YEDİNCİ DAİRE KARARLARI
DAMGA VERGİSİ
T.C.
D A N I Ş T A Y
Yedinci Daire
Esas No : 2005/1076
Karar No : 2006/811
Özeti : İthalat taahhüdüne
istinaden kullanılan kredi nedeniyle damga vergisi istisnasından
yararlanılmasında vergiyi doğuran olay, taahhüt süresinin bitimi tarihinde
tekemmül ettiğinden, zaman aşımının, bu tarihi takip eden takvim yılı başından
itibaren; tahsil zaman aşımının ise tarh ve tebliğ edilen verginin, kanunda
öngörülen vadesinin rastladığı yılı takip eden takvim yılının başından itibaren
başlayacağı hakkında.
Temyiz İsteminde
Bulunan: … Zeytincilik Gıda İnşaat ve Tekstil Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi
Vekilleri : Av. … - Av. … - Av. …
Karşı
Taraf : Çekirge Vergi Dairesi Müdürlüğü BURSA
İstemin
Özeti : İhracat taahhüdünde bulunarak kullandığı döviz kredisi
nedeniyle 1996/Nisan ile 1997/Ocak dönemlerinde damga vergisi istisnasından
yararlanan davacı Şirketin ihracat taahhüdünü yerine getirmediğinden bahisle
istisna tutulan verginin, fer'ileri ile birlikte tahsili amacıyla düzenlenip
tebliğ edilen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davayı; dosyanın
incelenmesinden; davacı Şirket adına yapılan tarh ve ceza kesme işlemlerine
ilişkin ihbarnamelerin 6.3.2003 tarihinde tebliği üzerine, 4811 sayılı Vergi
Barışı Kanununun 2'nci maddesinden yararlanılmak amacıyla başvurulmuş ise de,
ödeme yapılmadığının anlaşıldığı; 6183 sayılı Kanunun 103'üncü maddesinin
11'inci fıkrası hükmü karşısında, 4811 sayılı Kanunundan yararlanılmak amacıyla
başvurulmasıyla zaman aşımı kesilmiş olduğundan, düzenlenen ödeme emirlerinde
hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddeden Bursa Vergi Mahkemesinin
17.12.2004 gün ve E:2004/478; K:2004/1651 sayılı kararının; alacak, 4811 sayılı
Kanundan yararlanılmadan önce zaman aşımına uğradığından, sözü edilen Kanundan
yararlanılmasının zaman aşımını kesmeyeceği ileri sürülerek bozulması
istenilmektedir.
Savunmanın
Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Tetkik Hakimi
Abidin İLDEŞ'in Düşüncesi: Dosyanın incelenmesinden; ihracat taahhüdünde
bulunularak damga vergisi istisnasından yararlanmasına karşın, öngörülen süre
sonuna kadar taahhüdün gerçekleştirilmediği anlaşılmaktadır.
3505 sayılı
Kanunun geçici 2'nci maddesinin ikinci fıkrasında, taahhüt edilen ihracatın
gerçekleştirilmemesi halinde alınmayan verginin, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu
uyarınca alınacağı belirtilerek, vergiyi doğuran olayın tekemmülü, ihracat
taahhüdünün gerçekleştirilmemesi koşuluna bağlı kılınmıştır.
Bu itibarla;
olayda, koşulun yitirildiği tarihe nazaran zaman aşımı süresi içerisinde tarh
edilerek tebliğ edilen ve vadesinde ödenmeyen alacağın tahsil zaman aşımına
uğramadığı görüldüğünden, davanın reddi yolundaki mahkeme kararında sonucu
itibarıyla isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan
nedenle, temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı
Emel CENGİZ'in Düşüncesi: Davacı Şirketin 1996 ve 1997 yıllarına ilişkin damga
vergisi, ağır kusur cezası ve gecikme faizi borçlarının tahsili amacıyla
düzenlenip tebliğ olunan ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan, davayı
reddeden vergi mahkemesi kararı temyiz edilmektedir.
Amme borçluları
kendilerine tebliğ edilen ödeme emirlerine karşı belli nedenlerle dava
açabilirler. Bu husustaki esaslar 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanunun 58 inci maddesinde düzenlenerek, kendisine ödeme emri tebliğ
olunan şahsın, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına
uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil
dairesine ait vergi davalarına bakan vergi mahkemesinde dava açabileceği
şeklinde hükme bağlanmıştır."
Söz konusu
maddede ödeme emrine karşı açılacak dava nedenleri arasında "borcun zamanaşımına
uğramış olması" sayılmış ise de," bu husus tahsil zamanaşımı ile ilgili
bulunduğundan tahakkuk zamanaşımının maddede sayılan" böyle bir borcun
bulunmadığı" def'i içinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Buna göre
incelenen dosyadaki belgelerden dava konusu ödeme emirleri içeriği damga
vergileri ve bağlı bulunan ağır kusur cezaları ve gecikme faizlerinin 1996 ve
1997 yıllarına ilişkin, davacı şirketin almış bulunduğu döviz kredisinin
kullanımı aşamasında istisna edilen damga vergisine müeyyide uygulanması
nedeniyle 23.12.2002 tarihinde tarh edilen vergiden kaynaklandığı, tarhiyata
ilişkin ihbarnamenin 6.3.2003 tarihinde tebliğ edildiği, dava açılmayarak
kesinleşen amme alacağının tahsili amacıyla da söz konusu ödeme emirlerinin
düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Vergi
alacağının ne şekilde zamanaşımına uğrayacağını düzenleyen 213 sayılı Vergi
Usul Kanununun 114 üncü maddesinde; vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip
eden yılın başından başlıyarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen
vergilerin zamanaşımına uğrayacağı belirtildiğinden, 1996 ve 1997 yıllarına
ilişkin ihbarnamelerin 6.3.2003 tarihinde tebliğ edilmesiyle, 5 yıllık tarh
zamanaşımı süresinin geçirildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, dava
konusu ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davayı, tahsil zamanaşımının
bulunmadığı gerekçesiyle reddeden mahkeme kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan
nedenle temyiz isteminin kabulüyle, mahkeme kararının bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren
Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın
incelenmesinden; davacı Şirkete, gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği ihracatın
finansmanında kullanılmak üzere, 1996/Nisan ve 1997/Ocak dönemlerinde ihracat
kredisi kullandırıldığı, daha sonra krediyi kullandıran Bankaca davalı Vergi
Dairesine gönderilen 23.12.2002 gün ve 2156/508 sayılı yazıyla, en geç 30.3.2002
tarihine kadar kapatılması gereken taahhüt hesabının usulüne uygun olarak
kapatılmadığının bildirilmesi üzerine, ihracatı teşvik mevzuatı uyarınca,
başlangıçta alınmayan damga vergisinin ağır kusur cezalı olarak tarh
edilmesinden sonra, 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunundan yararlanılmak üzere
başvurulmasına karşın ödenmeyen damga vergisinin, vergi cezası ve gecikme faizi
ile birlikte tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerinin, alacağın tarh zaman
aşımına uğradığı ileri sürülerek iptali istemiyle açılan davanın, Mahkemece,
yazılı gerekçeyle reddedildiği anlaşılmıştır.
213 sayılı Vergi
Usul Kanununun zaman aşımına ilişkin 114'üncü maddesinin 1'inci fıkrası, "Vergi
alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl
içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler zaman aşımına uğrar." hükmünü
taşımaktadır. Aynı kanunun 19'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında ise, vergi
alacağının, vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki
durumun tekemmülü ile doğacağı öngörülmüştür.
Bazı vergi
kanunlarında değişiklik yapan, 3505 sayılı Kanunun Geçici 2'nci maddesinde,
ihracat işlemleri ve bu işlemlerle ilgili olarak düzenlenen kağıtların, (4369
sayılı Kanunun 81'inci maddesinin (K) bendi ile değiştirilen haliyle) 31.12.2003
tarihine kadar damga vergisinden istisna olduğu, kredilerin amaç dışı
kullanılması, taahhüt edilen ihracatın gerçekleştirilmemesi veya teşvik
belgesindeki şartların yerine getirilmemesi halinde, alınmayan damga
vergilerinin, ihracatçı veya yatırımcı kişi ve kuruluşlardan, 213 sayılı Vergi
Usul Kanunu hükümlerine göre ceza ve gecikme faizi ile birlikte alınacağı hükme
bağlanmıştır.
Bu duruma göre,
vergiyi doğuran olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmül tarihinin tespiti,
zaman aşımı süresinin başlangıcı, dolayısıyla, uyuşmazlığın çözümü bakımından
önem taşımaktadır.
Uyuşmazlıkta,
mükellef şirketin damga vergisi istisnasından yararlanmasının nedeni, ihracatı
teşvik mevzuatı kapsamında taahhüt ettiği ihracatı yapacak olması, uyuşmazlığa
konu vergilerin istenilmesinin nedeni de, taahhüdün öngörülen şekilde yerine
getirilmediğinin tespit edilmiş olmasıdır.
Damga
vergisinde, vergiyi doğuran olay, 488 sayılı Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yer
alan ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olan
kağıtların yazılıp imzalanması ya da imza yerine geçen bir işaret konulması
anında meydana gelmekte ve verginin sözü edilen Kanunda gösterilen zamanlarda
ödenmesi gerekmekte ise de; olayda olduğu gibi ihracatı (veya yatırımı ya da
döviz kazandırıcı faaliyetleri) teşvik etmek amacıyla yapılan düzenlemelerle,
söz konusu faaliyetlerle ilgili işlemler dolayısıyla tahakkuk ettirilerek tahsil
edilmesi gereken damga vergisinin tahakkuk işleminin yapılması, Kanunda
öngörülen zamanlar yerine, şarta bağlı olarak ileri bir tarihe ertelenmesi
öngörülmektedir. Bu şart ise, teşviklerden yararlanılabilmesi için uyulması
zorunlu olan kuralların ihlali veya taahhüdün öngörülen şekilde ve sürede yerine
getirilmemiş olmasıdır.
Yukarıda yer
alan düzenlemelerin birlikte değerlendirilmesinden, ihracatı teşvik mevzuatı
hükümlerine göre verilen ihracat süresi sonunda, ihracatın gerçekleştirilmemesi
veya bu süre içinde yapılan ihracatın gerçek olmaması hallerinde, Vergi Usul
Kanununun 19'uncu maddesinde belirtilen vergiyi doğuran olayın, ihracat taahhüdü
süresinin sona erdiği tarihte tekemmül etmiş olacağı sonucuna ulaşılmaktadır.
Buna göre de, tarh zaman aşımı süresinin, ihracatı teşvik mevzuatı ile tanınan
sürenin bitim tarihini takip eden takvim yılı başından başladığının kabulü
gerekir.
Öte yandan; 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 55'inci maddesinin
birinci fıkrası uyarınca, vadesinde ödenmeyen amme alacağının tahsili amacıyla
düzenlenen ödeme emrine karşı, aynı Kanunun 58'nci maddesinin birinci fıkrası
hükmüne göre, böyle bir borcun olmadığı veya kısmen ödendiği veya zaman aşımına
uğradığı iddiaları ile dava açılabileceği öngörülmüş; aynı Kanunun 102'nci
maddesinin birinci fıkrasında da, amme alacağının, vadesinin rastladığı takvim
yılını takip eden takvim yılı başından itibaren beş yıl içinde tahsil edilmezse
zaman aşımına uğrayacağı belirtilmiş olduğundan, tahsil zaman aşımının da
vergiyi doğuran olayın tekemmülü üzerine tarh ve tebliğ edilmesinden sonra,
tahakkuku üzerine başlayan ödeme süresine göre hesaplanması icap etmektedir.
Olayda; ihracat
taahhüdünün gerçekleştirilmesi için öngörülen sürenin son günü 30.3.2002 tarihi
olduğundan, izleyen yıl olan 2003 takvim yılı başından başlamak üzere, en son
2007 takvim yılı sonuna kadar tarh ve tebliği gereken damga vergisine ilişkin
ihbarnamelerin, 6.3.2003 gününde davacıya tebliğ edilmiş olması sebebiyle, tarh
zaman aşımından; tarh işleminin dava konusu edilmemesi sebebiyle vergilerin
tahakkuk ettirilmesi üzerine başlayan vadesini izleyen takvim yılı başından
itibaren beş yıl içinde ödeme emri düzenlenerek tebliğ edilmiş olması nedeniyle
de tahsil zaman aşımından söz etmek mümkün değildir. Bu bakımdan, ödeme süresi
içerisinde ödenmemesi nedeniyle kesinleşen vergilerin fer'ileri ile birlikte
tahsil zaman aşımı süresi içerisinde ödeme emri düzenlenerek istenilmesinde
hukuka aykırılık bulunmadığından; ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan
davayı reddeden mahkeme kararında sonucu itibarıyla isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan
nedenle, temyiz isteminin reddine, 25,10- (YirmibeşyeniTürklirasıonyenikuruş)
Yeni Türk lirası maktu karar harcının temyiz edenden alınmasına, 14.3.2006
gününde oyçokluğu ile karar verildi.
A Z L I K O Y U
2577 Sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun 5. maddesinde, her idari işlem aleyhine ayrı
ayrı dava açılacağı, ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da
sebep sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava
açılabileceği kuralı yer almıştır. İdari yargıdaki her idari işleme karşı
herkesin ayrı ayrı dava açması gerektiğine ilişkin asıl kurala ayrık olarak
getirilmiş olan bu maddeye uygun olarak, birden fazla idari işleme karşı tek
dilekçe ile açılan bir davada, yargı yerince, hem usul hem de esas yönünden
yapılacak inceleme ile ulaşılacak sonuç, tüm işlemler açısından geçerli kabul
edilirken, her bir işlem yönünden hem usul hem esas yönünden ayrı inceleme
yapılmasının gerekli olduğu durumlarda, söz konusu işlemlere karşı tek dilekçe
ile dava açılabileceğinin kabulüne olanak yoktur. Bir başka anlatımla,
işlemlerden birinin diğerinin sonucu olmadığı veya biri hakkında verilen kararın
diğer işlemi de etkilemediği durumlarda, birden çok işlemin bir dilekçe ile dava
konusu yapılamayacağı açıktır.
Temyiz istemi
ile incelenmekte olan dava dosyasında da olduğu gibi, 6183 sayılı Kanun
hükümlerine uygun olarak düzenlenip düzenlenmediği hususunda her birinin ayrı
ayrı incelenmesinin zorunlu olduğu birden fazla ödeme emrine karşı açılan
davada, anılan 5. maddeye uygun olmayan dilekçenin reddedilmesi gerekirken,
dosyanın tekemmül ettirilerek karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan
nedenle, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği oyu
ile karara karşıyım.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Yedinci Daire
Esas No : 2002/2760
Karar No : 2005/2751
Özeti : Damga vergisine tabi
sözleşme üzerinde, sözleşme ile doğan alacağın ödenmesini sağlamak amacıyla,
alacaklı lehine verilen güvence niteliğini taşıyan rehin şerhinin de,
sözleşmeden ayrı olarak, damga vergisine tabi olduğu hakkında.
Temyiz İsteminde
Bulunan: Alemdar Vergi Dairesi Müdürlüğü KOCAELİ
Karşı
Taraf : Türkiye Cumhuriyeti … Bankası Anonim Şirketi
Vekili : Av. …
İstemin
Özeti : Davacı Banka ile İzmit Büyükşehir Belediyesi Yuvam Konut
İdaresi Başkanlığı arasında toplu konut kredisi kullanmak amacıyla imzalanan
kredi sözleşmesi nedeniyle damga vergisi ödenmediğinden bahisle, Ocak ila
Aralık/1998 dönemi için salınan damga vergisine ilişkin işlemi; borçlanma
sözleşmesi incelendiğinde, ipotek tesis ve tescil işleminin açılan krediye bağlı
ve bu kredinin teminine yönelik olduğu; Damga Vergisi Kanununun 6'ncı maddesinin
2'nci fıkrası uyarınca aynı kağıt üzerinde düzenlenen, birbirine bağlı ve aynı
asıldan doğan, yüksek vergi ödenmesini gerektiren ipotek sözleşmesi için damga
vergisi ödendiğinden, kredi sözleşmesi nedeniyle damga vergisi alınamayacağı
gerekçesiyle iptal eden Kocaeli Birinci Vergi Mahkemesinin 12.4.2002 gün ve
E:2001/433; K:2002/89 sayılı kararının; borç işlemi ile ipotek işlemlerinin aynı
kağıt üzerinde olsalar bile ayrı ayrı işlemler olduğu; dolayısıyla her ikisinin
de damga vergisine tabi tutulması gerektiği ileri sürülerek bozulması
istenilmektedir.
Savunmanın
Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Tetkik Hakimi
Suat DURSUN'un Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577
sayılı Kanunun 49'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında sayılan bozma nedenlerine
uymadığından, temyiz istemi reddedilerek kararın onanması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı
Mukaddes ARAS'ın Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların
temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 49'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması
gerekmektedir.
Temyiz
dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının
onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren
Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın
incelenmesinden, Davacı Banka ile İzmit Büyükşehir Belediyesi Yuvam Konut
İdaresi Başkanlığı arasında toplu konut kredisi kullanmak amacıyla 6.8.1998
tarihinde kredi sözleşmesi aktedildiği; 10.8.1998 tarihinde kredi sözleşmesinin
son sayfasına ipotek tesis ve tescil işleminin yapıldığı; davacı Bankanın bu
ipotek işlemi nedeniyle doğan damga vergisini beyan ederek, 21.5.2001 tarihli
vergi dairesi alındısıyla ödediği; aktedilen kredi sözleşmesi nedeniyle damga
vergisi ödenmediğinden bahisle dava konusu damga vergisinin salındığı; Mahkemece
istemin özetinde yer alan gerekçeyle işlemin iptal edildiği anlaşılmıştır.
488 sayılı Damga
Vergisi Kanununun 1'inci maddesinde, Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı
kağıtların damga vergisine tabi olduğu; (I) sayılı Tablonun akitlerle ilgili
kağıtlar başlıklı bölümünde, belli bir parayı ihtiva eden mukavelenamelerin,
taahhütnamelerin ve temliknamelerin, damga vergisi oranının binde 7.5 olduğu;
aynı Kanunun 3'üncü maddesinde damga vergisinin mükellefinin kağıtları imza
edenler olduğu; 4'üncü maddesinde de, bir kağıdın tabi olacağı verginin tayini
için o kağıdın mahiyetine bakılacağı ve buna göre tabloda yazılı verginin
bulunacağı, mahiyetin tayininde şekli kanunlarda belirtilmiş olanlarda
kanunlardaki adlarına, belirtilmemiş olanlarda üzerlerindeki yazının tazammun
ettiği hüküm ve manaya bakılacağı; 6'ncı maddesinin 1'nci fıkrasında ise, bir
kağıtta birbirinden tamamen ayrı birden fazla akit ve işlem bulunduğu takdirde,
bunların her birinden ayrı ayrı vergi alınacağı; 2'nci fıkrasında da, bir
kağıtta toplanan akit ve işlemler birbirine bağlı ve bir asıldan doğma oldukları
takdirde, damga vergisinin en yüksek vergi alınmasını gerektiren akit veya işlem
üzerinden alınacağı hükme bağlanmıştır.
Sözü edilen
hükümlerin değerlendirilmesinden, aynı kağıttan anlaşılması gereken aynı imzalar
üzerindeki metinde, aynı asıldan doğma, birden fazla akit ve işlemin
bulunmasıdır. Yoksa, işlem tamamlandıktan sonra, aynı kağıt üzerine ikinci bir
işlem yapılmış olması işlemlerin aynı kağıtta toplandığı anlamına gelmez.
Öte yandan;
Medeni Kanunda ipotek, gayrimenkul rehni olarak tanımlanmış; Damga Vergisi
Kanununa ekli (I) sayılı Tabloda da, rehin senetleri, nispi damga vergisine tabi
tutulmuştur. Rehin, rehin verenle üçüncü kişi ya da kişiler arasında mevcut bir
borcun ödenmesini sağlamak amacıyla alacaklısı lehine verilen güvencedir.
Kanunda, damga vergisini rehinden bağımsız olarak doğuran asıl borca ilişkin
kağıt yanında rehin senetlerinin de damga vergisine tabi tutulmuş olması
karşısında, Kanun Koyucu'nun, rehin senetlerini, asıl borcu doğuran işleme bağlı
ve bir asıldan doğma olarak görmediği ortadadır. Durum böyle olunca da; aynı
kağıt yaprağı üzerine, kredi sözleşmesi ile bu sözleşmeden doğan alacağı temin
amacıyla, bir gün sonra yapılan ipotek işleminin, kredi sözleşmesinden ayrı
olarak damga vergisine tabi tutulması zorunludur.
Açıklanan
nedenle, temyiz isteminin kabulüne; aksi yolda yapılan vergi mahkemesi kararının
yukarıda belirtilen hususlar dikkate alınarak yeniden verilmek üzere
bozulmasına; bozma kararı üzerine verilecek kararla birlikte yargılama giderleri
de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek
bulunmadığına, 16.11.2005 günü oyçokluğu ile karar verildi.
A Y R I Ş I K OY
Temyiz
dilekçesinde ileri sürülen iddialar, mahkeme kararının dayandığı gerekçeler
karşısında, kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından, temyiz
isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği oyuyla karara katılmıyoruz.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Yedinci Daire
Esas No : 2002/850
Karar No : 2005/3016
Özeti : İcra Müdürlüğünce
yapılan ihale sonucu davacıya satılan gayrimenkule ait damga vergisini doğuran
olay, gerekli prosedürün tamamlanması ve ihale kararının, ihale makamınca
imzalanması ile tekemmül ettiğinden, ihalenin sonradan, davacıdan kaynaklanan
sebeplerle feshedilmiş olması halinde, vergiyi doğuran olayın ortadan
kalkmayacağı ve verginin ödenmesi gerektiği hakkında.
Temyiz İsteminde
Bulunan Taraflar: 1- Maliye Bakanlığı ANKARA
2- …
Vekili : Av. … - Av. … - Av. …
İstemin Özeti
: Beyoğlu Birinci İcra Müdürlüğünce yapılan açık artırma neticesinde uhdesinde
kalan gayrimenkul ihalesine ilişkin olarak ödenen damga vergisinin, ihalenin
sonradan fesholunması sebebiyle iadesi istemiyle yapılan düzeltme talebinin
reddi işlemine vaki şikayet başvurusunun reddi üzerine, ödenen verginin
hesaplanacak temerrüt faiziyle birlikte istirdatına hükmedilmesi istemiyle
açılan tam yargı davasında; 488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1'inci maddesini
açıklayarak, icra dairesince düzenlenen ihale tutanağının hüküm ifade edebilmesi
için herhangi bir hususu ispat ve belli etmek için ibraz edilebilecek belge
niteliğini kazanması gerektiği; olayda, ihale feshedildiğinden, herhangi bir
hususu ispat ve belli etmek için kullanılamayacağı; dolayısıyla, herhangi bir
hukuki değerinin kalmadığı gerekçesiyle, tahsil edilen damga vergisinin davacıya
iadesi yolunda verilen İstanbul Dokuzuncu Vergi Mahkemesinin 5.11.2001 gün ve
E:2001/471; K:2001/1748 sayılı kararının; davalı İdare tarafından, ihalenin
sonradan feshedilmesinin vergiyi doğuran olayı ortadan kaldırmayacağı; davacı
tarafından ise, faiz talebinde de bulunulmuş olmasına rağmen bu taleplerinin
kararda karşılanmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın
Özeti : Davacı tarafından istemin reddi gerektiği savunulmuş, davalı
tarafından ise savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi
Çağlar IŞIK'ın Düşüncesi: Temyiz dilekçelerinde ileri sürülen hususlar mahkeme
kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğİnden temyiz istemlerinin
reddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı
Münevver DEMİR'in Düşüncesi: Temyiz başvurusu, ihale yoluyla yapılan gayrimenkul
satışı için tahsil edilen damga vergisinin, ihalenin feshedilmesi üzerine
davacıya ret ve iadesine hükmeden vergi mahkemesi kararının taraflarca bozulması
istemine ilişkindir.
Davalı idarenin
temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü hususlar, anılan kararın bozulmasını
gerektirir nitelikte görülmemiştir.
Davacı temyiz
istemine gelince; dava dilekçesinde, ödenen damga vergisinin yasal faizi ile
birlikte iadesi istenilmekle beraber, mahkeme kararında yasal faiz hakkında
hüküm tesis edilmemiştir.
Bu nedenle,
davalı idarenin temyiz isteminin reddi, davacının temyiz isteminin kabulü ile
mahkeme kararının, davacının faiz istemi hakkında karar verilmek üzere bozulması
gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren
Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın
incelenmesinden; Beyoğlu Birinci İcra Müdürlüğünce yapılan açık artırmada
gayrimenkul satışına ilişkin ihaleyi kazanan davacının uhdesinde kalan
gayrimenkul ihalesine ilişkin damga vergisinin ihale bedeli üzerinden
ödenmesinden sonra, ihalenin fesholunması üzerine; davacı tarafından, ödenen
damga vergisinin iadesi istemiyle yapılan düzeltme ve şikayet başvurularının
reddedilmesinin ardından, verginin yasal faizi ile birlikte istirdadına
hükmedilmesi istemiyle açılan davada, verginin iadesine hükmetmesine karşın,
faiz istemi hakkında hüküm kurmayan mahkeme kararının taraflarca temyiz edildiği
anlaşılmıştır.
213 sayılı Vergi
Usul Kanununun 19'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında, vergi alacağının, vergi
kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile
doğacağı belirtilmiş; 8'inci maddesinin birinci fıkrasında, mükellefin, vergi
kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettüp eden gerçek ve tüzel kişi;
ikinci fıkrasında ise, vergi sorumlusunun, verginin ödenmesi bakımından alacaklı
vergi dairesine karşı muhatap olan kişi olduğu hükmü yer almış; 488 sayılı Damga
Vergisi Kanununun 3'üncü maddesinin birinci fıkrasında, damga vergisinin
mükellefinin kağıtları imza edenler olduğu; resmi dairelerle kişiler arasındaki
işlemlere ait kağıtların damga vergisinin kişilerce ödeneceği açıklandıktan
sonra, 8'inci maddesinde de bu Kanunda yazılı resmi daireden maksadın, genel ve
katma bütçeli daire ve idarelerle, il özel idareleri, belediyeler ve köyler
olduğu vurgulanmış; 24'üncü maddesinde ise, vergiye tabi kağıtların damga
vergisinin ödenmemesinden veya noksan ödenmesinden dolayı alınması gereken vergi
ve cezadan, mükelleflere rücu hakkı olmak üzere, kağıtları ibraz edenlerin
sorumlu olduğu, birden fazla kişi tarafından imza edilen kağıtlara ait vergi ve
cezanın tamamından imza edenlerin müteselsilen sorumlu olacakları kurallarına
yer verilmiştir.
Damga
vergisinde, vergiyi doğuran olay, 488 sayılı Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yer
alan ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olan
kağıtların yazılıp imzalanması ya da imza yerine geçen bir işaret konulması
anında meydana gelmekte ve sözü edilen Kanunda gösterilen zamanlarda ödenmesi
gerekmektedir.
Olayda, Beyoğlu
Birinci İcra Müdürlüğünce yapılan ihaleye ilişkin olup, tamamı, 488 sayılı
Kanunun yukarıda değinilen 3'üncü maddesi uyarınca, anılan İcra Müdürlüğünce,
davacı Şirketten tahsil edilerek, davalı Vergi Dairesi Başkanlığına yatırılan
damga vergisinde de vergiyi doğuran olay, gerekli prosedürün tamamlanması ve
ihale kararının ihale makamınca imzalanması ile tekemmül ettiğinden; ihalenin
sonradan, davacıdan kaynaklanan sebeplerle feshedilmiş olması, vergiyi doğuran
olayı ortadan kaldırmayacağından, tesis edilen işlemde hukuka aykırılık
görülmemiştir.
Öte yandan; bir
belgenin damga vergisine tabi olabilmesi için, ayrıca bir hususu ispat ve belli
etmek için ibraz edilebilme niteliğine de sahip bulunması gerekmekte ise de;
ihale kararının bu niteliği kazanabilmesi; kullanılması, ibraz edilmesi veya
hükmünden yararlanılması koşuluna bağlı değildir. Bu nitelik, ihale kararı
hukuken tekemmül ettiği anda, esasen, mevcut olduğundan, Mahkemenin, ihale
feshedildiğinden, herhangi bir hususu ispat ve belli etmek için
kullanılamayacağı; dolayısıyla, herhangi bir hukuki değerinin kalmadığı
yolundaki gerekçesine katılmak mümkün değildir.
Her ne kadar,
davacı tarafından, faiz isteminde de bulunulmuş olmasına rağmen, Mahkemece, bu
konuda herhangi bir hüküm tesis edilmediği ileri sürülerek, mahkeme kararının bu
yönüyle bozulması istenilmekte ise de, mahkeme kararının, tahsil edilen damga
vergisinin iadesine ilişkin hüküm fıkrası bozulmuş olduğundan, söz konusu
noksanlık, bu aşamada, ayrıca bir bozma nedeni olarak kabul edilmemiştir.
Açıklanan
nedenle, davacının temyiz isteminin reddine ve 22,90
(yirmiikiyeniTürklirasıdoksanyenikuruş) Yeni Türk Lirası maktu karar harcının,
temyiz eden davacıdan alınmasına; davalı İdarenin temyiz isteminin ise, kabulüne
ve mahkeme kararının bozulmasına; bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden
verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu
hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 30.11.2005 gününde oybirliği
ile karar verildi.
GÜMRÜK VERGİSİ
T.C.
D A N I Ş T A Y
Yedinci Daire
Esas No : 2005/3249
Karar No : 2006/981
Özeti : Gümrük para
cezalarına karşı düzeltme yoluna değil, tebliğinden itibaren 7 gün içinde itiraz
yoluna başvurulması gerektiği; öte yandan, yasada açıkça düzenlenen bu başvuru
yolu ve süresi konusunda idarece ilgililere yanlış bilgi verilmiş olmasının, bu
yolun kullanılmasına ilişkin koşulları değiştirmeyeceği hakkında.
Temyiz İsteminde
Bulunan : Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı adına
Tekirdağ Gümrük
Müdürlüğü TEKİRDA?
Karşı
Taraf : … Demir Çelik Endüstrisi ve Ticaret Anonim Şirketi
Vekili : Av. …
İstemin
Özeti : Tekirdağ Gümrük Müdürlüğünde tescilli 18.4.2003 gün ve 847
sayılı gümrük giriş beyannamesi ile dahilde işleme rejimi kapsamında ithal
edilen eşya nedeniyle yapılan gümrük ve katma değer vergileri ek tahakkukuna ve
sözü edilen vergilerin üç katı tutarında kesilen para cezalarına ilişkin işleme
vaki itirazların reddine dair işlemleri; dahilde işleme rejimi kapsamında şartlı
muafiyet sistemine göre yapılan ithalatta anılan rejim kuralları ihlal
edilmedikçe vergi kaybından söz edilemeyeceğinden; ihracat taahhüdünü yerine
getiren davacı Şirket adına yapılan ek tahakkukta ve kesilen cezalarda hukuka
uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden Tekirdağ Vergi Mahkemesinin
29.4.2005 gün ve E:2004/101; K.2005/95 sayılı kararının; bedeli vadeli akreditif
yoluyla ödenen eşya nedeniyle yapıldığı tespit edilen faiz ve komisyon gideri
üzerinden tesis edilen işlemlerin hukuka uygun olduğu ileri sürülerek bozulması
istenilmektedir.
Savunmanın
Özeti : Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi
Abidin İLDEŞ'in Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577
sayılı Kanunun 49'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında sayılan bozma nedenlerine
uymadığından, temyiz istemi reddedilerek kararın onanması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı
H. Hüseyin TOK'un Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların
temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 49'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması
gerekmektedir.
Temyiz
dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının
onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren
Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın
incelenmesinden; davacı Şirket adına tescilli gümrük giriş beyannamesi
muhteviyatı eşya nedeniyle ödenen faiz ve komisyon gideri üzerinden ek olarak
tahakkuk ettirilen gümrük ve katma değer vergilerine ve bu vergilerin üç katı
tutarında kesilen para cezalarına ilişkin işlemin 16.1.2004 tarihinde
tebliğinden sonra 29.1.2004 tarihinde davalı Gümrük Müdürlüğü kaydına giren
dilekçe ile yapılan düzeltme başvurusunun reddi üzerine 27.2.2004 tarihinde
yapılan itiraz başvurularının reddine ilişkin işlemlerin, Mahkemece, yazılı
gerekçe ile iptal edildiği anlaşılmıştır.
Temyiz
dilekçesinde ileri sürülen iddialar, gerekçesi yukarıda açıklanmış bulunan
mahkeme kararının dayandığı hukuksal nedenler karşısında, söz konusu kararın
gümrük ve katma değer vergileri ek tahakkukuna vaki itirazların reddine dair
işlemlerin iptaline ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasını gerektirecek nitelikte
görülmemiştir.
Mahkeme
kararının, sözü edilen vergilerin üç katı tutarında kesilen para cezalarına vaki
itirazların reddine ilişkin işlemlerin iptaline dair hüküm fıkrasına gelince:
4458 sayılı
Kanunun 242'nci maddesinin 1'inci fıkrasında; yükümlülerin, kendilerine tebliğ
edilen gümrük vergileri için, tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde
ilgili gümrük idaresine verecekleri bir dilekçe ile düzeltme talebinde
bulunabilecekleri; 3'üncü fıkrasında; kişilerin, düzeltme taleplerine ilişkin
kararlara, idari kararlara, gümrük vergilerine ve cezalara karşı yedi gün
içinde, kararı alan gümrük idaresinin bağlı bulunduğu gümrük başmüdürlüğü
nezdinde itiraz edebilecekleri; 4'üncü fıkrasında, gümrük başmüdürlüklerine
intikal eden itirazların 30 gün içinde karara bağlanarak ilgili kişiye tebliğ
edileceği; aynı maddenin 7'nci fıkrasında da, gümrük başmüdürlükleri kararlarına
karşı, işlemin yapıldığı gümrük müdürlüğünün bulunduğu yerdeki idari yargı
mercilerine başvurulabileceği hükme bağlanmıştır.
Anılan
düzenlemelerde öngörülen düzeltme ve itiraz başvuruları, yargı yerlerine
başvurulmadan önce ilgililerce tüketilmesi gereken zorunlu idari başvuru
yollarıdır. Bu başvurular için öngörülen ve kamu düzeniyle ilgili olan sürelere
uyulmamış olması veya bu yollar tüketilmeden dava açılması hallerinde, bu
durumların idari yargı yerlerince kendiliklerinden nazara alınması, İdari
Yargılama Hukukunun gereklerindendir. Dolayısıyla; yetkili gümrük idaresince
kesilen cezalara karşı tebliğlerinden itibaren düzeltme yoluna değil; yedi gün
içerisinde, işlemi tesis etmiş olan gümrük müdürlüğünün bağlı bulunduğu
başmüdürlüğe itiraz yoluna gidilmesi, idari yargı yolunun açılabilmesi için
zorunludur.
Öte yandan;
ilgili yasada açıkça düzenlenen bu başvuru yolu ve süresi konusuda idarece
ilgililere yanlış bilgi verilmiş olmasının, bu yolun kullanılmasına ilişkin
koşulları değiştirebileceği düşünülemeyeceğinden; hizmet kusuru nedeniyle tam
yargı davasına yol açabilecek nitelikteki böyle bir durum nedeniyle, yasada
öngörülmeyen idari başvuru yolunun kullanılması olanaklı değildir.
Bu bakımdan;
davada, kesilen ceza için, 4458 sayılı Kanunun yukarıda yer alan 242'nci
maddesinde öngörülen idari itiraz prosedürünün usulüne uygun olarak yerine
getirilip getirilmediği yönünden yapılacak yargılamayla ulaşılacak sonuca göre
karar verilmesi gerektiğinden; bu yapılmaksızın, işin esası incelenerek
verildiği anlaşılan mahkeme kararının anılan hüküm fıkrasında isabet
görülmemiştir.
Açıklanan
nedenlerle, temyiz isteminin kısmen kabulüne, mahkeme kararının kesilen para
cezalarına vaki itirazların reddine ilişkin işlemlerin iptaline dair hüküm
fıkrasının bozulmasına; bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden verilecek kararla
birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca
hüküm tesisine gerek bulunmadığına; gümrük ve katma değer vergileri ek
tahakkukuna vaki itirazların reddine ilişkin işlemlerin iptaline dair hüküm
fıkrasına yönelik temyiz isteminin reddine ve bu hüküm fıkrasının onanmasına;
28.3.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Yedinci Daire
Esas No : 2005/4522
Karar No : 2006/983
Özeti : Tebligat Kanununun
21'inci maddesi hükmüne uygun olarak tebliğ edilen düzeltme istemin reddine
ilişkin karara karşı 7 günlük sürenin geçirilmesinden sonra itiraz edildiğinden,
itirazın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık
bulunmadığı, öte yandan; itirazın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin işlemin
süresinde olduğu yargısına ulaştıktan sonra, merciine tevdi kararı şeklinde
hüküm kurmasının Yargılama Hukukuna aykırı olduğu hakkında.
Temyiz İsteminde
Bulunan: Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı adına
Ambarlı Gümrük Müdürlüğü
İSTANBUL
Karşı
Taraf : … Dayanıklı Tüketim Malları Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi
Vekili : Av. …
İstemin Özeti
: Ambarlı Gümrük Müdürlüğünde tescilli 23.6.2000 gün ve 18906 sayılı serbest
dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatı eşya nedeniyle yapılan gümrük ve katma
değer vergileri ek tahakkukuna vaki itirazın süre aşımı nedeniyle reddine dair
işlemin iptali istemiyle açılan davada; düzeltme talebinin reddine dair kararın
tebliğine ilişkin evrak, adreste bulunmadığı şerhi ile mahalle muhtarlığına
teslim edilmiş ise de; teslim tarihinin söz konusu kararın tebliğ tarihi olarak
kabul edilemeyeceği; davacı Şirket tebligata 02.08.2004 tarihinde muttali
olduğundan, 04.08.2004 tarihinde gümrük başmüdürlüğü kaydına giren dilekçeyle
yapılan itirazın süresinde olduğu; bu bakımdan; yapılan itiraz üzerine işin
esası incelenmeden tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğu; öte yandan; itiraz
hakkında işin esası incelenerek yeniden verilecek kararın öncelikle tesisini
sağlamanın usul ekonomisi ilkesinin icabı olduğu gerekçesiyle merciine tevdi
kararı veren İstanbul Beşinci Vergi Mahkemesinin 25.02.2005 gün ve E:2004/2269;
K:2005/327 sayılı kararının; düzeltme ret kararının usulüne uygun olarak tebliği
üzerine süresinde itiraz edilmediğinden, tesis edilen işlemin yerinde olduğu
ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın
Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur
Tetkik Hakimi
Abidin İLDEŞ'in Düşüncesi: Dosyanın incelenmesinden, gümrük ve katma değer
vergileri ek tahakkukuna vaki itirazın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin
işlemin iptali istemiyle açılan davada, Mahkemece, işlemin hukuka aykırı olduğu
belirtildikten sonra merciine tevdi kararı verildiği anlaşılmıştır.
4458 sayılı
Gümrük Kanununun 242'nci maddesinin 3'üncü fıkrasında, kişilerin, düzeltme
taleplerine ilişkin kararlara karşı yedi gün içinde kararı alan gümrük
idaresinin bağlı bulunduğu gümrük başmüdürlüğü nezdinde itirazda
bulunabilecekleri hükme bağlanmıştır.
Olayda, Tebligat
Kanunu hükümlerine uygun olarak tebliğ edildiği görülen düzeltme ret kararına
yedi günlük süreden sonra itiraz edildiğinden, tesis edilen işlemde hukuka
aykırılık bulunmamaktadır. Öte yandan; süresinde itiraz edilmediğinden bahisle
idarece tesis edilen işleme karşı açılan davada; Mahkemece, itirazın süresinde
yapılıp yapılmadığının incelenmesi ve bu incelemenin sonucuna göre karar
verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, merciine tevdi kararı verilmesinde isabet
görülmemiştir.
Açıklanan
nedenle, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı
Nurten KARAÇAY'ın Düşüncesi: Davacı adına yapılan gümrük vergisi ve katma değer
vergisi tarhiyatına karşı yapılan itirazı süre yönünden reddi yolundaki işleme
karşı açılan davada verilen mevciine tevdi kararı temyiz edilmiştir.
Dava konusu
işlemin İstanbul Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğüne yapılan itirazın yedi günlük
kanuni süre içinde yapılmadığından reddi yolundaki karar olduğundan, Mahkemece
Baş müdürlüğe yapılan itirazın süre aşımından reddine dair kararının yerinde
olup olmadığının incelenmesi gerekirken, hatalı tebligattan söz edilerek
dilekçenin dava konusu işlemi tesis eden merciine tevdi yolunda verilen kararda
hukuka uygunluk görülmemiştir.
Açıklanan
nedenle, temyiz isteminin kabulü ile temyize konu mahkeme kararının bozulmasının
uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren
Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın
incelenmesinden; davacı Şirket adına tescilli beyanname muhteviyatı eşya
nedeniyle yapılan ek tahakkuka vaki düzeltme başvurusunun reddine ilişkin
24.6.2004 gün ve 447 sayılı kararın, davacı Şirketin düzeltme dilekçesinde
yazılı, "…" adresinde tebliğ edilmek istenildiği; anılan adreste tebliğ
yapılacak kimsenin bulunmaması üzerine, tebliğ memuru tarafından "Muhatabın
gösterilen adresine gidildi, adreste tebliğe haiz kimse bulunmadığından,
(alıcısının işe gittiğinin, komşusu -isim yazılmamıştır- tarafından beyan
edilmesi üzerine) evrak Cumhuriyet mahallesi muhtarına bırakıldı, muhatabın
kapısına 2 nolu formül yapıştırılarak muhataba haber vermesi için komşusu …'a
haber verildi" şerhi düşülerek ilgili mahalle muhtarının (ismi okunamadı) imza
ve mührünün tebliğ mazbatasına alındığı; tebliğ işleminin bu suretle 5.7.2004
tarihinde yapıldığı; yükümlü şirketin, bu tebligat üzerine 4.8.2004 tarihinde
gümrük başmüdürlüğü kaydına giren dilekçeyle yaptığı itirazın süre aşımı
nedeniyle reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada, Mahkemece,
işlemin hukuka aykırı olduğu yargısına ulaşıldıktan sonra merciine tevdi kararı
verildiği anlaşılmıştır.
4458 sayılı
Gümrük Kanununun 242'nci maddesinin 3'üncü fıkrasında, kişilerin düzeltme
taleplerine ilişkin kararlara ve cezalara karşı yedi gün içinde kararı alan
gümrük idaresinin bağlı bulunduğu gümrük başmüdürlüğü nezdinde itirazda
bulunabilecekleri; 7'nci fıkrasında da, gümrük başmüdürlükleri kararlarına
karşı, işlemin yapıldığı gümrük müdürlüğünün bulunduğu yerdeki idari yargı
mercilerine başvurabilecekleri hükme bağlandığından, düzeltme ret kararının
tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde, işlemi tesis etmiş olan gümrük
müdürlüğünün bağlı bulunduğu başmüdürlüğe itiraz yoluna gidilmesi zorunlu
bulunmaktadır.
Yapılacak
tebligatlara ilişkin düzenlemeleri içeren 7201 sayılı Tebligat Kanununun "Tebliğ
imkansızlığı ve tebellüğden imtina" başlıklı 21'inci maddesin 1'inci fıkrasında
ise, kendisine tebliğat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince
tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya
tebellüğden imtina ederlerse, tebliğ memurunun tebliğ olunacak evrakı, o yerin
muhtar veya ihtiyar heyeti azalarından birine veyahut zabıta amir veya
memurlarına imza mukabilinde teslim edeceği ve tesellüm edenin adresini ihtiva
eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber,
adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de
mümkün oldukça en yakın komşularından birine varsa yönetici ve kapıcıya da
bildireceği, ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihin, tebliğ tarihi
sayılacağı belirtildikten sonra, aynı maddenin 2'inci fıkrasında, muhtar,
ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurlarının yukarıdaki fıkra uyarınca
kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecbur oldukları öngörülmüştür. Anılan
Kanunun nasıl uygulanacağını gösteren Tebligat Nizamnamesinin 28'inci maddesinin
son fıkrasında da, muhatap ve onun yerine tebligat yapılacak kimseler o adreste
bulundukları halde tebliğin yapılacağı sırada orada mevcut değillerse 30'uncu
maddeye göre muamele yapılacağı belirtilmiş; atıf yapılan 30'uncu maddede de,
Tebligat Kanununun yukarıda açıklanan 21'inci maddesindeki hükme paralel bir
düzenlemeye yer verilmiştir.
Olayda; tebliğ
alındısında imza ve kaşesi bulunan mahalle muhtarının davacının adresini
değiştirdiğine dair şerh düşmemesi; itiraz ve dava dilekçelerinde de davacı
tarafından aynı adresin gösterilmiş olması karşısında, davacı Şirketin, düzeltme
talebinin reddine dair kararın tebliğ edildiği adresten ayrılmadığı, yalnızca,
tebliğin yapılacağı sırada gösterilen adreste, tebligatı alacak kimsenin
bulunmadığı açıktır. Dolayısıyla, tebliğ evrakının mahalle muhtarına teslimi ve
ihbarnamenin kapıya yapıştırılmasıyla birlikte komşusuna haber verilmesi
suretiyle yapılan tebligatta yukarıda sözü edilen hukuki duruma aykırılık
yoktur. Bu bakımdan; mahkeme kararının, yapılan tebligatın usulüne uygun
olmadığı yolundaki yargısına katılmak mümkün olmadığından; 4458 sayılı Kanunun
yukarıda anılan 242'nci maddesinde öngörülen süreden sonra yapılan itirazın süre
aşımı nedeniyle reddinde hukuka aykırılık mevcut değildir.
Öte yandan;
yapılan itirazların, sözü edilen hükümde öngörülen süre içerisinde olmadığı
gerekçesiyle reddedilmesi, itiraza konu ek tahakkuk kararının hukuka
uygunluğunun dava yoluyla denetlenmesi olanağını ortadan kaldıran, kesin ve
yürütülmesi zorunlu idari işlem tesisidir. Olayda da; dava konusu olan nihai
işlem, davalı idarece, bu yolda tesis edilen işlemdir. Bu bakımdan; Mahkemece,
itirazın süre aşımı nedeniyle reddine dair olan dava konusu işlemin hukuka uygun
olup olmadığı araştırılarak, itirazın süresinde yapıldığı sonucuna varıldığı
taktirde işlemin iptaline karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, iptal
kararı sonucunda davalı idare tarafından zaten gereğinin yapılması zorunlu
olmasına karşın, usul ekonomisinden bahsedilerek merciine tevdi şeklinde hüküm
kurulması, Yargılama Hukukuna aykırı olduğundan, temyize konu mahkeme kararında
isabet görülmemiştir.
Açıklanan
nedenle, temyiz isteminin kabulüne ve mahkeme kararının bozulmasına; bozma
kararı üzerine Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri
de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek
bulunmadığına, 28.3.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Yedinci Daire
Esas No : 2004/3623
Karar No : 2005/2342
Özeti : Gümrük vergilerine
veya para cezası kararlarına vaki itirazlarda, itiraz tarihinin, itiraz
dilekçesinin postaya verildiği tarih değil, dilekçenin gümrük idaresinin
kayıtlarına girdiği tarih olduğu hakkında.
Temyiz İsteminde
Bulunan: Tasfiye Halinde … Donanım Yazılım Sanayi ve
Ticaret Anonim Şirketi
Vekili : Av. …
&
imar hukuku
Türkiyenin imar hukukçusu
Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.
Yayınlanma:: 2007-06-09 (2920 okuma)
[ Geri Dön ]
|
|
|
|