SEKİZİNCİ DAİRE KARARLARI
AVUKATLIK İŞLERİ
T.C.
D A N I Ş T A Y
Sekizinci Daire
Esas No : 2005/1614
Karar No : 2006/1140
Özeti : Avukat kimliklerinin
karaparanın önlenmesinde esas alınacak belgeler içinde yer almamasında kamu
hizmeti gereklerine ve hukuka aykırılık bulunmadığı hakkında.
Davacı : Trabzon Baro Başkanlığı
Trabzon Barosu Adliye Sarayı -
TRABZON
Davalı : 1- Maliye Bakanlığı
2- Başbakanlık
Davanın
Özeti : Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair 4208 sayılı
Kanunun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 6/1. fıkrasının (a) bendinin son
fıkrası ile Mali Suçlar Araştırma Kurulu Başkanlığının 17.02.2004 gün ve 746
sayılı kararının, Avukatlık Yasasının 9. maddesine aykırı olduğu öne sürülerek
iptali istemidir.
Başbakanlığın
Savunmasının Özeti: Davanın süresinde açılmadığı ve dava konusu işlemin idari
davaya konu olabilecek nitelikte olmadığı gibi, davacının güncel menfaatinin
olmadığı ileri sürülerek, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Maliye
Bakanlığının Savunmasının Özeti: Yönetmelikte her türlü resmi kimlik belgesi
üzerinden değil, yanlızca ismen sayılan resmi kimlik belgeleri üzerinden kimlik
tespiti yapılmasının öngörüldüğü, avukat kimliklerinin mesleki bir gruba ait
olması nedeniyle bu kimliklerin "kimlik tespiti" uygulamasında kabul
edilmesinin, diğer meslek gruplarının da benzer düzenlemeler yapmasına yol
açacağı, bunun da uygulamada ciddi zararların ortaya çıkmasına neden olacağı öne
sürülerek, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik
Hakimi İbrahim ÖZDEMİR'in Düşüncesi: Dava konusu Yönetmelik hükmünde, kamu
hizmeti gereklerine ve hukuka aykırılık görülmediğinden davanın reddi gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı
Ülkü ERBÜK'ün Düşüncesi: Davacı Trabzon Baro Başkanlığı, Karaparanın
Aklanmasının Önlenmesine Dair 4208 sayılı Kanunun Uygulanmasına İlişkin
Yönetmeliğin 6.maddesinin 1.fıkrası ile (a) bendinin ve son fıkrası ile Mali
Suçlar Araştırma Kurulu Başkanlığının 17.2.2004 günlü 746 sayılı kararının
iptalini istemektedir.
19.11.1996 günlü
22822 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair
4208 sayılı Kanunun 15.maddesinde,''Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin olarak
kimlik tesbitine dair gerekli düzenlemelerin yapılması....Bakanlar Kurulunca bu
Kanunun yayım tarihini izleyen altı ay içinde çıkarılacak yönetmeliklerle
düzenlenir. ''hükmü yer almaktadır.
Anılan hüküm
uyarınca Maliye Bakanlığınca çıkarılan Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair
4208 sayılı Kanunun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin "Kimlik tesbit usulü"
başlıklı 6.maddesinde,kimlik tesbitinin bu maddede sayılan belgelerin aslının
veya noterce onaylanmış suretlerinin ibrazı sonrası okunabilir fotokopilerinin
alınması veya işlemle ilgili evrakın arkasına kimlik bilgilerinin kaydı
suretiyle yapılacağı,kimlik tesbitinde kullanılacak belgelerin Türk uyruklu
gerçek kişiler için nüfus hüviyet cüzdanı,sürücü belgesi veya pasaport olduğu,
aynı maddenin son fıkrasında da,Başkanlığın kimlik tesbiti zorunluluğuna ilişkin
usul ve esaslar ile kimlik tesbitine esas belge nevini belirlemeye yetkili
olduğu kurala bağlanmıştır.
5043 sayılı
Yasayla değişik 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 9.maddesinde de,avukat
kimlikleri,tüm resmi ve özel kuruluşlar tarafından kabul edilecek resmi kimlik
hükmündedir.kuralı yer almaktadır.
Dosyanın
incelenmesinden,Trabzon Barosu üyelerinden birinin adına gelen havaleyi almak
üzere Banka şubesine gittiğinde avukat kimliğini ibraz etmesine rağmen
kimliğinin, Karaparanın Önlenmesine Dair 4208 sayılı Kanunun Uygulanmasına
İlişkin Yönetmelikte belirtilen kimlik tesbitinde kullanılacak belgeler dışında
bir belge olduğundan bahisle kabul edilmediği anlaşılmaktadır.
Davacı, 5043
sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunla 1136 Avukatlık
Kanununun 9.maddesinin değiştiğini, avukat kimliğinin resmi kimlik hükmünü
kazandığını, dava konusu yönetmelik hükümlerinin yasaya aykırı bulunduğunu iddia
etmektedir.
Karapara,
çeşitli yasalarda yasaklanmış fiillerin işlenmesi suretiyle elde edilen para
veya para yerine geçen her türlü kıymetli evrakla, mal veya gelirleri veya bir
para biriminden diğer bir para birimine çevrilmesi de dahil, sözü edilen para,
evrak,mal veya gelirlerin birbirine dönüştürülmesinden elde edilen her türlü
maddi menfaat ve değerdir. Karaparanın elde edilenlerce meşruiyet kazandırılması
amacıyla değerlendirilmesi, bu yolla elde edildiği bilinen karaparanın
başkalarınca veya elde edenlerce kullanılması, kazanılması, kaynak veya
niteliğinin değiştirilmesi, gizlenmesi, yerinin değiştirilmesi, transfer yoluyla
aklanması karapara aklanma suçunu oluşturmaktadır. Sayılan bu suçların içinde
bulunan ilgililerin tesbitinde dolayısıyla karaparanın aklanma suçlarının
tesbiti ve önlenmesi açısından kimlik tesbitinin önemi açıktır.
Kimlik tesbiti
için tesbite esas belgelerin sayısının çokluğu nedeniyle kimlik tesbitinin
yapıldığı alanlarda, birimlerde görevlilerin bazı zorluklarla karşılaşmaları
olasıdır.. Kimlik tesbitine esas belge sayısı ne kadar az ve herkesçe
tanınabilen belgelerden olursa, görevlilerin kimlik tesbitinde yanılmalarının
sözkonusu olmayacağı açıktır. Bazı kamu kurumlarınca, çalışma alanlarıyla ilgili
düzenlemelerinde kimlik tesbiti için dava konusu yönetmelik hükmüyle belirlenen
kimlik tesbitine esas belgelerin (nüfus cüzdanı, sürücü belgesi gibi) kabul
edildiği de herkesçe bilinmektedir.(Tapu Sicil Tüzüğünde olduğu gibi)
Avukat kimliği,
mesleki bir kimlik olup, bu kimliğin kimlik tesbitinde kabul edilmesi başka
meslek gruplarının benzer düzenlemeler yapmalarına, kimlik tesbitinde kimlik
tesbitine esas belgelerin çokluğunun da yanlışlıkların, karışıklıkların
oluşmasına neden olabileceğinin kabulü gerekir.
Yönetmelikte
sayılan kimlik tesbitine esas belgelerden nüfus cüzdanı genellikle herkeste
bulunan belgelerden biridir. Görevliler tarafından kolaylıkla tanınabilen bir
belgedir.
Dava konusu
yönetmelik hükmü, kimlik tesbitinde kimlik tesbitine esas belgeleri
belirlemekte, avukat kimliğinin resmi niteliğinde bir değişiklik
yaratmamaktadır. Avukat kimliğinin sahiplerince dava konusu yönetmeliğin alanı
dışındaki işlemlerde kullanılması mümkündür.
Açıklanan
nedenlerle yasal dayanaktan yoksun olan davanın reddi gerekeceği
düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren
Danıştay Sekizinci Dairesince duruşma için önceden belirlenen 22.3.2006 gününde
davacı idare temsilcisi ve davalı idareler temsilcilerin geldiği görüldükten,
tarafların sav ve savunmaları ile Danıştay Savcısının düşüncesi dinlendikten
sonra işin gereği görüşüldü.
Dava Karaparanın
Aklanmasının Önlenmesine Dair 4208 sayılı Kanunun Uygulanmasına İlişkin
Yönetmeliğin 6/1. fıkrasının (a) bendinin son fıkrası ile Mali Suçlar Araştırma
Kurulu Başkanlığının 17.02.2004 gün ve 746 sayılı kararının iptali istemiyle
açılmıştır.
Davalı
idarelerin davanın süre aşımı yönünde reddedilmesi gerektiği iddası yerinde
görülmeyerek işin esasına geçildi.
4208 sayılı
Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair Yasanın 15. maddesinde, "Bu Kanunun
uygulanmasına ilişkin olarak bilgi verme, kimlik tespiti, araştırma ve inceleme
yöntemleri, şüpheli işlemler, aklamaya konu menfaat ve değerlerin belirlenmesine
dair gerekli düzenlemelerin yapılması, Koordinasyon Kurulunun yönetim, toplanma
ve çalışma esas ve usulleri, toplantı ve karar nisabına ilişkin hususlar,
Bakanlar Kurulunca bu Kanunun yayım tarihini izleyen altı ay içinde çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir." hükmü yer almıştır.
Anılan Yasa
kuralı uyarınca çıkarılan ve 2.7.1997 gün ve 23037 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren 4208 sayılı Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine
Dair Kanunun Uygulanmasına ilişin Yönetmeliğin " Kimlik Tespit Usulü" başlıklı
değişik 6. maddesinde, kimlik tesbitinin bu maddede sayılan belgelerin aslının
veya noterce onaylanmış suretlerinin ibrazı sonrası okunabilir fotokopilerinin
alınması veya işlemle ilgili evrakın arkasına kimlik bilgilerinin kaydı
suretiyle yapılacağı, kimlik tesbitinde kullanılacak belgelerin Türk uyruklu
gerçek kişiler için nüfus hüviyet cüzdanı, sürücü belgesi veya pasaport olduğu,
aynı maddenin son fıkrasında da, Başkanlığın kimlik tesbitinin zorunluluğuna
ilişkin usul ve esaslar ile kimlik tesbitine esas belge nevini belirlemeye
yetkili olduğu kurala bağlanmıştır.
1136 sayılı
Avukatlık Yasasının 5043 sayılı yasa ile değişik 9. maddesinde ise, avukat
kimliklerinin, tüm resmi ve özel kuruluşlar tarafından kabul edilecek resmi
kimlik olduğu kurala
bağlanmıştır.
Dosyanın
incelenmesinden, Trabzon Barosu üyesi bir avukatın bir bankadaki işlem
yapabilmesi için avukat kimliğinin neden kabul edilmediğinin yazılı olarak
bildirilmesini istediği, banka tarafından anılan yönetmelik hükmü ve Mali
Suçları Araştırma Kurulu kararının gerekçe gösterildiğinin davacı baroya
bildirilmesi üzerine bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı Baro,
dava konusu yönetmeliğe göre avukat kimliklerinin geçerli bir kimlik olarak
kabul edilmemesinin, Avukatlık Yasasının anılan hükmüne aykırı olduğunu öne
sürmektedir.
Karaparanın
aklanmasının önlenmesi konusunda uygulanacak esasları belirlemek amacıyla
çıkarılan 4208 sayılı yasanın 2. maddesinde, "Karapara" çeşitli kanunlarda
yasaklanmış fiillerin işlenmesi suretiyle elde edilen para ve para yerine geçen
her türlü kıymetli evraklar, mal veya gelirleri veya bir para biriminden diğer
para birimine çevrilmesi de dahil, sözü edilen para, evrak, mal veya gelirlerin
birbirine dönüştürülmesinden elde edilen her türlü maddi menfaat ve değer olarak
tanımlanmıştır.
Karaparanın
aklanması suçunun tespiti ve işlenmesinin engellenebilmesi için kimlik
tespitinin önemi açık olduğundan, yasa koyucu tarafından idareye bu konuda
düzenleme yapma yetkisi tanınmıştır.
Davalı idareler
savunmalarında ; karaparanın aklanması suçu ile mücadelede ilgili kişinin
ayrıntılı ve doğru kimlik bilgilerine sahip olunması, bu bilgilerin sadece
idarelerinde değil (özellikle mali kurumlar nezdinde takibin yapılabilmesi için)
diğer kuruluşlardaki bilgilerin de doğru ve ayrıntılı olması gerektiği, bu
nedenle kanun kapsamındaki işlemler için yaygın, güvenli ve tanımada zorluk
çekilmeyecek nitelikteki kimliklerin (nüfus cüzdanı, sürücü belgesi ve pasaport
) esas alınmasının zorunlu olduğu belirtilmektedir.
Kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşu olan Türkiye Barolar Birliğince üyelerine verilen
avukat kimliğinin resmi niteliğe sahip olduğunda ve meslek mensubunu tanıtması
açısından yurt çapında geçerli olduğunda kuşku bulunmamaktadır.Bununla beraber,
Avukat kimliğinin ayırdedici özellikleri hakkında sadece bir meslek grubunun ve
ilişkili olduğu kişilerin yeterli bilgiye sahip olduğu ve nüfus cüzdanı ve
sürücü belgesi gibi yaygın kullanımının olmadığı açıktır.
Davalı
idarelerin savunmasında belirtildiği gibi "Karaparanın Aklanmasının Önlenmesi"
bakımından, kimlik tespitine esas alınacak belgelerin yaygın kullanımda, detaylı
bilgiye sahip ve herkesin kolaylıkla ayırdedici özelliklerini tespit edebileceği
nitelikte olması gerekmektedir.
Bu nedenle,
avukatlık kimliklerinin karaparanın önlenmesinde esas alınacak belgeler içinde
yer almamasında kamu hizmeti gereklerine ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Kaldı ki, Avukat
kimliğinin dava konusu Yönetmelik kapsamına alınmamasının, bu kimliğin resmi
niteliğini ortadan kaldırmayacağı da açıktır.
Açıklanan
nedenlerle, yasal dayanaktan yoksun bulunan davanın reddine, yargılama
giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına 22.3.2006 gününde oyçokluğu ile karar
verildi.
A Z L I K O Y U
Uyuşmazlık;
Avukatlık kimliklerinin kimlik tespitine esas belge olarak kabul edilmeyeceğine
ilişkin Türkiye Bankalar Birliği işlemi ile bu işleme dayanak olan Karaparanın
Aklanmasının Önlenmesine Dair 4208 sayılı Kanunun Uygulanmasına İlişkin
Yönetmeliğin 6/a maddesinin iptali isteminden kaynaklanmıştır.
Avukatlık
Kanununun 9. maddesinde, Avukat kimliklerinin tüm resmi ve özel kuruluşlar
tarafından kabul edilecek resmi kimlik hükmünde olduğu hüküm altına alınmıştır.
Karaparanın
Aklanmasının Önlenmesine Dair 4208 sayılı Kanunun Uygulanmasına İlişkin
Yönetmeliğin 6/a maddesinde ise, Türk uyruklu gerçek kişiler için kimlik
tespitinde kullanılacak belgelerin sadece nüfus hüviyet cüzdanı, sürücü belgesi
veya pasaport olabileceği belirtilmektedir.
Avukatlık
Kanununun anılan açık hükmüne rağmen avukatlık kimliği daha alt bir norm olan
yönetmelikte belirtilen diğer kimlikler gibi geçerli kabul edilmediğinde, kanun
hükmü etkisiz hale gelecektir.
Bu durumda,
eksik düzenlemeye dayalı yönetmelik maddesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Dava konusu
işleme gelince;
Avukatlar
tarafından yapılan başvuruya rağmen avukatlık kimliğinin resmi belge olarak
kabul edilmemesinde yukarıda yer alan gerekçe ile yasaya ve hukuka aykırılık
açıktır.
Açıklanan
nedenlerle, dava konusu yönetmelik maddesi ile uygulama işleminin, iptali
gerektiği oyu ile çoğunluk kararına katılmıyorum
T.C.
D A N I Ş T A Y
Sekizinci Daire
Esas No : 2006/76
Özeti :Bir avukat yanında
aylıklı olarak çalışan avukatın aylık ücretinin, doğrudan hukuki yardımın
karşılığı olan bir meblağı veya değeri ifade etmediği nedeniyle Avukatlık Ücret
Tarifesinde yer almasında mevzuata uyarlık bulunmadığı hakkında.
Davacı ve
Yürütmenin Durdurulmasını İsteyen : Adalet Bakanlığı
Davalı : Türkiye Barolar Birliği
Vekili : Av. …
Davanın Özeti
: 4.12.2005 gün ve 26013 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin "Bir avukat yanında aylıklı olarak çalışan
avukatın aylık ücreti"ne ilişkin Birinci Kısım, Dördüncü Bölüm 2.maddesinin
hukuka aykırı olduğu öne sürülerek iptali ve yürütmenin durdurulması
istenilmektedir.
Savunmanın
Özeti : Bir avukat yanında çalışan avukatın yaptığı işin doğrudan hukuki
yardım niteliğinde olduğu, aralarında vekalet ilişkisi de bulunduğu, tarifenin
aynı bölümünde, kamu kurum ve kuruluşlarıyla özel kişi ve tüzel kişilerin
sözleşmeli avukatlarına ödeyecekleri aylık avukatlık ücretinin de düzenlendiği,
bunun iptali istenen düzenlemeye emsal oluşturduğu, düzenlemede hukuka aykırılık
bulunmadığı, istemin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik
Hakimi Yücel BULMUŞ'un Düşüncesi : Yürütmenin durdurulması isteminin kabulü
gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı
Hüseyin YILDIZ'ın Düşüncesi : Yürütmenin durdurulmasına karar verilebilmesi
için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27 nci maddesinde öngörülen
koşulların gerçekleşmediği anlaşıldığından, istemin reddi gerekeceği
düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren
Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dava, 4.12.2005
gün ve 26013 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Avukatlık
Asgari Ücret Tarifesinin "Bir avukat yanında aylıklı olarak çalışan avukatın
aylık ücreti"ne ilişkin Birinci Kısım, Dördüncü Bölüm 2.maddesinin hukuka aykırı
olduğu öne sürülerek iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılmıştır.
1136 sayılı
Avukatlık Kanununun "Avukatlık ücret tarifesinin hazırlanması" başlıklı 168.
maddesinde; baronun yönetim kurullarının, her yıl Eylül ayı içerisinde, yargı
yerlerindeki işlemler ile diğer işlemlerden alınacak avukatlık ücretinin asgari
hadlerini gösteren birer tarife hazırlayarak Türkiye Barolar Birliğine
göndereceği, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca, baro yönetim
kurullarının teklifleri de göz önüne alınmak suretiyle uygulanacak tarifenin o
yılın Ekim ayı sonuna kadar hazırlanarak Adalet Bakanlığına gönderileceği, bu
tarifenin Adalet Bakanlığına ulaştığı tarihten itibaren bir ay içinde Bakanlıkça
karar verilmediği veya tarife onaylandığı takdirde kesinleşeceği ancak Adalet
Bakanlığının uygun bulmadığı tarifeyi bir daha görüşülmek üzere, gösterdiği
gerekçesiyle birlikte Türkiye Barolar Birliğine geri göndereceği, geri
gönderilen bu tarifenin Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca üçte iki
çoğunlukla aynen kabul edildiği takdirde onaylanmış, aksi halde
onaylanmamış sayılacağı, sonucun Türkiye Barolar Birliği tarafından Adalet
Bakanlığına bildirileceği, 8. maddenin 6. fıkrası hükümlerinin kıyasen
uygulanacağı, avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya
dava sonucunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarifenin esas alınacağı
hükmü yer almış, aynı Yasanın 164. maddesinde de, avukatlık ücretinin, avukatın
hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade edeceği kuralı yer
almıştır.
Dava konusu
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin "Konu ve Kapsam" başlıklı 1. maddesinde,
bütün hukuki yardımlarda avukat ile iş sahipleri arasında yazılı ücret
sözleşmesi yapılmamış olan veya avukatlık ücretinin kanun gereği karşı tarafa
yükletilmesi gereken durumlarda, Avukatlık Kanunu ve bu tarife hükümlerinin
uygulanacağı belirtilmiş, aynı tarifenin 2. maddesinde de, bu tarifede yazılı
avukatlık ücretinin kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler
ile uzlaştırıcılık ücreti karşılığı olduğu kuralı yer almış, yine aynı tarifenin
iptali istenen birinci kısım dördüncü bölüm 2. maddesinde de, bir avukat yanında
aylıklı olarak çalışan avukatın aylık ücreti 1.000.000.000.-lira (1.000.00.-YTL)
olarak gösterilmiştir.
Dosyanın
incelenmesinden, dava konusu tarifenin Türkiye Barolar Birliğince hazırlanarak
Adalet Bakanlığına onay için gönderildiği, ancak dava konusu edilen düzenleme
nedeniyle Bakanlıkca bir daha görüşülmek üzere tarifenin geri gönderildiği,
Türkiye Barolar Birliğince aynen kabul edilerek onaylanması üzerine tarifenin
anılan kısmının iptali istemiyle bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Yukarıda anılan
yasal düzenlemelerden anlaşıldığı üzere avukatlık ücretinin, avukatın hukuki
yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği görülmekte olup,
vekalet ücretinin doğabilmesi için bir hukuki yardım ve vekalet sözleşmesi
bulunması esastır.
Oysa iptali
istenen düzenlemede yer alan bir avukat ve yanında çalışan avukat arasında, iş
akdinden doğan çalıştıran-yanında çalışan ilişkisi, bir başka deyişle istihdam
ilişkisi bulunmaktadır. Dolayısıyla buna ilişkin olarak belirlenen ücretin
doğrudan hukuki yardımın karşılığı olan bir meblağı veya değeri ifade etmediği
görülmektedir.
Bu durumda, bir
avukat yanında aylıklı çalışan avukatın aylık ücretinin avukatlık asgari ücret
tarifesinde düzenlenebilecek bir niteliği bulunmadığından, tarifede yer
almasında mevzuata uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan
nedenlerle, 2577 sayılı Yasanın 27. maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmiş
olduğu anlaşıldığından dava konusu tarifenin Birinci Kısım Dördüncü Bölüm 2.
maddesinin yürütülmesinin durdurulmasına 07.04.2006 gününde oybirliği ile karar
verildi.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Sekizinci Daire
Esas No : 2005/1750
Karar No : 2006/2520
Özeti : 1136 sayılı
Avukatlık Yasasında dayanağı bulunmayan Baro giderlerine katkı payı ve sosyal
yardım fonu kesintisi istenemeyeceği hakkında.
Temyiz İsteminde
Bulunanlar: 1- Antalya Baro Başkanlığı
Vekili : Av. …
2- …
Karşı
Taraf : 1- …
2- Antalya Baro Başkanlığı
İstemin
Özeti : Antalya Barosuna kayıtlı avukat olan davacıdan, Baro
giderlerine katkı payı ve sosyal yardım fonu kesintisi ödenmesinin istenmesine
ilişkin Antalya Baro Başkanlığının 20.08.2002 gün ve 21/19 sayılı, 03.10.2002
gün ve 42/17 saylı işlemlerinin iptali istemiyle açılan davada; yasal dayanağı
bulunduğu gerekçesiyle davanın, sosyal yardım fonu kesintisine ilişkin kısmını
reddeden, yasal dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemlerin Baro
giderlerine katkı payı istenmesine ilişkin kısmını iptal eden Antalya 1. İdare
Mahkemesinin 09.09.2004 gün ve E:2002/1847, K:2004/1097 sayılı kararının; hukuka
aykırı olduğu öne sürülerek, redde ilişkin kısmı davacı tarafından, iptale
ilişkin kısmı ise davalı tarafından, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının
49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemleridir.
Savunmanın
Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik
Hakimi Adnan DİKENLİ'nin Düşüncesi: Davalının temyiz isteminin reddi, davacının
temyiz isteminin kabulü ile, 1136 sayılı yasada dayanağı olmayan sosyal yardım
fonu kesintisine ilişkin kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı
Ekrem ATICI'nın Düşüncesi: Antalya Barosunda kayıtla avukat olan davacıdan Baro
giderlerine katılım payı ve sosyal yardım fonu kesintisi istenmesine ilişkin
işlemin iptali istemiyle açılan davada verilen işlemin; baro giderlerine katılım
payı istenmesine ilişkin kısmının iptaline, sosyal yardım fonu istenmesine
ilişkin kısmına yönelik davanın reddine dair idare mahkemesi kararının temyizen
incelenerek bozulması davacı ve davalı tarafından istenmiştir.
Olayda avukat
olan davacıdan, 1136 sayılı Avukatlık kanununun 81. maddesinin 6. bendine
dayanarak sosyal yardım fonu kesintisi olarak 21.000 000 TL istenmiş ise de,
anılan bent hükmünde, Baro Genel Kuruluna yapılacak yardımlarla ilgili ödeme
yükümlülüğü getirme yetkisi tanınmaması karşısında anılan bent hükmüne dayanarak
davacıdan sosyal yardım fonu kesintisi tahsiline ilişkin işlemde hukuka uyarlık
görülmemiştir.
Açıklanan
nedenlerle davacının temyiz isteminin kabulü ile idare mahkemesi kararının
sosyal yardım fonu istenilmesine ilişkin işleme yönelik davanın reddine dair
kısmının bozulmasına, davalı idarenin temyiz isteminin reddi ile idare mahkemesi
kararının iptale ilişkin kısmının onanmasına karar verilmesinin uygun olacağı
düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren
Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Uyuşmazlık,
avukat olan davacıdan, Baro giderlerine katkı payı ve sosyal yardım fonu
kesintisi ödenmesinin istenmesine ilişkin Antalya Baro Başkanlığı işlemlerinin
iptali isteminden doğmuştur.
İdare ve Vergi
Mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenip
bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesinin 1.
fıkrasında yazılı nedenlerin bulunmasına bağlıdır.
İdare
Mahkemesince verilen kararın, Baro giderlerine katkı payı istenmesi işleminin
iptaline ilişkin kısmının dayandığı gerekçe usul ve yasaya uygun olup,
bozulmasını gerektiren bir neden bulunmadığından, davalının temyiz isteminin
reddi ile kararın bu kısmının onanması gerekmektedir.
Uyuşmazlığın
sosyal yardım fonu kesintisine ilişkin kısmına gelince;
1136 sayılı
Avukatlık Yasasının 81. maddesinin 2.fıkrasında, levhaya, avukatlık ortaklığı
siciline yazılacakların giriş keseneğininin avukatlar için en az 2.000 en çok
8.000, avukatlık ortaklıkları için en az 20.000 en çok 80.000; yıllık
keseneğinin de, avukatlar için en az 1.000 en çok 4.000, avukatlık ortaklıkları
için en az 10.000 en çok 40.000 gösterge rakamının her yıl Bütçe Kanununda
Devlet memurları için belirlenen maaş katsayısının çarpımı ile elde edilecek
miktar oranında tespit etmek ve bunların ödeneceği tarihleri belirlemek,
6.fıkrasında, mevcut mevzuatın baro yönetim kuruluna verdiği yetkinin dışında,
muhtaç avukatlarla bunların ölümlerinde geride bıraktıkları kimselere yapılacak
yardımın şekil ve miktarını tespit etmek, Baro Genel Kurulunun görevleri
arasında sayılmıştır.
Madde metninden
de anlaşılacağı üzere, 2.fıkranın belirlediği sınırlar dahilinde Baro yıllık
keseneğinin miktarı ve ödeme tarihini tespiti konusunda Baro Genel Kuruluna
yetki verilmektedir.Maddenin 6. fıkrasında ise, 2.fıkra kapsamda sağlanacak
gelirden, muhtaç avukatlarla bunların ölümlerinde geride bıraktıkları kimselere
yapılacak yardımın "şekil ve miktarını tespit etmek" görevi söz konusudur. Yasa
koyucu, muhtaç avukatlarla bunların ölümlerinde geride bıraktıkları kimselere
yapılacak yardım amacıyla oluşturulacak fon için, ayrıca kesinti yapılması
yolunda bir yetki ve görev vermemiştir.
Bu hale göre,
sosyal yardım fonu kesintisinin de yasal dayanağı bulunmadığından, aksi kabule
dayanılarak davanın bu kısmının reddinde yasal isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan
nedenlerle, Antalya 1. İdare Mahkemesi kararının iptale ilişkin kısmının
onanmasına, redde ilişkin kısmının bozulmasına, bozulan kısma yönelik yeniden
bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine 16.06.2006
gününde oybirliği ile karar verildi.
BELEDİYE İŞLERİ
T.C.
D A N I Ş T A Y
Sekizinci Daire
Esas No : 2005/1111
Karar No : 2006/1772
Özeti : 5272 sayılı Kanun ve
buna dayalı genelge uyarınca, başkan yardımcılığı sayısının azaltılmasında
hukuka aykırılık bulunmadığı hakkında.
Davacı : …
Vekilleri : Av. …
Davalılar : 1- İçişleri Bakanlığı
2- Uşak Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. …
Davanın
Özeti : Uşak Belediye Başkanlığında 1580 sayılı Belediye Yasasının
96/B maddesi uyarınca 2. derece başkan yardımcısı olarak görev yapan davacının
başkan yardımcılığı görevine son verilmesine ilişkin Uşak Belediye
Başkanlığı'nın 7.1.2005 tarih ve 2 sayılı işlemi ile söz konusu işleme dayanak
teşkil eden İçişleri Bakanlığının 5272 sayılı yeni Belediye Yasasının
Uygulanması Hakkındaki 31.12.2004 tarih, B054MAH.06.500002 (50-51) 04-81216
sayılı ve 2004/160 nolu genelgesinin iptali istemidir.
Savunmanın
Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik
Hakimi İbrahim ÖZDEMİR'in Düşüncesi: Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı
Hüseyin YILDIZ'ın Düşüncesi: Dava Uşak Belediye Başkanlığında 2. derece başkan
yardımcısı olarak görev yapan davacının başkan yardımcılığı görevine son
verilmesine ilişkin Uşak Belediye Başkanlığının 7.1.2005 gün ve 2 sayılı işlemi
ile, işleme dayanak olan İçişleri Bakanlığının 2004/160 sayılı Genelgenin iptali
istemiyle açılmıştır.
Olay sırasında
yürürlükte olan ve 24.12.2004 günlü ve 25680 sayılı Resmi Gazetede Yayınlanarak
Yürürlüğe giren 5272 sayılı Belediye Kanununun 49. maddesinin 6. paragrafında
"Norm kadrosunda belediye başkan yardımcısı bulunan belediyelerde norm kadro
sayısına bağlı kalınmaksızın; Belediye başkanı zorunlu gördüğü takdirde ,
nüfusu 50.000'e kadar olan belediyelerde bir, nüfusu 50001-250.000 arasında
olan belediyelerde iki, nüfusu 250001-500.000 arasında olan belediyelerde üç,
nüfusu 5000.000 ve daha fazla olan belediyelerde dört belediye meclis üyesini
belediye belediye başkan yardımcısı olarak görevlendirebilir. hükmü yer
almıştır.
İptali istenilen
genelge ile de; "Kanun yürürlüğe girmeden önce meclis üyeleri arasında Kanunda
belirtilen sayıdan fazla belediye başkan yardımcısı görevlendirilmiş ise,
bunların sayısı kanunda öngörülen miktara indirilecektir şeklinde düzenleme
getirilmiştir.
Bu düzenleme ile
belediyelerin anılan Yasa hükmünün uygulanmasından dolayı verecekleri
kararlarda, doğabilecek duraksamaların karşılanarak, farklı kararlar
verilmesinin önlenmesi amaçlandığından genelgede Yasa ve hukuka aykırılık
bulunmamıştır.
İşlemin iptaline
gelince, Uşak Belediye Başkanlığınca 1580 sayılı Yasanın 96/B maddesi uyarınca
davacının da içinde bulunduğu 3 adet belediye meclis üyesinin başkan yardımcısı
olarak görevlendirildiği, ancak 1580 sayılı Belediye Yasasını yürürlükte
kaldıran 5272 sayılı yasanın 49. maddesi ile Başkan yardımcısı sayısı, nüfusu
50.001-250.000 arasında olan Belediyelerde ikiye düşürüldüğünden ilgilinin
görevine bu nedenle son verilmesine ilişkin işlemde mevzuata ve hukuka aykırılık
görülmemiştir.
Açıklanan
nedenlerle davanın reddi gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren
Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü.
Dava; Uşak
Belediye Başkanlığında 1580 sayılı Belediye Yasasının 96/B maddesi uyarınca 2.
derece başkan yardımcısı olarak görev yapan davacının başkan yardımcılığı
görevine son verilmesine ilişkin Uşak Belediye Başkanlığı'nın 7.1.2005 tarih ve
2 sayılı işlemi ile söz konusu işleme dayanak teşkil eden İçişleri Bakanlığının
5272 sayılı yeni Belediye Yasasının Uygulanması Hakkındaki 31.12.2004 tarih,
B054MAH.06.500002 (50-51) 04-81216 sayılı ve 2004/160 nolu genelgesinin iptali
istemiyle açılmıştır.
Dava konusu
genelgenin çıkarıldığı tarihte yürürlükte olan 5272 sayılı Belediye Yasasının
49. maddesinin 6. paragrafında "Norm kadrosunda belediye başkan yardımcısı
bulunan belediyelerde norm kadro sayısına bağlı kalınmaksızın; belediye başkanı,
zorunlu gördüğü takdirde, nüfusu 50.000'e kadar olan belediyelerde bir, nüfusu
50.001-250.000 arasında olan belediyelerde iki, nüfusu 250.001-500.000 arasında
olan belediyelerde üç, nüfusu 500.000 ve fazla olan belediyelerde dört belediye
meclis üyesini belediye başkan yardımcısı olarak görevlendirebilir" hükmü yer
almıştır.
Dava konusu
Genelgenin "Belediye başkan yardımcısı görevlendirilmesi" başlıklı bölümünde,
Kanun yürürlüğe girmeden önce meclis üyeleri arasından, Kanunda belirtilen
sayıdan fazla belediye başkan yardımcısı görevlendirilmiş ise, bunların
sayısının Kanunda öngörülen miktara indirileceği belirtilmiştir.
Olayda; Uşak
Belediye Meclis üyesi olan davacının, 1580 sayılı Belediye Yasasının 96/B
maddesine göre boş olan 3 adet Belediye Başkan Yardımcılığı kadrolarından birine
5.4.2004 tarihinde atandığı, daha sonra 5272 sayılı Belediye Kanununun yürürlüğe
girmesi üzerine, bu Kanunun 49. maddesi uyarınca Uşak Belediyesinin nüfusu
itibarı ile belediye başkan yardımcısı ikiye düşmüş olduğundan, bu hüküm ve dava
konusu Genelgeye dayalı olarak, davacının, belediye başkan yardımcılığı
görevinden alındığı anlaşılmaktadır.
5272 sayılı
Belediye Kanununun anılan hükmü uyarınca, norm kadro sayısına bakılmaksızın,
belediye başkan yardımcısı sayısının nüfus ölçütüne göre belirlenmesi esası
getirilmiştir. Dolayısıyla bu Kanunun yürürlüğe girmesi ile birlikte, nüfusu
250.000'in altında olan Uşak Belediyesinde en fazla iki belediye başkan
yardımcısının görevlendirilebileceği açıktır.
Diğer taraftan,
dava konusu Genelge hükmü, 5272 sayılı Belediye Kanununun getirdiği yeni
düzenlemeler hakkında açıklamalar getiren ve duraksamaları gidermeyi ve
uygulamada birlikteliği sağlamak amacını güden ve kanuna aykırı yönü bulunmayan
niteliğe sahip bir düzenleme olduğundan, anılan Genelge hükmünde hukuka
aykırılık bulunmamaktadır.
Bu durumda, 5272
sayılı Kanunun 49. maddesi ve dava konusu Genelge hükmü uyarınca, Uşak Belediye
Başkan Yardımcılığı sayısının ikiye düşmesi nedeniyle, davacının belediye başkan
yardımcılığı görevinden alınmasına ilişkin Uşak Belediye Başkanlığı işleminde
hukuka aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan
nedenlerle, davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde
bırakılmasına, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 300.00 YTL avukatlık
ücretinin davacıdan alınarak Uşak Belediye Başkanlığına verilmesine 28.4.2006
gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Sekizinci Daire
Esas No : 2005/1776
Karar No : 2006/2053
Özeti : Davacının belediye
meclisi kararının bir kısmına yönelik iptal istemi bulunmasına karşın tamamının
iptal edilmesinin yargılama hukukuna aykırı olduğu hakkında.
Temyiz İsteminde
Bulunan (Davalı): Körfez Belediye Başkanlığı - KOCAELİ
Vekili : Av. …
Karşı Taraf
(Davacı) : Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
Vekili : Av. …
İstemin
Özeti : Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından, İzmit Körfez
Belediye Meclisinin 04.10.2002 tarih ve 78 sayılı kararında yer alan
"bankalardaki mevduatların kamu yararına tahsis edilmesine" ilişkin kısmının
iptali istemiyle açılan davada; kamu yararına tahsis kararının tahsis edilen
malların tahsis edildiği münferit amaçlar belirtilmeksizin, belediyenin mevcut
ve doğabilecek borçlarından dolayı ilgililerin alacaklarını tahsil
edebilmelerini ortadan kaldıracak şekilde alınmasında hukuka uyarlık bulunmadığı
gerekçesiyle İzmit Körfez Belediye Meclisinin 04.10.2002 tarih ve 78 sayılı
kararını iptal eden Kocaeli İdare Mahkemesi'nin 28.10.2004 gün ve E: 2003/952,
K: 2004/1457 sayılı kararının, davacı idarenin talebinden fazlasına hükmedildiği
gerekçesiyle hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, 2577 sayılı Kanunun 49.
maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.
Savunmanın
Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik
Hakimi Melek ŞENDİL YAN'ın Düşüncesi: Davacı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
tarafından verilen dava dilekçesinde davalı belediye meclisinin bankalardaki
mevduatlarının kamuya tahsis edilmesine ilişkin kısmının iptalinin talep
edildiği açık olup, Mahkemece verilen kararda davalı belediye meclisince alınan
04.10.2002 tarih ve 78 sayılı kararın tümünün iptaline yönelik hüküm tesis
edildiği anlaşıldığından temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı
Metin ÇETİNKAYA'nın Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların
temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması
gerekmektedir.
Temyiz
dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının
onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren
Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Uyuşmazlık,
Körfez Belediye Meclisinin belediyenin tüm malvarlığının ve gelirlerinin kamuya
tahsis edilmesine ilişkin 4.10.2002 gün ve 78 sayılı kararından
kaynaklanmaktadır.
Dava dosyasının
incelenmesinden, Körfez Belediye Meclisi'nin 4.10.2002 gün ve 78 sayılı
kararıyla belediyeye ait araç, gereç, eski eşya enkaz vs. tüm taşınır mal ve
malzemelerin, hisseli ve hissesiz tüm taşınmazların, taşınmazlardan doğmuş ve
doğacak hak ve alacakların, belediyeye ait olan veya olacak menkul ve
gayrımenkullerin satışlarından, kullanımından işletilmesinden elde edilecek
satış bedelleri ve gelirlerin, bankalardaki mevduatların, bu mevduatlara
tahakkuk edecek faiz vs. gelirler ve belediyeye ait tüm kıymetli evrakların,
tahviller ve mevduat sertifikalarının kurulmuş veya kurulacak şirket, kooperatif
ve sair tüzel kişilerle olan ortaklıklardan elde edilecek gelirlerin vb.
belediyeye ait tüm malvarlığının kamu yararına tahsis edilerek
haczedilemeyeceğine ilişkin olarak verilen kararın davacı tarafından
bankalardaki mevduatların kamu yararına tahsisine ilişkin kısmının iptali
istemiyle dava açılmasına karşın İdare Mahkemesince İzmit Körfez Belediye
Meclisinin 04.10.2002 tarih ve 78 sayılı kararının tamamının iptaline karar
verilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda
davacı tarafından, İzmit Körfez Belediye Meclisinin 04.10.2002 tarih ve 78
sayılı kararının tamamının iptaline ilişkin bir talepte bulunulmamış olduğu
dikkate alındığında, Mahkeme kararında talep dışına çıkılmış olması nedeniyle
yargılama hukukuna uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan
nedenlerle, Kocaeli İdare Mahkemesi kararının bozulmasına, dosyanın yeniden bir
karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine 12.05.2006 tarihinde
oybirliği ile karar verildi.
KARA ULAŞIMI VE TRAFİK
T.C.
D A N I Ş T A Y
Sekizinci Daire
Esas No : 2005/1806
Karar No : 2006/2360
Özeti : Özel halk
otobüslerinin uyması gereken kurallara uyulmaması halinde ruhsat iptalinde UKOME
yetkili olduğundan, bu yetkinin Büyükşehir Belediyesine ait olduğu gerekçesiyle
dava konusu ruhsat iptali işlemini yetki yönünden iptal eden mahkeme kararında
hukuki isabet bulunmadığı hakkında.
Temyiz İsteminde
Bulunan: EGO Genel Müdürlüğü - ANKARA
Vekili : Av. …
Karşı
Taraf : … Otomotiv Madencilik Nakliyecilik Turizm Ltd.Şti.
Vekili : Av. …
İstemin
Özeti : Davacı şirkete ait … plakalı özel halk otobüsünün bir yıl
içinde üç kez biletsiz yolcu taşımak fiilini işlemesi nedeniyle ruhsatının iptal
edilmesine ilişkin Ankara Ulaşım Koordinasyon Merkezi Genel Kurulunun 2.12.2003
gün ve 2003/41-b sayılı kararının iptali istemiyle açılan davada, 3030 sayılı
Yasa ve Uygulama Yönetmeliği hükümleri uyarınca büyükşehir bütünlüğü içinde her
türlü toplu taşımacılık hizmetlerini yürütmekle yetkili Büyükşehir Belediyesi
yerine UKOME tarafından ruhsatın iptal edilmesine ilişkin işlemde yetki yönünden
hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal eden Ankara 8.
İdare Mahkemesinin 30.11.2004 gün ve E:2004/112, K:2004/1847 sayılı kararının;
Büyükşehir Belediyesi içerisinde her türlü toplu taşıma ile ilgili kararlar alma
yetkisinin UKOME'ne ait olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı Yasanın 49. maddesi
uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.
Savunmanın
Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik
Hakimi Halil YÜKSEL'in Düşüncesi: Temyiz istemin kabulü gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı
Ekrem ATICI'nın Düşüncesi: Davacı şirkete ait … plakalı özel halk otobüsünün
çalışma ruhsatının iptal edilmesine ilişkin Ulaşım Koordinasyon Merkezi Genel
Kurulu kararını iptal eden idare mahkemesi kararının temyizen incelenerek
bozulması istenilmektedir.
1580 sayılı
Belediye Kanununun 19.maddesinin 5.bendinde, belediye hudutları içinde muayyen
mıntıkalar arasında yolcu nakil vasıtası olarak otobüs işletmek belediyelere hak
olarak verilmiş ve belediyelerin istemesi halinde inhisar tazammun etmemek
şartıyla bunların işletilmesine ruhsat verebilecekleri kurala bağlanmış,3030
sayılı Kanunun 6.maddesinin (g) bendinde,büyükşehir dahilindeki toplu taşıma
hizmetlerini yürütmek büyükşehir belediyelerine ait görevler arasında sayılmış,
7. maddesinin 6. fıkrası Büyükşehirlerde,şehrin ulaşım planına göre toplu taşıma
araçlarının güzergah zaman ve bilet tarifelerini yapmaya ve uygulamaya Ulaşım
Koordinasyon Merkezini yetkili kılmıştır.
Ankara
Büyükşehir Belediyesi Özel Halk Otobüsleri Yönetmeliğinin 5.maddesinde, Ankara
Büyükşehir Belediye sınırları içinde özel halk otobüslerinin çalıştırılması ve
bunların hatları ve izleyecekleri güzergahların tespitinin UKOME Genel Kuruluna
ait olduğu belirtilmiş, ruhsat iptali başlıklı 19.maddesinde ise,komisyon
tarafından alınmış ruhsat iptali kararının UKOME'ye sunulacağı, UKOME'den ruhsat
iptali kabul edildiği takdirde işletmelerin EGO'dan hiçbir hak talep edemeyeceği
öngörülmüştür.
Yukarıda anılan
Yasa ve yönetmelik hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden,özel halk
otobüsleri ile ilgili ruhsat konusunda Büyükşehir Belediyesinin yetkili olduğu,
yönetmelik hükmü ile bu yetkinin Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Koordinasyon
Merkezi Genel Kurulunca kullanılacağının öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden,
davacı şirkete ait … plakalı özel halk otobüsünde 3.6.2003 tarihinde yapılan
denetimde 12 kişiye bilet verilmediği nedeniyle 4.7.2003 tarihinde tebliğ edilen
işlem ile para
imar hukkucusu
Türkiyenin imar hukukçusu
Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.
Yayınlanma:: 2007-06-09 (2389 okuma)
[ Geri Dön ]
|
|
|
|