ONUNCU DAİRE KARARLARI
BEDEN TERBİYESİ VE SPOR İŞLERİ
T.C.
D A N I Ş T A Y
Onuncu Daire
Esas No : 2005/3910
Karar No : 2006/2176
Özeti : 1- Davacının tazminat istemine dayanak yaptığı
mahkeme kararlarının temyiz ve karar düzeltme aşamalarında yürürlüğe giren ve
disiplin cezalarını bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran 5091 sayılı Yasa
uyarınca 30 gün içerisinde davalara devam etmek istediğini bildirmesi nedeniyle
yargı süreci tamamlanmadığından, hukuka aykırılğın kesinleştiğinden ve hizmet
kusuru bulunduğundan söz edilemeyeceği
2- Antrönörün bilumum yarış atlarını
çalıştırmak üzere at sahibiyle sözleşme imzalamasının, fiilen tüm atları
çalıştıracağı anlamına gelmediği, gerçek durumun araştırılması gerektiği
hakkında.
Temyiz Eden (Davacı) : Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı - ANKARA
Karşı Taraf (Davalı) : 1- …
2- …
Vekili : Av. …
İstemin Özeti : At yarışları
antrenörlüğü yapan davacılar murisinin yargı kararları ile iptal edilen disiplin
cezaları nedeniyle, mesleğini yapamadığı dönemde uğradığı 7.000.000.000.- lira
maddi ve 3.000.000.000.- lira manevi zararın tazmini istemiyle açılan dava
sonucunda Ankara 3. İdare Mahkemesince, tazminat isteminin kısmen kabulü,
kısmen reddi yolunda verilen 24.11.2004 tarih ve E:2003/1471, K:2004/1803 sayılı
kararın davalı idare tarafından kabule ilişkin kısmının temyizen incelenerek
bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti :Savunma
verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Yahya Şahin
Düşüncesi : Davacının
tazminat istemine dayanak yaptığı Ankara 2. İdare Mahkemesi ile Ankara 7. İdare
Mahkemesinde açtığı davalarda, 5091 sayılı Yasanın 4.maddesiyle 6132 sayılı
Yasaya eklenen geçici 2.maddede belirtilen 30 günlük süre içerisinde davaya
devam etmek istenildiği yolunda başvuruda bulunulmadığından, Ankara 2. İdare
Mahkemesinde açılan davaya ilişkin olarak davalı idarenin karar düzeltme istemi
üzerine, Dairemizin 24.6.2005 tarih ve E:2004/1663, K:2005/3777 sayılı kararla,
Ankara 7. İdare Mahkemesinde açılan davaya ilişkin olarak da, davalı idarenin
temyiz istemi üzerine 31.1.2005 tarih ve E:2002/4523, K:2005/142 sayılı kararla,
6132 sayılı Kanunun geçici 2. maddesi uyarınca karar verilmesine yer olmadığına
karar verilmiştir.
Bu durumda, davacıya verilmiş olan disiplin
cezalarıyla ilgili yargı süreci davacının yasada öngörülen sürede başvurmaması
nedeniyle tamamlanmamış olduğundan, davalı idarenin işlemlerinin hukuka
aykırılığının kesinleşmiş olduğundan ve idarenin hizmet kusurunun bulunduğundan
söz etmeye olanak bulunmamaktadır.
Öte yandan, at sahibinin, antrenörleriyle
bilumum yarış atlarını çalıştırmak üzere sözleşme imzalaması; o antrenörün tüm
atların antrenörlüğünü yaptığı ve tüm atların ikramiyelerinden belirli orandaki
mont ücretini alacağı anlamına gelmemektedir.Bir antrenörün kaç atın
antrenörlüğünü yapabildiği; hangi antrenörlerin hangi atların antrenörlüğünü
fiilen yaptıkları ve ikramiyelerden ne şekilde, ne kadar mont alabilecekleri
araştırılmadan, at sahibinin 22 atından ikramiye alanların ikramiyelerinin %15
'i oranında mont alacağından hareketle maddi tazminat isteminin kabulü yolunda
verilen temyize konu kararda bu yönden de hukuki isabet görülmemiştir.
Diğer yandan, atın bakım ve idmanından
birinci derecede sorumlu olması nedeniyle objektif sorumluluğu bulunan
antrönöre, atta doping maddesinin tespiti üzerine verilen disiplin cezası
nedeniyle, manevi tazminat ödenmesini gerektirecek koşulların oluşmadığı
açıktır.
Belirtilen nedenlerle, davalı idarenin
temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Metin Çetinkaya
Düşüncesi :
Dava,davacıların murisinin yargı kararları ile iptal edilen disiplin cezaları
nedeniyle uğranıldığı öne sürülen maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle
açılmış olup yerel mahkemenin tazminat isteminin kısmen kabulüne dair kararı
davalı idarece temyiz edilmiştir
5091 sayılı kanunun 4. maddesiyle 6132
sayılı kanuna eklenen geçici 2. maddede , bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
önce işlenmiş fiiler sebebiyle verilmiş disiplin cezalarının bütün sonuçları
ile birlikte ortadan kaldırıldığı ,ancak bu durumun ilgililere daha önce
verilmiş ve uygulanmış olan cezalardan dolayı atın ikramiye ,kupa ve sair
mükafatları ile herhangibir parasal talep için hak doğurmayacağı hükme
bağlanmış maddenin devamında derdest davalar ile ilgili özel düzenlemeye yer
verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden davacıların
antrenör olan murislerinin kendisine uygulanan disiplin cezalarının iptali
istemiyle Ankara 2. ve 7. İdare mahkemelerine dava açtıktan sonra 5091 sayılı
kanunda öngörülen 30 gün içinde davaya devam etmek istediğini bildirmediğinden
Danıştayca her iki dosyada da Karar Verilmesine Yer Olmadığına karar verildiği
anlaşılmış olup disiplin cezaları ile ilgili yargı sürecinin tamamlanmamış
olması nedeniyle davalının işlemlerinin hukuka aykırılığı ortaya konmadan
dolayısıyla hizmet kusurunun varlığı kanıtlanmadığı gibi 6132 sayılı kanuna
eklenen geçici 2. madde uyarınca davacıya ikramiye ödenmesine de olanak
bulunmadığı anlaşıldığından davacının maddi tazminat isteminin kabulünde yasal
isabet bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
Davacının manevi tazminat istemine gelince,
Bir manevi tatmin aracı olan manevi
tazminata hükmedilebilmesi için davalının işlemlerinin hukuka aykırılığının
kanıtlanması yanında bunun kişilerin manevi yönden zarar görmelerine yol açması
gerekmekte olup olayda davacı açısından manevi hasarın varlığından
sözedilemeyeceğinden manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne de olanak yoktur.
Bu nedenle davanın tümünün reddi gerektiği
kanaati ile tazminat talebinin kısmen kabulüne dair yerel mahkeme kararının
bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince
gereği görüşüldü :
Dava, at yarışları antrenörlüğü yapan
davacılar murisinin yargı kararları ile iptal edilen disiplin cezaları
nedeniyle, mesleğini yapamadığı dönemde uğradığı 7.000.000.000.- lira maddi ve
3.000.000.000.- lira manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.
Ankara 3. İdare Mahkemesince, Anayasanın
125. maddesi uyarınca idarenin hukuka aykırı eylem ve işlemlerden doğan zararı
ödemekle yükümlü olduğu, davacının antrenörlük yapmasının men edilmesine ilişkin
29.5.1996 ve 6.9.1996 tarihli Yüksek Komiserler Kurulu kararlarının Ankara 2.
İdare Mahkemesinin 13.12.2000 tarih ve E:2000/1583, K:2000/1331 ve Ankara 7.
İdare Mahkemesinin 21.12.2001 tarih ve E:2001/772, K:2001/1263 sayılı
kararlarıyla iptal edildiği, davacının sözleşme ile antrenörlüğünü yaptığı
atların yarışmalar sonucunda elde edecekleri derecelerden dolayı ödenecek
ikramiye bedellerinden %12 mont alacağı, davacının cezalar nedeniyle mesleğini
yapamadığı 1996-2001 yılları arasında atların elde ettikleri dereceler sonucunda
kazandıkları ikramiyelerin %12'si hesaplandığında, istemle bağlı kalınarak
kazançtan mahrum kaldığı 7.000.000.000.- lira maddi zararın davacıya ödenmesi
gerektiği, mesleği at antrenörlüğü olan davacının yargı kararı ile iptal edilen
sanat icrasından, yarış ve yarışlarla ilgili mahal ve tesislere girmekten men
edilmesine ilişkin işlemler nedeniyle elem ve ızdırap duyduğu tartışmasız olup,
davacıya uğradığı acı ve üzüntünün karşılığı olarak takdiren 1.500.000.000.-
lira manevi tazminatın ödenmesi gerektiği gerekçesiyle davacının tazminat
isteminin kısmen kabulü ile 7.000.000.000.- lira maddi ve 1.500.000.000.- lira
manevi olmak üzere toplam 8.500.000.000.- lira zararın davanın açıldığı
24.9.2003 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davacıya
ödenmesine karar verilmiştir.
Davalı idare tarafından hukuka aykırı olduğu
ileri sürülerek anılan mahkeme kararının temyizen incelenip bozulması
istenilmektedir.
Dava dosyasının incelenmesinden, antrenör
olan davacıya Yüksek Komiserler Kurulunun 29.5.1996 tarih ve 459/1-5-1 sayılı
kararıyla 2 yıl süreyle sanat icrasından, yarış yerlerine, hipodrumlara ve
yarışlarla ilgili mahal ve tesislere girmekten men ve 100.000.- lira para cezası
verildiği, bu işlemin iptali istemiyle açılan dava sonucunda Ankara 2. İdare
Mahkemesinin 13.12.2000 tarih ve E:2000/1593, K:2000/1331 sayılı kararıyla dava
konusu işlemin iptal edildiği, yine davacı hakkında dopingli at koşturulması
eylemine üçüncü kez katıldığından bahisle ömür boyu sanat icrasından yarış ve
yarışlarla ilgili mahal ve tesislere girmekten men edilmesine ilişkin 6.9.1996
tarih ve 462/1-8-1 sayılı Yüksek komiserler Kurulu kararının Ankara 7. İdare
Mahkemesinin 21.11.2001 tarih ve E:2001/772, K:2001/1263 sayılı kararıyla iptal
edildiği, Ankara 2. İdare Mahkemesi kararının Danıştay 10. Dairesinin 19.3.2003
tarih ve E:2001/390, K:2003/1022 sayılı kararıyla onanması üzerine davacının
yargı kararıyla iptal edilen işlemler nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü maddi
ve manevi zararların tazmini istemiyle davayı açtığı, davacının at sahibi … ile
yapmış olduğu 11.3.1996 tarihli antrenörlük sözleşmesi ibraz ettiği, süresiz
olarak geçerli olduğu belirtilen bu sözleşmeye göre davacının at sahibinin
bilimum yarış atlarının antrenörlüğünü yapacağı, antrenörün, yarış atının
katılacağı yarışlardan elde edeceği derecelerden ödenecek ikramiye bedellerinden
%12 mont alacağı, Mahkemenin 22.4.2004 tarihli ara kararına davacı tarafından
verilen cevapta at sahibinin 29.5.1996-16.4.2001 tarihleri arasında 22 ata sahip
olduğunun ve birincilik kazanan 7 atın toplam 115.996.000.000.- TL. ikramiye
kazandığına ilişkin belgelerin sunulduğu, Mahkemece davacının istemiyle bağlı
kalarak 7.000.000.000.- TL. maddi tazminata hükmedildiği anlaşılmaktadır.
17.2.2004 tarih ve 25376 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 5091 sayılı At Yarışları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 4. maddesi ile 6132 sayılı
At Yarışları Hakkında Kanuna eklenen Geçici 2. maddede; "Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten önce işlenmiş fiiller sebebiyle verilmiş disiplin cezaları bir
defaya mahsus olmak üzere bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmıştır.
Ancak bu durum, ilgililere daha önce verilmiş ve uygulanmış olan cezalardan
dolayı atın ikramiye, kupa ve sair mükafatları ile herhangi bir parasal talep
için hak doğurmaz.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce
işlenen ve birinci fıkra kapsamına giren disiplin cezalarının verilmesini
gerektiren eylemlerden dolayı ilgililer ve yarış atları hakkında disiplin
soruşturması ve kovuşturması yapılmaz, devam etmekte olan disiplin soruşturma ve
kovuşturmaları işlemden kaldırılır, kesinleşmiş olan disiplin cezaları infaz
edilmez. Bu Kanunun kapsamına giren ve Kanunun yürürlük tarihinden önce işlenmiş
disiplin suçları nedeniyle verilmiş olan disiplin cezalarına karşı Kanunun
yürürlük tarihinden önce idari yargı mercilerine başvurmuş olanlardan, Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde dosyanın bulunduğu yargı
merciine müracaat etmek suretiyle davaya devam etmek istediklerini
bildirmeyenlerin davaları hakkında; görülmekte olan davalarda davayı gören
mahkemece, karar temyiz edilmiş ise Danıştay'ca karar verilmesine yer olmadığına
ve tarafların yaptıkları masrafların üzerlerinde bırakılmasına karar verilir,
vekalet ücretine hükmedilmez. Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz
gün içinde davaya devam etmek istediklerini bildirenlerin davalarının
görülmesine devam olunur. Ancak davanın davacının aleyhine sonuçlanması halinde
bu maddenin birinci fıkrasında öngörülen hükümler uygulanır." hükmü yer
almıştır.
Davacının tazminat istemine dayanak yaptığı
Ankara 2. İdare Mahkemesi ile Ankara 7. İdare Mahkemesinde açtığı davalarda,
5091 sayılı Yasanın 4. maddesiyle 6132 sayılı Yasaya eklenen geçici 2.maddede
belirtilen 30 günlük süre içerisinde davaya devam etmek istenildiği yolunda
başvuruda bulunulmadığından, Ankara 2. İdare Mahkemesinde açılan davaya ilişkin
olarak davalı idarenin karar düzeltme istemi üzerine, Dairemizin 24.6.2005 tarih
ve E:2004/1663, K:2005/3777 sayılı kararla, Ankara 7. İdare Mahkemesinde açılan
davaya ilişkin olarak da, davalı idarenin temyiz istemi üzerine 31.1.2005 tarih
ve E:2002/4523, K:2005/142 sayılı kararla, 6132 sayılı Kanunun geçici 2. maddesi
uyarınca karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Bu durumda, davacıya verilmiş olan disiplin
cezalarıyla ilgili yargı süreci davacının yasada öngörülen sürede başvurmaması
nedeniyle tamamlanmamış olduğundan, davalı idarenin işlemlerinin hukuka
aykırılığının kesinleşmiş olduğundan ve idarenin hizmet kusurunun bulunduğundan
söz etmeye olanak bulunmamaktadır.
Dairemizin 17.10.2005 tarih ve E:2005/3910
sayılı ara kararıyla, davacının 11.3.1996 tarihinde süresiz geçerli antrenörlük
sözleşmesi yaptığı …'un 1996-2001 döneminde kaç antrenör ile çalıştığı davalı
idareden sorulmuş olup, 29.11.2005 tarihinde kayda giren cevap ve eki
antrenörlük sözleşmelerinden at sahibinin bilumum yarış atları için süresiz
geçerli olmak üzere, antrenörlerden; … ile ikramiye bedellerinden %15 mont almak
koşuluyla 23.3.1998 tarihinde, … ile ikramiye bedellerinden %15 mont almak
koşuluyla 9.3.1998 tarihinde, … ile ikramiye bedellerinden %15 mont almak
koşuluyla 9.3.1998 tarihinde, … ile ikramiye bedellerinden %7,5 mont almak
koşuluyla 14.7.1997 tarihinde, … ile ikramiye bedellerinden % 7,5 mont almak
koşuluyla 9.4.1997 tarihinde, … ile ikramiye bedellerinden %10 mont almak
koşuluyla 15.12.1998 tarihinde, … ile ikramiye bedellerinden %7,5 mont almak
koşuluyla 30.10.1998 tarihinde, … ile ikramiye bedellerinden %2,5 mont almak
koşuluyla 25.7.1996 tarihinde, … ile ikramiye bedellerinden % 7,5 mont almak
koşuluyla 9.4.1996 tarihinde, … ile ikramiye bedellerinden, %7,5 mont almak
koşuluyla, 11.1.1999 tarihinde, sözleşme yapıldığı, ayrıca antrönör … ile … adlı
yarış atı için ikramiye bedellerinden %5 mont almak koşuluyla 24.7.1997
tarihinde sözleşme imzaladığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, at sahibinin, antrönörleriyle
bilumum yarış atlarını çalıştırmak üzere sözleşme imzalamasının; o antrenörün
tüm atların antrenörlüğünü yaptığı ve tüm atların ikramiyelerinden belirli
orandaki mont ücretini alacağı anlamına gelmediği görüldüğünden; bir antrenörün
kaç atın antrenörlüğünü yapabildiği; hangi antrenörlerin hangi atların
antrenörlüğünü fiilen yaptıkları, davacının hangi atın/atların antrenörlüğünü
yapacakken cezalar nedeniyle yapamadığı ve ikramiyelerden ne şekilde, ne kadar
mont alabilecekleri araştırılmadan, at sahibinin 22 atından ikramiye alanların
ikramiyelerinin %15 'i oranında mont alacağından hareketle maddi tazminat
isteminin kabulü yolunda verilen temyize konu kararda bu yönden de hukuki isabet
görülmemiştir.
Öte yandan, atın bakım ve idmanından birinci
derecede sorumlu olması nedeniyle objektif sorumluluğu bulunan antrenöre, atta
doping maddesinin tespiti üzerine verilen disiplin cezası nedeniyle, manevi
tazminat ödenmesini gerektirecek koşulların da oluşmadığı açıktır.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Yasanın
49. maddesine uygun bulunan davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne, Ankara 3.
İdare Mahkemesinin 24.11.2004 tarih ve E:2003/1471, K:2004/1803 sayılı kararının
bozulmasına, dava dosyasının yeniden karar verilmek üzere anılan İdare
Mahkemesine gönderilmesine, 29.3.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İHALE İŞLERİ
T.C.
D A N I Ş T A Y
Onuncu Daire
Esas No : 2004/13877
Karar No : 2006/2074
Özeti : İhaleden kamu yararı gözetilerek
vezgeçildiğinden ihalenin ita amirince onaylanmayarak iptal edilmesi hukuka
uygunluğu hakkında.
Temyiz Eden (Davalı) : İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı - İSTANBUL
Vekili : Av. …
Temyiz Eden(Davalı Yanında Müdahil): … İnş.
Turizm San. ve Tic. Ltd. Şti.
Vekilleri : Av. …,
Av. …
Karşı Taraf (Davacı) : … Mühendislik
İnş. Tic. A.Ş.
Vekilleri : Av. …,
Av. …
İstemin Özeti : Davalı idarece
22.5.2002 tarihinde yapılıp davacı üzerinde kalan … Hizmetleri Önü E-5 Üzeri
Kavşak ve … Caddesi Yol ve Ortak Altyapı İşi ihalesinin ita amirince
onaylanmayarak iptal edilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan dava
sonunda; İstanbul 1. İdare Mahkemesince dava konusu işlemin iptali yolunda
verilen 21.10.2004 tarih ve E:2002/1213, K:2004/1644 sayılı kararın, davalı
idare ile davalı idare yanında davaya katılan müdahil tarafından temyizen
incelenerek bozulması istenilmektedir
Savunmanın Özeti : Yerinde olmadığı
ileri sürülen temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
D.Tetkik Hakimi : Özden Atabek
Düşüncesi : Dava konusu
ihaleden kamu yararı gözetilerek vazgeçildiği anlaşıldığından, dava konusu
işlemin iptaline ilişkin bulunan Mahkeme kararının bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Nevzat Özgür
Düşüncesi : Dava konusu
ihalenin onanması halinde güzergah üzerinde bulunan çok katlı apartmanlar ve
imarlı arsaların kamulaştırma bedellerinin çok yüksek meblağlara ulaşacağının ve
kamulaştırma işlemlerinin tamamlanması için çok zaman gerekmesi nedeniyle kamu
hizmetinin gecikeceğinin ileri sürülmesi nedeniyle bu hususların da keşif ve
bilirkişi incelemesi sırasında nazara alınması gerekirken, bu yönde bir inceleme
yaptırılmamasının hükmün esasını etkileyen bir noksanlık olduğu açıktır.
Keza, ihalenin onanmamasının bir sebebinin
de aynı gün yapılan iki ihaleyi kazanan davacı şirketin aynı gün yer teslimi
yapılarak aynı sürede yürütülmesi gereken ve ayrı ayrı teknolojik imkanlar
kullanılarak yapılması gereken iki ayrı işi yürütecek kapasitesinin
bulunmadığı,nitekim onaylanan dere ıslahı işinde 9.7.2002 tarihinden bu yana
sadece % 16 oranında fiziki gerçekleşme sağlayabilmesinin de bu konuda duyulan
endişelerin ve yapılan işlemin haklılığını ortaya koyduğu ileri sürüldüğü halde
Mahkemece bu konuda herhangi bir araştırma yapılmaması ve bilirkişilere soru
yönetilmemiş olması da söz konusu iddianın gerçek olup olmadığı konusunun
aydınlanmamasına neden olmuştur.
Öte yandan, onaylanmayan ihale ile müdahil
şirket üzerinde kalan sonraki ihalenin tamamen aynı işi içerdiği iddiası üzerine
yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sırasında tarafların gösterdikleri
yerlerin incelenmesi ile yetinilerek bu gösterimlere göre kanaat oluşturulduğu
ve güzergah gezildiğinde ikinci ihale kapsamında belirtilen cesamette bir
köprünün yapılması gereken yerin tespit edilemediğinin belirtildiği,birinci
ihalede yapılacak yol uzunluğunun 750.000 metre olduğu,ikinci ihalede yapılacak
yol uzunluğunun 3.363.864 metre olduğu ifade edildiği halde iki iş arasında
ciddi bir fark olmadığı ve birinci ihale ile ikinci ihalenin aynı yer olduğu
sonucuna varılabileceğine değinildiği ve iş miktarı yönünden her iki işin aynı
olduğu kanaatine varıldığının bilirkişi raporunda belirtildiği anlaşılmakta olup
her iki ihaleye ilişkin güzergahın aynı olup olmadığı belirlenmeden düzenlenen
ve kesin kanaat içermeyen söz konusu bilirkişi raporunun hükme esas
alınamayacağı kuşkusuzdur.
Açıklanan nedenlerle eksik incelemeye dayalı
temyize konu kararın bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince
gereği görüşüldü :
Dava, davalı idarece 22.5.2002 tarihinde
yapılıp davacı üzerinde kalan … Hizmetleri Önü E-5 Üzeri Kavşak ve … Caddesi Yol
ve Ortak Altyapı İşi İhalesinin ita amirince onaylanmayarak iptal edilmesine
ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
İstanbul 1. İdare Mahkemesince; … Hizmetleri
Önü E-5 Üzeri Kavşak ve … Caddesi Yol ve Ortak Altyapı İşinin ihaleye
çıkarıldığı ve 22.5.2002 tarihli komisyon kararı uyarınca davacı şirkete ihale
edildiği, ancak ihalenin onaylanmadığı, aynı işin yeniden ihale edilmek
suretiyle başka bir şirkete verildiği, Mahkemece yaptırılan keşif ve bilirkişi
incelemesi sonucu düzenlenen Bilirkişi Raporunda her iki ihale muhteviyatı işler
arasında ciddi bir fark bulunmaması, keşif dosyalarındaki her iki harita ve
köprü detayının planlarının aynı olması, A2 güzergahında köprü yapılacak yer
bulunmamasına karşın ikinci ihale özet ve gerekçelerinde köprüden söz edilmesi,
diğer taraftan özellikle işin miktarı yönünden fazla fark bulunmaması karşısında
her iki işin aynı mahiyette olduğu kanaatine varıldığının belirtildiği,
Bilirkişi Raporuyla tesbit edilen hususlar ve varılan kanaatin Mahkemece yerinde
ve yeterli bulunduğu, iki ayrı dosya ile ihale edilen işler arasındaki farkın
kayda değer ve ilk ihale ile ikinci ihalenin ayrı işler sayılmasını gerektirecek
nitelikte bir fark olmadığı sonucuna varıldığı, aktarılan tüm bu hususlar
dikkate alındığında ihale işleminin onaylanmamasına dair işlemde hukuka uyarlık
bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar
verilmiştir.
Davalı idare ile davalı idare yanında davaya
katılan müdahil tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek anılan İdare
Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 31 inci
maddesinde, ihale komisyonları tarafından alınan ihale kararlarının ita amirince
karar tarihinden itibaren en geç 15 iş günü içinde onaylanacağı veya iptal
edileceği, ita amirince karar iptal edilirse ihalenin hükümsüz sayılacağı kurala
bağlanmıştır. 3.8.1984 tarih ve 18748 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Fonlar
İhale Yönetmeliği'nin 25 inci maddesinde de; ihale komisyonları tarafından
alınan ihale kararları, ihale yetkilisince karar tarihinden itibaren en geç 10
iş günü içinde onaylanacağı veya iptal edileceği, ihale yetkilisince karar iptal
edilirse ihalenin hükümsüz sayılacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
İdare Mahkemesince yaptırılan bilirkişi
incelemesi sonunda, dava konusu işlemle onaylanmayan ihaleye konu işle, "…, E-5
Bağlantısı, Yol, Ortak Altyapı ve Köprü İnşaatı" ismiyle ihale edilen iş
arasında ciddi bir fark olmadığı, iki harita ve köprü detayı planlarının aynı
olduğu belirlenmiştir.
İdare Mahkemesi, bilirkişi raporuyla iki
ayrı ihaleye konu işlerin birbirinden farksız olduğunun belirlendiğinden
hareketle birinci ihalenin onaylanmamasına ilişkin işlemi hukuka aykırı bularak
iptal etmiştir. Oysa, temyiz isteminde bulunan davalı idare, birinci ihalenin
onaylanması halinde daha fazla kamulaştırma bedeli ödemek zorunda kalınacağını
belgelemekte; dava konusu onaylamama işleminin, kamulaştırma bedelleri dikkate
alındığında yaklaşık onbir trilyon lira fazla ödeme yapılmasını gerektirmekte
olmasından kaynaklandığını açıklamaktadır.
Yaptırılan bilirkişi incelemesinde, iki
ihale arasında kamulaştırma bedelleri yönünden kıyaslama yapılmaması, davalı
idarece, ilk ihale bedelinin, kamulaştırma işlemleri sonucu birinciden farklı
olmadığı anlaşılan ikinci ihale işlemine göre yüksek olduğunun belgelendirilmesi
karşısında, birinci ihalenin onaylanmamasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka
aykırılık görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesine uygun bulunan davalı idare temyiz
isteminin kabulüne, İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 21.10.2004 tarih ve
E:2002/1213, K:2004/1644 sayılı kararının bozulmasına, dava dosyasının yeniden
karar verilmek üzere adı geçen İdare Mahkemesine gönderilmesine 24.3.2006
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
TAM YARGI DAVALARI
T.C.
D A N I Ş T A Y
Onuncu Daire
Esas No : 2005/1870
Karar No : 2006/2294
Özeti : Davacının, ameliyat sonrası ayağının
iyileşmediğinden bahisle uğradığını ileri sürdüğü zararın tazmini istemiyle
açtığı davada, olayda, idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığını tespit
için adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere kurulan Adli Tıp
Kurumundan yararlanılması gerektiği hakkında
Temyiz Eden (Davacı) : …
Karşı Taraf (Davalı) : Dokuz Eylül
Üniversitesi Rektörlüğü İZMİR
Vekilleri : Av. …,
Av. …, Av. …
İstemin Özeti : Davacının, 9
Eylül Üniversitesine bağlı Tıp Fakültesi Hastanesi'nde olduğu ameliyat
sonrasında ayağının iyileşmediği ve sakat kaldığından bahisle uğranıldığı ileri
sürülen 40.000.000.000 TL (40.000 YTL) manevi zararın tazmini istemiyle açılan
dava sonucunda, İzmir 4. İdare Mahkemesince; davanın reddi yolunda verilen
kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma
verilmemiştir.
D.Tetkik Hakimi : Yunus Çetin
Düşüncesi : İdare
Mahkemesince, olayda idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti
amacıyla yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda
idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı hususunun açık ve net olarak
ortaya konulamadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, idarenin tazmin yükümlülüğü
açısından hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı hususunun adalet işlerinde
bilirkişilik görevi yapmak üzere kurulan Adli Tıp Kurumu aracılığıyla dosya
üzerinden yaptırılacak inceleme sonucu saptandıktan sonra bir karar verilmesi
gerekirken eksik inceleme sonucu verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle temyize konu kararın
bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Ekrem Atıcı
Düşüncesi : İdare ve
vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için,
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar,
söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi
ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince
gereği görüşüldü:
Dava, davacının, 9 Eylül Üniversitesine
bağlı Tıp Fakültesi Hastanesi'nde olduğu ameliyat sonrasında ayağının
iyileşmediği ve sakat kaldığından bahisle uğranıldığı ileri sürülen
40.000.000.000 TL (40.000 YTL) manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.
İzmir 4. İdare Mahkemesi'nce, idarenin
hukuki sorumluluğundan söz edebilmek için, ortada bir zararın bulunmasının
yanında, bunun idareye yüklenebilen işlem veya eylemden kaynaklanması, zararla
idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabilmesi gerektiği, davacının
sağ ayak baş parmağındaki kemik çıkıntısı nedeniyle ameliyat olduğu 24.8.2000
tarihinden sonra komplikasyonlar nedeniyle oluşan fiili durumda, idarenin hizmet
kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla yaptırılan bilirkişi
incelemesinde idarenin hizmet kusurunun bulunmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle
davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından, hukuka aykırı olduğundan
bahisle anılan idare mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması
istenilmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir
hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli
bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin
kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve
idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
İdare Hukukunun ilkeleri ve Danıştayın
yerleşik içtihatlarına göre, zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumda
olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı hallerde, idarenin tazmin
yükümlülüğünün doğması için, zararın,idarenin ağır hizmet kusuru sonucu meydana
gelmiş olması gerekmektedir. Bünyesinde risk taşıyan hizmetlerden olan sağlık
hizmetinden yararlananın zarara uğraması halinde, bu zararının tazmini, ancak
idarenin ağır hizmet kusurunun varlığı halinde mümkün olabilecektir.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Yasası'nın 1.
maddesiyle Adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet
Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurularak 2. maddesinde, Kurumun mahkemeler
ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen Adli Tıp ile ilgili
konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu hükme
bağlanmıştır.
Dava ve temyiz dosyasının incelenmesinden,
davacının sağ ayak baş parmağındaki kemik çıkıntısı şikayeti nedeniyle 9 Eylül
Üniversitesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniğine başvurduğu, 22.8.2000 tarihinde
kliniğe yatırıldığı, yapılan tetkikler sonucunda ayak başparmağının dışa
dönüklüğü teşhisi konularak ameliyat kararı verildiği ve 24.8.2000 tarihinde
yapılan ameliyatta 5 derecelik içe çevirme yapıldığı, davacı tarafından, bu
ameliyat sonucu iyileşme olmadığı, doktorun, ameliyatta komplikasyon olabileceği
konusunda kendisini uyarmadığı, ayağının ameliyat öncesine nazaran daha kötü
durumda olduğu, bu olaydan ameliyatı yapan doktorun kusurlu bulunduğu
iddialarıyla manevi tazminat ödenmesi istemiyle bu davanın açıldığı
anlaşılmaktadır.
İdare Mahkemesince, olayda idarenin hizmet
kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla Ortopedi ve Travmatoloji ana
bilim dalından iki Profesör ve Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon ana bilim dalından
bir yardımcı doçente yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda,
davacının sağ ayağında yürümesini engelleyecek durumda ağrılı ileri derecede
hallux varus (ayak başparmağının içe doğru dönme) deformitesinin ameliyat
sonrası geliştiği kanaatine varıldığı, gelişen bu bozukluğun nadir de olsa
ameliyat sırasında sesomatik kemiğin çıkarılmasına veya ameliyat sonrası takip
ve kontrollerdeki hastaya veya hekime bağlı (hastanın ameliyat sonrası takip
kayıtlarına ulaşılamadığı için) yetersizlik nedeniyle ortaya çıkabileceğinin
belirtildiği, mahkemece bu bilirkişi raporu esas alınarak olayda hizmet
kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği görülmekte
ise de, söz konusu bilirkişi raporunda idarenin hizmet kusurunun bulunup
bulunmadığı hususunun açık ve net olarak ortaya konulamadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, idarenin tazmin yükümlülüğü
açısından hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı hususunun adalet işlerinde
bilirkişilik görevi yapmak üzere kurulan Adli Tıp Kurumu aracılığıyla dosya
üzerinden yaptırılacak inceleme sonucu saptandıktan sonra bir karar verilmesi
gerekirken eksik inceleme sonucu verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle 2577 sayılı Yasa'nın
49. maddesine uygun bulunan temyiz isteminin kabulüne İzmir 4. İdare
Mahkemesi'nin 27.9.2004 tarih ve E:2001/1256, K:2004/1138 sayılı kararının
bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan İdare Mahkemesine
gönderilmesine, 10.4.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Onuncu Daire
Esas No : 2004/9120
Karar No : 2006/1220
Özeti : İdarenin hizmet kusuru sebebine dayalı
sorumluluğunun ikincil derecede sorumluluk olmayıp asli bir sorumluluk olduğu;
Asliye Hukuk Mahkemesince dava konusu taşınmaz hakkında, üçüncü kişilere
devrinin önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir kararı verilmesine rağmen, tapu
sicilinin tutulmasından sorumlu davalı idarece düzenlenen resmi senet ile
taşınmazın davacıya satılması ve sonrasında tapu kaydının iptal edilmesinde
idarenin hizmet kusuru bulunduğu hakkında.
Temyiz Eden (Davacı) : …
Vekili : Av. …
Karşı Taraf (Davalı) :Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü/ANKARA
İstemin Özeti : Davalı
idarenin, adliye mahkemesi tarafından verilen tedbir kararını uygulamayıp,
üçüncü kişilere devredilmemesi için mahkemece tedbir konulan taşınmazın davacıya
satış işlemini yapması, daha sonra davacı adına yapılan tapu kaydının mahkemece
iptali nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 50.000.000.000 TL zararın yasal
faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılan dava sonucunda; Edirne İdare
Mahkemesince, davanın reddi yolunda verilen kararın, hukuka aykırı olduğu ileri
sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Yerinde olmadığı
ileri sürülen temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
D.Tetkik Hakimi : Aydın Akgül
Düşüncesi : İlgililerin
subjektif hukuki durumlarında ortaya çıkan hak ihlallerinin giderilmesini
amaçlayan idari yargıdaki tam yargı davaları, idarenin hukuk kuralları içinde
kalmasını sağlayan etkin denetim ve yaptırım aracıdır. İdarenin hizmet kusuru
sebebine dayalı sorumluluğu da, temyizen incelenen kararda belirtilenin aksine,
ikincil derecede sorumluluk olmayıp, asli bir sorumluluktur.
Olayda, Edirne 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin
9.6.1998 tarih E:1998/106, K:1998/88 sayılı kararıyla, dava konusu taşınmaz
hakkında, üçüncü kişilere devrinin önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir kararı
verilmesine rağmen, tapu sicilinin tutulmasından sorumlu davalı idarece
düzenlenen 4.9.1998 tarihli resmi senet ile taşınmazın davacı tarafından satın
alındığı, ancak tapu kaydının iptali nedeniyle davacının zarara uğradığı
açıktır. Dolayısıyla, davacının uğradığı zararın, olayda hizmet kusuru bulunan
davalı idarece tazmini gerekmektedir.
Ancak, davacının uğradığını öne sürdüğü
zarar, davalı idarenin, mahkemece tedbir konulan taşınmazın davacıya satış
işlemini yapmasından, diğer bir ifadeyle, bir idari işlemden doğmuş bulunması
nedeniyle, zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın, 2577 sayılı Yasanın 12.
maddesinde öngörülen sürede idari işlemin icrası, tapu kaydının mahkeme kararı
ile iptal edildiği tarih itibariyle 60 gün içinde açılması zorunludur.
Dolayısıyla, davanın, idari dava açma süresi içerisinde açılıp açılmadığının
Mahkemece araştırılması gerekmektedir.
Öte yandan, davacı tarafından, taşınmazı
satın aldığı müteahhit firma aleyhine Edirne 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin
E:2002/342 sayılı dosyasında tazminat davası açtığı anlaşıldığından, İdare
Mahkemesince, davacının zararının giderilmesinde bu hususun da dikkate alınacağı
tabiidir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulü
ile İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Nevzat Özgür
Düşüncesi : İdare ve
Vergi Mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için,
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49.maddesinin 1. fıkrasında
belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar,
sözkonusu maddede belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin
reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince 2577
sayılı Yasanın 17/2 maddesi uyarınca, davacının duruşma istemi yerinde
görülmeyerek işin esasına geçildi, gereği görüşüldü:
Dava dosyasının incelenmesinden; Edirne İli,
Merkez ilçe, Kavgaz mevkiinde 220/11 pafta, 1800 ada, 1 parsel sayılı taşınmaz
üzerinde bulunan yapının 6 nolu bağımsız bölümünün, tapu sicili müdürlüğü
tarafından düzenlenen 4.9.1998 tarihli resmi senet ile davacı tarafından satın
alındığı, ancak satın alınmazdan önce, Edirne 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin
9.6.1998 tarih E:1998/106, K:1998/88 sayılı kararıyla, sözü edilen taşınmaz
hakkında, üçüncü kişilere devrinin önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir kararı
verildiği, anılan tedbir kararına rağmen davacıya satış işleminin
gerçekleştiği; Edirne 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 5.5.2000 tarihli,
E:1998/375, K:2000/209 sayılı kararıyla, davacının anılan taşınmaza ait
tapusunun iptal edildiği ve bu kararın Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 29.3.2001
tarih E:2000/5323, K:2001/1598 sayılı kararı ile onandığı, mahkemenin tedbir
şerhine rağmen taşınmazın satılarak davacı adına tescilinin yapılması nedeniyle
uğranılan zararın tazmini istemiyle davalı idareye yapılan 30.1.2002 tarihli
başvurunun zımnen reddi üzerine bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu uyuşmazlık, davalı idarenin
adliye mahkemesi tarafından verilen tedbir kararını uygulamayıp, üçüncü kişilere
devredilmemesi için mahkemece tedbir konulan taşınmazın davacıya satış işlemini
yapması, daha sonra davacı adına yapılan tapu kaydının mahkemece iptali
nedeniyle uğranılan zararın tazmini isteminden kaynaklanmaktadır.
Edirne İdare Mahkemesince; mahkemenin tedbir
kararına rağmen satış işlemi yapan davalı idarenin davacının zararına neden
olduğu, ancak söz konusu zararın, taşınmaz alım satımına ilişkin özel hukuk
sözleşmesinden kaynaklandığı; dolayısıyla, maddi zararın birincil sorumlu olan
müteahhit şirket ya da sorumluları nezdinde açılacak alacak davası ile
giderilmesi, zararın bu yoldan giderilmemesi durumunda da davalı idareden
tazmini yoluna gidilmesi gerektiği, davalı idarenin müteselsil sorumluluğundan
bahsetme olanağı bulunmadığından, adli yargıda yasal yollar tüketilmeden açılan
davada hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir.
Davacı, hukuka aykırı olduğu iddiasıyla
anılan Mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Anayasanın 125.maddesinde, idarenin kendi
eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu hükme
bağlanmıştır.
İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir
hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli
bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanan hizmet kusuru; hizmetin kötü
işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin
tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Davalı idarenin de, kişilerin
hak kaybına uğramaması için, tapu sicilini düzenli biçimde tutma ve tuttuğu
kayıtları dikkate alarak işlem tesis etme görevi bulunmakta olup; bu görevin
kusurlu biçimde yürütülmesi nedeniyle uğranılan zararın da tazmini
gerekmektedir.
İdarenin hizmet kusuru sebebine dayalı
sorumluluğu, temyizen incelenen kararda belirtilenin aksine, ikincil derecede
sorumluluk olmayıp, asli bir sorumluluktur. Bu nedenle, olayda kusuru bulunan
gerçek veya tüzel kişiler aleyhine açılacak davadan sonra idari yargıda tam
yargı davası açılabileceği şeklinde bir yaklaşım, idarenin hukuki sorumluluğu
kavramıyla bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla, davacının, müteahhit firma aleyhine
adli yargıda dava açmış olması, idari yargıda tam yargı davası açılmasına,
idarenin, adli yargıda aleyhine dava açılıp sorumlu görülen gerçek veya tüzel
kişiyle birlikte aynı zarardan dolayı müteselsilen sorumlu sayılmasına engel
oluşturmamaktadır.
Olayda, Edirne 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin
9.6.1998 tarih E:1998/106, K:1998/88 sayılı kararıyla, dava konusu taşınmaz
hakkında, üçüncü kişilere devrinin önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir kararı
verilmesine rağmen, tapu sicilinin tutulmasından sorumlu davalı idarece
düzenlenen 4.9.1998 tarihli resmi senet ile taşınmazın davacı tarafından satın
alındığı, fakat tapu kaydının iptal edilmesi, dolayısıyla idarenin hizmet
kusuru nedeniyle davacının zarara uğradığı açıktır.
Ancak, davacının uğradığını öne sürdüğü
zarar, davalı idarenin, mahkemece tedbir konulan taşınmazın davacıya satış
işlemini yargı kararı üzerine iptal etmesinden, diğer bir ifadeyle, yargı kararı
uygulanarak tesis olunan idari işlemden doğmuş bulunması nedeniyle, zararın
tazmini istemiyle açılan bu davanın, 2577 sayılı Yasanın 12. maddesinde
öngörülen sürede idari işlemin icrası, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal
edildiği tarih itibariyle 60 gün içinde açılması zorunludur.
Dolayısıyla, Edirne 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 5.5.2000 tarih E:1998/375, K:2000/209 sayılı kararıyla, davacının
anılan taşınmaza ait tapusunun iptal edilmesi ve bu kararın Yargıtay 15. Hukuk
Dairesinin 29.3.2001 tarih E:2000/5323, K:2001/1598 sayılı kararı ile onanması
üzerine açılan bu davanın, anılan Yargıtay kararı üzerine idarece tapu kaydının
iptal edildiği, böylece ilk satış işleminin geri alınması yolundaki idari
işlemin tesis edildiği tarihten itibaren idari dava açma süresi içerisinde
açılıp açılmadığının da araştırılması gerekmektedir.
Bu durumda, yukarıda belirtilen hususlar
gözetilmeksizin, davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki
isabet görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Yasanın
49. maddesine uygun bulunan temyiz isteminin kabulüne, Edirne İdare Mahkemesinin
16.12.2003 tarih ve E:2002/328, K:2003/1130 sayılı kararının bozulmasına,
dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine
13.2.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Onuncu Daire
Esas No : 2003/630
Karar No : 2006/1981
Özeti : Nüfus kayıtlarına göre evli görünmeyen kişi ile
üzerine açılan tazminat davasında hükmedilen manevi tazminat miktarının, olayın
oluş şekli ve zararın niteliğine göre duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa
giderecek ve idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak şekilde belirlenmesi
gerektiği hakkında.
Temyiz Eden (Davalı) : İçişleri
Bakanlığı- ANKARA
Temyiz Eden (Davacı) : …
Vekili : Av. …
İstemin Özeti : Trabzon İdare
Mahkemesince Dairemiz bozma kararına uyularak verilen 7.11.2002 tarih ve
E:2002/821, K:2002/727 sayılı kararın taraflarca temyizen incelenerek bozulması
istenilmektedir.
Davalı İdarenin Savunmasının Özeti: Yerinde
olmadığı ileri sürülen temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Davacının Savunmasının Özeti: Savunma
verilmemiştir.
D.Tetkik Hakimi : Birgül Kurt
Düşüncesi : Dava;
davacının, nüfus kayıtlarına göre evli görünmeyen … ile evlenmesinden sonra, bu
şahsın … ile evli olduğu ve bu kişinin halen yaşadığının saptanması üzerine,
evliliğinin yargı kararı ile iptal edildiğinden bahisle yasal faiziyle
5.000.000.000TL.manevi tazminat verilmesi istemiyle açılan dava sonucu verilen
kararın, tazminat isteminin kabulü ile manevi tazminata faiz yürütülmemesine
ilişkin kısmının onanması, İdarenin kusuru, olayın oluş şekli ve zararın
niteliği dikkate alındığında, mahkemece takdir edilen manevi tazminat
miktarının, duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa giderecek, idarenin
kusurunun ağırlığını ortaya koyacak düzeyde olmadığından bozulması gerektiği
düşünülmüştür.
Danıştay Savcısı : Bilgin Arısan
Düşüncesi : Tarafların
karşılıklı temyiz dilekçelerinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden
hiçbirisine uymayıp İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal
nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte
görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle tarafların karşılıklı
temyiz isteminin reddiyle İdare Mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince
gereği görüşüldü:
Dava; davacının, nüfus kayıtlarına göre evli
görünmeyen … ile evlenmesinden sonra, bu şahsın halen yaşayan … ile evli
olduğunun saptanması üzerine, evliliğinin yargı kararı ile iptal edildiğinden
bahisle 5.000.000.000.TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte verilmesi
istemiyle açılmıştır.
Trabzon İdare Mahkemesince; dava dosyasında
bulunan belgelerden, … eşi …'in nüfus kaydında 05.01.1992 tarihi itibarıyla ölü
olarak göründüğü, bu bilgiler esas alınarak Fransız uyruklu davacı ile …'in
27.6.1995 tarihinde evlendiği, ancak davacının yaptığı araştırmalar sonucu …'in
sağ olduğunun tespit edildiği ve evliliğin butlanı için açılan davada Kelkit
Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 25.10.1999 tarih, E:1999/99, K:1999/144 sayılı
kararıyla; …'in yaşadığının ve nüfus kaydına ölü olarak geçirildiğinin
anlaşıldığı gerekçesiyle evliliğin butlanına karar verildiği, bu kararın temyiz
edilmeyerek 27.10.2000 tarihinde kesinleştiğinin anlaşıldığı, … ile … hakkındaki
nüfus kayıtlarının gerçeğe aykırı bir şekilde düzenlendiği açık olmakla; davalı
idarenin verdiği bu hizmetin kötü bir şekilde yerine getirilerek hizmet kusuru
işlendiğinin kabulü ile bu hizmet kusuru nedeniyle davacının uğradığı elem ve
ızdırabın kısmen de olsa parasal olarak giderilmesinin Anayasanın 125'inci
maddesi gereği olduğu, bu durumda; olayların gelişimi ve sonucu dikkate alınarak
2.500.000.000.- TL. manevi tazminatın davalı idarece davacıya ödenmesi gerektiği
sonucuna varıldığı, manevi tazminatın gerçekte bir tazmin aracı değil, doyum
aracı olması nedeniyle hükmedilen miktar üzerinden faiz ödenmesinin, manevi
tazminatın amacına uygun düşmediği belirlenerek tazminat isteminin kısmen kabulü
ile 2.500.000.000.- TL. manevi tazminatın davalı idarece davacıya ödenmesine;
istemin fazlaya ilişkin kısmı ile hükmedilen manevi tazminata faiz işletilmesi
isteminin reddine karar verilmiştir.
Davacı, manevi tazminatın kısmen reddi ile
kabul edilen manevi tazminata faiz yürütülmemesine ilişkin kısmı, davalı idare
ise kabule ilişkin kısmı yönünden anılan kararın temyizen incelenerek
bozulmasını istemektedirler.
Davalı idarece ileri sürülen iddialar,
anılan kararın kabule ilişkin kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte
görülmemiştir.
Davacının temyiz istemine gelince;
Manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen
bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay
nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar.
Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde
belirlenmesi gerekmekte ise de, tam yargı davalarının niteliği gereği takdir
edilecek miktarın aynı zamanda idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak bir
oranda olması gerekmektedir.
İdarenin kusuru, olayın oluş şekli ve
zararın niteliği dikkate alındığında, mahkemece takdir edilen manevi tazminat
miktarının, duyulan elem ve ızdırabı kısmen de
imar hukukcusu
belediyelerin imar hukukçusu
Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.
Yayınlanma:: 2007-06-09 (2012 okuma)
[ Geri Dön ]
|
|
|
|