Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/200
KARAR NO:
2006/225
KARAR TR :
11.12.2006
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET:
İtfaiye eri olarak görev yapan davacı tarafından, işçi niteliğine sahip
olduğunun tespiti istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE
çözümlenmesinin gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : F.A.
Vekili : Av. İ.Ç.
Davalı : İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı
O L A Y
: Davacının da aralarında bulunduğu 44 davacının vekili, davacıların davalı
işyerinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında itfaiyeci olarak
istihdam edildiklerini, buna rağmen özel hukuk kurallarına tabi tutularak
1475 sayılı Yasa şartları altında çalıştırıldıklarını, davacıların bedensel
çalışmalarının düşünsel çalışmalarından üstün olması sebebiyle işçi
niteliğine sahip olduklarının tespitine karar verilmesi istemiyle adli yargı
yerinde dava açmıştır.
İSTANBUL 6.
İŞ MAHKEMESİ; 20.11.2003 gün ve E:2002/1536; K:2003/1315 sayı ile, davacı
vekilinin dava dilekçesi ile, davacıların davalı işyerinde 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu kapsamında itfaiyeci olarak istihdam edildiklerini, buna
rağmen özel hukuk kurallarına tabi tutularak 1475 sayılı Yasa şartları
altında çalıştırıldıklarını, davacıların bedensel çalışmalarının düşünsel
çalışmalarından üstün olması sebebiyle işçi niteliğine sahip olduklarının
tespitine karar verilmesini talep ettiği, davacının 657 sayılı Yasa
kapsamında devlet memuru olarak çalıştığı, talep konusunun Mahkemelerinin
görevi alanında olmayıp, idari nitelikte olduğu, devlet memuru statüsünde
çalışan bir kişi hakkında Mahkemelerince statüsünün değişmesi şeklinde
tespit kararı verilmesinin mümkün olmadığı, bu konunun da idari mahiyette
olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, YARGITAY 9. HUKUK
DAİRESİ’nin 23.2.2004 gün ve E:2004/3830; K:2004/3000 sayılı kararıyla
onanmak suretiyle kesinleşmiştir.
Davacı
vekili, bu kez, davacının, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire
Başkanlığı bünyesinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında itfaiye
eri olarak istihdam edildiğini, buna rağmen, özel hukuk kurallarına tabi
tutularak İş Yasası’na tabi işçi personel ile birlikte aynı iş ve sorumluluk
şartları altında çalıştırıldığını, davacının bedensel çalışmalarının
düşünsel çalışmalarından üstün olması sebebiyle işçi ve işçi statüsüne tabi
olduğunun tespitine karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava
açmıştır.
İSTANBUL 4.
İDARE MAHKEMESİ ; 17.6.2005 gün ve E: 2005/1357; K:2005/1188 sayı ile, 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 4001 sayılı Kanun’la
değişik 1. fıkrası ile, idari dava türlerinin; iptal, tam yargı ve idari
sözleşmelerden doğan davalar olmak üzere üçe ayrıldığı ve bunların dışında
idari dava türüne yer verilmediği, aynı Kanunun 58. maddesinin 1. fıkrasında
ise, tarafların idari dava açtıktan sonra bu davalara ilişkin delil
tespitini davaya bakan Danıştay, idare ve vergi mahkemelerinden
isteyebileceği hükmüne yer verildiği, dava dilekçesinin incelenmesinden,
“dava konusu” ve “netice-i talep” kısımlarında davacının işçi niteliğine
sahip olduğunun tespitinin istendiği, bunun dışında iptal ya da tam yargı
davalarına konu olacak idari işlem, karar yada eylemin belirtilmediği ve
dava dilekçesinin salt tespit davası niteliğinde olduğunun görüldüğü,
yukarıda anılan 2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrası ile 58.
maddesinin 1. fıkrası hükümleri karşısında, idari yargı yerlerinde sadece
tespit davası açılması olanaklı olmadığından, istem hakkında karar
verilmesinin mümkün bulunmadığı, bu nedenle, dava konusu istemin ancak adli
yargı yerlerinde açılacak tespit davasına konu edilebileceği sonucuna
varıldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz
edilmeyerek kesinleşmiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE:
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M.
Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Levent
ÖZÇELİK ve Celal IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan 11.12.2006 günlü
toplantısında;
I-İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan
incelemeye göre;
Adli ve
idari yargı yerleri arasında anılan Yasanın 14. maddesinde öngörülen
“...tarafları, sebebi ve konusu aynı olan dava...” koşulu dikkate
alındığında, davacı Fevzi Alp yönünden olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu,
idari yargı dosyasının, 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı
vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık
Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık
bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine
oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde idari
yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet
BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada idari yargının
görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra
GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı’nda 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu kapsamında itfaiye eri olarak istihdam edilen
davacının, 657 sayılı Kanun’a tabi olmasına rağmen, özel hukuk kurallarına
tabi tutularak İş Yasası’na tabi işçi personel ile birlikte aynı iş ve
sorumluluk şartları altında çalıştırıldığı, dolayısıyla, bedensel
çalışmalarının düşünsel çalışmalarından üstün olduğu ileri sürülerek, işçi
ve işçi statüsüne tabi olduğunun tespitine karar verilmesi istemiyle
açılmıştır.
Görev
uyuşmazlığının çözümü için, öncelikle, tespit davasının hukukumuzdaki
yerinin incelenmesi gereklidir.
Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nda tespit davasını düzenleyen açık ve genel bir hükme
yer verilmemekte ise de; doktrinde ve yerleşik yargısal içtihatlarla, bir
hukuki ilişkinin var olup olmadığının saptanması için tespit davası
açılabileceği kabul edilmiş bulunmakta; tespit davasının esasının
incelenebilmesi için de, genel dava koşullarının yanısıra, dava konusunun
bir hukuki ilişki olması ve bu hukuki ilişkinin var olup olmadığının
öncelikle saptanmasında hukuki yarar bulunması koşulları aranmaktadır. Buna
göre, özel hukuk alanını ilgilendiren bir hukuki ilişkinin saptanması için
adli yargı yerinde müstakil olarak bir tespit davası açılabilmesi olanaklı
bulunmaktadır.
Buna
karşılık, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “ İdari Dava Türleri
ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında,
idari dava türleri: iptal, tam yargı ve kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayılmış olup, tespit
davası şeklinde bir dava türüne idari yargıda yer verilmemiştir. Anılan
Yasanın “İdari Davalarda Delillerin Tespiti” başlıklı 58/1. maddesi
“Taraflar, idari dava açtıktan sonra bu davalara ilişkin delillerin
tespitini ancak davaya bakan Danıştay, idare ve vergi mahkemelerinden
isteyebilir.” hükmünü taşımakta olup, idari yargıda, ancak, açılmış bir
idari dava ile ilgili bulunan “delillerin tespiti” nin istenilmesine olanak
bulunmaktadır. Buna göre, idari dava türleri arasında sayılmayan tespit
davasının, yorum yoluyla idari yargının görevine müstakil bir dava olarak
dahil edilmesine hukuken olanak bulunmadığından, idari yargı yerinde, idare
hukuku alanını ilgilendiren bir hukuki ilişkinin varlığının ancak açılmış
bulunan bir idari davaya bağlı olarak delil tespiti kapsamında
saptanabileceği açıktır.
Bu
açıklamalara göre tespit istemiyle amaçlanan konu incelendiğinde:
Olayda, her
ne kadar davalı idarece tesis edilmiş idari nitelikteki bir işlemin iptali
istenmemekte ise de; müstakil bir tespit davası olarak açılan bu dava ile
amaçlanan, davacının, işçi ve işçi statüsüne tabi olduğunun saptanmasıdır.
Davacının istemi doğrultusunda yapılacak bu tespit ise, ancak, memur olan
statüsünün işçi olarak değiştirilmesini sağlamak için, idari bir işlem
tesisi istemiyle davalı idareye ibraz edilmek üzere belge elde etmek
amacıyla kullanılabilir.
Belirtilen
durum karşısında, eda davasının öncüsü niteliğinde bir özel hukuk
ilişkisinin tespitine ilişkin olmayıp, davacının işçi ve işçi statüsüne tabi
olduğunun tespitine yönelik bulunan ve bu haliyle, idari bir işlem tesisi
istemiyle davalı idareye ibraz edilmek üzere belge elde etmek amacıyla
açıldığı sonucuna varılan bu davaya bakılıp bakılamayacağı konusunda idari
yargı yeri görevli bulunmaktadır.
Açıklanan
nedenlerle, İdare Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması
gerekmiştir.
SONUÇ:
Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul 4.
İdare Mahkemesi’nce verilen 17.6.2005 gün ve E:2005/1357; K:2005/1188 sayılı
GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 11.12.2006 gününde OYBİRLİ?İ İLE KESİN
OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/201
KARAR NO:
2007/26
KARAR TR :
5.3.2007
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET:
Davacının; sigortalı olarak fasılasız çalışmasına karşılık, bilgisi dışında
ve imzası bulunmadığı halde; eksik pirim ödemek amacı ile eksik gün
bildiriminde bulunulduğu iddiasıyla ve çalışmadı gösterilen günlerin
tespitine karar verilmesi istemiyle açtığı davanın,ADLİ YARGI YERİNDE
çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : L.Ş.
Vekili : Av. E.Ç.
Davalılar
: 1-S.S.K. Genel Müdürlüğü
2-Milli Eğitim Bakanlığı
O L A Y
: Davacı vekili, müvekkilinin 01.11.1984 tarihinde 14395175 sigorta sicil
numarası ile Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Sorgun Halk Eğitim Merkezi
Müdürlüğü bünyesinde dikiş nakış hocalığı yaptığını, bu görevini fasılasız
olarak 15.06.2000 tarihine kadar devam ettirmesine rağmen; davalı kurumun,
müvekkilinin sigortasını muhtelif tarihlerde müvekkilinin bilgisi dışında
giriş çıkış yapmak sureti ile S.S.K.’na eksik gün bildiriminde bulunduğunu;
müvekkilinin şahsi sicil dosyası incelendiğinde, davalı Milli Eğitim
Bakanlığına bağlı Sorgun Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünce SSK İl Müdürlüğüne
verilen “işe giriş ve çıkış bildirgelerinde müvekkilinin imzasının
bulunmadığı ve bu giriş çıkışların müvekkilinin bilgisi dışında yapıldığı”
müvekkilinin, davalı kurumda çalışması bilfiil olduğu halde, bilgisi
dışında ve imzası bulunmadığı halde eksik pirim ödemek amacı ile eksik gün
bildiriminde bulunulduğunu; mağduriyetinin giderilmesi için Milli Eğitim
Bakanlığı’na yaptığı başvurunun reddedildiğini; aynı işyerinde çalıştığı iş
arkadaşları olan tanıklar dinlendiğinde haklılığının ortaya çıkacağını
ifade ederek, sonuç itibariyle; müvekkilinin 01.11.1984-15.06.2000 tarihleri
arasındaki sürekli ve fasılasız çalışmasına karşılık, çalışmadı gösterilen
günlerin tespitine karar verilmesi istemiyle, 9.7.2003 gününde adli yargı
yerinde dava açmıştır.
SORGUN
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 20.11.2003 gün ve E:2003/340, K:2003/524 sayı ile,
davalı Bakanlık vekilinin dilekçesine ekli sunduğu Yüksek Yargıtay 9. Hukuk
Dairesinin 24.05.1999 gün 1999/7930-9226 esas-karar sayılı içtihatları
doğrultusunda, taraflar arasındaki davacının çalıştırılmasına dair akdin; iş
hukukundan çok dayanağını 657 S.Y.nın 4. Maddesi kapsamında geçici personel
statüsü ile başlatılıp devam ettirildiği, bu nedenle uyuşmazlığın idare
hukukunu ilgilendirdiği, davanın idari dava niteliğini taşıdığı ve
mahkemelerinin yargı yolu itibariyle görevsiz bulunduğu; görevli mahkemenin
Kayseri İdare Mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu
karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı
vekili bu kez, aynı istemle, 10.2.2006 gününde idari yargı yerinde dava
açmıştır.
KAYSERİ
İDARE MAHKEMESİ; 2.3.2006 gün ve E:2006/662, K:2006/316 sayı ile, 506 sayılı
SSK Kanunu ve 1475 sayılı İş Kanunu kapsamında işçi ve işveren arasında
çıkan ihtilafların görüm ve çözümünde görevli mahkemeler İş Mahkemeleri
olup, idare mahkemelerinin bu yönde görevi bulunmadığı; davacının davalı
idarede, 14395175 sigorta sicili ile ücretli usta öğreticisi olarak istihdam
edildiği ve buna göre davacının işçi statüsünde bulunduğu açık olmakla,
hizmet tespitine ilişkin olarak açılan bu davanın görüm ve çözümünün Adli
Yargı yerindeki mahkemelere ait olduğu, mahkemelerinin bu hususta görevinin
bulunmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz
edilmeyerek kesinleşmiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE:
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M.
Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah
ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 5.3.2007 günlü
toplantısında;
I-İLK
İNCELEME :Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan
incelemeye göre, adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasa’nın 14.
maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu ve idari
yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak, davacı
vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık
Mahkemesi’ne gönderildiği anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir
noksanlık görülmediğinden görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine
oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli
yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ayla SONGÖR
ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada adli yargının görevli
olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ
GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
14395175 sigorta sicil numaralı davacının, 01.11.1984 -15.06.2000 tarihleri
arasındaki sürekli ve fasılasız çalışmasına karşılık, çalışmadı gösterilen
günlerin tespitine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
4857 sayılı
İş Kanunu’nun Sigorta Primleri başlıklı 61. maddesinde; sigortalılara yıllık
ücretli izin süresi için ödenecek ücretler üzerinden iş kazaları ile meslek
hastalıkları primleri hariç, diğer sigorta primlerinin, 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunundaki esaslar çerçevesinde işçi ve işverenler yönünden
ödenmesine devam olunacağı belirtilmiştir. İşaret edilen 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunu’nun VIII. Bölümün 72 ilâ 84. maddelerinde Primler konusu
düzenlenmiş; Kanun’un 72. maddesinde, iş kazalarıyla meslek hastalıkları,
hastalık, analık, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının gerektirdiği her
türlü yardım ve ödemelerle her çeşit yönetim giderlerini karşılamak üzere,
Kurumca bu kanun hükümlerine göre prim alınacağı; 73. maddesinde, prim
oranları, 74. maddesinde, iş kazalarıyla meslek hastalıkları prim oranının
tespitinin nasıl yapılacağı; 77. maddesinde, ödenecek primlerin hesabında
hangi ücret ve ödemelerin esas alınacağı; Prim belgeleri başlıklı 79.
maddesinde, prim belgelerinin ne zaman kuruma verileceği, eklenecek
belgeler, belgelerin verilmemesi veya noksan verilmesi halinde uygulanacak
müeyyideler, prim borcuna itirazın şekli ve sonuçlarının neler olduğu,
sigortalının çalıştığı bir veya birkaç işte, bu Kanunda yazılı prim ödeme
şartını yerine getirmiş olmasına rağmen kendisi için verilmesi gereken kayıt
ve belgelerin işveren tarafından verilmediği veya verilen kayıt ve
belgelerde kazançların veya prim ödeme gün sayılarının eksik gösterildiğinin
Kurumca tespit edilmesi halinde, hastalık ve analık sigortalarından gerekli
yardım yapılacağı; 80. maddesinde, işverenin, bir ay içinde çalıştırdığı
sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu
Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve
kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayın
sonuna kadar Kuruma ödemeye mecbur olduğu belirtilmiş; 81. maddesinde,
ödenmeyen primler ve verilen cezalar için Kurumca düzenlenecek belgeler
açıklanmış, Uyuşmazlıkların çözüm yeri başlıklı 134. maddesinde ise, bu
kanunun uygulanmasından doğan uzlaşmazlıkların, yetkili iş mahkemelerinde
veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görüleceği kuralına yer
verilmiştir.
Olayda,
davacının; sigortalı olarak fasılasız çalışmasına karşılık, bilgisi dışında
ve imzası bulunmadığı halde; eksik pirim ödemek amacı ile eksik gün
bildiriminde bulunulduğu iddiasıyla, çalışmadı gösterilen günlerin tespitine
karar verilmesi istemiyle, tanıklar da göstererek dava açtığı
anlaşılmaktadır.
Bu duruma
göre, sigorta primleriyle ilgili hususların 506 sayılı Yasa’da
düzenlendiği, bu Yasa’nın uygulanmasından doğan uzlaşmazlıkların, yetkili
iş mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görüleceği
yolundaki 134. madde hükmü karşısında, uyuşmazlığın görüm ve çözümünde; adli
yargı yerleri görevli bulunmaktadır.
Açıklanan
nedenlerle, Sorgun Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının
kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ:
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Sorgun Asliye
Hukuk Mahkemesi’nce verilen 20.11.2003 gün ve E:2003/340, K:2003/524 sayılı
GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 5.3.2007 gününde OYBİRLİ?İ İLE KESİN
OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/204
KARAR NO:
2006/266
KARAR TR :
25.12.2006
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET: 3257
sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu uyarınca verilen idari para
cezasına karşı yapılan itirazın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği
hk.
K A R A R
Davacı : A. K.
Vekilleri : Av. N.K. - Av. Y.K.
Davalı : Bornova Belediye Başkanlığı
Vekilleri : Av. M.A. – Av. S.Ç.
O L A Y
: Bornova Belediyesi Encümeni’nin 20.4.2004 gün ve 24-523 sayılı kararı ile,
3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu’na aykırı olarak
bandrolsüz, korsan müzik ve film CD’si sattığının 5.3.2004 tarihinde tespit
edildiğinden bahisle davacıya 3257 sayılı Yasa’nın 12. maddesi ve 1580
sayılı Yasa’nın 83/9. maddesi gereğince idari para cezası verilmiştir.
Davacı
vekili, söz konusu para cezasına adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.
İZMİR 4.
SULH CEZA MAHKEMESİ; 3.5.2005 gün ve E:2004/33 D.İş; K:2005/81 D.İş sayı
ile, muteriz vekilinin Mahkemelerine vermiş olduğu dilekçede, Bornova
Belediye Başkanlığı Encümeni tarafından müvekkilinin 170 adet bandrolsüz ve
kaçak CD sattığından bahisle para cezası kesildiğini, ele geçirilen CD
sayısının 170 değil, 200 olup, bu CD’lerden yaklaşık 50 adedinin oyun CD’si,
geri kalan 150 adet CD’nin ise parekende satış yapan yerlerden alınan
faturalı, üzerinde bandrolü bulunan CD’ler olduğunu, bu durumun inceleme
yapıldığı taktirde ortaya çıkacağı, usulsüz olarak Bornova Belediyesi
Encümeni’nin vermiş olduğu 24/04/2004 tarih ve 24-523 karar sayılı kararın
kaldırılmasını talep etmiş ise de, dava konusu olay ile ilgili olarak karar
vermeye yetkili ve görevli mahkemenin idare mahkemesi olduğunun anlaşıldığı
gerekçesiyle kesin olarak görevsizlik kararı vermiştir.
Davacı
vekili, bu kez, idari para cezası verilmesine ilişkin Encümen kararının
iptali istemiyle 2.6.2005 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.
İZMİR 1.
İDARE MAHKEMESİ; 31.1.2006 gün ve E: 2005/663; K: 2006/106 sayı ile,
1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 27.,
geçici 2. ve geçici 3. maddelerinden söz ederek, yukarda yer verilen Kanun
hükümlerinden, Kabahatler Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 1.6.2005 tarihinden
itibaren idari para cezalarına karşı açılan davaların, Kabahatler Kanunu
kapsamında olduğu ve idari yaptırım olarak para cezası öngören kanunlarda
itiraz yeri olarak idare mahkemeleri gösterilmiş olsa dahi görüm ve
çözümünün adli yargı yerlerinin görev alanına girdiği sonucuna ulaşıldığı,
bu nedenle, dava konusu idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve
çözümünün adli yargı yerinin görevine girdiği, nitekim, Uyuşmazlık
Mahkemesi’nce verilen kararlarda, idari para cezalarına karşı Kabahatler
Kanunu'nun yürürlüğe girdiği tarihten sonra açılacak davaların görüm ve
çözümünün sulh ceza mahkemelerinin görevine girdiğinin belirtildiği
gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek
kesinleşmiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE:
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M.
Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Z. Nurhan YÜCEL, Esen EROL, Abdullah
ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 25.12.2006 günlü
toplantısında;
I-İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan
incelemeye göre;
Uyuşmazlık
Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke
Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında
Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması
yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’
ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması
sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda,
askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm
uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev
uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna
varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte
olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza
davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara
ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk
Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu
durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev
uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Adli ve
idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen
biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15.
maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son
görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve
usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde idari
yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet
BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada idari yargının
görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ
GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 3257
sayılı Yasa’ya aykırı olarak bandrolsüz CD satıldığı nedeniyle verilen idari
para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.
23.1.1986
tarih ve 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu’nun “İdari Ceza”
başlığını taşıyan 12. maddesi “9 uncu madde hükmüne aykırı olarak işletme
belgesiz veya bandrolsüz ve özel işaretsiz eserlerin ve kopyalarının her
biri için belediyelerce 10.000 lira para cezası tahsil edilir.
Belediye
sınırları dışında bu cezalar, mahallin en büyük mülki amirliği tarafından
verilir.
Bu cezalar
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre
mal memurluğunca tahsil edilir.
İdari
cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde yetkili sulh ceza
mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine
getirilmesini durdurmaz. İtiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde
inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. İtiraz üzerine verilen
cezalar kesindir.” hükümlerini taşımakta olan 12. maddesi, 3.3.2004 tarih ve
5101 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 8.
maddesi ile başlığıyla birlikte değiştirilmiş ve “Bandrol kullanımına
ilişkin ihlâllerde uygulanacak ceza hükümleri” başlığıyla “Bu Kanunun
bandrol kullanımına ilişkin hükümlerine aykırı fiillerde bulunanlar
hakkında, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 81 inci maddesinde
öngörülen cezalar uygulanır.” şeklinde yeniden düzenlenmiş olup, maddede
atıfta bulunulan 5846 sayılı Yasa’nın 81. maddesi de anılan 5101 sayılı
Yasa’nın 24. maddesiyle değiştirilmiş ve sözü edilen değişik 81. maddede,
musiki ve sinema eserlerinin çoğaltılmış nüshaları ile süreli olmayan
yayınlara bandrol yapıştırılması ve Bakanlıkça bastırılıp satılacak olan
bandrollerin alınabilmesi için bandrol talebinde bulunanın yasal hak sahibi
olduğunu beyan eden bir taahhütnameyi doldurması zorunluluğu getirilmiş; bu
maddede belirtilen ihlâllerde, genel kolluk ve zabıta tarafından yetkili ve
görevlilerin ihbarı üzerine harekete geçilerek, usulsüz ve izinsiz olarak
çoğaltılmış ve yayılmış nüsha ve yayınlar ile bunları çoğaltmaya yarayan her
türlü araç ve diğer delillerin toplanarak Cumhuriyet Savcısına suç duyurusu
ile birlikte sevk edileceği öngörülmüş; Cumhuriyet Savcısının talebi üzerine
usulsüz çoğaltılmış nüsha ve yayınlar ile teknik araçlar ve işyerleri
hakkında yetkili mahkemece hangi yaptırımların uygulanacağı belirtilmiş; 7.
fıkrasında, bu Yasa kapsamında korunan, yasal olarak çoğaltılmış bandrollü
nüshaların da yol, meydan, pazar, kaldırım, iskele, köprü ve benzeri
yerlerde satışına yasak getirilmiş; 9. fıkrasında ise, 3 bent halinde, bu
Yasa hükümlerine aykırı kasıtlı fiiller nedeniyle açılacak kamu davasında
mahkemece hükmedilecek hapis ve ağır para cezaları düzenlenmiştir.
12.3.2004
tarih ve 25400 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5101 sayılı Yasanın 29.
maddesine göre, bu Yasanın 15. maddesi ve 26. madde ile 5846 sayılı Yasaya
eklenen Ek 10. maddenin (2) numaralı bendinde yer alan “44 üncü madde
gereğince alınması zorunlu sertifikaları almaksızın faaliyet gösteren”
ibaresinin Yasanın yayımı tarihinden altı ay sonra yürürlüğe girmesi
öngörülmüş, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Bu
düzenlemelerden: 3257 sayılı Yasa’nın “idari ceza” uygulamasına ilişkin 12.
maddesi değiştirilerek, 12.3.2004 tarihinden itibaren yapılan atıf nedeniyle
5846 sayılı Yasa’nın değişik 81. maddesinde düzenlenen “adli ceza”
uygulamasına geçildiği anlaşılmaktadır.
Daha sonra,
21.7.2004 tarihinde yürürlüğe giren 14.7.2004 gün ve 5224 sayılı Sinema
Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması İle Desteklenmesi
Hakkında Kanun’un 16. maddesi ile 23.1.1986 tarihli ve 3257 sayılı Sinema,
Video ve Müzik Eserleri Kanunu yürürlükten kaldırılmış olup, bu Kanunun 13.
maddesinde, bu maddede öngörülen idari para cezalarına karşı idare
mahkemesine itiraz edilebileceği belirtilmiştir.
Görev
kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için
bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen
görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk
ilkesidir.
Davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile
görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni
yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi
gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe
girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal
hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği
açıktır.
Diğer
taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun
değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise,
mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale
geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
Olayda,
Bornova Belediyesi Encümeni’nin 20.4.2004 günlü kararı ile, 3257 sayılı
Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu’na aykırı olarak bandrolsüz, korsan
müzik ve film CD’si sattığının 5.3.2004 tarihinde tespit edildiğinden
bahisle, tespit tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 3257 sayılı Yasa’nın
12. maddesi uyarınca idari para cezası verilmiştir.
Bu durum
karşısında:
İdari para
cezasının verildiği 20.4.2004 tarihi itibarıyla, 3257 sayılı Yasa’nın 12.
maddesi değiştirilerek 12.3.2004 tarihinden itibaren 5846 sayılı Yasa’nın
değişik 81. maddesinde düzenlenen adli ceza uygulamasına geçilmiş olup, 3257
sayılı Kanun’un değişiklikten önceki 12. maddesi hükmüne göre sulh ceza
mahkemesinin görevli olduğunu söylemek mümkün değildir. Kaldı ki; 23.1.1986
tarihli ve 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu, 21.7.2004
tarihinde yürürlüğe giren 14.7.2004 gün ve 5224 sayılı Sinema Filmlerinin
Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması İle Desteklenmesi Hakkında Kanun’un
16. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olup, bu Kanunun 13. maddesinde, bu
maddede öngörülen idari para cezalarına karşı idare mahkemesine itiraz
edilebileceği belirtildiğine göre, bu uyuşmazlığın görüm ve çözümünde de,
idare mahkemelerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
1.6.2005
tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanun’un diğer kanunlarda
düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin
görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda
düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak;
Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları
taşıması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari
yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak
itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle
doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar
verilmiştir.
Daha sonra,
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3.
maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı
kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede
yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar
verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme
yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu
düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı
tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü
doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı
yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli
olacağı belirtilmiştir.
Son olarak,
30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3 üncü maddesini
değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde
" (1) Bu Kanunun;
a) İdarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda
aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer
genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi
yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,
uygulanır."
denilmiştir.
19.12.2006
tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun, idarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer
kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda
görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı
anlaşılmaktadır.
İncelenen
uyuşmazlıkta, idari para cezasına ilişkin görevli mahkemeyi belirleyen yasa
kuralı değiştirilmiş ve yeni düzenleme 19.12.2006 tarihi itibariyle
yürürlüğe girmiş olduğuna göre, görev kuralının geçmişe etkili olacağı
yolundaki genel hukuk ilkesi karşısında, 3257 sayılı Yasa’nın 12. maddesine
göre verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın görüm ve çözümünde
14.7.2004 gün ve 5224 sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve
Sınıflandırılması İle Desteklenmesi Hakkında Kanun uyarınca idari yargı
yerinin görevli olduğu kuşkusuzdur.
Açıklanan
nedenlerle, İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması
gerekmiştir.
SONUÇ:
Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İzmir 1. İdare
Mahkemesi’nce verilen 31.1.2006 gün ve E:2005/663, K:2006/106 sayılı
GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 25.12.2006 gününde OYBİRLİ?İ İLE KESİN
OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/211
KARAR NO:
2007/27
KARAR TR :
5.3.2007
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET:
Belediye Encümenince 1608 sayılı Yasa’ya göre verilen idari para cezasına
karşı yapılan itirazın, aynı Yasa’nın 5. ve 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu’nun 5560 sayılı Kanunla değişik 3. maddesi gereğince ADLİ YARGI
YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.
K A R A R
Davacı
: E.Ö.
Davalı : Ünye Belediye Başkanlığı
O L A Y
: Ünye Belediyesi Encümeni’nin 2.6.2005 gün ve 157 sayılı kararı ile,
belediye zabıta memurlarınca 5272 sayılı Belediye Kanunu’nun 15. maddesinin
(b) bendine uyulmadığının tespit edildiğinden bahisle; davacı adına, 1608
sayılı Yasa uyarınca para cezası verilmiştir.
Davacı, söz
konusu para cezasına karşı 26.7.2005 tarihinde adli yargı yerinde itirazda
bulunmuştur.
ÜNYE SULH
CEZA MAHKEMESİ;10.8.2005 gün ve 2005/274 Muh., 2005/461 Müt. sayı ile,
itiraz eden hakkında belediye malına zarar verdiğinden bahisle Ünye Belediye
Encümeninin 2.6.2005 tarih ve 157 nolu kararı ile 250,00 YTL para cezası
tahakkuk ettirildiğinin görüldüğü, Belediye Encümeninin şahıslar hakkında
idari yasaklara uymadıklarından bahisle tanzim ettiği idari para cezalarına
karşı Mahkemelerinin görevli olmayıp, bu mahiyetteki belediye encümen
kararlarına karşı idari yargıya müracaatla idari para cezasına ilişkin
encümen kararının iptalinin gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı
vermiş; bu karar, itiraz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı, bu
kez idari para cezası verilmesine ilişkin Encümen kararının iptali istemiyle
idari yargı yerinde dava açmıştır.
ORDU İDARE
MAHKEMESİ; 25.5.2006 gün ve E:2005/2174 sayı ile, 1608 sayılı Umuru
Belediyeye Müteallik Ahkamı Cezaiye Hakkında 486 Numaralı Kanunun Bazı
Maddelerini Muaddil Kanun’un 1. maddesinde; "Belediye Meclis ve
encümenlerinin ... ittihaz ettikleri kararlara muhalif hareket edenlerle
belediye kanun ve nizam ve talimatnamelerinin men veya emrettiği fiilleri
isleyenlere veya yapmayanlara elli liraya kadar hafif para cezası tertibine
... belediye encümenleri salahiyetlerdir..." hükmünün getirildiği, aynı
Yasanın 5. maddesinde ise, ceza kararlarına tebliği tarihinden itibaren beş
gün içinde mahsus hakimlere ve bulunmayan yerlerde Sulh (ceza) hakimliğine
itiraz olunabileceği kuralının getirildiği, dava dosyasının incelenmesinden;
dava konusu 2.6.2005 tarihli ve 157 sayılı Ünye Belediye Encümeni kararıyla
belediye malına zarar verdiğinden bahisle davacıya para cezası verildiği,
her ne kadar encümen kararında cezanın yasal dayanağı gösterilmemiş olsa da
davalı idarece verilen savunmaya göre, anılan cezanın 1608 sayılı Yasa’ya
dayanılarak verildiğinin anlaşıldığı, bu durumda, 1608 sayılı Yasa’da açıkça
belirtildiği üzere, uyuşmazlığın görüm ve çözüm yerinin Mahkemeleri değil,
görevsizlik kararı veren Ünye Sulh Ceza Mahkemesi olduğu sonucuna ulaşıldığı
gerekçesiyle 2247 sayılı Yasa’nın 19.maddesi hükmü uyarınca Ünye Sulh Ceza
Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararı üzerine Mahkemelerinde açılan
davada, görevli yargı yerinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi’ne
başvurulmasına, Uyuşmazlık Mahkemesi’nce bu konuda karar verilinceye kadar
davanın incelenmesinin ertelenmesine ve bu kararla birlikte dosyanın
Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE:
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M.
Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah
ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 5.3.2007 günlü
toplantısında;
I-İLK
İNCELEME :Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan
incelemeye göre;Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü,
E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık
Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip
değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya
da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın
mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli
ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının
anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk
uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari
organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında
yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak
nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev
ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip
çözümlenmesi gerektiği…”açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne
alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk
Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
İdare
Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen yönteme uygun
şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı
anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli
yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ayla SONGÖR
ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada adli yargının görevli
olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ
GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
Belediye zabıta memurlarınca 5272 sayılı Belediye Kanunu’nun 15. maddesinin
(b) bendine uyulmadığının tespit edildiğinden bahisle, 1608 sayılı Yasa
uyarınca verildiği anlaşılan para cezasına ilişkin Encümen kararının
kaldırılması istemiyle açılmıştır.
Umuru
Belediyeye Müteallik Ahkamı Cezaiye Hakkında 16 Nisan 1340 (1924) Tarih ve
486 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerini Muaddil 15.5.1930 tarih ve 1608
sayılı Kanun’un, 3.1.1940 tarih ve 3764 sayılı Kanun’la değişik 1. maddesi
“Belediye meclis ve encümenlerinin kendilerine kanun, nizam ve
talimatnamelerin verdiği vazife ve salahiyet dairesinde ittihaz ettikleri
kararlara muhalif hareket edenlerle belediye kanun ve nizam ve
talimatnamelerinin men veya emrettiği fiilleri işleyenlere veya
yapmayanlara elli liraya kadar hafif para cezası tertibine üç günden onbeş
güne kadar ticaret ve sanat icrasından men’e ve Türk Ceza Kanununun
536,538,557,559 ve 577. maddeleriyle 553.maddesinin birinci fıkrasında
yazılı cezaları tayine belediye encümenleri salahiyettardır. Şubelere
ayrılan belediyelerde bu cezaları encümen namına ve yerine şube müdürleri
tayin ederler.”; 5.7.1934 tarih ve 2575 sayılı Yasa ile değişik 5.
maddesinin birinci fıkrasında “Ceza kararlarına tebliğ tarihinden itibaren
beş gün içinde mahsus hakimlere ve bulunmayan yerlerde sulh hakimliğine
müracaatla şifahi veya yazılı itiraz olunabilir. İtiraz şifahi ise bir zabıt
tutularak muterize imza ettirilir. “ denilmekte; 6. maddesinde de itiraz
üzerine tetkikatın evrak üstünde yapılacağı, itirazlar varit ise hakimin
ceza kararını iptal ve para cezası alınmış ise belediyenin geri vermesine
hükmedeceği, itiraz varit görülmezse kararın tasdik olunacağı, itirazın otuz
gün içinde neticelendirilmesinin mecburi olduğu, hakimin izahat almak üzere
lüzum görürse muterizi veya vekilini celbederek dinleyebileceği
belirtilmekte ve 7. madde ile, yazılı emir ile bozma yolu saklı kalmak
kaydıyla, itiraz sonucunda hakim tarafından verilecek kararların kesin
olduğuna ve temyiz edilemeyeceğine işaret edilmektedir.
Anılan Yasa
ile, belediyeyi ilgilendiren yasal düzenlemelerin emrettiği fiilleri
yapmayanlara veya yasakladığı fiilleri işleyenlere 1. maddede yazılı diğer
cezaların yanı sıra üç günden onbeş güne kadar ticaret ve sanat icrasından
men cezası verilmesi konusunda belediye encümeni yetkili kılınmış ve bu
cezalara itiraz edilmesi üzerine uygulanacak usul ve esaslar özel olarak
düzenlenmiş olup, uyuşmazlığa konu edilen davada görevli yargı yerinin
belirlenebilmesi için söz konusu itiraz yolunun açıklanması gerekmektedir.
1924 tarih
ve 486 sayılı Yasa’da, belediye cezalarına karşı hiçbir yargı merciine
başvurulamayacağı kabul edilmiş iken, bu Yasanın 6. ve 7. maddelerini tadil
eden 1927 tarih ve 959 sayılı Yasa ile bu cezalara idare heyetleri önünde
itiraz edilebilmesine olanak tanınmış iken, daha sonra yasa koyucu
tarafından, idare heyetlerinin kuruluş, nitelik ve görevleri bakımından
uygun görülmeyen bu uygulamadan vazgeçilerek, 1930 tarih ve 1608 sayılı Yasa
ile, konuya daha uygun bir çözüm şekli getirmek amacıyla, itirazların
öncelikle bir “mahsus hakim” tarafından, bulunmayan yerlerde ise, sulh
hakimi tarafından incelenebilmesini olanaklı kılan bir düzenleme
yapılmıştır.
Bu
açıklamalara göre, Yasa’da sözü edilen “mahsus hakim” ibaresinden, sadece
belediye işleriyle ilgili cezalara yapılan itirazları çözümlemekle görevli
olacak özel hakimlerin amaçlandığı; ancak, mahsus hakimin bulunmadığı
yerlerde sulh hakimliğine başvurulacağının açıkça belirtilmiş olması
karşısında, bu tür cezalara karşı yapılan itirazın görüm ve çözümünün adli
yargı yerinin görevine girdiği açıktır.
Öte yandan;
30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3 üncü maddesini
değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde " (1) Bu
Kanunun;
a) İdarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda
aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer
genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi
yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,
uygulanır."
denilmiştir.
19.12.2006
tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun, idarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer
kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda
görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı
anlaşılmaktadır.
Açıklanan
nedenlerle, Kabahatler Kanunu’nun değişik 3. maddesi hükmü karşısında da,
1608 sayılı Yasa’ya göre Belediye Encümenince verilen para cezasına karşı
yapılan itirazın görüm ve çözümünde aynı Yasa uyarınca adli yargı yeri
görevli olduğundan, İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile Sulh Ceza
Mahkemesi’nin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ:
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ordu İdare
Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ünye Sulh Ceza Mahkemesi’nce verilen
10.8.2005 gün ve 2005/274 Muh., 2005/461 Müt sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ
KALDIRILMASINA, 5.3.2007 gününde OYBİRLİ?İ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/213
KARAR NO:
2006/268
KARAR TR :
25.12.2006
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET:
Davacılar tarafından, murislerinin yolcu treninde bilet kondüktörü olarak
görev yapmakta iken trenin devrilmesi sonucu hayatını kaybetmesi nedeniyle
açılan tazminat davasının, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.
K A R A R
Davacılar
: S.K.-Y.K. –S.K.- S.K.
Vekili : Av. S.D.
Davalı : TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü
Vekili : Av. C.T.
O L A Y
: Davacıların murisi İhsan Karadağ, 22.7.2004 tarihinde Haydarpaşa- Ankara
seferini yapmakta olan yolcu treninde bilet kondüktörü olarak görev yapmakta
iken trenin aşırı hız nedeniyle raydan çıkarak devrilmesi sonucu hayatını
kaybetmiştir.
Davacıların
vekili, fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla
davacının eşi için maddi ve manevi tazminatın, çocukları için manevi
tazminatın, kaza tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte
davalı idareden tahsili istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.
SAKARYA 1.
İDARE MAHKEMESİ; 19.10.2005 gün ve E:2005/2324; K:2005/2502 sayı ile,
davanın, 22.07.2004 tarihinde Sakarya İli Pamukova mevkiinde meydana gelen
tren kazasında hayatını kaybeden İhsan Karadağ'ın eşi davacılardan Sultan
Karadağ için 100.000.-YTL maddi, 100.000.-YTL manevi, diğer davacılar
Yasemin Karadağ, Serkan Karadağ ve Serhat Karadağ için ayrı ayrı
100.000.-YTL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalı idareden
tazminine karar verilmesi istemiyle açıldığı, 29.06.1956 tarih ve 6762
sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 12'nci maddesinde, kara, deniz ve havada,
nehir ve göllerde yolcu ve eşya taşımak üzere kurulan müesseselerin
ticarethane sayılacağına işaret edildiği; anılan Kanunun "Taşıma İşleri ve
Taşıma Senedi" başlıklı İkinci Kısmının "Yolcu Taşıma" ya ilişkin Üçüncü
Ayırımında yer alan 798'inci maddesinde, yolcuların, taşıyıcılar tarafından
iç hizmetleri tanzim için konmuş olan usul ve talimatı ihlal etmemekle
mükellef oldukları, 806'ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ise,
taşıyıcının, yolcuları gidecekleri yere sağ ve salim olarak ulaştırmakla
mükellef bulunduğu, yolcuların kazaya uğramaları halinde bundan doğacak
zararların taşıyıcı tarafından tazmin edileceği, yolcunun kaza neticesinde
ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalan kimselerin dahi uğradıkları
zararlara karşılık taşıyıcıdan tazminat isteyebilecekleri, ancak
taşıyıcının, kazanın kendisine ve yardımcılarına yükletilmesi mümkün olan
bir kusurdan doğmadığını ispat ettiği takdirde bu iki haldeki tazminattan
kurtulacağının hükme bağlandığı, anılan yasal düzenlemelerden, yolcu taşıma
işinin, ücret karşılığında yapılan ticari bir faaliyet niteliği taşıdığı ve
bu işi yapanın da tacir olduğunun anlaşıldığı, öte yandan, Anayasa
Mahkemesi’nin 18.02.1985 günlü, E:1984/9, K: 1985/4 sayılı kararında,
karayollarından, köprülerden alınan geçiş parası, su, elektrik, havagazı,
demiryolları, hava yolları, kimi hastane ücretleri gibi, ekonomik koşullara
göre oluşturulan ve tesislerin bakımını, idamesini ve yeni yatırımlar
yapılmasını sağlamak için yapılan ödemeleri, belirli kamu hizmetleri
karşılığında kişilerden resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerden ayrı
kabul ettiği, bu kabule göre, demiryolu taşımacılığında alınan yolcu taşıma
ücretlerinin, kamu gücüne dayanılarak alınan vergi benzeri mali
yükümlülükler kapsamında olmadığının açık bulunduğu, olayda, zarar görenin
yolcu olması, davalının taşıyıcı sıfatı taşıması karşısında, taraflar
arasındaki hukuki ilişkinin taşıma sözleşmesine dayanan bir özel hukuk
ilişkisi olduğu, davalının ticari alanda yürüttüğü taşımacılık faaliyetinin
de özel hukuk hükümlerine tabi bulunduğu, belirtilen durum karşısında ve
davalı tarafından yürütülen faaliyetin ve tar
Yeni Sayfa 1
belediyelerin "imar", "ımar" ve "imar hukuku", "ımar hukuku", "kaçak yapı",
imar planı", "arazi ve arsa düzenlemesi", "imar para cezaları", "imar kirliliği
suçları", ve her türlü imar sorunlarına çözüm getirecek olan "imar hukukcusu" ve
"ımar hukukçusu".
imar hukukçusu
Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.
Yayınlanma:: 2007-07-21 (2461 okuma)
[ Geri Dön ]
|
|
|
|