Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/178
KARAR NO:
2006/261
KARAR TR :
25.12.2006
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET: 6948
sayılı Sanayi Sicili Kanunu uyarınca verilen idari para cezasına karşı
yapılan itirazın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı
: Damar Büro Mobilyaları Orman Ürünleri İnşaat İthalat İhracat San.
Tic. Ltd. Şti.
Davalı : Ankara Valiliği Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü
O L A Y
: Ankara Valiliği Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü’nün 17.11.2005 gün ve 42136
sayılı işlemi ile, 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca
idari para cezası uygulanmasının Valilikçe kararlaştırıldığı hususu davacıya
bildirilmiştir.
Davacı, söz
konusu para cezasına karşı adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.
ANKARA 11.
SULH CEZA MAHKEMESİ; 12.12.2005 gün ve 2005/950 Müt. sayı ile, 5326 sayılı
Kabahatler Yasası genel bir yasa olup, 3. maddesi, bu Yasanın genel
hükümlerinin diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanacağını
öngörmüş ise de; kural olarak yasaların uygulanmasında özel yasaların
öncelikli olduğu, itiraza konu idari para cezasını 6948 sayılı Yasa
çerçevesinde Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü’nün düzenlediği, anılan Yasanın
11. maddesinden bahisle itiraz konusu idari para cezası Sanayi ve Ticaret İl
Müdürlüğü tarafından verilmiş olup, 11. maddeyi yürürlükten kaldıran
herhangi bir kural bulunmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu
karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı, bu
kez, yukarıda sözü edilen işlemin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava
açmıştır.
ANKARA 9.
İDARE MAHKEMESİ; 30.12.2005 gün ve E:2005/2606; K:2005/2315 sayı ile, toplum
düzenini, genel ahlakı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak
amacıyla; kabahatlere ilişkin genel ilkeleri, kabahatler karşılığında
uygulanabilecek olan idari yaptırım türlerini ve sonuçlarını, kabahatler
dolayısıyla karar alma sürecini, idari yaptırıma ilişkin kararlara karşı
kanun yolları ile idari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin
esasların belirlenmesi amacıyla yürürlüğe konulan ve 1.6.2005 tarihinde
yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 2, 3, 16 ve 27.
maddelerinden söz ederek, belirtilen yasal düzenlemeler uyarınca; 1.6.2005
tarihinden itibaren, 5326 sayılı Yasa’da sayılan idari para cezası ve idari
tedbirlerden oluşan idari yaptırımlar ile diğer yasalarda yer alan idari
yaptırımlara karşı, Yasanın 19. maddesinde sayılan istisnai durumlar
haricinde sulh ceza mahkemeleri nezdinde dava açılabildiği, buna göre,
davacıya Ankara Valiliği Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü’nce 6948 sayılı
Sanayi Sicil Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca idari para cezası verilmesine
ilişkin 17.11.2005 tarih ve 41136 sayılı işlemin iptali istemi ile
27.12.2005 tarihinde Mahkemeleri kayıtlarına giren dilekçe ile bakılan dava
açılmış ise de, yukarıda anılan Yasa hükümleri uyarınca Sanayi Sicil Kanunu
hükümlerine göre verilen idari yaptırım niteliğindeki para cezasına karşı
açılacak davalarda sulh ceza mahkemesinin görevli kılınması karşısında
uyuşmazlığın görüm ve çözümünde Mahkemelerinin görevli bulunmadığı sonucuna
varıldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, itiraz
edilmeyerek kesinleşmiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE:
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M.
Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Z. Nurhan YÜCEL, Esen EROL, Abdullah
ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 25.12.2006 günlü
toplantısında;
I-İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan
incelemeye göre;
Uyuşmazlık
Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke
Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında
Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması
yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’
ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması
sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda,
askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm
uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev
uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna
varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte
olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza
davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara
ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk
Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu
durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev
uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Adli ve
idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen
biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15.
maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son
görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve
usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde idari
yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet
BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada idari yargının
görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ
GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 6948
sayılı Sanayi Sicili Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca verilen idari para
cezasının iptali istemiyle açılmıştır.
17.4.1957
tarih ve 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanunu’nun 1. maddesinde; sanayi
işletmesi ve sanayi işlerinin tanımı yapılmış, 2. maddesinde; “sanayi
işletmelerinin İktisat ve Ticaret Vekaletinde tutulacak sanayi siciline
kayıt ettirilmesi ve mukabilinde alınacak sanayi sicil vesikasının icabında
salahiyetli memurlara ibraz olunmasının mecburi olduğu belirtilmiş;
5.maddesinde; “sanayi işletmelerinin bir senelik faaliyetlerini, İktisat ve
Ticaret Vekaletince hazırlanacak nümunesine göre dolduracağı senelik işletme
cetvellerinde göstermeye ve bu cetvelleri takvim senesi sonundan itibaren en
geç dört ay içinde 2 nci maddede yazılı olduğu veçhile İktisat ve Ticaret
Vekaletine göndermeye mecbur oldukları belirtilmiş; 9. maddesinde; “Bu kanun
hükümlerine tevfikan sanayi işletmelerini müddetinde sanayi siciline tescil
ettirmiyenler veya 2 nci maddeye tevfikan verilen beyannamelerde vukubulan
değişiklikleri kapanma ve faaliyete geçme hallerini müddetinde ilgili
mercilere bildirmeyenler veya senelik işletme cetvellerini zamanında İktisat
ve Ticaret Vekaletine göndermiyenler hakkında bir aydan altı aya kadar hafif
hapis veya 100 liradan 1000 liraya kadar hafif para cezası ve tekerrürü
halinde de her ikisi birlikte hükmolunur” hükmüne, 11. maddesinde ise; “Bu
kanuna göre istenen malümatı hakikata aykırı olarak bildirenlere
sekizyüzmilyon lira idarî para cezası verilir.
(Ek:
24/4/2003-4854/5 md.) Bu Kanunda yazılı olan idarî para cezaları o yerin en
büyük mülkî amiri tarafından verilir. Verilen idarî para cezalarına dair
kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu
hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren
en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz,
idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine
verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde
inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen
idarî para cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur” hükmüne yer
verilmiştir.
6948 sayılı
Yasa’nın 11. maddesinde yapılan ek düzenleme karşısında, bu Kanunda yazılı
olan idarî para cezalarına karşı yapılacak itirazların görüm ve çözümünde
idari yargı yerlerinin görevli olacağının kabulü gerekir.
1.6.2005
tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanun’un diğer kanunlarda
düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin
görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda
düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak;
Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları
taşıması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari
yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak
itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle
doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar
verilmiştir.
Daha sonra,
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3.
maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı
kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede
yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar
verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme
yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu
düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı
tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü
doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı
yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli
olacağı belirtilmiştir.
Son olarak,
30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3 üncü maddesini
değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde " (1) Bu
Kanunun;
a) İdarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda
aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer
genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi
yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,
uygulanır."
denilmiştir.
19.12.2006
tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun, idarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer
kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda
görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı
anlaşılmaktadır.
Görev
kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için
bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen
görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk
ilkesidir.
Davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile
görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni
yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi
gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe
girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal
hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği
açıktır.
Diğer
taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun
değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise,
mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale
geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
İncelenen
uyuşmazlıkta, idari para cezasına ilişkin görevli mahkemeyi belirleyen yasa
kuralı değiştirilmiş ve yeni düzenleme 19.12.2006 tarihi itibariyle
yürürlüğe girmiş olduğuna göre, görev kuralının geçmişe etkili olacağı
yolundaki genel hukuk ilkesi karşısında, 6948 sayılı Yasa’nın 9. maddesine
göre verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın görüm ve çözümünde
idari yargı yerinin görevli olduğu kuşkusuzdur.
Açıklanan
nedenlerle, İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması
gerekmiştir.
SONUÇ:
Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 9.
İdare Mahkemesi’nce verilen 30.12.2005 gün ve E:2005/2606, K:2005/2315
sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 25.12.2006 gününde OYBİRLİ?İ
İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/183
KARAR NO:
2006/182
KARAR TR :
6.11.2006
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET : 2247
sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulu taşımayan BAŞVURUNUN, aynı
Yasa’nın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : A Yapım Televizyon Programcılık A.Ş.(NTV)
Vekili : Av. İ.A.
Davalı
: Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
O L A Y
: Davacı Şirkete ait NTV logosuyla yayın yapan televizyon kanalında
yayımlanan, Pas Fotomaç Gazetesi’ne ilişkin futbol konulu reklamın, 4077
sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4822 sayılı Kanunla değişik
16. maddesine aykırı olduğu nedeniyle, Reklâm Kurulunca davacı Şirkete,
anılan Yasa’nın 17. ve 25/8. maddeleri uyarınca idari para ve durdurma
cezaları verilmiş; Bakanlık Makamının 29.4.2005 tarih ve 96 sayılı onayıyla
uygun bulunan ve 26.5.2005 tarih ve 12699 sayılı yazı ile 20.7.2005
tarihinde tebliğ edilen bu işlem sonrasında, davacı şirket vekili; idari
para cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle 25.7.2005 gününde
idari yargı yerinde dava açmıştır.
ANKARA
12.İDARE MAHKEMESİ; 28.10.2005 gün ve E:2005/1444, K:2005/1126 sayı ile,
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 2. maddesine göre “kabahat” deyiminden
kanunun karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın
anlaşılacağı; 3. maddesinde, bu Kanunun genel hükümlerinin diğer
kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanacağının öngörüldüğü; 16.
maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların
idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret olduğunun, idari tedbirlerin
ise, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer
tedbirler olduğunun hükme bağlandığı; anılan Kanun’un genel hükümleri
arasında yer alan 27. maddesinin birinci fıkrasında, idari para cezasına ve
mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı,
kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde
sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği öngörülmüş olup, anılan Yasa’nın
yürürlüğe girdiği 1.6.2005 tarihinden itibaren Yasa’da sayılan idari
yaptırımlara karşı 19. maddede belirtilen istisnalar haricinde sulh ceza
mahkemelerinde dava açılabileceği; buna göre, 4077 sayılı Yasa hükümleri
uyarınca, 25.7.2005 tarihinde idari yaptırım niteliğindeki para cezasına
karşı açılan davada, sulh ceza mahkemesinin görevli kılındığı gerekçesiyle
görevsizlik kararı vermiş; Başkanlık yazısıyla sorulması üzerine Mahkemece
verilen cevapta; davacı tarafından temyiz talebinde bulunulduğundan dava
dosyasının Danıştay’a gönderildiği ve kararın kesinleşmediği belirtilmiştir.
Davacı
şirket vekili, aynı istemle 9.12.2005 gününde adli yargı yerinde itirazda
bulunmuştur.
ANKARA 12.
SULH CEZA MAHKEMESİ; 10.3.2006 gün ve E:2005/1022 Müt. sayı ile, Kabahatler
Kanunu’nun 3. maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edildiği, yasaların
uygulanmasında özel yasaların öncelikli olduğu, 4077 sayılı Yasada, ceza
hükümlerine karşı itirazın, tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde yetkili
idare mahkemesine yapılması gerektiğinin hükme bağlandığı, kararın idari
işlem niteliğinde bulunduğu mahkemelerinin itirazla ilgili karar verme
yetkisinin bulunmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar
yasa yoluna başvurulmayarak kesinleşmiştir.
Davacı
Şirket vekilince, 6.4.2006 günlü dilekçe ile, doğduğunu öne sürdüğü olumsuz
görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle başvuruda bulunulması üzerine,
adli yargı dosyası Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmiş olup; Başkanlık
yazısı ile idari yargı kararının kesinleşme durumunu gösteren onaylı
örneğinin gönderilmesi istenilmiş, Mahkemesince kararın kesinleşmediği
bildirilmiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE:
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M.
Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah
ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 6.11.2006 günlü
toplantısında; Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in 2247 sayılı Yasa’da öngörülen
koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki
belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay
Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun,
başvurunun reddi gerektiğine ilişkin yazılı ve sözlü açıklamaları da
dinlendikten sonra GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
2247 sayılı
Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 14. maddesinde,
olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli,
idari veya askeri yargı Mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve
nedeni aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda
verdikleri kararların kesin ya da kesinleşmiş olması gerektiği hükme
bağlanmıştır. Aynı Yasanın 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesinin,
uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce
şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde
ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmiştir
Anılan hükme
göre, olumsuz görev uyuşmazlığının varlığının incelenebilmesi için,
uyuşmazlığa konu edilen kararların kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş
olması gerekmektedir.
Olayda,
görev uyuşmazlığına konu edilen kararlardan, adli yargı yerince verilen
karar kesinleşmiş ise de, idari yargı yerince verilen kararın temyiz edilmiş
olması nedeniyle kesinleşmediği anlaşılmaktadır.
Belirtilen
durum karşısında, olumsuz görev uyuşmazlığının varlığı için aranan “adli,
idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisi tarafından verilen
hükümlerin kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş görevsizlik kararları
olması” koşulu gerçekleşmediğinden, 2247 sayılı Yasanın 14. maddesine uygun
bulunmayan başvurunun aynı yasanın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir.
SONUÇ: 2247
sayılı Yasanın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN,
aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 6.11.2006 gününde OYBİRLİ?İ İLE
KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/192
KARAR NO:
2007/25
KARAR TR :
5.3.2007
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET : Görev
sırasında ateşli silahla vurularak ölen erin yakınlarının maddi ve manevi
tazminat istemiyle açtıkları davanın, ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE
çözümlenmesinin gerektiği hk.
K A R A R
Davacılar
:A. ve D.B. ile Çocukları
Vekili :Av. A.B.
Davalı :İçişleri Bakanlığı
O L A Y
: Van-Özalp İlçe Jandarma Kom.Bl.’nde askerlik hizmetini yapmakta olan
J.Kom.Er Abdulaziz Bakır, 14.12.2001 gününde aynı yerde görevli bir
Asteğmenin, diğer bir asteğmene ait görev silahını ateşlemesi sonucunda
vurularak ölmüştür.
Davacıların
vekilince, adı geçenin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan ve büyük acı
ve elem duyan müvekkilleri için toplam 96.000.000.000.-TL. maddi ve manevi
tazminatın, olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı idarece
ödenmesine hükmedilmesi istemiyle, askeri idari yargı yerinde dava
açılmıştır.
ASKERİ
YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRESİ;27.3.2002 gün ve E:2002/199,
K:2002/272 sayı ile, Anayasa’nın 157 ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddelerine
göre, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava
konusu idari işlem veya eylemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri
hizmete ilişkin bulunması şartlarının birlikte gerçekleşmiş olması
gerektiği; gerek Anayasa gerek 1602 sayılı Yasa’da öngörülen “asker
kişiyi ilgilendiren” sözcüğüyle, yasa koyucunun davacının kendisinin “asker
kişi” olmasını kastettiği; davacının “asker kişi” olması koşulunun tek
istisnanın, yine Yasa’da belirtildiği üzere askerlik yükümlülüğünden doğan
uyuşmazlıklarla sınırlı bulunduğu; görülmekte olan davanın, askerlik
yükümlülüğüne ilişkin olmayıp destekten yoksun kalma hukuki nedenine dayalı
tam yargı davası olduğu; davacıların miras hukuku bakımından müteveffa
J.Erin “külli halefleri” olmasının ona “asker kişi” vasfını
kazandırmayacağı, kaldı ki anne baba sağ olduğu için kardeşlerin bu davada
külli halef bile olmadıkları; belirtilen nedenlerle davada, davacının asker
kişi olması koşulu gerçekleşmediğinden AYİM’in görevli olmayıp genel idari
yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar,
yasa yoluna başvurulmayarak kesinleşmiştir.
Davacılar
vekili, bu kez, aynı istekle, 19.7.2002 gününde genel idari yargı yerine
dava açmıştır.
VAN İDARE
MAHKEMESİ; 27.11.2002 gün ve E:2002/838, K:2002/1167 sayı ile, Anayasa’nın
157 ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddelerine göre, AYİM’in bir davaya
bakabilmesi için dava konusu idari işlem veya eylemin asker kişiyi
ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunması koşullarının birlikte
gerçekleşmesinin gerektiği; askeri hizmete ilişkin bir idari eyleme maruz
kalarak ölen erin yakınlarının açtığı davanın askeri idari yargının görev
alanına girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar temyiz
edilmiş, Danıştay 10. Dairesinin 15.4.2005 gün ve E:2003/2643, K:2005/1690
sayılı kararıyla istem reddedilerek karar onanmış ve kesinleşmiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE:
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M.
Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah
ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 5.2.2007 günlü
toplantısında;
I-İLK
İNCELEME :
Dosya
üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre,
genel ve askeri idari yargı yerleri arasında anılan Yasa’nın 14. maddesinde
öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu ve idare mahkemesine ait
dava dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak, davacılar
vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık
Mahkemesi’ne gönderildiği anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir
noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine
oybirliği ile karar verildi.
ll-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki
belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Danıştay Savcısı
Gülen AYDINO?LU ile AYİM Savcısı Selahattin KARAKAYA’nın, davada Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü
açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, görev
sırasında ateşli silahla vurularak ölen erin yakınlarının maddi ve manevi
tazminat isteminden ibarettir.
Anayasa’nın
157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin askeri olmayan makamlarca
tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete
ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini
yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu, ancak askerlik yükümlülüğünden
doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağı
belirtilmiş; 20.7.1972 tarih ve 1602 sayılı Yasa’nın 25.12.1981 tarih ve
2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinde de aynı hüküm yer almıştır.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu
idari işlem ya da eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi“ ve “askeri hizmete
ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
1602 sayılı
Yasa’nın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan
veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci,
uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar asker
kişi sayılmaktadır.
İdari
eylemin “askeri hizmete ilişkin bulunması”, eylemin kanun ve nizamların Türk
Silahlı Kuvvetlerine tanıdığı yetki ve görevlerin yerine getirilmesi amacına
yönelik olması anlamını taşımaktadır. Askeri nitelikteki idari eylemi de,
askeri kural ve gerekler çerçevesinde yürütülen askeri hizmet sırasındaki
bir hareket, tutum veya meydana gelen ya da getirilen bir olay olarak
tanımlamak olanaklıdır.
İdari
eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi”, açılan bir tam yargı davasında Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi’nin davaya bakabilmesinin diğer koşuludur. Bir idari
eylemin asker kişiyi ilgilendirmesi koşuluna üç değişik anlam vermek
mümkündür: Bunlar, “davacının asker kişi olması”, “idari eylemin asker
kişilerce tesis edilmiş olması” ve “idari eylemin bir asker kişiye yönelmiş
bulunması”dır.
Gerek
Anayasa’da gerek 1602 sayılı Yasa’da öngörülen düzenlemeye göre, askeri
hizmete ilişkin bir idari işlem ya da eylemin asker kişiyi ilgilendirmesi
koşulunu da taşıması halinde, bu asker kişinin ölümünden dolayı kendilerine
maddi ve/veya manevi hakların yansıtılmasını isteyenler tarafından açılan
davalara Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde bakılacağında duraksamaya yer
olmayıp, davacının her halde asker kişi olması gerektiği yolunda açık bir
kural bulunmamaktadır.
Nitekim, bir
asker kişinin şahsına sıkı sıkıya bağlı olmayan ve mirasçılarına intikali
olanaklı bulunan şehit dul ve yetim aylığı gibi hakların elde edilmesine
yönelik bulunan ve idarece bu asker kişinin askeri yeterlik ve
yeteneklerinin, tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi
olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin; askerlik hizmetinin amacı, askeri
görev yerlerinin özellikleri, askeri kural ve gerekler gözönünde tutularak
tesis edilen işlemler ya da meydana gelen eylemlerde “asker kişiyi
ilgilendirme” koşulunun gerçekleştiği; bu nedenle, asker kişinin desteğinden
yoksun kalan ya da ölümü nedeniyle üzüntü duyan aile bireyleri veya kanuni
ya da akdi halefi tarafından açılan iptal ve tam yargı davalarının görüm ve
çözümünde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevli olduğu, Uyuşmazlık
Mahkemesi’nin yerleşik kararları ile kabul görmüş bulunmaktadır.
Belirtilen
açıklamalar ışığında, askeri hizmete ilişkin bir idari eyleme maruz kalarak
vefat eden erin yakınlarının açtığı dava, askeri idari yargının görev
alanına girdiğinden, bu davanın çözümünde de Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
görevli bulunmaktadır.
Bu nedenle,
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İkinci Dairesi’nin görevsizlik kararının
kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ:
Davanın çözümünde ASKERİ İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi ikinci Dairesi ’nce verilen 27.3.2002 gün ve
E:2002/199, K:2002/272 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 5.3.2007
gününde OYBİRLİ?İ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/196
KARAR NO:
2007/5
KARAR TR :
5.2.2007
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET : 2813
ve 406 S.Kanunlar dayanak alınarak çıkarılan Yönetmelik uyarınca verilen
idari para cezasına karşı yapılan itirazın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi
gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : T.S.T. Otopark Düzenleme Sistemleri Tic. Ve Paz. Ltd. Şti.
Vekili : Av. R.G.
Davalı : Telekomünikasyon Kurumu İstanbul Bölge Müdürlüğü
O L A Y
: Sabit telsiz cihazının güvenlik sertifikasını, belirlenen sürede teslim
etmediğinden bahisle davacı şirket adına, 12.7.2001 tarih ve 24460 sayılı
Resmi Gazetede yayınlanan 10 KHz-60 GHz Frekans Bandında Çalışan Sabit
Telekomünikasyon Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan Şiddeti
Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Ölçüm Yöntemleri ve Denetlenmesi Hakkında
Yönetmeliğin 9. maddesi uyarınca idari para cezası kesilmiştir.
Davacı
şirket vekili, söz konusu para cezasına karşı, 17.11.2004 tarihinde adli
yargı yerinde itirazda bulunmuştur.
BAKIRKÖY 2.
SULH CEZA MAHKEMESİ; 8.12.2005 gün ve E:2004/19, K:2005/97 D.İş. sayı ile,
itiraz eden vekilinin mahkemelerine gönderdiği dilekçesi ile davalı kurum
tarafından 12.07.2001 tarihli 24460 sayılı yönetmeliğin a maddesi uyarınca
1.760.000.000 TL para cezasının verildiği, verilen para cezasının usul ve
yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek itirazın kabulü ile 1.760.000.000 lira
idari para cezasının kaldırılmasına karar verilmesi talep ettiği; Türk
Telekomünikasyon Kurumu İstanbul Bölge Müdürlüğünün 25.1.2005 tarihli cevabi
yazı ve evraklarının incelenmesinden, 12.07.2001 tarihli 24460 sayılı
yönetmelik değişikliği gereği meskun mahal dahilinde sabit telekominikasyon
cihazı işleticilerine 30.6.2002 tarihine kadar güvenlik sertifikası
alabilmek için sistem bildiriminde bulunma sorumluluğu getirildiği, sabit
telsiz cihazının güvenlik sertifikalarının 1.7.2002 tarihinde teslim
edilmediğinden bahisle yönetmeliğin 9. maddesi uyarınca itirazcı kuruma
idari para cezası verildiği; davalı kurum tarafından yapılan itirazın
tamamen idari nitelikte olduğu, bu işlemin iptali için idare mahkemesinde
dava açılması gerektiğinden bahisle görevsizlik kararı vermiştir.
Davacı
şirket vekili, 14.12.2005 havale tarihli dilekçe ile görevsizlik kararının
itirazen düzeltilmesi veya kaldırılması istemiyle tekrar adli yargı yerine
başvurmuştur.
BAKIRKÖY 2.
SULH CEZA MAHKEMESİ;16.12.2005 gün ve E:2004/19, K:2005/97 D.İş. sayılı Ek
Karar ile, itirazı reddetmiş ve karar kesinleşmiştir.
Davacı
şirket vekili, para cezası kesilmesi yolunda tesis edilen işlemin iptali
istemiyle 16.2.2006 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.
İSTANBUL 1.
İDARE MAHKEMESİ TEK HÂKİMİ; 5.1.2006 gün ve E:2006/403; K:2006/259 sayı ile,
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 1, 2, 16, 17 ve 27. maddelerinden bahisle,
Kabahatler Kanunu bir bütün olarak incelendiğinde, toplum düzenini genel
ahlakı, genel sağlığı ve ekonomik düzeni korumak amacıyla konulan kuralların
icrai veya ihmali bir davranışla ihlal edilmesinin bu kanunla kabahat olarak
tanımlandığı, keza bu kabahat nedeniyle kendi kanununda idari bir yaptırım
öngörülmüş ise bu yaptırımlara karşı sulh ceza Mahkemesine itiraz
edilebileceğinin anlaşıldığı, buna göre idari para cezalarının da idari bir
yaptırım türü olarak kabul edilmesi ve bu cezalara karşı yapılacak
itirazların Kabahatler Kanunu uyarınca Sulh Ceza Mahkemesince
çözümlenmesinin gerektiği; olayda, davacıya 24460 sayılı Yönetmeliğe
aykırılık nedeniyle idari para cezası verildiği görülmüş olup, kabahat
niteliğindeki bu fiil nedeniyle verilen para cezasının Kabahatler Kanununun
17. maddesi kapsamında bir yaptırım olduğu, bu itibarla söz konusu cezaya
yönelik itirazın adli yargı yerince çözümleneceği gerekçesiyle görevsizlik
kararı vermiş; bu karar, itiraz edilmeyerek kesinleşmiştir.
İNCELEME VE
GEREKÇE:
Uyuşmazlık
Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M.
Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah
ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 5.2.2007 günlü
toplantısında;
I-İLK
İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan
incelemeye göre,
Uyuşmazlık
Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke
Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında
Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması
yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’
ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması
sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda,
askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm
uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev
uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna
varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte
olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza
davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara
ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk
Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...”açıkça belirtilmiştir. Bu
durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev
uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Adli ve
idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen
biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15.
maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son
görevsizlik kararını veren mahkemece, adli yargı kararının kesinleşme
durumunu gösteren onaylı bir örneğinin Başkanlık yazısına istinaden
Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık
bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine
oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari
yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet
BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada idari yargının
görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra
GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
12.7.2001 tarih ve 24460 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 10 KHz-60 GHz
Frekans Bandında Çalışan Sabit Telekomünikasyon Cihazlarından Kaynaklanan
Elektromanyetik Alan Şiddeti Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Ölçüm
Yöntemleri ve Denetlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 9. maddesi uyarınca verilen
idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.
Söz konusu
Yönetmeliğin 1. maddesinde; bu Yönetmeliğin amacının, elektromanyetik alan
oluşturan sabit telekomünikasyan cihazlarını kuruluş yeri, montajı ve
denetlenmesine ait hususları, elektromanyetik alanda istem dışı ve sürekli
maruz kalma durumunda; çevre ve insan sağlığı üzerinde oluşabilecek muhtemel
olumsuz etkileri giderebilmek amacıyla kabul edilen elektromanyetik alan
şiddeti limit değerlerini, ölçüm yöntemlerini ve ölçüm yapacak kuruluşları
ve ölçüm sonuçları elektromanyetik alan şiddeti limit değerlerine uygun
olmayan sabit telekominikasyon cihazlarının limit değerlere uygun hale
getirilmesine ilişkin, usul ve esasları ve bunlara uyulmaması halinde
işleticiler/ işletmecilere uygulanacak müeyyideleri belirlemektir,
denilmiş; Yasal Dayanak başlıklı 3. maddesinde, 4502 sayılı Kanunla
değişik 2813 sayılı Telsiz Kanunu ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon
Kanunu’nun ilgili maddelerine dayanılarak hazırlandığı ifade edilmiş;
15.2.2002 tarih ve 24672 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Yönetmelikle
değişik 9. maddesinde ise; “ Bu Yönetmelik kapsamında kurulacak sabit
telekomünikasyon cihazları için EK-B’de yer alan sabit telekomünikasyon
cihazı müracaat değerlendirme formu ile müracaat edilir. Cihazın işletmeye
alınmasını müteakip, yapılacak ölçüm sonuçlarını gösteren Ek-A’da yer alan
ölçüm değerleri formunun doldurularak en geç 30 gün içinde, Kuruma
gönderilmesi zorunludur. Aksi takdirde cihaz ruhsat ücretinin 50 katı ceza
uygulanır."kuralına yer verilmiştir.
Yönetmeliğin
dayanağını oluşturan Kanunlardan, 4502 sayılı Kanunla değişik 2813 sayılı
Telsiz Kanunu’nun Telekomünikasyon Kurumunun Görevleri başlıklı 7.
maddesinin ikinci fıkrasının (j) bendinde, “ (Ek: 27/1/2000 - 4502/16 md.)
Telsiz haberleşmesi ve telekominikasyon hizmetleri ve altyapının işletimi
ile ilgili olarak görev alanına giren konularda yönetmelik çıkartmak veya
diğer idari işlemleri yapmak, işletmeciler, aboneler, kullanıcılar ve Türk
Telekominikasyon sektörünü etkileyen tüm gerçek ve tüzel kişilerin ilgili
mevzuata uymasını denetlemek, bu hususta ilgili makamları harekete geçirmek
ve gereken hallerde kanunlarda öngörülen yatırımları uygulamak.” Kurumun
görevlerinden biri olarak sayılmıştır.
Diğer Kanun
olan, 406 sayılı Telgraf Ve Telefon Kanunu’nun 2. maddesinin (f) ve (g)
fıkralarında; “f) (Değişik : 12/5/2001 - 4673/2 md.) Kurum; Türk Telekom
dahil işletmecilerle imzaladığı sözleşmelerin ve verdiği genel izin ve
telekominikasyon ruhsatlarının şartlarına uyulmasının sağlanması için
gereken tedbirleri almaya, faaliyetlerin mevzuat ile görev ve imtiyaz
sözleşmesi, telekominikasyon ruhsatı veya genel izin şartlarına uygun
yürütülmesini izleme ve denetlemeye, aykırılık halinde ilgili işletmecinin
bir önceki takvim yılındaki cirosunun %3'üne kadar idari para cezası
uygulamaya, milli güvenlik, kamu düzeni veya kamu hizmetinin gereği gibi
yürütülmesi amaçlarıyla gerekli tedbirleri almaya, gerektiğinde tesisleri
tazminat karşılığında devralmaya ya da ağır kusur halinde imtiyaz
sözleşmesini, telekominikasyon ruhsatını ya da genel izni iptal etmeye
yetkilidir.
(Ek
paragraf: 16/6/2004-5189/1 md.) Bu Kanuna ve 5.4.1983 tarihli ve 2813 sayılı
Telsiz Kanununa göre Kurum tarafından verilen idarî para cezaları, 21.7.1953
tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
hükümlerine tâbi olup, Kurumun bildirimi üzerine Maliye Bakanlığınca tahsil
olunur.
g)Yukarıdaki
hükümlerin, cezaların ve 4 üncü maddede belirtilen ilkelerin uygulanma
esaslarını göstermek üzere yönetmelikler çıkarılır.”; Kanun’un 28.
maddesinde ise, “İşbu fasıldaki efal ve harekatı memnuadan mütevellit
bilumum zarar ve ziyanı fail ve müsebbipleri tazmin ile mükelleftir.
(Ek:
24/4/2003-4854/5 md.) Bu Kanunda yazılı olan idarî para cezaları o yerin en
büyük mülkî amiri tarafından verilir. Verilen idarî para cezalarına dair
kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu
hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren
en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz,
idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine
verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde
inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen
idarî para cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.” denilmiştir.
Bu
düzenlemelere göre; idari para cezasına gerekçe olarak, 10 KHz-60 GHz
Frekans Bandında Çalışan Sabit Telekomünikasyon Cihazlarından Kaynaklanan
Elektromanyetik Alan Şiddeti Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Ölçüm
Yöntemleri ve Denetlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 9. maddesinin
gösterildiği; Yönetmeliğin dayanağını ise 2813 ve 406 sayılı Yasaların
oluşturduğu; 406 sayılı Yasanın 2. maddesinde Telekomünikasyon Kurumunun
idari para cezası uygulamaya yetkili olduğu, 28. maddesinde ise, bu Kanunda
yazılı olan idarî para cezalarının o yerin en büyük mülkî amiri tarafından
verileceği, bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün
içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği belirtilmiştir.
Ancak,
1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi
üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanun’un diğer
kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak
itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi
sonucunda: diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan
yasanın amacı dikkate alınarak; Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19.
maddelerinde belirtilen koşulları taşıması, 27. maddenin (1) numaralı
bendinde belirtilen idari
yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak
itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle
doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar
verilmiştir.
Daha sonra,
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3.
maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı
kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede
yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar
verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme
yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu
düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı
tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü
doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı
yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli
olacağı belirtilmiştir.
Son olarak,
30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 3 üncü maddesini
değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde
" (1) Bu Kanunun;
a) İdarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda
aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer
genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi
yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,
uygulanır."
denilmiştir.
19.12.2006
tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun; İdarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer
kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda
görevli mahkemenin gösterildiği durumunda ise uygulanmayacağı
anlaşılmaktadır.
Görev
kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için
bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen
görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk
ilkesidir.
Davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile
görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni
yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi
gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe
girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal
hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği
açıktır.
Diğer
taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun
değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise,
mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale
geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
İncelenen
uyuşmazlıkta, idari para cezasına ilişkin görevli mahkemeyi belirleyen yasa
kuralı değiştirilmiş ve yeni düzenleme 19.12.2006 tarihi itibariyle
yürürlüğe girmiş olduğuna göre, görev kuralının geçmişe etkili olacağı
yolundaki genel hukuk ilkesi karşısında, 2813 ve 406 sayılı Yasalar dayanak
alınarak çıkarılan “10 KHz-60 GHz Frekans Bandında Çalışan Sabit
Telekomünikasyon Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan Şiddeti
Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Ölçüm Yöntemleri ve Denetlenmesi Hakkında
Yönetmeliğin 9. maddesi uyarınca” verilen idari para cezasına karşı
yapılan itirazın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu
anlaşılmıştır.
Açıklanan
nedenlerle, İdare Mahkemesi Tek Hâkimince verilen görevsizlik kararının
kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul 1.
İdare Mahkemesi Tek Hakimi’nce verilen 5.1.2006 gün ve E:2006/403,
K:2006/259 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 5.2.2007 gününde
OYBİRLİ?İ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO
: 2006/197
KARAR NO:
2006/187
KARAR TR :
6.11.2006
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET: 1602
sayılı Yasa’ya göre asker kişi sayılan davacının sivil kişi olan eşinin
ölümü nedeniyle açılan tam yargı davasının, olayda eylemin asker kişiye
yönelik bulunması koşulunun gerçekleşmemiş olması karşısında, GENEL İDARİ
YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacılar
: A.H.Y.- E.Y.- M.Y.
Vekili : Av. F.Ö.T.
Davalı : Milli Savunma Bakanlığı
O L A Y
: Davacılardan P. Bnb. Aygün Hamza Yaşar’ın eşi Suade Yaşar, Söke 11. P.
Tug. K. Yard.lığı lojmanlarında kendilerine tahsis edilmiş olan 3 numaralı
konutta 15.3.2003 tarihinde banyo yaparken elektrikli termosifonda meydana
gelen elektrik kaçağı sebebiyle elektrik çarpması sonucu hayatını
kaybetmiştir.
Davacılar
vekili, meydana gelen ölüm olayı nedeniyle 7.500.000.000.- TL manevi,
70.000.000.000.- TL maddi tazminatın ölenin eşi ve çocuklarına ödenmesine
karar verilmesi istemiyle askeri idari yargı yerinde dava açmıştır.
ASKERİ
YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRESİ; 24.3.2004 gün ve E:2004/263;
K:2004/254 sayı ile, 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 44
üncü maddesinde, davanın görevli yargı yerinde açılıp açılmadığının ilk
inceleme sırasında ve davanın esasına girilmeden önce incelenecek hususlar
arasında sayıldığı, esasen görevin kamu düzeni ile ilgili olduğu, davanın
her safhasında dikkate alınmasının hukuk alanında ihtilafsız kabul edildiği,
bu nedenle, işin esasına girilmeden davanın görevli yargı yerinde açılıp
açılmadığı hususunun incelendiği, Anayasa’nın 157 nci maddesinde; Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi’nin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa
bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve
eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece
mahkemesi olduğu, ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda
ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağının belirtildiği, 1602
sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 25.12.1981 günlü ve 2586
sayılı Kanun’la değişik 20 nci maddesinde de aynı hükmün yer aldığı, Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari
işlem veya eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” ve “askeri hizmete ilişkin”
bulunması şartlarının birlikte gerçekleşmiş bulunması gerektiği, 1602 sayılı
Kanun’un değişik 20 nci maddesinde; Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli
bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri
öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil
memurların asker kişi sayıldığı, bu hükümler karşısında, gerek davacı
çocuklar gerekse müteveffa eşin asker kişi olmadığının açık bulunduğu, 1602
sayılı Kanun’un değişik 20 nci maddesinde öngörülen “asker kişi olma” koşulu
gerçekleşmediğinden, davanın görüm ve çözümünün genel idari yargının
görevine girdiği sonucuna ulaşıldığı, bu nedenle, davada genel idari yargı
görevli bulunduğundan, 1602 sayılı Kanun’un 20, 44/a ve 45/A maddeleri
gereğince görevsizlik kararı vermiş; bu karar, kararın düzeltilmesi yoluna
başvurulmayarak kesinleşmiştir.
Yeni Sayfa 1
belediyelerin "imar", "ımar" ve "imar hukuku", "ımar hukuku", "kaçak yapı",
imar planı", "arazi ve arsa düzenlemesi", "imar para cezaları", "imar kirliliği
suçları", ve her türlü imar sorunlarına çözüm getirecek olan "imar hukukcusu" ve
"ımar hukukçusu".
imar hukukçusu
Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.
Yayınlanma:: 2007-07-21 (2464 okuma)
[ Geri Dön ]
|
|
|
|