ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1996/72
Karar Sayısı : 1997/51
Karar Günü : 15.5.1997
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Ankara 7. İdare
Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 3.5.1985 günlü, 3194 sayılı
“İmar Kanunu”nun 42. maddesinin beşinci fıkrasının, Anayasa’nın Başlangıç’ı ile
2., 125., 140., 142. ve 155. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
3194 sayılı İmar Yasası’nın 32. ve 42.
maddeleri uyarınca verilen yıkım ve para cezasına ilişkin belediye encümeni
kararının iptali istemiyle açılan davada Mahkeme, Yasa’nın olayda uygulanacak
42. maddesinin beşinci fıkrasının, Anayasa’nın Başlangıç ile 2., 125., 140.,
142. ve 155. maddelerine aykırılığı savıyla başvuruda bulunmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Mahkemenin başvuru gerekçesi şöyledir:
“3194 sayılı Yasa’nın 42. maddesinde; ceza
hükümleri düzenlenmiş ve bu cezalara karşı yedi gün içinde sulh ceza mahkemesine
itiraz edilebilir, kuralı getirilmiştir.
Sulh Ceza Mahkemesinin görevli kıldığı ve
bakılan davada incelenen para cezasının idarenin kamu gücünü kullanarak aldığı
bir idarî işlem olduğu açıktır. Para cezasının bağlı olduğu işlemler ve davaya
konu olayda olduğu gibi yıkım işleminin, idarî uğraş alanında ve kamu gücü
kullanılarak alınmış bir yönetsel işlem olduğunda ve uyuşmazlık yapıldığında
idarî yargı yerlerinde görüleceğinde de kuşku bulunmamaktadır.
Yasakoyucu 3194 sayılı Yasayla aynı konuları
düzenleyen 6785 sayılı eski İmar Yasasının ilkelerinden ayrılıp, yıkım nedeniyle
verilen para cezalarının sulh ceza mahkemelerinde görülmesi esasını getirmiştir.
İdare hukuku ilkelerinde ve idarenin yargısal denetimindeki olgularda ulusal ya
da evrensel bir değişime tanık olunmamasına karşın ortaya çıkan bu durum,
anayasal yargı dizgesi dışına taşılması ve yargı düzeni yönünden çelişkiler
doğurması nedeniyle hukuk devleti ilkesini zedelemektedir.
Anayasa’nın 2. maddesinde anlamını bulan hukuk
devleti ilkesinin vazgeçilmez ölçülerinden biri, idarenin yargısal denetimidir.
İdarenin yargısal özellikleri, idarî uğraşın sınırları çizilemeyen görev alanı
ve farklılıklar içeren denetimi de, tarihsel gelişim içinde özel yargı yerlerini
gerektirmiştir. Yönetimin konumu, yargısal denetimini yapacak yargıç ve yargı
yerlerinin adlî yargı alanı dışında oluşturulması gerçeğini doğurmuştur.
Bu kaçınılmaz gerçeği yansıtan Anayasamız da,
125. maddesiyle idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunu açık
tutarken, maddenin izleyen fıkralarında yargıya kapalı işlemlere, dava açma
süresinin başlangıcına, yargılama sınırlarına, yürütmenin durdurulması
ilkelerine ve tam yargı davalarına değinmektedir. Belirtilen ve değinilen, 2577
sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanununda yinelenen ve somutlaşan konuların üst
kuralıdır. Böylece bütünleşen Anayasal kural, idarenin her türlü eylem ve
işleminin idarî yargılama yöntemi ışığında denetleneceğinden ve bu denetlemenin
anılan usul yasasını uygulayan idarî yargı yerlerince yapılacağını duraksamaya
yer bırakmadan göstermiş olmaktadır.
Anayasamızın Yüksek Mahkemeleri düzenleyen
“Danıştay” başlıklı 155. maddesinde yer alan “Danıştay, İdarî mahkemelerce
verilen ve kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve
hükümlerin son inceleme merciidir...” cümlesiyle, idarî mahkemeler
vurgulanırken, karar ve hükümlerinin Danıştay dışında ancak idarî yargı merciine
bırakılabileceği açıklanmaktadır. Bu açıklamalarla, idarî yargının yapısal
dizgesi, idarî mahkemeler ve Danıştay olarak çizilmekte, yalnızca başka idarî
yargı mercilerine de bu kapsamda yer verilmektedir.
Tüm bu bulgular karşısında, idarenin her türlü
işlem ve eylemlerinin idarî yargı yerlerince denetleneceği tartışmasız
olmaktadır. Bu bakımdan, idarî bir para cezası niteliğini taşıyan imar para
cezalarının idarî yargı denetimi dışında tutulması, idarenin yargısal
denetiminin etkin ve doğal anlamda gerçekleşmemesi sonucunu doğuracaktır.
Dahası, idarî bir işlemin denetiminde idarî yargılama usulü uygulanamayacak,
idarî yargı mesleğinden olmayan hâkimler sorunu görecektir.
Yargı yerinde ve yargılama yöntemindeki bu
farklılık ve çelişkiler, idarenin yargısal denetimindeki Anayasal ilkelerle
bağdaşmayacak ve bu sonuç hukuk devleti ilkesini zedeleyecektir.
Uygulamalar göstermektedir ki, aynı olgudan
kaynaklanan idarî işlemlerin başka başka yargısal yerlere bırakılmasıyla
yargılamanın en ivedi yoldan gelişmesi ve nesnel çözümün çelişkisiz oluşması
ereğine ulaşılması da güçleşmektedir. Gerçekten de, imar kurallarına aykırı bir
yapının eski hale getirilmesi, yani yıkılmasına ilişkin işlem idarî yargı
yerlerinde görülürken, aynı belediye encümen kararında yer alan imar para
cezasına sulh ceza mahkemesinde bakılacak ve dahası kesinleşen para cezası
üzerine düzenlenen ödeme emrinde ise gene idare mahkemesi görevli olacaktır.
Birbiriyle bağlantılı bu işlemlerle ilgili davalarda bir diğeri ön sorunu
oluşturacak, yargılama bir izleme ve bekleme içinde geçerken, çelişkiler ortaya
çıkacaktır. Daha açığı kimi durumlarda bir mahkeme kararını uygun bulurken,
farklı bir yargı yeri, kendi yöntem ve yaklaşımlarıyla yıkım kararına bağlı para
cezasını kaldırabilecektir.
Değinilen bu olgu ve sonuçlarda görünen
yargılamadaki çekince ve çelişkiler, hukuk devleti ilkesini gölgeleyen
olgulardır.
Hukuk devleti, yargılamanın da asıl ve doğal
yerinde yapılmasını gerektirir. Tersi bir kural öngören 3194 sayılı Yasa’nın 42.
maddesinin 5. fıkrasındaki metin ise böylece Anayasa’ya aykırı, yargı
bütünlüğünde kopukluk gösteren bir düzenleme olarak durmaktadır.
Sonuç: Belirtilen nedenlerle, 3194 sayılı
Yasa’nın 42. maddesinin 5. fıkrası, Anayasa’nın Başlangıç Hükümleri ile 2, 125,
140/1, 142 ve 155/1. maddelerine aykırı olduğu sonucuna varıldığından, 2949
sayılı Yasa’nın 28. maddesinde öngörülen belgelerle birlikte Anayasa
Mahkemesi’ne başvurulmasına 2.10.1996 gününde oybirliği ile karar verildi.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
3194 sayılı Yasa’nın 42. maddesinin beşinci
fıkrası şöyledir:
“Bu cezalara karşı cezanın tebliğinden
itibaren yedi gün içinde sulh ceza mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz,
zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak sonuçlandırılır.
İtiraz üzerine verilen karar kesindir.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuruda dayanılan Anayasa kuralları
şunlardır:
1- “MADDE 2. Türkiye Cumhuriyeti, toplumun
huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”
2- “MADDE 125. İdarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.
Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler
ile Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır.
İdarî işlemlere karşı açılacak davalarda süre,
yazılı bildirim tarihinden başlar.
Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin
hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. Yürütme görevinin kanunlarda
gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak,
idarî eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı
kararı verilemez.
İdarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç
veya imkânsız zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması
şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin
durdurulmasına karar verilebilir.
Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim,
seferberlik ve savaş halinde ayrıca millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık
nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir.
İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlüdür.”
3- “MADDE 140. Hâkimler ve savcılar adlî ve
idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten
hâkim ve savcılar eliyle yürütülür.
Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve
hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.
Hâkim ve savcıların nitelikleri, atanmaları,
hakları ve ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin ve
görev yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin
kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili veya
görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve
yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya
yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.
Hâkimler ve savcılar altmışbeş yaşını
bitirinceye kadar hizmet görürler; askerî hâkimlerin yaş haddi, yükselme ve
emeklilikleri kanunda gösterilir.
Hâkimler ve savcılar, kanunda belirtilenlerden
başka, resmî ve özel hiçbir görev alamazlar.
Hâkimler ve savcılar idarî görevleri yönünden
Adalet Bakanlığına bağlıdırlar.
Hâkim ve savcı olup da adalet hizmetindeki
idarî görevlerde çalışanlar, hâkimler ve savcılar hakkındaki hükümlere
tâbidirler. Bunlar, hâkimler ve savcılara ait esaslar dairesinde sınıflandırılır
ve derecelendirilirler, hâkimlere ve savcılara tanınan her türlü haklardan
yararlanırlar.”
4- “MADDE 142. Mahkemelerin kuruluşu, görev ve
yetkileri , işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.”
5- “MADDE 155. Danıştay, idarî mahkemelerce
verilen ve kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve
hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve
son derece mahkemesi olarak bakar.
Danıştay, davaları görmek, Başbakan ve
Bakanlar Kurulunca gönderilen kanun tasarıları hakkında düşüncesini bildirmek,
tüzük tasarılarını ve imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerini incelemek, idarî
uyuşmazlıkları çözümlemek ve kanunla gösterilen diğer işleri yapmakla
görevlidir.
Danıştay üyelerinin dörtte üçü, birinci sınıf
idarî yargı hâkim ve savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu; dörtte biri, nitelikleri kanunda belirtilen görevliler
arasından Cumhurbaşkanı; tarafından seçilir.
Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri ve
daire başkanları, kendi üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca üye
tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl için seçilirler. Süresi
bitenler yeniden seçilebilirler.
Danıştayın, kuruluşu, işleyişi, Başkan,
Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ile üyelerinin nitelikleri ve seçim
usulleri, idarî yargının özelliği, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi
gereğince Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Samia
AKBULUT, Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Lütfi F. TUNCEL
ve Fulya KANTARCIO?LU’nun katılımlarıyla 3.12.1996 günü yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine
OYBİRLİ?İYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin
rapor, iptali istenilen yasa kuralı, Anayasa’ya aykırılık savına dayanak yapılan
Anayasa kuralları ile bunlarla ilgili gerekçelerle öteki yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Uygulanacak Kural Sorunu
Anayasa’nın 152. maddesinin birinci fıkrasıyla
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Yasa’nın 28. maddesine göre, bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir
yasa veya kanun hükmünde kararname hükümlerini Anayasa’ya aykırı görür yahut
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddî olduğu kanısına
varırsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidir. Ancak,
bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için elinde yöntemince
açılmış ve görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralların da
o davada uygulanacak olması gerekmektedir.
Uygulanacak yasa kuralı, bakılmakta olan
davayı yürütmeye, uyuşmazlığı çözmeye, davayı sona erdirmeye veya kararın
dayanağını oluşturmaya yarayacak kuraldır.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme’nin bakmakta
olduğu dava, 3194 sayılı İmar Yasası’nın 32. ve 42. maddelerinin uygulanmasıyla
ilgili olup, Mahkeme, aynı Yasa’nın 42. maddesinin beşinci fıkrasının,
Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 125., 140., 142. ve 155. maddelerine aykırılığı
savıyla iptalini istemektedir.
Davada uygulanacak kural, 42. maddenin beşinci
fıkrasında yer alan ve “Bu cezalara karşı cezanın tebliğinden itibaren yedi gün
içinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurulur” biçimindeki ilk tümcedir. Fıkranın
diğer kuralları itiraz yoluna başvuran mahkemenin bakmakta olduğu davada
uygulanacak kural olmadığından, bu kurallara ilişkin başvurunun mahkemenin
yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
Bu nedenle, 3194 sayılı “İmar Kanunu”nun 42.
maddesinin beşinci fıkrasının ikinci ve üçüncü tümceleri, itiraz yoluna başvuran
mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanacak kural olmadığından bu tümcelere
ilişkin başvurunun, mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine karar verilmiştir.
B- İtiraz Konusu Kuralın Anlam ve Kapsamı
Amacı, yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki
yapılaşmaların, plân, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun oluşumunu sağlamak
olan ve belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerin
plânları ile yapılacak (istisnalar dışındaki) resmî ve özel tüm yapıları
kapsayan 3194 sayılı İmar Yasası’nın 42. maddesinde, ceza yaptırımları
öngörülmektedir.
Maddenin birinci ve ikinci fıkralarında, suç
sayılan eylemler ve bunlara verilecek cezalar belirlenmiştir. Birinci ve ikinci
fıkraların hükümlerine göre; “Ruhsat alınmadan veya ruhsat veya eklerine veya
imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının yapı sahibine ve müteahhidine,
istisnalar dışında özel parselasyon ile hisse karşılığı belirli bir yer satan ve
alana 500 000 TL.’dan 25 000 000 liraya kadar para cezası verilir. Ayrıca fennî
mesule bu cezaların 1/5’i uygulanır.
Birinci fıkrada belirtilen fiiller dışında bu
Kanun’un 28, 33, 34, 39 ve 40 ıncı maddeleri ile 36 ıncı maddenin üçüncü
fıkrasında belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyen mal sahibine, fenni
mesule ve müteahhidine 500 000 TL.’dan 10 000 000 liraya kadar para cezası
verilir.”
Maddenin üçüncü fıkrasında, birinci ve ikinci
fıkralarda belirtilen fiillerin tekrarı halinde para cezalarının bir katı
artırılacağı; dördüncü fıkrasında da, birinci ve ikinci fıkralarda gösterilen
cezaların ilgisine göre doğrudan doğruya belediyeler ya da en büyük mülki amir
tarafından verileceği belirtilmiştir.
Maddenin itiraz konusu beşinci fıkrasında ise,
bu cezalara karşı cezanın tebliğinden itibaren yedi gün içinde sulh ceza
mahkemesine itiraz edilebileceği; itirazın zaruret görülmeyen hallerde evrak
üzerinde inceleme yapılarak sonuçlandırılacağı; itiraz üzerine verilen kararın
kesin olduğu hükme bağlanmıştır.
C- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
1- Anayasa’nın 125. Maddesi Yönünden İnceleme
Mahkeme’nin bakmakta olduğu davada, 3194
sayılı İmar Yasası’nın 32. ve 42. maddeleri uyarınca belediye encümenince alınan
yıkım ve para cezasına ilişkin kararın iptali istenilmiştir.
Başvuru kararında, görülen davada incelenen
para cezasının, bağlı olduğu işlemlerin ve alınan yıkım ve para cezası
kararlarının, kamu gücü kullanılarak alınmış yönetsel kararlar olduğu ve
uyuşmazlık çıktığında çözüm yerinin idarî yargı olacağı; Anayasa’nın 125.
maddesi gereğince, idarenin her türlü eylem ve işleminin idarî yargılama yöntemi
ışığında denetleneceği, idarî para cezası niteliğini taşıyan imar para
cezalarının idarî yargı denetimi dışında tutulmasının, idarenin yargısal
denetiminin etkin ve doğal anlamda yapılmasını engelleyeceği; aynı olgudan
kaynaklanan idarî işlemlerin denetimlerinin farklı yargı yerlerine
bırakılmasının, yargılamanın ivedi yoldan yapılmasını ve uyuşmazlığın çelişkisiz
çözümünü önleyeceği; imar kurallarına aykırı bir yapının yıkılmasına ilişkin
uyuşmazlıklar idarî yargı yerinde karara bağlanırken, aynı belediye encümeni
kararında yer alan imar para cezasına Sulh Ceza Mahkemesinde bakılmasının
çelişki yaratacağı; ayrıca kesinleşen para cezası üzerine düzenlenen ödeme
emrinde gene İdare Mahkemesinin görevli olacağı, birbiriyle bağlantılı bu gibi
işlemlerle ilgili davalarda birinin diğerinin ön sorununu oluşturacağı,
yargılamanın bir izleme ve bekleme içinde geçeceği ve çelişkilerin ortaya
çıkacağı; kimi durumlarda bir mahkeme yıkım kararını uygun bulurken, farklı bir
yargı yerinin, kendi yöntem ve yaklaşımlarıyla yıkım kararına bağlı para
cezasını kaldırabileceği; hukuk devleti ilkesinin yargılamanın asıl ve doğal
yerinde yapılmasını gerektirdiği; bu nedenlerle, 3194 sayılı Yasa’nın 42.
maddesinin beşinci fıkrasının Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 125., 140., 142.
ve 155. maddelerine aykırılık oluşturduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa’nın 125. maddesinin birinci
fıkrasında, “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır”;
140. maddesinin birinci fıkrasında, “Hâkimler ve savcılar adlî ve idarî yargı
hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar”; 142. maddesinde, “Mahkemelerin
kuruluşu, görev ve yetkileri işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir”;
155. maddesinin birinci fıkrasında da, “Danıştay, idarî mahkemelerce verilen ve
kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son
inceleme merciidir. Kanunda gösterilen belli davalara da ilk ve son derece
mahkemesi olarak bakar” kurallarına yer verilmiştir.
İdarenin hizmetlerini gereği gibi ve
ivedilikle görebilmesi için, yaptırım uygulama yetkilerine gereksinimi vardır.
İdare bu yetkilerle, kamu düzeni ve güvenliğini, kamu sağlığını, ulusal
servetleri zamanında ve gereği gibi koruyabilir. Bu nedenle, idareye, geniş ve
çeşitli yaptırımlar uygulama yetkisi tanınmıştır. Kişilere, idare hukuku
alanındaki düzene aykırı davranışları nedeniyle verilen idarî cezalar, idarî
yaptırımların en önemlilerinden biridir. Para cezaları, idarî cezalar arasında
yer almaktadır. İdarî para cezalarını diğer cezalardan ayıran en belirgin
nitelik, onların idarî makamlar tarafından verilmesidir.
Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik
bir hukuk devleti olduğunu vurgularken, Devlet içinde tüm kamusal yaşam ve
yönetimin yargı denetimine bağlı olmasını amaçlamıştır. Çünkü yargı denetimi
demokrasinin “olmazsa olmaz” koşuludur. Anayasa’nın “idarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” kuralıyla benimsediği husus da etkili bir
yargısal denetimdir. Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasında yer alan bu
kural, yönetimin kamu hukuku ya da özel hukuk alanına giren tüm eylem ve
işlemlerini kapsamaktadır. Kural olarak bunlardan kamu hukuku alanındaki eylem
ve işlemler için idarî yargının, özel hukuk alanındakiler için de adlî yargının
görevli olduğunda duraksanamaz.
Tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da
adlî ve idarî yargı ayrımına gidilmiş ve idarî uyuşmazlıkların çözümünde idare
ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, kural olarak
idare hukuku alanına giren konularda idarî yargı, özel hukuk alanına giren
konularda adlî yargı görevli olacaktır. Bu durumda idarî yargının görev alanına
giren bir uyuşmazlığın çözümünde adlî yargının görevlendirilmesi konusunda
yasakoyucunun mutlak bir takdir hakkının bulunduğunu söylemek olanaklı değildir.
İdarî yargının denetimine bağlı olması gereken idarî bir uyuşmazlığın çözümü,
haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde yasakoyucu tarafından adlî
yargıya bırakılabilir. Ancak, itiraz konusu kuralda olduğu gibi bir idarî
işlemin bir bölümünün idarî yargının, diğer bir bölümün ise adlî yargının
denetimine bırakılmasında, kamu yararı bulunmamaktadır. Zira bu işlemler, kamu
gücünün kullanılmasıyla ilgili bir idarî işlemin devamı ve idarî bir yasağa
aykırı davranan kişiye idarî bir yaptırımın uygulanması niteliğinde olup,
çıkacak uyuşmazlıkların çözümünde de idarî yargının yetkili olacağı kuşkusuzdur.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme’de bakılmakta
olan dava, verilen para cezasının kaldırılmasına ilişkindir. 3194 sayılı
Yasa’daki düzenlenen biçimiyle yıkım kararına karşı idarî yargıya başvurulacak
ancak, 42. maddenin beşinci fıkrasının birinci tümcesi kuralı uyarınca para
cezasına karşı, cezanın tebliğinden başlayarak yedi gün içinde Sulh Ceza
Mahkemesi’ne itiraz edilebilecektir. Oysa yıkım kararının da, para cezasının da
konusunu ruhsat alınmadan ya da ruhsata aykırı olarak yapılan yapı
oluşturmaktadır. Her iki kararı alan da idaredir. İdarenin aynı yapı için aldığı
kararın bir bölümünün idarî yargıda bir bölümünün adlî yargıda görülmesi
yargılamanın bütünlüğünü bozar. İşlemin idarî işlem olduğunda
duraksanamayacağına ve bu konuda hizmetin gereği haklı bir neden ve kamu yararı
da bulunmadığına göre, idarî bir işlemin bölünerek bir bölümünün idarî yargının
bir bölümünün de adlî yargının denetimine bırakılmasında isabet yoktur.
Bu nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın
125. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
2- Anayasa’nın 142. Maddesi Yönünden İnceleme
Mahkeme, dava konusu kuralın Anayasa’nın 142.
maddesine de aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Yasa’nın 42. maddesinin beşinci fıkrasının
birinci tümcesinde yer alan kural “Bu cezalara karşı cezanın tebliğinden
itibaren yedi gün içinde sulh ceza mahkemesine müracaat edilebilir”
biçimindedir.
Anayasa’nın 142. maddesinde, mahkemelerin
kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin yasayla
düzenleneceği kurala bağlanmaktadır. Yasa’nın 42. maddesinin beşinci fıkrasının
birinci tümcesi, itirazın sulh ceza mahkemesine yapılmasıyla ilgilidir.
Anayasa’nın 142. maddesi, mahkemelerin kuruluş
ve görevleri hakkında, yasallık ilkesini getirmiştir. Görevli mahkemeyi saptayan
itiraz konusu kuralda, görev yasa ile düzenlendiğinden, Anayasa’nın 142.
maddesine aykırılık bulunmamaktadır.
3- Anayasa’nın 140. Maddesi Yönünden İnceleme
Anayasa’nın “Hâkimlik ve Savcılık Mesleği”
başlıklı 140. maddesinin birinci fıkrasında, “Hâkimler ve savcılar adlî ve idarî
yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve
savcılar eliyle yürütülür” denilmiştir.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, idarî para
cezası niteliğini taşıyan imar para cezalarının idarî yargının denetimi dışında
tutulmasının, idarenin yargısal denetimine ters düşeceğini; idarenin her türlü
işlem ve eyleminin idarî yargı yerlerince denetlenmesinin asıl olduğunu; bu
nedenlerle de yargılamanın asıl ve doğal yerinde yapılmasını önleyen ilgili yasa
kuralının Anayasa’nın 140. maddesine aykırılık oluşturduğunu ileri sürmüştür.
Anayasa’nın 125., 140., 142., 154., 155., 158.
ve 159. maddeleri birlikte yorumlandığında, Anayasa’da adlî ve idarî yargı
ayrımının benimsendiği açıklıkla görülmektedir. Bu ayrıma uygun olarak yasama
organınca, 2575 sayılı Danıştay, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare
Mahkemeleri ve Vergi Mahkemeleri Kuruluşu ve Görevleri ile 2577 sayılı İdarî
Yargılama Usûlü Yasaları kabul edilerek anayasal ilkeler uygulamaya
geçirilmiştir.
Bu durumda, itiraz konusu kuralın idarî ve
adlî yargı ayrımının doğal bir sonucu olan hâkim ve savcıların idarî ve adlî
hâkim ve savcıları olarak görev yapacaklarına ilişkin 140. maddesi ile ilgisi
bulunmamaktadır.
4- Anayasa’nın 155. Maddesi Yönünden İnceleme
Mahkeme başvurusunda, Anayasa’nın 155.
maddesinde yer alan “Danıştay, idarî mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir
idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir”
kuralı ile idarî mahkemelerin görevlerinin belirlendiği; bu kuralda idarî karar
ve hükümlerin, Danıştay dışında ancak idarî yargı mercilerine
bırakılabileceğinin açıklandığını, bu belirlemeler ışığında idarenin her türlü
işlem ve eylemlerinin idarî yargı yerlerince denetleneceğinin tartışmasız
olduğunu, bu nedenlerle de dava konusu kuralın Anayasa’nın 155. maddesine
aykırılık oluşturduğunu ileri sürmüştür.
Anayasa’nın 155. maddesinin birinci fıkrasında
yer alan “Danıştay, idarî mahkemelerce verilen ve yasanın başka bir idarî yargı
yerine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir” biçimindeki
kural, adlî ve idarî yargı ayrımını gösteren anayasal belirlemelerden biridir.
İtiraz konusu kural, idarî yargının görev
alanına giren uyuşmazlıkların çözümünü adlî yargı yerlerine bırakmakla
Anayasa’nın belirlediği bu idarî ve adlî yargı ayrımına aykırılık
oluşturmaktadır.
5- Anayasa’nın Başlangıç Hükümleri ile 2.
Maddesi Yönünden İnceleme
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, dava konusu
kuralın Anayasa’nın Başlangıç hükümleri ile hukuk devleti ilkesinin kurala
bağlandığı 2. maddesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Anayasa’nın Başlangıç bölümünün üçüncü
paragrafında, “Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız
Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir
kişi veya kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı” kuralına yer verilmiş,
Cumhuriyetin niteliklerinin belirlendiği 2. maddesinde de, Türkiye
Cumhuriyeti’nin insan haklarına saygılı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, lâik, sosyal bir hukuk Devleti olduğu vurgulanmıştır.
Hukuk Devleti, insan haklarına saygılı ve bu
hakları koruyucu adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini
yükümlü sayan, bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan Devlettir.
Hukuk Devleti ilkesi, Devletin tüm organlarının üstünde hukukun mutlak
egemenliğinin bulunmasını, yasakoyucunun da her zaman Anayasa ve hukukun üstün
kuralları ile kendisini bağlı saymasını gerektirir.
Anayasa’nın 125. ve 155. maddelerine
aykırılığı saptanan itiraz konusu kural, hukuk Devleti ilkesine de aykırılık
oluşturur. Bu nedenle, iptali gerekir.
Güven DİNÇER, Ahmet N. SEZER, Samia AKBULUT ve
Haşim KILIÇ itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu düşüncesine
katılmamışlardır.
D- 2949 sayılı Yasa’nın 29. Maddesi Yönünden
İnceleme
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usûlleri Hakkında 2949 sayılı Yasa’nın 29. maddesinin ikinci fıkrasına göre
başvuru, yasanın belirli madde veya hükmü aleyhine yapılmış olup da bu belirli
madde veya hükmün iptali yasanın kimi hükümlerinin veya tamamının uygulanmaması
sonucunu doğuruyorsa, Anayasa Mahkemesi durumu gerekçesinde belirtmek koşuluyla,
yasanın ilgili öteki hükümlerinin veya tümünün iptaline karar verebilir.
Dava konusu Yasa’nın 42. maddesinin beşinci
fıkrasının iptal edilen birinci tümcesi dışında kalan kuralları, “itiraz,
zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak sonuçlandırılır”,
“itiraz üzerine verilen karar kesindir” biçimindedir. Bu kuralların birinci
tümcenin iptali nedeniyle uygulanma olanakları kalmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 3194 sayılı Yasa’nın 42.
maddesinin beşinci fıkrasının birinci tümcesinin iptali durumunda, uygulanmaları
olanağı kalmayan aynı fıkranın ikinci ve üçüncü tümcelerinin de iptallerine
karar verilmesi gerekir.
E- İptal Hükmünün Yürürlüğe Gireceği Gün
Sorunu
Anayasa’nın 153. maddesi ve 2949 sayılı
“Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun”un 53.
maddesi hükümleri uyarınca, yasa, kanun hükmünde kararname veya TBMM İçtüzüğü ya
da bunların belirli madde veya hükümleri iptal kararının Resmî Gazete’de
yayımlandığı gün yürürlükten kalkar. Ancak, Anayasa Mahkemesi iptal kararı ile
meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlal
edici nitelikte görürse, boşluğun doldurulması için iptal kararının yürürlüğe
gireceği günü ayrıca kararlaştırabilir.
Dava konusu 3194 sayılı Yasa’nın 42.
maddesinin beşinci fıkrasının birinci tümcesinin iptaline karar verilmesi ile,
meydana gelen hukuksal boşluk kamu yararını olumsuz yönde etkileyecek nitelikte
olduğundan, gerekli göreceği yeni düzenlemeleri yapması için yasama organına
süre tanımak amacıyla iptal kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından
başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesi uygun bulunmuştur.
Güven DİNÇER, Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN ve
Fulya KANTARCIO?LU bu görüşe katılmamışlardır.
VI- SONUÇ
A- 3.5.1985 günlü, 3194 sayılı “İmar
Kanunu”nun 42. maddesinin beşinci fıkrasının birinci tümcesinin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Güven DİNÇER, Ahmet N. SEZER, Samia AKBULUT ile
Haşim KILIÇ’ın karşıoyları ve OYÇOKLU?UYLA,
B- 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesinin ikinci fıkrası gereğince,
birinci tümcenin iptali nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan 3194 sayılı
Yasa’nın 42. maddesinin beşinci fıkrasının ikinci ve üçüncü tümcelerinin
İPTALLERİNE, OYBİRLİ?İYLE,
C- İptal nedeniyle meydana gelen hukuksal
boşluk kamu yararını bozucu nitelikte görüldüğünden, iptal hükmünün, kararın
Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine,
Güven DİNÇER, Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN ile Fulya KANTARCIO?LU’nun
karşıoyları ve OYÇOKLU?UYLA, 15.5.1997 gününde karar verildi.
|
|
|
Başkan
Yekta Güngör ÖZDEN |
Başkanvekili
Güven DİNÇER |
Üye
Selçuk TÜZÜN |
|
|
|
Üye
Ahmet N. SEZER |
Üye
Samia AKBULUT |
Üye
Haşim KILIÇ |
|
|
|
Üye
Yalçın ACARGÜN |
Üye
Mustafa BUMİN |
Üye
Ali HÜNER |
|
|
Üye
Lütfi F. TUNCEL |
Üye
Fulya KANTARCIO?LU |
|
|
|
|
|
|
KARŞIOY YAZISI
Anayasamız idarî yargı ile ilgili düzenlemeyi,
“C. Danıştay” matlabını taşıyan 155. maddede yapmıştır.
Bu maddede Danıştay’ın “temyiz mercii” ve “ilk
ve son derece idare mahkemesi” olarak görev yapacağı belirtilmiştir. Maddede,
idarî ve adlî görev ayrımı konusunda açık bir düzenlemeye gidilmemiş, idarî
davaların mutlaka idarî yargı yerinde görülmesini emreden bir kural konulmamış
ve böyle bir düzenlemeden de bilinçli olarak kaçınılmıştır. Ayrıca, Uyuşmazlık
Mahkemesi’nin görev ve kuruluşunun düzenlendiği Anayasa’nın 158. maddesinde de,
155. maddeye bağlı olarak bu konuda belirleyici bir kural konulmamıştır.
Anayasamızın yargı bölümü bir bütün olarak değerlendirildiğinde idarî ve adlî
yargı ayrımının kabul edildiği ve ancak, bunun sınırlarının kesin bir şekilde
belirlenmediği açıktır.
Adlî ve idarî yargının görev ayrımındaki temel
esaslara bağlı kalınarak ayrıntılı sınırın yasayla konulması, konunun anayasal
sınırlarının belirsizliği nedeniyle doğaldır. Nitekim yasakoyucu, şimdiye kadar
bu genel ayrımı korumaya özen göstererek adlî ve idarî yargı arasındaki ayrımı,
adalete daha kolay ve daha az masrafla ulaşılmasına önem vererek yapmıştır.
Burada da uygulamaya yön gösteren adlî yargının yaygınlığı ve olaylara fiziksel
mekan olarak yakınlığıdır. Uygulamada öz ve biçim olarak idarî yargıya ait
görülen sınırlı sayıda uyuşmazlık türlerinin çözümünün adlî yargıya verilmesinin
nedeni de budur. Anayasa’nın 141. maddesinin son fıkrasında, davaların en az
giderle mümkün olan süratle sonuçlandırılması öngörülmektedir. Bu kural yargı
ile ilgili anayasal ve yasal bütün kuralların yorumunda göz önünde
bulundurulmalıdır. İptal edilen kural bir anlamda dava ekonomisinin gereğidir ve
yurttaşlara kolay hak arama yolunun açılmasıdır.
Cezalandırma, yargıya ait bir yetkidir ve adlî
yargıda uygulama alanı bulur. Anayasa’nın 38. maddesinde bu konu vurgulanmış ve
yalnız hürriyeti bağlayıcı cezaların dışındaki cezaların idare tarafından
uygulanabileceği esası kabul edilmiştir. İdarî cezanın yargısal denetiminin
zaman zaman adlî yargıya verilmesi aslında sisteme getirilen bir istisnanın
hudutlarının değiştirilmesi ve yeniden ele alınmasıdır.
İdarî cezanın kolay uygulanabilir olması,
önleyici zabıta gücü ve müessiriyeti nedeniyle idarî işleme bağlı veya bağımsız
olarak idarî cezalarda başvuru yolu olarak idarî yargı yerine adlî yargı
seçeneği yasakoyucu tarafından benimsenebilir. Biçimsel veya organik olarak
konunun idarî işlem olması bu tercihi ve seçimi etkilemez.
Diğer taraftan her kademede idarî ve yargısal
yorumlarda istikrar düşüncesi ön planda tutulmalıdır. Adlî ve idarî yargı ayrımı
1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında süreklilik arzeden bir biçimde düzenlenmesine,
işlerlik kazanmasına ve uygulamada da herhangi bir rahatsızlık yaratmamasına
rağmen bu konudaki geleneksel müessese ve kuralların soyut bir yorum anlayışı
nedeniyle Anayasa’ya aykırılığın ortaya konulması hatalıdır. Çok uzun süre
istikrarlı biçimde uygulanan kurallar açık bir kuralla değiştirilmedikçe hukukî
meşruiyet içinde varlıklarını devam ettirirler. Zira yargıda temel, yargının
bağımsızlığı ile işlerliği ve adalet düşüncesinin önde tutulmasıdır. Anayasal
yorumlar ister genişletici, isterse daraltıcı olsun gösterilecek duyarlığın yönü
bellidir. Kolay, ucuz ve herkes tarafından benimsenmiş yargısal çözüm yolları
Anayasa’nın kabulünden yıllar sonra ve sayısız uygulamadan sonra yeni bir
yorumla değiştirilemez.
Bu nedenlerle, verilen karara karşıyız.
Başkanvekili
Güven DİNÇER |
Üye
Haşim KILIÇ |
|
|
KARŞIOY YAZISI
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinin
beşinci fıkrasında yer alan “Bu cezalara karşı cezanın tebliğinden itibaren yedi
gün içinde sulh ceza mahkemesine itiraz edilebilir” kuralı Anayasa’ya aykırı
bulunarak iptal edilmiştir.
Anayasa’nın 155. maddesinde, “Danıştay, idari
mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idari yargı merciine bırakmadığı karar
ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunda gösterilen belli davalara da ilk
ve son derece mahkemesi olarak bakar” denilmektedir. Böylece, Danıştay’ın hem
temyiz mercii, hem de ilk ve son derece mahkemesi olarak kimi davalara
bakabileceği belirlenmiştir. Madde de, idari işlemlere karşı açılan davaların
idari yargı yerlerince görüleceğine ilişkin bir zorunluluk öngörülmemiştir.
Anayasa’nın 125. maddesinde de, “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı
yargı yolunun açık” olduğu belirtilmiş ancak; bu eylem ve işlemlere karşı açılan
davaların idari ya da adli yargı yerlerinde görüleceği konusunda bir ayrım
yapılmamıştır.
Yasakoyucu, adli ve idari yargı yerlerinin
görev alanlarını yasa ile belirlerken görevin gerektirdiği temel ayrımları
gözeteceği kuşkusuzdur. Kamu yararının zorunlu kıldığı kimi durum ve konumlarda
ise farklı düzenleme yapılabilir. İmar Kanunu’nun 42. maddesinde öngörülen para
cezalarına karşı sulh ceza mahkemelerine itiraz edebilme olanağı getiren itiraz
konusu kuralın benimsenmesi, adli yargının idari yargıya göre daha yaygın ve
kolay ulaşılabilir olması nedeniyledir. Anayasa’da “davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılması” öngörüldüğüne göre, belli sınırlar
içindeki para cezalarına karşı sulh ceza mahkemelerine başvurulmasında kamu
yararının olmadığından sözedilemez. Binaların, İdarece yıkım işlemlerine karşı
idari dava açıldığı, buna bağlı olarak verilen para cezalarına karşı da idari
yargının davayı görmesi gerektiği savı geçersizdir. Çünkü, İmar Kanunu’nun 42.
maddesinde iddia edildiği gibi sadece imar mevzuatına aykırı olarak yapılan bina
ve eklerinin yıkımı sonucunda öngörülen para cezalarına karşı itiraz yolu
getirilmemiş, kimi yasaklara uyulmaması sonucu verilen para cezaları da kapsam
içine alınmıştır. Yasa’nın özellikle 28., 33., 34., 39. ve 40. maddelerine
aykırılıktan kesilen para cezaları bu niteliktedir.
Bu gerekçe ile çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
KARŞIOY YAZISI
Anayasa’nın 155. maddesinin birinci fıkrası
idarî mahkemelerce verilen karar ve hükümlerin son inceleme mercii olduğunu
öngörmekte olup, idarî ve adlî mahkemelerin görev ayrımı konusunda açıklık
içermemektedir. İkinci fıkrasındaki Danıştay’ın idarî uyuşmazlıkları
çözümlemekle görevli olduğunun belirtilmesi kuralı bütün idarî uyuşmazlıkların
Danıştay tarafından sonuçlandırılacağı anlamına gelmez. Anayasa’nın 140.
maddesinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama
usullerinin Kanunla düzenleneceğinin öngörülmüş olması ve Anayasa’nın yargı ile
ilgili diğer genel ilkelerinden, idarî ceza davalarının tamamının idare
mahkemelerinde çözümlenebileceği şeklinde yorumlanmamalıdır.
İdarece verilecek idarî para cezalarına konu
olan uyuşmazlıkların, bir kanun yolu olan itirazla yargı yerleri önüne
götürülebilme olanağı ile toplum ve taraflar için güvence sağlanmaktadır.
Mahkemenin itirazının reddine karar vermek
gerekirken kabulü ile kuralın iptaline karar veren çoğunluk görüşüne karşıyım.
KARŞIOY GEREKÇESİ
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinin
beşinci fıkrasının “Bu cezalara karşı cezanın tebliğinden itibaren yedi gün
içinde sulh ceza mahkemesine itiraz edilebilir” biçimindeki ilk tümcesinin
iptali sonucunda, anılan cezalara ilişkin uyuşmazlıklara, bu konuda genel
görevli idare mahkemeleri bakacağından, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 53. maddesinin uygulanmasını
gerektirecek yasal bir boşluk doğmayacaktır. Bu durumda, aynı madde uyarınca,
iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırmaya gerek
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle, çoğunluk görüşüne
katılmıyoruz.
|
|
Üye
Yalçın ACARGÜN |
Üye
Fulya KANTARCIO?LU |
|
|
KARŞIOY YAZISI
Anayasa Mahkemesi’nin 15.5.1997 günlü, Esas:
1996/72, Karar: 1997/51 sayılı kararıyla, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42.
maddesinin beşinci fıkrasının birinci tümcesi Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal
edilmiş, iptal nedeniyle meydana gelen hukuksal boşluk kamu yararını bozucu
nitelikte görüldüğünden iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından
başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinin
beşinci fıkrasının birinci tümcesinde yer alan, imar para cezalarına karşı
cezanın tebliğinden itibaren yedi gün içinde sulh ceza mahkemesine itiraz
edilebileceğine ilişkin kural; uyuşmazlığın çözümünün idarî yargının görev
alanına girdiği, idarî yargının görevine giren bir uyuşmazlığın çözümünde adlî
yargının görevlendirilmesi konusunda yasakoyucunun mutlak bir takdir hakkı
bulunmadığı, yıkım ve para cezasını içeren bir idarî işlemin bir bölümünün idarî
yargının, diğer bir bölümünün ise adlî yargının denetimine bırakılmasında kamu
yararı bulunmadığı gerekçesiyle iptal edilmiştir.
Anayasa’nın 153. ve 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 53. maddelerine
göre, bir yasa hükmünün iptali sonucu bir hukuksal boşluk oluşur ve bu boşluk da
kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlal edici nitelikte görülürse bu
boşluğun doldurulması için iptal kararının yürürlüğe gireceği gün ayrıca
kararlaştırılabilmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararı
sonucu, herhangi bir hukuksal boşluk doğmamaktadır. Aksine, idarî bir işlemin
yargısal denetiminin genel görevli idarî yargı yerlerince yapılması olanaklı
hale gelmektedir. İptal kararından sonra yasama organınca bu konuda yeni bir
yasal düzenleme yapılmasına da gereksinim yoktur.
Açıklanan nedenlerle, kararın yürürlüğünün 6
ay ertelenmesine karşıyım.