Karaçay-Türkiye DAVASI
Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (İkinci Daire),
F.TULKENS, başkan
I. CABRAL BARRETO,
R.TÜRMEN,
M. UGREKHELİDZE,
V. ZAGREBELSKY,
A. MULARONİ,
D. POPOVİC, yargıçlar,
ve Bölüm Sekreteri S.
DOLLE’nin katılımı ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Heyeti olarak
toplanmış,
6 Mart 2007 tarihinde
yapılan özel görüşmeler sonucunda, yukarıda son anılan tarihte benimsenmiş olan
aşağıdaki karara varmıştır:
USULİ İŞLEMLER
1. Türkiye Cumhuriyeti
aleyhine açılan (6615/03) başvuru no’lu davanın nedeni, bu ülke vatandaşı olan
Erhan Karaçay’ın (“başvuran”) 13 Ocak 2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (“AİHS”) 34. maddesi uyarınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne
(“AİHM”) yapmış olduğu başvurudur.
2. Başvuran, AİHM önünde
Ankara Barosu avukatlarından sayın G. Candoğan tarafından temsil edilmektedir.
Türk Hükümeti (“Hükümet”) kendisini temsilen bir görevli tayin etmemiştir.
3. Başvuran, AİHS’nin 6, 11,
13 ve 14. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmektedir.
4. AİHM, 15 Aralık 2005
tarihinde başvuruyu Hükümet’e tebliğ etmeye karar vermiştir. AİHM, AİHS’nin 29 §
3. maddesi uyarınca başvurunun kabul edilebilirliği ile esasının birlikte
incelenmesi yönünde karar vermiştir.
OLAYLAR
I. DAVA KOŞULLARI
5. Elektrik mühendisi
olan başvuran 1957 doğumlu olup İstanbul’da ikamet etmektedir.
6. Olayların meydana geldiği
dönemde başvuran, kamu görevlilerinin örgütlendiği sendika birliği olan Kamu
Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’na (KESK) bağlı Yapı-Yol-Sen
Sendikası üyesidir.
7. İstanbul Valiliği 5 Eylül
2002 tarihinde, memur maaşlarını protesto etmek ve kamuoyu oluşturmak
maksadıyla KESK’in iş yavaşlatma ve bırakma şeklinde eylem yapacağı yönünde
yetkili makamları bilgilendirmiştir. İstanbul Valiliği, ilgili kurumlardan bu
eylemlere katılacak olan kurum personeli hakkında önleyici tüm tedbirleri
almalarını talep etmiştir. İstanbul Valiliği’nin bu yazısı aynı zamanda
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na da gönderilmiştir.
8. Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı’na göre başvuran, KESK tarafından memur maaşlarını protesto etmek
amacıyla 5 Eylül 2002 tarihinde İstanbul’da yapılan eyleme iştirak
etmiştir.
9. 15 Ekim 2002
tarihinde başvurana, memur maaşlarını protesto etmek amacıyla KESK tarafından
düzenlenen eyleme katıldığı gerekçesiyle aleyhinde disiplin soruşturması
başlatıldığı hususunda bilgi verilmiştir. Başvurandan yazılı savunmasını sunması
talep edilmiştir.
10. Başvuran, 21 Ekim 2002
tarihinde yazılı savunmasını sunmuştur. Başvuran, İstanbul’da sel
baskınlarının meydana gelmesi nedeniyle meslektaşları ile birlikte serviste
görevlendirildiğini belirterek, 5 Eylül 2002 tarihinde düzenlenen
eyleme katıldığını reddetmiştir.
11. 24 Aralık 2002 tarihinde
657 sayılı Kanun’nun 124/A bendi uyarınca başvuran, “uyarma” cezası ile
cezalandırılmıştır. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, polis tarafından düzenlenen
tutanaklardan, yazılı ve görsel basından kendisinin KESK tarafından
düzenlenen eyleme katıldığının tespit edildiğini belirtmiştir.
12. Başvuran 2 Ocak 2003
tarihinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na başvurarak verilen uyarı cezasına
itiraz etmiştir. Başvuran, sözkonusu eyleme katılmadığı ve eylemin
yapıldığı gün İstanbul’da meydana gelen sel baskınları nedeniyle meslektaşları
ile birlikte serviste görevli olduğunu belirtmiştir. Başvuran, bu cezanın
uluslararası anlaşmalara ve sendika hakkını güvence altına alan ulusal
düzenlemelere aykırı olduğunu iddia etmiştir. Başvuran, KESK’e bağlı
Yapı-Yol-Sen Sendikası üyesi olarak faaliyetlerde bulunması sebebiyle kendisine
baskı yapıldığını ileri sürmüştür.
13. 16 Ocak 2003 tarihinde,
657 sayılı Kanun’un 136. maddesi uyarınca başvuranın itirazı reddedilmiştir.
II. İLGİLİ İÇ HUKUK VE
ULUSLARARASI BELGELER
A. Türk Hukuku
1. Anayasa
14. 129. maddesinde:
“(…)
Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararları yargı
denetimi dışında bırakılamaz.”
2. Devlet Memurlarına ilişkin
657 sayılı Yasa
15. 125/A bendinde:
“Uyarma: Memura, görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin
yazı ile bildirilmesidir.”
16. 136. maddesinde:
“(…) itiraz üzerine verilen kararlar kesin olup, bu kararlar aleyhinde idari
yargı yoluna başvurulamaz.”
B. 1961 tarihli Avrupa
Sosyal Şartı
17. Sosyal Şart’ın “Örgütlenme
hakkı” olarak adlandırılan 5. maddesi şu şekildedir:
“Akit Taraflar, çalışanların
ve çalıştıranların ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumak için yerel, ulusal ve
uluslararası örgütler kurma ve bu örgütlere üye olma özgürlüğünü sağlamak veya
geliştirmek amacıyla ulusal mevzuatın bu özgürlüğü zedelemesini veya zedeleyici
biçimde uygulanmasını önlemeyi taahhüt ederler. Bu maddede öngörülen
güvencelerin, güvenlik güçleri için hangi ölçüde uygulanacağı ulusal yasalarla
veya düzenlemelerle belirtilir. Bu güvencelerin silahlı kuvvetler mensuplarına
uygulanmasına ilişkin ilke ile bu kesime hangi düzeyde uygulanacağı yine ulusal
yasalar veya düzenlemelerle saptanır.”
HUKUK AÇISINDAN
I. AİHS’NİN 11 VE 14.
MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİ?İ İDDİASI HAKKINDA
18. Başvuran, bir eyleme
katıldığı gerekçesiyle kendisine uyarma cezası verilmesinin dernek kurma ve
toplantı özgürlüğü hakkını ihlal ettiğinden şikayetçi olmaktadır. Başvuran bu
itibarla AİHS’nin 11 ve 14. maddelerine atıfta bulunmaktadır. AİHM bu
şikayetleri 11. madde bakımından incelemeye karar vermiştir.
“1. Herkes asayişi bozmayan
toplantılar yapmak, dernek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için
başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak haklarına
sahiptir.
2. Bu hakların kullanılması,
demokratik bir toplumda zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin,
kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin
önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarınım hak ve özgürlüklerinin
korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabilir. Bu madde, bu hakların
kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk mensupları veya devletin idare
mekanizmasında görevli olanlar hakkında meşru sınırlamalar konmasına engel
değildir.”
19. Hükümet bu iddiaya karşı
çıkmaktadır.
A. Kabuledilebilirlik
Hakkında
1. ratione materia bakımından
yetkisizlik
20. Hükümet, devlet memurları
statüsünün 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile düzenlendiğini ve devlet
memurlarının özel sektörde çalışan kişilerden farklı ödev ve sorumluluklarının
bulunduğunu belirtmektedir. Kamu hizmetini düzenleyen kurallar kamu hukukuna
dayanmakta ve düzenin korunması hususunda İdare’nin takdir yetkisi
bulunmaktadır. Hükümet, AİHS’nin ya da Protokollerinin bir devlet memurunun
atanması ya da görev yeri ile ilgili itirazlarını güvence altına almadığını
hatırlatmaktadır.
21. Başvuran, bu iddiaya karşı
çıkmaktadır.
22. AİHM, 11. maddenin 1.
paragrafının herkesin sendikaya üye olma ve çıkarlarını koruma hakkını güvence
altına almaktadır. Devlet memurları doğrudan bu haktan mahrum bırakılmamaktadır.
Bununla birlikte, ordu, emniyet ve diğerleri gibi bazı sektörlerde görev yapan
devlet memurlarının sendikal faaliyetlerine sınırlamalar getirilmesi mümkündür
fakat bu türden sınırlandırmaların resmi görevlerinin ifa edilmesinde gerekli
olması gerekmektedir (Bkz., Council of Civil Servise Unions ve
diğerleri-Birleşik Krallık, no: 11603/85, Komisyon’un 20 Ocak 1987 tarihli
kararı, Kararlar ve Raporlar (KR) 50, s. 228). Başvuran, bu türden
sınırlamalara tabi tutulmasını gerektirecek bir görevde bulunmamakta,
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nda elektrikçi olarak çalışmaktadır.
23. Sonuç olarak AİHM,
Hükümet’in itirazının reddedilmesine karar vermiştir.
2. İç hukuk yollarının
tüketilmemesi
24. Hükümet, başvuranın
İdare’nin keyfi eylemlerine karşı İdare Mahkemelerine başvurma imkanına
sahip olduğunu belirtmektedir.
25. Başvuran, 657 sayılı
Kanuna dayanarak bu sava itiraz etmektedir.
26. AİHM, Anayasa’nın 129 ve
657 sayılı Kanun’un 136. maddelerinden, bir uyarma veya ihtar cezasının
hukuki kontrole tabi olamayacağı sonucunun ortaya çıktığını tespit
etmektedir. Başvuran, davaya ilişkin olaylar ışığında mevcut olan iç hukuk
yollarını tüketmiştir. Bundan dolayı AİHM Hükümet’in itirazını
reddetmektedir.
27. AİHM, şikayetin AİHS’nin
35§3 maddesi uyarınca açıkça dayanaktan yoksun olduğunu tespit etmektedir.
Ayrıca AİHM, şikayetin başka hiçbir kabul edilemezlik gerekçesi ile ters
düşmediğini tespit etmektedir. Dolayısıyla şikayeti kabul edilebilir ilan etmek
yerinde olacaktır.
B. Esasa Dair
1. Müdahalenin varolması
hakkında
28. Başvuran, ulusal bir
eyleme katıldığı gerekçesiyle kendisine uyarıda bulunulmasının dernek kurma
özgürlüğü hakkına müdahale olarak değerlendirildiğini iddia etmektedir. Hükümet
bu yönde bir görüş bildirmemiştir. Başvuran gibi AİHM de, dava konusu tedbirin
dernek kurma özgürlüğü hakkını ihlal ettiğine kanaat getirmektedir.
2. Müdahalenin dayanağı
hakkında
29. Benzeri bir müdahale,
müdahaleyi “kanunun öngördüğü”, 2. paragraf uyarınca meşru amaç yada amaçlara
yönelik olduğu ve bu amaçlara ulaşılması için “demokratik toplumda gerekli
olduğu” durumlar dışında, 11. maddeyi ihlal etmektedir.
a) “Kanun tarafından
öngörülen”
30. AİHM, başvurana verilen
uyarma cezasının, 657 sayılı Kanunun 125 A maddesine uygun olduğuna itiraz
edilmediğini tespit etmektedir. Ayrıca AİHM, dava konusu disiplin tedbirinin
yasal dayanağının bulunduğunu not etmektedir.
b) Meşru amaç
31. Hükümet, müdahalenin
düzenin korunması amacını güttüğünü savunmaktadır. Başvuran görüş
bildirmemektedir.
32. AİHM, mevcut davadaki
müdahalenin AİHS’nin 11§2 maddesi uyarınca meşru amaç güttüğünden şüphe
duymamaktadır. Bununla birlikte AİHM, benzeri bir müdahalenin gerekliliği
açısından vardığı sonucu gözönünde bulundurarak, sorunu çözmeye çalışmanın
gerekli olmadığına kanaat getirmektedir (aşağıda yer alan 34-38 paragrafları).
c) “Demokratik toplumda
gerekli olması”
33. Başvuran, KESK’e bağlı bir
sendikaya üye olmasaydı kendisine benzeri bir disiplin cezasının verilmeyeceğini
savunmaktadır. Başvuran, 5 Eylül 2002 tarihli Valiliğin gönderdiği yazıya atıfta
bulunarak, yasal olarak tanınan bir sendikanın yürüttüğü faaliyeti engellemeye
ve öngörülen eylem gününden önce ve sonra tedbir alarak sendikanın etkililiğini
azaltmaya yönelik idari bir uygulamanın bulunduğunu ortaya koymaktadır.
Başvuran, Valiliğin önce eylemi engellemeye çalışarak ve daha sonra bu eylem
gününe katılan devlet memurları aleyhinde ceza kararlarının alınması talimatını
vererek, idarenin keyfi olarak hareket etmesini eleştirmektedir. İdare,
başvurana uyarma cezasını verirken, böyle bir disiplin cezasının hukuki
kontrolünün yapılmadığını bilmekteydi.
34. Hükümet, başvuranın hala
sözkonusu sendikanın üyesi olduğunu hatırlatmaktadır. Hükümet’e göre 11.
madde, disiplin tedbirine konu teşkil eden sendika üyesi devlet memurlarına
dokunulmazlık tanımamaktadır. Başvuran, 5 Haziran 2002 tarihinde işine
gitmemesi nedeniyle disiplin cezası almıştır. Başvuran izin almadan
sendika eylemine katılmıştır. Başvuran, görevlerini yerine getirmediği
gerekçesiyle disiplin cezası almıştır.
35. AİHM öncelikle,
başvuranın ulusal makamlar önünde bu eyleme katıldığını inkar ettiğini
not etmektedir. Başvuran, ulusal düzeyde sunduğu savunma layıhasında
(yukarıda yer alan 12. paragraf), konu teşkil ettiği disiplin tedbirinin,
Türkiye’nin ulusal ve uluslararası taahhütnameleri tarafından öngörüldüğü
şekliyle sendikal haklarını ihlal ettiğini belirttiği açıkça ortadadır. Bundan
dolayı başvuran, AİHS’nin 11. maddesine dayanarak yaptığı şikayetini ulusal
mahkemeler önünde ileri sürdüğünden dolayı, AİHM, olaylara itiraz etmesine
rağmen şikayetin esasını da inceleyecektir.
36. Daha sonra AİHM, dava
konusu ulusal eylem gününün ulusal düzeyde önceden bildirildiğini ve eylem
yapılmasına itiraz edilmediğini tespit etmektedir. Başvuran bu eyleme katılarak
toplantı yapma özgürlüğünü kullanmıştır (Ezelin-Fransa, 26 Nisan 1991 tarihli
karar, A serisi no: 202, s. 21, § 41).
37. AİHM, toplantı yapma
özgürlüğünün önemini gözönünde bulundurarak, özellikle güdülen sözde meşru
amaçla orantılı olup olmadığını tespit etmek amacıyla dava konusu disiplin
cezasını dosyanın tamamı ışığında incelemiştir. AİHM, devlet memurlarının
maaşlarının artış oranını protesto etmek amacıyla üyesi olduğu KESK’in
düzenlediği eyleme katılması nedeniyle disiplin cezası adı altında başvurana
uyarma cezasının verildiğini not etmektedir (yukarıda yer alan 7 ve 9.
paragraflar). Oysa verilen ceza, her ne kadar düşük olsa da, kendisi gibi
sendikaya üye kişilerin çıkarlarını savunmak amacıyla sendika üyelerinin grev ve
eylemlere yasal olarak katılmamasına yönelik caydırıcı bir niteliğe
sahiptir (sözüedilen Ezelin, § 53).
38. AİHM, başvurana verilen
uyarma cezasının “demokratik toplumda gerekli olmadığı” sonucuna varmaktadır.
39. Dolayısıyla AİHS’nin 11.
maddesi ihlal edilmiştir.
II. AİHS’NİN 6 VE 13.
MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİ?İ İDDİASI HAKKINDA
40. Başvuran, kendisine
verilen uyarma cezasına itiraz etmek için iç hukuk yolunun bulunmamasından
şikayet etmektedir. Başvuran AİHS’nin 6 ve 13. maddelerini ileri sürmektedir.
AİHM, bu şikayeti, aşağıda ilgili bölümünün yer aldığı AİHS’nin 13. maddesi
açısından incelemeye karar vermiştir:
“(...) Sözleşme’de tanınmış
olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal fiili resmi görev yapan
kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmış da olsa, ulusal bir
makama etkili bir başvuru yapabilme hakkına sahiptir.”
41. Hükümet, devlet
memurlarının diğer bütün vatandaşlar gibi idarenin keyfi uygulamalarına karşı
korunduğunu ileri sürmektedir. Hükümet, idarenin bütün eylemlerinin hukuki
kontrole tabi olduğunu savunmaktadır.
A. Kabul edilebilirlik
hakkında
42. AİHM, şikayetin AİHS’nin
35§3 maddesi uyarınca açıkça dayanaktan yoksun olduğunu tespit etmektedir.
Ayrıca AİHM, şikayetin başka hiçbir kabul edilemezlik gerekçesi ile ters
düşmediğini tespit etmektedir. Dolayısıyla şikayeti kabul edilebilir ilan etmek
yerinde olacaktır.
B. Esasa Dair
43. AİHM, AİHS’nin 13.
maddesinin, iç hukukta hak ve özgürlüklerin Sözleşme’de yer aldıkları şekliyle
ileri sürülebilmelerini sağlayan başvuru yolunun mevcut bulunmasını güvence
altına aldığını hatırlatmaktadır. Dolayısıyla bu hüküm, Sözleşmeye dayanan
“savunulabilir bir şikayet”’in içeriğini incelemeye ve uygun tazmin yolunu
sunmaya yetkili kılan iç hukuk yolunun bulunmasını gerekli kılmaktadır
(Kudla-Polonya [Büyük Daire], no: 30210/96, § 157, AİHM 2000-XI).
13. maddenin Sözleşmeci
Devletlere getirdiği yükümlülüğün kapsamı, başvuranın şikayetinin niteliğine
göre değişmektedir. Buna karşın 13. maddenin gerekli kıldığı başvuru yolu
teoride olduğu kadar uygulamada da “etkili” olmak zorundadır (İlhan-Türkiye
[Büyük Daire], no: 22277/93, §97, AİHM 2000-VII). 13. madde uyarınca bir
“başvuru yolunun etkili olması”, kesin olarak davanın başvuran lehinde
sonuçlanmasına bağlı değildir. Aynı şekilde bu hükümde bahsedilen “makam” adli
bir makam olmak zorunda değildir. Ancak böyle bir durumda, söz konusu makamın
yetkileri ve sunduğu güvenceler, kendisine yapılan başvurunun etkililiğini
değerlendirmek için göz önünde bulundurulmaktadırlar. Bunun yanısıra aralarından
biri tek başına 13. maddenin gerekliliklerine cevap veremese de, iç hukuk
tarafından sunulan başvuru yollarının tümü, söz konusu gereklilikleri yerine
getirebilir (Silver ve diğerleri-Birleşik Krallık, 25 Mart 1983 tarihli karar, A
serisi no: 61, s. 42, § 113 ve Chahal-Birleşik Krallık, 15 Kasım 1996 tarihli
karar, Derleme 1996-V, s. 1869-1870, § 145).
44. Bu davada AİHM,
Anayasa’nın 129 ve 657 sayılı Kanun’un 136. maddelerinden, bir uyarma veya
ihtar cezasının hukuki kontrole tabi olamayacağı sonucunun ortaya
çıktığını hatırlatmaktadır (yukarıda yer alan 14 ve 16. paragraflar). Böylece
AİHM, ulusal hukukun, buna benzer bir uyarma cezasına başvuranın itiraz
edebilmesi amacıyla ulusal mahkemeye başvuruda bulunma yolunun bulunmasını
öngörmediğini tespit etmektedir (mutatis mutandis, Güneri ve
diğerleri-Türkiye, no: 42853/98, 43609/98 ve 44291/98, §§ 77 ve 87, 12 Temmuz
2005 ve sözü edilen Metin Turan, § 36-38). Bundan dolayı başvurana yapılan
uyarıya benzer disiplin cezasının verildiği durumlarda etkili başvuru yolunun
bulunmaması, olası kötüye kullanımları engelleyecek yada sadece benzeri
disiplin tedbirlerinin meşruluğunun denetlenmesini sağlayacak her türlü
güvenceden başvuranı mahrum bırakmaktadır.
45. Sonuç olarak AİHM, iç
hukukta benzeri başvuru yolunun bulunmaması nedeniyle AİHS’nin 13. maddesinin
ihlal edildiğine kanaat getirmektedir.
III. AİHS’NİN 41.
MADDESİNİN UYGULANMASI HAKKINDA
46. AİHS’nin 41. maddesi
uyarınca,
“Mahkeme işbu Sözleşme ve
protokollarının ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci
Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği
takdirde, hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafın tatminine
hükmeder.”
A. Tazminat
47. Başvuran, maruz kaldığı
manevi zarar adı altında bir Euro’luk sembolik bir ücret talep
etmektedir. Başvuran, uyarma ve ihtar cezasının hukuki kontrolden geçmesine
engel olan 657 sayılı Kanun’un ilgili maddelerinin kaldırılmasını
istemektedir.
48. Hükümet bu iddialara
itiraz etmektedir.
49. AİHM, ihlal tespitinin tek
başına manevi zarar için yeterli adil tazmin oluşturduğuna kanaat
getirmektedir.
B. Masraf ve Harcamalar
50. Başvuran aynı zamanda
rakam belirtmeksizin ve herhangi bir delille taleplerini desteklemeksizin
masraf ve harcamalarının yanısıra avukatlık ücretinin de tazmin edilmesini
istemektedir.
51. Hükümet AİHM’den, başvuran
taleplerini hiçbir şekilde kanıtlamadığından dolayı, herhangi bir ödemenin
yapılmasına hükmetmemesini istemektedir.
52. AİHM’nin yerleşik
içtihadına göre, bir başvuran ancak gerçekliği, gerekliliği ve makul oranda
oldukları ortaya konulan masraf ve harcamalarının tazminini elde edebilmektedir.
Bu davada AİHM, elinde yeterince unsur bulunmamasını ve yukarıda belirtilen
kriterleri göz önünde bulundurarak, başvuranın talebini reddetmektedir.
BU GEREKÇELERE DAYALI
OLARAK AİHM, OYBİRLİ?İYLE,
1. Başvurunun kabul edilebilir
olduğuna;
2. AİHS’nin 11. maddesinin
ihlal edildiğine;
3. AİHS’nin 13. maddesinin
ihlal edildiğine;
4. İhlal tespitinin manevi
zarar için tek başına yeterli adil tazmin oluşturduğuna;
5. Adil tazmine ilişkin diğer
taleplerin reddine;
karar vermiştir.
İşbu karar Fransızca olarak
hazırlanmış ve AİHM İçtüzüğü’nün 77 §§ 2 ve 3. maddesine uygun olarak 27 Mart
2007 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir.