UYARI VE KINAMA CEZALARINA KARŞI YARGI YOLU
Cafer ERGEN
1982 Anayasasının 125. maddesinde, “İdarenin her türlü
eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.”hükmü yer almakta, 139.
maddesinde ise, “Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına
savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez. Uyarma ve kınama
cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararları yargı denetimi dışında
bırakılamaz.” hükmüne yer verilmektedir.
Öte yandan, Anayasamızın 90. maddesinde, “Usulüne göre
yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında
Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle:
7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere
ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler
içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri
esas alınır.” kuralı getirilmiştir.
Uluslararası andlaşma denilince ilk aklımıza gelen Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesidir.Bu sözleşmenin içeriğine baktığımızda ise,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma Hakkı” başlığını taşıyan 6
ncı maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleri
ile ilgili anlaşmazlıkların çözümlenmesi, gerek kendisine yöneltilen herhangi
bir suçlamanın karara bağlanması konusunda, kanunla kurulmuş bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içerisinde adil ve açık
olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir.
İç hukukumuza baktığımızda ise, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 135. maddesinde, “Disiplin amirleri tarafından verilen uyarma ve
kınama cezalarına karşı itiraz, varsa bir üst disiplin amirine yoksa disiplin
kurullarına yapılabilir. Aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve
Devlet memurluğundan çıkarma cezalarına karşı idari yargı yoluna
başvurulabilir.” hükmüne yer verilmiş olup, aynı kanunun 136. maddesinde ise,
“Disiplin amirleri ve disiplin kurulları tarafından verilen disiplin cezalarına
karşı yapılacak itirazlarda süre, kararın ilgiliye tebliği tarihinden itibaren 7
gündür. Bu süre içinde itiraz edilmeyen disiplin cezaları kesinleşir. İtiraz
halinde, itiraz mercileri kararı gözden geçirerek verilen cezayı aynen kabul
edebilecekleri gibi cezayı hafifletebilir veya tamamen kaldırabilirler. İtiraz
edilmeyen kararlar ile itiraz üzerine verilen kararlar kesin olup, bu kararlar
aleyhine idari yargı yoluna başvurulamaz. İtiraz mercileri, itiraz dilekçesi ile
karar ve eklerinin, kendilerine intikalinden itibaren 30 gün içinde kararlarını
vermek zorundadırlar. Kaldırılan cezalar sicilden silinir.” hükmü yer
almaktadır.
1982 Anayasası uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı
yolunu kapamamıştır. Sadece bu cezalara karşı yargı yolunun kapatılmasının ancak
kanunla olabileceğini hüküm altına almıştır. Nitekim, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun 135. maddesinde Devlet Memurlarına verilecek olan uyarma ve
kınama cezalarına karşı ancak itiraz yoluna başvurulabileceği kurala
bağlanmıştır. Bunun dışında bazı kamu kurumlarıyla ilgili yasalarda ise uyarma
ve kınama cezalarına karşı yargı yolunu kapatan kanun hükmü bulunmadığından
bahsedilen bu kurum personeline verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı idari
yargı yolu açıktır. Hatta yasalarında hüküm bulunmamasına rağmen bazı kurumlarca
çıkarılan yönetmeliklerde uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolunun
kapatılması yönünde hükümler kurulmuş iken yargı yerlerince yasada kısıtlayıcı
bir kural konulmadan yönetmeliklerle kısıtlama getirilemeyeceği gerekçesiyle
açılan uyarma ve kınama cezalarına karşı açılan davalara bakılmıştır.
Böylelikle uyarma ve kınama cezalarına karşı idari yargıya
başvurma açısından kamu görevlileri açısından eşitsiz bir durum söz konusu
olmaktadır. Hatta aynı kamu görevlisi bir kurumda iken kendisine verilen uyarma
ve kınama cezasına karşı idari yargıya başvurma hakkı var iken diğer kuruma
geçtiğinde verilecek uyarma ve kınama cezasına karşı idari yargıya başvurma
hakkını kaybetmektedir.
Özellikle kınama cezasının ağırlık olarak uyarı cezasından
farklı olması, bazen de aylıktan kesme cezasının bir alt cezası şeklinde
uygulanarak aylıktan kesme cezası fiilinin işlendiği gibi değerlendirme
yapılması ayrıca birden çok kınama cezası olması halinde o yıl sicilinin olumsuz
düzenlenmesine sebep olarak gösterilmesi nedenleriyle kınama cezalarının
disiplin hukukunda ayrı bir yeri bulunmaktadır.
Yine, kınama cezası alan kimi memurların maddi haklarına
kısıtlama koyulabilmektedir. Bazı kamu görevlilerinin tazminatlarından veya
döner sermayeden aldıkları paylardan kesintiler yapılmakta bazı kamu
görevlilerinin de sicil raporlarındaki düşüşler nedeniyle ertesi yıl boyunca
eksik maaş almaktadırlar.
Öte yandan, 1982 Anayasa’sının 40. maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları
ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır” hükmü yer
almaktadır. Bu hüküm uyarınca idarelerce disiplin cezası verilirken bu cezaya
karşı başvurulacak merciin belirtilmesi gerekir. Ancak bu Anayasa kuralının
uygulanmaması nedeniyle tesis edilen işlemlerin iptaline dair idari yargı
yerlerince verilen karara rastlanmamıştır.
Ülkemizde bir taraftan uyarma ve kınama cezalarına karşı
idari yargı yolu kapatılırken diğer taraftan genellikle beş yılda bir disiplin
affı yasası çıkartılarak affa uğratılmaktadır. Bu durum da kendi içinde tezat
oluşturmaktadır. TBMM hem 657 sayılı Yasaya koyduğu hüküm ile uyarma ve kınama
cezalarına karşı idari yargı yolunu kapatırken diğer taraftan kendisi bu
cezaları beş yılda bir affa uğratmaktadır.
657 sayılı Devlet memurları Kanunu’nun 136. maddesinde yer
alan “Disiplin cezaları memurun siciline işlenir. Devlet memurluğundan çıkarma
cezasından başka bir disiplin cezasına çarptırılmış olan memur uyarma ve kınama
cezalarının uygulanmasından 5 sene, diğer cezaların uygulanmasından 10 sene
sonra atamaya yetkili amire başvurarak, verilmiş olan cezalarının sicil
dosyasından silinmesini isteyebilir.
Memurun, yukarıda yazılan süreler içerisindeki
davranışları, bu isteğini haklı kılacak nitelikte görülürse, isteğinin yerine
getirilmesine karar verilerek bu karar sicil dosyasına işlenir.” hüküm uyarınca
beş yıl içinde TBMM tarafından affa uğramayan disiplin cezaları bu madde
uyarınca sicilden silinme olanağına sahiptir.
Uyarı ve kınama cezalarına karşı idari yargı yolu kapalı
olduğu için yani denetimsiz olduğu için disiplin amirlerince bu cezalar
verilirken bir miktar da olsa keyfiliğe kaçılmaktadır. Çünkü bu cezalara karşı
itiraz sadece üst idari disiplin amirine ya da kurumuna olduğu için genelde de
itiraz sonuçları olumsuz olmaktadır. Yine bu cezalar için suç tutanağı, tarafsız
soruşturmacı atanması gibi disiplin hukukunun temel kuralları işletilmemektedir.
Çoğu kez disiplin amirlerinin şu ifadeyi sıklıkla
duyulmaktadır. “Ben çalışanıma basit bir ceza dahi veremeyecek miyim.” Uyarı ve
kınama cezalarına karşı idari yargı yoluna başvuru yolunun açılması idarecilerin
bu cezaları veremeyeceği anlamına gelmemektedir. Sadece bu cezaları hukuk
kurallarına ve disiplin hükümlerine uygun vermesini sağlamaktır.
Uyarı ve kınama cezalarına karşı idari yargı yolunun
açılması halinde büyük bir dava sayısının mahkemeleri iş yükü açısından
tıkayacağı gibi bir düşünce olması halinde bu duruma çözüm olarak bu davaların
tek hakimle çözümlenmesi yönünde düzenleme yapılabilir.
İç hukukta uyarı ve kınama cezalarına karşı idari yargı
yolunun kapalı olması durumu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde
yer alan adil yargılanma ilkesini ters düştüğünü söylemek pek mümkün değildir.
Çünkü, anılan sözleşmenin 6. maddesindeki adil yargılanma hakkını daha çok
sözleşmede yer alan hak ve özgürlükler açısından düşünmek gerekir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Pellegrin_Fransa kararında,
kamu görevlisi, devletin egemenlik alanıyla ilgili polis, ordu veya yargı
mensubu, üst düzey bürokratlar gibi bir görevde bulunuyorsa, bu kişilerin,
haklarında uygulanan idari işlemle ilgili başvurularının 'medeni hak' kapsamına
girmediği'' sonucuna[1][1] varmıştır.
Dolaysıyla, Devletin egemenlik gücünü kullanan kamu görevlilerinin aldığı
disiplin cezalarına karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yolu
bulunmamaktadır.
Ancak bu durumlar, uyarı ve kınama cezalarına karşı idari
yargı yolunun açılamayacağı anlamına gelmemelidir. Bu cezalara karşı idari yargı
yolunun açık hale getirilmesine karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin olumsuz
bir kararı olamaz. Böylelikle Anayasamızın 36. maddesindeki “Herkes meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmünden eşitlik
ilkesine uygun olarak her kamu görevlisinin yararlanması sağlanacaktır. Uyarı ve
kınama cezalarına karşı yargı yolunun açılması adil yargılanma hakkının sonucu
değil adaletin sonucu olarak yapılması gerekmektedir.
Bu durumlar karşısında, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 135.maddesinin, Anayasamızın 36.maddesinde düzenlenen hak arama
hürriyeti açısından eşitlik ilkesine aykırı olması gerekir.