imar

İmar Hukukçusundan Güncel Makaleler (imar)

imar hukuku (imar planları, arazi ve arsa düzenlemesi, kaçak yapı para cezası, inşaat ruhsatı vb.)dava dilekçe örnekleri

Tasnif edilmiş Danıştay Altıncı Dairesi İçtihatları

Danıştay imar ve imar hukuku içtihatları

imar hukuku ile ilgili terimler ve tanımlar


İmar Hukukçusu. Toki'den Ucuz Konut Satışı Devam Ediyor

+Hatalı ödemelerin geri alınması

+
18 uygulaması,

+
Danıştay içtihadı birleştirme kurulu kararı yargı kararının yerine getirilmemesi

+
Belediyelerin internet adresleri (web)

+
Görev tazminatı ile ilgili haberler

+
Konut finansmanı sistemine ilişkin çeşitli kanunlarda değişiklik yapılması hakkı

+
Toki'nin satılık evlerine yoğun talep var.

+
18. Madde uygulamasında hukuka aykırılık nedenleri imarhukukcusu cafer ergen

+Eski Haberler

+
2577 sayılı İYUK 7. Madde ile ilgili Danıştay İçtihatları

+657 sayılı Yasa uyarınca verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolu

+Radyoloji personelinin çalışma (mesai) saatleri

+
5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu kapsamında Sayıştay Genel Kurulunun 14.6.2007 tarih ve 5189/1 sayılı kararı.

· ANAYASA MAHKEMESİNİN "YÜRÜRLÜ?Ü DURDURMA" KARARLARI

· ANAYASA MAHKEMESİNE İPTAL İSTEMİYLE YAPILAN BA?VURULAR ÜZERİNE VERİLEN KARARLAR

· İmar Hukuku Terimleri Sözlüğü

· idare hukukcusu (idare hukuku)

idari yargı
İdari yargıda (İdare Mahkemelerinde) açılacak yürütmeyi durdurma istekli iptal ve tam yargı dava dilekçesi örneğini görmek için buraya tıklayınız.

İmar

Tüm içeriği görmek için tıklayınız

İdare Hukuku

İDARE HUKUKU

imarhukukcusu.com tüm haberler

imar, Eski Haberler
21.09.12
· İmarda kısıtlılık sorunu sona eriyor (5 Yıl ile sınırlandırıldı)
16.09.12
· imar planları ve imar uygulamaları nedeniyle ücret
08.09.12
· Tazminat davasının süreaşımı nedeniyle reddi halinde maktu avukatlık ücreti
· İlan edilmeksizin uygulamaya konulan bir imar planının şekil eksikliği nedeniyle
· Davanın niteliği itibariyle mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmas
· Özel parselasyon ile belirlenmiş bulunan umumi hizmet alanları
· İmar planı ile notu arasında birbirine aykırı hususların bulunması
· 5 yıllık inşaat ruhsatı süresi içinde yapı kullanma izin belgesi alınmaması hali
12.05.12
· Deprem nedeniyle oluşan zararda belediyenin kusursuz sorumluluğu yoktur
10.05.12
· Tapulu yerdeki yapı ruhsattsız da olsa 32. madde işletilmemişse tazminat gerekir
· Yeşil alan için yapılan bağış da DOP tan düşülür.
14.04.12
· Bam Adli Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkın
· Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
· Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
06.04.12
· Anayasa Mahkemesi’ne Göre 3194/42. Maddesinin Üçüncü Fıkrası (32 md)
· 42. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “…32…” ibaresi
01.04.12
· belediyelerin mimari projelerde meslek odasından ayrıca "proje onay belgesi" ist
· 125 nolu Danıştay Dergisi imar hukuku içtihatları
23.03.12
· Köy yerleşik alanı ve civarında imar yetkisi
· Yoldan İhdasen Oluşan Taşınmazlar Hakkında Yorum
· Anayasa Mahkemesi Kararı (Yoldan İhdas)
11.03.12
· Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı
05.03.12
· Çoğaltılmış Fikir Ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
14.02.12
· Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı
21.12.11
· Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (21 Aralık 2011-28149)
· İmar Davaları Kitabı Üçüncü Baskı 2011
06.12.11
· İmar hukuku içtihatları (Danıştay Dergisi 124)
23.10.11
· 3194 sayılı Kanunun 5940 sayılı Kanunla değişik 42. maddesi uyarınca para cezası
· 1608 sayılı Kanun uyarınca idari para cezası verilmesine ve 1 kez yasaklanan faa
· Bedele Dönüştürülen Paya Takdir Edilen Karşılığın Artırılması Davası
· Cedit-Erenler-Topçular-28 Haziran Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı
09.09.11
· Her proje için müellif sicil durum belgesi alınması zorunlu
12.08.11
· Valilik görüşü alınmadığı gerekçesiyle yıkılamayacağı
· İmar planının yürütmesinin durdurulması üzerine yapının mühürlenmesi
· Ticaret alanında akaryakıt istasyonu yapılamaz
· müellif sicil durum belgesi ibraz edilmeden yapı ruhsatında hukuka uyarlık bulun
· Tadilat ruhsatının kat irtifakı sahibi kişilerin imzası, bu kişiler tarafından v
· 2981 sayılı Yasanın 10/b alanında 3194 sayılı Kanunun 18. madde uygulamasında DO
· Mutlak tarım arazileri
01.08.10
· www.idarehukuku.net Türkiye'nin İdare Hukuku - İdari Yargı Bilgilerine hoşgeldin
29.06.10
· Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
17.04.10
· Kaplıca izinlerini artık Valilikler verecek. Bakanlık yetkiyi devretti.
10.04.10
· Yeni imar para cezası hükümleri önceki (Kaçak yapı suçlarına) uygulanmaz.
08.04.10
· 3194/18 uyg. yapılmayan alanda kamulaştırma yapılabilir
03.04.10
· Nazım imar planının yürürlükteki 1/100000 ve 1/50000 ölçekli planlara uygun olma
28.01.10
· İmar planı ve inşaat ruhsatı iptali üzerine tazminat dava açma süresi
· Plan değişikliği isteminin reddi yolundaki işlemin değil doğrudan planın iptalin
· Planlı bir bölgede arazi ve arsa düzenlemesi yapılmadan kamulaştırma yapılması
· Dolgu alanında plan yapılabilmesi
· Binanın hukuken en son bittiği tarih

Eski Haberler

İmar hukuku ile ilgili Kanunlar

+imar kanunu (3194)
+il özel idaresi kanunu (5302)
+belediye kanunu (5393)
+büyükşehir belediyesi kanunu(5216)
+kamulaştırma kanunu (2942)
+kültür ve tabiat varlıklarını koruma kanunu (2863)

+yıpranan tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması hakkında kanun (5366)
+yapı denetimi hakkında kanun (4708)
+gecekondu kanunu (775)
+imar ve gecekondu af kanunu (2981/3290)

İMAR HUKUKU İLE İLGİLİ YÖNETMELİKLER

+belediyeler tip imar yönt.
+imar affı yönetmeliği
+plansız alanlar yönt.
+plan yapım yönt.
+koruma amaçlı im. pln. yönt.
+kıyı kanunu uyg. yönt.
+tarım alanları yönt.
+karayolları kenarlarında..yönt.
+18. madde uygulama yönt.
+plan müellifleri yönt.
+gecekondu yönetmeliği

+imar ile ilgili tüm yönet.

SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SA?LIK SİGORTASI KANUNU

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Mevuzatı

idare hukuku (Danıştay) içtihatları

İdare hukuku İçtihatları

idare hukuku, iptal ve tazminat davası

İdari Yargıda (İdare Mahkemelerinde) açılacak Yürütmenin Durdurulması istekli iptal ve tazminat dava dilekçe örneği için tıklayınız.

İMAR

imar
içtihatları

Ankara Bölge İdare Mahkemesi

İstanbul Bölge İdare Mahkemesi
Ankara Bölge İdare Mahkemesi
Konya Bölge İdare Mahkemesi
Aydın Bölge İdare Mahkemesi
Edirne Bölge İdare Mahkemesi
Manisa Bölge İdare Mahkemesi
Ordu Bölge İdare Mahkemesi
Van Bölge İdare Mahkemesi
Zonguldak Bölge İdare Mahkemesi
Sakarya Bölge İdare Mahkemesi
Samsun Bölge İdare Mahkemesi
Antalya Bölge İdare Mahkemesi
Gaziantep Bölge idare Mahkemesi
Denizli Bölge İdare Mahkemesi
Adana Bölge İdare Mahkemesi
İzmir Bölge İdare Mahkemesi
Erzurum Bölge İdare Mahkemesi
Eskişehir Bölge İdare Mahkemesi
Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
Bursa Bölge İdare Mahkemesi
Malatya Bölge İdare Mahkemesi
Sivas Bölge İdare Mahkemesi
Kayseri Bölge İdare Mahkemesi
Trabzon Bölge İdare Mahkemesi
İdari Yargı (İDARE HUKUKU) Kitapları (Yayınları)
Bölge İdare Mahkemelerinin İnternet (Web) Adresleri - Sayfaları
BÖLGE İDARE MAHKEMELERİNİN İTİRAZ MERCİLERİ
Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun
Devlet Memurları Kanunu
Danıştay Kanunu
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
İdari Yargılama usulü Kanunu
Hakimler ve Savcılar Kanunu
399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Personel Rejimlerinin Düzenlenmesi ve 233 sayılı KHK''nin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu

Yargıtay Başkanı Konuşmaları 1
imar hukuku




Yeni Sayfa 40

Yargıtay Onursal 1. Başkanı Sayın Mehmet Derviş TURHAN'ın 1981-1982 Adli Yıl Açılış Konuşması

MEHMET DERVİŞ TURHAN. (1980 -1984)

1919 yılında Mardin'de doğmuştur. Ankara Üniversitesi Hu­kuk Fakültesi'ni 1942 senesinde bitirdikten sonra, Artvin Cumhu­riyet Savcı Yardımcısı olarak 16.8.1945 günü mesleğe başlayan Mehmet Devriş Turhan, daha sonra sırasıyla; Çemişgezek Hâ­kimliği ve Simav Hukuk Hâkimliği ile Eskişehir Hukuk Hâkimli­ği görevlerinde bulunmuştur.

28.10.1963 tarihinde Yargıtay Üyeliğine, 7.6.1973 gününde de Yargıtay Büyük Genel Kurulu tarafından Onüçüncü Hukuk Dairesi Başkanlığına seçilen Mehmet Derviş Turhan, bir ara ek görev olarak Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı da yapmıştır.

Yargıtay Onüçüncü Hukuk Dairesi Başkanı iken, 15 Eylül 1980 günü Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nca Yargıtay Birinci Başkanlığına seçilen Mehmet Derviş Turhan, bu görevinden 3 Ağustos 1984 günü yasal yaş sının nedeniyle emekliye ayrılmış­tır.

 

SAYIN KONUKLAR,

DE?ERLİ MESLEKTAŞLARIM.

Büyük Türk Ulusu adına adalet dağıtma görevini yerine getirmekte olan mahkemelerimiz yasal tatil süresi bittiğinden bugün yeni çalışma dönemine girmiş bulunuyorlar. 1981 -1982 Adalet Yılını Yüce Türk Ulusu'na hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle açıyorum. Toplantımıza onur verdiğinizden dolayı te­şekkürlerimi sunarım.

Yeni Adalet Yılına girerken geçen yıl içinde sonsuzluğa göçen Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarına ve diğer adalet görevlilerine Tanrı'dan rahmet diler, aziz anıları önünde saygıyla eğilirim.

Her yıl birkaç seçkin arkadaşımızı topluluğumuzdan uzaklaşmak zorunda bırakan yaş sınırı hükümleri, bu yıl da bizi bir kısım meslektaşlarımızın çalış­ma ve yardımından yoksun bırakmıştır. Bazı arkadaşlarımız da kendi istekle­riyle emekliye ayrılmışlardır. Gerek Yargıtay toplumundan, gerekse hâkimli­ğin çeşitli kademelerinden geçen yıl emekliye ayrılan ve yaşamlarının en ve­rimli yıllarını adalet hizmetine vermiş olan bu arkadaşlarımızı takdir duyguları ve saygıyla selâmlar, bundan sonraki yaşamlarında sağlık, mutluluk ve uzun ömürler dilerim.

12 EYLÜL HAREKÂTI

12 Eylül 1980'den önceki Adalet Yılı Devletimiz ve Ulusumuz için büyük tehlikeler, sürekli sarsıntılar doğuran huzursuzluklar içinde geçmiştir.

Anayasamızın 3. maddesinde "Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölün­mez bir bütündür" denilmektedir. Son yıllarda girişilen eylemlerle bu bütünlük ortadan kaldırılmak istenmiş ve Devlet tehlikeye düşürülmüştür.

Gerçekten, Harekâttan önceki Adalet Yılında anarşi doruğa çıkmış, bölü­cülük yaygınlaşmış, Demokratik sistemin temel müessesesi olan Parlamento Görevini yapamaz hale gelmiş, can ve mal güvenliği ortadan kalmış ve ülkemiz iç savaş eşiğine getirilmiştir.

 

Hukuk devletinde, kişinin en son dayanağı, sığınağı, hak arama yeri yar­gı organları, bu organlarda görev alan hâkimler, tümüyle adalet kuruluşu­dur. Son yıllarda Hâkimler, Cumhuriyet Savcıları tehdit ediliyor, yaralanıyor hatta sokak ortasında ya da kapıları çalınarak öldürülüyordu. Ulus adına yargı yetkisini kullananlara karşı girişilen bu saldırılar "ülkenin temeli" olan adaleti sarsmağa başlamıştı. Ancak Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarımız bu can güvensizliğine rağmen hukukun işlerliğini sağlamak amacıyla görevleri­ni tam bir özveri ve sorumluluk bilinci içinde sürdürmüşlerdir.

Ülkemizin düşürüldüğü tarihinin bu en bunalımlı döneminden kurtarılması için Türk Silâhlı Kuvvetleri, bir kısım basın ve kuruluşlar uyarılarda bulundu­lar. Geçen Adalet Yılının açış konuşmasında da, "Ülkenin yönetiminde gö­rev alan tüm sorumluların ve bütün kuruluşların öz varlığımıza yönelik iç ve dış kökenli tehlikelerin bilinci içinde her türlü yan düşünceyi ve kısır çekiş­meleri bir yana bırakarak Atatürk Milliyetçiliği, Atatürk ilkeleri doğrultusunda birleşmeleri, elbirliği, gönülbirliğiyle önlemler saptayıp vakit geçirmeden uy­gulamaya koyabilmeleri" gereğine işaret edilmişti. Tüm ısrarlı uyarıların bir sonuç vermemesi üzerine, Türk Silâhlı Kuvvetleri; Ulusun birliğini, ülkenin bölünmezliğini, car) ve mal güvenliğini, sosyal adalete, kişinin hak ve özgür­lüğüne, Atatürk ilkelerine dayalı parlamenter demokratik bir düzenin gerçek­leştirilmesini sağlamak amacıyla 12 Eylül 1980 günü tarihi bir görev yükle­nerek devlet yönetimine tümüyle elkoymuştur.

12 Eylül Harekatı'ndan sonra Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarımız görevle­rini huzur ve güven içinde yürütmektedirler. Bu kıvanç verici ortamı sağla­yan Türk Silâhlı Kuvvetleri'ne yargı adına en içten teşekkürlerimi sunmayı zevkli bir ödev sayarım.

ATATÜRK'ÜN HUKUK DEVRİMİ

Sayın Dinleyicilerim,

1981 -1982 Adalet Yılı açılış töreninin, tüm yurt düzeyinde ulusça kutla­dığımız Atatürk'ün 100. doğum yıldönümüne rastlaması mutlu bir olaydır. Bu vesile ile büyük Atatürk'ün önder kişiliği üzerinde durmak ve O'nun Hukuk Devriminden söz etmek isterim.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Ulu Önder Atatürk, olağanüstü kişiliğiyle dünyayı etkilemiş, özellikle Kurtuluş Savaşı ve Devrimleri ile bütün tut­sak uluslara örnek olmuştur. Sömürge durumundan kurtulmak ve bağımsız­lığa kavuşmak isteyen ülkeler Atatürk'ü önder bilmişlerdir.

Mustafa Kemal'in düşüncesinde ulusal kurtuluş, ulusal bağımsızlık ve ulusal egemenlik gerçeği gizliydi. Bu gerçek yalnızca Türk Ulusu'na değil, bütün mazlum uluslara yeni doğuşlarını ve zulmün yenilişini müjdeliyordu.

O'nun "Şarktan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Şark milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. istiklâl ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu, şüphesiz ki terakkiye ve refaha müteveccih vukubulacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve bütün manilere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen istikbale ulaşacaklardır.

Müstemlekecilik ve emperyalizm yer yüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hâkim olacaktır.

Size bu sözleri söyleyen Cumhur Reisi değil, sadece Türk Milleti'nin bir ferdi olarak Mustafa Kemâl'dir. Bu hususa bilhassa nazarı dikkatinizi celbederim" diyen sözleri tüm mazlum ulusların, ulusal kurtuluşlarına, ulusal ba­ğımsızlıklarına kavuşmalarına ve zulmün yenilişine yetmiştir.

Türk tarihinde birçok büyük devlet adamı, değerli asker, eşsiz komutan ve üstün nitelikte kişiler yetişmiştir; ancak Atatürk'ün bunlar arasında müs­tesna bir yeri vardır. O, tüm insanlığın büyüklüğünde birleştiği eşsiz bir dahi idi. Çürümüş ve çökmekte olan Osmanlı imparatorluğu toplumundan yeni bir ruhla dipdiri bir yirminci yüzyıl Türkiye’sini yaratmıştır.

Atatürk her şeyden önce bir devrim lideridir. O, devrimlerimizin yaratacısı, kurucusu ve koruyucusudur. Bugünkü toplumumuzun yapısı Atatürk'ün yarattığı devrimin sonucudur.

Atatürk devrimlerinin amacı Türk Devleti'nin tüm modernleşmesidir. O'nun devrimlerinde temel saydığı koşul ve amaç ülkesini ortaçağ düşünce­sinden kurtararak Türk Ulusu'nu uygar Batı topluluğunun ön safına ulaştır­maktır.

Bilindiği gibi Osmanlı imparatorluğu döneminde hukuk, din kurallarına bağlanmış, devlet işleri din kurallarına göre yürütülmüş ve din adamlarının denetimine bırakılmıştı. Bu düzenin sürdürülmesi büyük sakıncalar doğura­caktı. Zira, din kuralları ebedi, yani değişmez kurallardır. Yaşam ise sürekli değişiklik içindedir ve hukuk kurallarının da gereksinmelere göre değişeceği doğaldır, öyle ise modern toplum düzeninin ihtiyaçlarını ancak lâyık hukuk kuralları karşılayabilirdi ve hukuk ile dinin birbirinden ayrılması, hukukun din karşısında tarafsız olması zorunlu idi. işte Atatürk'ün gerçekleştirdiği Hukuk Devrimi ile dinsel hukuktan batı hukukuna geçilmiş ve böylece Türk Toplu­mu Avrupa hukuk sistemine katılmıştır. Bu yolda atılmış önemli adım yeni Devletin temelini kuran 1921 Anayasası'dır. Bundan sonra Türk Kanunu Medenisi, Ticaret Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu, Ceza Kanu­nu, icra ye iflâs Kanunu kabul edilmiş, daha sonrada ülkemizi çağdaş uy­garlık düzeyine erişmeyi amaçlayan bir çok kanunlar çıkarılmış ve halen yü­rürlüktedir. Bunlardan bir bölümü devrim kanunlarıdır. 1961 Anayasası'nın 153. maddesi devrim kanunlarından sekizinin taşıdığı hükümlerin Anayasa­ya aykırı olduğunun ileri sürülemiyeceğini Öngörmüştür. Anılan maddede yer alan sekiz kanundan birisi de Hukuk Devrimi ile ilgili Türk Medenî Ka­nununun evlenme akdinin evlendirme memuru tarafından yapılacağına iliş­kin medenî nikâh esası ile aynı Kanunun 110. maddesinde belirtilen mede­nî nikâh yapılmadan evlenmenin dinî merasiminin yapılamıyacağı esasıdır.

Büyük Atatürk 1925 yılında Ankara Hukuk Fakültesi'ni açarken, adalet ve hukukun her şeyin temeli olduğunu, Cumhuriyetin yapıcısı ve kollayıcısı olan bu büyük kuruluşun açılışında duyduğu mutluluğu hiçbir girişimde duy­madığını açıklamak suretiyle hukuka saygı ve hukukçuya güven düşüncesi­nin en belirgin örneğini vermiş ve ayrıca "Bir hükümet ancak adalete daya­nabilir. Bağımsızlık, özgürlük ve her şey adaletle var olur... Bir ülkede ada­let olmazsa o ülkede anarşi var demektir. Orada özgürlük yok demektir" di­yerek yargının bağımsızlığını ve hâkimlerin güvencesini savunmuştur.

Atatürk'ün gerçekleştirdiği hukuk devrimi Cumhuriyetin en güçlü eserle­rinden biridir, iftiharla ifade edebiliriz ki Türk hâkimleri devrim kanunlarının uygulanmasında; o kanunların devrimci niteliklerini daima gözönünde tut­muşlar, toplum bünyesine ve yararına yerleştirilmesinde başarı göstermiş­lerdir.

HUKUK DEVLETİNDE YARGI GÜCÜ

insan topluluklarının devlet halinde oluşmaya başladığı ilk zamanlardan beri hakkın yerine getirilmesi, adalet dağıtma işi devletin en önemli görevi sayılmıştır. "Adalet Mülkün Temelidir" ilkesi yüzyıllarca önce ortaya atılmış ve bugüne kadar gerçekliğinden hiçbir şey yitirmemiştir.

Çağdaş hukuk devletinde adalet dağıtma görevi bağımsız mahkemelere verilmiştir. Yürürlükteki Anayasamız da bu görevin bağımsız mahkemeler tarafından yerine getirilmesini öngörmüştür.

Yargı kuruluşumuzun yapısı Anayasamızda belirtilmiştir. Anayasanın 132.  maddesinde hâkimlerin görevlerinde bağımsız oldukları, Anayasaya, kanuna, hukuka ve vicdanî kanaatlerine göre hüküm verecekleri, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organlar ve idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremiyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremiyeceği hükmü yer almış ve

133.maddesinde de hâkimlerin azlolunamıyacağı, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamıyacağı, bir mahkeme­nin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylıklarından yoksun kılınamıyacağı öngörülmüştür. Böylece Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, mah­kemelerin bağımsızlığı ve hâkimlerin teminatı esasını benimsemekle, Türk hâkimi önünde hak iddia eden herkesin hakkını en kutsal ve en dokunul­maz bir güvenceye bağlamıştır.

Bağımsızlık ve güvence, hâkimleri ayrıcalıklı kılmak için değil, toplumda yaşayan insanların haklarından emin olmaları, gelişmeleri ve demokrasiden gereği gibi yararlanmaları için çağdaş Anayasalarda kabul edilmiştir.

Siyasal iktidar tarafından atanan,görevinden alınabilen, yerinin veya gö­revinin değiştirilmesi her zaman mümkün bulunan bir hâkimin, bağımsızlı­ğından söz edilemez. Güvence ve bağımsızlıktan yoksun hâkimlerin vere­cekleri kararlar ne kadar doğru olursa olsun, halk tarafından kuşku ile karşı­lanır ve çok zaman halk o kararlara karşı saygı göstermez. Bu hal toplumun adalete karşı olan güvenini sarsar.

Bugün yurdumuzun en önemli sorununun ekonomik alanda kalkınma ol­duğu konusunda kimsenin kuşkusu bulunduğunu sanmıyorum. Bir ülkede gerçek ekonomik kalkınma ancak adalet işlerinin aksamadan yürümesine bağlıdır. Parasını ekonomi alanına yatırmak isteyen sermaye sahibinin, eme­ğini değerlendirecek işçinin korkusuz ve kaygısız olarak kendilerine düşeni yapabilmeleri mahkemelerin kanuna uygun ve çabuk kararlar vermesine, bu kararların tezelden yerine getirilmesine ve bunun böyle olduğuna herkesin inanmış bulunmasına bağlıdır. Adalete güven bulunmayan ülkelerde yerli ve yabancı sermaye işe atılmaya pek hevesli olmaz. Uğrayabileceği haksızlığı kolayca giderme olanağına sahip olduğuna inanmayan işçi kendisini işine 3ereği gibi bağlayamaz, işveren de böyle bir durumda işçiye karşı gerekli 9üveni göstermez. Bu hal iş hayatının gelişmesini önler ve ekonomik yön­den kötü sonuçlar meydana getirir. Öyle ise adalet işlerinin iyi ve çabuk görülmesi ekonomik kalkınmanın ilk koşullarındandır.

Bir toplumda halk adalete inanmaz duruma gelmişse o rejim çürümüş demektir ve kısa bir zamanda çökmeye mahkûmdur. Toplumda yaşayan in­sanların haklarından emin olmaları, gelişmeleri ve demokrasiden gereği gibi yararlanlamaları için çağdaş Anayasalarda kabul edilmiş bulunan güvence ve bağımsızlıktan hâkimi yoksun kılmak veya bağımsızlık ve güvenceyi da­raltmak suretiyle hâkimleri yürütme organlarının etki alanına sokmak çok sakıncalı ve tehlikelidir. Türkiye demokratik bir hukuk devleti olduğuna, çağ­daş hukuk devleti; yasama, yürütme ve yargı erklerinin dengeli şekildeki ayırımı esasına dayandığına göre, yargı erkine çağdaş anayasaların temel hükümleriyle verilen hak ve yetkilerine dokunulmaması, dolaylı dahi olsa mahkemeleri etkileyici, bağımsızlıklarını zedeleyici tasarruflardan kaçınılması gerekir. Aksine bir tutum hukuk devleti niteliğine gölge düşürür.

13/5/1981 tarih ve 2461 sayılı Kanunla Yüksek Hâkimler ve Yüksek Sav­cılar Kurulları kaldırılmış ve bunların yerine Yargıtay, Danıştay ve Uyuşmaz­lık Mahkemesi Üyelerinin seçimi ile Yargıtay ve Danıştay üyeleri dışında ka­lan adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarının özlük işlerini yürütmek üzere Adalet Bakanının Başkanlığında Yargıtay ve Danıştay Genel Kurullarının kendi daire başkan ve üyeleri arasından göstereceği adaylardan, Devlet Başkanınca seçilen ikişer asıl, ikişer yedek üye ile Adalet Bakanlığı Müste­şarı ve Özlük işleri Genel Müdüründen oluşan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu öngörülmüştür. 2462 sayılı Kanunla da 2556 sayılı Hâkimler Kanu­nunun bazı maddeleri değiştirilmiş ve bu Kanuna üç ek madde ilâve edilmiş bulunmaktadır. Bu değişiklikler ve düzenlemeler nedeniyle yargı bağımsızlı­ğı ve hâkim teminatı, basında ve bilimsel alanda tartışma konusu yapılmış­tır. Gerçekten bu iki Kanun hükümlerinin incelenmesinden Kurul'un oluşma­sında Adalet Bakanlığı'na ağırlık verildiği anlaşılmaktadır.

Silâhlı Kuvvetler Yönetiminin iyi niyetinden ve tarafsızlığından kimse kuş­ku duymamaktadır. Gerek Devlet Başkanı gerek Adalet Bakanı siyasal etki alanının dışındadırlar. Duyulan kuşkular ve kaygılar bugünün yönetimi için değil, sonraki dönemlere ilişkindir, ileride demokratik düzene geçildiğinde siyasal bir makamın temsilcisi olan Adalet Bakanının siyasal etkiler dışında kalamıyacağı kuşkusu ister istemez duyulacaktır. Eski dönemlerde hâkimler hakkında yapılan bazı kanunsuz tasarruflar ileride bu tür davranışların olabi­leceğini düşünenlere hak vermektedir. Nitekim, Adalet Bakanlığı'nın hâkimler hakkındaki 1960 öncesi siyasal amaçlı emeklilik, atama ve yer değiştirme işlemleri bilinen bir gerçektir. Bu nedenle 2461 ve 2462 sayılı Kanunların tekrar gözden geçirilerek ileride sakınca doğurabilecek hükümlerin değiştirilmesi gerektiği ve yeni Anayasa hazırlanırken hâkimlerin görevlerini herhan­gi bir endişeye kapılmadan yapabilmelerinin, siyasal iktidarların etkisinden uzak tutulmasının sayısız yararlar sağlayacağı inancındayım.

YARGITAY VE MAHKEMELERİN ÇALIŞMASI

Ülkemizde adalet mahkemeleri her yıl yaklaşık üç milyon davaya bakmak­tadır. Bugün normal olarak bir ağır ceza mahkemesinin yılda ortalama 250, asliye ceza ve asliye hukuk mahkemelerinin 500-750, sulh hukuk ve sulh ce­za mahkemelerinin de 1000 -1200 davaya bakabilecekleri kabul edilmekte­dir. Oysa, mahkemelere gelen iş sayısı bu rakamların çok üstündedir.

Edindiğimiz bilgilere göre 1970 yılından bu yana, adalet mahkemelerinin iş hacminde, anlaşmazlıkların türü itibariyle artış oranı % 40 ilâ % 400'e ulaşmış olup 1979 -1980 yılı içerisinde mahkemelerde görülmekte olan da­va adedi 2.806.569'dur. iş hacmi ve mevcut hâkim kadrosu gözetilerek daha 1042 hâkime ve kurulup ta faaliyete geçirilmiyenlerle birlikte 301 yeni mah­kemeye ihtiyaç duyulmaktadır.

Bugüne kadar gereksinme duyulan hâkim kadrosu sağlanamamış, yeter sayıda mahkemeler kurulamamış ve ihtiyaç duyulan mahkemelerin işi de böylece öbür mahkemelere yüklenmiştir. Bir günde 40 - 50 davanın görül­düğü mahkemeler vardır.

Her yıl nüfusumuzun hızla çoğalmasının, ekonomik ve sosyal ilişkilerin artmasının hukuk açısından yeni iş ve davalara neden olması doğaldır. Ör­neğin, nüfusun çoğalmasiyle konut ve iş yeri ihtiyacı bu artış karşısında do­ğal olarak artmaktadır. Mecut konut ve işyerleri ihtiyacı karşılayamamakta­dır. Bunun sonucu olarak da mal sahibi - kiracı uyuşmazlıkları çok artmıştır. Bu tür davaların azalması ancak Devletin bu işe el atması ve inşaata hız verilmesiyle mümkün olacaktır.

Mahkemelere gelen iş sayısının yıldan yıla artması, hâkimlerimizi altın­dan kalkılması çok zor bir duruma sokmaktadır. Hâkimin baktığı davaların sayısının bir insanın gücüyle karşılanamıyacak kadar çok bulunması yüzün­den hâkimin iş yükü altında ezildiğinin yurttaşlar arasında yayılmış olması, onun kararlarının doğru olmadığı izlenimini uyandırabileceğinden, böyle bir durum kararlara karşı sosyal güveni sarsar.

Hâkimlerimizin büyük bir iyiniyet ve özveri ile çalışmaları bu ağır yükün altından kalkmaları için yetmemektedir, iş sayısının boyuna çoğalması, hakim ve mahkeme sayısının ise bu oranda artırılmaması sonucu davaların ka­rara bağlanması gecikmektedir. Oysa, süratli bir yargılamadan yararlanmak insan için temel haklardan birisini oluşturmaktadır. Gereksiz ve yersiz gecik­me haksızlığın giderilmesi olanağını ortadan kaldırmakta ve davaların geci­keceğine ilişkin bir inancın vatandaşlar arasında yaygınlaşması, hakkın yar­gı mercileri önünde aranmasından vazgeçilmesi ve hukuk dışı araçlara baş­vurulması sonucunu doğurmaktadır. Özellikle enflâsyonun yaygınlaştığı bir ortamda, kanuna uygun hüküm verilmiş olmasına rağmen davacının aslında davasını geniş ölçüde kaybetmiş bulunması sonucu doğmaktadır. Adalet, ancak sür'atle gerçekleşirse değer kazanır. Geç adalet tecellisi toplumda huzursuzluk yaratır ve adalete karşı olan saygı ve güveni sarsar. O halde, mahkemelerde ve adalet dairelerinde, işlerin uzadığından ve hakkın çabuk yerine getirilemediğinden ötürü yapılan şikâyetleri ortadan kaldırmak için davaların uzamasını önleyecek tedbirlerin bir an önce alınması zorunluğu vardır.

Her ne kadar yargının işlemesinin çabuklaştırılması amacı ile Ceza ve Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunlarında yapılan bazı değişiklikler özleneni bir ölçüde sağlayacak içerikte ise de; temelde soruna köklü çözümler geti­recek bir yargı reformuna gidilmesi gerektiğinde kuşku yoktur.

Bugün için iş miktarı çok olan il ve ilçelerde yeni mahkemeler kurulması, hâkim ve personel kadrosunun artırılması yoluna gidilmesi bir çare olarak düşünülebilir. Ancak bu düşüncenin de soruna yeterli bir çözüm getirmeye­ceği bilinmelidir.

Yargıtay'ın çalışmalarına gelince : 1980 yılında Yargıtay'a 159.855 Hu­kuk, 63.913 Ceza olmak üzere toplam 223.768 dava dosyası gelmiştir. Bir önceki yıldan kalan 14.997 dava ile birlikte 238.765'e ulaşan işten, 222.049'u sonuçlandırılmış, geri kalan 16.716 dava 1981 yılına aktarılmıştır. Genel Kurullarda incelenen dosya sayısı çıkarıldığında, her bir hukuk ve ce­za dairesinde ortalama bir günde 90 dosya incelenmekte, tüm daireler ve Genel Kurullarda ise bir günde ortalama incelenen dosya sayısı (1000)'i aş­maktadır.

Yargıtay hâkimlerinin çok çalışması, tükenmeyen gayreti ve mesleğe karşı gösterdikleri özveri ve bağlılıkları sayesinde bu kadar işin altından kal-kabilmektedirler. Ancak az önce verilen rakamlar karşısında, Yargıtay'ın hu­kuk yaratmak ve içtihat birliğini sağlamak olan asıl görevini eksiksiz yerine getirdiği söylenemez.

Unutmamalıdır ki kanunu uygulayan kimse de nihayet bir insandır. Vücu­du ve kafası ne kadar sağlam, meslekte bilgisi ve tecrübesi ne kadar çok olursa olsun, ona belli sınırı aşan bir yük yüklenince kendisinden beklenen titizliği göstermesi ve çalışmasının umulduğu gibi verimli olması olanaksız­dır. Öyle ise kanunun gereği gibi uygulanmasını sağlamak için hâkime veri­lecek işlerin normal bir sayıyı aşmaması gerekir.

ÜST MAHKEMELER KURULMASI SORUNU

Yargıtay bir prensip mahkemesidir. Hukukî yönlerin dışındaki hususlar yani maddi olay ve delilleri takdir ile uğraşmamalıdır. Ancak bu takdirde hu­kuk yaratıcılığı görevini gereği gibi yerine getirebilir, işin yenilmesi için daire sayısının çoğaltılması geçici bir önlem olabilir. Bu yola başvurulması aynı tür davaların daireler arasında dağılması sonucu içtihatlar arasında birlik sağ­lanmasını güçleştirmekte ve bu nedenle son yıllarda eskisine oranla daha çok içtihadı birleştirme yoluna başvurulmasına gereksinme duyulmaktadır. O halde önlem ne olmalıdır? Öteden beri üzerinde durduğumuz husus va­tandaşların, mahkemelerden verilen kararlara karşı doğrudan doğruya Yar­gıtay'a gelecek yerde basamak bir yargı yerine, yani ilk mahkemeler ile Yar­gıtay arasında kurulacak üst mahkemelere başvurmasıdır, ilk mahkemeler ile Yargıtay arasındaki böyle bir derece mahkemesi bir prensip mahkemesi olan Yargıtay'ın yükünü hafifletecek ve asıl görevini en iyi bir biçimde yerine getirmesini sağlayacaktır.

Üst mahkemelerin kurulması için yeter sayıda yetişmiş hâkim bulunmadı­ğı ve bütçe olanakları vatandaşları hukukî güvenceden yoksun bırakmak için yeter bir neden değildir. Zira, belli bir süre içinde hâkim yetiştirilmesi mümkün olduğu gibi Devlet bütçesinden böylesine önemli bir iş için yeteri kadar ödenek ayrılması da mümkündür.

1963 yılında Adalet Bakanlığı'nca hazırlanan "Adliye Mahkemelerinin Ku­ruluşu" Hakkında Kanun tasarısının gerekçesinde, yurttaşlara yeni bir huku­kî teminat sağlamak ve Yargıtay'ı n altından kalkılmaz hale gelen yükünü ha­fifletmek, esas görevini yapabilir duruma getirmek amacıyla, Türkiye'nin 25 yerinde Üst Mahkemeleri kurulması ve 1964 Eylül'ünden itibaren faaliyete geçmesi öngörülmüştü. Bu tasarı kanunlaşamadı. Yine Üst Mahkemelerin kurulması konusunda Yargıtay'ca hazırlanan ve 1975 yılında Adalet Bakanlığı'na verilen yasa taslağı da kanunlaşamamıştır. Büyük bir önem taşıyan bu konu üzerinde durulmalı, bazı sakıncaları giderilmek suretiyle bünyemize uygun üst Mahkemeler kurulması bir an önce gerçekleştirilmelidir.

ADALETİN Dİ?ER SORUNLARI

Her Adalet Yılının açılışında adalete ilişkin sorunlar dile getirilmekte, di­lekler ifade edilmektedir. Bu yıl da gelecekteki çalışmaların daha iyi, daha kusursuz olmasını sağlama yolunda gerçekleştirilmesini arzuladığımız bazı önlemleri az önce ifade ettim. Diğer sorunları da özet olarak belirtmek isti­yorum:

Sayın Konuklar,

Değerli Meslektaşlarım.

Kendisinden toplum yaşamı içinde adalet dağıtımı gibi en kutsal bir göre­vin yerine getirilmesini beklediğimiz hâkimin, bu görevini her türlü geçim en­dişesinden uzak olarak ve huzur içinde yapabilmesi için lâyık olduğu hayat düzeyini sağlamak kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Anayasamızın 134. maddesinde, hâkimlerin aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Hâkim ödeneği hak­kında Anayasada yer alan bu hükmü maddi yönden düşünmemelidir. Bu hükümden güdülen amaç hâkimin görevinin özel önemi nedeniyle ve bu öneme uygun olarak ona diğer kamu görevlilerinden farklı ödemeler yapıl­masını sağlamaktır.

Hâkimler, hâkimlik kürsülerinde yetişir ve tecrübe sahibi olurlar. Bir Hâ­kim ancak 8 -10 yıl fiilen çalışma ile bu tecrübeyi kazanabilir. Bugün hâ­kimlik kürsülerinde yetişmiş, tecrübeli hâkimlerimizin maddi sıkıntılar yüzün­den meslekten ayrıldıklarını görmekle büyük üzüntü duymaktayız. Halen açık Hâkim ve Savcı sayısı 1300'e ulaşmıştır.

Bu durum karşısında, hâkimlik mesleğinin gereken çekiciliği kazanmasını sağlamak üzere yeterli önlemler bir an Önce alınmalı ve yeni Anayasaya bu konuda gerekli hükümler konulmalıdır.

Bu arada, hâkim yetiştirme işi titizlikle ele alınarak hâkimlerin nitelik ve bilgi bakımından yetiştirilmesi için önlem alınması gerekmektedir. Bugünkü staj sistemi yetersiz bulunmaktadır. Aday kişiler çaba gösterdiği takdirde bir şeyler öğrenebilmektedir. Bu nedenle hâkim yetiştirilmesi konusu üzerinde durulup staj sağlam bir düzene bağlanmalı ve meslek özendirici koşullara kavuşturulmalıdır.

Adalet hizmetlerinin gereği gibi yerine getirilmesinde büyük katkıları bulu­nan Adalet Personelinin maddi olanaklarının günün ekonomik koşullarına gö­re düzeltilmesi zorunludur. Diğer kamu kesiminde çalışan personele çeşitli tazminatlar verilmesi Adalet Personeli ile bunlar arasındaki ücret dengesini büyük ölçüde bozmuş, Adalet Personelinin mağduriyetine neden olmuştur.

iyi bir ceza adeleti; mükemmel bir adlî zabıta kuruluşu ile gerçekleştirile­bilir. Soruşturmaların, bu konuda yetişmiş, adaletin emrindeki polisler tara­fından yapılması, ceza işlerinde çabukluğu sağlayacağı gibi adalet işlerinde bilgi ile yürütülen bir soruşturma ve delillerin saptanması, hüküm ve kararla­rında hâkime kolaylık ve isabet sağlayacaktır.

Soruşturmaların idarî zabıta tarafından yapılması, doğru yapılsa dahi top­lumda güven uyandırmamakta ve adlî zabıtanın, idarî zabıta içinde tutulması yürütmenin yargıya müdahalesi görüntüsünü vermektedir. Onun için Cumhu­riyet Savcılarının görevlerini kolaylaştırmak, suç ve suçluyu en kısa zamanda tüm delilleriyle meydana çıkarmak, polisin taraf tuttuğu yolundaki söylentileri ve kuşkuları ortadan kaldırmak gibi büyük yararları bulunan Cumhuriyet Sav­cılıklarına bağlı "Adlî Zabıta" vakit geçirilmeden kurulmalıdır.

Ceza adaletinin amaçlarından birisi suçluluğa engel olmaktır. Bunun için suç sayılan eylemlere karşı cezalar öngörülmüştür. Öte yandan cezasını çe­ken suçlunun topluma pişman olmuş, uslanmış ve dürüst yaşamaya karar vermiş bir vatandaş olacak geri dönmesini sağlayacak önlemlerin de alın­ması gerekir. Cezasını çektikten sonra yeniden suç işleyecek kişiye son suçtan verilecek ceza, koşullan varsa artırılarak verilecektir. Yine bir kimse daha önce işlemiş olduğu bir suçtan ötürü cezası ertelenmiş ise yeni bir suç işlemesi halinde, koşulları varsa erteleme kararı kaldırılarak eski cezası ile birlikte yeni suçunun cezasını da çekecektir. Ancak bu önlemlerin yürütü­lebilmesi her şeyden önce hâkim önüne getirilen kimsenin evvelce suç işle­yip işlemediğinin bilinmesine bağlıdır, işte bu amacın gerçekleştirilebilmesi için 4664 sayılı Adlî Sicil Kanunu çıkarılarak 1944 yılında yürürlüğe girmiş, fakat istenilen sonuca ulaşılamamıştır. Artan suç ve suçlu sayısı, Adalet Ba-kanlığı'ndaki personel kadrosunun yetersizliği nedeniyle adlî sicil fişleri za­manında tasnif edilip bültenlere geçirilememiş ve böylece fiş birikimi olmuş­tur. Bunun sonucu olarak herhangi bir kişi hakkında istenilen bilgi tam ola­rak verilememektedir. Adlî sicildeki birikimin ortadan kaldırılması ve istenilen sonucun alınabilmesi için bir an önce çağdaş bir araç olan bilgisayardan ya­nlanma olanakları sağlanmalıdır.

Bu arada Adalet Bakanlığı'nın, adlî sicil fişlerinin bastırılması işlemlerine hız verdiğini ve bu yıl sonunda bütün cürüm fişlerinin baskı işleminin bitirile­rek bülten haline getirileceğini memnuniyetle öğrenmiş bulunmaktayız.

Mahkemelerin, Hâkim ve Savcıların, adliye yardımcı personelinin sorun­larının ve adalete ilişkin diğer sorunların bu kısa zamana sığdırılması müm­kün bulunmamaktadır. Onun için sözlerimi daha fazla uzatmayarak konuş­mama burada son vermek istiyorum.

Bugün kürsülerine çıkmış olan ve adalet dağıtmak gibi kutsal bir görevi yüklenmiş bulunan hâkim ve savcılarımızın Türk Toplumu'na hayırlı ve uğurlu hizmetler yapacaklarına, toplumumuza güven ve huzur getireceklerine inanı­yoruz.

Büyük özveri ve iyiniyetle çalışan meslektaşlarımı yeni çalışma yılına gir­diğimiz bugünde sevgi ve saygıyla selâmlar, yeni yılın hayırlı ve başarılı ol­masını dilerim.

Toplantımıza onur verdiğinizden ve beni sabırla dinlemek zahmetinde bulunduğunuzdan dolayı teşekkür eder, saygılar sunarım.

http://www.yargitay.gov.tr/tarihce/tarihce_aak/1981-1982.htm

 

Yargıtay Onursal 1. Başkanı Sayın Mustafa Sabri LİVANELİO?LU'nun 1980-1981 Adli Yıl Açılış Konuşması

[1][1] MUSTAFA SABRİ LİVANELİO?LU, (20.9.1977 -1.7.1983)

1918 yılında Elazığ'da doğmuştur. Adalet Bakanlığı adına yatılı (leylî) öğrenci olarak Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra, 17.7.1940 tarihinde Elazığ Stajyer Hâkim Adaylığına atanmıştır.

Yedeksubaylık görevinden sonra, Antalya'da başladığı stajını sürdürürken, 26.11.1943 günü Ilgın Cumhuriyet Savcı Yardımcılığına atanarak mesleğe başlamış ve daha sonra; 1946'da Fethiye Cumhuriyet Savcılığına, 1950'de Silifke Cumhuriyet Savcı Yar­dımcılığına, 1951'de Amasya Vilâyet Savcılığına, 1954'de Dala­man Tarım Cezaevi Mümessilliğini de yürütmek (tedvîr etmek) kaydıyla Muğla Cumhuriyet Savcılığına, 31.10.1956'da Adalet Müfettişliğine ve 24.12.1958 gününde de Adalet Başmüfettişliği­ne atanmıştır.

Cumhuriyet Başsavcılığının yeniden kuruluşu sırasında ve 26.5.1962'de, önce Yargıtay Cumhuriyet Savcılığına atanan Mus­tafa Sabri Livanelioğlu, üç ay sonra da Cumhuriyet ikinci Baş­savcılığına seçilerek ikinci Bölüm Başkanlığına getirilmiştir.

1971 tarihli Anayasa değişikliğinde ise, yasaya eklenen geçi­ci bir madde ile Yargıtay Üyeliğine intikâl etmiş ve daha sonra Yargıtay Büyük Genel Kurulu tarafından 29.9.1975 tarihinde ikinci Ceza Dairesi Başkanlığına, 20.9.1977'de ise Yargıtay Bi­rinci Başkanvekilliğine seçilmiştir.

Gerek Cumhuriyet ikinci Başsavcısı ve gerekse ikinci Ceza Dairesi Başkanı iken, ayrı statülerle kurulan Yüksek Savcılar Ku­rullarında da Üye ve Başkan olarak uzun süre görev yapmıştır.

"İzahlı-Mukayeseli Yargıtay Emsal Kararlan" adlı bir kitabı ile adalet teşkilâtı ve bazı hukukî konulan içeren makaleleri ya­yımlanan Mustafa Sabri Livanelioğlu, 1.7.1983 günü Yargıtay Birinci Başkanvekilliği görevinden yasal yaş sının nedeniyle emekliye ayrılmıştır.

 

SAYIN KONUKLAR,

DE?ERLİ MESLEKTAŞLARIM.

1980-1981 Adalet Yılını taze bir güç ve yeni umutlarla açıyorum. Bugün başlayan yeni Adalet Yılının Ülkemize ve Yüce Ulusumuza hayırlı, uğurlu ve başarılı olmasını dilerken toplantımıza onur verdiğiniz için sizlere Yüce Yar­gıtay adına teşekkürlerimi sunarım.

Acı ve tatlı anılarla dolu bir yılı daha geride bıraktık. Türk Milleti adına Yargı Yetkisini kullanan Bağımsız Mahkemeler bugün büyük bir coşku ve yurt gerçeklerinin bilinci içinde çalışmaya başladılar.

Yurt gerçekleri derken, iyi niyetle alınan tüm önlem ve çabalara karşın özellikle ardı arkası kesilmeden sürüp giden şiddet eylemlerine işaret etmek istiyorum. Ulusumuzun soyluluğuna, yüceliğine, şanlı tarihine, inanç ve ahlâk anlayışına ters düşen ve Milletçe büyük acılara, üzüntülere neden olan ey­lem ve cinayetlerin her gün biraz daha tırmanarak bilinen boyutlara ulaştığı ve giderek Ulusal Birliğimizi, Vatanın Bölünmezliğini ve Cumhuriyetimizi teh­dit etmeye başladığı acı da olsa bir gerçektir.

Ama hemen belirteyim ki; Ulusal Egemenlik ve Bağımsızlık temeli üzeri­ne kurulmuş bulunan, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olan Türkiye Cumhuriyeti güçlü bir devlettir. Ne yandan gelirse gelsin, hangi boyutta olursa olsun her türlü terör ve anarşiyi tümüyle yok etmeye daima muktedir­dir. Bu bakımdan karamsar değiliz. Yeterki, ülkenin yönetiminde görev alan tüm sorumlular ve bütün kuruluşlar öz varlığımıza yönelik iç ve dış kökenli tehlikelerin bilinci içinde her türlü yan düşünceyi ve kısır çekişmeleri bir yana bırakarak Atatürk milliyetçiliği, Atatürk ilkeleri doğrultusunda birleşebilsinler; elbirliğiyle, gönülbirliğiyle önlemler saptayıp vakit geçirmeden uygulamaya koyabilsinler. Böylece ve yansız bir yönetim ile Devlet güçlerinin ülkemizi tehdit eden terör ve anar­şiyi önleyeceğine ve Ulusça özlemini çektiğimiz huzur, refah ve güven ortamına ulaşılacağına yürekten inanıyoruz. Yüce Ulusumuzun umut ve sabırsızlıkla beklediği hizmet de kuşkusuz budur.

Devletin temel güçlerinden biri olan Yargı gücü, çok nedenli ve olumsuz etkenlere karşın hukuka bağlılığı, kendisine özgü ağırlığı ve yansızlığı j|e ulusunun ve devletinin daima yanında ve hizmetindedir. Yargı organlarını oluşturan hâkim ve Cumhuriyet Savcıları yaşamlarına yönelik saldırı ve ci­nayetlere rağmen Adaletin Mülkün Temeli olduğuna inanarak görevlerini sürdürmektedirler. Devletin gücünü, hukukun üstünlüğünü ve Anayasal Dü­zeni korumada gösterdikleri duyarlılık ve titizlikden dolayı onları huzurlarınız­da kutlamayı zevkli bir görev sayarım.

Giden Adalet yılı içinde aramızdan ayrılarak sonsuzluğa göçen ya da kutsal yargı görevlerini hak için ulus adına yerine getirmelerinden dolayı canlarına kıyılan hâkim, Cumhuriyet Savcısı ve Adalet mensuplarına Ulu Tanrı'dan rahmet ve kederli ailelerine dayanma gücü diler, hunharca işle­nen insanlık dışı cinayetleri nefretle kınarız.

Yine, giden Adalet yılı içinde yasal yaş sınırını doldurarak ya da istekle­riyle emekliye ayrılmış bulunan, yaşamlarının en değerli, en verimli yıllarını Hak ve Adalet yoluna harcıyan, ülkemize ve Adalete unutulmaz ve erişil­mez hizmetleriyle başarının doruğuna erişen çok değerli meslektaşlarıma yeni yaşamlarında da sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim.

Sayın Konuklar,

Değerli Meslektaşlarım.

YARGININ ÖNEMİ

Bilindiği gibi Adalet, toplum yaşamını düzenleyen ve mutluluğun temelini oluşturan asil bir duygudur. En ilkelinden en uygarına kadar bütün toplum­lar tarih boyunca hak ve adalete gereken önemi ve değeri vermiş, onu kut­sal bilerek güven ve mutluluğunu onda aramıştır. Böylece adalet dağıtımı toplumun en önde gelen hizmeti sayılmış ve zaman zaman bu görev devlet başkanları tarafından yürütülmüştür.

Şurası bir gerçektir ki; toplum olsun, birey olsun yaşamlarını ve iş­lerini güvence içinde sürdürmek isterler. Bu, onların en doğal hakları-

Kimden gelirse gelsin, hangi türden olursa olsun tüm haksızlıklara karşı en büyük güvence isse kuşkusuz bağımsız mahkemelerdir. O hal­de mahkemelerin kesinlikle yansız, güvenilir, her türlü kuşku ve etkilerden uzak ve saygın olması, toplumun güven ve huzuru için şarttır. Ancak bu inanç ve güvenle yaşamlarını sürdürecek ve haksızlıklar kar­ısında "Türkiye'de hâkim var" diyebilmenin güvencesi içinde huzurlu olacaklardır. Bu bakımdan Adalet dağıtımı devletin en önde gelen ve vaz­geçilemeyen görevleri arasındadır. Ulusumuzca içtenlikle benimsenen ve yüzyıllar boyu değerini yitirmeden uygulanagelen "Adalet Mülkün Temelidir" ilkesinin anlamı da budur. O halde toplumun huzur ve mutluluğu için Yargı­ya ve onun temsilcileri olan hâkim, Cumhuriyet Savcısı ve Adalet mensupla­rına en üst düzeyde ilgi göstermek onları maddi ve manevi yönlerden tat­min ederek güvenilir ve saygın kişiler haline getirecek önlemleri almak, dev­letin ve hepimizin ortak görevi olmalıdır.

Kuşkusuz tek yanlı çabalarla amaca ulaşılması düşünülemez. Hâ­kim ve diğer Adalet Mensuplarının da maddi ve manevi sorumlulukları­nın bilinci içinde görev yapmaları ve bu yolda alınacak önlem ve çaba­lara yardımcı olmaları da zorunludur. Zira, toplum ve bireyler son mer­ci olan mahkemeye ve onu yöneten hâkime inanmak ve güvenmek ihtiyacındadırlar. Böyle olunca hâkimin de özel ve resmî, yaşantısını hiz­metin özelliğine, saygınlığına ve ciddiyetine yaraşır biçimde düzenle­mesi gereklidir. Hâkim ciddi, vakur, dürüst, zeki, kavrayışlı ve bilgili ol­malı, konuşması, giyinmesi ve davranışlarıyla toplumun güven ve saygısını kazanmalıdır. Hangi koşullar altında olursa olsun daima yan­sız kalmalı, kendisine gösterilen güven ve saygınlığı hiçbir nedenle yitirmemelidir. Bugün Adalet dağıtımında görev alan Hâkim, Cumhuriyet Sav­cısı ve Adalet mensuplarının bu gerçeklerin bilinci içinde ve her türlü olum­suz etkilere karşı büyük bir özveri ile görevlerini sürdürdüklerine inanıyor ve bunu huzurlarınızda açıkça belirtmekten kıvanç duyuyorum.

İŞ VE KADRO DURUMU

Biraz önce değindiğim şiddet eylemleri ve ekonomik kökenli bunalımlar türlü kötülükleri yanında bireyleri olumsuz yönde de etkilemekten geri kal­mamış, nüfus artışı ve değişen yaşam koşullariyle birlikte toplum düzenini 4/6 güven duygularını sarsarak bir sürü uyuşmazlık ve sürtüşmelere de ne­den olmuştur. Bu uyuşmazlıkların büyük bir bölümü dava konusu yapılarak Çözüm için yargı organlarına yansımış ve esasen çok dar bir kadro ve türlü olanaksızlıklar içinde görevlerini sürdürmeye çalışan mahkemelerin işini gi­den yıllara oranla önemli ölçüde artırmıştır. Adlî istatistiklerde yer alan ra­kam ve bilgilerle sizleri bunaltmak istemem. Ancak şu kadarını belirteyim ki hukuk ve ceza olmak üzere ülkemizdeki bütün mahkemeler, bir önceki yıl­dan kalanlarla birlikte her yıl yaklaşık üçmilyon davaya bakmak zorundadırlar. Buna karşın Türkiye'deki hâkim kadrosunun tamamı 3641'dir. Son yıllar­da yetenekli hâkim bulunamadığı ve mesleğe karşı rağbet de azaldığı için bu kadrolardan yaklaşık 500 kadarı açık kalmaktadır. 345 Hâkime de Yargı­tay, Yüksek Hâkimler Kurulu ve Adalet Bakanlığı'nda tetkik hâkimliği ve mü­fettiş hâkimlik görevi verilmiştir. Böylece kürsüde çalışan ve yılda üç milyon davaya bakacak olan hâkim adedi 2800 - 3000 dolayındadır. Bu hesaba ve bazı mahkemelerin 3'er hâkimden oluşmuş bulunmasına göre mahkemelere gelen iş her mahkemenin bakabileceğinden kat kat fazladır. Halbuki Yüksek Hâkimler Kurulu'nun deneylere dayanarak kabul ettiği ilkelere göre bir Ağır Ceza Mahkemesi yılda ortalama 250, Asliye Ceza ve Asliye Hukuk Mahke­meleri 500 - 750, Sulh Hukuk ve Sulh Ceza Mahkemeleri ise 1000 -1200 davaya bakabilirler. Bu durumda, davaların zamanında ve isabetle so­nuçlandırılmasını beklemek her halde aşırı bir iyimserlik olur. Hâkimlerimizin gelen ve biriken işleri kısa sürede sonuçlandırmak amacıyla gösterdikleri tüm çabalara ve özverili çalışmalara karşın davalar uza­makta ve adalet dağıtımı gecikmektedir. Geciken adalet ise değerin­den çok şey yitirir. Toplumda huzursuzluklara ve yurttaşın haklı yakınma­larına neden olan bu konunun yetkili kurumlarca vakit geçirilmeden ele alın­masını ve davaların nitelikleriyle artış oranları, kentlerdeki nüfus yoğunluğu ve ekonomik bunalımlar gözönüne alınarak adlî istatistikler üzerinde yapıla­cak bilimsel çalışmalarla yargı organlarının gereksinme duyduğu mahkeme ve hâkim kadrolarının tesbit ve teminini ve hâkimlik mesleğinin daha cazip hale gelmesini sağlayacak önlemlerin alınmasını zorunlu görmekteyiz.

Yargıtay'ın iş durumuna gelince : Sadece 1979 yılında gelen işlere ait bilgiler vermekle yetineceğim. 1979 yılında Yargıtay'a 153.301'i hukuk, 71.886'sı ceza olmak üzere toplam 221.953 dava dosyası gelmiştir. Bir ön­ceki yıldan kalan 18.222 dava ile birlikte 243.409'a ulaşan işten, senesi içinde 224.789'u sonuçlandırılmış, geri kalan 15.192 dava 1980 yılma aktarılmıştır. Yargıtay'a bir ayda 20.000 dolayında dava geldiğine göre yeni yıla kalan 15.192 dava dosyasının yılın son ayında ve hatta son günlerinde gelen işler olduğunu ve bu nedenle Yargıtay'da bir iş birikiminden söz edilemeyeceğini kıvanç duyarak açıklamak isterim.

Sunulan bu rakamlar hukuk ve ceza daireleriyle genel kurullarda işin üs­tesinden gelebilmek için Yargıtay Hâkimlerinin ne denli yoğun ve dayanıl­ması gerçekten güç bir çalışma içinde bulunduğunu açıkça vurgulamaktadır.

Bazı dairelerde işlerin biriktiği, normal çalışmalarla bu birikimin giderile­mediği dönemler görülmüş ve bu durum haklı sızlanmalara neden olmuşsa da alınan önlemlerle 1979 ve 1980 yıllarında yakınma nedenlerinin büyük ölçüde giderilmiş olduğunu söyleyebilirim. Bu iş çokluğu içinde Yargıtay, Içtihadlarını Birleştirmek, yasaların ülkenin her yerinde eşit biçimde uygulan­masını sağlamak, toplumun gelişen ve değişen gereksinmelerine çare ola­cak nitelikte hukuki içtihatlar yaratmak gibi asıl görev ve işlevini de yerine getirmiştir.

MAHKEME BİNALARI

Yargı yetkisinin kullanılmasında görülen aksamalar ve davaların uzama­sının tek nedeni kuşkusuz iş çokluğu ve hâkim kadrosunun yetersizliği de­ğildir. Yargı organlarının daha birçok sorunları vardır. Bunların önde gelen­lerinden biri de mahkeme binalarının durumudur. Başkent Ankara da dahil olmak üzere çoğu il ve ilçedeki mahkeme binalarının bugünkü durumu gerçekten yürekler acısıdır. Çok yerde hâkimlerin çalışma odala­rı, duruşma salonları ve dosyaların korunması için yerleri bile yoktur. Var olanları da yetersiz, elverişsiz ve en alt düzeyde de olsa huzurlu ve verimli çalışma olanaklarından yoksundur. Halbuki, görülen hizmet devletin başta gelen görevlerinden biri Türk Ulusu adına adalet dağıtımıdır. Mahkemelerin kendilerine özgü bir saygınlığı eski deyimiyle mehabeti olmalıdır. Bu saygın­lık duygusunun oluşmasında kuşkusuz hâkimin çalıştığı, tarafları karşısına alıp duruşma yaptığı ve hükmünü açıkladığı salon ve binaların önemli katkısı vardır. Ülkemizde ve bütün dünyada mahkemelerin çalıştığı binalara Adalet Sarayı denilmesinin nedeni de budur. Mahkeme binalarına verilecek önem ve gösterilecek özen ve o yerde çalışan hâkimin kişiliğine değil tümüyle Türk Milleti'nin yargıya karşı olan güven duygularını sağlamaya yöneliktir.

İşte mahkemelerin en azından hafife alınmasına neden olan bu gerçeğin bilinci içinde yetkili kuruluşların konuyu gereken önem ve ciddi­yetle ele alıp köklü tedbirlere yer verecek biçimde işin plânlamasını ve bütçe olanakları ölçüsünde hemen uygulamaya konulmasını yürekten diliyoruz.

KONUT SORUNU

Yeni yapıların artan nüfusun gereksinmelerini karşılamaktan uzak kalma­sı nedeniyle konut, ülkemizde genel bir sorun haline gelmiştir. Bir il veya il­çeye atanan hâkim ve Cumhuriyet Savcısının gittiği yerde oturabileceği bir ev bulabilmek için ne denli zorluklarla karşılaştığını kestirmek zor değildir. Bu koşullar altında hâkim çoğu kez ailesiyle birlikte otel odalarına sığınıp aylarca beklemekte ve ev bulabilme telaşı içinde ezikliğini duya duya, sa­kıncalarını bile bile istemediği kişilerin aracılığına başvurmaktadır. Bu duru­mun yaratabileceği sakıncaların bilinci içinde 1976 yılından bu yana ve yur­dumuzun en gelişmiş yörelerine öncelik tanınarak Hâkim, Cumhuriyet Sav­cısı ve Adalet Mensupları için konut yapımına başlanmış olmasını seviçle karşılıyoruz. Ne varki bir-kaç yüzmilyarı bulan devlet bütçesinden bu iş için ayrılan ödenek amacın gerçekleşmesine hiçbir zaman yeterli ola­mamıştır. Bu bakımdan konunun daha ciddi bir biçimde ele alınmasını ve sembolik olmaktan ziyade yeterli sayılacak oranda ödenek sağlana­rak sorunun çözümlenmesini umutla bekliyoruz.

ADALET PERSONELİNİN SORUNLARI

Bilindiği üzere Adalet hizmeti toplu bir çalışmayı gerektirmektedir. Bu ça­lışmayı yapan, hizmetini bireyin ve toplumun yararına ortaya koyan insan gücüdür. Hizmeti yapan kişileri hâkim olsun, savcı olsun kalem personeli ol­sun birbirinden soyutlamak, ayrı düşünmek olanaksızdır, Böyle olunca çalı­şan kişilerin hizmetlerinin değerlendirilmesinde farklı yaklaşımlarda bulun­mak son derece üzücü ve sakıncalıdır. Yargıya ait görevlerin yerine getiril­mesine özverili çalışmaları ile önemli ölçüde katkıda bulunan ve kuruluş için vazgeçilmez bir unsur olan kalem personelinin ekonomik ve toplumsal so­runlarının çözümüne yardımcı olmak hepimizin ortak görevi olmalıdır. Son derece duyarlı olduğumuz bu konuya gereken önemin verilmesini ve soru­nun çalışanlar yararına en ivedi ve gerçekçi biçimde çözümlenmesini yürek­ten diliyoruz. Sayın Konuklar, Değerli Meslektaşlarım.

Hoşgörünüze sığınarak ve yararlı olacağı inancı ile sorunlarımızdan bazılarını dile getirmeye çalıştım. Açıklamalarım kesinlikle bir yakınma değil, birer dilek ve uyarma niteliğindedir. Amacımız iyinin daha iyi olması ve yargı organlarının Yüce Ulusumuza lâyık düzeye ulaşmasıdır. Bundan önceki yıllarda Yargıtay Başkanları tarafından gözler önüne serilen sorunlardan bazıları yetkili makamlarca dikkate alınmış ve ola­naklar ölçüsünde çözüme kavuşturulmuştur. Bugüne dek sorunlarımı­zı ilgi ve duyarlılıkla karşılayıp çözüme ulaşmasını sağlayan yasama meclisleri ve yürütme organlarına şükranlarımı sunarken, bu ilgi ve duyarlılığın bundan böyle de sürmesini yargı adına içtenlikle diler, hepinize sonsuz saygılar sunarım.


 


[2][1] 20.9.1977 - 1.7.1983 tarihleri arasında Yargıtay Birinci Başkanvekilliği görevinde bulu­nan Mustafa Sabri LİVANELİO?LU; Yargıtay Birinci Başkam Cevdet MENTEŞ'in, 13.7.1980 günü yasal yaş sınırı nedeniyle emekliye ayrılması üzerine, bu konuşmayı Birinci Başkanvekili olarak yapmıştır

http://www.yargitay.gov.tr/tarihce/tarihce_aak/1980-1981.htm

 

 

imar hukukcusu








Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.

Yayınlanma:: 2007-06-08 (1290 okuma)

[ Geri Dön ]