ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Resmi Gazete
tarih/sayı:26.02.2003-25032
Esas Sayısı
: 2001/225
Karar Sayısı
: 2002/88
Karar Günü :
8.10.2002
İTİRAZ
YOLUNA BAŞVURAN : Ankara
11. Sulh Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN
KONUSU : 17.7.1964 günlü,
506 sayılı “Sosyal Sigortalar Kanunu”nun 6.5.1993 günlü, 3910 sayılı Yasa ile
değişik 140. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “Kurumca itirazı
reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren (7) gün içinde
yetkili sulh ceza mahkemesine başvurabilirler.” tümcesinin Anayasa’nın
Başlangıç’ı ile 2., 8., 9., 125., 140., 142. ve 155. maddelerine aykırılığı
savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Sosyal
Sigortalar Kanunu’nun 140. maddesi uyarınca davacı hakkında verilen idarî para
cezasına karşı sulh ceza mahkemesinde açılan davada, anılan maddenin dördüncü
fıkrasında yer alan, “Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ
tarihinden itibaren (7) gün içinde yetkili sulh ceza mahkemesine
başvurabilirler” tümcesini Anayasa’ya aykırı bulan Mahkeme iptali için başvuruda
bulunmuştur.
II- İTİRAZIN
GEREKÇESİ
Başvuru
kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Anayasa’nın
başlangıç hükümlerinde belirtildiği gibi kuvvetler ayrımının devlet organları
arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip belli devlet yetkisi ve
görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve
işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu
şeklindedir.
Anayasa’nın 2.
maddesinde Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet
anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı
başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir
hukuk devletidir.
Anayasa’nın 8.
maddesine göre yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu
tarafından Anayasa’ya ve Kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.
Anayasa’nın 9.
maddesine göre yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce
kullanılır.
Anayasa’nın
125. maddesine göre idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu
açıktır.
... Yargı
yetkisi idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.
Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine
getirilmesini kısıtlayacak idari eylem ve işlem niteliğinde veya taktir
yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez.
Yine
Anayasa’nın 140. maddesine göre hakimler ve savcılar idari yargı hakimi ve
savcısı olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hakim ve savcıların eli ile
yürütülür.
Hakimler
mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre görev ifa
ederler.
Anayasa’nın
142. maddesine göre mahkemelerin kuruluşu görev ve yetkileri, işleyişi,
yargılama usulleri kanunla düzenlenir.
Anayasa’nın
155. maddesi gereği Danıştay idari mahkemelerce verilen ve kanun başka bir idari
merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunda
gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.
Ceza Hukukunun
temel prensibi itiraz üzerine verilen kararlar kesindir.
İtiraza konu
olan S.S.K. Ankara Sigorta Müdürlüğünce verilen ceza idari bir cezadır. Ve yine
506 sayılı Yasanın 140/(c) maddesi gereğince bu kararlara kurumdaki sinsile
gereği kurum içerisinde itirazı kabildir.
Bu itiraz
üzerine verilen karara karşı bu kez Sulh Ceza Mahkemesi nezdinde itiraz sulh
ceza mahkemesini yüksek mahkeme niteliğine getirmektedir. Çünkü itiraz edilmiş
karara karşı ikinci bir itiraz yapılmaktadır.
Anayasa’nın 8.
ve 9. maddelerinde ve başlangıç hükümlerinde kuvvetler ayrılığı ilkesi getirmiş
olup idari bir merciinin verdiği cezaya itiraz üzerinde verilen karara karşı
adli yargıda bir karar verilmesi Anayasa’ya aykırıdır.
Hukuk
devletinde devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde
eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır.
Hukuk devleti
ilkesi devletin tüm organları üstünde hukukun mutlak egemenliğinin bulunması ve
yasa koyucunun da Anayasa ve hukukun üstün kuralları ile kendisini bağlı
saymasını gerektirir.
Devlet her
alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmak zorunluluğundadır.
S.S.K. Kamu
gücünü kullanarak yönetsel kararla idari para cezasına hükmetmiştir. Bu
doğrultuda uyuşmazlık çıktığında çözüm yerinin idari yargı olacağı Anayasa’nın
125. maddesi gereğidir.
Kurumun verdiği
idari para cezasının yine idari yargı denetimi dışında tutulması idarenin
yargısal denetiminin etkin ve doğal anlamda yapılmasını engelleyeceği gibi aynı
olgudan kaynaklanan idari işlemlerin denetimlerinin farklı yargı yerlerine
bırakılmasının, yargılamanın ivedi yoldan yapılmasını ve uyuşmazlığın çelişkisiz
çözümünü önler.
Hukuk
devletinde yargılamanın asıl ve doğal yerinde yapılması gerekir. İtiraza konu
olan para cezasında yargılamasının yapılmasının gerektiği yer idarî yargıdır.
Anayasa’nın
142. maddesinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama
usulleri kanunla düzenlenir, denilmektedir.
Anayasamız kamu
düzeni ve güvenliği ve kamu sağlığını koruyabilmek için idareye geniş ve çeşitli
yaptırımlar uygulama yetkisi tanımıştır. Bunlardan birisi de idari para
cezalarıdır.
Adli Yargı’da
verilen para cezalarından ayrı bir nitelik taşır, zira bu cezaları veren makam
idaridir.
İdarenin
işlemleri kamu gücüne dayanmaktadır. Bunun devamında idari bir yasağa aykırı
davranan kişiye idari bir yaptırım uygulanacaktır. Sonuçta çıkacak
uyuşmazlıkların çözüm yeri de kesinlikle idari yargı olmalıdır.
İdari para
cezasına karşı itirazın sulh ceza mahkemesine yapılması idari yargı dışında
tutulması idarenin yargısal denetimine ters düşer. Yargılamanın asıl ve doğal
yerinde yapılmasını önler.
Yasada
belirtildiği gibi idari yargının görev alanına giren uyuşmazlığın çözümünün son
mercii olarak adli yargı yeri olan sulh ceza mahkemesinin gösterilmesi
Anayasa’nın belirlediği idari ve adlî yargı ayrımına aykırıdır.”
III- YASA
METİNLERİ
A- İtiraz
Konusu Yasa Kuralı
506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 3910 sayılı Yasa ile değişik 140. maddesinin itiraz
konusu kuralı da içeren dördüncü fıkrası şöyledir:
“İdarî para
cezaları tebliğ tarihinden itibaren (7) gün içinde Kuruma ödenir veya aynı süre
içinde Kurumun ilgili ünitesine itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur.
Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren
(7) gün içinde yetkili sulh ceza mahkemesine başvurabilirler. Mahkemeye
başvurulması cezanın takip ve tahsilini durdurmaz.”
B- Dayanılan
Anayasa Kuralları
Başvuru
kararında Anayasa’nın 2., 8., 9., 125., 140., 142. ve 155. maddelerine
dayanılmıştır.
IV- İLK
İNCELEME
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Samia
AKBULUT, Yalçın ACARGÜN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Fulya KANTARCIO?LU, Mahir Can
ILICAK, Rüştü SÖNMEZ, Tülay TU?CU ve Ahmet AKYALÇIN’ın katılımlarıyla 10.4.2001
günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin
esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN
İNCELENMESİ
Başvuru kararı
ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan
Anayasa kuralları ile bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A-
Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
Başvuru
kararında, Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 140. maddesinde öngörülen para cezasının
muhatabı olan işverenlerle Sosyal Sigortalar Kurumu arasındaki ilişkinin
yönetsel nitelikte olduğu, bu işlemlerin idari yargılama dışında tutulmasının
etkin ve doğal yargı denetimini engelleyeceği, Danıştay’a verilen üst denetim
yetkisinin sulh ceza mahkemesine bırakıldığını, bu nedenle dava konusu kuralın
Anayasa’nın 2., 125. ve 155. maddelerine aykırılık oluşturduğu ileri
sürülmektedir.
506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 3910 sayılı Yasa ile değişik 140. maddesiyle
Kanunda öngörülen bazı yükümlülüklerin zamanında ya da usulünce yerine
getirilmemesi halinde Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından verilecek idari para
cezaları ile ilgili hükümler düzenlenmektedir. Maddenin ilk fıkrasında hangi
eylemlere ne miktarda idari para cezası verileceği, dördüncü fıkrasında ise bu
cezaların ne şekilde ödeneceği, buna karşı Sosyal Sigortalar Kurumu’na itiraz
edilebileceği, itirazın reddi üzerine de yetkili sulh ceza mahkemesine
başvurulabileceği belirtilmiştir.
İdarenin
hizmetlerini gereği gibi ve ivedilikle görebilmesi için, yaptırım uygulama
yetkilerine gereksinimi vardır. İdare bu yetkilerle, kamu düzeni ve güvenliğini,
kamu sağlığını, ulusal servetleri zamanında ve gereği gibi koruyabilir. Bu
nedenle, idareye, geniş ve çeşitli yaptırımlar uygulama yetkisi tanınmıştır.
İdarî cezalar, idarî yaptırımların en önemlilerinden biridir. İdarî cezalar
arasında yer alan para cezaları da bu amaçla etkin ve yaygın bir biçimde
uygulanmaktadır. İdarî para cezalarını diğer cezalardan ayıran en belirgin
nitelik, onların idarî makamlar tarafından kamu gücü kullanılarak verilmesidir.
Anayasa’da
Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik bir hukuk devleti olduğu vurgulanırken,
Devlet içinde tüm kamusal yaşam ve yönetimin yargı denetimine bağlı olması
amaçlanmıştır. Çünkü yargı denetimi hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuludur.
Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasındaki “idarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” kuralıyla amaçlanan etkili bir yargısal
denetimdir. Bu kural, yönetimin kamu hukuku ya da özel hukuk alanına giren tüm
eylem ve işlemlerini kapsamaktadır.
Tarihsel
gelişimine paralel olarak Anayasa’da adlî ve idarî yargı ayrımına gidilmiş, kimi
maddelerinde bu ayrıma ilişkin kurallar yer almıştır. Anayasa’nın 125 maddesinin
birinci fıkrasında, “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu
açıktır” 140. maddesinin birinci fıkrasında, “Hakimler ve savcılar adlî ve idarî
yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar”; 142. maddesinde “Mahkemelerin
kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla
düzenlenir”; 155. maddesinin birinci fıkrasında da, “Danıştay, idarî
mahkemelerce verilen kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve
hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve
son derece mahkemesi olarak bakar” biçimindeki düzenlemeler idarî-adlî yargı
ayrılığının kurumsallaştığının kanıtıdır. Bu düzenlemeler gereği idarî
uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili
kılınmıştır. Belirtilen nedenlerle kural olarak, idarenin kamu gücü kullandığı
ve kamu hukuku alanına giren işlem ve eylemleri idarî yargı, özel hukuk alanına
giren işlemleri de adli yargı denetimine tabi olacaktır.
Anayasa’nın
yürütme bölümünde yer alan 125. maddesiyle idarenin her türlü eylem ve
işlemlerini yargı denetimine bağlı tutulduktan sonra, maddenin diğer fıkraları
da idari yargı sisteminde geçerli olan ilkeleri belirlemektedir.
İdari işlemlere
karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden itibaren başlaması,
idarî eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı
kararı verme yasağı, yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için gerekli
olan koşullar, yürütmenin durdurulması kararına getirilebilecek sınırlamalar ve
idarenin verdiği zararı ödeme yükümlülüğü, ağırlıklı olarak adlî yargı sistemi
için değil, idarî yargı sistemi için geçerli olan temel ilkelerdir.
Anayasa’nın
belirlemiş olduğu bu kurallar, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda da yer alan
idarî yargılama usul ve esaslarının ana kurallarıdır. Anayasa’nın değişik
maddelerinde kurumsallaşan ve 125. maddesinde belirtilen idarî-adlî yargı
ayırımına ilişkin düzenlemeler nedeniyle idarî yargının görev alanına giren bir
uyuşmazlığın çözümünde adlî yargının görevlendirilmesi konusunda yasakoyucunun
geniş takdir hakkının bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. İtiraz başvurusuna
konu olan idarî para cezası, kamu gücünün kullanılmasıyla ilgili ve Yasada
belirtilen kurallara uymayanlara idarî bir yaptırımın uygulanması niteliğinde
olduğundan, çıkacak uyuşmazlıkların çözümünde de idarî yargının yetkili
kılınması gerekir.
Bu nedenlerle,
itiraz konusu kural Anayasa’nın 2., 125. ve 155. maddelerine aykırıdır. İptali
gerekir.
Kuralın,
başvuru kararında dayanılan Anayasa’nın diğer maddeleri yönünden ayrıca
incelenmesine gerek görülmemiştir.
B- Kararın
Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu
Anayasa’nın
153. maddesi ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 53. maddesi uyarınca, yasa, kanun hükmünde kararname veya TBMM
İçtüzüğü ya da bunların belirli madde veya hükümleri iptal kararının Resmî
Gazete’de yayımlandığı gün yürürlükten kalkar. Ancak, Anayasa Mahkemesi iptal
kararı ile meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu
yararını ihlal edici nitelikte görürse, boşluğun doldurulması için iptal
kararının yürürlüğe gireceği günü ayrıca kararlaştırabilir.
Dava konusu 506
sayılı Yasa’nın 140. maddesinin 4. fıkrasının 3. tümcesinin iptaline karar
verilmesi ile meydana gelen hukuksal boşluk kamu yararını olumsuz yönde
etkileyecek nitelikte olduğundan, yeni düzenleme yapması için yasama organına
süre tanımak amacıyla iptal kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından
başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi uygun bulunmuştur.
VI- SONUÇ
17.7.1964
günlü, 506 sayılı “Sosyal Sigortalar Kanunu”nun 3910 sayılı Yasa ile
değiştirilen 140. maddesinin;
A- Dördüncü fıkrasında yer alan “Kurumca itirazı
reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren (7) gün içinde
yetkili sulh ceza mahkemesine başvurabilirler” tümcesinin, Anayasa’ya aykırı
olduğuna ve İPTALİNE,
B- İptal edilen kuralın doğuracağı hukuksal boşluk kamu
yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü
fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları
gereğince İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMİ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK
BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜ?E GİRMESİNE,
8.10.2002 gününde OYBİRLİ?İYLE karar
verildi.
|
|
|
Başkan
Mustafa BUMİN |
Başkanvekili
Haşim KILIÇ |
Üye
Yalçın ACARGÜN |
|
|
|
Üye
Sacit ADALI |
Üye
Ali HÜNER |
Üye
Fulya KANTARCIO?LU |
|
|
|
Üye
Ertuğrul ERSOY |
Üye
Tülay TU?CU |
Üye
Ahmet AKYALÇIN |
|
|
Üye
Enis TUNGA |
Üye
Mehmet ERTEN |
|
|
|
|