DANIŞMA VE İDARİ UYUŞMAZLIKLAR İLE MEMURLAR VE Dİ?ER
KAMU GÖREVLİLERİNİN YARGILANMALARINA İLİŞKİN KARARLAR
BİRİNCİ DAİRE KARARLARI
DANIŞMA VE İDARİ UYUŞMAZLIKLARA İLİŞKİN KARARLAR
T.C.
D A N I Ş T A Y
Birinci Daire
Esas No : 2005/1290
Karar No : 2006/298
Özeti : 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma başlıklı 53 üncü
maddesi ile 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun adli sicil bilgilerinin silinmesi
başlıklı 9 uncu maddesi hükümleri dikkate alınarak Devlet memuriyetinde iken
veya memuriyete girmeden önce 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci
maddesinde sayılan suçları işlemek suretiyle mahkum olup da cezasını çekenlerin,
Devlet memuriyetine atanmalarını talep etmeleri durumunda memuriyete
atanmalarının mümkün olup olmadığı hakkında.
5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma başlıklı 53 üncü
maddesi ile 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun adli sicil bilgilerinin silinmesi
başlıklı 9 uncu maddesi hükümleri dikkate alınarak, Devlet memuriyetinde iken
veya memuriyete girmeden önce 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci
maddesinde sayılan suçları işlemek suretiyle mahkum olup da cezasını çekenlerin,
Devlet memuriyetine atanmalarını talep etmeleri durumunda memuriyete
atanmalarının mümkün olup olmadığı hususunda düşülen duraksamanın giderilmesi
istemine ilişkin Başbakanlığın 5.12.2005 günlü, Kanunlar ve Kararlar Genel
Müdürlüğü 5297 sayılı yazısına ekli Devlet Personel Başkanlığının 16.11.2005
günlü, 18913 sayılı yazısında aynen:
" 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin, Devlet memurluğuna alınacaklarda
aranacak genel şartların düzenlendiği (A) bendinin 5 inci alt bendinde;
"Taksirli suçlar ve aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç
olmak üzere, ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar
bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap,
rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı
iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve
istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat
karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak."
gerektiği kuralına yer verilmiş, aynı Kanunun 98 inci maddesinin (b) bendinde
ise Devlet memurlarının "Memurluğa alınma şartlarından herhangi birini
taşımadığının sonradan anlaşılması veya memurlukları sırasında bu şartlardan
herhangi birini kaybetmesi" halinde memurluğun sona ereceği hükme bağlanmıştır.
Ayrıca, mülga
Türk Ceza Kanununun "Memnu Hakların İadesi" başlıklı 121 inci maddesi, kişinin
asıl cezasını çektiği veya af ile ortadan kalktığı tarihten itibaren 5 yıl
geçtikten sonra memnu hakların iadesini talep edebileceğini ve bu talep üzerine
yapılan inceleme sonucunda, memnu hakların iadesine karar verilebileceğini hüküm
altına almış idi. Danıştay 1. Dairesinin 22.4.1992 tarih ve E: 1992/126, K:
1992/150 sayılı Kararında; "657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci
maddesinin A/5 inci fıkrasında öngörülen koşulları, mahkumiyetten dolayı
yitirmeleri nedeniyle memuriyetle ilişkileri kesilenlerin, memnu hakların iadesi
kararı almaları halinde yeniden Devlet Memurluğuna atanabilecekleri, ancak kadro
ve ihtiyaç durumları bakımından idarenin bu konuda takdir yetkisi bulunduğu..."
belirtilmiş, yine aynı Kararda "Memurluğa engel bir mahkumiyetin saptanması
halinde memnu hakların iadesi kararı alınmadıkça veya memurluğa engel sayılanlar
dışındaki suçlardan dolayı hükmedilen mahkumiyetler afla ortadan kalkmadıkça
yeniden memuriyete atanmanın söz konusu olamayacağı..." ifade edilmiştir.
Yukarıdaki hüküm
ve açıklamalar çerçevesinde, Devlet memuriyetine engel bir suçtan dolayı mahkum
olup cezasını çekenlerin, bilahare usulüne uygun olarak almış oldukları memnu
hakların iadesi kararlarından sonra tekrar ilgili mevzuat çerçevesinde Devlet
memurluğuna dönebilmeleri imkanı bulunmakta idi.
Ancak, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinin birinci fıkrasında, "Kişi, kasten
işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak;
a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu
kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye,
köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca
verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam
edilmekten,
b) Seçme ve
seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan,
c) Velayet
hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
d) Vakıf,
dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin
yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
e) Bir kamu
kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir
meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir
olarak icra etmekten,
yoksun
bırakılır." hükmü, bahsi geçen maddenin ikinci fıkrasında ise; "Kişi, işlemiş
bulunduğu suç dolayısıyla mahkum olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya
kadar bu hakları kullanamaz." hükmü yer almaktadır.
5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun 53 üncü maddesinin madde gerekçesinde ise; işlediği suç
dolayısıyla toplumda kişiye karşı duyulan güven duygusunun sarsıldığı, bu
sebeple, suçlu kişinin özellikle güven ilişkisinin varlığını gerekli kılan belli
hakların kullanmaktan yoksun bırakıldığı ve madde metninde, işlediği suç
dolayısıyla kişinin hangi hakları kullanmaktan yoksun bırakılacağının
belirlenmiş olduğu; ancak, bu hak yoksunluğunun süresiz olmadığı,
cezalandırılmakla güdülen asıl amacın, işlediği suçtan dolayı kişinin etkin
pişmanlık duymasını sağlayıp tekrar topluma kazandırılması olduğuna göre, suça
bağlı hak yoksunluklarının da belli bir süreyle sınırlandırılması gerektiğinden
madde metninde söz konusu hak yoksunluklarının mahkum olunan cezanın infazı
tamamlanıncaya kadar devam etmesi öngörüldüğü; böylece, kişinin mahkum olduğu
cezanın infazının gereklerine uygun davranarak bunun tamamlanmasıyla kendisinin
tekrar güven duyulan bir kişi olduğu konusunda topluma da bir mesaj verdiği; bu
bakımdan hak yoksunluklarının en geç cezanın infazının tamamlanması aşamasına
kadar devam etmesi, suç ve ceza politikasıyla güdülen amaçlara daha uygun
düşeceği belirtilmiş olup; yeni Türk Ceza Kanunu ile getirilen sistemde süresiz
bir hak yoksunluğu söz konusu olmadığı için, yasaklanmış hakların geri
verilmesinden artık söz edilemeyeceği ifade edilmiştir.
5352 sayılı Adli
Sicil Kanununun 9 uncu maddesinde ise; "(1) Adli sicildeki bilgiler;
a) Cezanın veya
güvenlik tedbirinin infazının tamamlanması,
b) Ceza
mahkumiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikayetten vazgeçme veya etkin
pişmanlık,
c) Ceza
zamanaşımının dolması,
d) Genel af,
Halinde Adli
Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinerek, arşiv kaydına alınır.
(2) Adli sicil
bilgileri, ilgilinin ölümü üzerine tamamen silinir.
(3) Türk
vatandaşları hakkında yabancı mahkemelerce verilmiş olup 4 üncü maddenin birinci
fıkrasının (f) bendine göre adli sicile kaydedilen hürriyeti bağlayıcı cezaya
mahkumiyet hükümleri, kesinleştiği tarihten itibaren mahkumiyet kararında
belirtilen sürenin geçmesiyle, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce adli
sicil kayıtlarından çıkartılarak arşiv kaydına alınır. Adli para cezasına
mahkumiyet hükümleri ile cezanın ertelenmesine ilişkin hükümler, adli sicil
kaydına alınmadan doğrudan arşive kaydedilir."hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıdaki hüküm
ve açıklamalar çerçevesinde, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinin
birinci fıkrasında belirtilen hakların kullanma yasağının aynı maddenin ikinci
fıkrasında cezanın infazı ile sınırlı tutulmuş olması ve 5352 sayılı Adli Sicil
Kanununun 9 uncu maddesi hükmü karşısında, gerek Devlet memuriyetinde iken
gerekse Devlet memuriyetine girmeden önce 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
48 inci maddesinin (A) bendinin beşinci alt bendinde sayılan ve Devlet
memuriyetine atanmaya engel teşkil eden suçları işlemek suretiyle mahkum olup da
cezalarını çektikten sonra, mezkur Kanunun 92 nci maddesinde belirtilen usul ve
esaslar çerçevesinde yeniden Devlet memuriyetine atanmayı talep edenler ile 5352
sayılı Adli Sicil Kanununun 9 uncu maddesinde belirtilen şartların gerçekleşmesi
sonucu adli sicilden hükümlülük kaydını sildirenlerin Devlet memurluğuna dönme
taleplerinin kabul edilebileceği düşünülmektedir.
Ancak, yukarıda
durumu belirtilenler hakkında yapılacak işlem hususunda Adalet Bakanlığından
görüş sorulmuş, bir örneği ekte gönderilen yazıdan da anlaşılacağı üzere bu
konunun yeterince açıklığa kavuşturulmadığı görülmüştür.
2575 sayılı
Danıştay Kanununun "Danıştay'ın görevleri" başlıklı 23 üncü maddesinin (a)
bendinde yer alan, "Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık tarafından gönderilen işler
hakkında görüşünü bildirir." hükmü ile aynı Kanunun 42 nci maddesinin (f)
bendinde yer alan "Danıştay'ca istişari mahiyette incelenmek ve düşüncesini
bildirmek için Devlet Başkanlığı veya Başbakanlıktan gönderilecek işleri, ...
inceler ve gereğine göre karara bağlar veya düşüncesini bildirir." hükmü
uyarınca yukarıda bildirilen konu hakkındaki tereddütlerin giderilebilmesi
amacıyla Danıştay'dan istişari görüş alınması hususunu müsaadelerinize arz
ederim." denilmektedir.
Dairemizce
yapılan çağrı üzerine gelen Başbakanlık Hukuk Müşaviri …, Devlet Personel
Başkanlığı Uzmanı …, Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü
Daire Başkanı …, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü Tetkik Hakimi …
ile Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü Şube Müdürü …'ün
açıklamaları dinlendikten sonra konu incelenerek,
Gereği Görüşülüp
Düşünüldü:
5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma başlıklı 53 üncü
maddesi ile 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun adli sicil bilgilerinin silinmesi
başlıklı 9 uncu maddesi hükümleri dikkate alınarak, Devlet memuriyetinde iken
veya memuriyete girmeden önce 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci
maddesinde sayılan suçları işlemek suretiyle mahkum olup ta cezasını çekenlerin,
Devlet memuriyetine atanmalarını talep etmeleri durumunda memuriyete
atanmalarının mümkün olup olmadığı hususunda düşülen duraksamanın giderilmesi
istenilmektedir.
657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun Devlet memurluğuna alınacaklarda aranılacak şartların
gösterildiği 48 inci maddesinin (A) bendinin 5 numaralı alt bendinde, Devlet
memurluğuna alınacakların, taksirli suçlar ve aşağıda sayılan suçlar dışında
tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere, ağır hapis veyahut 6 aydan fazla hapis
veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla,
zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı
kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı
suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve
alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı
hükümlü bulunmamaları gerektiği, aynı Kanunun 98 inci maddesinin (b) bendinde
de, memurluğa alınma şartlarından herhangi birini taşımadığının sonradan
anlaşılması veya memurlukları sırasında bu şartlardan herhangi birinin
kaybedilmesi halinde memurluğun sona ereceği hükme bağlanmıştır.
765 sayılı Türk
Ceza Kanununun 20 nci maddesinde, hakimlerin, bu Kanunda belirtilen şahsi
hürriyeti bağlayıcı cezalar yanında hükmedilebilecekleri feri cezanın, geçici
veya sürekli olarak kamu hizmetlerinden yasaklılık cezası olduğu ve bu cezanın
hangi hususlardan oluştuğu hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanunun 121 inci
maddesinde, "Müebbeden hidematı ammeden memnuiyet ve ceza mahkumiyetinden
mütevellit diğer nevi ademi ehliyet cezaları memnu hakların iadesi tarikiyle
izale olunabilir.", 122 nci maddesinde, "Yukarıdaki maddede yazılı ceza, şahsi
hürriyeti bağlayıcı bir cezaya bağlı olduğu halde, buna mahkum olan ve işlemiş
olduğu cürümden dolayı pişmanlık duyduğunu ihsas edecek surette iyi hali görülen
kimse, asıl cezasını çektiği veya ceza af ile ortadan kalktığı tarihten itibaren
üç ve zamanaşımı ile düşmüş olduğu surette düştüğü tarihten itibaren beş yıl
geçtikten sonra memnu hakların iadesini talep edebilir.", 124 üncü maddesinde
de," Memnu haklar, Usulü Muhakematı Cezaiye Kanununun tayin etiği suretlerle
iade olunur. Memnu hakların iadesine alakadarların talebi üzerine usulü
dairesinde karar verilmesi mahkemeye aittir." hükmüne yer verilmiştir.
26.9.2004
tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlüğe konulmasına ilişkin usul ve
esasları belirlemek amacıyla yürürlüğe konulan 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının
(b) bendinde, 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun bütün ek ve
değişiklikleri ile birlikte yürürlükten kaldırıldığı, aynı Kanunun 13 üncü
maddesinde ise, bu Kanunun infazın ertelenmesi veya durdurulması başlıklı 10
uncu maddesi dışındaki diğer hükümlerinin 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe gireceği
hüküm altına alınmıştır. Bu hükümlere göre 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 1.6.2005
tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile yürürlükten
kaldırılmıştır.
5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma başlıklı 53 üncü
maddesinin birinci fıkrasında, kişinin, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı
hapis cezasına mahkumiyetinin kanuni sonucu olarak hangi hakları kullanmaktan
yoksun bırakılacağı sayılmış, maddenin ikinci fıkrasında, kişinin işlemiş
bulunduğu suç dolayısıyla mahkum olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya
kadar yoksun bırakıldığı hakları kullanamayacağı, beşinci fıkrasında, birinci
fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen
suçlar dolayısıyla hapis cezasına veya adli para cezasına mahkumiyet halinde,
hükümde belirtilen cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin
kullanılmasının yasaklanmasına karar verileceği, adli para cezası yönünden bu
cezanın, para cezasının tamamen infazından sonra işlemeye başlayacağı, altıncı
fıkrasında da, belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği
dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan
dolayı mahkumiyet halinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu
meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri
alınmasına karar verilebileceği, yasaklama ve geri almanın, hükmün
kesinleşmesiyle yürürlüğe gireceği ve sürenin, cezanın tümüyle infazından
itibaren işlemeye başlayacağı, 69 uncu maddesinde ise, cezaya bağlı olan veya
hükümde belirtilen hak yoksunluklarının süresinin ceza zamanaşımı doluncaya
kadar devam edeceği hüküm altına alınmıştır.
5237 sayılı
Kanun, feri ceza olarak maddede sayılan ve mahkumiyete bağlı olarak verilen
güvenlik tedbirlerini belirtmiş, 765 sayılı Kanundan farklı olarak, mahkum
edilen kişinin, sürekli olarak belli hakları kullanmaktan yasaklanmasını sona
erdiren bir düzenleme getirmiş, kasten işlenen suçlarda kişinin mahkum olduğu
hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar hak yoksunluğundan mahrumiyeti
öngörmüştür. Kanunun 53 üncü maddesinin beşinci ve altıncıfıkralarında,
güvenlik tedbirlerinin, mahkumiyetten sonra devam edeceği durumlara ilişkin
istisnalar düzenlenmiştir. 5237 sayılı Kanun, hak yoksunluğunu belli bir
süreyle, genel olarak ta cezanın infazı ile sınırlandırmıştır. Dolayısıyla ceza
infaz edildiğinde mahkumiyete bağlı hak yoksunluğu da herhangi bir mahkeme veya
mercii kararına gerek olmaksızın ortadan kaldırılmış, 765 sayılı Kanundan
kaynaklanan memnu hakların iadesi uygulaması sona erdirilmiştir.
Ancak, 5352
sayılı Adli Sicil Kanununun 2 nci maddesinde, hakkında Türk mahkemeleri veya
yabancı ülke mahkemeleri tarafından kesinleşmiş ve Türk hukukuna göre tanınan
mahkumiyet kararı bulunan Türk vatandaşları ile Türkiye'de suç işlemiş olan
yabancıların kayıtları da dahil tüm adli sicil bilgilerinin, mahallinde
bilgisayar ortamına aktarılmasını takiben, Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve
İstatistik Genel Müdürlüğündeki Merkezi Adli Sicilde tutulacağı, 4 üncü
maddesinde, Türk mahkemeleri tarafından vatandaş veya yabancı hakkında verilmiş
ve kesinleşmiş mahkumiyet hükümlerinin adli sicile kaydedileceği, 7 nci
maddesinde, bu bilgilerin, kullanılış amacı belirtilmek suretiyle, kamu kurum ve
kuruluşlarına, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına verilebileceği, 9
uncu maddesinde, adli sicildeki bilgilerin, cezanın veya güvenlik tedbirinin
infazının tamamlanması, ceza mahkumiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran
şikayetten vazgeçme veya etkin pişmanlık, ceza zamanaşımının dolması ve genel af
halinde, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinerek arşiv kaydına
alınacağı, 12 nci maddesinde ise, arşiv bilgilerinin, ilgilinin ölümü üzerine ve
her halde kaydın girildiği tarihten seksen yılın geçmesiyle tamamen silineceği,
fiilin kanunla suç olmaktan çıkarılması halinde, bu suçtan mahkumiyete ilişkin
adli sicil ve arşiv kayıtlarının, talep aranmaksızın tamamen silineceği, kanun
yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen beraat veya ceza
verilmesine yer olmadığı kararının kesinleşmesi halinde, önceki mahkumiyet
kararına ilişkin adli sicil ve arşiv kaydının tamamen silineceği hüküm altına
alınarak, hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunanların tüm adli sicil
bilgilerinin adli sicile kaydedilmesi, Kanunun 9 uncu maddesinde gösterilen
hallerden birinin varlığı halinde bu bilgilerin silinerek arşiv kaydına
alınması, Kanunun 12 nci maddesinde gösterilen hallerden birinin varlığı halinde
de bu bilgilerin tamamen silinmesi düzenlenmiş, böylece kişilerin sona eren
mahkumiyetlerine ilişkin bilgilerin, belli süreyle sınırlı olmak üzere, bu
bilgilerin varlığına gerek duyan birimlerce görülebilmesi, değerlendirilebilmesi
imkanı getirilmiştir.
Memnu hakların
iadesine ilişkin mahkeme kararları, mahkumiyeti ortadan kaldırmamakla beraber
ceza mahkumiyetinden doğan bazı hakların kullanılmasına yönelik
ehliyetsizlikleri geleceğe dönük olarak ortadan kaldırmaktadır. Devlet
memuriyetinde iken veya memuriyete girmeden önce 657 sayılı Kanunun 48 inci
maddesinde sayılan suçları işlemek suretiyle mahkum olan ve bu nedenle bu
Kanunun 48 inci maddesinin (A) bendinin 5 numaralı alt bendinde gösterilen şartı
taşımayanların, ilgili mahkemelerden memnu hakların iadesi kararı almaları
durumunda Devlet memurluğuna atanabilecekleri ancak bu atama konusunda idarenin
takdir yetkisi bulunduğu açıktır. Dairemizin 22.4.1992 günlü, E:1992/126,
K:1992/150 sayılı kararı da bu hususu açıklığa kavuşturmuştur.
5237 sayılı
Kanunda memnu hakların iadesine imkan veren hukuki yola yer verilmemekle
birlikte, 765 sayılı Kanun süresiz olarak mahkumiyete bağlı hak yoksunluğunu
düzenlediği halde memnu hakların iadesi gibi bir düzenlemeye yer vererek
kişilerin süresiz şekilde hak yoksunluğuna mahkum olmamalarını sağladığı, 5237
sayılı Kanunun ise, mahkumiyete bağlı hak yoksunluklarını belli sürelerle
sınırlayarak, bu yoksunluğun kişinin hayatının sonuna kadar devam etmesine engel
olduğu, hak yoksunluğu sona erince de kişinin toplumun diğer bireyleri gibi
kanunlar çerçevesinde haklarını kullanabilmesine imkan tanıdığı görülmektedir.
Bu durumda,
Devlet memuru iken 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinde sayılan suçların
herhangi birinden mahkum olan ve bu mahkumiyete bağlı olarak belli hakları
kullanmaktan yasaklanan, söz konusu mahkumiyeti nedeniyle memuriyeti sona eren
kişiler ile Devlet memurluğuna atanmadan önce söz konusu suçların herhangi
birinden mahkum olan ve bu mahkumiyete bağlı olarak belli hakları kullanmaktan
yasaklanan, bu mahkumiyeti nedeniyle Devlet memurluğuna atanma şartlarını
taşımayan kişilerin, hak yoksunlukları sona ererek yasaklanan haklarını yeniden
kazanmaları durumunda, Devlet memurluğuna atanmalarının mümkün olduğu ancak,
ilgililerin arşiv kaydına alınan adli sicil bilgileri de göz önüne alınmak
suretiyle idarelerin bu atamalar konusunda takdir yetkileri bulunduğu sonucuna
varılarak dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına 13.3.2006 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
MEMURLAR VE Dİ?ER KAMU GÖREVLİLERİNİN YARGILANMALIRINA
İLİŞKİN KARARLAR
T.C.
D A N I Ş T A Y
Birinci Daire
Esas No : 2005/1194
Karar No : 2005/1499
Özeti : Şüphelilerin ...
İcra Müdürlüğünün 20.8.2004 günlü icra emrinin gereğini yapmamakla 2004 sayılı
İcra ve İflas Kanunu'nun 357 nci maddesine aykırı hareket ettikleri nedeniyle
iddia edildiğinden yukarıda açıklanan hüküm uyarınca bunlar hakkında Cumhuriyet
savcılığınca doğrudan kovuşturma yapılması gerektiği hakkında.
K A R A R
Şüpheli :
1- … - Selçuk
Üniversitesi Fen- Edebiyat Fak. Öğretim Üyesi
2- …
- " " " Maaş Mutemedi
3- …
- " " " "
4- …
- " " " "
5- … -"
" " "
Suç : …'ın:
1- Nafaka
borcunun eksik ödenmesi veya bazı aylarda ödememesi için maaş mutemetlerine
baskı yapmak
…, …, … ile
…’nın:
2- …'a ait
nafaka borcunun icra yoluyla ödenmesinde maaş kesintisi yapmamak veya eksik
kesinti yapmak
Suç
Tarihi : 2004 Yılı
İncelenen
Karar : Selçuk Üniversitesi Rektörlüğünce oluşturulan Kurulun
20.12.2004 günlü, men-i muhakeme kararı
Karara İtiraz
Eden : Yok
İnceleme
Nedeni : Yasa gereği kendiliğinden
Selçuk
Üniversitesi Rektörlüğünün 14.11.2005 günlü, 10066 sayılı yazısı ekinde
gönderilen soruşturma dosyası ile yukarıda belirtilen Kurul kararı, Tetkik
Hakimi Hamza Eyidemir'in açıklamaları dinlendikten sonra, 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun 53 üncü maddesi uyarınca incelendi;
Gereği Görüşülüp
Düşünüldü:
Şüpheli …'ın 1
inci maddeden üstüne atılı suçu işlediğini doğrulayacak ve hakkında kamu davası
açılmasını gerektirecek yeterli kanıt bulunmadığından, Selçuk Üniversitesi
Rektörlüğünce oluşturulan Yetkili Kurulun 20.12.2004 günlü, men-i muhakeme
kararının adı geçene ilişkin kısmının onanmasına,
Yetkili Kurulun
şüpheliler …, …, … ile …'nın 2 ci maddeden men-i muhakemelerine ilişkin kısmına
gelince;
2004 sayılı İcra
ve İflas Kanununun 357 nci maddesinde, icra dairesince kanuna göre yapılan
tebliğ ve emirleri derhal yapmağa ve neticesini geciktirmeksizin icra dairesine
bildirmeğe alakadarlar mecburdur. Makbul sebep haricinde tebliğ ve emirleri
yapmıyanlar hakkında ait olduğu dairece tahkikatı evveliyeye hacet kalmaksızın
Cumhuriyet Savcılığınca doğrudan doğruya takibat yapılır hükmü yer almaktadır.
Şüphelilerin
Yozgat İcra Müdürlüğünün 20.8.2004 günlü icra emrinin gereğini yapmamakla 2004
sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 357 nci maddesine aykırı hareket ettikleri iddia
edildiğinden yukarıda açıklanan hüküm uyarınca bunlar hakkında Cumhuriyet
savcılığınca doğrudan kovuşturma yapılması gerektiğinden 2 nci maddeden men-i
muhakemelerine ilişkin olarak verilen Yetkili Merci kararının adı geçenlere
ilişkin kısmının bozularak genel hükümlere göre işlem yapılmak üzere dosyanın
adıgeçenler yönünden yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere Selçuk
Üniversitesi Rektörlüğüne iadesine 14.12.2005 gününde oybirliğiyle karar
verildi.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Birinci Daire
Esas No : 2006/7
Karar No : 2006/217
Özeti : Yetkili merciin
soruşturma izni vermemesi, soruşturma açılmaması veya şikayetin işleme
konulmaması yolundaki kararları Kanunun öngördüğü men-i muhakeme ya da lüzum-u
muhakeme kararı niteliğinde bir karar olmayıp iptal davasına konu olabilecek
idari işlem niteliği taşıdığından bu tür işlemlere karşı itiraz yoluna gidilmesi
yerine iptal davası açılmasının mümkün olduğu hakkında.
K A R A R
Hakkında
Soruşturma
Açılması
İstenen: Kırıkkale Üniversitesi Görevlileri
Eylemi : Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi …
hakkında göreve gelmediğine dair gerçek dışı tutanaklar düzenlemek, bu
tutanaklara dayanarak disiplin cezası vermek
Eylem
Tarihi : 2004 Yılı ve sonrası
İncelenen
Karar : Kırıkkale Üniversitesi Rektörünün iddialar hakkında yapılacak
işlem bulunmadığına ilişkin 12.12.2005 günlü, 6990 sayılı yazısı
Karara İtiraz
Eden: Şikayetçi …
İnceleme Nedeni:
İtiraz üzerine
Kırıkkale
Üniversitesi Rektörlüğünün 3.1.2006 günlü, 49 sayılı yazısı ekinde gönderilen
dosya ile yukarıda belirtilen karar Tetkik Hakimi Arzu Bozkurt Şen'in
açıklamaları dinlendikten sonra, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 53 üncü
maddesi uyarınca incelendi;
Gereği Görüşülüp
Düşünüldü:
Anayasanın 129
uncu maddesinde, memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia
edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılmasının kanunla belirlenen
istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlı olduğu hükme
bağlanmıştır.
2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun 53 üncü maddesinin ceza soruşturması usulüne ilişkin (c)
fıkrasında, yükseköğretim üst kuruluşları başkan ve üyeleri ile yükseköğretim
kurumları yöneticilerinin, kadrolu ve sözleşmeli öğretim elemanlarının ve bu
kuruluş ve kurumların 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memurlarının
görevleri dolayısıyla ya da görevlerini yaptıkları sırada işledikleri ileri
sürülen suçlarla ilgili olarak soruşturmanın şüphelilerin konumuna göre
belirlenecek soruşturmacı tarafından yapılacağı, son soruşturmanın açılıp
açılmamasına karar verecek kurullar ve kurulların oluşumuna ilişkin usul ve
esaslar ile kurulların almış olduğu lüzum-u muhakeme kararlarının
ilgililerin itirazı üzerine, men-i muhakeme kararlarının ise kendiliğinden
Danıştayca incelenerek karara bağlanacağı hükümlerine yer verilmiştir.
Buna göre
yetkili merciin soruşturma izni vermemesi, soruşturma açılmaması veya şikayetin
işleme konulmaması yolundaki kararları Kanunun öngördüğü men-i muhakeme ya da
lüzum-u muhakeme kararı niteliğinde bir karar olmayıp iptal davasına konu
olabilecek idari işlem niteliği taşıdığından bu tür işlemlere karşı itiraz
yoluna gidilmesi yerine iptal davası açılması mümkündür.
Nitekim,
Danıştay 8 inci Dairesinin 9.12.2005 günlü, E: 2005/1425, K: 2005/5059 sayılı
kararında da, "ancak yetkili kurulca verilmiş lüzum-u muhakeme veya men-i
muhakeme kararlarına itiraz edilebileceği, soruşturma açılmamasına ilişkin
işlemlere karşı herhangi bir başvuru yolu öngörülmediği, bu nedenle bu
kararların kesin, doğrudan uygulanabilir ve hukuki sonuç doğuran nitelikleri
itibariyle idari davaya konu olabilecek işlemler olduğu" vurgulanmıştır.
Dosyanın
incelenmesinden; şikayetçi …'un, göreve gelmediği yönünde gerçeğe aykırı
tutanaklar düzenlenerek hakkında soruşturma açıldığı ve "görevden çekilmiş"
sayılarak cezalandırıldığı iddiasıyla ilgililer hakkında Kırıkkale Cumhuriyet
Başsavcılığına şikayet dilekçesi verdiği, anılan Başsavcılığın 28.10.2005 günlü,
2005/30 sayılı görevsizlik kararı üzerine dilekçe ve eklerinin Yükseköğretim
Kurulu Başkanlığına, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığınca da Kırıkkale
Üniversitesi Rektörlüğüne gönderildiği, Rektörlükçe yapılan inceleme üzerine
yeterli kanıt olmadığı gerekçesiyle soruşturma açılmamasına karar verildiği
anlaşılmaktadır.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle, Kırıkkale Üniversitesi Rektörünün, iddialar hakkında
yapılacak işlem bulunmadığına ilişkin 12.12.2005 günlü, 6990 sayılı yazısı, 2547
sayılı Kanunun 53 üncü maddesinde öngörülen lüzum-u muhakeme veya men-i
muhakeme kararı niteliğinde olmadığından itirazın incelenmeksizin reddine,
dosyanın Kırıkkale Üniversitesine, kararın bir örneğinin şikayetçiye
gönderilmesine 21.2.2006 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
K A R Ş I O Y
2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun 53 üncü maddesinin ceza soruşturması usulü başlıklı (c)
fıkrasında, "Yükseköğretim üst kuruluşları başkan ve üyeleri ile yükseköğretim
kurumları yöneticilerinin, kadrolu ve sözleşmeli öğretim elemanlarının ve bu
kuruluş ve kurumların 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memurlarının,
görevleri dolayısıyla ya da görevlerini yaptıkları sırada işledikleri ileri
sürülen suçlar hakkında aşağıdaki hükümler uygulanır." denildikten sonra
devamındaki hükümlerde, Yükseköğretim Kurulu Başkanı için kendisinin katılmadığı
Milli Eğitim Bakanının Başkanlığındaki bir toplantıda Yükseköğretim Kurulu
üyelerinden teşkil edilecek en az üç kişilik bir kurulca, diğerleri için,
Yükseköğretim Kurulu Başkanınca veya diğer disiplin amirlerince doğrudan veya
görevlendirecekleri uygun sayıda soruşturmacı tarafından ceza soruşturmasının
yapılacağı son soruşturmanın açılıp açılmamasına ise, YÖK başkan ve üyeleri ile
Yükseköğretim Denetleme Kurulu başkan ve üyeleri hakkında Danıştay 2 nci
Dairesinin (5183 sayılı Kanunun 12. maddesi ile bu görev 1 inci Daireye
verilmiştir.) Üniversite rektörleri, rektör yardımcıları ile üst kuruluş genel
sekreterleri hakkında Yükseköğretim Kurulu üyelerinden teşkil edilecek üç
kişilik kurul tarafından karar verileceği, böylece ceza soruşturmasının görev
statülerine göre nasıl ve kimler tarafından yapılacağı, bu soruşturma sonucunda
elde edilen kanıtlara ve ulaşılacak sonuçlara göre düzenlenmesi zorunluluk
arzeden soruşturma fezlekesi de değerlendirilmek suretiyle son soruşturmanın
açılıp açılmamasına yani şüpheli kişiler hakkında isnad edilen eylemden dolayı
men-i muhakemelerine ya da lüzum-u muhakemelerine karar alınmasının yasal
zorunluluk olduğu ve bu kararları almaya hangi kurulların yetkili olduğu açık
bir şekilde hükme bağlanmıştır.
Öte yandan, 2547
sayılı Kanundan sonra yürürlüğe girmiş bulunan Anayasanın 129 uncu maddesinin
son fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia
edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılmasının, kanunla belirlenen
istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlı olacağı
hükmüne yer verilmiştir.
Anayasanın
sözünü ettiği "idari merciin izni" ne ilişkin usul ve esaslar ise, Memurlar ve
diğer kamu görevlileri bakımından genel olarak 4483 sayılı Kanunda düzenlenmiş
olup, YÖK personeli bakımından ise 2547 sayılı Kanunun 53/c maddesinde, bu madde
kapsamındaki kamu görevlilerinin görevleri dolayısıyla ya da görevlerini
yaptıkları sırada işledikleri ileri sürülen suçlar hakkında, öncelikle
soruşturma başlatılması, görevlendirilen soruşturmacının bir fezleke
düzenlemesi ve sonuçta men-i muhakeme yani yargılanmaya gerek bulunmadığı, ya
da lüzum-u muhakeme yani yargılamanın gerekli olduğu kararlarından birisinin
yetkili kılınan kurullar tarafından verilmesi zorunluluğu öngörülerek, ceza
soruşturması konusundaki yasal prosedürün üniversite personeli açısından nasıl
işleyeceği belirtilmiş bulunmaktadır.
4483 sayılı
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 18 inci
maddesi ile yürürlükten kaldırılmış bulunan 4 Şubat 1329 tarihli Memurin
Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerinde ve buna paralel düzenleme
içeren 2547 sayılı Yasanın 53/c maddesinde geçen "ilk soruşturma", terimi,
mülga 1412 sayılı CMUK'nda 21.5.1985 tarih ve 3206 sayılı Kanunla yapılan
değişiklikler sonucunda "hazırlık soruşturması" olarak değiştirilmiş, son
soruşturmanın açılması (lüzum-u muhakeme) kararı da hazırlık soruşturması
sonunda Cumhuriyet Savcılarınca verilen karar (iddianame) niteliğinde olup bu
husus, Yargıtay Ceza Dairelerince verilen kararlarla da teyid edilmiş
bulunmaktadır.
2547 sayılı
Yasanın 53 üncü maddesinin (c) fıkrasında düzenlenen ceza soruşturması ve
kovuşturmasına ilişkin hükümler, mülga Memurin Muhakematı Hakkında Kanundan aynı
hukuksal yapı içerisinde aktarılmış olduğundan, bu hükümlerin uygulanmasında, 1
Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
soruşturmaya ilişkin, yani, yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden
iddianamenin kabulüne kadar geçen evredeki hükümlerine göre işlem yapılması
gerekir. Bu evredeki hükümler nedeniyle alınan kararların ceza soruşturmasına
ilişkin kararlar olduğunda kuşku yoktur. Diğer bir deyişle lüzum-u muhakeme ya
da men-i muhakeme yolundaki yetkili merci kararları, iddianame ya da kovuşturma
açılmaması niteliğinde olduğundan, bu kararların itiraz üzerine ya da yasa
gereği incelenmesi, iddianameye yapılan itirazın incelenmesi anlamındadır.
Ayrıca, 4483
sayılı Yasanın 2 nci maddesinin ikinci fıkrasındaki "Görevleri ve sıfatları
sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin kanun
hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen soruşturma ve
kovuşturma usullerine ilişkin hükümler saklıdır." şeklindeki hüküm nedeniyle
yükseköğretim üst kuruluşları ve yükseköğretim kurumlarında çalışan personelin
ceza soruşturması ve kovuşturması işlerinde 4483 sayılı Yasa hükümlerinin
uygulanmasına olanak bulunmadığında, 2547 sayılı Yasanın 53/c maddesinin
uygulanmasının zorunlu olduğunda da kuşku bulunmamaktadır. Böyle olunca, 2547
sayılı Yasanın 53/c maddesi uygulamasında, yetkili mercilerce suç şüphesinin
öğrenilmesi üzerine, 4483 sayılı Yasada izin müessesesi evresinde öngörülen ön
inceleme, şikayetin işleme konulmaması, soruşturma izni verilmesi ya da
verilmemesi gibi, üniversite personeline uygulanması mümkün olmayan
prosedürlerin, uygulamaya konulması söz konusu olamaz.
Öte yandan, 4483
sayılı Yasada, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle
işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili
merciler ve izlenecek usul düzenlenmiş, 4 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında,
üçüncü fıkradaki şartları taşımayan ihbar ve şikayetlerin izin vermeye yetkili
merciler tarafından işleme konulmayacağı ve durumun ihbar ve şikayette bulunana
bildirileceği, ancak iddiaların, sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle
ortaya konulmuş olması halinde, ad, soyad ve imza ile iş veya ikametgah
adresinin doğrulduğu şartının aranmayacağı yani bu gibi durumlarda da ön
inceleme başlatılmasının zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. 4483 sayılı Yasanın
4 üncü maddesinin dördüncü fıkrası hükmüne göre soruşturma izni vermeye yetkili
merciler tarafından şikayetin işleme konulmamasına ilişkin olarak alınan
kararların, şikayette bulunanlara ve Cumhuriyet başsavcılıklarına tebliğ
edilmesi üzerine, bu kararlara itiraz edilebileceği yönünde bir düzenlemeye yer
verilmemiş olmakla birlikte, bu uygulamaya karşı C.savcılıklarınca ve
şikayetçileri tarafından yapılan itirazlar, önceleri Danıştay 2 nci Dairesinin
ve daha sonra, Dairemizin verdiği ve istikrara kavuşmuş kararları ile
incelenerek sonuçlandırılmış ve sonuçlandırılmaya devam edilmektedir.
Zira, 4483
sayılı Yasanın uygulanmasında, şikayetin işleme konulmaması yönündeki
kararlarda, isnad edilen bir suçtan dolayı ilgililer hakkında yapılacak ön
inceleme sonucunda, soruşturma izni verilmesi ya da verilmemesi şeklinde tecelli
etmesi gereken izin müessesesinin; yasada öngörülen işleme koymama koşullarının
ötesinde bir uygulama ile önünün kesilmesi durumunun bulunup bulunmadığının
denetlenmesi görevinin, soruşturma izni verilmesi ya da verilmemesi kararlarına
itirazları incelemekle görevli yargı yerlerine ait bulunduğunda ve bu tür
kararların, idare hukuku alanı dışında kalan ceza soruşturmasına ilişkin
kararlar olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Nitekim, gerek
4483 sayılı Yasanın 1 inci maddesindeki, "... işledikleri suçlardan dolayı
yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili merciler" şeklindeki anlatımdan,
gerekse 2547 sayılı Yasanın 53 üncü maddesinin (c) fıkrasının ve bu fıkranın 1
inci ve 2 nci bentlerinin başlıklarının sırasıyla "ceza soruşturması usulü",
"ilk soruşturma", "son soruşturmanın açılıp açılmamasına" şeklindeki
ifadelerinden, her iki Yasa kapsamında başlatılan iş ve işlemlerin ceza
soruşturmasına ve sonucu itibariyle ceza yargılamasına ilişkin olduğu açıkça
ortada olduğundan, 4483 sayılı Yasa uygulamasında olduğu gibi bu güne kadar 2547
sayılı Yasa uygulamasında da, örnek olmak üzere belirtilen Dairemizin 1.11.2004
günlü,
E: 2004/347, K: 2004/334;
25.11.2004 günlü, E: 2004/342, K: 2004/405; 4.2.2005 günlü,
E: 2004/663, K: 2005/119;
16.3.2005 günlü, E: 2004/857; K: 2005/375; 6.4.2005 günlü,
E: 2005/105, K: 2005/479;
13.4.2005 günlü, E:: 2005/178, K:2005/513; 24.2.2005 günlü,
E: 2005/184, K: 2005/655;
12.5.2005 günlü, E: 2005/184, K:2005/655; 6.10.2005 günlü,
E: 2005/821, K: 2005/1129;
6.10.2005 günlü, E: 2005/749, K: 2005/1152 sayılı kararlarıyla YÖK başkanlığının
ve çeşitli üniversite rektörlüklerinin, ciddi suç iddialarıyla ilgili olarak
hiçbir soruşturma yapılmadan, yetkili kurullarca men-i muhakeme ya da lüzum-u
muhakeme kararları alınmadan, kimi olaylarda da şikayet edilenin kendisi
hakkındaki suç isnadları konusunda hiçbir yasal soruşturmaya dayanmadan,
soruşturma açılmaması ya da şikayetin işleme konulmaması yolunda aldıkları
kararlara yapılan itirazlar incelenmiş ve bu kararların kaldırılarak yasada
öngörülen prosedürün işletilmesi için dosyalar ilgili mercilere gönderilmiş,
Dairemizin bu tür kararlarının bir kısmına YÖK başkanlığı tarafından yapılan
düzeltme talepleri de yine Dairemizce incelenmeksizin reddedilmiştir.
Dosyanın
incelenmesinden; şikayetçinin hakkında göreve gelmediği yönünde gerçeğe aykırı
tutanaklar düzenleyen görevlilerden, bu tutanaklar uyarınca işlem yapan, Bölüm
Başkanı, Fakülte Yönetimi, soruşturmacı, Üniversite Disiplin Kurulu ve
Rektör'den şikayetçi olduğunun anlaşıldığı bu durumda, içeriği itibariyle
şikayetçisi belli, şikayet konusu ve isnat edilen suç somut olan, kişi ve olay
belirtilen, iddiaları ciddi bulgu ve belgelere dayanan söz konusu şikayet
dilekçesi ve ekleri üzerine dilekçede ilgililer için soruşturma açıp açmama
konusunda yetkili merciin takdir yetkisinin mutlak olduğundan söz etmek mümkün
olmadığından, 2547 sayılı Kanunun 53 üncü maddesine göre Kırıkkale Üniversitesi
Rektörü ve diğer görevliler için verilecek soruşturma emri üzerine düzenlenecek
fezlekede esas alınarak yetkili kurulca lüzum-u muhakeme veya men-i muhakeme
kararı verilmesi gerekirken, şikayet edilen Rektörün, soruşturma açılmaması
yönünde verdiği 12.12.2005 günlü ve 6990 sayılı kararında hukuki isabet
bulunmamaktadır.
Açıklanan
nedenlerle, Kırıkkale Üniversitesi görevlileri için, 2547 sayılı Kanunun 53 üncü
maddesinin (c) fıkrası uyarınca, Yükseköğretim Kurulu Başkanınca veya diğer
disiplin amirlerince doğrudan veya görevlendirecekleri uygun sayıda soruşturmacı
tarafından soruşturma yaptırılıp, yetkili kurul oluşturulup hazırlanan fezleke
ve ekleri de gözönüne alınarak bir karar verilmesi gerektiğinden, itirazın
kabulüyle Kırıkkale Üniversitesi Rektörünün 12.12.2005 günlü 6990 sayılı
soruşturma açılmaması kararının kaldırılması düşüncesiyle aksi yöndeki çoğunluk
kararına katılmıyoruz.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Birinci Daire
Esas No : 2006/191
Karar No : 2006/336
Özeti : Belediye başkanı ve
belediye fen memuru olan ilgililerin, aynı zamanda Belediyenin hakim ortağı
olduğu Ticaret A.Ş'nin yönetim kurulu başkan ve üyeleri oldukları, eylemleri
şirket yönetim kurulu başkan ve üyeleri sıfatıyla gerçekleştirdikleri, Şirketin
ise Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olarak yönetildiği 4483 sayılı Kanunun
kapsam başlıklı 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "Devlet ve diğer
kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer
kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar" kapsamında olmadığı
hakkında.
K A R A R
Hakkında
Soruşturma
İzni
İstenenler :
1- … - … A.Ş.
Yön. Kurl. Bşk …
2- … -
" Üyesi …
3- … -
" "…
İtiraz Edilen
Karar : Hakkında soruşturma izni istenenlerin tümü için soruşturma izni
verilmemesine ilişkin İçişleri Bakanının 23.1.2006 günlü, 2006/35 sayılı kararı
Karara İtiraz
Eden : Sandıklı Cumhuriyet Savcısı
Soruşturulacak
Eylem : … Jeotermal Isıtma Termal Turizm San ve Tic. A.Ş.'ne ait parayı
Belediye hizmetlerinde kullanmak suretiyle kendilerine tevdi olunan şirket mal
varlığını zarara uğratmak
Eylem
Tarihi : 2003-2004 yılları
… Cumhuriyet
Başsavcılığının 6.3.2006 günlü 2005/781sayılı yazısı ile gönderilen dosya,
İçişleri Bakanının 23.1.2006 günlü, 2006/35 sayılı soruşturma izni verilmemesine
ilişkin kararı ve bu karara yapılan itiraz, Tetkik Hakimi Arzu Bozkurt Şen'in
açıklamaları dinlendikten sonra, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca incelendi;
Gereği Görüşülüp
Düşünüldü:
4483 sayılı
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 1 inci
maddesinde, Kanunun amacının memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri
sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye
yetkili mercileri belirtmek ve düzenlemek olduğu hükme bağlanmış, 2 nci
maddesinin birinci fıkrasında ise, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin
genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve
sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri
sebebiyle işledikleri suçlar, bu Kanunun kapsamına alınmıştır.
Dosyanın
incelenmesinden belediye başkanı ve belediye fen memuru olan ilgililerin, aynı
zamanda Belediyenin hakim ortağı olduğu … Jeotermal Isıtma Termal Turizm Sanayi
ve Ticaret A.Ş'nin yönetim kurulu başkan ve üyeleri oldukları, bu şirkete ait
kaynakları … Belediyesinin muhtelif işlerinde kullanarak şirket mal varlığını
zarara uğrattıkları ve bu eylemleri şirket yönetim kurulu başkan ve üyeleri
sıfatıyla gerçekleştirdikleri, Şirketin ise Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi
olarak yönetildiği anlaşıldığından Şirket mal varlığını zarara uğratmak
eyleminin, 4483 sayılı Kanunun kapsam başlıklı 2 nci maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen "Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare
esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli
görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle
işledikleri suçlar" kapsamında olmadığı görülmekle 23.1.2006 günlü 2006/35
sayılı Yetkili Merci kararının kaldırılmasına, genel hükümlere göre işlem
yapılmak üzere dosyanın Sandıklı Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine
28.3.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Birinci Daire
Esas No : 2006/207
Karar No : 2006/357
Özeti : Şüphelilerin
hazırladığı ... günlü hukuki mütalaanın ... Üniversitesindeki görevleri
sırasında ya da görevleri dolayısıyla verilmediği, ... Asliye Ticaret
Mahkemesinde görülen davada taraflardan birinin talebi üzerine düzenlendiği,
şüphelilere isnat edilen suçun 2547 sayılı Kanun kapsamına girmediği ve
şüpheliler hakkında anılan Kanun hükmüne göre karar verilmesine yer olmadığı
hakkında.
K A R A R
Şüpheliler :
1- … - Atatürk
Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
2-
…- " " " "
Suç : Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesinde E:
2003/133 sayı ile açılan davada hukuki mütalaa vermek suretiyle 1136 sayılı
Avukatlık Kanununun 35 ve 63 üncü maddelerine aykırı davranmak
Suç
Tarihi : 2004 Yılı
İncelenen
Karar : Atatürk Üniversitesi Rektörlüğünce oluşturulan
Kurulun 7.2.2005 günlü, 64 sayılı men-i muhakeme kararı
Karara İtiraz
Eden : Şikayetçi Hüseyin Değirmenci
İnceleme
Nedeni : Yasa gereği kendiliğinden ve itiraz üzerine
Atatürk
Üniversitesi Rektörlüğünün 10.3.2006 günlü, 3303 sayılı yazısı ekinde gönderilen
s
imar hukukcusu
Türkiyenin imar hukukcusu
Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.
Yayınlanma:: 2007-06-09 (3124 okuma)
[ Geri Dön ]
|
|
|
|