imar

İmar Hukukçusundan Güncel Makaleler (imar)

imar hukuku (imar planları, arazi ve arsa düzenlemesi, kaçak yapı para cezası, inşaat ruhsatı vb.)dava dilekçe örnekleri

Tasnif edilmiş Danıştay Altıncı Dairesi İçtihatları

Danıştay imar ve imar hukuku içtihatları

imar hukuku ile ilgili terimler ve tanımlar


İmar Hukukçusu. Toki'den Ucuz Konut Satışı Devam Ediyor

+Hatalı ödemelerin geri alınması

+
18 uygulaması,

+
Danıştay içtihadı birleştirme kurulu kararı yargı kararının yerine getirilmemesi

+
Belediyelerin internet adresleri (web)

+
Görev tazminatı ile ilgili haberler

+
Konut finansmanı sistemine ilişkin çeşitli kanunlarda değişiklik yapılması hakkı

+
Toki'nin satılık evlerine yoğun talep var.

+
18. Madde uygulamasında hukuka aykırılık nedenleri imarhukukcusu cafer ergen

+Eski Haberler

+
2577 sayılı İYUK 7. Madde ile ilgili Danıştay İçtihatları

+657 sayılı Yasa uyarınca verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolu

+Radyoloji personelinin çalışma (mesai) saatleri

+
5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu kapsamında Sayıştay Genel Kurulunun 14.6.2007 tarih ve 5189/1 sayılı kararı.

· ANAYASA MAHKEMESİNİN "YÜRÜRLÜ?Ü DURDURMA" KARARLARI

· ANAYASA MAHKEMESİNE İPTAL İSTEMİYLE YAPILAN BA?VURULAR ÜZERİNE VERİLEN KARARLAR

· İmar Hukuku Terimleri Sözlüğü

· idare hukukcusu (idare hukuku)

idari yargı
İdari yargıda (İdare Mahkemelerinde) açılacak yürütmeyi durdurma istekli iptal ve tam yargı dava dilekçesi örneğini görmek için buraya tıklayınız.

İmar

Tüm içeriği görmek için tıklayınız

İdare Hukuku

İDARE HUKUKU

imarhukukcusu.com tüm haberler

imar, Eski Haberler
21.09.12
· İmarda kısıtlılık sorunu sona eriyor (5 Yıl ile sınırlandırıldı)
16.09.12
· imar planları ve imar uygulamaları nedeniyle ücret
08.09.12
· Tazminat davasının süreaşımı nedeniyle reddi halinde maktu avukatlık ücreti
· İlan edilmeksizin uygulamaya konulan bir imar planının şekil eksikliği nedeniyle
· Davanın niteliği itibariyle mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmas
· Özel parselasyon ile belirlenmiş bulunan umumi hizmet alanları
· İmar planı ile notu arasında birbirine aykırı hususların bulunması
· 5 yıllık inşaat ruhsatı süresi içinde yapı kullanma izin belgesi alınmaması hali
12.05.12
· Deprem nedeniyle oluşan zararda belediyenin kusursuz sorumluluğu yoktur
10.05.12
· Tapulu yerdeki yapı ruhsattsız da olsa 32. madde işletilmemişse tazminat gerekir
· Yeşil alan için yapılan bağış da DOP tan düşülür.
14.04.12
· Bam Adli Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkın
· Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
· Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
06.04.12
· Anayasa Mahkemesi’ne Göre 3194/42. Maddesinin Üçüncü Fıkrası (32 md)
· 42. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “…32…” ibaresi
01.04.12
· belediyelerin mimari projelerde meslek odasından ayrıca "proje onay belgesi" ist
· 125 nolu Danıştay Dergisi imar hukuku içtihatları
23.03.12
· Köy yerleşik alanı ve civarında imar yetkisi
· Yoldan İhdasen Oluşan Taşınmazlar Hakkında Yorum
· Anayasa Mahkemesi Kararı (Yoldan İhdas)
11.03.12
· Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı
05.03.12
· Çoğaltılmış Fikir Ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
14.02.12
· Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı
21.12.11
· Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (21 Aralık 2011-28149)
· İmar Davaları Kitabı Üçüncü Baskı 2011
06.12.11
· İmar hukuku içtihatları (Danıştay Dergisi 124)
23.10.11
· 3194 sayılı Kanunun 5940 sayılı Kanunla değişik 42. maddesi uyarınca para cezası
· 1608 sayılı Kanun uyarınca idari para cezası verilmesine ve 1 kez yasaklanan faa
· Bedele Dönüştürülen Paya Takdir Edilen Karşılığın Artırılması Davası
· Cedit-Erenler-Topçular-28 Haziran Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı
09.09.11
· Her proje için müellif sicil durum belgesi alınması zorunlu
12.08.11
· Valilik görüşü alınmadığı gerekçesiyle yıkılamayacağı
· İmar planının yürütmesinin durdurulması üzerine yapının mühürlenmesi
· Ticaret alanında akaryakıt istasyonu yapılamaz
· müellif sicil durum belgesi ibraz edilmeden yapı ruhsatında hukuka uyarlık bulun
· Tadilat ruhsatının kat irtifakı sahibi kişilerin imzası, bu kişiler tarafından v
· 2981 sayılı Yasanın 10/b alanında 3194 sayılı Kanunun 18. madde uygulamasında DO
· Mutlak tarım arazileri
01.08.10
· www.idarehukuku.net Türkiye'nin İdare Hukuku - İdari Yargı Bilgilerine hoşgeldin
29.06.10
· Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
17.04.10
· Kaplıca izinlerini artık Valilikler verecek. Bakanlık yetkiyi devretti.
10.04.10
· Yeni imar para cezası hükümleri önceki (Kaçak yapı suçlarına) uygulanmaz.
08.04.10
· 3194/18 uyg. yapılmayan alanda kamulaştırma yapılabilir
03.04.10
· Nazım imar planının yürürlükteki 1/100000 ve 1/50000 ölçekli planlara uygun olma
28.01.10
· İmar planı ve inşaat ruhsatı iptali üzerine tazminat dava açma süresi
· Plan değişikliği isteminin reddi yolundaki işlemin değil doğrudan planın iptalin
· Planlı bir bölgede arazi ve arsa düzenlemesi yapılmadan kamulaştırma yapılması
· Dolgu alanında plan yapılabilmesi
· Binanın hukuken en son bittiği tarih

Eski Haberler

İmar hukuku ile ilgili Kanunlar

+imar kanunu (3194)
+il özel idaresi kanunu (5302)
+belediye kanunu (5393)
+büyükşehir belediyesi kanunu(5216)
+kamulaştırma kanunu (2942)
+kültür ve tabiat varlıklarını koruma kanunu (2863)

+yıpranan tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması hakkında kanun (5366)
+yapı denetimi hakkında kanun (4708)
+gecekondu kanunu (775)
+imar ve gecekondu af kanunu (2981/3290)

İMAR HUKUKU İLE İLGİLİ YÖNETMELİKLER

+belediyeler tip imar yönt.
+imar affı yönetmeliği
+plansız alanlar yönt.
+plan yapım yönt.
+koruma amaçlı im. pln. yönt.
+kıyı kanunu uyg. yönt.
+tarım alanları yönt.
+karayolları kenarlarında..yönt.
+18. madde uygulama yönt.
+plan müellifleri yönt.
+gecekondu yönetmeliği

+imar ile ilgili tüm yönet.

SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SA?LIK SİGORTASI KANUNU

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Mevuzatı

idare hukuku (Danıştay) içtihatları

İdare hukuku İçtihatları

idare hukuku, iptal ve tazminat davası

İdari Yargıda (İdare Mahkemelerinde) açılacak Yürütmenin Durdurulması istekli iptal ve tazminat dava dilekçe örneği için tıklayınız.

İMAR

imar
içtihatları

Ankara Bölge İdare Mahkemesi

İstanbul Bölge İdare Mahkemesi
Ankara Bölge İdare Mahkemesi
Konya Bölge İdare Mahkemesi
Aydın Bölge İdare Mahkemesi
Edirne Bölge İdare Mahkemesi
Manisa Bölge İdare Mahkemesi
Ordu Bölge İdare Mahkemesi
Van Bölge İdare Mahkemesi
Zonguldak Bölge İdare Mahkemesi
Sakarya Bölge İdare Mahkemesi
Samsun Bölge İdare Mahkemesi
Antalya Bölge İdare Mahkemesi
Gaziantep Bölge idare Mahkemesi
Denizli Bölge İdare Mahkemesi
Adana Bölge İdare Mahkemesi
İzmir Bölge İdare Mahkemesi
Erzurum Bölge İdare Mahkemesi
Eskişehir Bölge İdare Mahkemesi
Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
Bursa Bölge İdare Mahkemesi
Malatya Bölge İdare Mahkemesi
Sivas Bölge İdare Mahkemesi
Kayseri Bölge İdare Mahkemesi
Trabzon Bölge İdare Mahkemesi
İdari Yargı (İDARE HUKUKU) Kitapları (Yayınları)
Bölge İdare Mahkemelerinin İnternet (Web) Adresleri - Sayfaları
BÖLGE İDARE MAHKEMELERİNİN İTİRAZ MERCİLERİ
Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun
Devlet Memurları Kanunu
Danıştay Kanunu
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
İdari Yargılama usulü Kanunu
Hakimler ve Savcılar Kanunu
399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Personel Rejimlerinin Düzenlenmesi ve 233 sayılı KHK''nin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu

Danıştayın imar hukuku ve 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi ile ilgili içtihatları
imar hukuku



Türkiyenin imar hukuku sorunları


Yeni Sayfa 1

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

İDARİ DAVA DAİRELERİ

2006

353

2006

109

02/12/2005

 

KARAR METNİ

T.İMAR BANKASINA, BANKANIN MEVDUAT KABUL ETME İZNİ KALDIRILIP, FAALİYETİ SONA ERDİRİLMEDEN ÖNCE DEVLET İÇ BORÇLANMA SENET BEDELİ OLARAK ... YTL YATIRAN DAVACININ, BANKADA ÖDEDİ?İ BEDELİN KARŞILI?I SENEDİN OLMADI?INI, ARACI KURULUŞ YETKİSİ OLMAYAN BANKANIN AÇI?A SATIŞ YAPTI?INI Ö?RENMESİ ÜZERİNE; ADI GEÇEN BANKANIN AÇI?A SATIŞ YAPMASINI ENGELLEMEYEN, YETERLİ DENETİM YAPMAYAN DAVALI İDARELERİN HİZMETİ KUSURU İŞLEDİKLERİ İDDİASIYLA U?RADI?INI İDDİA ETTİ?İ ZARARIN TAZMİNİ İSTEMİYLE AÇTI?I DAVANIN; İDARİ İŞLEMDEN DE?İL, İDARİ EYLEMDEN DOLAYI AÇILMIŞ BİR TAM YARGI DAVASI OLDU?U HK.<
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ...
Vekili: Av. ?
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalılar): 1- Sermaye Piyasası Kurulu
Vekilleri: Av. ?, Av. ?
2- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu
Vekilleri: Av. ?, Av. ?, Av. ?, Av. ?
3- Başbakanlık-ANKARA
Davaya Katılma İstemiyle Kararı Temyiz Eden: İstanbul Menkul Kıymetler Borsası
Vekilleri : Av. ?, Av. ?
İstemin Özeti : Danıştay Onüçüncü Dairesinin 2.12.2005 günlü, E:2005/2625, K:2005/5753 sayılı kararını taraflar karşılıklı olarak temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedirler.
Davacı Savunmasının Özeti : Yerinde olmadığı ileri sürülen davalı idarelerin temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır
Davalı İdarelerin Savunmasının Özeti : Yerinde olmadığı ileri sürülen davacı temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Yakup Bal'ın Düşüncesi : Dava konusu edilen 29.12.2003 günlü, 2003/6668 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile dairece sorumlulukları saptanan idarelerin eylemlerinden kaynaklanan ve tazmini istenen zarar arasında 2577 sayılı Kanunun 5. maddesinde öngörülen maddi veya hukuki yönden bağlılık yada sebep - sonuç ilişkisi bulunmadığından bir dilekçe ile dava açılması mümkün olmadığından dilekçe ret kararı verilerek davaların ayrıştırılması gerekirken, işin esasına girilerek verilen daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Ünal Demirci'nin Düşüncesi : 4.7.2003 tarih ve 25158 mükerrer sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun 3.7.2003 tarih ve 1085 sayılı kararı ile yükümlülüklerini vadesinde yerine getirmeyen, alınması istenen tedbirleri almayan, faaliyetine devamı mevduat sahiplerinin hakları ve mali sistemin güven ve istikrarı bakımından tehlike arz eden Türkiye İmar Bankası T.A.Ş.'nin 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14. maddesinin (3) numaralı fıkrası hükmü uyarınca bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılmış ve Bankalar Kanununun 16.maddesinin 1. fıkrası uyarınca Bankanın yönetim ve denetimi Fona intikal etmiştir.
5021 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Bankalar Kanunu Hükümlerine İstinaden Bankacılık İşlemleri Yapma ve Mevduat Kabul Etme İzni Kaldırılan Türkiye İmar Bankası Türk Anonim Şirketi Hakkında Tesis Edilecek Bazı İşlemler Hakkında Kanunun 1. maddesinde "18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 üncü maddesinin (3) numaralı fıkrası veya (5) numaralı fıkrasının (a) bendinin (aa) alt bendi uyarınca bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bankalarda bulunan tasarruf mevduatı sigortası kapsamındaki tasarruf mevduatı, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından ödenir. Mevduat tutarlarına bağlı olarak defaten veya taksitler halinde ödeme, taksitler halinde ödemede faiz uygulanması durumunda esas alınacak faiz oranları, ödemelerle ilgili olarak mudiler ve hak sahiplerinden alınacak taahhütnamelerde yer alacak hususlar ile ödemelere ilişkin diğer hususlar, Hazine Müsteşarlığı ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun müşterek önerisi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir.
Ancak, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme iznini kaldırdığı tarihten geriye doğru bir ay içinde, kıyı bankalarındaki hesapları Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca sağlanan mevduat güvencesi kapsamına almak amacına matuf olarak, bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bankaların yurt içi kayıtlarına, muhabir bankaca karşılığı nakden veya bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan banka dışındaki bir banka aracılığıyla ödenmeksizin aktarıldığı tespit edilen hesaplar ile muvazaalı olduğu Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından tespit edilen hesaplar için Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca herhangi bir ödeme yapılmaz." kuralına yer verilmiştir.
Aktarılan yasa hükmü uyarınca düzenlenen dava konusu 2003/6668 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 3. maddesinin 1. fıkrasında, Banka kayıtlarında tasarruf mevduatı olarak izlenen ve madde devamında belirtilen hesapların Kanunun 15 ve 16. maddeleri uyarınca sigorta kapsamındaki tasarruf mevduatı olarak kabul edilmeyeceği ve bu hesaplara ilişkin olarak Fon tarafından herhangi bir ödeme yapılmayacağı belirtilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden; T. İmar Bankası T.A.Ş.'den hazine bonosu satın alan davacının, 2003/6668 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptalini ve hazine bonosu karşılığının faiziyle birlikte ödenmesini isteği ile bakılan davayı açtığı, Danıştay Onüçüncü Dairesince, davanın Bakanlar Kurulu Kararının iptaline ilişkin kısmının reddine, tazminat isteminin kabulü ile söz konusu tutarın yasal faiziyle birlikte tazminine, fazlaya yönelik faiz talebinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır
Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesinden, İmar Bankası T.A.Ş.'nin yükümlülüklerini vadesinde yerine getiremediği, alınması gereken tedbirleri almadığı, bankanın faaliyetine devam etmesi halinde, mevduat sahiplerinin hakları ve mali sistemin güven ve istikrarı bakımından tehlike arz edecek duruma geldiği hususlarının saptanması üzerine, anılan bankanın bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin kaldırılmasına ilişkin BDDK kararının alındığı, Bankalar Kanununun 16/1. maddesi hükmü uyarınca anılan bankanın yönetim ve denetiminin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna İntikal ettiği ve Fon tarafından T. İmar Bankasının iflasının talep edildiği anlaşılmakta olup; İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre başlatılan işlemlerle, mevzuat ve iptal kararı gereği idarece gerçekleştirilecek işlemlerin henüz sonuçlanmamış olması nedeniyle bu aşamada gerçekleşmiş bir zararın varlığından söz etmeye olanak bulunmadığından, davacının tazminat talebinin kabulü yolunda verilen Daire kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüyle Daire kararının bozulmasına karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca 2577 sayılı Kanunun 17. maddesine göre davalı idarelerden Sermye Piyasası Kurulu ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun duruşma istemi kabul edilmeyerek ve dosyanın tekemmül etmiş olduğu anlaşıldığından aynı idarelerin yürütmenin durdurulması istemi hakkındaki talepleri görüşülmeksizin dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Dava, 3.1.2004 günlü, 25335 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 29.12.2003 günlü, 2003/6668 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali, anılan kararın dayanağı olan 5021 sayılı Kanunun Anayasaya aykırı olduğu ileri sürülerek iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması, davacının T.İmar Bankası T.A.Ş. (Banka) aracılığıyla satın almış olduğu ? YTL tutarındaki Devlet İç Borçlanma Senet bedelinin vade sonunda ulaşacağı nominal bedelin vade bitiminde vade tarihine kadar işlemiş ve dava süresince işleyecek en yüksek ticari faiz oranıyla zararının oluşumunda hizmet kusuru bulunan idarelerden müteselsilen tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Danıştay Onüçüncü Dairesi 2.12.2005 günlü, E:2005/2625, K:2005/5753 sayılı kararıyla, 5021 sayılı Kanunun Anayasaya aykırı olduğuna ilişkin iddianın ciddi bulunmadığı, dava konusu Bakanlar Kurulu kararında, banka tarafından ikincil piyasada satışı yapılan Devlet İç Borçlanma Senedi hakkında herhangi bir düzenleme yapılmadığı ve bu durumun kapsam dışı bırakıldığı, bu nedenle dayanağı 5021 sayılı Kanuna uygun bulunduğu, Devlet İç Borçlanma Senedi'nin birincil ve ikincil piyasada satışına ilişkin yasal düzenlemeler ve davalı idarelere kuruluş kanunları ile verilen görev ve yetkilerin değerlendirilmesinden İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Hazine Müsteşarlığı ve T.C. Merkez Bankasının hasım konumundan çıkarılarak davanın Başbakanlık yanında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu husumetiyle incelendiğini belirterek; Sermaye Piyasası Kurulu kararı ile borsa üyelik ve aracılık faaliyetlerinde bulunma yetkisi kaldırılan bankanın, yetkisi olmadığı halde ilan ve reklam vererek yatırımcılara gerek Devlet İç Borçlanma Senedi satışı gerekse bu ad altında satış yapmasını zamanında önlem alarak engel olmayan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Sermaye Piyasası Kurulunun olayda kusurlu davranışları bulunduğu, anılan idarelerin davacının dosyada bulunan ve banka'dan Devlet İç Borçlanma Senedi aldığını gösteren belgedeki yatırdığı tutar miktarındaki zararını hizmet kusuru bulunduğunun tespit edilmesi nedeniyle tazmin etmeleri gerektiği gerekçesiyle, davacının tazminat isteminin kabulüne ? YTL'nin hizmet kusurları saptanan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yarı yarıya, dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, davacının fazlaya ilişkin ana para ve faiz istemiyle davanın Bakanlar Kurulu kararının iptali istemine ilişkin kısmının reddine karar vermiştir.
Başbakanlık, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu anılan kararın temyizen incelenerek esas yönünden, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası vekalet ücreti yönünden bozulmasını, davacı ise, ? YTL zararına ticari faiz uygulanmak suretiyle tazminine karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek temyiz dilekçesinde, ayrım yapmaksızın Danıştay Onüçüncü Dairesi kararının davanın reddine ilişkin bölümünün bütünüyle bozulmasını istemektedirler.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14/3 maddesinde, dilekçelerin görev ve yetki, idari merci tecavüzü, ehliyet, idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet ve aynı kanunun 3 ve 5. maddelerine uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği belirtilmiştir. Aynı Kanunun 15/1-d maddesinde ise; dilekçelerin 3 ve 5. maddelere uygun olmadıklarının tespiti halinde, yeniden dava açılmak üzere dilekçenin reddedileceği hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı Kanunun "Aynı Dilekçe ile Dava Açılabilecek Haller" başlığını taşıyan 5. maddesinin 1. fıkrasında ise; her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılabileceği ancak aralarında maddi ve hukuki bakımdan bağlılık yada sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile dava açılabileceği belirtilmiştir.
Yukarıda belirtilen hükme göre birden fazla işleme karşı tek dilekçe ile dava açabilmek için maddi ve hukuki bağlılık koşulunun birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Sadece maddi olay ve unsurlarda bağlılık bulunması, tek dilekçe ile dava açılmasına olanak vermemektedir. Maddi birlik yanında hukuki bağlılığın varlığı da zorunludur. Hukuksal bağlılıktan söz edebilmek için de, dava konusu işlemlerin yargısal denetiminin aynı yargı yerinin görev ve yetkisi içinde bulunması gerekmektedir.
Öte yandan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda, idari işlemler ve bu işlemlerin uygulanması ile idari eylemler sonucu meydana gelen hak ihlallerinin giderilmesi istemiyle açılacak tam yargı davaları için ayrı usül hükümleri öngörülmüştür. Kanunun 13. maddesi uyarınca, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye belli süreler içinde başvurulması ve başvurunun kısmen, tamamen veya zımnen reddi halinde tam yargı davası açılması gerekirken; 12. maddedeki düzenlemeye göre, idari işlemlerin yol açtığı hak kayıplarının giderilmesi istemiyle açılacak davalarda idareye başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu nedenle zarara yol açtığı ileri sürülen tasarrufların idari işlem mi yada eylem mi olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.
İdari işlemler, idari makam ve mercilerin idari faaliyet alanında idare hukuku çerçevesinde, tek taraflı irade açıklamasıyla hukuk aleminde sonuç doğuran kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tasarruflarıdır. Temelinde bir idari karar veya işlem olmayan, fizik alanında görülen iş, hareket, ameliye ve çalışmalar ile idarenin hareketsiz kalması ise, idari eylem olarak adlandırılmaktadır. İdari işlemler hukuk aleminde değişiklik, yenilik doğuran irade açıklamalarını yansıttığı halde hukuk alanında yenilik ve değişiklik yapmayan idari eylemler, sadece ilgililerin hak ve yetkilerini kullanmaları koşuluyla hukuki etki ve sonuçlar doğurabilir.
T.İmar Bankasına, Bankanın mevduat kabul etme izni kaldırılıp, faaliyeti sona erdirilmeden önce 20.3.2003 tarihinde Devlet İç Borçlanma Senet bedeli olarak ? YTL yatıran davacı, Bankada ödediği bedelin karşılığı senedin olmadığını, aracı kuruluş yetkisi olmayan Bankanın açığa satış yaptığını öğrenmesi üzerine, adı geçen Bankanın açığa satış yapmasını engellemeyen, yeterli denetim yapmayan davalı idarelerin hizmeti kusurlu işlettikleri iddiasıyla Bankaya ödediği Devlet İç Borçlanma Senet bedelini tahsil edememesi nedeniyle uğradığı ? YTL zararın tazmini istemiyle bu davayı açmıştır.
Bu haliyle dava, herhangi bir idari işlemden dolayı değil, davalı idarelerin T.İmar Bankasının karşılığı olmadığı halde açığa Devlet iç borçlanma senedi satışını engellememeleri, yeterli denetim yapmayıp, hareketsiz kalmaları, bir başka ifadeyle idari eylemleri nedeniyle açılmış bir tam yargı davasıdır. Zira yukarıda da ifade edildiği gibi, idarelerin denetim eksikliği veya hareketsizliği, idari eylem niteliğini taşımaktadır.
Diğer taraftan, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 15.3.1979 günlü, E:1971/9, K:1979/5 sayılı kararında 521 sayılı Danıştay Kanununun 72. maddesi uyarınca ilgili idareye başvurulmaksızın doğrudan doğruya Danıştay'da tamyargı davası açılması halinde dilekçenin davanın her safhasında ilgili mercie tevdi edileceği belirtilmiştir. 521 sayılı Danıştay Kanununun yürürlükte olduğu dönemde alınan bu içtihadı birleştirme kararı, 2577 sayılı Kanunun 13. maddesinde idari eylemlerden dolayı dava açma süresinin 521 sayılı Kanunun 72. maddesindeki gibi düzenlenmiş olması nedeniyle geçerliliğini korumaktadır.
İptali istenilen Bakanlar Kurul Kararı ise; 5021 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Bankalar Kanunu Hükümlerine İstinaden Bankacılık İşlemleri Yapma ve Mevduat Kabul Etme İzni Kaldırılan Türkiye İmar Bankası Türk Anonim Şirketi Hakkında Tesis Edilecek Bazı İşlemler Hakkında Kanuna istinaden çıkarılmış olup; T.İmar Bankasında tasarruf mevduatı bulunan ilgililer hakkında, kimlere nasıl ödeme yapılacağının usul ve esaslarını belirlemektedir. İçeriği belirtilen Bakanlar Kurulu Kararı, T.İmar Bankasına yatırılan Devlet İç borçlanma senedi bedellerini kapsam dışında tutmakla birlikte, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13. maddesine göre ön karar niteliğini taşımamakta; davacı tarafından zarara yol açtığı öne sürülen davalı idare eylemleri ile ilgili bulunmamaktadır. Anılan Bakanlar Kurulu kararı ile sadece Devlet iç borçlanma senet bedellerinin, mevduat olarak kabul edilemeyeceği ve karşılığı da olmaması nedeniyle ödenemeyeceği ortaya çıkmıştır.
Bu durumda aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık yada sebep-sonuç ilişkisi bulunmayan davacı istemlerine yönelik olarak ayrı ayrı dava açılması gerekeceğinden, Dairece 2577 sayılı Kanunun 15. maddesinin 1/d fıkrası hükmü uyarınca dilekçenin reddine karar verilmesi gerekirken davanın esasına girilerek karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Yukarıda belirtilen gerekçe üzerine Dairece yeniden bir karar verileceğinden, bu aşamada İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nın temyiz istemini inceleme olanağı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesi uyarınca davalı idarelerden Sermaye Piyasası Kurulu ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile davacının temyiz isteminin kabulüne Danıştay Onüçüncü Dairesinin 2.12.2005 günlü, E:2005/2625, K:2005/5753 sayılı kararının bozulmasına 4.5.2006 günü oyçokluğu ile karar verildi.
K A R Ş I O Y
Devlet iç borçlanma senet bedeli olarak 9.999,97 YTL'nı T.İmar Bankasına yatıran davacı, Bankanın açığa satış yaptığını, ödediği bedelin karşılığında senet olmaması nedeniyle Hazinece kendisine ödeme yapılamayacağını öğrenmesi üzerine, adı geçen Bankanın Devlet iç borçlanma senedi satıyormuş gibi görünüp para toplamasını engellemeyen, yeterli ve etkili denetim yapmayan davalı idarelerin olayda hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla davalı idarelerin idari eylemlerinden doğduğunu öne sürdüğü zararın tazminini istemektedir.
Davacının, davalı idarelerin zarara yol açtığını öne sürdüğü idari eylemleri nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13 üncü maddesine göre ilgili idarelere başvurup, ön karar almadan bu tam yargı davasını açtığı anlaşılmaktadır. Ancak Bakanlar Kurulunun 29.12.2003 tarih, 2003/6668 sayılı kararı ile mevduat toplama izni kaldırılıp, faaliyeti durdurulan T.İmar Bankasına para yatıran ilgililerden, kimlere ne şekilde ödeme yapılacağı düzenlenmiş; karşılıksız yatırıldığı ortaya çıkan Devlet iç borçlanma senet bedeli tutarları ise kapsam dışı bırakılmıştır. Böylece Bakanlar Kurulu, davalı idareleri de bağlayıcı biçimde söz konusu tutarların ödenmeyeceği yolundaki iradesini ortaya koymuştur. Nitekim davacı, zararının tazmin edilemeyeceğinin, sulhen ödeme yapılamayacağının açıklanması nedeniyle anılan Bakanlar Kurulu kararının da iptalini istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13 üncü maddesi, idari eylemler nedeniyle tam yargı davası açılmadan önce idareye başvuru ve ön karar alınmasını, ortaya çıkan zararın idarece ödenebileceği, olayla ilgili olarak idarenin olumsuz bir tavrı ortaya çıkmadan uyuşmazlığın doğmuş sayılamayacağı gerekçeleriyle zorunlu kılmıştır.
Olayda ise, 4353 sayılı Yasaya göre yargıya intikal etmiş yada etmemiş uyuşmazlıkları sulh yoluyla nihai olarak çözmeye, ilgililerin uğradıkları zararları tazmine yetkili Bakanlar Kurulu, T.İmar Bankası ile ilgili olarak aldığı yukarıda belirtilen kararında, Devlet iç borçlanma senet bedeli olarak yatırılıp, karşılığı senet bulunmayan tutarların Hazinece ödenmeyeceği yolundaki iradesini açıklamıştır.
Bu itibarla; davacının uğradığını iddia ettiği zararın tazmini istemiyle birlikte Bakanlar Kurulu kararının da iptalini isteyebileceğinin, anılan Bakanlar Kurulu kararının bu davada, davacının uğradığını iddia ettiği zararın ödenmeyeceği yolunda alınmış ön karar niteliğini de taşıdığının kabulü; ilgili idarelere başvuru ve ön karar aranmaksızın davanın esasının incelenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle işin esasının incelenmesi gerektiği oyu ile çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
(DAN-DER; SAYI:113)
BŞ/Aİ

 

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONUNCU DAİRE

2005

7597

2004

446

12/12/2005

 

KARAR METNİ

2577 SAYILI İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNUNUN 13. MADDESİNDE ÖNGÖRÜLEN SÜRELERİN, TAZMİNİ İSTENİLEN ZARARIN TERÖR EYLEMİNDEN KAYNAKLANDI?ININ Ö?RENİLDİ?İ TARİHTEN İTİBAREN BAŞLAYACA?I HK.<
Kararın Düzeltilmesini İsteyen ( Davacılar): Kendi adına asaleten, ?, ?, ?,
?, ?, ?, ?, ? ?'a ve ?'a vekaleten ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf (Davalı) : İçişleri Bakanlığı - ANKARA
İstemin Özeti : Danıştay Onuncu Dairesince verilen 9.4.2003 tarih ve E:2002/4438, K:2003/1261 sayılı kararın; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi : Erkan Yılmaz
Düşüncesi : Dava konusu olayda, tazmini istenilen zararı doğuran eylemin 2.3.2000 tarihinde davacılar tarafından öğrenildiği açık olup, bu tarih itibariyle açılan davada süre aşımı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle, davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Karaoğlu
Düşüncesı : Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından istemin reddi gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesine uygun bulunan karar düzeltme istemi yerinde görüldüğünden, 9.4.2003 tarih ve E:2002/4438, K:2003/1261 sayılı Dairemiz kararı kaldırılarak davacılar temyiz istemi yeniden incelenip gereği görüşüldü:
Dava, davacıların murisinin 31.5.1992 tarihinde Silvan'da silahlı saldırı sonucunda ölmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen toplam 57.000.000.000.- lira maddi ve manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
Diyarbakır İdare Mahkemesince; 2577 sayılı Kanunun 13.maddesi uyarınca zarar doğuran eylemi öğrenme tarihinden itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içerisinde idareye başvurularak ön karar alınması gerekirken, 31.5.1992 tarihinde gerçekleşen ölüm olayından itibaren Kanunda öngörülen süre içinde idareye başvurulmadığı, bu itibarla yasal başvuru süresinden sonra 12.4.2000 tarihinde yapılan başvurunun zımnen reddi üzerine 1.8.2000 tarihinde açılan davanın süresi içinde açılmadığı gerekçesiyle süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
Davacılar tarafından, hukuka aykırı olduğundan bahisle anılan mahkeme kararının temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelerinin gerekli olduğu, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği hükme bağlanmıştır.
Yukarıda aktarılan Kanunun 13. maddesinde öngörülen sürelerin, idarenin tazmin borcunu doğurabilecek nitelikteki eyleminin ve bu eylemden kaynaklanan zararın öğrenildiği tarihten itibaren başlayacağı açıktır.
İdarenin tazmin borcunun doğabilmesi için, ilgililer tarafından uğranıldığı ileri sürülen zararın, hizmet kusuru, kusursuz sorumluluk veya sosyal risk ilkesi uyarınca tazmin edilebilir nitelikte olması gerekmektedir. İdari eylemlerden veya terör eylemlerinden kaynaklanan ve ölümle sonuçlanan olaylarda, söz konusu eylemler ile zararlı sonuç (ölüm) genellikle ilgililer tarafından aynı anda öğrenilmekle birlikte; kimi zaman bu eylemlerin idariliği veya sosyal risk ilkesi kapsamında değerlendirilebilecek bir terör eylemi olup olmadığı bazen çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılaması sonucu ortaya çıkmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, davacıların eşi ve babası olan ?'ın, 31.5.1992 tarihinde Diyarbakır İli, Silvan İlçe Merkezinde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldüğü, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısının 1.3.2000 tarihli yazısında, Malatya Emniyet Müdürlüğünce 27.2.2000 tarihinde yapılan operasyonda yakalanan ve Hizbullah terör örgütü üyesi olan ?'ın Silvan İlçesinde adıgeçen örgüt adına gerçekleştirdiği eylemlerle ilgili olarak yer gösterme yapılmasının istenilmesi üzerine Silvan Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen yer gösterme tutanağında, sanık tarafından gösterilen yere gelindiği ve sanık tarafından davacılar murisi ?'ın diğer örgüt mensupları ile birlikte öldürüldüğünün ifade edildiği, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığınca hazırlanan 1.5.2001 tarihli iddianamede ise, 31.5.1992 tarihinde Silvan İlçesi, Diyarbakır Caddesi üzerinde ? isimli şahsın öldürülmesi talimatını Şeyhmus kod adlı ? adlı şahsın verdiği, eylemin ise ? ve ? tarafından gerçekleştirildiği hususlarının yer aldığı, davacılar ise, dava dilekçesine ekli 2.3.2000 tarihli ? Gazetesi'nde yer alan haber üzerine babalarının Hizbullah terör örgütü mensuplarınca öldürüldüğünü öğrendikleri, uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle 12.4.2000 tarihinde davalı idareye başvurdukları, istemlerinin davalı idarece zımnen reddi üzerine 1.8.2000 tarihinde sosyal risk ilkesi uyarınca uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle tam yargı davası açtıkları anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davacılar tarafından uğranıldığı ileri sürülen zararın terör eyleminden kaynaklandığının 2.3.2000 tarihi itibariyle öğrenildiği açık olup, bu tarihten itibaren 2577 sayılı Yasanın 13. maddesinde öngörülen bir yıllık süre içinde 12.4.2000 tarihinde yapılan başvurunun zımnen reddi üzerine 1.8.2000 tarihinde açılan davanın süresinde olduğu görülmektedir.
İdare Mahkemesince, ölüm olayının (zararın) gerçekleştiği 31.5.1992 tarihi esas alınmak suretiyle davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin olarak verilen kararda hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Yasanın 49. maddesine uygun bulunan davacılar temyiz isteminin kabulüne, Diyarbakır İdare Mahkemesinin 6.12.2001 tarih ve E:2000/753, K:2001/1179 sayılı kararının bozulmasina, yeniden karar verilmek üzere dosyanın adıgeçen İdare Mahkemesine gönderilmesine, 12.12.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
(DAN-DER; SAYI : 112)
BŞ/ÖEK

 

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONUNCU DAİRE

2006

2572

2003

2606

20/04/2006

 

KARAR METNİ

GÖREVSİZLİK KARARI ÜZERİNE OTUZ GÜNLÜK SÜRE İÇİNDE İDARİ YARGIDA DAVA AÇILMAMIŞ İSE, DAVANIN Dİ?ER YARGI YERLERİNDE AÇILMIŞ OLAN DAVA DİKKATE ALINMADAN, 2577 SAYILI KANUNUN 13. MADDESİ UYARINCA DAVANIN SÜRESİ İÇİNDE AÇILMADI?ININ İNCELENMESİ GEREKTİ?İ HK.<
Temyiz Eden (Davacılar) : ?'a velayeten kendi adlarına asaleten
1- ?, 2- ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf ( Davalı) : Erciyes Üniversitesi Rektörlüğü-KAYSERİ
Vekili : Av. ?
İstemin Özeti : Kayseri İdare Mahkemesince verilen 18.7.2002 tarihli ve E:2001/68, K:2002/736 sayılı kararı hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
D.Tetkik Hakimi : Birgül Kurt
Düşüncesi : İdari eylemden zarar gören ilgililerin, 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri zorunlu olup, bu yönde yapılan başvuru açılacak olan davanın süresine de başlangıç oluşturmaktadır.Başvuru yapıldıktan sonra süreç başlamış olduğundan, maddede öngörülen süre içerisinde dava açılması gerekmektedir.İdareye başvuruları söz konusu olmamak koşulu ile idari yargının görev alanına giren bir tam yargı davası nedeniyle adli veya askeri yargı merciilerine açılan tam yargı davalarında verilen görev yönünden ret kararından sonra, 2577 sayılı Yasanın 9. maddesinde belirlenen 30 günlük süre içinde yada dava hakkı ihlal edilenlerin eylemi öğrenmelerinden itibaren bir yıllık (her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde) süre geçmemiş ise idareye başvurularak veya doğrudan anılan Yasanın 13.maddesinde belirlenen süre içerisinde dava açılması mümkün ise de; 2577 sayılı Yasada idareye başvuru yapmadan önceki döneme ilişkin olarak öngörülen 1 ve 5 yıllık sürelerin, idareye başvurularak dava açma süresinin başlatılmasından sonra yeniden dikkate alınmasına olanak bulunmamaktadır.
Dosyanın incelenmesinden; davacıların davalı idareye 1.6.2000 tarihinde başvurarak maddi ve manevi tazminat istediği, istemlerinin cevap verilmeyerek reddedildiği, Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü, Erciyes Üniversitesi ve Erciyes Üniversitesinde görevli üç doktor aleyhine tazminat davası açtıkları dava sonucu, Kayseri 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.12.2000 tarihinde kesinleşen kararı ile davanın Erciyes Üniversitesi ile ilgili kısmının görev yönünden, doktorlarla ilgili kısmının husumet nedeniyle reddine, Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilgili olarak ise dava dosyasının ayrılmasına karar verildiği, davacıların 2577 sayılı Yasanın 9. maddesinde öngörülen otuz günü geçirerek 12.01.2001 tarihinde bu davayı açtığı bu davanın 2577 sayılı Yasanın 13. maddesinde öngörülen süre içinde de açılmadığı gerekçesiyle temyize konu kararın ile bozulması gerektiği düşünülmüştür.
Danıştay Savcısı : Radiye Tiryaki
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle İdare Mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:
Dava, vaktinden önce doğan ?'a yanlış tedavi uygulaması sonucu gözlerinin görme yetisini kaybettiğinden bahisle yasal faiziyle maddi ve manevi tazminat verilmesi istemiyle açılmıştır.
Kayseri İdare Mahkemesince, davacıların tazminat ödenmesi istemiyle adli yargıda açtıkları davanın görev yönünden reddi yolunda verilen kararın kesinleşmesinden sonra 2577 sayılı Yasanın 9. maddesinde öngörülen 30 günlük süre içinde bu davanın açılmadığı ancak idari dava açma süresi aşılmadığından, davada süre aşımı bulunmadığı, ?'un gözlerinin görme unsurunda eksiklik meydana gelmesinde, davalı idareye bağlı ? Hastanesinde yapılan tedavinin etkisinin olup olmadığının tespiti amacıyla dava dosyasının Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderildiği, bu Kurumun 2. İhtisas Kurulunca verilen 27.5.2002 tarihi raporda, Rabia Koç'un her iki gözünde bulunan retrolental fibroplazi hastalığının (ROP), bebeğin vaktinden önce ve düşük doğum tartılı doğmasına bağlı olarak ana karnında gelişmesini tamamlayamaması, retina damarlarının normal konsantrasyonunda da olsa oksijenle temas etmesi halinde , göz içi retina hasarlarının meydana gelebileceğinin tıbben bilindiği, ? Tıp Fakültesi Hastanesinde yapılan tıbbi işlemlerin usulüne uygun olduğu ve bebeğin gözlerinde ortaya çıkan arızanın bakım kusuru veya hatalı tedaviden kaynaklanmadığının bildirildiğinin anlaşıldığı, ?'un tedavi ve bakımında davalı idareye yüklenebilecek bir kusur bulunmadığı, dolayısıyla bebeğin gözlerinin zarar görmesinin asıl nedeninin prematüre doğmuş olmasından kaynaklandığı anlaşıldığından, davacılar tarafından talep edilen maddi ve manevi tazminatın kabulüne olanak bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar, anılan kararın temyizen incelenerek bozulmasını istemektedirler.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 9.maddesinde;
"1. Çözümlenmesi Danıştayın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir. Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi, Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edilir.
2. Adli veya askeri yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra birinci fıkrada yazılı otuz günlük süre geçirilmiş olsa dahi, idari dava açılması için öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabilir. "hükmü yer almıştır.
Anılan yasa hükmü, görevsiz yargı yerine başvuru halinde ilgililere görevli yargı yerinde dava açma hakkını tanımakta; süresi içinde dava açılmak şartıyla görevsiz yargı yerinde açılan davanın, görevli yargı merciinde açılmış sayılmasına olanak sağlamaktadır..Ancak görev ret kararı üzerine otuz gün içinde dava açılmaması halinde, anılan yasa hükmünün uygulanamayacağı, ilgililerin diğer yargı merciine açtıkları davanın idari yargıda açılmış sayılamayacağı da açıktır.Dolayısı ile görevsizlik kararı üzerine otuz günlük süre içinde idari yargıda dava açılmamış ise, davanın diğer yargı yerlerinde açılmış olan dava dikkate alınmadan yukarıda anılan madde hükmü uyarınca, doğrudan doğruya tam yargı davası açılması halinde dava açma süresini düzenleyen, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13. maddesinde belirtilen dava açma süresi içinde açılıp açılmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
2577 sayılı Yasanın 13. maddesiyle ise ;"1. İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.
2. Görevli olmayan adli ve askeri yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmaz" düzenlemesi yapılmıştır.
Davanın incelenmesinden, ?'un 24.9.1999 tarihinde Kayseri ? Hastanesinde dünyaya geldiği, aynı gün ? Hastanesine sevk edildiği, bilateral retrolentral fibroplazi tanısıyla 25.4.2000 tarihinde ? Göz Hastanesine sevk edildiği, bu hastanece yapılan incelemeler sonucu retrolental fibroplazi (ROP) hastalığı tanısı konulduğu, davacıların 1.6.2000 tarihinde maddi ve manevi tazminat istemiyle yaptıkları başvurunun cevap verilmeyerek reddedildiği, Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü, Erciyes Üniversitesi ve Erciyes Üniversitesinde görevli üç doktor aleyhine açılan tazminat davası sonucunda, Kayseri 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.12.2000 tarihinde kesinleşen kararı ile davanın Erciyes Üniversitesi ile ilgili kısmının görev yönünden ,doktorlarla ilgili kısmının husumet nedeniyle reddine, Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilgili olarak ise dava dosyasının ayrılmasına karar verildiği, davacıların 2577 sayılı Yasanın 9. maddesinde öngörülen otuz günlük süreyi geçirerek 12.01.2001 tarihinde bu davayı açtıkları anlaşılmıştır.
Bu durumda, 2000 yılı Nisan ayında ?'un görme yetisini kaybettiğini öğrenerek yanlış tedavi (fazla oksijen verilmesi nedeniyle görme kaybına uğranıldığı) nedeniyle zarara uğradıklarından bahisle tazminat verilmesi istemiyle, Erciyes Üniversitesi Rektörlüğü'ne 1.6.2000 tarihinde başvuran ve istemlerine altmış gün içinde cevap verilmeyen davacıların, 2577 sayılı Yasanın 13. maddesinde öngörülen ikinci altmış günün sonu olan 29.9.2000 tarihine kadar dava açmaları gerekirken, 12.1.2001 tarihinde açtıkları davada süre aşımı bulunmaktadır.
Açıklanan nedenler ile davacıların temyiz isteminin reddiyle 2577 sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca Kayseri İdare Mahkemesinin verilen 18.7.2002 tarihli ve E: 2002/68, K:2002/736 sayılı kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle sonuç itibariyle onanmasına, 20.4.2006 oybirliğiyle karar verildi.
(DAN-DER; SAYI: 113)
BŞ/Aİ

 

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONUNCU DAİRE

2006

2598

2004

9784

21/04/2006

 

KARAR METNİ

2577 SAYILI YASA'NIN 13. MADDESİNDE ÖNGÖRÜLEN 1 VE 5 YILLIK SÜRENİN, EYLEMİN İDARİLİ?İNİN ORTAYA ÇIKTI?I TARİHTEN İTİBAREN HESAPLANMASI GEREKTİ?İ; DAVA KONUSU OLAYDA EYLEMİN İDARİLİ?İNİN, KÖTÜ MUAMELEDE BULUNDU?U İDDİA EDİLEN SANIK POLİSLERİN YARGILANMASI SONUCU, CEZA MAHKEMESİ KARARININ SONUCUNDA ORTAYA ÇIKTI?I; DAVA SÜRESİNİN DE BUNA GÖRE ARAŞTIRILIP, DAVA SÜRESİNDE İSE UYUŞMAZLI?IN ESASININ İNCELENMESİ GEREKTİ?İ HK.<
Temyiz Eden (Davacı) : ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf (Davalı) : İçişleri Bakanlığı
İstemin Özeti : Davacının, ifade vermek üzere götürüldüğü karakolda görevli polis memurlarından kötü muamele gördüğü iddia edilerek uğranıldığı öne sürülen 50.000.000.000-TL manevi zararın 4.12.1998 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılan dava sonucunda; Malatya İdare Mahkemesince davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen kararın, davacı tarafından temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Yerinde olmadığı ileri sürülen temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
D.Tetkik Hakimi : Aydın Akgül
Düşüncesi : Dava, davacının ifade vermek üzere götürüldüğü karakolda görevli polis memurlarından kötü muamele gördüğü iddia edilerek uğranıldığı öne sürülen manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
2577 sayılı Yasayla öngörülen tam yargı davaları, idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu nedenle tam yargı davasının açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur.
İdarenin yürüttüğü faaliyet alanındaki eylemlerin idariliği ve bu eylemlerden doğan zarar, bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.
Bu itibarla, 2577 sayılı Yasa'nın 13. maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık sürenin, eylemin idariliğinin ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun, zarara yol açan eylemin idariliğinin ortaya çıkmasıyla kulanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldıracağı, hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır.
Olayda, eylemin idariliği kötü muamelede bulunduğu iddia edilen sanık polislerin yargılanması sonucu, ceza mahkemesi kararının sonucunda ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla dava süresinin, eylemin idariliğinin ortaya çıktığı tarih olan sanık polislerin yargılandığı ceza mahkemesi kararının sonucunun, davaya müdahil olan davacıya hangi tarihte tebliğ edildiği veya davacı tarafından öğrenildiği tarihten itibaren hesaplanması gerekmekte; davacının 11.2.2002 tarihli başvurusunun ceza mahkemesi kararının tebliği veya söz konusu kararın öğrenilmesi tarihinden itibaren 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca 1 yıl içerisinde yapılıp yapılmadığı araştırılarak, dava süresinde ise uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenle, İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Nevzat Özgür
Düşüncesi : İdare ve Vergi Mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, sözkonusu maddede belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile bozma kararına uyularak verilen temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:
Dava, davacının, ifade vermek üzere götürüldüğü karakolda görevli polis memurlarından kötü muamele gördüğü iddia edilerek uğranıldığı öne sürülen 50.000.000.000-TL manevi zararın 4.12.1998 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle istemiyle açılmıştır.
Malatya İdare Mahkemesince; davacının 5.12.1998 tarihinde ifadesi alınmak üzere karakola götürüldüğü sırada kötü muameleye uğraması nedeniyle manevi zararın da aynı tarihte öğrendiğinin kabulü gerekeceği, bu tarihten itibaren bir yıl içinde idareye başvuruda bulunulmadığından, bu süre geçtikten sonra yapılan 11.2.2002 tarihli başvurunun zımnen reddi üzerine açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle; davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek anılan mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulmasını istenilmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilen ilgililerin, idari eylemleri öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve herhalde idari eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği hükme bağlanmıştır.
Anılan Yasa hükmünde idareye başvuru için öngörülen en geç beş yıllık sürenin hangi tarihten itibaren başlatılacağı zaman zaman duraksamalara yol açtığından, bu hususun irdelenmesi gerekmektedir.
Yasayla öngörülen tam yargı davaları idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu nedenle, tam yargı davasının açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur.
İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir hareketi, bir davranışı, bir tutumu veya hareketsizliği; idari karar ve işlemle ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya işlem olmayan salt maddi tasarrufları ifade etmektedir.
Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.
Özellikle kamu görevlilerinin idari bir tasarruf yaparken, mevzuatın, üstlendiği ödevin ve yürüttüğü hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olarak, kendisine izafe edilebilecek boyutta ve biçimde, ancak yine de resmi yetki, görev ve olanaklardan yararlanarak, onları kullanarak hareket ettiği, bu nedenle de idaresinden tamamen ayrılmasını önleyen ve engelleyen görev kusurları nedeniyle doğan zararların tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği, bazen ceza davalarıyla personelin şahsi kusuru sonucu mu yoksa görev kusuru sonucu mu zararın ortaya çıktığının belirlenmesinden sonra saptanabilmektedir.
Bu itibarla, 2577 sayılı Yasa'nın 13. maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık sürenin, eylemin idariliğinin ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun, zarara yol açan eylemin idariliğinin ortaya çıkmasıyla kulanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldıracağı, hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır.
Dava ve temyiz dosyasının birlikte incelenmesinden; davacının 5.12.1998 tarihinde sevk ve idaresinde bulunan kamyoneti bir bayanın üzerine sürdüğünden bahisle yapılan şikayet üzerine ? Karakoluna götürüldüğü, davacının burada görevli polis memurlarının kötü muamelesine maruz kaldığı ve hakkında 15 gün iş ve gücüne mani olduğuna ilişkin 14.12.1998 tarihli kati raporun verildiği, davacının 7.12.1998 tarihli şikayet dilekçesi sonrası Bingöl Cumhuriyet Savcılığınca kötü muamelede bulunduğu iddia edilen polisler hakkında kamu davası açıldığı ve davacının 5.4.1999 tarihinde davaya müdahil olduğu, Bingöl Asliye Ceza Mahkemesinin E:1996/36 sayılı dosyasında görülen davada, anılan Mahkemenin 25.1.2001 tarih ve E:1996/36, K:2001/171 sayılı kararı ile sanık polisler hakkında açılmış bulunan kamu davasının 4616 sayılı Yasa uyarınca Şartla Ertelenmesine karar verildiği, davacı tarafından uğranıldığı ileri sürülen manevi zararın tazmini istemiyle 11.2.2002 tarihli dilekçe ile davalı idareye yapılan başvurunun zımnen reddi üzerine bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu olayda tazmini istenen zarar, kötü muamele sonucu uğranılan zarar olduğuna göre, davacının zararının kötü muamele nedeniyle meydana gelip gelmediğinin, kötü muamele eylemini idarenin personelinin resmi görev ve yetkisini kullanarak gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin belirlenmesine bağlıdır. Bu itibarla olayda, eylemin idariliği, kötü muamelede bulunduğu iddia edilen sanık polislerin yargılanması sonucu, ceza mahkemesi kararının sonucunda ortaya çıkmıştır.
Dolayısıyla, olayda eylemin idariliğinin ortaya çıktığı tarih olan sanık polislerin yargılandığı ceza mahkemesi kararının sonucunun, davaya müdahil olan davacıya hangi tarihte tebliğ edildiğinin veya davacı tarafından öğrenildiğinin tespiti gerekmekte olup; davacının 11.2.2002 tarihli başvurusunun, ceza mahkemesi kararının tebliği veya söz konusu kararı öğrenmesi tarihinden itibaren 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca 1 yıl içerisinde yapılıp yapılmadığı araştırılarak, dava süresinde ise uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekmektedir.
Bu durumda, yukarıda belirtilen hususlar araştırılarak davanın süresinde olup olmadığının tespit edilmesi, davanın süresinde olması durumunda ise esasının incelenerek bir karar verilmesi gerekirken, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Yasa'nın 49. maddesine uygun bulunan davacı temyiz isteminin kabulüyle Malatya İdare Mahkemesinin 16.1.2004 tarih ve E:2002/879, K:2004/22 sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan mahkemeye gönderilmesine 21.4.2006 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
K A R Ş I O Y
Usul ve hukuka uygun bulunan idare mahkemesi kararının onanması gerektiği görüşüyle aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.
(DAN-DER; SAYI: 114)
BŞ/Aİ

 

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONUNCU DAİRE

2006

6592

2003

3454

20/11/2006

 

KARAR METNİ

İDARİ EYLEMLER NEDENİYLE AÇILIP, ADLİ VEYA ASKERİ YARGI YERLERİNCE GÖREVSİZLİK SEBEBİYLE REDDEDİLEN TAM YARGI DAVALARINDA, GÖREVSİZLİK KARARININ KESİNLEŞMESİNDEN SONRA, OTUZ GÜNLÜK SÜRE GEÇİRİLMİŞ OLSA DAHİ, İDARİ EYLEMİN YAZILI BİLDİRİMİ VEYA BAŞKA SURETLE Ö?RENİLDİ?İ TARİHTEN İTİBAREN BİR YILLIK SÜRE HENÜZ DOLMAMIŞ İSE BU SÜRE İÇİNDE DAVA AÇILABİLECE?İNİN KABULÜ GEREKTİ?İ HK.<
Temyiz Eden (Davalı ) : Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf (Davacı) : ?
Vekili : Av. ?
İstemin Özeti : Davacının, Denizli İli, Sarayköy İlçesi, Tekke Köyü ? ada, ?ve ? parsel sayılı taşınmazlarında ekili ürününün, davalı idareye ait barajlardan fazla su bırakılması nedeniyle zarar gördüğünden bahisle uğranıldığı ileri sürülen 2.968.869.000-TL maddi, 1.000.000.000-TL manevi zararın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılan dava sonucunda; Denizli İdare Mahkemesince maddi tazminat isteminin kabulü, manevi tazminat isteminin ise reddi yolunda verilen kararın, davalı idare tarafından, kabule ilişkin kısmının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Aydın Akgül
Düşüncesi : 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 9. maddesinde görevli olmayan yargı yerlerine yapılacak başvuru sonrasına ilişkin düzenlemelere yer verilmiş; yasa koyucu tarafından, ilgililerin hak arama özgürlüğünün kısıtlanmaması amacıyla, adli veya askeri yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra, anılan maddenin birinci fıkrasında yazılı otuz günlük sürenin geçirilmesi durumunda dahi, idari dava açılması için öngörülen sürenin henüz dolmaması halinde bu süre içinde idari dava açılabilmesine olanak tanınmıştır. Ancak, yasa koyucunun belirlediği 30 günlük sürenin geçirilmesinden sonra, sınırını çizdiği "idari dava açılması için öngörülen süre"nin yorumlanması gerekmekte olup; bu yorumun, Anayasa ile güvence altına alınan "hak arama hürriyeti" ve 2577 sayılı Yasa çerçevesinde yapılması gerekeceği tabiidir.
Tam yargı davaları, 2577 sayılı Yasanın 2. maddesinde idari dava türleri arasında sayılmıştır. Dolayısıyla, görevli olmayan yargı yerinde açılan tam yargı davalarında, anılan Yasada özel olarak düzenlenen 13. maddedeki dava açma süresine ilişkin hükümlerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Olayda, davacı, davalı idareye ait barajlardan Büyük Menderes Nehrine aşırı su bırakıldığını ve anılan nehirin 7.7.2001 tarihinde taşması nedeniyle zarara uğradığını iddia etmekte; idarece bu tarihin aksi ileri sürülmemektedir. Davacı, Sarayköy Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kesinleşmesi üzerine 30 gün içinde dava açmamakla birlikte; idari eylemin meydana geldiği 7.7.2001 tarihinden itibaren bir yıl içinde 17.6.2002 tarihinde kayda geçen dilekçe ile bu davayı açtığı anlaşıldığından, bu davanın süresinde olduğunun kabulü gerekmektedir.
Temyiz isteminin reddi ile usul ve hukuka uygun bulunan mahkeme kararının, yukarıda belirtilen gerekçeyle onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Karaoğlu
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar , söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:
Dava, davacının, Denizli İli, Sarayköy İlçesi, Tekke Köyü ? ada, ? ve ? parsel sayılı taşınmazlarında ekili ürününün, davalı idareye ait barajlardan fazla su bırakılması nedeniyle zarar gördüğünden bahisle uğranıldığı ileri sürülen 2.968.869.000-TL maddi, 1.000.000.000-TL manevi zararın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
Denizli İdare Mahkemesince; davacının ürünlerinin zarar görmesinde idarenin hizmet kusurunun bulunduğu, adli yargı yerinde tespit ettirilen zararın hizmet kusuru ilkesi uyarınca davacıya ödenmesinin gerektiği gerekçesiyle 2.968.869.000-TL maddi tazminat isteminin dava açma tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte kabulü, manevi tazminat verilmesini gerektirecek koşulların bulunmaması nedeniyle manevi tazminat isteminin ise reddine karar verilmiştir.
Davalı idare tarafından, dava konusu olayda hizmet kusurunun oluşmadığı ve davanın süresinde açılmadığı ileri sürülerek , İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Görevli Olmayan Yerlere Başvurma" başlıklı 9. maddesinde; "1. Çözümlenmesi Danıştayın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir. Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi, Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edilir. 2. Adli veya askeri yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra birinci fıkrada yazılı otuz günlük süre geçirilmiş olsa dahi, idari dava açılması için öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabilir." hükümlerine yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, yasa koyucu ilgililerin hak arama özgürlüğünün kısıtlanmaması amacıyla, adli veya askeri yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra, anılan maddenin birinci fıkrasında yazılı otuz günlük sürenin geçirilmesi durumunda dahi, idari dava açılması için öngörülen sürenin henüz dolmaması halinde bu süre içinde idari dava açılabilmesine olanak tanımıştır. Ancak, yasa koyucunun belirlediği 30 günlük sürenin geçirilmesinden sonra, sınırını çizdiği "idari dava açılması için öngörülen süre"nin yorumlanması gerekmekte olup; bu yorumun, Anayasa ile güvence altına alınan "hak arama hürriyeti" ve 2577 sayılı Yasa çerçevesinde yapılması gerekeceği tabiidir.
2577 sayılı Yasanın "Doğrudan Doğruya Tam Yargı Davası Açılması" başlıklı 13. maddesinde; " 1. İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir." hükümlerine yer verilmiştir.
2577 sayılı Yasanın 9. ve 13. maddeleri birlikte yorumlandığında; idari eylemler nedeniyle açılıp, adli veya askeri yargı yerlerince görevsizlik sebebiyle reddedilen tam yargı davalarında, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra, otuz günlük süre geçirilmiş olsa dahi, idari eylemin yazılı bildirimi veya başka suretle öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık süre henüz dolmamış ise bu süre içinde dava açılabileceğinin kabulü gerekmektedir. Bir yıllık dava açma süresinin geçirilmiş olması halinde de, İdare Mahkemesince, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilecektir. Nitekim, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun ve Danıştay İdari Dava Dairelerinin yerleşik uygulamalarında, tam yargı davalarına ilişkin uyuşmazlıklarda, idari eylemin yazılı bildirimi veya başka suretle öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık süre içinde dava açılmaması durumunda, davanın süre yönünden reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmekte; böylece, bir yıllık süre, dava açma süresi olarak kabul edilmektedir. Dava dosyasının incelenmesinden; davacının, Denizli İli, Sarayköy İlçesi, Tekke Köyü ? ada, ? ve ? parsel sayılı taşınmazlarında ekili ürününün, davalı idareye ait barajlardan Büyük Menderes Nehirine aşırı su bırakılması ve nehirin 7.7.2001 tarihinde taşması nedeniyle zarar gördüğünden bahisle uğradığını öne sürdüğü zararın tazmini istemiyle Sarayköy Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açtığı, anılan Mahkemenin 17.10.2001 tarih ve E:2001/200, K:2001/232 sayılı kararı ile davanın görev yönünden reddine karar verildiği, bu kararın 9.1.2002 tarihinde kesinleşmesine karşın, davacının, 2577 sayılı Yasanın 9. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen 30 günlük süreyi geçirdikten sonra 17.6.2002 tarihinde kayda geçen dilekçe ile bu davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Olayda, davacı, 7.7.2001 tarihinde davalı idareye ait barajlardan fazla su bırakılması nedeniyle zarara uğradığını iddia etmekte; idarece bu tarihin aksi ileri sürülmemektedir. Davacı, Sarayköy Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kesinleşmesi üzerine 30 gün içinde dava açmamakla birlikte; idari eylemin meydana geldiği 7.7.2001 tarihinden itibaren bir yıl içinde 17.6.2002 tarihinde kayda geçen dilekçe ile bu davayı açtığı anlaşıldığından, bu davanın süresinde olduğunun kabulü gerektiğinden, davalı idarenin süre defi yerinde görülmemiştir.
İdare ve Vergi Mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar, usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden temyiz isteminin reddi ile Denizli İdare Mahkemesinin 5.2.2003 tarih ve E:2002/790, K:2003/73 sayılı kararının ONANMASINA, 20.11.2006 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacının, Denizli İli, Sarayköy İlçesi, Tekke Köyü ? ada, ? ve ? parsel sayılı taşınmazlarında ekili ürününün, davalı idareye ait barajlardan fazla su bırakılması nedeniyle zarar gördüğünden bahisle uğradığını öne sürdüğü zararın tazmini istemiyle Sarayköy Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açtığı, anılan Mahkemenin 17.10.2001 tarih ve E:2001/200, K:2001/232 sayılı kararı ile davanın görev yönünden reddine karar verildiği, bu kararın 9.1.2002 tarihinde kesinleşmesine karşın, davacının, 2577 sayılı Yasanın 9. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen 30 günlük süreyi geçirdikten sonra 17.6.2002 tarihinde kayda geçen dilekçe ile bu davayı açtığı dosyadan anlaşılmaktadır.
Bu durumda, 2577 sayılı Yasanın 9. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen 30 günlük süre geçirildikten sonra 17.6.2002 tarihinde kayda geçen dilekçe ile açılan davanın, süre yönünden reddi gerekirken, davanın esasına girilerek verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmadığından, temyiz isteminin kabulü ve mahkeme kararının kabule ilişkin kısmının bozulması gerektiği oyu ile çoğunluğun kararına karşıyım.
BŞ/ÖEK

 

 


imar hukukçusu












Yeni Sayfa 2





belediyelerin "imar", "ımar" ve "imar hukuku", "ımar hukuku", "kaçak yapı",
imar planı", "arazi ve arsa düzenlemesi", "imar para cezaları", "imar kirliliği
suçları", ve her türlü imar sorunlarına çözüm getirecek olan "imar hukukcusu" ve
"ımar hukukçusu".


 





Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.

Yayınlanma:: 2007-06-24 (2133 okuma)

[ Geri Dön ]