EKLER :
Dava
Dilekçelerinin Verileceği Yerler
1. Dava
dilekçeleri ile davalara ilişkin her türlü evrakın, Danıştay’a veya ait olduğu
mahkeme başkanlıklarına verilmesi gerekir.
2. Eğer dava
açacağımız idari yargı yeri, başka bir yerde ve bulunduğumuz yerde de idari
yargı mahkemeleri varsa, o zaman, dava dilekçesi ve davalara ilişkin her türlü
evrakın, dava açılacak ya da dava dilekçesinin başlığında yazılı olan mahkemeye
gönderilmek üzere bulunulan yerdeki idari yargı yerlerine verilmesi gerekir.
3. Dava
açacağımız idari yargı yerleri başka yerde ve bulunduğumuz yerde de idari yargı
mahkemeleri yok ise, o zaman, dava dilekçesi ve davaya ilişkin her türlü
evrakın, bulunduğumuz yerdeki asliye hukuk hakimliğine verilmesi gerekir.
4. Eğer ülke
dışından dava açmak istersek, o zaman da dava dilekçesi ve davaya ilişkin her
türlü evrakın Türk konsolosluklarına verilmesi gerekir.
Bunların dışında posta, kargo ya da başka suretle bulunduğumuz yerden başka bir
şehirde bulunan mahkemeye dava dilekçesinin gönderilmesi fiilen mümkün ise de
posta sırasındaki gecikmeler, 2577 sayılı Yasadaki süreleri etkilemez. Özellikle
bu hallerde dava açma süresi kaçırılabilir. Ama, dava dilekçesi veya
davaya ilişkin her türlü evrakın yukarıda belirtilen yerlere verilmesi halinde
dava açma süresi ya da savunma süresi kesilir.
Örneğin, Ankara ilinde yaşamakta iken İstanbul İdare Mahkemesine dava açmak
istediğimizde, dava dilekçesini İstanbul İdare Mahkemelerine gönderilmek üzere
Ankara İdare Mahkemesine vermemiz gerekir. Bu halde, dava açma süresinin son
gününde olsa bile, dava dilekçesini Ankara İdare Mahkemesine teslim ettiğimiz
takdirde, dava süresinde açılmış sayılır. Artık dava dilekçesinin Ankara İdare
Mahkemesince İstanbul İdare Mahkemesine gönderilmesinin hukuki sorumluluğu
davacıya ait değildir. Bu sorumluluk Ankara İdare Mahkemesine aittir.
Ancak, dava açan şahıs, İstanbul
İdare Mahkemesine gönderilmek üzere Ankara Asliye Hukuk Mahkemesine dilekçeyi
vermesi ya da aynı amaçla posta idaresine vermesi hallerinde, mahkeme ya da
idarece gönderilen dava dilekçesinin İstanbul İdare Mahkemesine ulaştığı tarihte
dava açma süresi geçirilmiş ise dava zaman aşımına uğramış olur. Bu gibi
durumları önlemek için dava dilekçesi ve davaya ilişkin her türlü evrakın
yukarıda bahsedilen yerlere verilmesinde lüzumu vardır.
Bunların haricinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesine
açılacak davalara ilişkin dilekçelerin de, idare mahkemeleri aracılığıyla anılan
yüksek mahkemeye gönderilebilmesine olanak vardır.
2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 3. maddesinde idari davaların açılması
düzenlenmiştir. Bu maddeye göre öncelikle dava dilekçesini başlığı,
muhakkak Danıştay, İdare Mahkemesi ve Vergi Mahkemesi Başkanlıklarına
yani idari yargıda mevcut bir mahkeme başkanlığına hitaben yazılmış
olması gerekir. Bu husus çok önemlidir. Çünkü, idari yargı düzeni
içinde, bir mahkemeye ya da Danıştay’a dava açıldığında, eğer ki dava
yetkisiz ya da görevsiz bir mahkemeye dava açılmış olsa bile, kendisine
dava açılan idari yargı yeri, görevli ve yetkili idari yargı yerini
belirleyerek dava dosyasını bu mahkemeye ya da Danıştay’a gönderecektir.
Ancak, dava dilekçesinin başlığının adli veya askeri bir yargı yerine
hitaben yazılmış olması halinde öncelikle bahsedilen yanlışlığın
düzeltilmesi gerekir. Böyle bir durumda, davanın görev yönünden reddi
sonucu ortaya çıkabilir.
Başlığı idari yargı yerlerinden
(görevli ve yetkili olan) birine hitaben yazılmış dava dilekçelerinde, aşağıdaki
hususlara yer verilmesi gerekmektedir.
İdari
Davalarda Genel Yetki
MADDE 32.
1. Göreve ilişkin hükümler saklı kalmak şartıyla
bu Kanunda veya özel kanunlarda yetkili idare mahkemesinin gösterilmemiş
olması halinde, yetkili idare mahkemesi, dava konusu olan idari işlemi veya
idari sözleşmeyi yapan idari merciin bulunduğu yerdeki idare mahkemesidir.
2. Bu Kanunun uygulanmasında yetki kamu
düzenindendir. (Mülga ikinci cümle : 10/6/1994-4001/15 md.)
Kamu Görevlileri İle İlgili Davalarda Yetki
MADDE 33.
1. (Değişik : 5/4/1990-3622/12 md.) Kamu
görevlilerinin atanması ve nakilleri ile ilgili davalarda yetkili mahkeme,
kamu görevlilerinin yeni veya eski görev yeri idare mahkemesidir.
2. Kamu görevlilerinin görevlerine son verilmesi,
emekli edilmeleri veya görevden uzaklaştırılmaları ile ilgili davalarda
yetkili mahkeme, kamu görevlisinin son görev yaptığı yer idare mahkemesidir.
3. (Değişik : 5/4/1990-3622/12 md.) Kamu
görevlilerinin görevle ilişkisinin kesilmesi sonucunu doğurmayan disiplin
cezaları ile ilerleme, yükselme, sicil, intibak ve diğer özlük ve parasal
hakları ve mahalli idarelerin organları ile bu organların üyelerinin geçici
bir tedbir olarak görevden uzaklaştırılmalarıyla ilgili davalarda yetkili
mahkeme ilgilinin görevli bulunduğu yer idare mahkemesidir.
Taşınmaz Mallara ve Kamu İdarelerine İlişkin
Davalarda Yetki
MADDE 34. (Değişik : 10/6/1994-4001/16 md.)
1. İmar, kamulaştırma, yıkım, işgal, tahsis,
ruhsat ve iskan gibi taşınmaz mallarla ilgili mevzuatın uygulanmasında veya
bunlara bağlı her türlü haklara veya kamu mallarına ilişkin idari davalarda
yetkili mahkeme taşınmaz malların bulunduğu yer idare mahkemesidir.
2. Köy, belediye ve özel idareleri ilgilendiren
mevzuatın uygulanmasına ilişkin davalarla sınır uyuşmazlıklarında yetkili
mahkeme, mülki idari birimin, köy, belediye veya mahallenin bulunduğu yahut
yeni bağlandığı yer idare mahkemesidir.
Taşınır Mallara İlişkin Davalarda Yetki
MADDE 35. (Değişik : 5/4/1990-3622/13 md.)
Taşınır mallara ilişkin davalarda yetkili
mahkeme, taşınır malın bulunduğu yer idare mahkemesidir.
Tam Yargı Davalarında Yetki
MADDE 36.
İdari sözleşmelerden doğanlar dışında kalan tam
yargı davalarında yetkili mahkeme, sırasıyla:
a) Zararı doğuran idari uyuşmazlığı çözümlemeye
yetkili,
b) Zarar, bayındırlık ve ulaştırma gibi bir
hizmetten veya idarenin herhangi bir eyleminden doğmuş ise, hizmetin
görüldüğü veya eylemin yapıldığı yer,
c) c) Diğer hallerde davacının ikametgahının
bulunduğu yer,
İdari mahkemesidir.
Vergi Uyuşmazlıklarında Yetki
MADDE 37.
Bu Kanuna göre vergi uyuşmazlıklarında yetkili
mahkeme:
a) Uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve
benzeri mali yükümleri tarh ve tahakkuk ettiren, zam ve cezaları kesen,
b) (Ek : 10/6/1994-4001/17 md.) Gümrük Kanununa
göre alınması gereken vergilerle Vergi Usul Kanunu gereğince şikayet yoluyla
vergi düzeltme taleplerinin reddine ilişkin işlemlerde; vergi, resim, harç
ve benzeri mali yükümleri tarh ve tahakkuk ettiren,
c) Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanunun uygulanmasında, ödeme emrini düzenleyen,
d) d) Diğer uyuşmazlıklarda dava konusu işlemi
yapan,
Dairenin bulunduğu yerdeki vergi
mahkemesidir.
İdare mahkemelerinde,
yetki meselesi gerçekten büyük önem taşır. Zira burada uyuşmazlığın
konusu, niteliği, ilgililerin özellikleri ve bilhassa hizmet yeri ile
sözleşmenin ittihaz ve akit mahalleri yetkili mahkemeyi tayin
bakımından büyük ehemmiyet arz ederler.[1]
Kamu idare ve kurumlarının,
merkez hiyerarşi dışında kalan birimlerinin idari tasarruflarında da, işlemin
merkezi idareden bağımsız olarak yapılmış olması halinin, merkezi idarenin
genel veya özel bir emriyle yapılmış olma halinin, yetkili idare mahkemesinin
belirlenmesinde ölçü olması gerekir.[2]
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun “İdari Davalarda Genel Yetki” başlıklı 32. maddesinin 1. fıkrasına
göre, yetkili mahkeme, göreve ilişkin hükümler saklı kalmak şartıyla bu Kanunda
veya özel kanunlarda yetkili idare mahkemesinin gösterilmemiş olması halinde,
dava konusu olan idari işlemi veya idari sözleşmeyi yapan idari merciin
bulunduğu yerdeki idare mahkemesidir.
Başka bir deyişle, 2577 sayılı
Kanunun 33., 34., 35., 36. ve 37. maddelerinde sayılan özel yetki halleri
dışında, 32. maddedeki genel yetki kuralı uygulanacaktır. 32. maddedeki “göreve
ilişkin hükümler saklı” tutulması deyiminden anlaşılması gereken, görev
meselesinin yetki meselesinden önce geldiğidir.[3]
Bu nedenle uygulamada, adli veya askeri yargının görevli olduğu konularda idari
yargıda açılan davalarda, eğer davaya idari yargının bakması halinde, yetkili
olacak mahkeme tarafından görev yönünden davanın reddi kararı verilmesine özen
gösterilmektedir.
İ.Y.U.K madde 27
(Değişik : 10/6/1994-4001/12 md.)
“1. Danıştayda veya idari mahkemelerde dava
açılması dava edilen idari işlemin yürütülmesini durdurmaz.
2. Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin
uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari
işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi
durumunda gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler.
3. Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklardan
doğan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri
mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün
tahsil işlemlerini durdurur. Ancak, 26 ncı maddenin 3 üncü fıkrasına göre
işlemden kaldırılan vergi davası dosyalarında tahsil işlemi devam eder. Bu
şekilde işlemden kaldırılan dosyanın yeniden işleme konulması ile ihtirazı
kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemlerle tahsilat
işlemlerinden dolayı açılan davalar, tahsil işlemini durdurmaz. Bunlar
hakkında yürütmenin durdurulması istenebilir.
4. Yürütmenin durdurulması istemli davalarda 16
ncı maddede yazılı süreler kısaltılabileceği gibi, tebliğin memur eliyle
yapılmasına da karar verilebilir.
5. Yürütmenin durdurulması kararları teminat
karşılığında verilir; ancak, durumun gereklerine göre teminat aranmayabilir.
Taraflar arasında teminata ilişkin olarak çıkan anlaşmazlıklar, yürütmenin
durdurulması hakkında karar veren daire, mahkeme veya hakim tarafından
çözümlenir. İdareden ve adli yardımdan faydalanan kimselerden teminat
alınmaz.
6. Yürütmenin durdurulması istemleri hakkında
verilen kararlar; Danıştay dava dairelerince verilmişse konusuna göre İdari
veya Vergi Dava Daireleri Genel Kurullarına, bölge idare mahkemesi
kararlarına karşı en yakın bölge idare mahkemesine, idare ve vergi
mahkemeleri ile tek hakim tarafından verilen kararlara karşı bölge idare
mahkemesine, çalışmaya ara verme süresi içinde ise idare ve vergi
mahkemeleri tarafından verilen kararlara en yakın nöbetçi mahkemeye veya
kararı veren hakimin katılmadığı nöbetçi mahkemeye kararın tebliğini izleyen
günden itibaren yedi gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere itiraz
edilebilir. İtiraz edilen merciler dosyanın kendisine gelişinden itibaren
yedi gün içinde karar vermek zorundadır. İtiraz üzerine verilen kararlar
kesindir.
2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 2'nci maddesinin 1'nci fıkrasında; idari dava
türleri, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat
yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için
menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları; idari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları ve kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayılmış; aynı
Kanunun 27'nci maddesinde de, Danıştay’da veya idari mahkemelerde dava
açılmasının, dava edilen idari işlemin yürütülmesini durdurmayacağı;
Danıştay veya idari mahkemelerin, idari işlemin uygulanması halinde
telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça
hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda
gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilecekleri hükme
bağlanmıştır.
Yukarıda açıklanan kanun
hükümlerinden de anlaşılacağı üzere; idari yargıya başvurularak herhangi bir
idari işlemin yürütülmesinin durdurulması isteminde bulunulabilmesi için, söz
konusu işlem hakkında, usulüne uygun olarak açılmış bir idari davanın bulunması,
ön koşuldur. Böyle bir dava olmaksızın, yapılacak yürütmenin durdurulması
istemlerinin incelenmesi ve karara bağlanması olanaklı değildir.
Yürütmeyi durdurma istemleri
idari yargıda ayrı bir dava değil, iptal davası içinde ileri sürülebilecek ara
istemlerdir. Verilecek yürütmeyi durdurma kararları da tedbir niteliğinde, idari
işlemin uygulanmasını durduran geçici ara kararlardır. Uygulamada ise yürütmenin
durdurulması kararlarına iptal kararından daha fazla değer atfedilmektedir.
Oysa iptal kararı davayı nihai olarak çözen esas karardır. Çoğu zaman
mahkemeler, dava dosyası tekemmül etmiş ise yürütmenin durdurulması istemi
hakkında karar vermeden doğrudan nihai karar vermektedirler.
Yürütmenin durdurulması isteğinin
reddedilmesi davanı reddedilmesi sonucunu doğurmaz. Çünkü yürütmenin
durdurulması için aranan koşullar birlikte gerçekleşmemesi halinde bu karar
verilmez. Esas kararda ise sadece işlemin hukuka aykırı olup olmadığı yönüden
inceleme yapılır. Oysa yürütmenin durdurulmasına karar verilebilmesi için hukuka
aykırılık tek başına yeterli değildir. Genelde, işlem açıkça hukuka aykırı ama
yürütmenin durdurulması kararı neden verilmedi diye düşünenler olmaktadır. Bunun
sebebi ise bahsedilen bu koşulun yanında işlemin uygulanması halinde telafisi
güç veya imkansız zararların doğması koşulunun gerçekleşmemiş olmasıdır.
Yürütmenin durdurulması
kararları, iptali istenen idari bir işlemin yargı süzgecinden geçirilmesi sonucu
bu işlemin "hukuka aykırılığını" tespit eden kararlardır.
Yürütmenin durdurulmasından amaç,
"kamu düzeni''nin ve giderek "hukuk düzeni''nin korunmasıdır. Yürütmenin
durdurulması kararları ile, ileride giderilebilmesi veya düzeltilmesi zor,
karışık durumlar önlenir; yönetimde düzen ve istikrar sağlanır.
Bu bağlamda, verilmiş bir
yürütmenin durdurulması kararı ile "hukuka aykırılığı" tespit edilmiş bir işleme
dayalı olarak yeni işlemler kurulması kabul edilemez. Böyle bir uygulamanın
hukuk düzenine aykırı bir uygulama olacağı ve yönetimdeki düzen ve istikrarı
bozacağı ortadadır.
1. Anayasaya göre
Yürütmenin Durdurulması
Yürütmenin durdurulması ile
ilgili temel kurallar Anayasa’nın 125. maddesinde düzenlenmiştir, İdari
Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinin 2 numaralı fıkrası Anayasa hükmünün
tekrarıdır.
Yürütmeyi durdurma istemleri bir
dava değil, iptal davası içinde ileri sürülebilecek ara istemlerdir. Verilecek
yürütmeyi durdurma kararlan da önlem niteliğinde geçici çözümlerdir. Anayasa’nın
125. maddesine göre yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için “İdari
işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararın doğması” ve
“İdari işlemin açıkça hukuka aykırı olması” şartlarının birlikte gerçekleşmesi
gereklidir. Anayasa’da yürütmenin durdurulması ile ilgili olarak başkaca bir
hüküm bulunmamaktadır.
2. Yürütmenin
Durdurulması Kararı Verilebilmesi İçin Aranan Koşullar
İptal davası açılması halinde
işlemin uygulanması ve sonuçları kendiliğinden durmaz. Bunun için idari yargıda
açılan iptal davasında, iptal istemi ile birlikte ayrıca 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 27. maddesi uyarınca yürütmenin durdurulması
talebinin de yapılması gerekir.
Yargı yerleri tarafından, işlemin
iptali ile yürütmenin durdurulması istemli olarak açılan davalarda, yürütmenin
durdurulabilmesine karar verilebilmesi için 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 27. maddesinde aranılan koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekir.
Anılan maddeye göre yürütmenin durdurulmasına karar verilebilmesi için;
1. İşlemin uygulanması halinde telafisi güç veya
imkansız zararların doğması,
2. İdari işlemin açıkça hukuka aykırı olması
koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.
Bununla birlikte yürütmenin
durdurulmasına ilişkin kararların gerekçeli olması gerekir. Bunun aksine 2577
sayılı Yasanın 27. maddesinde aranılan koşullar birlikte gerçekleşmemesi
nedeniyle yürütmenin durdurulması isteminin reddine dair kararların gerekçeli
olarak yazılmasına lüzum yoktur
Yürütmenin durdurulması için
aranan şartlardan olan ve işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız
zararların doğması şartının gerçekleşebilmesi gerekir. Ancak bu durum olayın
niteliğine ve davanın durumuna göre mahkemelerin takdirindedir.
Yürütmenin durdurulması kararı,
nihai nitelikte olmayan, içerdiği hükümleri nihai karar gibi idarelerce
uygulanma zorunluluğu bulunan, bu nedenle de diğer ara kararlarından farklı
olan, adli yargıda hukuk mahkemelerince verilen ihtiyati tedbir müessesesiyle de
usul ve uygulama bakımından aynı olmayan ve idari yargı sistemine özgü bir
karardır.
MADDE
17.
1. (Değişik : 5/4/1990-3622/7 md.) Danıştay ile
idare ve vergi mahkemelerinde açılan iptal ve bir milyar lirayı
aşan tam yargı davaları ile tarh edilen vergi, resim ve harçlarla benzeri
mali yükümler ve bunların zam ve cezaları toplamı bir milyar lirayı aşan
vergi davalarında, taraflardan birinin isteği üzerine duruşma yapılır.
2. Temyiz ve itirazlarda duruşma yapılması
tarafların istemine ve Danıştay veya ilgili bölge idare mahkemesi kararına
bağlıdır.
3. Duruşma talebi, dava dilekçesi ile cevap ve
savunmalarda yapılabilir.
4. (Değişik : 5/4/1990-3622/7 md.) 1 ve 2 nci
fıkralarda yer alan kayıtlara bağlı olmaksızın Danıştay, mahkeme ve hakim
kendiliğinden duruşma yapılmasına karar verebilir.
5. Duruşma davetiyeleri duruşma gününden en az
otuz gün önce taraflara gönderilir.
Duruşmalara İlişkin Esaslar
MADDE 18.
1. Duruşmalar açık olarak yapılır. Genel ahlakın
veya kamu güvenliğinin gerekli kıldığı hallerde, görevli daire veya
mahkemenin kararı ile, duruşmanın bir kısmı veya tamamı gizli olarak
yapılır.
2. Duruşmaları başkan yönetir.
3. Duruşmalarda taraflara ikişer defa söz
verilir. Taraflardan yalnız biri gelirse onun açıklamaları dinlenir; hiç
biri gelmezse duruşma açılmaz, inceleme evrak üzerinde yapılır.
4. Danıştayda görülen davaların duruşmalarında
savcının bulunması şarttır. Taraflar dinlendikten sonra savcı yazılı
düşüncesini açıklar. Bundan sonra taraflara son olarak ne diyecekleri
sorulur ve duruşmaya son verilir.
5. Duruşmalı işlerde savcılar, keşif, bilirkişi
incelemesi veya delil tespiti yapılmasını yahut işlem dosyasının
getirtilmesini istedikleri takdirde, bu istekleri görevli daire veya kurul
tarafından kabul edilmezse, işin esası hakkında ayrıca yazılı olarak düşünce
bildirirler.
Duruşmalı İşlerde Karar Verilmesi
MADDE 19.
(Değişik birinci cümle : 10/6/1994-4001/9 md.)
Duruşma yapıldıktan sonra en geç onbeş gün içinde karar verilir. Ara kararı
verilen hallerde, bu kararın yerine getirilmesi üzerine, dosyalar öncelikle
incelenir.
İdari Yargıda dava açabilmek için hazırlanacak dava dilekçesinin şekli
ve içeriği 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 3. maddesinde
açıklanmış olmakla birlikte, birden fazla işleme yahut başka şahıslarla
beraber dava açılmasının koşulları da aynı Kanunun 5. maddesinde
düzenlenmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 1. maddesinde, Danıştay, bölge idare
mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulünün
uygulanacağı ve incelemenin evrak üzerinde yapılacağı kurala bağlandığından,
idari yargıda hazırlanacak dava dilekçesinin içeriği, adli yargıda açılacak dava
dilekçesinin içeriğinden daha fazla önem ve ağırlık taşır.
İdari yargılama usulümüz esas
itibariyle “yazılı”lık esasını benimsemiş olduğundan ve sözlü olarak dava açma
imkanını vermediğinden, idari davaların, görev ve yetki durumuna göre Danıştay,
idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına hitaben yazılmış dilekçelerle
açılması zorunludur.
İdari yargıda şifahi olarak dava açılması mümkün değildir. İdari dava açıldıktan
sonra bile, örneğin keşif ya da duruşma sırasında dava dosyasında olmayan
hususların iddia edilmesi veya savunulması halinde bu hususun derhal yazılı
olarak mahkemeye sunulması istenir. Çünkü, yargılama sırasında bile şifahilik
yoktur. Bu sebeple idari yargıda tanık ya da şahit dinlenilmez. Yargılama
sonucunda verilen karar sözlü olarak açıklanmaz. Ancak gerekçeleriyle birlikte
yazılı olarak tebligat yapılır.
Dava
dilekçelerinde, davayı açan ve hasım konumunda olan tarafların ve varsa
vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları veya unvanları ve
adreslerinin yer alması gerekir. Burada yer alan isimler hukuki ehliyete
sahip olması, temsilcilerin de hukuken temsile yetkili olması gerekir.
Yine buraya yazılacak adres de çok önemlidir. Çünkü hukuki her türlü
tebligatlar bu adrese gönderilecektir.
Eğer
davacılar birden fazla ise her bir davacının ayrı ayrı adresinin yazılması
gerekir. Bazen avukat eliyle takip edilen dosyalarda davacılar birden fazla
olmasına rağmen sadece avukatın adresi bulunmaktadır. Bunun mahzurları şu
şekilde olabilir. Eğer avukat davayı takipten vazgeçerse o zaman bizzat
davacıların adreslerine ihtiyaç bulunmaktadır. Esasında bu hususta yoruma
gerek de yoktur. Dava dilekçesinde taraf konumunda bulunan herkesin ad ve
adresinin yazılması gerektiği yasa hükmü gereğidir.
İdari Yargıda hasım konumunda, genel
olarak bir kamu idaresi olacağından, husumet mevkiine yazılan idarenin
(tarafın) adresinin muhakkak yazılması, kural olarak gerekli ise de, bu
adresin yazılmamasının dava dilekçesini sakatlayacağını söyleyebilmek
zordur.
Çünkü, davalı
idarenin adresinin de ötesinde, bizzat davalı idare hatalı olarak yazılmış
(tespit edilmiş) ise bile, iptal davalarında, bu durum idari yargı yerince
re’sen incelenerek düzeltilebilecek bir husustur. İdari yargıda görülmekte olan
iptal davasında, davalı idareden ziyade, o idarece tesis edilen idari işlem
yargılanmaktadır. Yani davanın konusu yargılanan veya bir başka ifadeyle hukuka
uygunluk denetimi yapılan işlemin kendisidir. Öyleyse davalı idarenin doğru
yazılması durumu daha çok tam yargı davalarında önem kazanmaktadır. Zararı
doğuran idareyi iyice tespit ettikten sonra davayı bu idareye yöneltmek gerekir.