2577 sayılı İdari Yargılama usulü Kanunu'nun 7. maddesi ile ilgili karar örnekleri
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
VERGİ DAVA DAİRELERİ
2005
199
2005
122
23/09/2005
KARAR METNİ
HACZİN KALDIRILMASI İSTEMİYLE AÇILAN DAVADAN ÖNCE AYNI
İSTEMLE ALACAKLI AMME İDARESİNE YAPILAN BAŞVURUNUN VARLI?I GÖZETİLMEDEN, DAVA
AÇMA SÜRESİNİN 2577 SAYILI YASANIN 7 NCİ MADDESİNE GÖRE HESAPLANAMAYACA?I HK.<
Temyiz Eden : ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf : Galata Vergi Dairesi Müdürlüğü - İSTANBUL
İstemin Özeti : Davacının yönetim kurulu başkanı olduğu ? Turistik İşletmeler
Anonim Şirketinin vadesinde ödenmeyen vergi borçları nedeniyle bir kısım menkul
malları haczedilmiştir.
İstanbul 2.Vergi Mahkemesi 8.4.2003 günlü ve E:2003/616, K:2003/1416 sayılı
kararıyla; 26.2.2003 tarihli tutanakla yapılan haciz işlemine karşı 3.4.2003
tarihinde açılan davada 30 günlük dava açma süresinin geçirildiği gerekçesiyle
davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir.
Yükümlünün temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi 25.3.2004 günlü
ve E:2004/92, K:2004/593 sayılı kararıyla; 6183 sayılı Kanunun 62 nci maddesinde
haczin, 78 inci maddesinde ise haciz sırasında bulunabileceklerin düzenlendiği,
haciz sırasında borçlu ya da zilyet dışında bulunanların durumu asıl amme
borçlusuna geç haber vermeleri durumunda dava açma süresini düzenleyen bir yasa
hükmü bulunmadığından, davacının en geç dava açtığı tarihte hacze muttali
olduğunun kabulünün hak ve nasafet kurallarına uygun olacağı gerekçesiyle kararı
bozmuştur.
Bozma kararına uymayan İstanbul 2.Vergi Mahkemesi 28.10.2004 günlü ve
E:2003/2310, K:2004/2177 sayılı kararıyla; davanın süre aşımı nedeniyle reddi
yolundaki kararında ısrar etmiştir.
Israr kararı yükümlü tarafından temyiz edilmiş, haczin dayanağı olan ödeme emri
mahkemece iptal edildiğinden dava konusu haczin kaldırılması gerektiği ileri
sürülerek kararın bozulması istenmiştir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Gülsen BİŞKİN'in Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri
sürülen iddialar ısrar kararının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından
temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı A.Kemal TERLEMEZO?LU'nun Düşüncesi: İdare ve vergi
mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme ısrar
kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler
incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Davacının yönetim kurulu başkanı olduğu ? Turistik İşletmeler Anonim Şirketinin
vadesinde ödenmeyen vergi borçları nedeniyle bir kısım menkul mallarının haczine
dair işlemin iptali istemiyle açılan davayı süre aşımı nedeniyle reddeden vergi
mahkemesi ısrar kararı yükümlü tarafından temyiz edilmiştir.
2577 sayılı Kanunun 7 nci maddesinde dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı
süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare mahkemelerinde 60 gün, vergi
mahkemelerinde 30 gün olduğu kurala bağlanmıştır. Aynı Kanunun 11 inci
maddesinde de, ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin
kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst
makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi
içinde istenebileceği, bu başvurmanın, işlemeye başlamış olan idari dava açma
süresini durduracağı, altmış gün içinde bir cevap verilmez ise isteğin
reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi ya da reddedilmiş sayılması halinde
dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar
geçen sürenin de hesaba katılacağı kurala bağlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, haciz işlemine karşı dava açılmadan önce, 5.3.2003
tarihinde vergi dairesi müdürlüğüne haciz işleminin kaldırılması yolunda
başvuruda bulunulduğu; ancak bu başvurunun sonucu beklenmeden dava açıldığı
anlaşılmakta olup, 2577 sayılı Kanunun 11 nci maddesi hükümleri dikkate alınıp
davanın süresinde açılıp açılmadığı belirlenmeden ve vaktinden önce açılan
davalardaki Danıştay İçtihatları göz önüne alınmadan verilen kararda yasal
isabet görülmemiştir.
Bu nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile İstanbul 2.Vergi Mahkemesinin
28.10.2004 günlü ve E:2003/2310, K:2004/2177 sayılı ısrar kararının bozulmasına,
yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri hakkında hüküm
kurulmasına gerek bulunmadığına, 23.9.2005 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
K A R Ş I O Y
X- Davacının konutundaki menkulleri, vekilinin varlığında haczedilmiştir.
Gıyapta yapılmayan bu hacze karşı dava açma süresinin haczin yapıldığı tarihe
göre hesaplanması gerektiğinden, davacının hacze geç muttali olduğu iddiası
bulunmadığı halde, böyle de olabileceğini hükme esas alan Dördüncü Daire bozma
kararına uyulmayarak ısrar edilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Vergi mahkemesince davanın esası hakkında verilen hüküm, süresinde açılmaması
nedeniyle reddi yolundadır.
6183 sayılı Yasa uygulamasında iptal davasına konu yapılabilecek idari işlem,
haciz kararıdır. Haciz kararının yerine getirilmesi, alacaklı amme idaresinin
malik veya zilyedin elindeki mallara el atması, tasarruf yetkisini sınırlaması
sonucunu doğurmaktadır. Bu dava, menkulleri, yönetim kurulu başkanı olduğu bir
anonim şirketin vergi borcundan dolayı konutunda haczedilip, yediemin sıfatıyla
bir üçüncü kişiye teslim edilen davacı tarafından açılmıştır. Bu yüzden davanın,
haciz kararına karşı açılmış bir dava olarak nitelenmesine olanak yoktur.
Davacı, uygulanan haczin kaldırılmasını istemektedir. İstemin haczin
kaldırılmasından ibaret olduğu, dilekçede 26.2.2003 tarihli haczin hukuka aykırı
olduğunun ileri sürülmesinden anlaşılmaktadır. Bu tarih, haciz tutanağının
tarihidir.
Haczin yapılmasından altı gün sonra ve 4.3.2003 tarihinde haczi yapan daireye de
dava dilekçesindeki iddialarla başvurulduğu, 5.3.2003 tarihinde kayıt gören bu
dilekçede, yönetim kurulu başkanı bulunduğu anonim şirketin hacze konu vergi
borçlarının teminata bağlı borçlar olduğu, kendisi adına aynı borç için
düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davada yürütmenin durdurulmasına karar
verildiği, bu durumda, iptal kararı verilmesi halinde giderilmeyecek zararlar
doğacağı belirtilerek, menkullerinin haczedilemeyeceği ve gerekli düzeltmenin
yapılmasının istendiği anlaşılmaktadır. Bu aşamada yapılabilecek düzeltmenin,
haczin kaldırılmasından ibaret olduğu da açıktır.
Haczin 26.2.2003 tarihinde yapılmasından sonra kaldırılması istemiyle vergi
idaresine yapılan başvuru, idari davaya konu yapılabilecek bir işlem kurulmasını
sağlayacak niteliktedir. Dava, 3.4.2003 tarihinde açılmış olduğundan, idarenin
işlem kurmasına özgü süre geçmeden önce açıldığı anlaşılmaktadır. Vergi dairesi
müdürlüğünün dava dosyasında bulunan ve vergi mahkemesinde 9.6.2003 tarihinde
kayıt gören temyize cevap dilekçesinde gerek usul ve gerekse esas yönünden
istemin reddi savunulmuştur. Bu savunmanın yapıldığı tarihte, davacının haczin
kaldırılmasını isteyerek 5.3.2003 tarihinde yaptığı başvuru hakkında işlem kurma
süresi dolmuştur.
Vergi mahkemesi kararının, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda olması ve
karşı tarafın savunmasının alınmasına gerek kalmaksızın verilmesi nedeniyle
temyize cevap dilekçesinden idarenin, bu başvuruyu kabul etmediği
anlaşılmaktadır.
Danıştay'ın birçok kararında; idarenin işlem kurma süresi geçmeden açılan
davalarda, idarenin savunmasının davanın reddi gerektiği yönünde olması halinde
incelenebilir bir davanın varlığı kabul edilmiştir.
Haczin kaldırılması istemiyle yapılan başvurusunun kabul edilmediği anlaşılan
davacı tarafından bu davanın; haczin kaldırılması isteminin reddi yolunda
kurulmuş sayılan işleme karşı açıldığının kabulü ile vaktinden önce açılması
nedeniyle süre aşımının tartışılamayacağı görüşünde olduğumdan, Kurulumuzca
verilen bozma kararın; dava açma süresinin, İdari Yargılama Usulü Kanununun 11
inci maddesine dayanılarak hesaplanması gerektiğine ilişkin kısmına
katılmıyorum.
K A R Ş I O Y
XX- 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 62 nci
maddesinde borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tespit
edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile
gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarının
tahsil dairesince haczolunacağı, 78 nci maddesinde de haciz sırasında borçlu
veya zilyed veya bunların; vekilleri, işçi, müstahdem veya aileleri efradından
birisinin kendilerini temsilen bulunacağı belirtilmiştir.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7 nci maddesinde dava
açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, vergi
mahkemelerinde otuz gün olduğu; 11 nci maddesinde de, ilgililer tarafından idari
dava açılmadan önce idari işlemin kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir
işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan,
idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurmanın işlemeye başlamış
olan dava açma süresini durduracağı kuralı getirilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, davacının evinde 26.2.2003 gününde haciz yapıldığı,
davacının vekili tarafından imzalanan haciz tutanağı ile gerçekleşen bu haciz
işleminin 3.4.2003 gününde dava konusu edildiği; Mahkemece yasal süre
geçirildikten sonra açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle verilen ret
kararının gerek dava gerek temyiz dilekçesinde bu konuda herhangi bir iddia
bulunmadığı halde davacının hacze geç muttali olduğu gerekçesiyle Danıştay
Dördüncü Dairesince bozulduğu anlaşılmıştır.
Hak düşürücü bir süre niteliğinde olan ve kamu düzenini ilgilendirdiği için
idari yargı yerince kendiliğinden araştırılması gereken dava açma süresinin
hesabının kanunla belirlenen hükümlerin dışında yorum yoluyla değiştirilmesine
olanak bulunmamaktadır.
Öte yandan, Kurulca, Dairenin bozma gerekçesinin dışında olarak dava konusu
edilen haciz işleminin kaldırılması istemiyle 5.3.2003 gününde yapılan
başvurunun 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 11 nci maddesi hükümleri
uyarınca yapılmış bir başvuru olduğu kabul edilip, bu konuda yapılacak araştırma
sonucuna görer karar verilmesi gerektiği gerekçesine de 6183 sayılı Yasa'nın
getiriliş amacı ve davacının yaptığı başvuruya yanıt almadan veya idarenin yanıt
verme süresi dolmadan dava açmış olması karşısında katılma olanağı
görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar vergi mahkemesi
ısrar kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden aksi yolda
verilen karara katılmıyoruz.
(DAN-DER; SAYI: 112)
BŞ/Aİ
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
İDARİ DAVA DAİRELERİ
2005
74
2005
102
10/03/2005
KARAR METNİ
İDARE VE VERGİ MAHKEMELERİNİN BULUNDU?U METROPOL
İLLERDE, İLÇE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE KAYDI YAPTIRILAN DİLEKÇE İLE AÇILAN
DAVADA, DAVA AÇMA SÜRESİNİN İDARİ YARGI MERCİ KAYDINA GİRİŞ TARİHİNE GÖRE
HESAPLANACA?I HK.<
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı ) : Türkiye Fırıncılar Federasyonu
Başkanlığı
Vekilleri : Av. ?, Av. ?,
Av. ?
Karşı Taraf (Davalı) : Sağlık Bakanlığı-ANKARA
İstemin Özeti : Danıştay Sekizinci Dairesinin 27.10.2004 günlü, E:2003/3171,
K:2004/4050 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması, davacı tarafından
istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Danıştay Sekizinci Dairesince verilen kararın usul ve hukuka
uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın
bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi
gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Mürteza Güler'in Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile
Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Ülkü Erbük'ün Düşüncesi : Danıştay dava dairelerince verilen
kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması
gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen, Danıştay Sekizinci
Dairesince verilen kararın onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca gereği görüşüldü:
Dava; 6.5.2003 günlü, 25100 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren
Gıda Üretim ve Satış Yerleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmeliğin 9. maddesinin iptali istemiyle açılmıştır.
Danıştay Sekizinci Dairesinin 27.10.2004 günlü, E:2003/3171, K:2004/4050 sayılı
kararıyla; Danıştay Başkanlığına gönderilmek üzere 4.7.2003 tarihinde Pendik 2.
Asliye Hukuk Mahkemesi kayıtlarına giren dava dilekçesinin 9.7.2003 tarihinde
Danıştay kayıtlarına girdiğinin anlaşıldığı, İstanbul İlinde idare ve vergi
mahkemelerinin bulunması ve Pendik İlçesi ayrı bir ilçe olsa da İstanbul İlinin
içinde yer alması nedeniyle, Pendik İlçesinin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 4. maddesinde belirtilen idare ve vergi mahkemelerinin bulunmadığı bir
yer olarak değerlendirilmesinin ve 4.7.2003 tarihinde Pendik 2. Asliye Hukuk
Mahkemesi kayıtlarına giren dilekçeyle bu davanın açıldığının kabulüne olanak
bulunmadığı, buna göre 6.5.2003 günlü, 25100 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe giren Gıda Üretim ve Satış Yerleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 9. maddesinin iptali istemiyle 2577 sayılı Kanunun
7. ve 8. maddelerinde belirtilen süreler geçirildikten sonra 9.7.2003 tarihinde
Danıştay kayıtlarına giren dilekçeyle açılan davada süre aşımı bulunduğu
gerekçesiyle dava süre aşımı yönünden reddedilmiştir.
Davacı; davaların en hızlı ve en az masrafla görülmesinin hukukun temel
ilkelerinden olduğunu, Pendik İlçesi ile İstanbul İdare Mahkemelerinin bulunduğu
Şirinevler arasında 60 Km. mesafe bulunduğunu, 2577 sayılı Kanunun 4. maddesinin
dar yorumlanmasının dava açma hakkının ve hak arama hürriyetinin
sınırlandırılması niteliği taşıdığını, davanın süresinde açıldığının kabulü
gerektiğini öne sürmekte ve Daire kararının temyizen incelenerek bozulmasını
istemektedir.
Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Danıştay Sekizinci
Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri
sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı
anlaşıldığından, davacının temyiz isteminin reddine, Danıştay Sekizinci
Dairesinin 27.10.2004 günlü, E:2003/3171, K:2004/4050 sayılı kararının
ONANMASINA, 10.3.2005 günü oyçokluğu ile karar verildi.
K A R Ş I O Y
X- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Dilekçelerin Verileceği Yerler"
başlıklı 4. maddesinde, "Dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin her türlü
evrak, Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya bunlara gönderilmek
üzere idare ve vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare ve vergi mahkemesi
bulunmayan yerlerde asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk
Konsolosluklarına verilebilir." hükmü yer almıştır.
Dava dilekçelerinin kural olarak ait oldukları mahkeme başkanlıklarına verilmesi
gerekmekte ise de; söz konusu hükümle, kanun koyucunun idare ve vergi
mahkemelerinin ülkenin birçok yerinde bulunmaması durumunu gözönünde tutarak ve
ilgililere bu yönden kolaylık sağlayarak gereksiz harcamalardan kurtarmak
amacıyla dava dilekçelerinin, savunmaların ve davalara ilişkin her türlü evrakın
verilebileceği diğer yerleri de göstermiş ve bunların arasında Asliye Hukuk
Hakimliklerine de yer vermiş bulunmaktadır.
Bu nedenle, bakılan uyuşmazlıkta, dava dilekçesinin Danıştay Başkanlığı'na
gönderilmek üzere, müstakil bir ilçe olan, ayrı bir asliye hukuk mahkemesi yargı
çevresi niteliğinde bulunan ve İstanbul İl merkezine de uzak bir mesafede
bulunan Pendik Asliye Hukuk Hakimliğine verilmesini, 2577 sayılı Kanunun 4.
maddesine aykırı kabul etmeye olanak bulunmadığından, 6.5.2003 günlü, 25100
sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Yönetmeliğin iptali istemiyle 4.7.2003
tarihinde Pendik Asliye Hukuk Mahkemesi kanalıyla açılan davanın süresinde
olduğu anlaşılmaktadır.
Belirtilen nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Danıştay Sekizinci
Dairesinin 27.10.2004 günlü, E:2003/3171, K:2004/4050 sayılı kararının bozulması
gerektiği oyu ile aksine verilen karara katılmıyoruz.
BŞ/ÖEK
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
İDARİ DAVA DAİRELERİ
2005
1158
2005
470
05/05/2005
KARAR METNİ
İPTAL EDİLEN BİR DÜZENLEYİCİ İŞLEMDEN DOLAYI, MENFAATİ
İHLAL EDİLEN VEYA KİŞİSEL HAKKI ETKİLENEN KİŞİNİN, VERİLEN İPTAL KARARININ
DO?URDU?U SONUÇLARDAN YARARLANMAK AMACIYLA İDAREYE BAŞVURABİLECE?İ TABİ OLUP,
DAVACININ BAŞVURUSUNUN, KENDİSİYLE AYNI DURUMDA OLAN Dİ?ER İLGİLİLERİN AÇTIKLARI
DAVALAR SONUCUNDA VERİLEN İPTAL KARARININ KENDİSİNE DE UYGULANMASI İSTEMİYLE
YAPIDI?ININ VE 2577 SAYILI İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNUNUN 10. MADDESİ
KAPSAMINDA YAPILAN BİR BAŞVURU NİTELİ?İNDE OLDU?UNUN KABULÜNÜN GEREKTİ?İ HK.<
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf (Davalı) : Maliye Bakanlığı - ANKARA
İstemin Özeti : Danıştay Onbirinci Dairesinin 15.12.2004 günlü, E:2004/5566,
K:2004/5210 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması, davacı tarafından
istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Danıştay Onbirinci Dairesince verilen kararın usul ve hukuka
uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın
bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi
gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Pınar Kara'nın Düşüncesi: Temyiz isteminin reddi ile
Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Handan Yağuş'un Düşüncesi: Danıştay dava dairelerince verilen
kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin
bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Danıştay Onbirinci
Dairesince verilen kararın onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca gereği görüşüldü:
Dava, Maliye Bakanlığı personeli olan davacı tarafından 4.10.2001-24.4.2004
tarihleri arasında ? Gümrük Saymanlık Müdürlüğünde görev yaptığı süre zarfında,
Gümrük Kanunu ve Gümrük Yönetmeliği uyarınca aldığı ücretlerin, Maliye Bakanlığı
personeline 213 sayılı Vergi Usul Kanununun Ek.13. maddesi uyarınca ödenmekte
olan ek ödemeden mahsubu suretiyle yoksun kaldığı ek ödeme tutarının ödenmesi
için yapılan başvurunun reddine ilişkin işlem ile bu işlemin dayanağı olan
19.7.2002 günlü Ek Ödeme Usul ve Esaslarının 4/d maddesinin iptali ve yoksun
kaldığı 4.663.650.000.- lira ek ödeme tutarının yasal faiziyle birlikte
ödenmesine karar verilmesi istemi ile açılmıştır.
Danıştay Onbirinci Dairesi, 15.12.2004 günlü, E:2004/5566, K:2004/5210 sayılı
kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7/1. maddesinde, özel
kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay ve İdare Mahkemelerinde
dava açma süresinin altmış gün olduğu, 11. maddesinde ise, ilgililer tarafından
idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması,
değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa
işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu
başvurunun, işlemeye başlamış olan dava açma süresini durduracağı, altmış gün
içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi
veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresinin yeniden işlemeye
başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş olan sürenin hesaba katılacağı
kuralına yer verdiği, bu durumda, davacının ? Gümrük Saymanlığında görev yaptığı
süre zarfında, Gümrük Kanunu ve Gümrük Yönetmeliği uyarınca aldığı ücretlerin,
Maliye Bakanlığı Personeline verilmekte olan ek ödemelerden mahsubu
uygulamasından (işlemlerinden), her aylık ödemesi tarihi itibariyle haberdar
olduğunun kabulünün gerektiği, buna göre davacı tarafından, söz konusu yerdeki
görevinin sona erdiği 24.4.2004 tarihinden önce aldığı en son aylık tarihinden
(15.4.2004 tarihinden) itibaren altmış günlük yasal süre içinde doğrudan dava
açılması veya 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 11. maddesi uyarınca,
aynı süre içinde idareye başvurulması gerekirken, bu süre geçirildikten çok
sonra, 3.8.2004 tarihinde yapılan başvuru üzerine tesis olunan işlem ile bu
işlemin dayanağı olduğu ileri sürülen düzenleyici işleme karşı açılan davanın,
süre aşımı nedeniyle incelenmesine olanak bulunmadığı, diğer taraftan, davanın,
3.8.2004 tarihinde yapılan başvuruya cevap verilmemek suretiyle tesis olunan
işleme karşı süresinde açıldığı görülmekle beraber, başlangıçta dava konusu
yapılabilecek nitelikte olan mahsup işlemlerine karşı dava açma süresi
geçirilmiş olduğundan, yapılan bu başvurunun, geçirilmiş olan dava açma süresini
ihya etmesinin mümkün olmadığı" gerekçeleri ile davanın süre aşımı nedeniyle
reddine karar vermiştir.
Davacı; Gümrük Saymanlığındaki geçici görevinden sonra tekrar Maliye Bakanlığı
personeli olarak ? Vergi Dairesindeki görevine atandığını, buradaki görevi
sırasında Danıştay'ın aynı durumda olanlar için vermiş olduğu 8.12.2003 günlü,
E:2003/906, K:2003/5380 sayılı kararını öğrenerek, kendi durumu için idareden
bilgi aldığını ve kendisinden fazla çalışma ücretinin kesildiğini öğrendiği gün
olan 3.8.2004 tarihinde idareye başvurduğunu, bilahare 60 günlük süre zarfında
cevap verilmemesi üzerine de bu davayı açtığını öne sürmekte ve daire kararının
temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 10. maddesinde, "İlgililer,
haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için
idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek
reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma
süresi içinde, konusuna göre Danıştay, idare ve vergi mahkemelerine dava
açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse
ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi
başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın
süreden reddi halinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari
makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava
açabilirler." hükmü yer almaktadır.
İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis
edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki
durumu ortaya koyar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda,
verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem
ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu
düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemler hükümsüz hale gelir ve doğurduğu
tüm etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici
işlemden dolayı, menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin,
verilen iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye
başvurabileceği tabiidir.
Maliye Bakanlığı personeli olan davacının 3.8.2004 tarihinde idareye yaptığı
başvuru; dava konusu işlemin dayanağı olan 19.7.2002 günlü, Ek Ödeme Usul ve
Esasların 4/d maddesinin iptaline ilişkin olarak kurumda çalışan ve davacı ile
aynı durumda olan diğer ilgililerin açtıkları davalar sonucunda; Danıştay
Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi
nedeniyle yapılmış bir başvuru olup, davacının bu başvurusunun, genel
düzenleyici nitelikteki bir işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile
ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici
işlem nedeniyle başvurusu reddedilerek menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak,
kararın kendisine de uygulanması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde
olduğunun kabulü gerekir.
Bu durumda, davacı tarafından yapılan başvurunun, 2577 sayılı Kanunun 10.
maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve başvuruya cevap verilmemesi üzerine
süresi içinde açılan davanın, bireysel işleme ve buna bağlı parasal haklara
ilişkin kısmının esastan incelenmesi gerekirken, davanın süre aşımı nedeniyle
reddedilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Danıştay Onbirinci
Dairesinin 15.12.2004 günlü, E:2004/5566, K:2004/5210 sayılı kararının
BOZULMASINA, dosyanın adıgeçen Daireye gönderilmesine, 5.5.2005 günü oyçokluğu
ile karar verildi.
K A R Ş I O Y
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen hususlar, Danıştay Onbirinci Dairesinin
15.12.2004 günlü, E:2004/5566, K:2004/5210 sayılı kararının bozulmasını
gerektirecek nitelikte bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan
kararın onanması oyuyla, karara karşıyız.
(DAN-DER; SAYI: 111)
BŞ/Aİ
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
İDARİ DAVA DAİRELERİ
2005
2365
2005
1729
06/10/2005
KARAR METNİ
BİR DÜZENLEYİCİ İŞLEMİN UYGULANMASI ÜZERİNE İLGİLİLERİN,
DÜZENLEYİCİ İŞLEMİ VEYA UYGULAMA İŞLEMİNİ YA DA HER İKİSİNİ BİRLİKTE İPTAL
DAVASINA KONU YAPABİLECE?İ HK.<
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ?
Karşı Taraf (Davalılar) : 1- Sağlık Bakanlığı - ANKARA
2- Maliye Bakanlığı - ANKARA
İstemin Özeti : Danıştay Onbirinci Dairesinin 9.12.2004 günlü, E:2004/2718,
K:2004/5136 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması, davacı tarafından
istenilmektedir.
Davalı İdarelerin Savunmalarının Özeti: Danıştay Onbirinci Dairesince verilen
kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen
nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek
temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Mürteza Güler'in Düşüncesi: Davanın 2577 sayılı Kanunun
7. maddesinin 4. fıkrası uyarınca süresinde açıldığı anlaşıldığından, temyiz
isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Handan Yağuş'un Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen
hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1.
fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp, Danıştay Onbirinci
Dairesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan
kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle Daire kararının onanmasının uygun
olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca gereği görüşüldü:
? Devlet Hastanesinde göğüs cerrahisi uzman doktoru olan davacı; 9.2.2004 günlü,
417 sayılı Makam onayı ile yürürlüğe giren Sağlık Bakanlığına Bağlı İkinci ve
Üçüncü Basamak Sağlık Kurumlarında Görevli Personele Döner Sermaye Gelirlerinden
Ek Ödeme Yapılmasına Dair Yönergenin iptali istemiyle dava açmıştır.
Danıştay Onbirinci Dairesi 9.12.2004 günlü, E:2004/2718, K:2004/5136 sayılı
kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinde, dava açma
süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde; Danıştay ve idare
mahkemelerinde altmış gün, vergi mahkemelerinde otuz gün olduğunun, bu sürenin
idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren
işlemeye başlayacağının hükme bağlandığı, davacı tarafından dava konusu yapılan
düzenleyici işlem niteliğinde olan Yönergenin tebliğ (öğrenme) tarihi olarak
dava dilekçesinde açıkça 9.2.2004 tarihinin gösterildiği, ancak anılan
Yönergenin iptali istemiyle ? Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığıyla 18.6.2004
tarihinde dava açıldığı, bu durumda, davacı tarafından anılan Yönergenin, tebliğ
tarihi olan 9.2.2004 tarihinden itibaren 60 gün içinde dava açılması gerekirken,
bu süre aşılarak 18.6.2004 tarihinde açılan davanın esasının süre aşımı
nedeniyle incelenme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden
reddine karar vermiştir.
Davacı; 6.10.2003 ile 24.5.2004 tarihleri arasında Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsünde ücretli izinli olarak kamu yönetimi yüksek lisans
programına devam ettiğini, ? Devlet Hastanesindeki görevine 24.5.2004 tarihinde
başladığını, dolayısıyla Yönerge hükümlerinin Hastanedeki görevine döndüğü
24.5.2004 tarihine kadar kendisine uygulanmadığını, Yönergenin kişisel
menfaatini ihlal ettiği 24.5.2004 tarihinden sonra süresinde dava açıldığını,
ayrıca 3.6.2004 tarihinde davalı idareye başvuruda bulunarak menfaatine uygun ek
ödeme yapılmasını istediğini ve bu başvurusunun reddi üzerine de süresinde dava
açıldığını öne sürmekte ve Daire kararının temyizen incelenerek bozulmasını
istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Dava Açma Süresi" başlıklı 7.
maddesinin 4. fıkrasında; "İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi,
ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin uygulanması
üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi
aleyhine birden dava açabilirler. Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu
düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz." hükmüne yer verilmiştir.
Anılan maddede açıkca ifade edildiği üzere bir düzenleyici işlemin uygulanması
üzerine ilgililerin, düzenleyici işlemi veya uygulama işlemini ya da her ikisini
birlikte iptal davasına konu yapabileceği kuşkusuzdur.
Davacı tarafından iptal davasına konu edilen ve ilanı gereken düzenleyici işlem
niteliği taşıyan Sağlık Bakanlığına Bağlı İkinci ve Üçüncü Basamak Sağlık
Kurumlarında Görevli Personele Döner Sermaye Gelirlerinden Ek Ödeme Yapılmasına
Dair Yönerge, kapsamında bulunan personele ek ödemenin aylık dönemler halinde
yapılmasını ve döner sermaye komisyonunca dağıtılmaya karar verilen ek ödeme
tutarının, o dönemin bitiminden sonraki yirmi gün içinde hak sahiplerine
ödenmesini kurala bağladığına göre; bu Yönergenin her ay itibariyle uygulama
işlemleri tesis edilmesini zorunlu kıldığı, dolayısıyla ilgililerin her ay
itibariyle tesis edilen uygulama işlemi üzerine söz konusu Yönergeye veya
uygulama işlemine ya da her ikisi aleyhine birden dava açabileceği açıktır.
Her ne kadar davacı, dava dilekçesinde iptalini istediği Yönergenin tebliğ
tarihi olarak 9.2.2004 tarihini göstermiş ve davayı da ? Asliye Hukuk
Mahkemesinin 18.6.2004 tarihinde kaydına giren dilekçe ile açmış ise de; her ay
itibariyle ek ödeme yapılmasını öngören Yönergeye karşı, davacı tarafından
hakkında tesis edilen aylık uygulama işlemi üzerine açılan davanın yukarıda
belirtilen usul hükmü gereğince süresinde olduğunun kabulü zorunlu
bulunmaktadır.
Kaldı ki, davacının, 6.10.2003 ile 24.5.2004 tarihleri arasında Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsünde ücretli izinli olarak kamu yönetimi lisans
programına devam ederek, ? Devlet Hastanesindeki uzman tabiplik görevine
25.4.2004 tarihinde başladığı, dolayısıyla iptalini istediği Yönerge
hükümlerinin, diğer bir deyişle Yönergedeki ek ödeme kriterlerinin, ?
Hastanesindeki görevine döndüğü 24.5.2004 tarihinden itibaren davacıya
uygulanmaya başladığı gözönüne alındığında, 24.5.2004 tarihinden sonra
gerçekleşen uygulama üzerine Yönergenin iptali istemiyle 18.6.2004 tarihinde
açılan davanın süresinde açıldığı kuşkusuzdur.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesi uyarınca Danıştay Onbirinci Dairesinin
9.12.2004 günlü, E:2004/2718, K:2004/5136 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın
adıgeçen Daireye gönderilmesine, 6.10.2005 günü oybirliği ile karar verildi.
(DAN-DER; SAYI: 112)
BŞ/Aİ
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
İDARİ DAVA DAİRELERİ
2005
2822
2005
2477
15/12/2005
KARAR METNİ
ÜST ÖLÇEKLİ PLAN VARSA ALT ÖLÇEKLİ İMAR PLANLARININ
UYGULAMA İŞLEMİ NİTELİ?İNDE OLDU?U, DOLAYISIYLA ALT ÖLÇEKLİ PLANLARA KARŞI
AÇILAN DAVADA Ö?RENME ÜZERİNE DAYANA?I OLAN ÜST ÖLÇEKLİ PLANIN İPTALİ İSTEMİYLE
DE DAVA AÇILABİLECE?İ HK.<
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ? Polimer Teknik Ltd. Şti.
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf (Davalı) : Çevre ve Orman Bakanlığı-ANKARA
İstemin Özeti : Danıştay Altıncı Dairesinin 15.3.2005 günlü, E:2004/5284,
K:2005/1543 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması davacı tarafından
istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Danıştay Altıncı Dairesince verilen kararın usul ve hukuka
uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın
bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi
gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Aylin Bayram'ın Düşüncesi: 1/1000 ölçekli imar planı üst
ölçekli planların uygulanması niteliğinde olduğundan bu plana karşı açılan
davada dayanağı planların öğrenilmesi üzerine açılan davanın süresinde bulunduğu
nedeniyle Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Sedat Larlar'ın Düşüncesi: Danıştay dava dairelerince verilen
kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanununun 49. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin
bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Danıştay Altıncı
Dairesince verilen kararın onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca dosyanın tekemmül ettiği
anlaşılmakla davacının yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek dosya
incelendi, gereği görüşüldü:
Dava, Tekirdağ, Çorlu, ? Mah. ? pafta, ? parsel sayılı taşınmaza ilişkin Çevre
ve Orman Bakanlığı tarafından 28.1.2002 tarihinde onaylanan 1/25.000 ölçekli
çevre düzeni planının iptali istemiyle açılmıştır.
Danıştay Altıncı Dairesi 15.3.2005 günlü, E:2004/5284, K:2005/1543 sayılı
kararıyla, imar planlarına karşı, 2577 sayılı Yasanın 11. maddesi kapsamında
başvuru için, 3194 sayılı Yasanın 8/b maddesi ile özel bir itiraz süresi
getirildiğinin anlaşıldığı, bu durum karşısında, imar planlarına karşı, bir
aylık askı süresi içinde 2577 sayılı Yasanın 11. maddesi kapsamında başvuruda
bulunulması ve bu başvuruya idari dava açma süresinin başlangıç tarihi olan son
ilan tarihinden itibaren 60 gün içinde cevap verilmeyerek isteğin reddedilmiş
sayılması halinde, bu tarihi takip eden 60 günlük dava açma süresi içinde veya
son ilan tarihini izleyen 60 gün içinde cevap verilmek suretiyle isteğin
reddedilmesi halinde bu cevap tarihinden itibaren 60 günlük dava açma süresi
içinde idari dava açılabileceği sonucuna varıldığı, imar planlarına askı süresi
içinde bir itirazda bulunulmamış ise davanın, 2577 sayılı Yasanın 7. maddesi
uyarınca imar planının son ilan tarihini izleyen günden itibaren 60 gün içinde
açılmasının gerektiği, dava konusu 1/25.000 ölçekli planın Çevre ve Orman
Bakanlığının 28.1.2002 günlü kararı ile kabul edildiği, anılan planın
1.2.2002-4.3.2002 günlerinde ilan edildiği, bu plana dayanılarak 24.10.2002
günlü, 488 sayılı Çorlu Belediye Meclisi kararı ile 1/5000 ölçekli planın
yapıldığı, davacının 4.2.2003 günlü belediye meclisi kararı ile onanan 1/1000
ölçekli plana karşı açtığı davada, davalı idarenin savunmasında 1/1000 ölçekli
planın dayanağı 1/25 000 ve 1/5000 ölçekli planların bulunduğunu öğrendiği, söz
konusu planların iptali istemiyle açılan davada, dava dilekçesinin Edirne İdare
Mahkemesinin 12.7.2004 günlü E:2004/371, K:2004/826 sayılı kararıyla 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun 15. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi uyarınca
her plan için ayrı ayrı dava açılmak üzere reddedilmesi üzerine yenilenen bu
davada 1/25.000 ölçekli planın iptalinin istenildiğinin anlaşıldığı, genel
düzenleyici işlem niteliğinde bulunan dava konusu 1/25.000 ölçekli imar planına
karşı doğrudan açılan bu davanın anılan planın son ilan tarihini izleyen günden
itibaren sözü edilen maddelerde belirtilen süreler içerisinde açılmasının
gerektiği, bu durumda bu süreler geçirildikten sonra, kendisi de bir genel
düzenleyici işlem olan ve 1/25.000 ölçekli planın uygulama işlemi olarak
kabulüne olanak bulunmayan 1/1000 ölçekli uygulama imar planının ilanı üzerine
açılan davada süreaşımı bulunduğu gerekçesiyle davanın süreaşımı nedeniyle
reddine karar vermiştir.
Davacı, bu kararı temyiz etmekte ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planına karşı
açılan davada verilen savunmada dava konusu plandan haberdar olunması üzerine bu
davanın açıldığı, ileride uygulama işlemi üzerine de dava açılabileceğinden daha
önce öğrenme sonucu açılan davada süreaşımı bulunmadığı, bu nedenle işin
esasının incelenmesi gerektiği iddialarıyla bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinde, ilanı gereken
düzenleyici işlemlerde dava süresinin ilan tarihini izleyen günden itibaren
başlayacağı, ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililerin düzenleyici
işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilecekleri
hüküm altına alınmakla, ilanı gereken düzenleyici işlemler yönünden ilgililere
uygulama üzerine dava açma olanağı tanındığı tartışmasızdır.
İmar mevzuatı ve 2577 sayılı Yasanın 7. maddesi ile üst makamlara başvurmayı
düzenleyen 11. maddesi hükümleri karşısında, imar planlarına karşı, bir aylık
askı süresi içinde 2577 sayılı Yasanın 11. maddesi kapsamında başvuruda
bulunulması ve bu başvuruya idari dava açma süresinin başlangıç tarihi olan son
ilan tarihinden itibaren 60 gün içinde cevap verilmeyerek isteğin reddedilmiş
sayılması halinde, bu tarihi takip eden 60 günlük dava açma süresi içinde veya
son ilan tarihini izleyen 60 gün içinde cevap verilmek suretiyle isteğin
reddedilmesi halinde bu cevap tarihinden itibaren 60 günlük dava açma süresi
içinde idari dava açılabileceği; imar planlarına askı süresi içinde bir itirazda
bulunulmamış ise davanın, 2577 sayılı Yasanın 7. maddesi uyarınca imar planının
son ilan tarihini izleyen günden itibaren 60 gün içinde açılması gerektiği,
ancak bu süreler içerisinde dava açılmamış olması halinde imar planının
uygulanmaya konulması ile birlikte uygulama işlemi üzerine işlem ile birlikte
imar planına veya doğrudan işlemin dayanağı olan imar planına karşı yeniden dava
açma hakkının bulunduğu ve bu aşamada dava açma süresinin uygulama işleminin
süresine tabi olduğunda tartışma bulunmamaktadır.
İmar planları yargısal içtihatlarla ilanı gereken genel düzenleyici işlem olarak
kabul edilmiş bulunması nedeniyle, uygulama işlemi olduğu öne sürülerek işlemin
dayanağı imar planının iptalinin istenilmesi halinde planların uygulama
işlemlerinin kapsamının ve buna göre de dava açma sürelerinin belirlenmesi
gerekmektedir.
3194 sayılı İmar Kanunu'nun 5. maddesinde, çevre düzeni planı; ülke ve bölge
plan kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme
ve arazi kullanılması kararlarını belirleyen plan; nazım imar planı; varsa bölge
veya çevre düzeni planlarına uygun olarak halihazır haritalar üzerine, yine
varsa kadastral durumu işlenmiş olarak çizilen ve arazi parçalarının; genel
kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus
yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının
gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve
problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının
hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve
raporuyla beraber bütün olan plan; uygulama imar planı da; tasdikli halihazır
haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak nazım imar planı
esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk
ve düzenini, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas
olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren plan
olarak tanımlanmıştır.
Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik'te de İmar Kanunu'na paralel olarak
tanımlama getirilmiş, Yönetmeliğin 7. maddesinde çevre düzeni planı ilke, esas
ve kararlarına aykırı imar planı yapılamayacağı belirtilmiştir.
Anılan hükümler uyarınca, planlar arasındaki hiyerarşi kapsamında bir bölgede
çevre düzeni planı varsa, o bölgede yapılacak olan imar planlarının (nazım imar
planı ve uygulama imar planı ) bu plana uygun olması ve yine çevre düzeni
planına uygun yapılan nazım imar planından sonra yapılacak olan uygulama imar
planının da üst ölçekli planlara uygun yapılması gerekmektedir.
Bu durumda; 1/1000 ölçekli planların uygulamaya esas planlar olması nedeniyle bu
planlara dayanılarak parselasyon, ruhsat, kamulaştırma gibi uygulama
işlemlerinin yapılması zorunluluğu karşısında, subjektif uygulama işlemleri
üzerine açılacak iptal davalarında 1/1000, 1/5000 ölçekli planlar ile varsa
çevre düzeni planı veya diğer üst ölçekli planların da iptalinin istenebileceği
açıktır.
Subjektif nitelikte uygulama işlemi bulunmaması halinde alt ölçekli imar
planları üzerine üst ölçekli planlara da dava açılıp açılamayacağı hususuna
gelince;
Çevre düzeni planının yönetsel, mekansal ve işlevsel bütünlük arz eden bölgeler
içerisinde arazi koruma ve kullanma dengesini, gelişimi belirleyen ve leke
biçiminde plan olduğu, bu plan ile belirlenen ana kararların imar planları
olmaksızın uygulamaya geçirilemeyeceği, planlama sürecinde de nazım imar
planının öncelikle yapılarak varsa çevre düzeni planı ile uyumlu hazırlanmak
suretiyle arazinin genel kullanış biçimi, nüfus yoğunluğu, yapı yoğunluğu,
ulaşım gibi konuların belirleneceği, bu plandan sonra da üst ölçekli planların
ana kararlarının uygulanması amacıyla ayrıntılı olarak hazırlanan, nazım plana
göre daha çok bilgi ve detay içeren ve inşaat ruhsatı, parselasyon gibi
subjektif uygulama işlemlerine esas olan uygulama imar planının yapılacağı
hususları gözönünde bulundurulduğunda; imar planları arasındaki bu hiyerarşik
ilişkinin diğer düzenleyici işlemlerden farklı olduğu ve alt ölçekli planların
üst ölçekli planların uygulanması amacıyla tesis edildiği, dolayısıyla üst
ölçekli plan varsa alt ölçekli planın (düzenleyici işlem olmakla birlikte)
uygulama işlemi niteliğinde olduğu ve bunun sonucunda da nazım imar planı veya
uygulama imar planı yapıldıktan sonra henüz subjektif işlem tesis edilmemiş olsa
dahi bu planlar ile birlikte üst ölçekli plana dava açılabileceği gibi doğrudan
veya alt ölçekli planlara karşı açılan davalarda öğrenme üzerine dayanağı olan
üst ölçekli planın iptali istemiyle de dava açılabileceği sonucuna
varılmaktadır. Aksi halde 1/1000 ve 1/5000 ölçekli planların çevre düzeni
planına uygun tesis edilmiş olması durumunda uygulama programlarını direk
etkilemesine karşın bu planların iptali için açılan davalarda işin esasının
incelenmesi suretiyle yargısal denetim yapılamayacaktır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar karşısında uyuşmazlık incelendiğinde, davacının
uyuşmazlığa konu taşınmaza ilişkin 4.2.2003 günlü belediye meclisi kararı ile
onanan 1/1000 ölçekli uygulama imar planının iptali istemiyle Edirne İdare
Mahkemesine açtığı davada davalı idare tarafından verilen savunmada 1/1000
ölçekli planın dayanağı 1/5000 ve 1/25.000 ölçekli planların bulunduğunu
öğrenmesi üzerine bu planların iptali istemiyle dava açtığı, Edirne İdare
Mahkemesinin 12.7.2004 günlü, E:2004/371, K:2004/826 sayılı kararıyla, 2577
sayılı Yasanın 15/1-d maddesi uyarınca her plan için ayrı ayrı dava açılmak
üzere dava dilekçesinin reddine karar verilmesi üzerine yenilenen dava ile
1/25.000 ölçekli planın iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı
anlaşıldığından, uygulama işlemi üzerine açılan bu davada Danıştay Altıncı
Dairesince 1/1000 ölçekli uygulama imar planına karşı açılan davanın ve davalı
tarafından verilen savunma dilekçesi üzerine 1/5000 ve 1/25.000 ölçekli planlara
karşı açılan davanın süresinde olup olmadığı belirlendikten sonra, süresinde
olduğunun saptanması halinde işin esasının incelenerek karar verilmesi
gerektiğinden, davanın süreaşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle davacının temyiz isteminin kabulü ile Danıştay Altıncı
Dairesinin 15.3.2005 günlü, E:2004/5284, K:2005/1543 sayılı kararının
BOZULMASINA, dosyanın Danıştay Altıncı Dairesine gönderilmesine 15.12.2005 günü
oybirliği ile karar verildi.
(DAN-DER; SAYI:113)
BŞ/Aİ
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
İDARİ DAVA DAİRELERİ
2006
729
2005
1553
15/06/2006
KARAR METNİ
GEÇİCİ HAK SAHİPLİ?İ LİSTESİ İLE BİRİNCİ İNCELEMEDE HAK
SAHİBİ OLMAYANLARA AİT LİSTENİN VE 20.2.2003 GÜNÜNDE ASKIYA ÇIKARTILARAK 5 GÜN
SÜREYLE İLAN EDİLEN KESİN HAK SAHİBİ OLANLARA AİT LİSTENİN, SULAMA ALANLARINDA
ARAZİ DÜZENLENMESİNE DAİR TARIM REFORMU KANUNU UYGULAMA YÖNETMELİ?İ UYARINCA
İLAN EDİLEREK, İLGİLİLERE BİLDİRİMİN SA?LANMIŞ OLMASI KARŞISINDA YAZILI
BİLDİRİMDEN AMAÇLANAN "Ö?RENME" HUSUSUNUN GERÇEKLEŞMİŞ OLDU?UNUN KABULÜ
GEREKMEKTE OLUP, BU DURUMDA, 2577 SAYILI YASANIN 7. MADDE HÜKMÜNE GÖRE
BELİRTİLEN DAVA AÇMA SÜRESİ GEÇTİKTEN SONRA AÇILAN DAVANIN SÜRE AŞIMI NEDENİYLE
ESASINI İNCELEME OLANA?ININ BULUNMADI?I HK.<
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Vekilleri : Av. ?
Karşı Taraf (Davacı) : ?
İstemin Özeti : Davacının Konya İli, ... İlçesi ... Kasabasında yapılan hazine
arazilerinin dağıtımında ilgili yerde ikamet etmediğinden bahisle kesin hak
sahibi olamadığı yönünde tesis edilen 17.10.2003 günlü, 4-2885-3892 sayılı
işlemin iptali istemi ile açılan davada; Konya 2. İdare Mahkemesince verilen ve
Danıştay Sekizinci Dairesinin 10.1.2005 günlü, E:2004/2278, K:2005/36 sayılı
bozma kararına uyulmayarak dava konusu işlemin iptali yolundaki ilk kararında
ısrar edilmesine ilişkin bulunan 28.2.2005 günlü, E:2005/299, K:2005/183 sayılı
kararı davalı idare temyiz etmekte ve kararın bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi Pınar Kara'nın Düşüncesi : Konya 2. İdare Mahkemesinin,
Danıştay Sekizinci Dairesinin 10.1.2005 günlü, E:2004/2278, K:2005/36 sayılı
bozma kararına uymayarak vermiş olduğu dava konusu işlemin iptali yolundaki
kararında ısrarına ilişkin bulunan 28.2.2005 günlü, E:2005/299, K:2005/183
sayılı karara yönelik temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının Daire kararı
doğrultusunda bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Radiye Tiryaki'nin Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince
verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen
nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme ısrar
kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca gereği görüşüldü:
Dava, davacının Konya İli, ... İlçesi, ... Kasabasında yapılan hazine
arazilerinin dağıtımında ilgili yerde ikamet etmediğinden bahisle kesin hak
sahibi olmadığı yönünde tesis edilen 17.10.2003 günlü, 4-2885-3892 sayılı davalı
idare işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
Konya 2. İdare Mahkemesi 19.4.2004 günlü, E:2003/683, K:2004/429 sayılı
kararıyla; 3083 sayılı Kanun ve Kanunun uygulama yönetmeliğinde belirtilen
hukuki duruma göre hak sahibi olabilmek için öncelikle o yerde ikamet etme
koşulunun yerine getirilmesi ve tarım dışı işlerde sigortalı işçi olunmamasının
gerektiği, herhangi bir tereddütün doğması durumunda diğer hususların
araştırılabileceği, bakılan davada, davacının, ... İlçesi, ... Kasabasında
yapılan toprak dağıtımında hak sahibi olmadığını öğrenmesi üzerine 16.10.2003
günlü dilekçesi ile Konya Tarım Reformu Bölge Müdürlüğüne başvuruda bulunarak
hak sahibi olamama nedenlerini sorduğu, bu dilekçesine verilen 17.10.2003 günlü,
3093 sayılı yazı ile toprak dağıtılacak yerde ikamet etmediğinden bahisle hak
sahibi olamadığının bildirilmesi üzerine ... Kasabası ... Mahallesinde ikamet
ettikleri gerekçesiyle söz konusu işlemin iptalinin istenildiği, davalı idarece,
her ne kadar hak sahiplerine ilişkin kesin hak sahibi listelerinin
20.2.2003-24.2.2003 tarihlerinde askıya çıkarılmış olduğu, bu tarihlere göre
davanın süresinde açılmamış olduğu iddia edilmekte ise de; davacının başvurusu
öncesinde hak sahibi olamayan davacıya bu konuda herhangi bir işlemin tebliğ
edilmemiş olması nedeniyle davalı idarenin bu iddiasının yerinde görülmediği,
dava dosyasında yer alan davalı idare savunması ile dava konusu işlemden;
davacının toprak dağıtılacak yerde ikamet etmediği gerekçesiyle hak sahibi
olamadığının anlaşılması üzerine yapılan 14.1.2004 tarihli ara kararı ile ...
Kaymakamlığından davacının ... Kasabası ... Mahallesinde sürekli olarak ikamet
edip etmediğinin tespitinin istenildiği ve yapılan tespite ilişkin olarak
gönderilen 11.2.2004 günlü, 11 sayılı yazıda davacının ... Kasabası ...
Mahallesinde ikamet ettiğinin bildirildiği, bu durumda; davacının ... İlçesi,
... Kasabası ... Mahallesinde ikamet ediyor olması nedeniyle toprak dağıtılacak
yerde ikamet etmediğinden bahisle 2003 yılında ... Kasabasında yapılan toprak
dağıtımında hak sahibi olmaması yönünde tesis edilen 17.10.2003 günlü, 3892
sayılı işlemde mevzuata uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin
iptaline karar vermiştir.
Anılan karar yapılan temyiz incelemesi sonucunda; Danıştay Sekizinci Dairesinin
10.1.2005 günlü, E:2004/2278, K:2005/36 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Yasasının Dava Açma Süresi başlıklı 7. maddesinde, dava açma
süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay ve İdare
Mahkemelerinde altmış gün olduğu ve bu sürenin idari uyuşmazlıklarda yazılı
bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağının hükme bağlandığı,
Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu Uygulama
Yönetmeliğinin, Hak Sahipliği Listesi başlıklı 38. maddesinde ise, "Hak
sahipliği tespit komisyonunun, verilen beyanname ve belgelerin gerçeğe uygun
olup olmadıklarını inceleyerek yapacağı değerlendirmeye göre geçici hak sahibi
listesini hazırlayacağı ve bu listeyi onbeş gün süre ile askıya çıkartacağı,
askı süresi içinde yapılan itirazların, komisyonca değerlendirilerek geçici hak
sahipliği listesinde gerekli değişikliklerın yapılacağı, Genel Müdürlüğün
bölgenin özelliği ve güvenliği açısından, ilgili güvenlik kuruluşlarının
görüşünü alarak bu listede değişiklik yapmaya yetkili olduğu, kesinleşen
listenin, mahallinde alışılmış usullerle ilan edileceği, bu ilanda, hak
sahiplerinin öncelik sırası, kimliği, arazi varlığı ve III üncü sınıfa tahvil
edilmiş miktarı ile verilmesi gereken arazi miktarının belirtileceği, kesinleşen
listelere yapılacak itirazların dikkate alınmayacağı, ancak gerçeğe aykırı bilgi
ve belgelerle hak sahibi olanların, gerçeğin anlaşılması halinde, uygulamanın
hangi safhasında olursa olsun hak sahipliğinden düşürüleceği, bunların yerine
hak sahipliği listesinde yer alan yedeklerin, sırasıyla getirileceği" hükmüne
yer verildiği, dosyanın incelenmesinden, Konya ili, ... İlçesi, ... Kasabasında
3083 sayılı Yasa uyarınca yapılan toprak dağıtımıyla ilgili olarak Geçici Hak
Sahipliği Listesi ile birinci incelemede hak sahibi olmayanlara ait listenin 15
gün süreyle ilan edilerek 10.09.2002 tarihinde askıdan indirildiği ve davacının
1. incelemede hak sahibi olmayanlar listesinin 2. sayfası ve 43. sırasında
olduğu, bu listelere 76 kişi tarafından süresi içinde itiraz edilirken davacının
itiraz etmediği, öte yandan kesin hak sahibi olanlara ait listelerin 20.2.2003
günü askıya çıkarılarak 5 gün süreyle ilan edildiği, bu arada davacının "köyde
ikamet etmemek" ten dolayı hak sahibi olamayacakları kesinlik kazananlara ait
listenin 1. sayfasının 43. sırasında yer aldığı, daha sonra 16.10.2003 tarihli
dilekçesiyle hak sahibi olamama nedenin tarafına bildirilmesi istemiyle yaptığı
başvuru üzerine verilen 17.10.2003 gün ve 2885-3892 sayılı dava konusu edilen
yanıt üzerine 21.10.2003 tarihinde iş bu davayı açtığının anlaşıldığı, İdare
Mahkemesince, davacıya hak sahibi olmadığına ilişkin bir işlem tebliğ edilmediği
gerekçesiyle davanın süresinde açıldığının kabulü ile işin esasına girilerek bir
karar verilmiş isede, gerek Geçici Hak Sahipliği Listesi ile 1. incelemede hak
sahibi olmayanlara ait listenin ve gerekse de 20.2.2003 gününde askıya
çıkartılarak 5 gün süreyle ilan edilen Kesin Hak Sahibi olanlara ait listenin
yukarıda belirtilen yönetmelik uyarınca ilan edilerek ilgililere bildiriminin
sağlanmış olması karşısında yazılı bildirimden amaçlanan "öğrenme" hususun
gerçekleşmiş olduğunun kabulünün gerektiği, bu durumda, yukarıda anılan yasa
hükmüne göre belirlenen dava açma süresi geçtikten sonra açılan davanın süre
aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığından, işin esasına girilerek
verilen dava konusu işlemin iptaline ilişkin mahkeme kararında hukuka uyarlık
görülmediği gerekçesiyle bozulmuş ise de, Konya 2. İdare Mahkemesi, Danıştay
Sekizinci Dairesinin anılan bozma kararına uymayarak, dava konusu işlemin iptali
yolundaki kararında ısrar etmiştir.
Davalı idare, Konya 2. İdare Mahkemesinin 28.2.2005 günlü, E:2005/299,
K:2005/183 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Danıştay Sekizinci Dairesinin bozma kararında belirtildiği gibi, geçici hak
sahipliği listesi ile birinci incelemede hak sahibi olmayanlara ait listenin ve
20.2.2003 gününde askıya çıkartılarak 5 gün süreyle ilan edilen kesin hak sahibi
olanlara ait listenin, Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım
Reformu Kanunu Uygulama Yönetmeliği uyarınca ilan edilerek ilgililere bildirimin
sağlanmış olması karşısında yazılı bildirimden amaçlanan "öğrenme" hususunun
gerçekleşmiş olduğunun kabulü gerekmekte olup, bu durumda, 2577 sayılı Yasanın
7. madde hükmüne göre belirtilen dava açma süresi geçtikten sonra açılan davanın
süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağının bulunmadığı sonucuna
ulaşıldığından, İdare Mahkemesinin işin esasına girerek dava konusu işlemin
iptali yolunda verdiği ısrar kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile Konya 2. İdare
Mahkemesinin 28.2.2005 günlü, E:2005/299, K:2005/183 sayılı ısrar kararının
Danıştay Sekizinci Dairesinin bozma kararı doğrultusunda BOZULMASINA, dosyanın
adıgeçen Mahkemeye gönderilmesine, 15.6.2006 günü oyçokluğu ile karar verildi.
K A R Ş I O Y
3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununun
"Arazi Dağıtımı" başlıklı 8. maddesinin 5. fıkrasında; "Tarım toprağının
dağıtımından faydalanacaklar ile bunlarda aranacak şartlar ve dağıtımda
gözönünde bulundurulacak sıra ve öncelikler, yönetmelikle tespit edilir."
hükmüne, 25. maddesinde de; "Bu kanunda yönetmelikle düzenlenmesi öngörülen
hususlar ile bu Kanunun uygulanmasına dair diğer düzenlemeler, Kanun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren altı ay içinde Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak
bir yönetmelik ile belirlenir" hükmüne yer verilmiştir.
Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu Uygulama
Yönetmeliğinin "Hak sahipliği listesi" başlıklı 38. maddesinde; Hak sahipliği
tespit komisyonunun, verilen beyanname ve belgelerin gerçeğe uygun olup
olmadıklarını inceleyerek yapacağı değerlendirmeye göre geçici hak sahibi
listesini hazırlayacağı ve bu listeyi köy veya beldede 15 gün süre ile askıya
çıkartacağı, askı süresi içinde yapılan itirazların komisyonca değerlendirilerek
geçici hak sahipliği listesinde gerekli değişikliklerin yapılacağı, Genel
Müdürlüğün bölgenin özelliği ve güvenliği açısından, ilgili güvenlik
kuruluşlarının görüşünü alarak, bu listede değişiklikler yapmaya yetkili olduğu,
kesinleşen listenin, mahallinde alışılmış usullerle ilan edileceği, bu ilanda
hak sahiplerinin öncelik sırası, kimliği, arazi varlığı ve III üncü sınıfa
tahvil edilmiş miktarı ile verilmesi gereken arazi miktarının belirtileceği,
kesinleşen listelere yapılacak itirazların dikkate alınmayacağı, ancak gerçeğe
aykırı bilgi ve belgelerle hak sahibi olanların gerçeğin anlaşılması halinde,
uygulamanın hangi safhasında olursa olsun hak sahipliğinden düşürüleceği" hükme
bağlanmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun Dava Açma Süresi başlıklı 7.
maddesinde; dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen
hallerde Danıştay ve İdare Mahkemelerinde altmış gün olduğu, bu sürenin idari
uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlacağı
belirtilmiştir.
Buna göre idari davalar 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda ve özel
kanunlarda gösterilen süreler içinde açılabilmekte olup, dava açma süresi kamu
düzeni ile ilgili, hak düşürücü bir süre olduğundan, süresinde kullanılmayan
dava hakkının düşeceği ve yargı yolunun kapanacağı tabiidir.
Dava açma hakkına süre bakımından getirilen sınırlamanın ancak kanunla
olabileceği, kanun düzenlemesi dışındaki hiçbir düzenlemeyle bu konuya ilişkin
kural getirilemeyeceği, dava konusu uyuşmazlıkta olduğu gibi, Kanunun
yönetmelikle düzenlenmesini öngördüğü hususlarda ise, süre konusunda açıkça atıf
yapılması gerektiği şüphesizdir.
Görüldüğü üzere, 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım
Reformu Kanununda süre konusunda herhangi bir düzenleme yer almadığı gibi, bu
hususun yönetmeliğe bırakıldığına dair herhangi bir belirleme de
bulunmamaktadır. Buna göre; yasada düzenlenmeyen ve hak düşürücü nitelikte olan
süreye ilişkin hususların yönetmelikle düzenlenmesinde hukuka uygunluk
bulunmadığından, Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu
Kanunu Uygulama Yönetmeliği uyarınca ilan edilmek suretiyle ilgililere
bildirimin sağlanmış olduğu gerekçesiyle davada süre aşımı bulunduğundan söz
edilemeyeceği açıktır.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin reddi ile, dosyanın
uyuşmazlığın esası incelenmek üzere Dairesine gönderilmesi gerektiği görüşüyle
çoğunluk kararına katılmıyoruz.
(DAN-DER; SAYI: 114)
BŞ/Aİ
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
İDARİ DAVA DAİRELERİ
2006
763
2006
133
23/06/2006
KARAR METNİ
2577 SAYILI İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNUNUN 11.
MADDESİNDE BELİRTİLEN CEVAPTAN ANLAŞILMASI GEREKEN "İSTE?İN REDDEDİLMESİ VEYA
REDDEDİLMİŞ SAYILMASI" HALİ OLUP; İDARENİN İŞLEYİŞİYLE İLGİLİ CEVAPLARIN DAVA
AÇMA SÜRESİNİN HESAPLANMASINDA ESAS ALINAMAYACA?I HK.<
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : Cumhuriyet Halk Partisi
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf (Davalı) : Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
Vekili : Av. ?
İstemin Özeti : Danıştay Onüçüncü Dairesinin 19.12.2005 günlü, E:2005/7722,
K:2005/6037 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması davacı tarafından
istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Danıştay Onüçüncü Dairesince verilen kararın usul ve hu
Türkiyenin imar hukuku sorunları
Yeni Sayfa 6
belediyelerin "imar", "ımar" ve "imar hukuku", "ımar hukuku", "kaçak yapı", imar
planı", "arazi ve arsa düzenlemesi", "imar para cezaları", "imar kirliliği
suçları", ve her türlü imar sorunlarına çözüm getirecek olan "imar hukukcusu" ve
"ımar hukukçusu".
Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.
Yayınlanma:: 2007-06-24 (3080 okuma)
[ Geri Dön ]
|
|
|
|