerek, Eyüp 2. Sulh Ceza
Mahkemesi’nce 19. maddeye göre başvuruda bulunulduğunun kabulü suretiyle
inceleme yapılması gerekmektedir. Buna göre:
2247 sayılı
Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19.
maddesinde, “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya
kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen bir davayı incelemeye
başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı
veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile
görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve
elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin
erteler.” hükmüne yer verilmiş; aynı Yasanın 27. maddesinde, “Uyuşmazlık
Mahkemesi, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin
istemleri önce şekil ve süre açısından inceler; yöntemine uymayan veya
süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddeder.” denilmiştir.
Anılan Yasa
hükmüne göre, bir yargı yerinin re’sen Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvuruda
bulunabilmesi için; tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada, daha önce
diğer yargı yerlerinden birisi tarafından görevsizlik kararı verilmiş ve bu
kararın kesinleşmiş bulunması ve bunun üzerine kendine gelen davayı
inceleyen yargı yerinin de davada görevsizlik kararı veren yargı yerinin
görevli olduğu kanısına varması gerekmektedir.
Sulh Ceza
Mahkemesi dosyasından, İdare Mahkemesinin görevsizlik kararının kesinleşip
kesinleşmediği anlaşılamadığından, Başkanlığımızca, 28.7.2006 gün ve
E:2006/221 sayılı yazı ile, İstanbul 1.İdare Mahkemesi’nden, 31.1.2006 gün
ve E:2005/2457; K:2006/142 sayılı görevsizlik kararının kesinleşme durumunu
gösteren onaylı bir örneğinin gönderilmesinin istenilmesi üzerine, adı geçen
Mahkemece gönderilen 6.9.2006 gün ve E:2005/2457 sayılı yazıda, söz konusu
kararın temyiz edildiği bildirilmiştir. Bu durumda, Sulh Ceza Mahkemesince
görev uyuşmazlığına konu edilen İstanbul 1.İdare Mahkemesi’nin görevsizlik
kararı kesinleşmediğinden, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen
koşul gerçekleşmemiştir.
Açıklanan
nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen koşulu taşımayan
ve yöntemine uymayan başvurunun, aynı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca reddi
gerekmiştir.
SONUÇ: 2247
sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen koşulu taşımayan ve yöntemine
uymayan BAŞVURUNUN, aynı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 6.11.2006
gününde OYBİRLİ?İ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/224
KARAR NO:
2007/61
KARAR TR :
7.5.2007
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET: 2247
sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN,
aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.
K A R A R
Davacı
: Kamer Antalya Kaleiçi Turizm İşletmeleri ve Yatırım A.Ş.
Vekili
: Av. Ö.Ö.
Davalı
: Muratpaşa Belediye Başkanlığı
Vekili
: Av. S.Ö.
O L A Y
: Antalya Muratpaşa Belediyesi Encümeni’nin 7.7.2005 gün ve 925 sayılı
işlemi ile, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesi uyarınca davacı adına
idari para cezası verilmiştir.
Davacı
vekili, para cezası verilmesine ilişkin söz konusu işlemin iptali istemiyle
idari yargı yerinde dava açmıştır.
ANTALYA 2.
İDARE MAHKEMESİ; 29.9.2005 gün ve E:2005/1091, K:2005/1504 sayı ile,
davanın, davacı şirketin, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesi uyarınca
para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 7.7.2005 gün ve 925 sayılı
Belediye Encümeni kararının iptali istemiyle açıldığı, uyuşmazlık hakkında
görevli yargı yerinin belirlenmesi için 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun irdelenmesi gerektiği, bilindiği gibi,
kabahatler ve kabahatlere uygulanacak yaptırımların, 765 sayılı eski Ceza
Kanunu’ndan farklı bir anlayışla 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu’nda
düzenleme dışı bırakıldığı ve yeni Türk Ceza Kanunu ile eş zamanlı olarak
yeni bir Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe konulduğu, ancak, özel hükümlerinde
eski Ceza Kanununda sayılan kabahatler büyük oranda korunmuş olmakla
birlikte, yürürlüğe giren bu Kabahatler Kanunu’nun 765 sayılı Yasa’da yer
alan hükümlerden farklı olarak yeni bir amaç ve kapsam taşıdığı, Kabahatler
Kanunu’nun 2, 3, 16, 27, geçici 2 ve geçici 3. maddeleri ile Kanunun
gerekçesinden ve TBMM Adalet Komisyonu raporundan söz ederek, aksi yöndeki
bir düşüncenin, Kabahatler Kanunu’nu sadece bu Kanunun "Çeşitli Kabahatler"
başlıklı ikinci kısmında yer alan ve büyük oranda eski Ceza Kanununda
sayılan kabahatlerden oluşan toplam 12 çeşit kabahatle sınırlı olduğu
sonucunu doğuracağı, bunun Kanunun genel hükümlerinde yer alan maddelerle
getirilen sistematiğine uygun düşmeyeceği ve özellikle Kanunun yukarıda yer
verilen 3. maddesinin birinci fıkrasını, geçici 2 nci ve 3 üncü maddelerini
uygulama alanı olmayan gereksiz maddeler durumuna düşüreceği, Yasa koyucunun
bu tür bir sonucu öngördüğünün söylenemeyeceği, bu durumda, Kabahatler
Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1.6.2005 tarihinden itibaren idari para
cezalarına karşı açılan davaların, kabahatler Kanunu kapsamında olduğu ve
idari yaptırım olarak para cezası öngören kanunlarda itiraz yeri olarak
idare mahkemeleri gösterilmiş olsa dahi görüm ve çözümünün adli yargı
yerlerinin görev alanına girdiği sonucuna ulaşıldığından, uyuşmazlık konusu
para cezasına karşı açılan davada görevli yargı yerinin adli yargı olduğu
gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.
Davacı
vekili, bu kez, söz konusu idari para cezasına karşı adli yargı yerinde
itirazda bulunmuştur.
ANTALYA 1.
SULH CEZA MAHKEMESİ; 5.12.2005 gün ve E:2005/1605, K:2005/ 2674 sayı ile,
başvuran hakkında dosya kapsamındaki idari para cezasının düzenlendiği, bu
düzenleme üzerine idari para cezasına karşı cezanın iptali için Antalya
İdare Mahkemesi’ne başvurulduğu, yapılan bu başvuru üzerine Antalya İdare
Mahkemesi’nce dosya kapsamında bulunan 2002/148 Esas, 2003/296 Karar sayılı
karar ile, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 2 ve 3. maddeleri gerekçe
gösterilerek görevsizlik kararı verildiği, verilen bu görevsizlik kararı
sonucu başvuranın bu kez Mahkemelerine bir dilekçe ile başvurarak hakkındaki
idari para cezasının iptalini istediği, her ne kadar Kabahatler Kanunu
çerçevesinde Antalya İdare Mahkemesi’nce, uyuşmazlığın çözümünde adli
yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş ve ilk
bakışta ve Kabahatler Kanunu’nun 2. ve 3. maddelerinin ifadesi karşısında bu
görevsizlik kararı Yasaya uygun gibi görünüyor ise de, verilen bu
görevsizlik kararında, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren Kabahatler
Kanunu dışında ve bu Kanunun yürürlüğünden sonra yasalaştırılıp çıkarılan
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun, Bankacılık
Kanunu’nun ve benzeri birçok kanunun idari para cezaları hakkındaki
düzenlemelerinin ve en önemlisi 5349 sayılı Yasa’nın değerlendirme dışı
tutulduğunun anlaşıldığı, bahsi geçen bu yasalardan 5403 sayılı Yasa’nın 22.
maddesinde ve Bankacılık Kanunu’nun 128. maddesinde, Kabahatler Kanunu’na
rağmen ve bu Kanundan sonra çıkarılmış olmalarına rağmen, aynı Kanun koyucu
tarafından idari para cezalarına itiraz mercii olarak idari yargının işaret
edildiği, anılan bu kanunlar dışında 1 Haziran 2005 tarihinden sonra
çıkarılan ve idari para cezası hükümlerini içeren hukuk normlarında idari
yargının itiraz mercii olarak tespit edildiğinin görüleceği, Kabahatler
Kanunu’nun öncelikle idare hukuku alanındaki bir düzenleme olmayıp, tamamen
ceza hukuku alanında yapılan reform hareketleri çerçevesinde çıkarılmış bir
yasa olduğu, Yasaya bu mantıkla yaklaşılması gerektiği ve Mahkemelerine göre
Yasanın amacının ceza hukuku alanı ile ilgili dağınıklığı düzenlemek olduğu,
yoksa Anayasa Mahkemesi’nin idari para cezaları ile ilgili son zamanlarda
verdiği yargı yolu uyuşmazlığına ilişkin kararlar ve 1 Haziran 2005
tarihinden sonra idari yargının görevlendirildiği yasalara rağmen, yıllardır
süre gelen idari işlemlerden kaynaklı tüm para cezalarına itiraz mercii
olarak bir ceza mahkemesi olan sulh ceza mahkemelerini görevli kılmak
olamayacağı, aksi durumda, Kabahatler Kanunu’nun 2-3 maddesini bu denli ve
idari yargı alanını da kapsayacak biçimde geniş yorumlama yoluna gidilirse,
1 Haziran'dan sonra yani Kabahatler Kanunu’ndan sonra yasalaşıp yürürlüğe
giren yukarıda belirtilen 5403 sayılı Yasa’nın 22. maddesindeki açık
düzenlemeye rağmen, adli yargının görevli denilebileceği ya da Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Üst Kurulu’nun 500.000 YTL tutarının altındaki
cezalarına da itiraz mercii olarak sulh ceza mahkemelerinin öngörülmesinin
olasılık dahilinde bulunduğu, idari para cezasının genellikle idarenin
yaptığı bir işlem yada bazen aldığı bir karardan kaynaklı olabildiği,
idarenin yaptığı işlemin hukuka uygunluğunu denetlemenin halen idari
yargının görevinde bulunduğu, ancak bu işlemden sonra ve bu işleme dayalı
olarak verilen bir idari para cezası olduğu takdirde, bunun yargısal
denetiminin adli yargıda olacağı, bu durumun ise, ciddi bir kaosa yol
açacağı, zira, adli yargıda idari para cezasının itirazına yönelik yapılan
inceleme sırasında, cezaya dayanak olan işlemin hukuka uygunluğunu
denetlemenin de çoğunlukla gerekeceği, bu durumda, işlemin hukuka uygunluğu
yönünde denetim yapmak açısından idari yargıya, cezanın doğruluğu açısından
ise, adli yargıya başvurmak gerekeceği gibi fiilen kişilerin en kısa sürede
yargısal denetimi sağlama haklarının ihlaline yol açabilecek ve belki de
AİHS 6. maddesi kapsamında uzun süren yargılama süreçlerine neden olabilecek
uygulamaların başlatılma olasılığı ile karşı karşıya kalınabileceği, Kanun
koyucunun, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 2. ve 3. maddeleri ile
düzenlemeye çalıştığı alanın öncesinde bile idari yargının görevinde olan
bir hususu adli yargının görevine dahil etmek olamayacağı, Anayasa
Mahkemesi’nin, Anayasa çerçevesinde, idari para cezalarının yargı yolunu
düzenleyen bazı yasa hükümlerini, Kabahatler Kanunu yok iken dahi, Anayasaya
aykırı bulmasının idarenin tüm eylem ve işlemlerinin idari yargının
denetimine tabi olması yönündeki Anayasal ilkenin sonucu olsa gerektiği,
Yasa koyucunun da aksi yönde bir iradesinin olmadığı, bu iradesini 5326
sayılı Yasa’dan sonra yasalaşan yasalarda belirttiği gerekçesiyle
görevsizlik kararı vermiş; bu karar, karara itiraz edilmeyerek
kesinleşmiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE :
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler:
Dr.Atalay ÖZDEMİR, M.Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL,
Abdullah ARSLAN ve Celal IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan 07.05.2007 günlü
toplantısında; Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, 2247 sayılı Yasa’da
öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay
Cumhuriyet Savcısı Ayla SONGÖR ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun,
başvurunun reddi gerektiğine ilişkin yazılı ve sözlü açıklamaları da
dinlendikten sonra GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dosya
üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;
Uyuşmazlık
Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke
Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında
Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması
yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’
ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması
sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda,
askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm
uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev
uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna
varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte
olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza
davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara
ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk
Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu
durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev
uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
2247 sayılı
Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 14. maddesine
göre; olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için
adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu
ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda
verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekmekte; bu
uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, hukuk uyuşmazlıklarında ancak davanın
taraflarınca ileri sürülebilmektedir. Aynı Yasanın 27. maddesinde ise,
Uyuşmazlık Mahkemesinin, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına
ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine
uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına
yer verilmektedir.
Sulh Ceza
Mahkemesi dosyasından, İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının
kesinleşip kesinleşmediği anlaşılamadığından, Başkanlığımızca, 28.7.2006 gün
ve E:2006/224 sayılı yazı ile, Antalya 2. İdare Mahkemesi’nden, 29.9.2005
gün ve E:2005/1091; K:2005/1504 sayılı görevsizlik kararının kesinleşme
durumunu gösteren onaylı bir örneğinin gönderilmesinin istenilmesi üzerine,
adı geçen Mahkemece gönderilen 10.4.2007 gün ve E:2005/1091, K:2005/1504
sayılı yazıda, söz konusu kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine
Danıştay Altıncı Dairesi’nin 30.1.2007 gün ve E:2006/713, K:2007/423 sayılı
kararıyla bozulduğu bildirilmiştir.
Bu durumda,
görev uyuşmazlığına konu edilen Antalya 2. İdare Mahkemesi’nin görevsizlik
kararı kesinleşmediğinden, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen
koşullar gerçekleşmemiştir.
Açıklanan
nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları
taşımayan başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir.
SONUÇ: 2247
sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN,
aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 07.05.2007 gününde OYBİRLİ?İ İLE
KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/225
KARAR NO:
2007/62
KARAR TR :
7.5.2007
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET: 2247
sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN,
aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.
K A R A R
Davacı
: Kamer Antalya Kaleiçi Turizm İşletmeleri ve Yatırım A.Ş.
Vekili
: Av.Ö.Ö.
Davalı
: Muratpaşa Belediye Başkanlığı
Vekili
: Av. S.Ö.
O L A Y
: Antalya Muratpaşa Belediyesi Encümeni’nin 7.7.2005 gün ve 925 sayılı
işlemi ile, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesi uyarınca verilen idari
para cezası nedeniyle Muratpaşa Belediyesi’nce davacı adına 20.7.2005 gün ve
18 sayılı ceza ihbarnamesi düzenlenmiştir.
Davacı
vekili, söz konusu ihbarnamenin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava
açmıştır.
ANTALYA 2.
İDARE MAHKEMESİ; 28.9.2005 gün ve E:2005/1092, K:2005/1495 sayı ile,
davanın, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesine göre imar para cezası
verilmesine ilişkin 20.07.2005 gün ve 18 sayılı davalı idare işleminin
iptali istemiyle açıldığı, uyuşmazlık hakkında görevli yargı yerinin
belirlenmesi için 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu’nun irdelenmesi gerektiği, kabahatler ve kabahatlere uygulanacak
yaptırımların, 765 sayılı eski Ceza Kanunu’ndan farklı bir anlayışla 5237
sayılı yeni Türk Ceza Kanunu’nda düzenleme dışı bırakıldığı ve yeni Türk
Ceza Kanunu ile eş zamanlı olarak yeni bir Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe
konulduğu, ancak, özel hükümlerinde eski Ceza Kanununda sayılan kabahatler
büyük oranda korunmuş olmakta birlikte yürürlüğe giren bu Kabahatler
Kanunu’nun 765 sayılı Yasa’da yer alan hükümlerden farklı olarak yeni bir
amaç ve kapsam taşıdığı, Kabahatler Kanunu’nun, 2, 3, 16, 27, geçici 2 ve
geçici 3. maddelerinden ve Kanunun gerekçesi ile TBMM Adalet Komisyonu
raporundan söz ederek, aksi yöndeki bir düşüncenin, Kabahatler Kanunu’nu
sadece bu Kanunun "Çeşitli Kabahatler" başlıklı ikinci kısmında yer alan ve
büyük oranda eski Ceza Kanununda sayılan kabahatlerden oluşan toplam 12
çeşit kabahatle sınırlı olduğu sonucunu doğuracağı, bunun, Kanunun genel
hükümlerinde yer alan maddelerle getirilen sistematiğine uygun düşmeyeceği
ve özellikle Kanunun yukarıda yer verilen 3. maddesinin birinci fıkrasını,
geçici 2 nci ve 3 üncü maddelerini uygulama alanı olmayan gereksiz maddeler
durumuna düşüreceğinin açık olduğu, Yasa koyucunun bu tür bir sonucu
öngördüğünün söylenemeyeceği, bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe
girdiği 1.6.2005 tarihinden itibaren idari para cezalarına karşı açılan
davaların, Kabahatler Kanunu kapsamında olduğu ve idari yaptırım olarak para
cezası öngören kanunlarda itiraz yeri olarak idare mahkemeleri gösterilmiş
olsa dahi görüm ve çözümünün adli yargı yerlerinin görev alanına girdiği
sonucuna ulaşıldığından, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesi uyarıca
verilen para cezasına karşı açılan davada görevli yargı yerinin adli yargı
olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.
Davacı
vekili, bu kez, söz konusu idari para cezasına karşı adli yargı yerinde
itirazda bulunmuştur.
ANTALYA 2.
SULH CEZA MAHKEMESİ; 30.11.2005 gün ve Müteferrik E:2005/81, Müteferrik
K:2005/81 sayı ile, itiraz eden vekilinin, peyzaj projesine aykırı uygulama
yapılmasından dolayı Belediye Encümeninin İmar Kanunu’nun 32. maddesine göre
yıkım ve 42. maddesine göre vermiş olduğu idari para cezasının iptalini
talep ettiği, Antalya 2. İdare Mahkemesi’nin 2005/1092 Esas, 2005/1495 Karar
sayılı ilamıyla, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27 ve devamı maddeleri
gereğince itiraz ve iptal davalarının sulh ceza mahkemesinde olması
nedeniyle davanın görev yönünden reddine karar verildiği ve dosyanın başvuru
üzerine Mahkemelerine gönderildiği, 3194 sayılı İmar Kanunu’na dayalı olarak
yıkım ve idari para cezaları konusunda Anayasa Mahkemesi’nin itiraz mercii
olarak sulh ceza mahkemesini gösteren hükmünü iptal etmesi nedeniyle yıkım
kararı ve idari para cezalarına itiraz mercii olarak, idari işlemlerin
denetlenmesi ve yapılan işlemlere itiraz davalarının idari yargı
mahkemelerine gönderildiği ve bu hususta yetki ve görevin idare
mahkemelerinde olduğunun yerleşmiş içtihatlarla sabit bulunduğu, İmar
Kanunu’ndan sonra yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun
kabahatler ile ilgili düzenleme yaparak 27,28,29. maddeleri gereğince idari
para cezalarına tebliğinden itibaren 15 gün içinde sulh ceza mahkemesine ve
bu mahkemenin itiraz üzerine verdiği karara da 7 gün içinde ağır ceza
mahkemesine itiraz yolunu düzenlediği, daha önceden 765 sayılı Kanun’da ve
özel kanunlarda bulunan kabahat türünden suçların mahkemelerde
yargılanmasına karşın 5237 sayılı TCK yürürlüğe girdikten sonra bu nevi suç
teşkil etmeyen kabahatlerin düzenleme yoluna gidildiği ve bazı kabahatlerin
Kabahatler Yasası’nda açıkça belirtilmek ve yine özel kanunlardaki hafif
hapis, hafif para cezası gerektiren düzenlemelerde kabahat kabul edilerek
bunların uygulanmasına Cumhuriyet savcıları yetkili kılındığı, bunun dışında
da özel yetki ile devlet memurlarının yetkili kılındığı ve bunlar dışında
mahkemelerde olan ihtilaflarda da mahkemelerin Kabahatler Kanunu gereğince
karar verme yetkisinin düzenlendiği ve bunlara itiraz yolu olarak da sulh
ceza ve 2. dereceli itiraz mercii olarak da ağır ceza mahkemelerinin
düzenlendiği, genel yetki ve görev kuralları açık hüküm getirmedikçe özel
yetki ve görevi kaldırmayacağı ve dava konusu olan idari para cezasına
itiraz mercii olarak idare mahkemesini görevli kıldığı, Kabahatler
Yas
Yeni Sayfa 1
belediyelerin "imar", "ımar" ve "imar hukuku", "ımar hukuku", "kaçak yapı",
imar planı", "arazi ve arsa düzenlemesi", "imar para cezaları", "imar kirliliği
suçları", ve her türlü imar sorunlarına çözüm getirecek olan "imar hukukcusu" ve
"ımar hukukçusu".
imar hukukçusu
Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.
Yayınlanma:: 2007-07-21 (2302 okuma)
[ Geri Dön ]
|
|
|
|