imar

İmar Hukukçusundan Güncel Makaleler (imar)

imar hukuku (imar planları, arazi ve arsa düzenlemesi, kaçak yapı para cezası, inşaat ruhsatı vb.)dava dilekçe örnekleri

Tasnif edilmiş Danıştay Altıncı Dairesi İçtihatları

Danıştay imar ve imar hukuku içtihatları

imar hukuku ile ilgili terimler ve tanımlar


İmar Hukukçusu. Toki'den Ucuz Konut Satışı Devam Ediyor

+Hatalı ödemelerin geri alınması

+
18 uygulaması,

+
Danıştay içtihadı birleştirme kurulu kararı yargı kararının yerine getirilmemesi

+
Belediyelerin internet adresleri (web)

+
Görev tazminatı ile ilgili haberler

+
Konut finansmanı sistemine ilişkin çeşitli kanunlarda değişiklik yapılması hakkı

+
Toki'nin satılık evlerine yoğun talep var.

+
18. Madde uygulamasında hukuka aykırılık nedenleri imarhukukcusu cafer ergen

+Eski Haberler

+
2577 sayılı İYUK 7. Madde ile ilgili Danıştay İçtihatları

+657 sayılı Yasa uyarınca verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolu

+Radyoloji personelinin çalışma (mesai) saatleri

+
5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu kapsamında Sayıştay Genel Kurulunun 14.6.2007 tarih ve 5189/1 sayılı kararı.

· ANAYASA MAHKEMESİNİN "YÜRÜRLÜ?Ü DURDURMA" KARARLARI

· ANAYASA MAHKEMESİNE İPTAL İSTEMİYLE YAPILAN BA?VURULAR ÜZERİNE VERİLEN KARARLAR

· İmar Hukuku Terimleri Sözlüğü

· idare hukukcusu (idare hukuku)

idari yargı
İdari yargıda (İdare Mahkemelerinde) açılacak yürütmeyi durdurma istekli iptal ve tam yargı dava dilekçesi örneğini görmek için buraya tıklayınız.

İmar

Tüm içeriği görmek için tıklayınız

İdare Hukuku

İDARE HUKUKU

imarhukukcusu.com tüm haberler

imar, Eski Haberler
21.09.12
· İmarda kısıtlılık sorunu sona eriyor (5 Yıl ile sınırlandırıldı)
16.09.12
· imar planları ve imar uygulamaları nedeniyle ücret
08.09.12
· Tazminat davasının süreaşımı nedeniyle reddi halinde maktu avukatlık ücreti
· İlan edilmeksizin uygulamaya konulan bir imar planının şekil eksikliği nedeniyle
· Davanın niteliği itibariyle mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmas
· Özel parselasyon ile belirlenmiş bulunan umumi hizmet alanları
· İmar planı ile notu arasında birbirine aykırı hususların bulunması
· 5 yıllık inşaat ruhsatı süresi içinde yapı kullanma izin belgesi alınmaması hali
12.05.12
· Deprem nedeniyle oluşan zararda belediyenin kusursuz sorumluluğu yoktur
10.05.12
· Tapulu yerdeki yapı ruhsattsız da olsa 32. madde işletilmemişse tazminat gerekir
· Yeşil alan için yapılan bağış da DOP tan düşülür.
14.04.12
· Bam Adli Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkın
· Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
· Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
06.04.12
· Anayasa Mahkemesi’ne Göre 3194/42. Maddesinin Üçüncü Fıkrası (32 md)
· 42. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “…32…” ibaresi
01.04.12
· belediyelerin mimari projelerde meslek odasından ayrıca "proje onay belgesi" ist
· 125 nolu Danıştay Dergisi imar hukuku içtihatları
23.03.12
· Köy yerleşik alanı ve civarında imar yetkisi
· Yoldan İhdasen Oluşan Taşınmazlar Hakkında Yorum
· Anayasa Mahkemesi Kararı (Yoldan İhdas)
11.03.12
· Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı
05.03.12
· Çoğaltılmış Fikir Ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
14.02.12
· Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı
21.12.11
· Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (21 Aralık 2011-28149)
· İmar Davaları Kitabı Üçüncü Baskı 2011
06.12.11
· İmar hukuku içtihatları (Danıştay Dergisi 124)
23.10.11
· 3194 sayılı Kanunun 5940 sayılı Kanunla değişik 42. maddesi uyarınca para cezası
· 1608 sayılı Kanun uyarınca idari para cezası verilmesine ve 1 kez yasaklanan faa
· Bedele Dönüştürülen Paya Takdir Edilen Karşılığın Artırılması Davası
· Cedit-Erenler-Topçular-28 Haziran Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı
09.09.11
· Her proje için müellif sicil durum belgesi alınması zorunlu
12.08.11
· Valilik görüşü alınmadığı gerekçesiyle yıkılamayacağı
· İmar planının yürütmesinin durdurulması üzerine yapının mühürlenmesi
· Ticaret alanında akaryakıt istasyonu yapılamaz
· müellif sicil durum belgesi ibraz edilmeden yapı ruhsatında hukuka uyarlık bulun
· Tadilat ruhsatının kat irtifakı sahibi kişilerin imzası, bu kişiler tarafından v
· 2981 sayılı Yasanın 10/b alanında 3194 sayılı Kanunun 18. madde uygulamasında DO
· Mutlak tarım arazileri
01.08.10
· www.idarehukuku.net Türkiye'nin İdare Hukuku - İdari Yargı Bilgilerine hoşgeldin
29.06.10
· Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
17.04.10
· Kaplıca izinlerini artık Valilikler verecek. Bakanlık yetkiyi devretti.
10.04.10
· Yeni imar para cezası hükümleri önceki (Kaçak yapı suçlarına) uygulanmaz.
08.04.10
· 3194/18 uyg. yapılmayan alanda kamulaştırma yapılabilir
03.04.10
· Nazım imar planının yürürlükteki 1/100000 ve 1/50000 ölçekli planlara uygun olma
28.01.10
· İmar planı ve inşaat ruhsatı iptali üzerine tazminat dava açma süresi
· Plan değişikliği isteminin reddi yolundaki işlemin değil doğrudan planın iptalin
· Planlı bir bölgede arazi ve arsa düzenlemesi yapılmadan kamulaştırma yapılması
· Dolgu alanında plan yapılabilmesi
· Binanın hukuken en son bittiği tarih

Eski Haberler

İmar hukuku ile ilgili Kanunlar

+imar kanunu (3194)
+il özel idaresi kanunu (5302)
+belediye kanunu (5393)
+büyükşehir belediyesi kanunu(5216)
+kamulaştırma kanunu (2942)
+kültür ve tabiat varlıklarını koruma kanunu (2863)

+yıpranan tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması hakkında kanun (5366)
+yapı denetimi hakkında kanun (4708)
+gecekondu kanunu (775)
+imar ve gecekondu af kanunu (2981/3290)

İMAR HUKUKU İLE İLGİLİ YÖNETMELİKLER

+belediyeler tip imar yönt.
+imar affı yönetmeliği
+plansız alanlar yönt.
+plan yapım yönt.
+koruma amaçlı im. pln. yönt.
+kıyı kanunu uyg. yönt.
+tarım alanları yönt.
+karayolları kenarlarında..yönt.
+18. madde uygulama yönt.
+plan müellifleri yönt.
+gecekondu yönetmeliği

+imar ile ilgili tüm yönet.

SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SA?LIK SİGORTASI KANUNU

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Mevuzatı

idare hukuku (Danıştay) içtihatları

İdare hukuku İçtihatları

idare hukuku, iptal ve tazminat davası

İdari Yargıda (İdare Mahkemelerinde) açılacak Yürütmenin Durdurulması istekli iptal ve tazminat dava dilekçe örneği için tıklayınız.

İMAR

imar
içtihatları

Ankara Bölge İdare Mahkemesi

İstanbul Bölge İdare Mahkemesi
Ankara Bölge İdare Mahkemesi
Konya Bölge İdare Mahkemesi
Aydın Bölge İdare Mahkemesi
Edirne Bölge İdare Mahkemesi
Manisa Bölge İdare Mahkemesi
Ordu Bölge İdare Mahkemesi
Van Bölge İdare Mahkemesi
Zonguldak Bölge İdare Mahkemesi
Sakarya Bölge İdare Mahkemesi
Samsun Bölge İdare Mahkemesi
Antalya Bölge İdare Mahkemesi
Gaziantep Bölge idare Mahkemesi
Denizli Bölge İdare Mahkemesi
Adana Bölge İdare Mahkemesi
İzmir Bölge İdare Mahkemesi
Erzurum Bölge İdare Mahkemesi
Eskişehir Bölge İdare Mahkemesi
Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
Bursa Bölge İdare Mahkemesi
Malatya Bölge İdare Mahkemesi
Sivas Bölge İdare Mahkemesi
Kayseri Bölge İdare Mahkemesi
Trabzon Bölge İdare Mahkemesi
İdari Yargı (İDARE HUKUKU) Kitapları (Yayınları)
Bölge İdare Mahkemelerinin İnternet (Web) Adresleri - Sayfaları
BÖLGE İDARE MAHKEMELERİNİN İTİRAZ MERCİLERİ
Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun
Devlet Memurları Kanunu
Danıştay Kanunu
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
İdari Yargılama usulü Kanunu
Hakimler ve Savcılar Kanunu
399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Personel Rejimlerinin Düzenlenmesi ve 233 sayılı KHK''nin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu

Danıştayın imar hukuku diğer usul ile ilgili karar örnekleri 32
imar hukuku




Yeni Sayfa 10

T.C.

DANIŞTAY

İdari Dava Daireleri

Genel Kurulu

Esas No: 2002/191

Karar No: 2002/644

Özeti : Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca hazırlanan, basında ve kamuoyunda "Susurluk Raporu" olarak adlandırılan belgede, hakkında tamamen gerçeğe aykırı ve kişilik haklarına ağır saldırı niteliği taşıyan suçlamalara yer verildiği, böylece kamu hizmetini yürütmekle görevli idarenin ağır hizmet kusuru işlediği gerekçesiyle uğranılan zararın karşılanması için dava­cıya manevi tazminat ödenmesi gerektiği hk.-DKD.1

Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : Başbakanlık
Karşı Taraf (Davacı)       : Prof. Dr.General ...
Vekili               : Av....

İstemin Özeti        :    Danıştay   Onuncu    Dairesinin    2.10.2001    günlü,

E:1999/1184, K:2001/3325 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması davalı idare tarafından istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Ahmet Arşlan'm Düşüncesi: Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Emin Celalettin Özkan'ın Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin 1 inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle Daire kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca, dosyanın tekemmül ettiği görülmekle davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca hazırlanan, basında ve kamuoyunda "Susurluk raporu" olarak adlandırılan belgede, hakkında tamamen gerçeğe aykırı ve kişilik haklarına ağır saldırı niteliğini taşıyan suçlamalara yer verildiği, böylece kamu hizmetini yürütmekle görevli davalı idarenin ağır hizmet kusuru işlediği gerekçesiyle uğranılan zararın karşılanması için 15.000.000.000.-lira manevi tazminatın, raporun televizyonda açıklandığı 22.1.1998 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idareden tahsili istemiyle açılan dava sonucunda; Danıştay Onuncu Dairesince, 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 2.6.2000 tarih ve 4575 sayılı Yasanın 2. maddesiyle değiştirilmeden önceki 24. maddesinde. Başbakanca alınan kararlara karşı açılacak davaların Danıştay'da ilk derece mahkemesi olarak çözümleneceğinin belirtilmekle yetinildiği; Başbakanın aldığı kararlar arasında herhangi bir ayrım yapılmadığı, dolayısıyla, davacının tazminat istemine neden olan belgenin bizzat Başbakan talimatıyla hazırlanması karşısında, uyuşmazlığın çözümünde Danıştay görevli bulunduğundan, davalı idarenin, bu davanın görüm ve çözümünün Danıştay'ın değil idare mahkemesinin görev alanına girdiği yolundaki itirazının yerinde görülmediği, 2577 sayılı Yasanın 13. maddesinde idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği, bu İsteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içerisinde dava açılabileceğinin hükme bağlandığı, yukarıda aktarıldığı üzere dava konusu uyuşmazlık, Başbakanın bilgisine sunulan belgenin basına sızdırılması şeklindeki idari eylem sonucu ugranıldığı,ileri sürülen zararın tazmini istemine ilişkin olduğu, davacı adı geçen belgede hakkındaki suçlamaları basından öğrendiği tarihten itibaren 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca İdari eylemden dolayı hakkının İhlal edildiğinden bahisle bir yıllık süre içerisinde İdareye başvurarak, istemin zımnen reddi üzerine süresi içerisinde dava açtığından, davalı idarenin süre definin yerinde görülmediği, diğer taraftan, dava konusu uyuşmazlığa sebep olan belge, Başbakan'ın 3056 sayılı Yasadan doğan yetkisini kullanarak hazırlattığı bir rapor olup, idari davaya konu olmadığı ve iptalinin istenilmediği, dolayısıyla açılan davanın, 2577 sayılı Yasanın 12. maddesinde belirtilen ilgililerin hakkını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla açılmış bir tam yargı davası olarak nitelendirilemeyeceğinden, uyuşmazlığın dava açma sürelerinin 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi hükümleri uyarınca hesaplanması ve sonuçta, davanın süresinde açıldığının kabulünün gerektiği, davalı idarenin savunması ile duruşmadaki beyanlarından "Susurluk Raporu" olarak adlandırılan belgenin, 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun'un Başbakanlık Teşkilatı başlıklı II. kısmının Başbakan başlığı altında yer alan 4.maddesinin (a) bendinde, Başbakanın görevleri arasında belirtilen 'Türkiye Cumhuriyetinin yüksek hak ve menfaatlerini korumak ve gözetmek, milletin huzur ve güvenini sağlayan önlemler almak, genel ahlakı ve kamu düzenini muhafaza etmek, ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı sağlamak ve refahı yaygınlaştırmak, Hükümetin genel siyasetini yürütmek ve diğer maksatlarla bakanlıklar arasında ahengi ve işbirliğini temin eder." Hükmü uyarınca anılan Yasanın 20.maddesinde Teftiş Kurulu Başkanlığına verilen görev ve yetkiyle Başbakanın talimatı ve onayıyla hazırlandığının anlaşıldığı, başka bir anlatımla, Başbakanın belli bir konuda bilgilenmek amacıyla aldığı karar doğrultusunda hazırlatılan bir belge olduğu, dosyasının incelenmesinden, Başbakan'ın talimatıyla Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı bünyesinde hazırlanan ve "gizli" olduğu davalı idarece de kabul edilen belgenin önsöz

bölümünde, hazırlanan raporun soruşturma raporu olmadığı gibi fezleke veya teftiş raporu da olmadığı, raporun sadece Başbakandık Makamına bilgi sunmak ve önerilerde bulunmak üzere hazırlandığı, doğruluğunun, yanlışlığının ve eksikliğinin sadece Başbakanlık Makamınca takdir edileceği, teftiş kurullarının hazırladığı raporların genellikle "gizli" kaydını taşıdığı ve kamunun bilgisine ancak Makamın izni ve uygun görmesi ile sunulabildiği cihetle, hazırlanan raporun, ilgililerin ve kamunun bilgisine sunulması amacına matuf böylesine bir öneriyi ihtiva etmeksizin ve sadece Sayın Başbakan'a arzedileceği ibaresiyle dönemin Başbakan'ına sunulduğu, Başbakan'ca bir televizyon programında raporun belli bölümleri açıklanarak raporun tartışıldığı, daha sonraki günlerde basında raporun davacıyla ilgili kısmı hakkında iddialara yer verildiğinin anlaşıldığı, sözü edilen raporun ... başlıklı bölümünde, ...'in yurt içinde ve dışında gazino işletmeciliği, seyahat acentalığı, sigorta, menkul değerler aracılığı, döviz alım-satımı, gıda, enerji petrol, İnşaat ve sanayi sektörlerinde faaliyet gösteren çok sayıda şirketin de kurucusu ve sahibi olduğu belirtildikten sonra, 7 nolu dipnot kısmında, "... kumarhane açtığı şehirlerde, muhiti olan etkili aile ve kişilerle şahsen ilişki kuruyor, sosyal faaliyetler için fırsatlar veriyor, para harcıyor, doğum günü, evlenme, yıldönümlerde şık jestler yapıyor ve ortaklıklar kuruyordu. Alacaklarını aldıktan sonra ilişkisini kesiyordu. Kumarhanelerin yoğunluğunu artırmak bahanesiyle kişilere bol miktarda fiş verdirerek, oynatıyor, sonunda da ortaklıktan tasfiye için borç çıkarıyordu. ...'da bu şekilde elde ettiği bir şirkete yaptığı evleri mensuplarına dolar üzerinden satmış, ...'ya, Emniyet Müdürü ...'a da yer tahsis etmiştir. Şirket hisselerinin devrinde ise kamu görevlilerini kullanmıştı" ibaresinin yer aldığı, davalı idarenin bu ibarelere dayanak olarak da Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanlar Kurulunun ...'m şirketleri hakkında yürütülen çalışmaların o tarihe kadar gerçekleşen suçlara dair olarak konuyu inceleyen Hesap Uzmanı ...'in Hesap Uzmanlar Kurulu Başkanlığına vermiş olduğu bilgi yazısını gösterdiği, sonuçta anılan raporda ...'in çevresini geliştirmek amacıyla giriştiği faaliyetler örneklerle açıklanmakta ve adıgeçen şahsın tutumu eleştirilmekle birlikte davacı ile ...'in bir menfaat ilişkisi içerisinde bulunduklarının ortaya konulduğu, Başbakanlığın, nihayet yargı yerine intikal ettirebileceği söz konusu suçlamaların gerçeğe uygunluğu konusunda nihai karar verme gibi bir yetkisinin söz konusu olmadığı, Başbakanlığın görevinin doğrudan Başbakana Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca hazırlanan belgedeki suçlamalara dayanak oluşturabilecek bilgi ve belgeler varsa konuyu ilgili yasal düzenleme çerçevesinde süratle yargı yerine İntikal ettirmekle, suçlamalara dayanak oluşturabilecek bilgi ve belgeler yoksa suçlamaların dayanağı olmadığını açıklamakla sınırlı olduğu, davalı idarenin, aradan geçen bunca süre içinde konuyu yargıya intikal ettirmemesi, söz konusu suçlamalara ilişkin herhangi bir dayanak da gösterememesi karşısında, davacı hakkındaki suçlamaların gerçeğe uygunluğu herhangi bir şekilde kanıtlanamayan, dayanaktan yoksun soyut iddialar olarak kalmış bulunduğu, bir kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında, hukuk kurallarının uygulanması dışında, kişi haklarının zedelenmiş olmasının, hizmeti yürüten idarenin ağır hizmet kusuru işlediğini göstereceği ve tazmin sorumluluğunu doğuracağı, olayda, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı bünyesinde düzenlenen, yürütülen hizmetin niteliği gereği gizli kalması gerekirken basına sızdırılan belgede gerçeğe uygunluğu herhangi bir şekilde kanıtlanamayan, davalı idare tarafından hiçbir dayanak gösterilemeyen suçlamalara yer verilmek suretiyle devlet kademesinde bulunduğu görevler ve hizmetleri nedeniyle kamuoyunda bilinen ve tanınan davacı hakkında kamuoyunda bir takım şüphe ve tereddütler uyandırıldığı, bu şekilde davacının kişilik haklarının ağır bir biçimde zedelenmesine yol açıldığı, yürütmekle görevli olduğu kamu hizmetini kişi haklarının zedelenmesini önleyecek şekilde gerekli önlemleri alarak düzenleyemeyen, hizmetin niteliği gereği olan gizliliği sağlayamayan davalı idarenin olayda ağır hizmet kusurunun bulunduğu, davalı İdarenin açıklanan ağır hizmet kusuru nedeniyle davacının uğradığı manevi zararın, manevi tazminatın niteliği de gözönüne alınmak suretiyle tazmini gerektiği, manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi tatmin aracı olduğu, başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışt,

manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale getirdiği, olayın gelişimi ve sonucu, ilgilinin durumu itibariyle manevi zarara karşılık mahkemece takdir edilecek manevi tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda, fakat idarenin olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde saptanmasının zorunlu bulunduğu, olayda davacı, herhangi bir şekilde dayanak gösterilemeyen suçlamalarla karşı karşıya bırakıldığı, bu suçlamalardan dolayı kamuoyunda hakkında şüphe ve tereddütler doğan davacının, toplumdaki her birey gibi onurlu ve saygın yaşama hakkının ağır bir şekilde zedelendiği, davacının kişilik haklarının ağır biçimde saldırıya uğramasını, davacının geçmişte ifa ettiği görevin önemini, davalı İdarenin olaydaki ağır hizmet kusurunu dikkate alan Kurulumuzca, manevi tazminatın manevi tatmin aracı olma niteliği de gözönünde bulundurulmak suretiyle, duyduğu acı ve üzüntünün kısmen de olsa giderilmesi amacıyla takdiren 10.000.000.000.-TL. manevi tazminatın davalı idare tarafından davacıya ödenmesi gerektiği sonucuna varıldığı gerekçesiyle 10.000.000.000.-lira manevi tazminatın davalı idareden alınıp davacıya verilmesine, takdir edilen tazminat miktarını aşan fazlaya ilişkin isteğin ve faiz isteminin reddine karar verilmiştir.

Davalı idare 2.10.2001 günlü, E:1999/1184, K:2001/3325 sayılı bu kararı temyiz etmekte ve usul ve süre yönünden kararın yerinde olmadığı, esas yönünden raporda davacıya yönelik bir suç atfında bulunulmadığı, davacı için yargıya intikal ettirilecek bir konu bulunmayıp, rapordaki iddiaların ... hakkında olduğu, fiil İle zarar arasında illiyet bağının bulunmadığı, miktarın fahiş olduğu iddialarıyla bozulmasını istemektedir.

Dosyanın incelenmesinden, Başbakan'ın talimatıyla, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı bünyesinde hazırlanan ve "gizli" olduğu davalı idarece de kabul edilen raporun ilgililerin ve kamunun bilgisine sunulması amacına matuf böyle bir öneriyi ihtiva etmeksizin ve sadece sayın Başbakan'a arzedileceği ibaresiyle dönemin Başbakanına sunulduğu, Başbakan'ca bir televizyon programında raporun belli bölümleri açıklanarak raporun tartışıldığı, daha sonraki günlerde basında raporun davacıyla ilgili kısmına yer verildiği anlaşılmaktadır.

İdarenin ağır hizmet kusuru olarak nitelendirilen bu eyleminin, bu konuda idare adına yetki kullanan kamu görevlisinin kişisel kusurundan doğduğu da açıktır.

Bir hukuk devletinde, Anayasa'nın ve yasaların açık hükmüne karşın; idare adına yetki kullanan görevli tarafından gizlilik taşıyan ve açıklanması gerekmeyen bir raporun belli bölümlerinin açıklanması ve bu suretle basında yer alması suretiyle sergilenen keyfi bir davranışın sadece idareden kaynaklandığını kabul etmek olanaksızdır.

Anayasanın 129. maddesinin 5. fıkrasında; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak İdare aleyhine açılabileceği şeklinde emredici bir kurala yer verildiği, bu hüküm karşısında, hükmedilen tazminatı ödeyecek olan idarenin, sorumluluğu saptanan ilgili kişi veya kişilere yasal yollar çerçevesinde rücu etmesinin Anayasa hükmü gereği olduğu, Anayasanın sözü edilen maddesindeki "kendilerine rücu edilmek kaydıyla" ibaresinin; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlar nedeniyle idare aleyhine açılan davalarda tazminata hükmedilmesi halinde, idarenin ödemek zorunda kaldığı tazminatı yasal yollara başvurarak ilgili kamu görevlisinden tahsil etmeyi ifade ettiğinde kuşkuya yer bulunmamaktadır.

Açıklanan bu durum da dikkate alınarak yapılan inceleme sonucunda; Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davalı idarenin   temyiz   isteminin   reddine,   Danıştay   Onuncu   Dairesinin   2.10.2001   günlü,

E:1999/1184, K:2001/3325 sayılı kararının yukarıda yapılan açıklama ile ONANMASINA, 20.9.2002 günü oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

X- Dava, Susurluk raporu olarak bilinen raporun başbakanca televizyon programında isim belirtilerek topluma duyurulması nedeniyle davacının kişilik haklarında meydana gelen manevi zararın tazmini dileğiyle açılmıştır.

Zarara neden olduğu ileri sürülen raporun hazırlanış biçiminin, niteliğinin tespiti ve bu raporun topluma sunulmuş şekli görevli yargı yerinin ve açılacak davanın niteliğinin belirlenmesi açısından Önem arzetmektedir.

Anılan rapor, zamanın başbakanının talimatı ile, bizzat başbakanı bilgilendirmek üzere hazırlanıp gizlilik kaydı ile kendisine sunulmuş bir rapordur. Başbakanın belli konuda bilgilenmek için hazırlattığı bir rapor olduğu, soruşturma raporu fezleke veya teftiş raporu olmadığı, bu raporu hazırlayan müfettişlerce önsözde belirtilmiştir. Raporun sadece başbakana bilgi sunmak önerilerde bulunmak üzere hazırlandığı doğruluğunun yanlışlığının ve eksikliğinin sadece başbakanlık makamınca takdir edileceği de müfettişlerce belirtilmiştir.

Bu nitelikteki bir raporun resmi bir rapor olmadığı bir ihtiyaç ve zaruretten kaynaklanmadığı Başbakanın takdiri ile onu bilgilendirmek üzere hazırlandığı açıktır.

Raporun kamuya açıklanmasına ve davacının kişisel haklarının zarara uğratılmasına gelince; Rapor başbakan tarafından özel bir televizyon programında karşılıklı konuşma sırasında açıklanmış, resmi televizyonda resmi bir haber olarak duyurulmamıştır.

Bütün bu açıklamalar doğrultusunda davacının doğduğunu iddia ettiği zararın, başbakanının şahsi ve kişisel kusurundan doğduğu, bu raporun açıklanmasının devleti değil bizzat başbakanın şahsını sorumluluk altına soktuğu açıktır. Burada başbakanlık görevi bulunmasına rağmen yetkili kendi irade ve ihtiyari ile gizli kalması gereken raporu gene bizzat kendisi kendi isteği ile topluma açıklamıştır. Başka bir ifade ile ne rapor kamu hizmeti gereği hazırlatılmış (çünkü ilgililer hakkında suç duyurusunda dahi bulunulmamıştır.) ne de açıklama kamu yararı adına yapılmıştır. Olayda raporu açıklayanın şahsi ve kişisel kusurunun bulunduğu açıktır. Bundan doğan zararlara karşı adli yargıda ve doğrudan İlgili kişi hasım gösterilerek tazminat davası açılması gerekmektedir. Kişisel kusurdan dolayı devletin tazminat ödemesi idare hukuku kurallarına uygun değildir. Nitekim Genel Kurulun çoğunluk kararında ödenecek

tazminatın ilgili kişiye ödettirilmesi açısından bu kişinin kişisel kusuru bulunduğu kabul edilmiştir. Açıklanan nedenlerle davanın reddi gerekirken aksine verilen Daire kararının bozulması gerektiği oyu ile karara karşıyım.

XX- Çekişmeye konu Başbakanlık Teftiş Kurulu raporu ile onun açıklanmasıyla ilgili irade sergilemesi, idari işlemler boyutunda gerçekleşen olgulardır- Öncesinde bir idari işlem bulunmaması temel koşulunu gerekli kı!an idari eylem kavramını, işlemler sürecinde geçerli /kılmak olanaksızdır.

Bu bakımdan 2577 sayılı Yasanın 12. maddesi ışığında ele alınması gereken davada sürenin geçirildiği sonucuna varılmaktadır, Görülen davaya dayanak alınan televizyon yayımından önce de davacının ve kamuoyunun bilgisine ulaştığı anlaşılan raporla ilgili yeni yayınlar idari yargıda görülecek olan tam yargı davasının açılışı yönünden geçmiş süreyi

canlandırmayacaktır. Kaldı ki, yayınların da yönetsel hizmet kusuru içinde nitelendirilmesi de olanaksızdır.

Belirtilen nedenlerle, davantn süre aşımı yönünden değerlendirilmesi için tersi yönde verilen kararın bozulması gerektiği oyuyla, karara karşıyım.

XXX- Anayasanın 129. maddesinin 5. fıkrasında, "memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabilir." hükmü yer almaktadır. 657 sayılı Yasanın 13. maddesinde de kişilerin kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan ötürü, bu görevi yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açacakları ve kurumun genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkının saklı olduğu belirtilmiştir.

Anayasanın 129 ve 657 sayılı Yasanın 13. maddesine göre, idarenin kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan dolayı ödemek zorunda kaldığı tazminatı yasal yollara başvurarak, sorumluluğu saptanan görevlilerden tahsil etmesi gerekmektedir. Hükmolunan tazminatı ödeyecek olan idarenin, sorumluluğu saptanan görevlilere yasal yollar çerçevesinde rücu etmesi Anayasal ve yasal bir zorunluluktur.

Bu durumda, idare aleyhine hükmolunan 10.000.000.000.-lira manevi tazminatın olayda sorumluluğu bulunan kişi veya kişilerden tahsilini sağlamak amacıyla idarece adli yargı yerinde açılacak bir davada öncelikle sorumlu veya sorumluların belirlenmesi gerekmektedir.

Bu nedenle idari yargı yerince verilen kararda tazminatın sorumlulardan tahsiline ilişkin hüküm bulunması yerinde olmadığından kararın bu konuda açıklama konularak onanmasına karşıyım.

 

DANIŞTAY

İdari Dava Daireleri

Genel Kurulu

Esas No: 1998/302

Karar No; 1999/1252

ÖZETİ : Bakanlar Kuruluna 3095 sayılı Ka­nunla tanınan faiz oranlarında artırma yapma yetkisinin kullanılmaması dolayı­sıyla zarar doğduğunun kabul edilemeyece­ği ve tazminata hükmedilemeyeceği hk.-DD.103

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı)  : ...

Vekili___________ ı Av. ...

Karşı Taraf (Davalı)   :  Başbakanlık

İstemin Özeti___ :_ Davacının adli yargıda açtığı bir tazminat dava­
sında hükmedilen tazminata % 30 oranında yasal faiz uygulandığı. 3095 sayılı
Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanunun 1.maddesiyle Bakanlar Kuruluna
ekonomik şartların değişmesi durumunda kanunla belirlenen X 30 oranını artırma
yetkisi verilmesine karşın bu yetkinin kullanılmaması nedeniyle daha düşük oran­
da faize hükmedılmesi dolayısıyla zarara uğradığını öne sürerek açılan tam yargı
davası sonunda, Danıştay Onuncu Dairesi 15.12.1997 günlü. E:1995/678. K:1997/
5903 sayılı kararıyla; 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanu­
nun 1.maddesinde "Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanununa göre faiz ödenmesi ge­
reken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse faiz ödemesi senelik
yüzde otuz oranında1 yapılır. Bakanlar Kurulu ekonomik şartları dikkate alarak bu
oranın yüzde seksenine kadar artırma ve eksiltme yapabilir" kuralının yer aldı­
ğı, anılan bu hükümle faiz oranım artırma veya eksiltme konusunda idareye tak­
dir yetkisi tanındığı, idarenin bu takdir yetkisini faiz oranım artırma konu­
sunda kullanmasını sağlayacak biçimde yargı kararı verilemeyeceği, takdir yetki­
sini yasayla belirlenen oram değiştirmemek şeklinde kullanan idarenin bu tasar­
rufunun, hukuka aykırılığından bahsedilemeyeceğinden bu tasarrufu nedeniyle taz­
min sorumluluğunun söz konusu olamayacağı  gerekçesiyle dava reddedilmişir.

Davacı; takdir yetkisinin hukuka uygun kullanılıp kullanılmadığının idari yargı yerince denetlenmesi gerektiği, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ekonomik koşullarda ve mevduat faiz oranlarında değişmeler olmasına karşın Ba­kanlar Kurulunun yetkisini kullanmayarak ilgililerin zarara uğramasına neden ol­duğunu öne sürerek anılan kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

Savunmanın Özeti : Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın usul. ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Adnan Zengin'in Düşüncesi:  3095 sayılı  Yasa'mn 1.

maddesinde Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu'na göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tesbit edilmemişse faiz Ödemesinin senelik yüzde otuz oranında yapılacağı. Bakanlar Kurulu'nun ekonomik şartları dikkate alarak bu oranın yüzde seksenine kadar artırma ve eksiltme yapabileceği hükme bağlan­mıştır.

3095 sayılı Yasa'mn Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunulan genel gerek­çesinde vadeli mevduat faizlerinin yüzde eli i ikiye varan oranlarda tesbit edil­diği, kanuni faiz ve temerrüt faizinin de günün koşullarına uydurulması için dü­zenlendiği belirtildikten sonra, madde gerekçeleri başlıklı bölümde de 1. madde­nin gerekçesinde mevduat ve kredi faizlerindeki gelişmelerle ahenk sağlama açı­sından Bakanlar Kuruluna bu oram artırıp eksiltme yetkisi tanındığı hususuna yer verilmiştir.

Aktarılan yasa hükmüyle öngörülen, faiz oranını artırma ve eksiltme yet­kisinin ekonomik şartların dikkate alınarak kullanılabileceği kurala bağlanmış olup, yasa gerekçesinde de ölçüt olarak mevduat ve kredi faizlerindeki gelişme­lerle ahenk sağlama hususuna yer verilmiştir.

Yasal düzenleme ile yasa koyucu ekonomik düzenlemelerin niteliğini ve enflasyon olgusu nedeniyle istikrarını yitiren ekonomik gelişmeleri dikkate ala­rak yasal faiz ve temerrüt faizinin geciktirilmeden belirlenebilmesi için yürüt­me organını görevlendirmiş ve bu görevin gerektirdiği tasarruflarda bulunmak yetkisini vermek suretiyle yasama yetkisini bu yolda kullanmıştır.

Davalı idare, faiz oranlarının artırılması veya azaltılması konusunda takdir hakkı tanındığı, yargı karan ile takdir yetkisini kullanmaya zorlanama-yacağım öne sürmüştür.

İdare, takdir yetkisini, kendisine bu yetkiyi veren yasanın amacına uygun olarak kullanmak zorundadır. İdarenin takdir yetkisini kullanarak tesis ettiği işlemlerin hukuka uygunluğu denetimi sırasında bu yetkinin mevzuatın amacına uy­gun biçimde kullanılmış olup, olmadığının araştırılması da zorunludur. Aksi hal takdir yetkisinin kullanılmasının yargı denetimi dışında tutulması sonucunu, bir başka deyişle de yetkinin mutlak olarak idareye tanınması sonucunu doğurur ki. bu da hukuk devleti ilkesiyle bağdaştırılamaz.

3095 sayılı Yasa'mn yürürlüğe girdiği tarihten itibaren enflasyon ve fa­iz oranlan sürekli olarak yasada belirlenen £30 oranının üzerinde olduğu bili­nen bir olgu olmasına karşın, idare yasada öngörülen amaca aykırı olarak hare­ketsiz kalmıştır.

Buna karşın kamu alacaklarında uygulanan gecikme zammı cezai faiz. gecik­me faizi oranları ise günün ekonomik koşullarına göre yasal düzenlemelerle sü­rekli değiştirilerek belirlenme yoluna gidilmiştir.

Böylelikle idarenin bireylerden alacaklı olduğu durumlarda ekonomik kayba olanak verilmezken; bireyler arasındaki uyuşmazlıklarda ve idarenin bireylere, borçlu olduğu durumlarda, hukuki sorumluluk yargı kararıyla belirlense bile or­taya çıkan hak ihlalinin giderilememesi sonucu doğmaktadır.

Uyuşmazlıkta da davacının açtığı tazminat davasında adli yargı yerince zararın yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi sebebiyle Ödeme tari­hine kadar ki süre içinde ortaya çıkan enflasyon oranıyla, yasal faiz arasındaki fark kadar zarara uğradığı tartışmasızdır.

İdare, yasayla kendisine verilen görevi hareketsiz kalarak yerine getir­mediğine, bu hareketsizliği nedeniyle davacının zarara uğramasına sebep olduğuna ve bu hareketsizliği de yasanın amacı karşısında hizmet kusuru oluşturduğuna gö­re, uğranılan zararı da ödemekle yükümlüdür.

Öte yandan Anayasa Mahkemesinin E:1997/34, K:1998/79 sayılı kararıyla. 3095 sayılı Kanunun l.ve 2.maddeleri iptal edilmiştir. İptal gerekçesi olarak enflasyon ve buna bağlı olarak oluşan döviz kuru. mevduat faizi, hazine bonosu ve devlet tahvili faiz oranlarının sabit yasal ve temerrüt faiz oranlarının çok üstünde gerçekleştiği, kanunla belirlenen X 30 oranının % 80'nine kadar artırıl­ması halinde bile bu kuralın, borçlu yararına alacaklı zararına sonuçlar doğur­ması, ekonomik ve sosyal yaşamı olumsuz yönde etkilemesi dolayısıyla hukuk dev­letine aykırı olduğu belirtilmiştir.

Bu itibarla; davanın kabul edilerek davacıya adli yargıda hükmedilen taz­minatın ödendiği tarihe kadar en yüksek mevduat faiz oram ölçüt alınarak (ida­reye tanınan yetki dolayısıyla X 54 oranını geçmemek üzere) davacıya % 30 ora­nına göre yapılan faiz ödemesiyle yukarıda belirtilen şekilde bulunan faiz oram ile hesaplanacak miktarın davacının istemini aşmayacak şekilde tazminine karar verilmesi gerekirken, davanın reddine hükmeden temyize konu kararın bozulması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı Sinan Yörükoğlu'nun Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin 1 inci fıkrasında belirtilen nedenlerden 'hiçbirisine uymayıp Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle daire kararının onanması­nın uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca gereği görü­şüldü.

3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanunun 1.maddesinde Bakanlar Kuruluna verilen yasal faiz oranım değiştirme yetkisinin kullanılmama­sı nedeniyle uğranıldığı öne sürülen zararın tazmini istemiyle açılan dava so­nunda. Danıştay Onuncu Dairesince verilen ve davanın reddine ilişkin bulunan 15.12.1997 günlü. E:1995/678. K:1997/5903 sayılı kararı, davacı temyiz etmekte ve bozulmasını  istemektedir.

Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürü­len temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı an­laşıldığından davacının temyiz isteminin reddine, Danıştay Onuncu Dairesinin 15.12.1997 günlü. E:1995/678. K-.1997/5903 sayılı kararının onanmasına. 17.12. 1999 günü oybirliği  ile karar verildi.

 

DANIŞTAY

İdari Dava Daireleri

Genel Kurulu

Esas    No:  1999/996

Karar No: 2000/1038

ÖZETİ : İdari eylem veya işlemlerden do­ğan zararın tazmini istemiyle açılan da­valarda zararın tutarının kesin olarak belirlenmesi ve tazminata hükmedilecekse belirlenen gerçek zararın tazminine hükmedilmesinin gerektiği hk.-DD.105

Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı)      :   ...  Fabrikaları A.Ş.

Veki 1 i________ ı Av.   ...

Karşı Taraf (Davacı)  :   ...

Vekili_________ ^ Av.   ...

İstemin Özeti__ j_ Ankara 4. İdare Mahkemesince, Danıştay Onuncu Dai­
resinin 21.12.1998 günlü, E:1996/9568. K:1998/6870 sayılı bozma kararına uyulma­
yarak ilk kararında ısrarına ilişkin olarak verilen 29.6.1999 günlü, E:1999/513.
K:1999/698 sayılı karan, davalı idare temyiz etmekte ve bozulmasını istemekte­
dir.

Savunmanın Özeti____ :_ Temyiz dilekçesine yanıt verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi Adnan Zengin'in Düşüncesi: Temyiz isteminin kabulü ile idare mahkemesi ısrar kararının Danıştay Onuncu Dairesi kararı doğrultusunda bozulması gerektiği düşünülmüştür.

Damştay Savcısı Sevim Göle'nin Düşüncesi : Davalı kurumda çalışırken re'sen emekliye sevkedilen davacının, bu işlemin Ankara 2.İdare Mahkemesince ip­tali sonucu tekrar görevine başlatılması üzerine, açıkta geçen süre içinde ala­madığı aylık ve diğer özlük haklarının yasal faiziyle ödenmesine ilişkin mahkeme kararının bozulmasına ilişkin Damştay 10'uncu Dairesinin 21.12.1998 günlü K:98/ 6870 sayılı kararı üzerine Ankara 4,İdare Mahkemesinin verdiği 29.6.1999 günlü K:1999/698 sajali; ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmekte­dir.

Davacının tazminini istediği aylık ve diğer özlük" haklan tutarlarının davalı idareden araştırılarak saptanmasından sonra belirlenen miktara hükmedil-mesi gerekeceğinden. Danıştay'ın bozma kararında yasal isabetsizlik bulunmamak-tadır.

Açıklanan nedenlerle davalı idarenin teinyiz isteminin kabulüyle ısrar ka­rarının bozulması gerekeceği düşTÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca gereği görü­şüldü:

Türkiye ... Fabrikaları A.Ş.'nde çalışmakta iken re'sen emekliye sevkedi-len davacının bu işlemin idari yargı merciince iptal edilmesi üzerine tekrar gö­reve başlatılmasından sonra açıkta geçirdiği süre içindeki aylık ve diğer özlük haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesi istemiyle dava açıl­mıştır.

Ankara 4. İdare Mahkemesi 22.12.1994 günlü. E:İ994/10, K:1994/2193 sayılı kararıyla: hukuka aykırılığı idari yargı kararıyla saptanan re'sen emekli edilme işleminden doğan zararların tazmininin zorunlu olduğu gerekçesiyle davacının açıkta geçen süreye ilişkin maaş ve parasal haklarının dava konusu işlemin tesis edildiği tarihten itibaren (aylık ödeme dönemleri dikkate alınmak suretiyle) yü­rütülecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar vermiştir.

Bu karar temyiz incelemesi sonunda, Danıştay Onuncu Dairesinin 21.12.1998 günlü. £:1996/9568. K:1998/6870 sayılı kararıyla; tam yargı davalarında maddi tazminatın idarenin belli bir eyleminden veya işleminden dolayı kişilerin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi önlemeye yönelik olması nedeniyle, uğranılan aylık ve özlük hakkı kaybının tazmini istemiyle açılan davalarda zararın neler­den meydana geldiğinin ve tutarının mahkemece araştırılması ve saptanacak gerçek zararın tazminine karar verilmesinin gerektiği, ancak mahkemece bu yönde bir araştırma yapılmadan eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesinde hukuki isabet bulunmadığı gerekçesiyle bozulmuştur.

Ankara 4. İdare Mahkemesince bozma kararına uyulmayarak ilk kararında ıs­rarına ilişkin olarak verilen 29.6.1999 günlü. E:1999/513. K:1999/698 sayılı ka­ran, davalı idare temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

Danıştay Onuncu Dairesi kararında belirtildiği gibi. idari eylem veya iş­lemlerden doğan zararın tazmini istemiyle açılan davalarda zararın tutarının ke­sin olarak belirlenmesi ve tazminata hükmedi1ecekse belirlenen gerçek zararın tazminine hükmedılmesi gerekmektedir.

Öte yandan idare mahkemesi ısrar kararını verirken Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun E:1983/l. K:1983/10 sayılı kararında, kamu görevlilerine ait mevzuaattan doğan uyuşmazlıklarda idari işlemin neden olduğu zararın mikta­rının tespitinin mümkün olmadığı hallerde dava dilekçesinde miktar gösterilmeden tam yargı davası açılabileceğinin karara bağlanmış olduğunu da gerekçesine ekle­miş ise de: anılan içtihadı birleştirme karan kamu görevlilerine ilişkin mev­zuattan doğan uyuşmazlıklarda idari işlem nedeniyle uğranılan ve dava açıldığın­da devam etmekte olduğu için zarar miktarı kesin olarak belirlenemeyen davaları kapsamakta olup. bakılan uyuşmazlıkta ise davanın açıldığı tarih itibariyle da­vacının uğradığı zararın mahkemece kesin olarak belirlenmesi olanaklı olduğun­dan, bu yoldaki gerekçeye itibar edilmemiştir.

Açıklanan nedenlerle: davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile Ankara 4. İdare Mahkemesinin 29.6.1999 günlü. E:1999/513, K:1999/698 sayılı kararının Danıştay Onuncu Dairesi karan doğrultusunda bozulmasına, yeniden bir karar ve­rilmek üzere dosyanın Ankara 4. İdare Mahkemesine gönderilmesine 27.10.2000 günü oyçokluğu ile karar verildi.

ünülmüştür. KARŞI       OY

Temyiz dilekçesinde ileri sürülen hususlar. Ankara 4. İdare Mahkemesinin 29.6.1999 günlü, E:1999/513. K:1999/698 sayılı ısrar kararının bozulmasını ge­rektirecek niteli içte cIma£ft.ğ.iTidan, temyiz isteminin reddi gerektiği oyuyla, .ka­rara karşıyız.

T,C.

DANIŞTAY

İdari Dava Daireleri

Genel Kurulu

Esas No : 2002/716

Karar No ; 2003/91

Özeti : Davacının kulak zarının delik olduğu doktor tarafından bilindiği halde, tedavide kullanılan ilacın yan etkileri­nin daha fazla olabileceğinin kendisine bildirilmemesi ve böylece hizmetten yararlanmama hakkının tanınmaması, riskin azaltılabilmesi için ilaç dozunu ayarlamada gerekli özenin gösterilmemesinin ağır hizmet kusurunu oluşturduğu hk.-DKD.2

Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı): ... Üniversitesi Rektörlüğü

Vekili                     : Av. ...

Karşı Taraf (Davacı) : ...

Vekilleri                : Av. ..., Av. ...

İstemin Özeti : Bursa 1. İdare Mahkemesince verilen 10.1.2002 günlü, E:2001/1664, K:2002/ll sayılı ısrar kararına karşı davalı idare temyiz isteminde bulunmakta ve bozulmasını istemektedir.

Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi ile ısrar kararının onanması gerektiği savunulmuştur.

Danıştay Tetkik Hakimi Emin Sınmaz'ın Düşüncesi : Bursa 1. İdare Mahkemesince verilen ısrar kararının Danıştay Onuncu Dairesinin bozma kararı doğrultusunda bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Bilgin Arısan'ın Düşüncesi: Davacının, hatalı teşhis ve tedavi sonucu sol kulağının tamamen sağırlaştığını öne sürerek uğradığı üzüntüye karşılık bir miiyar lira manevi tazminat talebiyle açtığı davayı kabul eden Bursa 1. İdare Mahkemesi kararım bozan Danıştay Onuncu Dairesi kararına uymayarak ilk kararında ısrar eden Bursa 1, İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması talep edilmektedir.

Dava dosyasında mevcut belgelerden .......  Tıp Fakültesince 1990 yılında yapılan

muayenede kulak zarında delinme teşhis edilen, 27.5.1995 tarihinde ...'da bir uzman doktor tarafından aynı teşhis konulan ve kulağında


imar hukukcusu








Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.

Yayınlanma:: 2007-06-06 (2264 okuma)

[ Geri Dön ]