ONBİRİNCİ DAİRE KARARLARI
DUL – YETİM VE ŞEHİT AYLIKLARI
T.C.
D A N I Ş T A Y
Onbirinci Daire
Esas No : 2003/1820
Karar No : 2006/1077
Özeti : Medeni Kanun
hükümlerine uygun olarak yapılmayan evlilik sonucu doğan çocuklara babalarının
ölümü halinde yetim aylığı bağlanması gerektiği hakkında.
Temyiz İsteminde
Bulunan (Davalı): Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü -
Vekili : Av. …
Karşı Taraf
(Davacı) : … (Kendi Adına Asaleten … ve … Adına Velayeten
Vekilleri : Av. …, Av. …
İsteğin
Özeti : Dava, davacının geçici köy korucusu olarak görev yapmakta
iken teröristlerce öldürülen resmi nikahlı olmayan eşinden dolayı dul aylığı
ve çocuklarına da yetim aylığı bağlanması isteminin reddine dair işlemin iptali
istemiyle açılmıştır. Ankara 6. İdare Mahkemesinin 30.12.2002 gün ve E:2002/96,
K:2002/1862 sayılı kararıyla; olayda, davacının resmi nikahlı olmayan eşinin
geçici köy korucusu olarak görev yaparken Hakkari ili, Çukurca İlçesi, Uzundere
Köyünde evinin bacasından atılan bombanın patlaması sonucu öldürüldüğü, olayın
terör olaylarının yoğun bir şekilde gerçekleştiği bölgede meydana geldiği ve
davacının eşinin geçici köy korucusu olduğu dikkate alındığında, ölüm olayının
görevin sebep ve etkisinden kaynaklandığı, dolayısıyla 2330 sayılı Yasa
hükümleri uyarınca davacının resmi nikahlı olmayan eşinden olan çocuklarına
yetim aylığı bağlanması gerektiği ancak davacı ile geçici köy korucusu olarak
görev yapan eşi arasında Medeni Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmış bir
evliliğinin bulunmadığı anlaşıdığından, 5434 sayılı Yasanın 67. maddesi hükmü
uyarınca davacıya dul aylığı bağlanmamasında mevzuata aykırılık görülmediği
gerekçesiyle dava konusu işlemin, çocuklara yetim aylığı bağlanmamasına ilişkin
kısmı iptal edilmiş, dul aylığı bağlanmasına yönelik kısmı için dava
reddedilmiştir. Davalı idare tarafından, olayın 2330 sayılı Yasa kapsamında
olmadığı mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülmekte ve temyizen
incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın
Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik
Hakimi : Erhan Çiftçi
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577
sayılı Kanunun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine
uymadığından, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay
Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların
temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması
gerekmektedir.
Temyiz
dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının
onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren
Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
İdare
mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek
bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde
belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür. Ankara 6. İdare
Mahkemesince verilen 30.12.2002 günlü ve E:2002/96, K:2002/1862 sayılı karar ve
dayandığı gerekçe, hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep
de bulunmadığından temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına,
fazladan alınan 11,97 YTL harcın istemi halinde davalı idareye iadesine, temyiz
giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına, 8.3.2006 tarihinde
oybirliği ile karar verildi.
EMEKLİLİK VE EMEKLİ SANDI?I İŞLERİ
T.C.
D A N I Ş T A Y
Onbirinci Daire
Esas No : 2003/780
Karar No : 2006/560
Özeti : Sosyal Sigortalar
Kurumu Başkanlığında sigorta müfettişi olarak görev yapmakta iken emekli olan
davacının, makam ve görev tazminatı ödenmesi için yaptığı başvurunun; sigorta
müfettişlerinin, Türkiye düzeyinde teftiş, denetim veya inceleme yetkisine sahip
olmadığından bahisle reddine dair işlemde mevzuata aykırılık görülmediği
hakkında.
Temyiz İsteminde
Bulunan (Davacı): …
Vekili : Av. …
Karşı Taraf
(Davalı) : T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü - ANKARA
Vekili : Av. …
İsteğin
Özeti : Dava, SSK Pendik Sigorta Müdürlüğünde sigorta müfettişi
olarak görev yapmakta iken 23.2.1989 tarihinde emekli olan davacının, makam ve
görev tazminatının ödenmesi yolundaki başvurusunun, Türkiye düzeyinde teftiş,
denetim veya inceleme yetkisine sahip olmadığından bahisle reddine dair işlemin
iptali ve anılan tazminatların yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle
açılmıştır. Ankara 3. İdare Mahkemesi 15.11.2002 gün ve E:2002/713, K:2002/1687
sayılı kararıyla; 5434 sayılı Kanunun Ek 68. maddesinde, makam tazminatı ile
yüksek hakimlik tazminatı ödenmesini gerektiren görevlerde toplam iki yıl
bulunduktan sonra emekliye ayrılanlara makam veya yüksek hakimlik ve temsil veya
görev tazminatlarının bulundukları en üst görevlerinin esas alınarak ödeneceği
belirtilmiş, 570 sayılı KHK' nin 10. maddesi ile değişik IV sayılı Makam
Tazminatı Cetvelinin 8. sırasının (a) bendinde, en az dört yıl süreli
yükseköğrenim veren fakülte veya yüksek okulları bitirmiş, birinci dereceli
kadroya atanmış ve Türkiye düzeyinde teftiş, denetim veya inceleme yetkisine
sahip merkez denetim elemanlarından, Başbakanlık müfettişleri ..... Genel
Müdürlük müfettişleri ..... ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı iş
müfettişlerinin makam tazminatından faydalandırılacaklarının hüküm altına
alındığı, dosyanın incelenmesinden, SSK Pendik Sigorta Müdürlüğünde başmüfettiş
olarak görev yapmakta iken 23.2.1989 tarihinde emekliye ayrılan davacının yapmış
olduğu başvurusunun reddi üzerine bakılan davanın açıldığının anlaşıldığı, bu
durumda davacının, Türkiye düzeyinde teftiş, denetim veya inceleme yetkisine
sahip bağımsız genel müdürlük müfettişi olmayıp, bölge düzeyinde teftiş ve
denetim yapma yetkisine sahip müfettiş olduğu, kaldı ki, 8.12.1993 gün ve 21782
sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 3917 sayılı Kanundan önce emekliye ayrılan
davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği
gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Davacı tarafından, mahkeme kararının hukuka
aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın
Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik
Hakimi : Ahmet Pesen
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577
sayılı Kanunun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine
uymadığından, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı
: Metin Çetinkaya
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların
temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması
gerekmektedir.
Temyiz
dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının
onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren
Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
İdare
mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek
bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde
belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür. Ankara 3. İdare
Mahkemesince verilen 15.11.2002 günlü, E:2002/713, K:2002/1687 sayılı karar ve
dayandığı gerekçe, hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep
de bulunmadığından temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına, temyiz
giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına, 8.2.2006 tarihinde
oybirliği ile karar verildi.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Onbirinci Daire
Esas No : 2003/30
Karar No : 2006/1387
Özeti : Fiili ve itibari
hizmet süreleri hesaplanırken, toplamdaki ay kesirlerinin tam ay olarak
hesaplamaya dahil edilmesi gerektiği hakkında.
Temyiz İsteminde
Bulunan (Davacı): …
Vekili : Av. …
Karşı Taraf
(Davalı) : Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü - ANKARA
Vekili : Av. …
İsteğin
Özeti : Kara Kuvvetleri Komutanlığı emrinde uzman çavuş olarak
görev yapmakta iken sağlık nedeni ile sözleşmesi feshedilen davacının adi
malullük aylığı bağlanması isteminin reddine dair işlemin iptali istemiyle
açtığı davada Ankara 8. İdare Mahkemesi 27.9.2002 günlü ve E:2001/1735,
K:2002/929 sayılı kararıyla; 5434 sayılı kanunun "malullük" başlıklı 44.
maddesinde, her ne sebep ve suretle olursa olsun vucutlarında hasıl olan
arızalar veya düçar oldukları tedavisi imkansız hastalıklar yönünden
vazifelerini yapamayacak duruma giren iştirakçilere malul deneceği ve haklarında
bu Kanunun malullüğe ait hükümlerinin uygulanacağı aynı Kanunun "Adi Malullük
Aylığı" başlıklı 53. maddesinde de, adi malullük aylığının fiili hizmet
müddetlerini en az 10 yıl tamamlamış bulunan iştirakçilerin fiili itibari hizmet
müddetleri toplamına göre ve malullük dolayısıyla vazifeden ayrıldıkları
tarihteki keseneğe esas aylık veya ücretleri ve 15. maddenin (g) fıkrasında
yazılı olanların tam aylık veya ücret tutarları üzerinden gösterilen nisbetlerde
bağlanacağı,... asgari beş sene emekliliğe esas bir hizmette bulunmak şartıyla
tedavisi gayrimümkün bir maluliyete düçar olup, herhangi bir şekilde kazanç ve
başkasının yardımı olmaksızın idame-i hayat imkanı kalmayan adi malullere mezkur
kanunun 48. maddesinde yazılı hususlar nazara alınmak suretiyle 15 sene fiili
hizmeti bulunan maluller gibi maaş tahsis olunacağı hükümlerine yer verildiği,
dava konusu olayda ise, 9 yıl 11 ay 8 gün hizmeti bulunan davacının yasada
öngörülen hizmet süresini tamamlamaması, 6741 sayılı yasa ile getirilen haktan
yararlanmak için belirlenen şartları da taşımaması nedeniyle adi malullük aylığı
bağlanmamasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Davacı tarafından, mahkeme kararının hukuka
aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın
Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik
Hakimi : Fatma Özlü
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577
sayılı Kanunun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine
uymadığından, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay
Savcısı : Erkan Cantekin
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların
temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması
gerekmektedir.
Temyiz
dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının
onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren
Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
5434 sayılı TC
Emekli Sandığı Kanunun "Malullük" başlıklı 44. maddesinde her ne sebep ve
surette olursa olsun vucutlarında hasıl olan arızalar veya düçar oldukları
tedavisi imkansız hastalıklar yönünden vazifelerini yapamayacak duruma giren
iştirakçilere (malul) deneceği ve haklarında bu Kanunun malullüğe ait
hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüş, aynı Kanunun "Adi Malullük Aylığı"
başlıklı 53. maddesinde ise, adi malullük aylığının, fiili hizmet müddetleri en
az 10 yılı tamamlamış bulunan iştirakçilerin fiili ve itibari hizmet müddetleri
toplamına göre ve malullük dolayısıyla vazifeden ayrıldıkları tarihteki keseneğe
esas aylık veya ücretleri ve 15. maddenin (g) fıkrasında yazılı olanların tam
aylık veya ücretleri tutarları üzerinden gösterilen nisbetlerde bağlanacağı,
fiili ve itibari hizmet müddetleri toplamındaki ay kesirlerinin tam ay
sayılacağı hükümlerine yer verilmiştir.
Dosyanın
incelenmesinden, K.K.K. …. Mknz. P. Tuğ. Komutanlığı 1. Hd. Tb. Komutanlığı
emrinde uzman çavuş olarak görev yapmakta iken sağlık durumu nedeniyle askerliğe
elverişli olmadığının anlaşılması nedeniyle sözleşmesi feshedilerek adi malul
olduğuna karar verilen davacının adi malullük aylığı bağlanması için öngörülen
10 yıllık hizmet süresini doldurmadığı ve maluliyetinin de 6741 sayılı Kanun
kapsamına girmemesi nedeniyle toptan ödeme yapılarak Sandıkla ilişiğinin
kesildiği adi malullük aylığı bağlanması talebinin ise dava konusu işlemle
reddedildiği anlaşılmıştır.
Olayda, 9 yıl 11
ay 8 gün hizmeti bulunan davacıya yukarıda açıklanan 5434 sayılı Yasanın 53.
maddesi uyarınca ay kesirinin tam ay olarak 10 tam yıl kabul edilmek suretiyle
adi malullük aylığı bağlanması gerekirken hizmet süresinin 10 yılın altında
bulunduğundan bahisle adi malullük aylığı bağlanmaması işleminde ve bu işleme
karşı açılan davayı reddeden mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan
nedenlerle temyiz isteminin kabulüne, Ankara 8. İdare Mahkemesinin 27.9.2002
günlü ve E:2001/1735, K:2002/929 sayılı kararının bozulmasına, gereksiz olarak
alınan 7.53-YTL temyiz başvuru harcının istemi halinde davacıya iadesine
20.3.2006 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
A Z L I K O Y U
Temyiz
dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinin 1.
fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz isteminin reddi ile
kararın onanması gerektiği oyu ile Daire kararına karşıyım.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Onbirinci Daire
Esas No : 2003/4371
Karar No : 2006/781
Özeti : Doktor raporu ve
tavsiyesi üzerine yurt dışından temin edilerek kullanılan ilacın "ruhsata
bağlanmadığı ve ithal izni bulunmadığı" ileri sürülerek bedelinin ödenmemesi
yolundaki işlemde mevzuata aykırılık bulunmadığı hakkında.
Temyiz İsteminde
Bulunan (Davalı): Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı-ANKARA
Karşı Taraf
(Davacı) : …
Vekili : Av. …
İsteğin
Özeti : Yasama Organı eski üyesi olan davacının, tedavisinde
kullanılmak üzere yurtdışından getirtilen ilaç bedelinin ödenmemesine ilişkin
işlemin iptali istemiyle açtığı davada, Milletvekillerine, Yasama Organı Eski
Üyelerine, Dışarıdan Atandıkları Bakanlık Görevi Sona Erenlere Bunların Eşlerine
ve Bakmakla Yükümlü Oldukları Çocukları ile Ana ve Babalarına, Ölenlerin Dul
ve Yetimlerine Tedavi Yardımı Yapılmasına Dair Yönetmeliğin İlaç ve Kan
Giderleri başlıklı 11. maddesinin 2. fıkrasında, yurt içinden sağlanması mümkün
olmayan ilaçların, bunların yurt içinde bulunmadığının Sağlık Bakanlığınca
onaylanması halinde yurt dışından sağlanabileceği, bu takdirde söz konusu
ilacın alındığını, bunun için ödenen bedeli gösterir fatura, ilaç küpürü veya
kutusu eklenerek TBMM'ne verilmesi halinde bedelinin ödeneceği hükme bağlanmış
olup, olayda, her ne kadar Sağlık Bakanlığı tarafından "Gleevec" isimli ilacın
ithalatının uygun görülmediği sabit ise de, ilaç bedelinin ödenmesi için aranan
koşullar arasında bu tip bir şartın bulunmadığı, sadece yurt içinden temin
edilememe koşulunun arandığı, yurt içinden temin edilemeyen ilaç bedelinin
ödenmemesi işleminde yasal isabet görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemi
iptal eden Ankara 7. İdare Mahkemesinin 30.4.2003 gün ve E:2002/923, K:2003/564
sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması
istenilmektedir.
Savunmanın
Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik
Hakimi : Mehmet Ali Gümüş
Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının
bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı
: Dr. Ülkü Özcan
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların
temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması
gerekmektedir.
Temyiz
dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının
onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren
Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Milletvekillerine, Yasama Organı Eski Üyelerine, Dışarıdan Atandıkları Bakanlık
Görevi Sona Erenlere: Bunların Eşlerine, Bakmakla Yükümlü Oldukları Çocukları
ile Ana ve Babalarına, Ölenlerin Dul ve Yetimlerine Tedavi Yardımı
Yapılmasına Dair Yönetmeliğin İlaç ve Kan giderleri Başlığını taşıyan birinci
fıkrasında resmi ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarında yatarak tedavi gören
hastalar için ilgili Doktor tarafından düzenlenecek reçeteye dayanılarak
alınması gerekli olan ilaç, kan ve kan ürünleri, anılan Kurum ve Kuruluşlar
tarafından temin edilerek hastaya imza karşılığı verileceği, kan ve kan
ürünlerinin kurum ve kuruluşlarca veya hasta tarafından özel şahıslardan temin
edilmesi halinde tutarı rayiç bedel üzerinden TBMM tarafından ödeneceği, aynı
maddenin son fıkrasında ise, yurt içinden sağlanması mümkün olmayan ilaçlar
bunların yurtiçinde bulunmadığının Sağlık Bakanlığınca onaylanması halinde
yurtdışından sağlanabileceği, bu takdirde söz konusu ilacın alındığını, bunun
için ödenen bedeli gösterir fatura, ilaç küpürü veya kutusu eklenerek TBMM' ne
verilmesi halinde bedelinin ödenebileceği öngörülmüştür.
Dosyanın
incelenmesinden, emekli yasama organı üyesi olan davacının, hastalığının
tedavisinde kullanılmak üzere Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyeleri
tarafından tavsiye edilen ilacın yurt içinde bulunmaması üzerine yurtdışından
getirilen ve kullanılan 2 kutu ilaç bedelinin TBMM Genel Sekreterliğince
ödenmemesi üzerine bu işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı
anlaşılmaktadır.
Her ne kadar,
mahkemece ilacın ithal izninin olmaması, yurtiçinde bulunmaması gerçeğini
değiştiremeyeceği, doktor raporu uyarınca tavsiye edilen ve yurtdışından temin
edilen ve kullanılan ilacın bedelinin ödenmemesi işleminin yasal olmadığı
gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmişse de, Sağlık Bakanlığı İlaç ve
Eczacılık Genel Müdürlüğünün 8 Kasım 2001 gün ve 47829 sayılı yazısında,
davacının kullandığı, Gleevec (İmatinib Mesilat) isimli ilacın yumuşak doku
sarkomu endikasyonunda kullanımı henüz dünyada ruhsatlandırılmadığı gibi
ülkemizde de adı geçen ilacın ruhsatlandırılmasının ve şahsi tedavi bazında
yurt dışından ithalinin uygun görülmediği hususunun belirtilmesi karşısında, söz
konusu ilaç bedelinin ödenmesine yasal olanak bulunmamaktadır.
Anılan
yönetmelikte, yurtiçinden temin edilememekten maksadın, Sağlık Bakanlığı İlaç ve
Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından, ruhsata bağlanmış, yurtdışından ithaline
izin verilen ancak arz talep veya piyasa koşulları yüzünden yurtiçinde belli
dönemlerde bulunmayan ilaçlar kastedilmiştir. Aksi düşünüş, hiç bir bilimsel
temeli olmayan denetimsiz tedaviye iyi geldiği rivayet olunan mahiyeti belirsiz
bir çok ürünün ilaç adı altında pazarlanması sonucunu doğurması kaçınılmaz
olacaktır.
Bu durumda
ruhsata bağlanmayan ve ithal izni bulunmayan "Gleevec" isimli iki kutu ilaç
bedelinin davacıya ödenmemesi işlemini iptal eden mahkeme kararında yasal
isabet görülmemiştir.
Açıklanan
nedenlerle temyiz isteminin kabulüne Ankara 7. İdare Mahkemesinin 30.4.2003 gün
ve E:2002/923, K:2003/564 sayılı kararının bozulmasına, yeniden bir karar
verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine 22.2.2006 gününde
oybirliği ile karar verildi.
MEMURLAR VE Dİ?ER KAMU GÖREVLİLERİ
T.C.
D A N I Ş T A Y
Onbirinci Daire
Esas No : 2004/87
Karar No : 2006/1887
Özeti : 657 sayılı Yasaya
ekli (II) sayılı Cetvelin, 4. sırasında "Bakanlık İl Müdürleri" için öngörülen
ek gösterge rakamından, yalnızca bakanlıkların taşra teşkilatının başında
bulunan kamu görevlilerinin yararlanabileceği hakkında.
Temyiz İsteminde
Bulunan (Davalı): Malatya Valiliği- MALATYA
Karşı Taraf
(Davacı) : …
İsteğin
Özeti : Dava, Malatya İl sivil Savunma Müdürü olarak görev yapan
davacının, 657 sayılı Yasaya ekli (II) sayılı cetvelin 4. bölümünde yer alan
bakanlık il müdürleri için öngörülen (3.000) ek gösterge rakamından
yararlandırılmakta iken, aynı yasaya ekli (I) sayılı Cetvelin Genel İdare
Hizmetleri bölümünün (i) bendinde öngörülen (2200) ek gösterge rakamından
yararlandırılmasına ilişkin işlemin iptali ile bu nedenle yoksun kalınan ek
gösterge farklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır.
Malatya İdare Mahkemesi 20.2.2003 gün ve E:2002/1106, K:2003/190 sayılı
kararıyla; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 43/B maddesinin 1. fıkrasında,
bu Kanuna tabi kuruluşların kadrolarında bulunan personelin aylıklarının hizmet
sınıfları, görev türleri ve aylık alınan dereceleri dikkate alınarak bu Kanuna
ekli ( I ) ve ( II ) sayılı cetvellerde gösterilen ek gösterge rakamlarının
eklenmesi suretiyle hesaplanacağı hükmüne yer verildikten sonra, 657 sayılı
Yasaya 527 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ekli ( II ) sayılı cetvelin 4.
sırasında Bakanlık İl Müdürleri için (3000) ek gösterge rakamı uygulanacağının
öngörüldüğü, kanun tüzük ve yönetmeliklerle verilen görevleri İçişleri Bakanlığı
adına yürüten ve görevleri ile ilgili konularda Bakanlığı il düzeyinde temsil
ettiği açık olan davacının bakanlık il müdürleri için öngörülen (3.000) ek
gösterge rakamından yararlandırılması gerekirken, (2200) ek gösterge rakamı
uygulanmasına ilişkin işlemde hukuki isabet görülmediği gerekçesiyle dava konusu
işlemin iptali ile ek gösterge farklarının dava tarihinden itibaren işleyecek
yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar vermiştir. Davalı idare
tarafından, sivil savunma il müdürlüğü görevinin bakanlık il müdürlüğü olarak
değerlendirilemeyeceği ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.
Savunmanın
Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik
Hakimi : Metin Gürz
Düşüncesi : Genel idare içinde yer alan İçişleri Bakanlığının
anahizmet birimi olan Sivil Savunma Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatını
oluşturan il sivil savunma müdürlerinin, genel idarenin taşra teşkilatında yer
alan bakanlık il müdürü olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmadığından, il
sivil savunma müdürü olarak görev yapan davacının 657 sayılı Yasaya 527
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ekli ( II ) sayılı cetvelin 4. sırasında
Bakanlık İl Müdürleri için (3000) ek gösterge rakamından yararlandırılmamasına
ilişkin işlemin iptaline karar veren idare mahkemesi kararının bozulması
gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı
: Handan Yağuş
Düşüncesi : Malatya İl Savunma Müdürü olarak görev yapan
davacının ek göstergesinin (3000) olarak uygulanması yolunda yaptığı başvurunun
reddine ilişkin işlemin iptali talebiyle açılan davada mahkemece verilen iptal
kararının davalı idarece temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 43/B maddesinde, bu kanuna tabi kurumların
kadrolarında bulunan personelin aylıkları,hizmet sınıfları, görev türleri ve
aylık alınan dereceler dikkate alınarak bu kanuna ekli (I) ve (II) sayılı
Cetvellerde gösterilen ek gösterge rakamlarının eklenmesi suretiyle
hesaplanacağı hükme bağlanmış 527 sayılı KHK ile eklenen (II) sayılı Cetvelin
Başbakanlık ve Bakanlıklar bölümünde,hangi ünvanlara ne miktarda ek gösterge
ödeneceği belirtilmiştir.
(II) sayılı
Cetvelin 4. bölümünde Bakanlık İl Müdürü ünvanı yer almış olmakla birlikte,
bunların 3046 sayılı Yasaya göre Bakanlıkları il düzeyinde temsil eden
müdürlükler olduğu açıktır.
Olayda ise
Valiye bağlı olarak görev yapan il savunma müdürlerini, Bakanlık İl Müdürü
kapsamında değerlendirmek mümkün olmadığından, bu durumda da davacının (3000) ek
göstergeden yararlandırılması mümkün bulunmadığından dava konusu işlemin iptali
yolundaki mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren
Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 43/B maddesinin 1. fıkrasında, bu Kanuna tabi
kuruluşların kadrolarında bulunan personelin aylıklarının hizmet sınıfları,
görev türleri ve aylık alınan dereceleri dikkate alınarak bu Kanuna ekli ( I )
ve ( II ) sayılı cetvellerde gösterilen ek gösterge rakamlarının eklenmesi
suretiyle hesaplanacağı hükmüne yer verildikten sonra, 657 sayılı Yasaya 527
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ekli I sayılı ek gösterge cetvelinin genel
idare hizmetleri sınıfı bölümü (i) bendinin 1. fıkrasında genel idare hizmetleri
sınıfına dahil olup da bu bölümün diğer bentlerinde ünvanları sayılmayanlardan
1. derece kadrolarda bulunan ve yüksek öğrenim görenler için (2200) ek
gösterge rakamının, ( II ) sayılı cetvelin 4. sırasında ise Bakanlık İl
Müdürleri için (3000) ek gösterge rakamının uygulanacağı öngörülmüştür.
3046 sayılı
Yasanın 5. maddesinde, bakanlıkların, merkez teşkilatı ile ihtiyaca göre kurulan
taşra ve yurt dışı teşkilatından ve bağlı ve ilgili kuruluşlardan meydana
geldiği, 7. maddesinde, bakanlıkların yürütmekten sorumlu oldukları hizmet ve
görevlerden bağlı kuruluş kurulmasını gerektirmeyenlerin, bakanlığın merkez
teşkilatı bünyesinde kurulan anahizmet birimlerince yerine getirileceği, 8.
maddesinde, bakanlığın kuruluş amaçlarını gerçekleştirmek ve yürütmekte
oldukları hizmetleri vatandaşlara sunmakla görevli bakanlık taşra teşkilatının
ihtiyaca göre (a) il valisine bağlı il kuruluşları, (b) kaymakama bağlı ilçe
kuruluşları (c) doğrudan merkeze bağlı taşra kuruluşlarının tamamından veya bir
kaçından meydana gelecek şekilde düzenleneceği belirtildikten sonra 10.
maddesinde bağlı kuruluşlar, bakanlığın hizmet ve görev alanına giren ana
hizmetleri yürütmek üzere bakanlığa bağlı olarak özel kanunlarla kurulan genel
bütçe içinde ayrı bütçeli veya katma bütçeli veya özel bütçeli kuruluşlar, 11.
maddesinde ise ilgili kuruluşlar, özel kanun veya statü ile kurulan, ikdisadi
devlet teşekkülleri ve kamu iktisadi kuruluşları ile bunların müessese, ortaklık
ve iştirakleri veya özel hukuki, mali ve idari statüye tabi, hizmet bakımından
yerinden yönetim kuruluşları olarak tanımlanmıştır.
Öte yandan, 5442
sayılı İl İdaresi Kanununun 4/1. maddesinde, il genel idaresinin başı ve yürütme
merciinin vali olduğu, Bakanlıkların kuruluş kanunlarına göre illerde lüzumu
kadar teşkilatı bulunacağı, bu teşkilatın her birinin başında bulunanların il
idare şube başkanları oldukları hükmüne yer verilmiştir.
Diğer taraftan,
3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 3.
maddesinde, İçişleri Bakanlığı teşkilatının merkez ve taşra teşkilatı ile bağlı
kuruluşlardan meydana geldiği belirtildikten sonra, 8. maddesinde Sivil Savunma
Genel Müdürlüğü, bakanlığın ana hizmet birimleri arasında sayılmış, 7126 sayılı
Sivil Müdafaa Kanununun 3. maddesinde, Kanunda belirtilen işlerin maksada uygun
şekilde planlanmasını, tatbikini ve hassas bölgeler arasındaki iş birliği ve
yardımlaşmayı temin için İçişleri Bakanlığına bağlı ve Bakana karşı sorumlu bir
Sivil Savunma İdaresi Başkanlığı kurulacağı, 31. maddesinde sivil savunma
teşkilatının merkez ve taşra teşkilatından ibaret olduğu, taşra teşkilatının il
sivil savunma müdürlükleri ile bünyesinde oluşturulacak ekiplerden oluşacağı,
34. maddesinde de, il sivil savunma müdürlerinin, valinin mütalaası alındıktan
sonra müdürler encümeninin inhası ve İçişleri Bakanının tasvip ve tasdiki ile
tayin olunacakları hükümlerine yer verilmiştir.
Ülkemiz idari
yapısı 2709 sayılı T.C. Anayasası ile genel yönetim ve yerel yönetim olarak
belirlenmiş, genel yönetim merkez ve taşra teşkilatı olarak, yerel yönetimler
ise il özel idaresi, belediye ve köy olmak üzere yapılandırılmıştır.
Buna göre, genel
idare içinde yer alan bakanlıklar, merkez ve taşra teşkilatı olarak
örgütlendiğinden bakanlıkların kuruluş amaçlarını gerçekleştirmek ve yürütmekte
oldukları hizmetleri vatandaşlara sunmakla görevli taşra teşkilatının başında
bulunan kamu görevlilerinin 3046 sayılı Yasada belirtilen anlamda bakanlık il
müdürü olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla,
3046 sayılı Yasa kapsamındaki bakanlık il müdürlerinin bakanlıkların taşra
teşkilatının başındaki kişileri ifade ettiği de dikkate alındığında, genel
idare içinde yer alan İçişleri Bakanlığının anahizmet birimi olan Sivil Savunma
Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatını oluşturan il sivil savunma müdürlerinin,
genel idarenin taşra teşkilatında yer alan bakanlık il müdürü olarak
değerlendirilmesi mümkün bulunmadığından, il sivil savunma müdürü olarak görev
yapan davacının 657 sayılı Yasaya 527 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ekli (
II ) sayılı cetvelin 4. sırasında Bakanlık İl Müdürleri için (3000) ek gösterge
rakamından yararlandırılmamasına ilişkin işlemin iptaline karar veren idare
mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan
nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile Malatya İdare Mahkemesinin 20.2.2003 gün
ve E:2002/1106, K:2003/190 sayılı kararının bozulmasına, yeniden bir karar
verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine,18.4.2006 tarihinde
oybirliği ile karar verildi.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Onbirinci Daire
Esas No : 2005/5318
Karar No : 2006/788
Özeti : Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumunda avukat olarak görev yapan davacılara yapılan vekalet
ücreti ödemeleri, kurumun kuruluş kanununda, kurum lehine hükmedilen vekalet
ücretlerinin kurum avukatlarına ödeneceği yolunda bir düzenlemeye yer
verilmediği gerekçesiyle kesilmiş ise de, 657 sayılı Kanunun, vekalet
ücretlerinin kurum avukatlarına dağıtımına ilişkin esasları belirleyen 146.
maddesinde yer alan kurallar çerçevesinde ödeme yapılması gerektiği hakkında.
Temyiz İsteminde
Bulunan (Davacılar): 1- …
2- …
Karşı Taraf
(Davalılar) : 1- Maliye Bakanlığı-ANKARA
2- Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü - ANKARA
Vekili : Av. …
İsteğin
Özeti : Dava, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunda avukat
olarak görev yapan davacılar tarafından, kurumun taraf olduğu davalar sonunda
kararla karşı tarafa yüklenen vekalet ücretinden kendilerine hiç ödeme
yapılmamasına ilişkin işlemin iptali ile 10.3.2004 tarihi itibariyle hak edilen
2.393,90'ar YTL vekalet ücretinin yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar
verilmesi istemiyle açılmıştır. Ankara 4. İdare Mahkemesi 29.6.2005 gün ve
E:2004/2011, K:2005/1001 sayılı kararıyla, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
146. maddesinin 2. fıkrasında, memurlara kanun, tüzük ve yönetmeliklerin ve
amirlerin tayin ettiği görevler karşılığında, bu kanunla sağlanan haklar dışında
ücret ödenemeyeceği, hiç bir yarar sağlanamayacağı kuralına yer verildiği; 3.
fıkrasında da, katma bütçeli kurumların davalarını sonuçlandıran avukat ve
saireye verilecek vekalet ücretine ilişkin sair kanun hükümlerinin saklı
tutulduğu, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun kuruluş kanunda ise,
mahkemelerce karşı tarafa yüklenen vekalet ücretlerinin kurum avukatlarına ait
olacağına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği, kurum avukatlarının
görevinin, devlet hizmetinin yürütülmesi sırasında ortaya çıkan sorunların
çözümüyle ilgili olması nedeniyle, temsil ettikleri kuruluşlar ve yaptıkları iş
bakımından serbest avukatlar gibi değerlendirilemeyeceği, bu durumda, davalı
kurumun kuruluş kanununda, kurumun taraf olduğu davalar sonunda kararla karşı
tarafa yüklenecek vekalet ücretinin kurum avukatlarına ait olduğu yolunda bir
düzenleme bulunmaması nedeniyle dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Davacılar tarafından, mahkeme kararının hukuka
aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmiştir.
Savunmanın
Özeti : Davalı idareler tarafından, istemin reddi gerektiği
savunulmuştur.
Danıştay Tetkik
Hakimi : Burakhan Melikoğlu
Düşüncesi : 1136 sayılı Avukatlık Kanunun 164. maddesinin
son fıkrasında, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekalet
ücretinin avukata ait olduğu kuralına yer verilmiş, ek 1. maddesinde ise kamu
kurum ve kuruluşlarında asli ve sürekli olarak avukatlık görevinde çalışanların,
görevlerinin gereği olan işleri yaparken baro levhasına kayıtlı avukatların
yetkileriyle haklarına sahip oldukları hükme bağlanmıştır.
Avukatlık
Kanunun 164 maddesinin yukarıda anılan son fıkrasında değinilen vekalet
ücretinin, açılan bir davada, avukatın hukuki yardımından yararlanan davacı veya
davalının, bu hukuki yardım nedeniyle avukata yaptığı ödemenin belli sınırlar
dahilinde de olsa telafisi amacıyla, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 423.
maddesi uyarınca davada haksız çıkan taraf aleyhine hükmedilen yargılama
giderlerinden olduğu ve kural olarak hukuki yardım almak amacıyla harcamalarda
bulunan davacı veya davalı tarafa, yani müvekkile ait olduğu bilinmektedir.
Asıl amacı ve
niteliği yukarıda açıklanan vekalet ücretinin, bu amaca ve niteliğe aykırı da
olsa, 1136 sayılı Avukatlık Kanunun 164. maddesinin son fıkrasında açıkça,
avukata ait olduğu kuralına yer verilmesi, bu kuralın aksinin
kararlaştırılmasına imkan veren kuralın yürürlükten kaldırılması, Anayasa
Mahkemesinin 3.3.2004 gün ve E:2004/8, K:2004:28 sayılı kararıyla söz konusu
kuralın anayasaya aykırı olmadığına karar vermiş olması ve kamu kurumlarında
çalışan avukatların serbest avukatlarla aynı haklara sahip olduklarının
Avukatlık Kanunun ek 1. maddesinde vurgulanması karşısında, kurum avukatı olarak
görev yapan davacıların da vekalet ücretlerinden hiç bir sınırlama olmaksızın
yararlandırılması gerekmekte iken aksi yönde tesis edilen işlemde hukuka
uyarlık bulunmadığı ve mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay
Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi : Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunda
avukat olarak görev yapan davacılara, kurumun taraf olduğu davalarda kurum
lehine hükmedilen avukatlık ücretinden ödeme yapılmamasına ilişkin işlemin
iptali ile yoksun kalınan parasal hakların tazmini istemiyle açılan davayı
reddeden İdare Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
2828 sayılı
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu'nun 16.maddesinde, kurum
personeli hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerinin uygulanacağı
belirtilmiş, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 146.maddesinin 3.fıkrasında
ise, Katma Bütçeli Kurumların, İl Özel İdareleri ve belediyeler ile bunlara
bağlı birliklerin davalarını sonuçlandıran avukat ve saireye verilecek vekalet
ücreti konusunda sair kanun hükümlerinin saklı olduğu, vekalet ücretinin yıllık
tutarının (6000) gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile
çarpımı sonucu bulunacak aylık brüt tutarın oniki katını geçmeyeceği, bu esasa
göre yapılacak dağıtım sonunda artan miktarın merkezde bir hesapta toplanarak
Maliye Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmeliğe göre diğer avukatlar arasında
yukarıdaki miktarı aşmamak üzere eşit olarak dağıtılacağı kuralına yer
verilmiştir.
Olayda, 2828
sayılı Yasa'da kurum personeli hakkında 657 sayılı Yasa hükümlerinin
uygulanacağının belirtilmiş olması karşısında, anılan Yasanın belirtilen maddesi
uyarınca avukat olan davacılara, kurumun taraf olduğu davalarda kurum lehine
hükmedilen avukatlık ücretlerinden, yukarıda hükmü yazılı Yasada öngörülen
esaslar çerçevesinde ödeme yapılması gerekirken, aksi yolda tesis edilen dava
konusu işlemde ve bu işleme karşı açılan davayı reddeden İdare Mahkemesi
kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Belirtilen
nedenlerden dolayı, temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının
bozulmasına karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren
Danıştay Onbirinci Dairesince 2577 sayılı Yasanın 17/2. maddesi hükmü uyarınca
duruşma yapılmasına gerek görülmeyerek ve dosyanın tekemmül ettiği görülerek
yürütmenin durdurulması hakkında karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:
657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 146. maddesinin 2. fıkrasında, memurlara, kanun,
tüzük ve yönetmeliklerin ve amirlerin tayin ettiği görevler karşılığında bu
Kanunla sağlanan haklar dışında ücret ödenemeyeceği, 3. fıkrasında da, Katma
Bütçeli Kurumların, İl Özel İdareleri ve Belediyeler ile bunlara bağlı
birliklerin davalarını sonuçlandıran avukat ve saireye verilecek vekalet ücreti
konusunda sair kanun hükümlerinin saklı olduğu, vekalet ücretinin yıllık
tutarının (6000) gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile
çarpımı sonucu bulunacak aylık brüt tutarın oniki katını geçmeyeceği, bu esasa
göre yapılacak dağıtım sonunda artan miktarın merkezde bir hesapta toplanarak
Maliye Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmeliğe göre diğer avukatlar arasında
yukarıdaki miktarı aşmamak üzere eşit olarak dağıtılacağı kuralına yer
verilmiştir.
2828 sayılı
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu'nun 16. maddesinde ise, kurum
personeli hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerinin uygulanacağı
hükmü yer almaktadır.
Dosyanın
incelenmesinden, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunda avukat olarak
görev yapan davacılara 2003 yılı Temmuz ayına kadar, kurum lehine hükmedilen
vekalet ücretlerinin ödendiği, bu tarihten itibaren kurumun kuruluş kanununda,
kurum lehine hükmedilen vekalet ücretlerinin kurum avukatlarına ödeneceği
yolunda bir düzenlemeye yer verilmediği gerekçesiyle ödemelerin kesildiği ve
kurum lehine hükmedilen vekalet ücretlerinin genel bütçeye gelir kaydedilmek
üzere hukuk müşavirliği emanet hesabında biriktirildiği anlaşılmaktadır.
2828 sayılı
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun yukarıda anılan 16.
maddesiyle kurum personeli ile ilgili olarak 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununa yapılan genel atıf nedeniyle, kurum kuruluş kanununda özel olarak
düzenleme yapılmayan konularda 657 sayılı Kanun'un, ilgili kurallarının
uygulanması gerekmekte olup, 2828 sayılı Kanun'da, kurumun taraf olduğu davalar
sonucunda, kurum lehine hükmedilen vekalet ücretleri ile ilgili ayrıca bir
düzenlemeye yer verilmediğinden, bu konuda da 657 sayılı Kanununun, vekalet
ücretlerinin kurum avukatlarına dağıtımına ilişkin esasları belirleyen 146.
maddesinde yer alan kuralların uygulanması gerekmektedir.
Bu durumda, 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun yukarıda anılan 146. maddesi uyarınca, kurum
avukatlarının, kurum lehine hükmedilen vekalet ücretlerinden, aynı maddede yer
alan esaslar dahilinde yararlandırılmaları gerekmekte iken kendilerine bu konuda
hiç ödeme yapılmaması yolunda tesis edilen işlemde hukuka uyarlık görülmemiş
olup, bu işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden mahkeme kararının
bozulması gerekmektedir.
Öte yandan,
mahkeme kararının, davacılar yanında davaya katılma istemi kabul edilen Ankara
Barosuna tebliğ edilmemesi usul hükümlerine aykırı olup, yeniden verilecek
kararda bu hususun da göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Açıklanan
nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile Ankara 4. İdare Mahkemesinin 29.6.2005
gün ve E:2004/2011, K:2005/1001 sayılı kararının, yukarıda belirtilen hususlar
gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere bozulmasına, yürütmenin
durdurulması istemi hakkında bir karar verilmediğinden, 18.20.- YTL harcın
istemi halinde davacıya iadesine 22.2.2006 tarihinde oybirliği ile karar
verildi.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Onbirinci Daire
Esas No : 2003/4284
Karar No : 2006/1102
Özeti : Tıp Fakültesinde
hemşire olarak görev yapmakta iken, geçici olarak Devlet Hastanesinde
görevlendirilen davacının, görevlendirildiği hastanenin döner sermaye
gelirlerinden yapılacak ek ödemelerden yararlandırılması gerektiği hakkında.
Temyiz İsteminde
Bulunan (Davacı) : …
&nbs
imar hukukcusu
belediyelerin imar hukukçusu
Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.
Yayınlanma:: 2007-06-09 (2080 okuma)
[ Geri Dön ]
|
|
|
|