Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2006/113
KARAR NO: 2006/216
KARAR TR : 11.12.2006
(Hukuk
Bölümü)
ÖZET: Davacıların hissedar oldukları kadastral parsel
üzerinde bulunan kaçak binaları ve eklentilerinin, imar yolunda kalması
nedeniyle yıktırılmasından dolayı, uğranılan zararın tazmini istemiyle
açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : V.M., C.M., Ö.M.
Vekili : Av. E.G.
Davalı : Altındağ Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. A.Ö.R.
O L A Y : Davacılara ait, Ulubey Mahallesi, 218. Sokak,
No.7-9 adresinde, 299/9603 hissesine sahip oldukları 3460 ada, 2 sayılı
kadastral parsel üzerinde binaları bulunmaktadır.
Davacılar tarafından 7 Nolu binaya ilişkin olarak 2981 sayılı
Yasaya göre İmar Affı müracaatı yapılmış, 2981 sayılı Yasanın 8. maddesine
göre evraklar tamamlanmış ancak, aynı Yasanın 9. maddesinin (c) bendine göre
diğer hisse sahiplerinden yapıya muvafakat edildiğine dair belge
getirilmemiş, aynı maddeye göre gerekli harçlar yatırılmamış ve 15. maddeye
göre de Yapı Kullanma İzin Belgesi alınmamıştır. İmar Affı Kanununa göre,
söz konusu bina ile ilgili işlemler tamamlanmadığı ve bina 2981 sayılı
Yasaya göre ruhsata bağlanmadığı için, idarece;“davacıların 7 No’lu bina
için İmar Affı müracaatları olmakla birlikte yapının bulunduğu parselin
kadastro parseli olduğu ve hisseli bulunduğu, 2981 sayılı Yasanın 9/c
maddesi düzenlemesine göre binanın inşaa edildiği tarihte tüm hissedarlardan
muvafakatname ibraz edilmesi gerekmesine rağmen bu eksikliğin giderilmediği
gibi, davacıların inşaa ettiği yapının zeminde davacılara ait belli bir yer
bulunmadığından diğer hissedarların hisselerine tecavüzlü konumu nedeniyle”
2981 sayılı Yasaya göre başkasının arsasına yapılan yapı olarak, diğer bir
ifadeyle kaçak yapı şeklinde; 2981 sayılı Yasaya göre imar affı müracaatında
bulunulmadığından, 9 no.lu bina da, kaçak ve ruhsatsız olarak
nitelendirilmiştir.
Davacılara, tapulu hisselerine karşılık arsa tahsis edilmiş
ve tapuları verildiğinden kamulaştırma konusu olmamıştır.
Davacılara ait yapılar, 81320 no.lu Ulubey-Hacılar 2.Etap
Revizyon İmar Planında imar yolu üzerinde kaldığından ve kaçak yapı olarak
nitelendirildiğinden, idarece bir bedel ödenmeksizin yıktırılmıştır.
Davacılar vekili, söz konusu binaların ve eklentilerinin,
imar yolu üzerinde bulunması nedeniyle kamulaştırma yapılmaksızın
yıktırılmasından dolayı, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla
5.100,00YTL’nin yasal faizi ile birlikte davalı idareden tahsili istemiyle
adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı vekilince, birinci savunma dilekçesinde, davanın idari
yargı yerinde görülmesinin gerektiği ileri sürülerek, görev itirazında
bulunulmuştur.
ANKARA 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 26.4.2006 günlü celsesinde
E: 2006/62 sayı ile, davalı İdare vekilinin göreve ilişkin itirazının
reddine karar vermiştir.
Davalı İdare vekilince, süresi içinde verilen dilekçe ile
olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine
dilekçe ve dava dosyası, Danıştay Başsavcılığına gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 2/1-b maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları idari
dava türleri arasında sayıldığı, dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlığın,
davacılara ait Altındağ İlçesi, Ulubey Mahallesi 218 Sokak 7 ve 9 nolu
binaların, davalı idarece imar yolu üzerinde bulunması ve kaçak yapı
olduklarının tespitinden dolayı yıkılması nedeniyle 5.100,00.- Yeni Türk
Lirasının davalı idareden tahsili isteminden kaynaklandığının anlaşıldığı,
davalı idarenin, binaların revizyon imar planı uygulaması nedeniyle, kaçak
yapı olmaları nedeniyle yıkıldığını, davacılara tapulu hisselerine karşılık
arsa tahsis edildiğini, herhangi bir bedel ödenmesinin mümkün bulunmadığını
iddia etmekte olduğu, bu durumda, davacılara ait kaçak yapıların 81320 No.lu
Ulubey-Hacılar 2. Etap Revizyon İmar Planında imar yolu üzerinde kalması
nedeniyle yıktırılmasından dolayı bir bedel ödenip ödenmeyeceği noktasından
kaynaklanan ve sonuçta bir idari işlem olan revizyon imar planına
dayanılarak sözü edilen yapıların yıktırılmasından doğan zararın tazminine
ilişkin bulunan davanın, imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargı
yerinde çözümlenmesinin gerektiği gerekçesiyle, 2247 sayılı Yasa'nın 10.
maddesine göre olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına karar vermiş ve görev
konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi'nden istemiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı’nın yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; dosyanın incelenmesinden,
davacıların hissedarı olduğu tapulu arsa üzerinde izinsiz yaptıkları
binaların, imar planına göre adalar arası yol güzergâhında kaldığı,
davacılar tarafından, söz konusu yapılardan biri için 2981 sayılı İmar Affı
Yasası’ndan yararlandırılması ve kendilerine kullanma izni verilmesi için
başvuruda bulundukları, ancak evrakın eksik olması nedeniyle işlemlerin
tamamlanmadığı, diğer bina için ise herhangi bir başvuruda bulunulmadığının
idarece saptandığı; kaçak yapı niteliği taşıyan binalar hakkında idarece
herhangi bir kamulaştırma işlemi ve bu kapsamda bir bedel takdiri
yapılmayıp, yıkılmak suretiyle kaldırılmalarına karar verildiği;
davacıların, kamulaştırmasız el atılan Ulubey Mahallesi, 218.Sokak, 7 ve 9
kapı nolu bina ve eklentileri ile ilgili olarak fazlaya ilişkin hakları
saklı kalmak kaydıyla 5.100,00.- YTL. zararın tazmin edilmesi istemiyle bu
davayı açtıklarının anlaşıldığı, davalı belediyece yapılmış bir kamulaştırma
işleminin olmadığı ya da bu kapsamda bir bedel takdiri yaptırılmadığı gibi,
2981, 3290 ve 3360 sayılı Yasalardan yararlanmayan davacılara ait yapıların
ruhsatsız ve kaçak olduklarının dosya içeriğinden ve yazışmalardan
belirlendiği, Anayasa’nın 125/son madde ve fıkrasında; idarenin kendi eylem
ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğu kurala bağlanmış;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesi gereğince idari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında
sayılmıştır. 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri Ve Vergi
Mahkemelerinin Kuruluşu Ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 5. maddesinin (b)
bendinde ise, Vergi Mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derece
Danıştay’da çözümlenecek olanlar dışındaki tam yargı davalarını idare
mahkemelerinin çözümleyeceğinin belirtildiği, İmar planı ve buna dayalı imar
uygulaması sonucunda uğradığını ileri sürdüğü zararın tazmini istemiyle
açılan davada, gayrımenkulün aynına yönelik olmayıp, idarenin kamu gücünü
kullanarak tek taraflı olarak düzenlediği işleme dayanması nedeniyle davanın
görüm ve çözümünün idari yarı yerine ait bulunduğu gerekçesiyle, Danıştay
Başsavcılığının 2247 sayılı Yasanın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu
başvurunun kabulü ile Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/62 esas
sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda
yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın
Başkanlığında, Üyeler: M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Serap AKSOYLU,
Z. Nurhan YÜCEL, Levent ÖZÇELİK ve Celal IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan
11.12.2006 günlü toplantısında;
I-İLK İNCELEME :Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27.
maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarece anılan Yasa’nın
10. maddesinde öngörülen şekilde görev itirazında bulunulduğu ve 12. maddede
öngörülen süre içinde başvurulduğu, bu nedenle Danıştay Başsavcısı
tarafından Yasa’da öngörülen yönteme uygun biçimde olumlu görev uyuşmazlığı
çıkarıldığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine
oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in,
davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay
Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun,
davada idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları
da dinlendikten sonra GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacıların hissedar oldukları kadastral parsel
üzerinde bulunan kaçak binaları ve eklentilerinin, imar yolunda kalması
nedeniyle yıktırılmasından dolayı uğranılan zararın, yasal faiziyle birlikte
ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacıların hissedarı olduğu tapulu
arsa üzerinde izinsiz yaptıkları binaların, imar planına göre adalar arası
yol güzergâhında kaldığı, davacılar tarafından, söz konusu yapılardan biri
için 2981 sayılı İmar Affı Yasası’ndan yararlandırılması ve kendilerine
kullanma izni verilmesi için başvuruda bulunduğu, ancak evrakın eksik olması
nedeniyle işlemlerin tamamlanmadığı, diğer bina için ise herhangi bir
başvuruda bulunulmadığının idarece saptandığı; kaçak yapı niteliği taşıyan
binalar hakkında idarece herhangi bir kamulaştırma işlemi ve bu kapsamda bir
bedel takdiri yapılmayıp, yıkılmak suretiyle kaldırılmalarına karar
verildiği; davacıların, kamulaştırmasız el atılan Ulubey Mahallesi,
218.Sokak, 7 ve 9 kapı nolu bina ve eklentileri ile ilgili olarak fazlaya
ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.100,00.- YTL. zararın tazmin
edilmesi istemiyle bu davayı açtıkları anlaşılmıştır.
Davalı idare, binaların revizyon imar planı uygulaması
nedeniyle, kaçak yapı olmaları nedeniyle yıkıldığını, davacılara tapulu
hisselerine karşılık arsa tahsis edildiğini, herhangi bir bedel ödenmesinin
mümkün bulunmadığını iddia etmektedir.
Belirtilen duruma göre, davacılara ait ve kaçak olarak
nitelendirilen yapıların, Revizyon İmar Planında imar yolu üzerinde kalması
nedeniyle yıktırılmasından dolayı bir bedel ödenip ödenmeyeceği noktasından
kaynaklanan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b.
maddesinde yer alan " İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları
doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında
idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun
kabulü ile Altındağ Belediye Başkanlığı vekilinin görev itirazının, Ankara
7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce reddine ilişkin kararının kaldırılması
gerekmiştir.
SONUÇ: Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu
nedenle Danıştay Başsavcısının BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ankara 7. Asliye
Hukuk Mahkemesi’nin 26.4.2006 gün ve E:2006/62 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ
KALDIRILMASINA, 11.12.2006 gününde OYBİRLİ?İ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2006/145
KARAR NO: 2007/111
KARAR TR : 4.6.2007
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : 4857 sayılı İş Kanunu uyarınca verilen idari para
cezasına karşı yapılan itirazın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği
hk.
K A R A R
Davacı : Hükmü Peker İnş. Tic. ve San. A.Ş.
Vekili : Av. D.Ç.
Davalı : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
O L A Y : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Ankara
Bölge Müdürlüğü’nün 5.9.2005 gün ve 23729 sayılı işlemi ile, 4857 sayılı İş
Kanunu’nun muhtelif maddelerine muhalefet edildiğinden bahisle aynı Kanunun
108. maddesine dayanılarak 105. maddesine göre davacı adına idari para
cezası verilmiştir.
Davacı vekili, para cezasına karşı adli yargı yerinde
itirazda bulunmuştur.
ANKARA 12. SULH CEZA MAHKEMESİ; 1.11.2005 gün ve 2005/690
Müt. sayı ile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Ankara Bölge
Müdürlüğü’nce 4857 sayılı İş Kanunu’nun 108. maddesine dayanılarak davacıya
idari para cezası verildiği, 4857 sayılı Kanun’un 108/2. maddesine göre,
idari para cezasının tebliğ tarihinden itibaren idare mahkemesine 7 gün
içinde itiraz edilebileceği, tahakkuk ettirilen idari para cezası idarenin
kamu gücünü kullanarak yaptığı bir işlem olup, bu bakımdan idari para cezası
niteliğini taşıyan cezaların idari yargı denetimi dışında tutulmasının
idarenin yargısal denetiminin etkin ve doğal anlamda gerçekleşmemesi
sonucunu doğuracağı, esasen Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının da bu
doğrultuda olduğu, Kabahatler Kanunu’nda, kabahat deyiminden, Kanunun
karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık olduğunun
anlaşılması gerektiği belirtilmişse de, verilen para cezasının kamu gücü
kullanılarak yapılan bir idari işlem olduğu ve 4857 sayılı Yasa’nın 108/2.
maddesinde yetkili mahkemenin idare mahkemesi olduğuna dair yetkiyi
belirleyen maddenin halen yürürlükte bulunduğu, bu durumda, davacıya
uygulanan idari para cezasına itiraz merciinin idari yargı olduğu
gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek
kesinleşmiştir.
Davacı vekili, bu kez, idari para cezası verilmesine ilişkin
söz konusu işlemin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.
ANKARA 5. İDARE MAHKEMESİ; 14.12.2005 gün ve E:2005/2600,
K:2005/2058 sayı ile, 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5326 sayılı
Kabahatler Kanunu’nun 1, 2, 3, 16, 27, geçici 2 ve geçici 3. maddelerinden
söz ederek, belirtilen yasal düzenlemeler uyarınca; 1.6.2005 tarihinden
itibaren, 5326 sayılı Yasa’da sayılan idari para cezası ve idari
tedbirlerden oluşan idari yaptırımlar ile diğer yasalarda yer alan idari
yaptırımlara karşı, Yasanın 19. maddesinde sayılan istisnai durumlar
haricinde sulh ceza mahkemeleri nezdinde dava açılması gerektiği, bu
durumda, idari yaptırım niteliğindeki dava konusu idari para cezasının
iptali istemiyle 12.12.2005 tarihinde açılan davanın çözümü adli yargı
yerine ait olduğundan, Mahkemelerince incelenme olanağı bulunmadığı
gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek
kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın
Başkanlığında, Üyeler: Dr.Atalay ÖZDEMİR, M.Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Z.Nurhan
YÜCEL, H.Ayfer ÖZDEMİR, Abdullah ARSLAN ve H.Hasan MUTLU’nun katılımlarıyla
yapılan 04.06.2007 günlü toplantısında;
I-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27.
maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü,
E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık
Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip
değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci madde-sinin
ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya
da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın
mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda,askeri ve adli ceza
mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması,
bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’
sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara
bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan
itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler.
İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm
uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip
çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir.Bu durum gözetildiğinde,
olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde
incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasanın 14.
maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı
dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin
istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık
Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık
bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine
oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un,
davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay
Cumhuriyet Savcısı Ayla SONGÖR ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun,
davada idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları
da dinlendikten sonra GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 4857 sayılı Kanun’un muhtelif maddelerine muhalefet
edildiğinden bahisle aynı Kanunun 108. maddesine dayanılarak 105. maddesine
göre verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.
22.5.2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun “Amaç ve kapsam”
başlıklı 1. maddesinin birinci fıkrasında, “Bu Kanunun amacı işverenler ile
bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan işçilerin çalışma şartları ve
çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenlemektir” denilmiş;
105. maddesinde, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili hükümlere aykırılık
halinde verilecek cezalar düzenlenmiş; aynı Kanunun 108. maddesinde, bu
cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili
idare mahkemesine itiraz edilebileceği öngörülmüştür.
4857 sayılı Yasa’nın 108. maddesinde yer alan düzenleme
karşısında, para cezalarına karşı yapılacak itirazların görüm ve çözümünde
idari yargı yerlerinin görevli olacağının kabulü gerekir.
1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun
yürürlüğe girmesi üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen
Kanunun diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı
yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin
incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımın,
dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak; Kabahatler Kanunu’nun 1., 2.,
16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları taşıması, 27. maddenin (1)
numaralı bendinde belirtilen idari yaptırımlardan olması halinde, idari para
cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı
1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin
genel görevli kılındığına ve bu nedenle doğan görev uyuşmazlıklarında adli
yargı yerinin görevli bulunduğuna karar verilmiştir.
Daha sonra, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun
niteliği” başlıklı 3. maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve
E:2005/108, K:2006/35 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı
22.7.2006 gün ve 26236 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün,
kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe
girmesine karar verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda
yasal düzenleme yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte
bulunduğu düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş;
yasama organı tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre
içinde iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise,
işaret edilen yargı yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren görevli olacağı belirtilmiştir.
Son olarak, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu’nun 3. maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31.
maddesinde " (1) Bu Kanunun;
a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin
hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin
kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,
uygulanır" denilmiştir.
19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre,
Kabahatler Kanunu’nun, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin
hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde
uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise
uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev
konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir
yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen
bir genel hukuk ilkesidir.
Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme,
yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli
olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik
kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının,
değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına
dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı
verilemeyeceği açıktır.
Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada
yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale
gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre
görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
İncelenen uyuşmazlıkta, idari para cezasına ilişkin görevli
mahkemeyi belirleyen yasa kuralı değiştirilmiş ve yeni düzenleme 19.12.2006
tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş olduğuna göre, görev kuralının geçmişe
etkili olacağı yolundaki genel hukuk ilkesi karşısında, 4857 sayılı Yasa’nın
108. maddesine dayanılarak 105. maddesine göre verilen idari para cezasına
karşı yapılan itirazın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin görevli
olduğu kuşkusuzdur.
Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince verilen görevsizlik
kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ: Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu
nedenle Ankara 5. İdare Mahkemesi’nce verilen 14.12.2005 gün ve E:2005/2600,
K:2005/2058 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 04.06.2007 gününde
OYBİRLİ?İ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2006/152
KARAR NO: 2007/2
KARAR TR : 5.2.2007
(Hukuk Bölümü)
ÖZET: 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulu
taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : Satel Sabah Televizyon Prodüksiyon A.Ş.
Vekili : Av. N.B.
Davalı : Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
Vekili : Av.M.L.
O L A Y : Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tüketicinin ve
Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü’nün 15.10.2004 gün ve 21148 sayılı
işlemi ile, 2-16.2.2004 tarihinde ATV televizyon kanalında yayımlanan "Bizim
Stadyum" isimli programda, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun’un 4822 sayılı Kanun’la değişik 16. maddesine aykırılıktan dolayı aynı
Kanunun 17 ve 25/8. maddeleri uyarınca davacı adına idari para ve durdurma
cezası verilmiştir.
Davacı vekili, söz konusu işlemin iptali istemiyle idari
yargı yerinde dava açmıştır.
ANKARA 10. İDARE MAHKEMESİ ; 26.10.2004 gün ve E: 2004/3268;
K:2004/1967 sayı ile, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 5.
maddesinin 1. fıkrasında, her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılacağı,
ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç
ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile dava
açılabileceği hükmünün bulunduğu, dava dosyasının incelenmesinden, davanın,
davacı şirkete ait ATV logosu ile yayın yapan televizyon kanalında "Bizim
Stadyum" adlı programda yer alan "Aria" markasına ait görüntülerin 4077
sayılı Kanun’a aykırı olduğundan bahisle idari para ve durdurma cezası
verilmesine ilişkin 15.10.2004 gün ve 21148 sayılı işlemin iptali istemiyle
açıldığı anlaşılmakta olup, idari yargıda görülecek olan idari para cezası
ile adli yargıda görülmesi gereken durdurma cezası işlemleri arasında maddi
ve hukuki birlik ve sebep-sonuç ilişkisi bulunmadığından, tek dilekçe ile
dava açılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle 2577 sayılı Yasa’nın 15.
maddesinin 1/d bendi uyarınca 5. maddeye uygun bulunmayan dava dilekçesinin
bu kararın tebliğinden itibaren 30 gün içinde 2577 sayılı Yasa'nın 5.
maddesi hükmüne uygun şekilde ayrı yargı yerlerinde dava açılmak üzere
reddine karar vermiştir.
Davacı vekili, bunun üzerine, durdurma cezasının kaldırılması
istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
ANKARA 2. TÜKETİCİ MAHKEMESİ; 4.10.2005 gün ve E:2004/2361;
K:2005/2657 sayı ile, davanın, durdurma cezasının kaldırılması istemine
ilişkin bulunduğu, 4822 sayılı Yasa ile değişik 4077 sayılı Yasa’nın 16.
maddesi, ticari reklam ve ilanların ne şekilde yapılacağını, 17. maddesi,
Reklam Kurulu’nun oluşum şeklini ve görevlerini, 25. maddesi, ceza
hükümlerini, 26. maddesi, cezalarda yetkiyi düzenlediği, Reklam Kurulu’nun,
bir idari denetim birimi olduğu ve kanunda belirtilen hallerde tek başına
yaptırımda bulunma hakkına haiz olduğunun anlaşıldığı, idari birimler içinde
yer almış tek başına denetim ve yürütülebilir nitelikte olan idari işlem
tesis etme yetkisi olan Kurulun kararlarına karşı ancak idari yargı yoluna
başvuruda bulunulabileceği, Kanunun 25/8 maddesinde, Reklam Kurulu’nun 3 aya
kadar durma ve/veya durdurma ve/veya düzeltme ve/veya para cezası verme
yetkisi bulunduğu, Kurulun bu cezaları ayrı ayrı verebileceği gibi birlikte
de verebileceği(ihlalin niteliğine göre), Kanunun 26. maddesinde, bu kanunda
belirtilen her türlü para cezasının idari nitelikte bulunduğunun
belirtildiği, Kurul hem durma hem de para cezası verdiğinde, durma kararının
adli yargıda, para cezasının idari yargıda çözümlenmesi gerektiğini
düşünmenin çeşitli mahzurlara yol açabileceği, şöyle ki; her iki yargı
yolunun da aynı kurul kararını değerlendireceği, kimi zaman kararlar
arasında tezatlar ortaya çıkabileceği(örneğin, adli yargıda reklamın
durdurulma kararının haksız olduğu kabul edilip, bu karar ortadan
kaldırılırken, idari yargıda idari para cezası onaylanabilecek veya tam
tersi durum söz konusu olabilecektir) bu nedenle tek bir yargı yerinde
sorunun çözümünün daha doğru yaklaşım olacağı, nitekim, Ankara 10. İdare
Mahkemesi’nin 26.10.2004 gün ve E:2004/3268; K:2004/1967 sayılı kararının
taraflarca temyiz edilmeyerek kesinleştiği, 4077 sayılı Kanun’un 25.
maddesine göre para cezasının idari nitelikte olduğu ve Reklam Kurulu’nun
yapısı da dikkate alındığında, Mahkemelerinin görevsiz olduğu sonucuna
varıldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz
edilmeyerek kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın
Başkanlığında, Üyeler: M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Serap AKSOYLU,
Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan
05.02.2007 günlü toplantısında; Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın
çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki
belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay
Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun,
2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi
gerektiğine ilişkin yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra
GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi
Hakkında Kanun’un 14.maddesine göre; olumsuz görev uyuşmazlığının
bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı
mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada
kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya
kesinleşmiş olması gerekmekte; bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, hukuk
uyuşmazlıklarında ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilmektedir. Aynı
Yasanın 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, uyuşmazlık çıkarmaya
veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından
inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş
istemleri reddedeceği kuralına yer verilmektedir.
Davacı vekili, adli ve idari yargı kararları arasında olumsuz
görev uyuşmazlığı bulunduğunu ileri sürerek bu uyuşmazlığın giderilmesini
istemiş ise de; İdare Mahkemesi kararı, görevsizlik kararı olmayıp, idari
yargıda görülecek olan idari para cezası ile adli yargıda görülmesi gereken
durdurma cezası işlemleri arasında maddi ve hukuki birlik ve sebep-sonuç
ilişkisi bulunmadığından, tek dilekçe ile dava açılmasının mümkün olmadığı
gerekçesiyle 2577 sayılı Yasa’nın 15. maddesinin 1/d bendi uyarınca 5.
maddeye uygun bulunmayan dava dilekçesinin, bu kararın tebliğinden itibaren
30 gün içinde 2577 sayılı Yasa'nın 5. maddesi hükmüne uygun şekilde ayrı
yargı yerlerinde dava açılmak üzere reddine ilişkindir. Kısacası, olumsuz
görev uyuşmazlığı doğmasına neden olacak şekilde idari yargı yerince
verilmiş bir görevsizlik kararı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde
öngörülen koşulu taşımayan başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca
reddi gerekmiştir.
SONUÇ: 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulu
taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 05.02.2007
gününde OYBİRLİ?İ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2006/154
KARAR NO: 2007/3
KARAR TR : 5.2.2007
(Hukuk Bölümü)
ÖZET: Sözleşme imzalandıktan sonra, taraflarca sözleşme
hükümlerinin yerine getirilmesi sırasında davacıya ödenmesi gereken fiyat
farkının hesaplanmasından doğan uyuşmazlığın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi
gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : Yeş-Top Koll. Şti.
Vekili : Av. E.A.
Davalı : Milli Savunma Bakanlığı
O L A Y : 7. Kolordu Komutanlığı’na bağlı birliklerin
ihtiyacı olan LPG tedariki amacıyla yapılacak ihale, Diyarbakır İç Tedarik
Bölge Başkanlığı’nca 31.10.2002 tarihinde ilan edilmiş, ilan üzerine davacı
şirket tarafından yapılan fiyat araştırması sonucu, 1.375.000 X %3,05
İskonto = 1.333.000.- TL fiyat teklif edilmiş ve 7.1.2003 tarihinde yapılan
ihale, 1 kg lipit petrol gazını 1.333.000.- TL fiyattan vermeyi teklif eden
davacı şirketin uhdesinde kalmıştır. Bilahare ihale kararının davacı şirkete
tebliğini müteakiben 20.1.2003 tarih ve 2004 sayılı sözleşme imzalanmıştır.
Davacı şirket, Diyarbakır İç Tedarik Bölge Başkanlığı’na
hitaben verdiği 25.4.2003 günlü dilekçe ile, ihale fiyat araştırmasının üç
ayda tamamlandığını ve bu süre içinde 1 kg LPG fiyatının 1.375.000.- TL’den
1.597.928.- TL’ye çıktığını, bu nedenle ihale tarihinde 1 kg LPG 1.549.191.-
TL (1.597.928 X %3.05) olduğundan, bu tutar üzerinden fiyat farkının
hesaplanması ve esas fiyat olarak baz alınması gerektiğini, oysa Saymanlığın
fiyat araştırmasının yapıldığı tarihteki fiyatı baz alarak 1.333.000.- TL
üzerinden fiyat farkı hesapladığını ileri sürerek hesaplamanın
düzeltilmesini istemiştir.
Bunun üzerine, Milli Savunma Bakanlığı Diyarbakır İç Tedarik
Bölge Başkanlığı 12.5.2003 gün ve 6048-786-03 / İK.Ş. sayılı dava konusu
işlemi ile, Diyarbakır Garnizon birliklerinin ihtiyacı için sözleşmeye
bağlanan LPG alımına ait dosyada fiyat farkı ödemelerine ilişkin hüküm
bulunduğu, 25.4.2003 günlü dilekçenin incelendiği, fiyat farkı uygulamasına
ait dayanak olan 28 Aralık 1990 gün ve 20739 sayılı Resmi Gazete esas
alındığında, davacı şirkete ödenen fiyat farkı hesaplanmasında resmi fiyat
olarak gerçekleşen ihale fiyatının baz alındığı, 2886 sayılı Devlet İhale
Kanunu’na göre yapılmış olan ihaleler için uygulanan fiyat farkı
hesaplamalarında resmi fiyat olarak ihale fiyatı mı yoksa Devletin
yayınlamış olduğu fiyatın mı esas alınacağı konusunda bir açıklık
bulunmadığı, bununla beraber yüklenici olarak tahmini ihale bedeli üzerinden
kırım yapıldığı için resmi fiyat olarak hazine lehine olan kesinleşen ihale
fiyatı üzerinden işlem yapıldığı davacı şirkete bildirilmiştir.
Davacı vekili, davalı idarenin 2886 sayılı Kanun’a atfen
Bakanlar Kurulu’nca ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın fiyatlar ve fiyat
farklarına ilişkin genelgelerine istinaden fiyat farklarının uygulanması
gerekirken mevzuat hükümlerine ve yerleşmiş içtihatlara aykırı hareket
ederek taleplerinin reddedildiğini ileri sürerek söz konusu işlemin iptali
ile fiyat farklarının aylara göre ayrı ayrı hesaplanarak reeskont faiziyle
birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava
açmıştır.
DİYARBAKIR İDARE MAHKEMESİ; 11.2.2004 gün ve E:2003/2392;
K:2004/259 sayı ile, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun genel bütçeye dahil
dairelerle katma bütçeli dairelerin, özel idare ve belediyelerin alım,
satım, hizmet, yapım, kira, trampa, mülkiyetin gayri aynı hak tesisi ve
taşıma işleminin bu Kanunda yazılı hükümlere göre yürütüleceğini düzenlediği
ve bu yönü ile bir kamu Kanunu niteliğini taşıdığı, anılan Kanun hükümlerine
göre, bu Kanunun kapsamına giren işlerin görülmesi için yapılan ihalelerde
ihale kararının kesinleşmesine kadar ki dönem içinde idarece tesis olunacak
işlemlerin 2886 sayılı Kanun’la düzenlenmiş olması ve bu Kanunun kamu Kanunu
olması karşısında, idari yargının denetimine tabi olduğu, ihale kararının
kesinleşmesinden sonra müteahhit ile idare arasında akdedilen sözleşme
hükümlerinin uygulanması ile ilgili uyuşmazlıkların ise 2886 sayılı Kanun’la
düzenlenmeyip, özel hukuk alanını ilgilendirmesi nedeniyle adli yargının
denetimine tabi olduğunun açık bulunduğu, bu açıklamalar karşısında, dava
konusu olay incelendiğinde, uyuşmazlığın, davalı idarenin LPG ihtiyacını
karşılamak üzere yapılan ihaleyi alan davacının LPG fiyatlarına gelen
zamların sözleşmede belirlenen bedele eklenmesi yolundaki talebinin
reddedilmesine ilişkin dava konusu işlemden kaynaklandığının anlaşıldığı,
uyuşmazlığın, ihalenin kesinleşmesinden sonraki aşamada şartname ve şartname
hükümlerine uygun olarak düzenlenen sözleşme hükümlerinin uygulaması
aşamasında doğduğuna göre, uyuşmazlığın özel hukuk alanını ilgilendirmesi ve
sözleşme hükümlerinin taraflarca yerine getirilip getirilmediğinin anılan
şartname ve sözleşme hükümlerinin incelenerek özel hukuk hükümlerine göre
adli yargı yerince çözümlenmesinin icap ettiği gerekçesiyle görevsizlik
kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı vekili, bu kez, aynı istemle adli yargı yerinde dava
açmıştır.
DİYARBAKIR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 16.11.2005 gün ve E:
2004/589; K:2005/789 sayı ile, davacı vekilinin 27.5.2004 tarihli dilekçesi
ile, müvekkili şirketin davalı Kurumun LPG tüp ihtiyacını karşılamak için
7.1.2003 tarihinde yapılan ihaleye girdiğini, yapılan ihale neticesinde
ihalenin bir yıllığına müvekkili şirket tarafından üstlenildiğini, müvekkili
şirketin davalı Kurumun fiyat farklarını dikkate almadığından dolayı zarar
ettiğini, müvekkilinin zararın giderimi için 28.4.2003 tarihinde Kuruma
müracaat ettiğini, yapılan müracaatın davalı idarece kabul edilmediğini,
davalı idarenin dava konusu işleminin hukuka ve kanuna aykırı olması nedeni
ile Diyarbakır İdare Mahkemesi'nde 2003/2392 Esas ile 17.7.2003 tarihinde
iptal davasının ikame edildiğini, ikame edilen esasa uygun idari
davalarının, Diyarbakır İdare Mahkemesi'nin 11.2.2004 tarih 2003/2392 Esas;
2004/259 Karar sayılı kararı ile görev yönünden reddine karar verildiğini,
red kararının taraflarına 20.4.2004 tarihinde tebliğ edildiğini, İdare
Mahkemesinin görev yönünden red kararından sonra Mahkemelerinde davayı ikame
etme zorunluluğunun doğduğunu, bu nedenle, Mahkemelerinde ikame ettiği
davanın usul ve esas yönünden hukuka aykırı olduğunu, 31 Ekim 2002 tarihinde
davalı idarenin 7. Kolordu’ya bağlı birliklerin 800 adet 12 kilogram, 2000
adet 45 kilogram LPG tüp ihtiyacı için ihale yapılacağının ilan edildiğini,
ilan neticesinde fiyat araştırmasının yapıldığını, müvekkili şirketin
yapılacak ihaleye 1.375.000 X 3.05 isk. = 1.333.000 TL olarak fiyat
verdiğini, yapılan fiyat araştırması neticesinde, davalı idarenin 14.11.2002
tarihinde satın alma onay belgesi ile uygun görülüp, 7.1.2003 tarihinde
yapılan ihaleyi müvekkili şirketin üstlendiğini, müvekkilinin ihaleyi
aldıktan sonra yüklendiği işi yerine getireceğini, ancak müvekkilinin kar
amacı ile girdiği ihalede her ay milyarlarca zarar ettiğini, meydana gelen
bu zarardan müvekkilinin kusurunun bulunmayıp, davalı idarenin mevzuata
aykırı hareket etmek istemesinden kaynaklandığını, davalı idarenin ihaleye
konu tüpler için 31.10.2002 tarihinde fiyat araştırmasına girerek, müvekkili
şirketten fiyat aldığını, müvekkili şirketin 31.10.2002 tarihini baz alarak
fiyat verdiğini, davalı idarenin fiyat araştırmasından iki ay sonra 4.1.2003
tarihinde ihale yaptığını, Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durumun hemen
hemen her gün benzinin zam aldığı bir dönemde fiyat alındıktan 3 ay sonra
ihale yapılması ve yapılan ihaleden sonra gelen zamları dikkate almayan
yaklaşımların hukuki dayanağının bulunmadığını, davalı idarenin 2886 sayılı
Kanun’a atfen Bakanlar Kurulunca ve Sanayi Ticaret Bakanlığı'nın fiyatlar ve
fiyat farklarına ilişkin genelgelere istinaden fiyat farklarının uygulanması
gerekirken davalı idarenin mevzuat hükümlerine ve yerleşmiş içtihatlara
aykırı hareket ederek fiyat farklarını uygulamayarak müvekkilini mağdur
ettiğini, dava konusu işlem ve genelgelerden de anlaşılacağı üzere müvekkili
şirketin hiçbir kusuru bulunmadığı halde kar amacıyla yüklendiği işi davalı
idarenin kusuru ve mevzuata aykırı işlem yapmasından dolayı müvekkil
şirketin zarar ettiğini, müvekkilinin mağduriyetinin giderilmesi için, dava
konusu işlem hakkında yürütmenin durdurulması ile işlemin iptalini ve fiyat
farklarının aylara göre ayrı ayrı hesaplanarak müvekkil şirkete reeskont
faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava ettiği,
davalı vekilinin 8.7.2004 havale tarihli dilekçesi ile; davanın yasal
dayanaktan yoksun olup reddinin gerektiğini, ihale dokümanları arasında
bulunması zorunlu olan tahmini bedelin (yaklaşık maliyetinin), tespiti
amacıyla yapılan fiyat araştırması neticesinde, idarenin belirlemiş olduğu
tahmini bedelin 1.375.000.-TL olup, ekonomideki dalgalanmalar nedeni ile,
gerçekleşen fiyat artışları ile ihale tarihi itibari ile LPG piyasa
fiyatının 1.597.928.000.- TL olduğunu, bunun üzerine gerçekleşen fiyat
artışlarını bilerek ve isteyerek 100.000 kg LPG alım ihalesine 4 firmanın
teklif verdiğini, söz konusu ihalenin 1.333.000.- TL ile (% 3.05 kırımla) en
düşük teklif sahibi olan Yeş-Top Koll.Şti'nin uhdesinde kaldığını, idare ve
üzerinde ihale kalan isteklinin taahhütlerini içeren 20.1.2003 tarih ve
02006 sayılı sözleşmenin karşılıklı olarak imzalandığını, davalı idarenin
mevzuatında taahhütlerin gerçekleştirilmesinde, karşılaşılacak hadiselerin
sözleşmede yer alan hükümler çerçevesinde değerlendirileceğini, sözleşme
hükümlerinin uygulanması gerektiğinin mevcut olduğunu, davacı yüklenici
Yeş-Top Koll. Şti'nin sözleşmede yer alan fiyat farklarını dikkate almayarak
zarar ettiği gerekçesi ile 28.4.2003 tarihinde müvekkil idareye müracaat
ettiğini, müvekkil idarece 2886 Kanun’a atfen Bakanlar Kurulu’nca Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı'nın fiyatlar ve fiyat farklarına ilişkin genelgelere
istinaden, fiyat farklarının uygulanması esas alınarak, hazırlanan sözleşme
çerçevesinde başvuruyu değerlendirdikleri ve sözleşmede yer alan hükümler
çerçevesinde fiyat farkının uygulandığını, davacı yüklenicinin fiyat
araştırmasından 3 ay sonra ihalenin yapıldığı iddiasının gerçekleri
yansıtmadığını, müvekkil idare tarafından 31.10.2002 tarihinde fiyat
araştırmasının yapıldığını, 4.1.2003 tarihinde ihalenin yapıldığını, ihale
süreçleri ile ilgili hükümlerin yer aldığı İhale Kanunu göz önünde
bulundurulduğunda, bu sürenin ihalenin ilanı ve ihalenin yapılması için
gerekli olan diğer işlem ve eylemlerin gerçekleşmesi için zorunlu olarak
geçmesi gereken bir süre olduğunun görüleceği, 31.10.2002 tarihinde yapılan
fiyat araştırmasının ihale için zorunlu olan şartlardan tahmini bedelin
tespiti amacıyla yapıldığını, bu sebeple fiyat araştırmasının yapıldığı
tarih itibari ile istekli fiyatına haiz olmayan firmalardan yaklaşık
maliyetin tespiti amacıyla yapılan fiyat araştırmasında alınan fiyatların
teklif niteliğinde olmayıp, karşılıklı herhangi bir hak ve hükümlülük
doğurmadığını, istekli olabilecek sıfata haiz firmaların idarece ilanda
belirlenmiş olan yer ve zamanda mevzuata uygun olarak teşekkül etmiş olan
ihale komisyonuna yapmış oldukları teklif ile bağlı olduklarını, bunun doğal
bir sonucu olarak idarede sözleşme oluşturulmadan, dolayısı ile henüz
yüklenici sıfatına haiz olmayan firmaya karşı taahhüt altında bulunmadığını,
yüklenici LPG'nin birim fiyatının 1.597.928.-TL olduğunu bildiği halde,
1.375.000.-TL tahmini bedeli bilerek ihaleye girdiğini, bahse konu LPG
miktarının 7.Kolordu birliklerine vermeyi taahhüt ederek sözleşmeyi
imzaladığını, dolayısı ile sözleşme gereğince uygulanacak fiyat farkı ve
hesaplamalarının sözleşmedeki değerler üzerinden yapılacağını, sözleşme
yüklenici tarafından bilerek ve istenerek yapılmış olup, idarenin fiyat
araştırmasına dayanarak belirlediği fiyatın güncel olmamasının söz konusu
sözleşmenin hükümlerinin uygulanmayacağı anlamına gelmediğini, 2886 sayılı
Kanun ve fiyat farklarına ilişkin genelgelere istinaden fiyat farklarının
uygulanmasını düzenleyen hükümler yüklenicinin teklifi ile bağlı tutulduğu
sözleşme süresince, gerçekleşen fiyat artışları hususunda, fiyat farkı
ödeneceğini öngördüğünü, bu sebeple davacının henüz ihaleye çıkmadan LPG
fiyatlarında meydana gelen artışı talep etmesinin hakkaniyete ve mevzuata
aykırı olduğu gibi piyasa fiyatının altında bir teklif vermesi nedeni ile
sözleşme ile taahhüt altına girdiği işi gerçekleştirirken karşılaşacağı
aşikar olan hususları görmezlikten gelmesinin T.K'unda yer alan tacirin
basiretli olması ilkesini düzenleyen hükümlere aykırı olduğunu belirterek,
davanın reddine karar verilmesini istediği, Diyarbakır İdare Mahkemesi'nin
2003/2392 Esas; 2004/259 Karar sayılı dosyasının getirtildiği, taraf
vekillerine davaya ilişkin olarak ibraz ettikleri belgeler ve karar
örnekleri ile Petrol İşleri Genel Müdürlüğü'nün LPG tüplü genelgelerle
ilgili 13.10.2005 tarihli cevap yazıları ile ekli genelgelerinin dosyaya
konulduğu, her ne kadar Diyarbakır İdare Mahkemesi aynı dava ile ilgili
olarak taraflar arasında yapmış olduğu yargılama sonunda davanın adli
yargıda görülmesi gerektiği gerekçesi ile reddedilmiş ise de, Uyuşmazlık
Mahkemesi'nin 23.12.2002 tarih, 2002/48 Esas, 2002/80 Karar sayılı kararında
"Bakanlar Kurulunca çıkarılan fiyat farkı kararnamesinden yararlanma
isteğinin reddine ilişkin istemin iptali istemi ile açılan dava, İdare
Hukuku alanını ilgilendiren genel düzenleyici işlemin uygulanmasından
doğduğundan, idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği"nin belirtildiği, bu
nedenle, uyuşmazlığın idari yargı yerinde çözümleneceği gerekçesiyle
görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın
Başkanlığında, Üyeler: M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Serap AKSOYLU,
Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan
05.02.2007 günlü toplantısında;
I-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27.
maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri
arasında anılan Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev
uyuşmazlığı doğduğu, adli ve idari yargı dosyalarının 15. maddede belirtilen
yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik
kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule
ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un,
davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay
Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun,
davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları
da dinlendikten sonra GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, olay kısmında belirtilen davalı idare işleminin iptali
ile fiyat farklarının aylara göre ayrı ayrı hesaplanarak reeskont faiziyle
birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Bir kamu kurumunca yapılacak ihalede, idarede kanunilik
ilkesi gereğince, idarenin çeşitli usul kurallarına uyması zorunlu olup;
ihale kapsamına giren bir işin veya ihtiyacın belirlenmesi, ihale yönteminin
tespiti, ihale ilanı ve ihale kararı alınması sürecinden geçilmesi
gerekmektedir. Tümüyle idarenin kamu gücüne dayanan, re’sen ve tek yanlı
olarak tesis ettiği ihale işlemleri hakkındaki yargısal denetimin, idare
hukuku ilkelerine göre idari yargı yerlerince yapılacağı tartışmasızdır.
Ancak, ihalenin kesinleşmesinden sonraki işlemlerin hangi
hukuki rejime tabi olacağının tespiti için: bu işlemlerin taraflar arasında
akdedilmiş sözleşmenin kapsamında olup olmadığının; bir başka deyişle,
davanın sözleşme hükümlerinin uygulanması ve yorumlanmasından doğup
doğmadığının incelenmesi gerekmektedir.
31.10.1989 gün ve 20328 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan
89/14654 sayılı Karar’ın 1. maddesinin (b) bendinde, 2886 sayılı Devlet
İhale Kanunu kapsamına giren idarelerin, ihaleye çıkmadan önce
kararlaştırılmış olması kaydıyla; inşaat ve imalat işleriyle ilgili fiyat
farkı kararnameleri hariç olmak üzere idarelerin yapacakları diğer nakliye
ihaleleri ile akaryakıt ve tüpgaz (LPG) alımlarında tekliflerin verildiği
tarihteki en yakın akaryakıt rafinerisinin KDV hariç rafineri gümrüklü satış
fiyatlarında sonradan bir değişiklik olması halinde, aradaki farkın ödenmesi
veya kesilmesi (nakliye işlerinde, idarelerce tespit edilecek ton/km’ye;
personel taşıma işlerinde ise beher km’ye isabet eden fiyat değişikliği
tutarının ihale indirimi dikkate alınmaksızın ödenmesi veya kesilmesi),
hususlarında, yapılacak şartname ve sözleşmelere hüküm koymakta serbest
oldukları açıklamasına yer verilmiştir.
Nitekim, 7 nci Kor. Komutanlığına Ait Her Türlü Alım İşleri
İçin Kapalı Teklif Usulü Eksiltme Şartnamesi’nin “Fiyat Farkı” başlığını
taşıyan 14. maddesine, “Müteahhit gerek esas taahhüt süresi içinde gerekse
mücbir sebeplerden dolayı uzatılan süre içinde taahhüdün tamamen ifasına
kadar vergi artışları veya yeni vergi ve resimler konulması, fiyatların
yükselmesi, taşıma ve işçi ücretlerinin artması ve sair sebeplere dayanarak
fazla para verilmesi veya süre uzatımı isteğinde bulunamaz.
Ancak:
En yakın akaryakıt rafinesinin KDV hariç satış fiyatlarında
değişiklik olması halinde aradaki farkın ödenmesi veya kesilmesi satıcı
tarafından gerekli resmi evrakın ibrazı suretiyle ödemesi yapılacaktır(31
Ekim 1989 tarih ve 20323 sayılı resmi gazete)” yolunda hüküm konulmuştur.
Dosyanın incelenmesinden, davacı şirket tarafından, ihale
fiyat araştırmasının üç ayda tamamlandığı ve bu süre içinde 1 kg LPG
fiyatının 1.375.000.- TL’den 1.597.928.- TL’ye çıktığı, bu nedenle ihale
tarihinde 1 kg LPG 1.549.191.- TL (1.597.928 X %3.05) olduğundan, bu tutar
üzerinden fiyat farkının hesaplanması ve esas fiyat olarak baz alınması
gerektiği, oysa Saymanlığın fiyat araştırmasının yapıldığı tarihteki fiyatı
baz alarak 1.333.000.- TL üzerinden fiyat farkı hesapladığı ileri sürülerek
hesaplamanın düzeltilmesinin istenildiği, bunun üzerine, idarece, Diyarbakır
Garnizon birliklerinin ihtiyacı için sözleşmeye bağlanan LPG alımına ait
dosyada fiyat farkı ödemelerine ilişkin hüküm bulunduğu, 25.4.2003 günlü
dilekçenin incelendiği, fiyat farkı uygulamasına ait dayanak olan 28 Aralık
1990 gün ve 20739 sayılı Resmi Gazete esas alındığında, davacı şirkete
ödenen fiyat farkı hesaplanmasında resmi fiyat olarak gerçekleşen ihale
fiyatının baz alındığı, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’na göre yapılmış
olan ihaleler için uygulanan fiyat farkı hesaplamalarında resmi fiyat olarak
ihale fiyatı mı yoksa Devletin yayınlamış olduğu fiyatın mı esas alınacağı
konusunda bir açıklık bulunmadığı, bununla beraber yüklenici olarak tahmini
ihale bedeli üzerinden kırım yapıldığı
Yeni Sayfa 1
belediyelerin "imar", "ımar" ve "imar hukuku", "ımar hukuku", "kaçak yapı",
imar planı", "arazi ve arsa düzenlemesi", "imar para cezaları", "imar kirliliği
suçları", ve her türlü imar sorunlarına çözüm getirecek olan "imar hukukcusu" ve
"ımar hukukçusu".
imar hukukçusu
Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.
Yayınlanma:: 2007-07-21 (1396 okuma)
[ Geri Dön ]
|
|
|
|