T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2007/7369
Karar No : 2008/3234
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacılar) :
Vekili :
Karşı Taraf : Başbakanlık - ANKARA
İsteğin Özeti : Ankara 2. İdare Mahkemesi'nin
1.5.2007 günlü, E:2006/1861, K:2007/1109 sayılı kararının dilekçede yazılı
nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.
Cevabın Özeti : Temyiz isteminin
reddi gerektiği yolundadır.
Danıştay Tetkik Hakimi : ...
Düşüncesi : Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararı uyarınca Devlet tarafından ilgililere ödenen manevi
tazminat tutarı konusunda, kişisel kusuru bulunan kamu görevlilerine rücu
edilmesini sağlamak amacıyla Bergamalı yurttaşların idareye yaptığı başvurunun
reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada işin esasının incelenmesi
gerekirken, İdare Mahkemesince davanın ehliyet yönünden reddine karar
verilmesinde hukuki isabet bulunmadığından, temyize konu mahkeme kararının
bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : ...
Düşüncesi : İdare ve vergi
mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede
yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen
Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü:
Dava, Bergamalı 10 yurttaşın, yargı kararlarının uygulanmaması
nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuruları sonucunda Türkiye
aleyhine hükmedilen toplam 30.000.-Euro tazminatın Hazine tarafından ödenmesi
üzerine, bu tutarın 1998 yılından bu yana T.C. Hükümetlerinin Başbakanları ve
bakanlarına, Çevre, Orman ve Sağlık Bakanlığı müsteşarları ve müsteşar
yardımcıları, ilgili genel müdür ve yardımcıları, daire müdürü ve imzası bulunan
uzmanlarına rücuen ödetilmesi isteğiyle yaptıkları başvurunun reddine ilişkin
1.6.2006 tarihli işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Ankara 2. İdare Mahkemesi'nin 1.5.2007 günlü, E:2006/1861,
K:2007/1109 sayılı kararıyla; Bergamalı 10 köylünün yargı kararlarının
uygulanmaması sonrası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuruları üzerine,
anılan Mahkemenin B:46117/99 sayılı kararı ile Türkiye aleyhine 3000'er Euro'dan
toplam 30.000.-Euro tazminata hükmedildiği; söz konusu tazminatın Dışişleri
Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Genel Müdürlüğü tarafından Hazine
adına hak sahiplerine ödendiği; ödenen bu miktarın 1998 yılından bu yana görev
yapan Başbakanlar ve bakanlara, Çevre, Orman ve Sağlık Bakanlığı müsteşarları ve
müsteşar yardımcıları, ilgili genel müdür ve yardımcıları ile daire müdürü ve
imzası bulunan uzmanlara rücuen ödetilmesi için yaptıkları başvurunun reddi
üzerine bakılan davanın açıldığının anlaşıldığı; olayda, yargı kararı uyarınca
hükmedilen tazminatın ödendiği; anılan bedel için sorumlu personele rücu edilip
edilmemesinin yetkili amirlerin sorumluluğunu doğuran bir konu olup, bu hususun
hakları ödenmiş olan davacıların doğrudan doğruya hak ve çıkarlarını
etkilemediği; bir başka ifadeyle davacıların işlemin iptalini istemekte hukuken
korunması gereken bir menfaat ilişkisinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın
ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir.
Davacılar, Devlet aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde
açtıkları davada hükmedilen tazminatın Hazine tarafından ödendiğini, ancak
sorumlu personele rücu mekanizması işletilmediği için dava yoluna başvurulduğunu,
sorumlulara rücu etme konusunda idarenin takdir yetkisi bulunmadığını; maddi
mağduriyetleri ödenen tazminatla tazmin edildiği gibi, sorumlu personele rücu
edilmek suretiyle manevi mağduriyetlerinin de giderilmesi gerektiğini ileri
sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını
istemektedirler.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1.
fıkrasının (a) bendinde, iptal davalarının menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılabileceği hükme bağlanmıştır.
Menfaat ihlali koşulu, iptal davalarının kabulü ve
dinlenebilmesi için aranılan koşullardan biridir. Gerek doktrinde, gerekse yargı
içtihatlarında bu koşul, subjektif ehliyet koşulu olarak kabul edilmekte; ne tür
bir menfaat ihlalinin gerçek ve tüzel kişilere iptal davası açma yeterliğini
sağladığını gösterecek ilişki, kural olarak iptal davasına konu olan kararın
niteliğine göre saptanmaktadır.
Genelde, kişisel, meşru ve güncel bir menfaatin varlığı ve
bunların ihlali, menfaat ilişkisinin kurulmasında yeterli sayılmakta ve bu
husus davanın niteliğine ve özelliğine göre idari yargı mercilerince
belirlenmekte; davacının idari işlemle ciddi ve makul, maddi ve manevi bir
ilişkisinin varlığı, dava açma ehliyeti için yeterli görülmektedir.
Olayda, Bergamalı yurttaşlar, altın madeni işletilmesi amacıyla
verilen izinler konusundaki karar sürecinin Sözleşmenin 2. ve 8. maddelerine
aykırılık taşıdığını, Sözleşmenin 6/1 ve 13. maddelerine aykırı olarak etkin bir
hukuki korumadan yararlandırılmadıklarını belirterek Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuşlardır. AİHM, Sözleşmenin 8. maddesinde
düzenlenen özel ve aile yaşamlarına saygı gösterilmesi hakkına sahip olan
başvurucuların bu hakkının güvence altına alınmasına ilişkin yükümlülüğün Devlet
tarafından yerine getirilmediği ve 8. maddenin ihlal edildiği; ayrıca, ulusal
makamların, ulusal yargı kararının Sözleşmenin 6/1. maddesinin gerekli kıldığı
biçimde aynen ve makul bir sürede yerine getirilmesinde ihmalkar davrandığı
kanaatine vararak, Sözleşmenin "Adil yargılanma hakkı“na ilişkin 6/1. maddesinin
ihlal edildiğine karar vermiştir. Anılan Mahkeme tarafından, ilgililerin maddi
tazminat istemlerinin reddedildiği, ancak her başvurucuya 3000 Euro manevi
tazminat ödenmesine hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin davacılara manevi tazminat ödenmesi yolundaki
kararının temel gerekçeleri, ulusal yargı kararının yasal süre içinde
uygulanmamış olması, verilen izinlerin yeni Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED)
raporuna dayandırılmaması ve ilgili şirketin Bergama ilçe sınırları içindeki
Ovacık ve Çamköy civarında bulunan altın madenindeki faaliyetlerine devam
edebileceği yolundaki 29.3.2002 tarihli Bakanlar Kurulu Kararının ÇED izni
olmadan alınmasıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından davacılara ödenmesine
hükmedilen manevi tazminat, Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları
Genel Müdürlüğü tarafından hak sahiplerine 24.6.2005 tarihinde Hazine adına
ödenmiş, ancak sorumlu personele rücu edilmemiştir. Kişisel sorumluluğu bulunan
personele rücu edilmesini sağlamak amacıyla davacılar tarafından idareye yapılan
başvuruda, 1998 yılından beri görev yapan Başbakan ve bakanların adları tek tek
sayılmış, sorumlu diğer bürokratların ise idare tarafından belirlenmesi
gerektiği belirtilmiştir. İdarece verilen cevapta ise, başvurunun incelendiği ve
gereğinin yapılması için ilgili kurum/kurumlara iletildiği bildirilmiş; sonuç
olarak, idare tarafından sorumlu personele rücu mekanizması işletilmemiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir Hukuk
Devleti olduğu belirtilmiş; 138. maddesinin son fıkrasında, "Yasama ve
Yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu
organlar ve idare mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve
bunların yerine getirilmesini geciktiremez." yolunda açık, kesin ve buyurucu
bir kurala yer verilmiştir. Anayasa’nın 2. maddesinde Cumhuriyetin temel
nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren ve bu
hakları koruyucu adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendisini yükümlü
sayan, kamu görevlileri tarafından gerçekleştirilen tüm etkinliklerinde hukuka
ve Anayasa’ya uyan, işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan devlettir.
Böyle bir düzenin kurulması, yasama, yürütme ve yargı alanına giren tüm işlem ve
eylemlerin hukuk kuralları içerisinde kalması, temel hak ve özgürlüklerin
Anayasal güvenceye bağlanması ve yargı kararlarının aynen ve gecikmeksizin
uygulanmasıyla olanaklıdır. Anayasanın 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin,
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve
kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu belirtilerek Anayasanın
bağlayıcılığı ve üstünlüğü vurgulanmış; bu bağlamda olmak üzere 129. maddenin
1. fıkrasında da, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara
sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü oldukları hükme bağlanarak, Anayasa
hükümlerinin bağlayıcılığı ve üstünlüğü kamu görevlileri yönünden tekrar ve
teyit edilmiştir.
Bir kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında, hukuk kurallarına ve
yargı kararlarına uyulmaması hizmeti yürüten idarenin ağır hizmet kusuru
işlediğini gösterir ve tazmin sorumluluğunu doğurur. Ancak, idare adına
verilen kararlarla ortaya çıkan ve idarenin ağır hizmet kusuru olarak
nitelendirilen "yargı kararını uygulamama" eyleminin, gerçekte bu konuda idare
adına yetki kullanan kamu görevlilerinin kişisel kusurlarından doğduğu
açıktır.
Anayasanın kamu hizmeti görevlilerinin "Görev ve sorumlulukları,
disiplin kovuşturulmasında güvence“ başlıklı 129. maddesinin 5. fıkrasında, "Memurlar
ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan
doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği
şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.“ kuralı
öngörülmüş bulunmaktadır.
Anayasanın anılan maddesindeki "kendilerine rücu edilmek
kaydıyla" ibaresinin, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri
kusurlar nedeniyle idareye karşı açılan davalarda tazminata hükmedilmesi halinde,
idarenin ödemek zorunda kaldığı tazminatı, yasal yollara başvurarak ilgili
kamu görevlisinden tahsil etmeyi ifade ettiğinde kuşkuya yer bulunmamaktadır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun "Kişilerin uğradıkları zararlar“ başlıklı
13. maddesinde de, "Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak
uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine
değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar…Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu
personele rücu hakkı saklıdır. / (Ek fıkra: 26/03/2002 - 4748 S.K../3. md.)
İşkence ya da zalimane, gayri insani veya haysiyet kırıcı muamele suçları
nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce verilen kararlar sonucunda Devletçe
ödenen tazminatlardan dolayı sorumlu personele rücu edilmesi hakkında da
yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.“ hükmüne yer verilmiştir.
Devlet memurunun kasıt, kusur, ihmal veya tedbirsizliği sonucu idare bir
zarara uğratılmışsa, bu zararın ilgili memur tarafından ödenmesi temel bir
kuraldır. Kişilerin kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları
zararlardan dolayı başvurdukları mahkeme veya makamlarca verilen kararlar
uyarınca zararlarının ilgili kurumlarca karşılanması ve kurumların genel
hükümlere göre sorumlu memurlara rücu hakkı bulunması, ulusal yargı kararlarının
uygulanması bakımından açık olarak düzenlenmiş bir konu olup; Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi’nce verilen kararlar sonucunda Devletçe ödenen tazminatlardan
dolayı sorumlu personele rücu edilmesi konusundaki tek açık düzenleme ise, kamu
görevlisinin kişisel kusurunun belirgin bir biçimde ortaya çıktığı işkence yada
zalimane, gayrı insani veya haysiyet kırıcı muamele suçları nedeniyle hükmedilen
tazminatlarda sorumlu personel rücu edilmesi konusuna ilişkin bulunmaktadır.
Ancak, yukarıda anılan Anayasa hükmü, Hukuk Devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesi
ile rücuyla ilgili genel kurallar göz önünde tutulduğunda, zarara uğradığı yargı
kararıyla saptanan kişiye Devlet tarafından tazminat ödendikten sonra sorumlu
personele rücu edilmesinin, Hukuk Devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinin bir
gereği olduğu ortaya çıkmaktadır. Rücu kurumunun işletilmesi, kamu görevlisinin
kişisel kusurunun doğurduğu zararların yine kendisi tarafından karşılanmasını ve
yargı kararının uygulanmaması ya da etkisiz bırakılması gibi hukuka aykırı eylem
ve işlemlerden titizlikle kaçınılmasını amaçlar.
Rücu mekanizmasının işletilmesi, kamu kurumunun yetkileri arasında
bulunmakla birlikte, idarenin bunu kendiliğinden yapmadığı durumlarda,
yurttaşların bunu sağlamak amacıyla idareye başvurmalarına bir engel
bulunmamaktadır. Kamu hizmeti görevlilerinin kişisel kusurundan kaynaklanan
zararın karşılığı olarak ulusal ya da uluslararası bir Mahkemece hükmedilen
tazminat devlet tarafından zarara uğrayan kişiye ödendikten sonra ilgili kamu
kurumu tarafından sorumlu personele rücu edilmemesi, bu yükün toplum üzerinde
bırakılması anlamına geleceğinden, her yurttaş ve özellikle kamu görevlilerinin
kişisel kusuru nedeniyle zarara uğrayıp yargısal süreci başlatmış olan
yurttaşlar, ilgili personele rücu edilmesini sağlamak amacıyla idareye
başvurabilir ve bu başvurularının reddi üzerine de dava açma hakkını
kullanabilirler. Kamu hizmeti görevlilerinin hukuka aykırı eylem ve
işlemlerinden ve kendi kusurlarından doğan zararı toplum ödemek zorunda değildir.
Belirtilen hukuki durum ve tüm bu değerlendirmeler ışığında, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6/1 ve 8. maddelerinin ihlal edilmesi nedeniyle
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından hükmedilen ve Devlet tarafından
ilgililere ödenen manevi tazminat tutarı konusunda, kişisel kusuru bulunan kamu
görevlilerine rücu edilmesini sağlamak amacıyla Bergamalı yurttaşların idareye
yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan bu davada
işin esasının incelenmesi gerekirken, İdare Mahkemesince davanın ehliyet
yönünden reddine karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle
Ankara 2. İdare Mahkemesi'nce verilen 1.5.2007 günlü, E:2006/1861, K:2007/1109
sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1/c.
fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun'la değişik 3.
fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir
karar verilmek üzere dosyanın adıgeçen Mahkeme'ye gönderilmesine, 3.6.2008
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
idare hukuku, idare hukuku davaları, idare hukukuna giriş, idare hukuku uzmanı, idare hukukcusu, idare uzmanı, idare
hukukçusu, "idare hukuku", ıdare hukuku, idare hukukunda iptal ve tam yarı
(tazminat) davaları, idare hukukunda bilirkişi, idare hukuku rehberi, idare
hukuku içtihatları, idare hukuku kararları, idare hukuku mahkemeleri, idare
hukuku yüksek yargı yerleri, idare hukuku merkezi, idari yargı, idari yargı davaları, idari yargılama usulü
kanunu, belediyelerin "imar", "ımar" ve "imar hukuku", "ımar hukuku", "kaçak yapı",
imar planı", "arazi ve arsa düzenlemesi", "imar para cezaları", "imar kirliliği
suçları", kamulaştırma, kamulaştırmasız el atma, imar affı, tapu tahsis belgesi,
imar dava dilekçe örnekleri, imar hukuku davalarına rapor hazırlama, imar
hukukundan kaynaklanan tazminat davaları, ecrisimisl, korunması gerekli kültür
ve taşınmaz varlıkları, sit alanları, eski eser, yıkılan ve yanan tarihi
eserler, ulaşım planı, çevre düzeni planı, nazım imar planı, uygulama imar
planı, mevzi imar planı, ilave imar planı, inşaat ruhsatı, yapı kullanma izni,
imar hukuku ile ilgili kanunlar, imar hukuku ile ilgili yönetmelikler ve her
türlü imar sorunlarına çözüm getirecek olan "imar hukukcusu" ve "ımar
hukukçusu". imar davası, idari yargı uzmanı,